• Sonuç bulunamadı

3. SANAT DALLARININ TANIMLANMASI

3.4. Sahne Sanatlarının Tanımlanması

Sahne sanatları kavramının içine, tiyatro, dans ve opera girmektedir. Bu sanatlar karma sanatlar olma özelliği de gösterirler.

Tiyatro, en genel tanımıyla, yazılı ya da yazısız bir eseri, yaşamın bir kesitini ya da evreni, oyuncuların bedenleriyle ve kendine özgü kurallarla izleyicilere aktarma sanatı da denilebilen tiyatroya yıllardır çeşitli tanımlar yapılmıştır. Yine de “Tiyatro Nedir?”sorusuna verilen her bir yanıt, tiyatronun ancak bir yanını ortaya koyabilmiştir. Çünkü tiyatronun bir yaşam ve insan bilimi olması nedeniyle, doğa, yaşam, insanlar arası ilişkiler, olaylar, gerçekler, çelişkiler, nedenler, sorunlar ve çözüm yolları, yaşanan kültür, geçmiş, bugün ve gelecekte olabilecekler, tiyatronun kaynağını oluştururlar. Buna bağlı olarak, yaşam değiştikçe, tiyatro da değişir, gelişir.

Tiyatro, oyunların kaynağıyla doğru orantılı olarak, halkın geleneklerini, sosyal yaşamını, şarkılarını, masallarını, destanlarını, çatışmalarını, devinimlerini, sevinçlerini, sorunlarını, doğayla ve birbirleriyle ilişkilerini, çelişkilerini, kısaca yaşamın kendisini kapsar.

                                                                                                                         

49  Özer  Sezgin,  Cumhuriyet  ve  Sanat  Sempozyumu  Sempozyum  Kitabı,  İstanbul  Kültür  Üniversitesi  

Tiyatro sanatının bu bütünselliği, onu gerçekleştirirken yararlandığı diğer sanat dallarının çeşitliliğinde de görülür. Resim, mimari, heykel, fotoğraf, müzik,

dans ve edebiyattan tiyatro her zaman yararlanmıştır.50

Diğer sanatlardan yararlanan bir diğer tür olan Opera, İtalyanca bir terimdir. İlk önce İtalya’da “müzik sahne eseri” anlamında kullanılmış, “opera in musica’dan” alınarak başından sonuna kadar müzikli olmak üzere orkestra eşliğiyle icra edilen, genellikle özel olarak yazılmış ve libretto (opera metni) adı verilen; birçok konulu tiyatro eserlerinin metni üzerindeki sözleri, şarkıcılara çalgı müziği eşliğinde şarkı söylemek ve sahnede oynanmak amacıyla bestelenmiş yapıttır. Sözler, konunun akışına göre belli başlı; arya1, düet, terzet, kuartet, kentet vb, resitatif ve koro gibi

müzik türleri içinde bestelenir.51

Bunların dışında oyun başlarken genellikle bir giriş parçasına (uvertür) ve oyun içinde yer yer orkestra bölümleri ya da geçitleri gibi çalgısal bölümlere yer verilir. Bazı operalarda bale sahneleri de bulunur. Operalarda bütün bu müzik tür ve biçimleri genellikle ayrı parçalar olarak arka arkaya gelir. Ama bazılarında (örn. Richard Wagner’in Lohengrin (1846-48) operasında ortaçağda geçen eski bir alman masalından yola çıkılmış hemen hemen tüm operalarında olduğu gibi yine bir kadının aşkı ve bağlılığı söz konusudur. Wagner teknik açıdan bu operasında ilk kez süreklilik anlayışını uygulamaya başlamıştır. Aryalarla kesilen akış, yumuşak geçişlerle birbirine bağlanmakta ve müziğin sürekliliği ile bütünlük sağlanmakta ve

müzik bir perde boyunca kesintisiz sürmektedir.52

Opera bunlara ek olarak, ortaçağ’a doğru “müzik eseri” manasına gelmek üzere de kullanılmıştır. Latince opus (eser) veya operis (eserler) kelimelerinin aslını teşkil eder hatta bugün bile “eser” manasına gelen “opus” tabiriyle anılır. Ayrıca edebiyatın hemen her sahası, tiyatro, resim, heykel, mimari, dans, ses, bale, koro ve orkestra müziğinin topluca meydana getirdiği, bütün güzel sanatları içinde topladığı en komple bir sanat türüdür. En önemli unsuru temelini oluşturan librettolardır. Opera yaratmada ilk etap librettodur ve libretto yazarı librettoyu hazırlarken opera sanatının tüm inceliklerini bilmesi, ileride ne olması gerektiğini düşünmesi

                                                                                                                         

50  Mine  Ergen,  Amatör  Tiyatroculara  Sahneleme  Önerileri,  İstanbul  1997,  Papirüs  Yayınevi  1.  Basım,  

Sayfa  18.  

51  Papatya  Atak,  a.g.y.,    s.s.  11-­‐13.  

gerekmektedir. Özetle opera, sözlerinin tümü ya da bölümü şarkı olarak söylenen, müziğe uygulanmış sahne yapıtı ve baştan sona bestelenmiş, sololu, korolu, orkestralı sahne oyunu, kostümü, sahnesi, ışığı ile müziğe uyarlanmış tiyatrodur, tıpkı Wagner’in, operayı tüm sanat dallarını birleştiren “Gesamtkunstwerk” yani

“Sanatlar Topluluğu” tanımlamasındaki gibi.53

Floransa’da Kont Giovanni Bardi’nin sarayında toplanan Camerata adlı grubun içindeki yer alan şairler, besteciler, şarkıcılar ve çalgıcılar, Rönesans etkileriyle Eski Yunan’daki müzikli dramları yeniden canlandırmak istemişlerdir. Opera’nın ilk adı Drama Per Musica’dır. Eski Yunanda Euripides ve Sofokles’in klasik tragedyalarındaki korolardan yola çıkmış, ortaçağdaki dinsel dramların, kilise sınırlarını aşıp dindışı öğelerden etkilenmesi ile mystère (mister) adlı oyunlar ortaya çıkmıştır. Bu oyunlarda oyun öncesinde çalgı topluluğu bir giriş müziği çalarmış ve sahneye çıkan her yeni karakter bir müzik eşliğinde duyurulurmuş. Böylece tiyatro, koro ve çalgıların bir araya geldiği ortamları yaratmışlardır. 13.yy başındaki pastoral komedilerle halk ezgileri tiyatronun içine katılmış, Rönesans tiyatrosunda pek çok Yunan tragedyası gündeme gelerek oyunların başına ve sonuna şarkı söyleyen koro yerleşmesi gelenek olmuştur. Tragedyaların perde aralarında yer alan ve o dönemin ünlü bestecilerinin intermezzo (ara müziği) için besteler yaptığı zengin bölümler koro, solistler ve geniş çalgı topluluğunu gerektirmiştir. Bunların yanında konusunu doğadan alan pastoral şiirler ve madrigal komediler de operanın öncüleri arasındadır.54

Operadaki ses türleri soprano, mezzosoprano, alto olarak 3 kadın ana ses ve tenor, bariton, bas olarak 3 erkek ana ses olmak üzere 6 ana ses olarak ayrılır. Kadın sesleri; Soprano; üst ses. En ince, en tiz kadın ve çocuk sesidir. Soprano sesler kendi içinde lirik, dramatik ve koloratur olarak sınıflanır. Mezzo - soprano; altoyla soprano arası bir ses rengidir. Alto; kadın ve çocuk seslerinin en kalınıdır. Ses niteliği derin ve tok olup dramatik etkinliğe sahiptir. Erkek sesleri; tenor; en ince erkek sesidir.

                                                                                                                         

53  Gülümden  Alev  Karaman,  Dünya  Opera  Tarihi,    

https://secure.dobgm.gov.tr/opera2009/pdf/dunyaoperatarihi.pdf,  s.2.  (Erişim  Tarihi:  15  Mayıs   2011)  

Lirik tenor, yüksek, parlak bir tonu olan, rahatça akan bir sestir. Bariton; tenor ve bas

arasında kalan erkek sesidir. Bas; en pes erkek sesidir.55

Müzik ve tiyatroyla çok yakın ilgisi olan Bale bir dans sanatıdır ve diğer dans türlerinden kendini ayıran özel bir tekniği vardır ve karmaşık bir sanattır. Dans, insanın tarihi kadar eskidir. İnsanın gelişmesine paralel olarak gelişmiştir. İnsan zekâsı geliştikçe ve insan uygarlaştıkça kültürü de buna paralel olarak gelişir.

Bale bütün güzel sanatlardan yararlanır. Balede dansla beraber müzik, mimik, kostüm, dekor, ışıklandırma ve balenin zenginliğini oluşturan birçok hareket şekilleri vardır. Bu hareketlerin bugün kelime haznesi 39.850 farklı hareket içermektedir. Bu hareketlerin birbirleri içinde birleşimlerini ve çeşitlemelerini de düşünürsek bu rakam yüz elli bine dek ulaşır.

Sözsüz güzel sanatlardan biri olan Balede dansçı her şeyi vücut hareketleriyle ifade eder ve vücudunu hassas bir âlet gibi kullanır. Bale bütün dans şekilleri arasında en zorudur. Çünkü havada uçmak ve ayağı yerden kesmekle uğraşır. Dans müzikten önce vardı. İlk bale oyunu 1581’de oynanmıştır. Bale kelimesi İtalyanca ballare (dans etmek) kelimesinden gelmektedir.

Dansın akademik anlamda bir sanat oluşu yani eğlenti ve ayinlerde halk tarafından birebir yapılan bir eylem olmanın yanında, bir de “seyirlik” biçim kazanması oldukça geç bir döneme rastlar. 14. Louis döneminde Fransa’da, Medici ailesinin de İtalya’daki desteği ile ilk kez sözden arınmış, hareket haline dönüşmüş bir tiyatro olarak yapılmıştır. Bu dönem, dans, oldukça merak uyandıran, çok para harcanan, aristokrat bir zevke dönüşür. Henüz tiyatroya yakınlığı, öyküselliği korunmaktadır.

Fransız dans ustaları tarafından geliştirilmiş olan balede bugün bütün kelimeler Fransızcadır. Balenin gelişmesi eski Yunan tiyatrosunun korosundan başlayarak pantomimcilerden İtalya’da Rönesans’ta Kral ve Prenslerin saraylarında moda olan ‘ziyafet baleleri’ne kadar uzanır.

İlk resmi bale okulunu Fransa’da 14. Louis açmış kendisi de çok iyi dansçı olarak bu sanatı geliştirmiş ve yaymıştır. Rönesans’ın dünya kültürüne bir armağanı olan bale Avrupa’da 500 yıllık bir geçmişe sahiptir. Ruslar, Danimarkalılar, İngilizler

                                                                                                                         

ve Amerikalılar bu alanda birçok dünyaca ünlü dansçı ve koreograflar yetiştirmişlerdir. 56