• Sonuç bulunamadı

3. SANAT DALLARININ TANIMLANMASI

3.3. Müziğin Tanımlanması

Müzik terimi, eski Yunancadaki ‘musike’ sözcüğünden kaynaklanmıştır.

İki milyon yıllık bir geçmişi olduğu kabul edilen insanoğlu, bir ses

“evreni”nin içine doğar, bu ses evreniyle iç içe yaşar ve algıladığı seslerle sürekli etkileşim içinde bulunur.

Biyo-psişik, kültürel ve toplumsal bir organizma olan insan, var olduğu çağlardan beri algıladığı sesleri bir anlatım biçimine dönüştürmüştür. Seslerle gerçekleştirilen bu anlatım sanatına “müzik” denir.

Müzik iki temel öğeyi içerir: ses malzemesi ve onun insan tarafından değerlendirilmesi. Bu iki öğe, müziği hazırlayan “seçme ve yönlendirme” eylemine

                                                                                                                         

42  J.  N.  Erzen,  Plastik  Sanatlar,  Eczacıbaşı  Sanat  Ansiklopedisi,  İstanbul  1997,  YEM  Yayın,  c.3  s.  1490.   43  Milliyet  Sanat  Ansiklopedisi,  s.  328.  

44  S.  Veysel  Özel,  Plastik  Sanatlarda  Disiplinlerarası  Etkileşimler  ve  Seramik  Sanatına  Yansıması,  

Yayımlanmamış  Yülsek  Lisans  Tezi,  Dan.  Yrd.  Doç.  Dr.  Kemal  Uludağ,  Anadolu  Üniversitesi  Sosyal   Bilimler  Enstitüsü,  2007,    s.  16.  

olanak sağlamıştır. İnsanoğlu böylece sesleri kendi amacına uygun bir biçimde kullanmayı başarmıştır: “Müzik, belli bir amaç ve yöntemle, belli bir güzellik anlayışına göre işlenerek birleştirilmiş seslerden oluşan estetik bir bütündür.”

Müzikte yapısal olarak ton ya da mod (makam), kültürel evrimle gelişen ses dizgilerinden oluşmuştur. Ses dizgilerinin sergilediği düzen ise, ton yapılanmasının yazgısıdır. Seslerin kullanım yolları ve biçimleri, ses aralıkları ve ses sistemi gibi müziğe özgü temel nitelikler bu sayede kurallaşmıştır.

Müzikte ses zamana bağımlıdır. Çünkü ses, belirli bir süre içinde, bir zaman aralığında var olur. Sesin süresi, ritim ve ölçü gibi ilkeye dayanan kurallara yol

açmıştır.45 Müziğin bu özelliği kendisini diğer sanatlardan ayıran ilk öğelerden

biridir. Müzik eğitimcisi ve yazarı Adnan Atalay, Ahmet Say’ın hazırladığı “Müzik Aniklopedisi’nin 3. cildinde yayımlanan yazısında müziğin “söz sanatları” yani edebiyat ile ortaklığını belirtip, müziği plastik sanatlarla karşılaştırarak, bu özelliğini vurgulamıştır:

“Bir ses sanatı olan müzik de, plastik sanatların aksine, ‘tıpkı söz sanatları’ gibi bir ‘zaman sanatı’dır. Plastik sanatlarda kullanılan malzemenin (boya, alçı, çamur vb.) elle yoğrulabilen nesnel malzemeler olmasına ve bu malzemelerle oluşturulan eserlerin belirli bir mekan bölümü içinde yer almalarına karşın, ses ve söz sanatlarının ara malzemesi (şayet buna "malzeme" denebilirse), ancak işitme duyumuzla algılayabildiğimiz ‘sesler’dir; dolayısıyla bu tür eserler, mekan bölümleri içinde değil, zaman kesimleri içinde yer alabilirler. Bu nedenle de yer aldıkları zaman kesiminin sona ermesiyle birlikte yok olurlar.

“Plastik sanat eserlerini ikinci kez görebilmek için, bulundukları mekan bölümüne şöyle bir bakmanın yeterli olabilmesine karşın, ses sanatlarının yer aldıkları zaman kesimini ilerleyen her saniyede biraz daha gerilerde kalmış olacağından, bir kez daha yaşayabilmek ve o kesim içinde yer alan sesleri bir daha dinleyebilmek mümkün değildir. Bu tür eserlerin yeniden dinlenebilmesi için, yeni bir zaman kesimi içinde yinelenmesi, bunun için de (20.yy. insanının buluşlarından biri olan ses kaydedicilerin                                                                                                                          

bilinmediği yüzyıllarda) akılda tutulması ve yineleme anında doğru olarak

anımsanması gerekiyordu. ”46

Müzik ile söz ilk çağlardan beri beraber olmuş ikisinin de etkisini bilen insanlar, birini diğerinin ayrılmaz bir parçası olarak görmüşlerdir, ilahiler bu birlikteliğin en güzel örnekleridir. Mesut İktu’nun danışmanlığını yaptığı Papatya Atak’ın “Çağdaş Türk Bestecilerinin Operalarının İncelenmesi” adlı yüksek lisans tezinde bu konuda aşağıdaki saptamaları yapmıştır:

“Çinliler de Eski Yunanlılar gibi müziğin sevinç ve keder gibi duygular

uyandırmaktaki gücünün bilincindeydiler. Müziğin tanrısal bir gücün yankısı olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç daha sonraları da sürdü ve Hıristiyanlık’ın ilk yıllarından başlayarak, müzik etkili bir dinsel anlatım aracı oldu. Müzik sözün taşıyıcısı olarak kullanıldı. Melodi dinsel Metnin aydınlanmasına yardımcı oldu. Martin Luther de içinde olmak üzere önde gelen Hıristiyan din adamları müziğin yalın ve dindarlığı güçlendirici olmasından yanaydılar.”47

Piyanist öğretmen ve müzik araştırmacısı Leyla Pamir başka örneklerle bu birlikteliğin başka yönlerini anlatmıştır:

“İnsanlar o zamanlar bol bol şarkı da söylerlerdi. Neşeli ve başarılı oldukları

zaman ayrı, üzgün ya da öfkeli oldukları zaman da yine ayrı anlatımlı şarkılardı bunlar. Örneğin avcılar ve balıkçılar bol av getirdiklerinde, kabileler savaş kazandıklarında, neşeli, canlı şarkılar söylerlerdi; çocuklar doğduğunda, anneleri beşiklerini sallarken ninniler mırıldanırdı. Kıştan sonra bahar gelip doğa birden uyanınca, sevinçten müzikli bahar ayinleri yapılırdı. Sevgiler, aşklar da ine şarkıyla dile getirilirdi. Sonra çalışırken de şarkı söylenirdi. Zor işler, müzik ve şarkıyla çok daha kolay başarılır. Marşlarla yürünen yollar kısalıverir. Demirci ustasının ayakkabı tamircisinin, ekin biçen köylünün şarkıları hep iş yapmaktan doğmuştur.”48

Müzik tanımını Özer Sezgin’in aşağıdaki görüşüyle özetleyebiliriz:

                                                                                                                         

46  Adnan  Atalay,  Müzik  Yazıları,  http://www.adnanatalay.com/giris.htm  (Erişim  Tarihi:  16  Eylül  2011)   47  Papatya  Atak,  Çağdaş  Türk  Bestecilerinin  Operaları,  Yayımlanmamış  Yüksek  Lisans  Tezi,  dan.  Prof.  

Mesut  İktu,  T.C.  İstanbul  Üniversitesi  Sosyal  Bilimler  Enstitüsü,  Ağustos  2007,  s.3.  

“Müziğin ana unsuru sestir. Ses bir doğa olayıdır. Müzik bu doğal ve

etkin olaydan bilinçle çalışıp emek vererek, sanat yapıtı yaratmak, bilimsel temele oturtmaktır. Tüm müzik türlerinin ana öğeleri ritim, tonalite, dinamik ve tınısal renktir. Bu önemli elemanlardan anlaşıldığı gibi müzik, yalnız kalpten yansıyan duygularla değil bilgi ve anlayışla yaratılabilir. Müzik bilgilerine bakış bir sanat yapıtını anlama yolunda daha büyük olanak edinmeyi sağlar. Bu anlayışla insanın varoluşundan bugüne kadar geçirdiği evrim içinde her çağda gelişme göstererek insanlığın yarattığı eserlerle bir sanat dalı oluşturmuştur. Müzik, insan kulağının aldığı ve verdiği bir sanat dalıdır. Ayrıca bir dil ve bilimdir.”49

Müzik ile edebiyatın birlikteliği, ikisinin de seslere dayanmasındandır. Yazılı edebiyatta bile dilinde bir müzikalite yakalayabilen edebi eserler başarılı sayılmaktadır.