• Sonuç bulunamadı

5. TÜRK EDEBİYATININ TARİHSEL GELİŞİMİ

5.1.2. İslamiyet Sonrası Dönem

5.1.2.1. Halk Edebiyatı

Adı belli olan ya da olmayan kişilerin halk ozanlarının İslamlıktan önceki göçebe kültür döneminin geleneklerini sürdürüp halkın somut yaşamından yola çıkarak oluşturdukları dilsel ürünlerin tümü. Halk edebiyatı iki ana yolda ve kolda gelişmiştir. Bunlardan birincisi ortak halk edebiyatıdır. Ne zaman, nerede, kim tarafından yaratıldığı belli olmayan, halkın ortak yaratısı olan bir edebiyattır bu. Başlıca ürünleri de mani, türkü, destan, masal, halk hikâyesi, ağıt, bilmece, tekerleme, atasözü, deyim, meddah hikâyesi, karagöz ve benzerleridir. Kuşkusuz bunlar, başlangıçta kişisel bir yaratım olarak doğmuştur. Zamanla yaratıcısı unutulmuş ağızdan ağza geçerek ortak kullanılmaya başlamıştır. Bu yönden ortak halk edebiyatı sözlü bir edebiyattır. Halk edebiyatının ikinci koluysa sanatçısı belli halk edebiyatıdır. Ürünlerinin kimin tarafından yaratılıp yazıldığı bilinen bir edebiyattır. Ürünlerinin taşıdıkları niteliklere göre bu da iki dala ayrılır: Âşık Edebiyatı, din dışı konuları işleyen ve âşık adı verilen saz şairleri tarafından oluşturulmuş bir edebiyattır. Daha çok kasabalarda ve yeniçeri ocaklarında gelişmiştir. Bu edebiyatın temel birimleri güzelleme, taşlama, koçaklama, ağıttır. Halk tasavvuf edebiyatı, tekkelerde gelişen, konu, dil yönünden İslam uygarlığının etkisi altında olan bir edebiyattır. Bu edebiyattaki şiir türleri de ilahi, nefes,

demedir.116

Halkın yaşam gerçeklerinden kaynaklanan halk edebiyatının belirleyici özellikleri nelerdir. Şöylece özetleyebiliriz bunları: bu edebiyat, okumamış halk tabakasının yarattığı sözlü bir edebiyattır. Yaratıcıları belirli bir eğitim ve öğretimden

                                                                                                                         

116  Suat  Batur,  a.g.e.,  ss.  14-­‐16.  

geçmiş değildir. Sanatçı, yaşam ve yaşantısını yazıya dökmeden, içinden geldiği gibi biçimlendirmiştir. Duyuş, düşünüş ve deyişle geniş halk yığınlarının sesi olmaya çalışmıştır halk şairi. Konu alanı ile düşünce örgüsü ve duygusal yapısıyla halk yaşamının aynası olmuştur. Savaşlar, kıtlıklar, kıranlar, yıkımlar, sevgiler, aşklar, ölümler, düşlenen, ulaşılmayan nimetler halk edebiyatının, halk şiirinin konu haritasını çizmiştir. Bunları türkülerde, manilerde, ağıtlarda, destanlarda dile getirmiştir.

Konularını halkın somut yaşamından seçtiği gibi dili de halk arasında konuşulan konuşma dilidir halk edebiyatı ürünlerinin. Bu da yaşamla beslenmesinden ileri gelir. Divan edebiyatı ile ayrıldığı ana noktalardan biri de budur. Edebiyat Tarihçisi Agâh Sırrı Levend bu ayrılığı şöyle açıklamıştır:

“Divan şiiri, ruh ve karakter bakımından kitabidir. İskolastik bilimlerden,

gerçek ve asılsız bilgilerden esinlenir. Kalıplaşmış kavramlara, bu kalıplarla yapılan mazmunlara dayanır. Şair her şeyden önce, ünlü büyük şairlerin nasıl söylediğini, tanınmış kitapların ne dediğine bakar ve onları taklit etmeye özenir. Kişiliğini ancak yeni bir mazmun bulmakla göstermeye çalışır. Hayatı bu çerçeveden görüp değerlendirir. Bu yüzden tabiattan uzak kalmıştır, hayatla ilgisi azdır. Halk şiirinin karakteri ise tabilik ve canlılıktır. Şair özentiye ve yapmacığa kapılmadan hayatta ve tabiatta gördüklerini, başkalarıyla yaşamış olmaktan duyduğu sevinçleri ve acıları, toplumdaki olayların kendi üstündeki etkisini belirtmek ister. İçtenlik kolay ve hazırlıksız söyleyiş, halk şiirinin en üst niteliğidir. Özgün olması ve Türk ruhunu yansıtması bakımından, ulusal karakter taşıyan canlı bir şiirdir.”117

Halk edebiyatında şiir, musikiden ayrılmaz. Başka bir söyleyişle, sözle saz iç içedir. Saz şairi ya da âşık denilen şairler genellikle bağlama adı verilen bir sazla söylerler, okurlar halk şiirlerini. Bu yönden âşık, hem yaratıcı bir sanatçı, hem de yarattığı ürünün çalıcısı, söyleyicisidir. Halk edebiyatını bu koluna Âşık edebiyatı denmesi de bundandır.

Konusu ve türü ne olursa olsun halk şiirinde genellikle hece ölçüsü kullanılır. Uyakların ( kafiyelerin) yapısı da yarım uyak dediğimiz bir özellik gösterir. Anlatım birimi de dörtlüktür. Konularına göre de güzelleme, koçaklama, taşlama gibi adlar

                                                                                                                         

alırlar. Halk edebiyatının içinde yer alan, ancak ortaya konan ürünlerin içeriği yönünden tekke edebiyatı içinde düşünülen ilahi, nefes, deme gibi ürünler de vardır.

Halk şiiri diliyle, konusuyla, söyleyişiyle halkın gerçek yaşamıyla beslenen bir şiirdir. Bunu halk hikâyelerinde de az çok bulabiliriz. Bu hikâyeler, halkın yaşamından izler taşıdığı gibi, il çağlardaki destanların ana kavramlarını da içerir. Örneğin, XVI. Yüzyılda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri, İslamlık öncesi dönemlerinin yaşayışından, inanç ve törelerinden etkiler yansıtır. Türk halkının ruhunu, öz karakterini somutlayan özgün bir yapıttır Dede Korkut Hikâyeleri. Anlatım yönünden de öz Türkçedir, düzyazıyla şiir iç içedir bu hikâyelerde. XVII. Yüzyıl başında oluşan Köroğlu hikâyelerinde de aynı özelliği bulmaktayız. Aşk hikâyeleri diye nitelendirdiğimiz Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre de halk edebiyatı anlatı geleneği içinde önemli yer tutar. Yiğitlik, erdem, dostluk, bağlılık bu hikâyelerdeki kahramanların başlıca özelliklerindendir.

Halk edebiyatı da XIX. Yüzyıla değin bir takım adlarla gelişimini sürdürmüştür. Bu adların yüzyıllara gör başlıcalar şunlardır: XIII. yüzyıl: Yunus Emre. XIV. Yüzyıl Kaygusuz Abdal, XVI. Yüzyıl Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, XVII. Yüzyıl Âşık Ömer, Gevheri, XIX. Dertli, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati, Dadaloğlu, XX. Yüzyıl Âşık Veysel, Mahsuni Şerif, Neşet Ertaş.

XIX. yüzyıldan sonra gücünü yitirmeye başlamıştır, halk edebiyatı. Bunun türlü nedenleri vardır. Çünkü halk edebiyatı kendi doğal ve toplumsal çevresi içine kapalı, kırsal kesimlerde oluşmuştur. Başka türlü söylersek endüstrileşmemiş, makineleşmemiş toplumlarda görülür bu edebiyat. Oysa XIX. Yüzyıldan özellikle Tanzimat’tan sonra toplumsal yapımızda büyük değişmeler olmuştur. Bu değişmeler halk edebiyatının gücünü yitirmesine yol açmıştır. Sözgelimi, gramofonun radyonun, teypin kırsal kesimlere girmesi halkın eğlence biçimini değiştirmiştir. Bu araçlardan önce halk, kahvelerde toplanır âşıkların türkülerini, sazlarını, anlattıkları hikâyeleri dinlerdi. Bu araçlarla birlikte âşıkların işlevi de tükendi. Sazın, türkünün, anlatının yerini radyolar, teypler aldı. Ayrıca, okuma yazma bilenlerin sayısı çoğaldı. Bir zamanların âşıkları dinleyerek bu gereksemelerini karşılayanlar, o sözle anlatılan öykülerin basılı biçimlerini okumaya başladılar. Yolların yapılması, motorlu taşıtların çoğalması, köyleri, kasabaları kendi içine kapanık bölgeler olmaktan çıkardı. Kentsel yaşayışın etkileri köye de sızdı. Oysa motorlu taşıtlardan önce yollar

günlerce sürer yol boyunca hanlarda, kervansaraylarda âşıklar sazlarıyla yolculara

türküler söyler, halk hikâyeleri anlatırlardı. Ulaşım olanakları bunu değiştirdi.118