• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

1.3. Kültür Yayıncılığındaki Meslekler ve Süreçlerin Tanımlanması

1.3.5. Ajanslar

Ajanslar Türkiye’de ve dünyada yayınevleri ya da yazarlar, çevirmenler adına kendilerine hak verildiği ölçüde onları yurtiçinde ve dışında temsil eden, onların haklarını belli bir bedel/yüzde karşılığı onlar adına koruyan ve onların sözcüsü durumunda olan kurumlardır.

1951 yılında çıkan ve amacı “fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek,

öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit”234 etmek

olan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’yla birlikte hak talepleri yasal bir çerçeveye oturmuştur. 1959 yılının ortalarında Türkiye’nin ilk telif hakları ajansı ONK Ajans kurulmuştur. Sahibi Osman N. Karaca’nın ilk harflerinden oluşan ajanstan önce ellilerin ortalarında sadece üç kişi bu işi yapar:

“Avukat İsmail Kemal Elbir, Fransızlar’ın iki kuruluşu SACD (Société

des Auteurs et Compositeurs Dramatiques) ve SACEM (Société des Auteurs, Compositeurs et Editeurs de Musique)’i temsil ediyordu. Sonraları bu işi                                                                                                                          

232  Elif  Şafak’ın  “Aşk”  adlı  romanı  Doğan  Kitap  tarafından  pembe  kapakla  piyasaya  sürülmüş  200  bin  

satış  rakamından  sonra  kül  rengi  kapağıyla  erkeklerin  de  almasını  sağlayacak  bir  pazarlama  stratejisi   geliştirilmiştir.  

233  233  Kadir  Emrah  Yaralı,  a.g.e.  47.  

kardeşi Prof. Halit Kemal Elbir üstlendi. ... İkinci kişi ... Ali Rauf Akan İnsel’dir. ... özellikle çizgi roman konusunda çalışıyordu. ... Üçüncü kişi ise romanla ilgili telif işlerinde uğraş veren Enver Esenkova’ydı. ... Halit Kemal gibi, o da bize (işini) miras bıraktı...”235

Sonrasında ise Integra, Akçalı Telif Hakları Ajansı, Nurcihan Kesim Ajansı gibi ajanslar kurulmaya başlandı. Bu çoğalma artık telif haklarının Türkiye’de bir karşılığı olduğunu ve yasayı artık karşılamaya hazır bir piyasa oluşmaya başladığını görebiliyoruz. Daha önce söz ya da hiçbir karşılık olmadan devralınan haklar bir yandan karşılıklılık ilişkilerine bir örnek teşkil ederken diğer yandan sömürüye açık yapısıyla da sözleşmeyi doğuran yeni bir ilişki yaratır. Bu vesileyle oluşan ihtiyaç ve devamında gerçekleşen hukuki düzenlemeler bir yanıyla yazarı diğer yandan yayınevini koruyan (çünkü sömürü tek taraflı bir kurum değildir) karşılıklı bir sözleşmeye işaret eder. Yayınevinin yazarla ya da çevirmenle ilişkisini düzenleyen sözleşme tipleri ise bu yasa üzerinden farklı sürümleriyle birlikte hak talebinden hareket eder. Kısaca kitabın kaç basılacağı, yüzde kaç yazara ödeneceği, sözleşme süreleri, kesintiler ya da kaç kitabın yazara vs verileceği hepsi sözleşmenin konusudur. Tiyatro eserlerinde ya da işlemeye açık (uyarlama, şiir) sanat eserlerindeyse yayım hakkının yanında temsil, işleme hakkı gibi telife konu süreçler de yaşanmaktadır –ki bunlar seyirci koltuğu sayısı, kaç temsil gösterileceği gibi sayılarla ölçülmektedir.

Bir karşılaştırma adına geçmiş ile bugün arasında tüm sektörün bir değişim dönüşüm yaşadığı aşikar olmakla birlikte sözleşmelerin muhteviyatlarının ötesinde Osman N. Karaca’nın ajans işine girmeye nasıl karar verdiğini gösterirken verdiği örnek, ilişkilerin nasıl bir naiflik taşıdığına dair de önem taşır: “Yabancı yayınevleri kendilerini temsil eden kişilere yayımladıkları bütün kitapları gönderirler. Bedavadan

iyi bir kütüphane sahibi olmanın en güzel yolu buydu”236

Dikkat edildiği üzere günümüz terminolojilerinden ‘vizyon’, ‘yatırım’, ‘öngörü’, ‘kârlılık’ gibi kavramların geçmediği görülebilir. Bu bile geleceğin (bugünün) en büyük sektörlerinden biri olacak olan telif haklarının kendi ihtiyaçlarından, aslında bir hak mücadelesinden ve herkesin anladığı işten başlaması adına yola çıktığını göstermesi açısından değerlidir. Telif haklarının ilk ortaya çıktığı dönemlerde Onk Ajans’ın ilk çalışanlarından Ülkü Tamer gibi o dönemin yeni

                                                                                                                         

235  Onk  Ajans  50  Yaşında  Kitabı,  İstanbul,  2009,  s.  8.  

şairlerinden birinin olması ile ilk telifli yazar olarak Kemal Tahir’in adının geçiyor olması (daha çok yurtdışı ile ilgili olarak) bir ‘sektör’den ziyade iç içe bir edebiyat

dünyasıyla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.237 Ajanslığın aynı zamanda

Türkiye’deki edebiyatın ya da sanat üreticilerinin bir tanıtım aracı halinde işlediğinin de göstergesidir.

Bugüne geldiğimizde ise yurtdışıyla bir şekilde temas etmiş insanların direkt olarak ajanslık işine başlaması ve bunun yanında yayıncılık, çevirmenlik gibi süreçlere

adım atması da bir anlamda ajans kavramının da içeriğini çoğaltmış ve telif haklarının

ötesinde kendi başına bir işleve bürünmüştür.

Ajanslar arasından kimi, kültürel faaliyetlere daha çok ağırlık verir ve edebiyat dünyasına doğrudan müdahalelerle (edebiyat toplantıları, festivaller düzenlemek, okuma grupları sağlamak vs) ilgi örgütlerken, kimi de doğrudan olmasa da piyasa mekanizmasına daha çok bir halkla ilişkiler (PR) ve ‘marketing’ olarak işe bakma eğilimi içerisindedir. Bu ayrım fonksiyonel bir ayrım gibi dursa da zaman zaman birini diğeri için yapan ve piyasada entelektüel pazarı da ‘marketing’in bir parçası haline dönüştüren örnekler görebilmek mümkündür. Bir şirketin tasarrufu gibi görünen bu değişim ve dönüşüm sadece ajansların birbirlerini etkileyen bir süreç değil ajanslara müteakip onlarla ilişkide olan yayınevlerini, dağıtımcıları, yazarları ve editörleri de doğrudan ilgilendiren bir çeperde etki alanına sahip olabiliyor.

2000’li yıllarla birlikte bu sürecin hızlandığı görülebilir. Daha önce pek sık rastlanılmayan şekliyle bir kitap açık artırma usulüyle yayıncılar arasında ihaleye çıkabiliyor. Genellikle sabit “Servis Ücreti” olarak fiyatlandırılan hizmetler söz konusu olduğu için açık artırmadaki eşitsiz rekabet ilişkisi bir anlamıyla bertaraf edilmiş oluyor –elbette bütünüyle değil çünkü burada da yine yayınevi bir kitaba teklif sunuyor ve o teklifin yüksekliğine göre yurtdışındaki yayınevi iki yayınevinden yüksek teklif vereni seçebiliyor. Kitapların tekrar baskılarındaysa “Sabit Ücret” oranları yayıncılığın her zaman ikili görüşmelere açık karşılıklılık ilişkilerine göre

değişmektedir.238

Uluslararası çok satar kitaplar içinse durum biraz daha farklılık arz edebiliyor. Yüzdelik komisyon üzerinden çalışan ajanslar, sabit ücretin oldukça üzerinde kitabın

                                                                                                                         

237  Onk  Ajans  50  Yaşında  Kitabı,  ss.  11-­‐17.   238  Kadir  Emrah  Yaralı,  a.g.e.  51.  

popülaritesinden faydalanabiliyorlar. Birbirlerini ekarte etmek isteyen yayınevleri eski ilişkilerinin yerine rekabeti referans alarak bir anlamda kitap pazarı borsası yaratıyorlar. Bununla birlikte kitabın değerini yükselterek görece az satar kitaplar için ödenmesi gereken ücretin de yükselmesine sebep olabiliyorlar. Bu da küçük yayıncılar için zorlu bir sürecin ilk adımları olabiliyor. Kelebek etkisi gibi çok satar kitaplar için başlayan süreç, piyasa içerisinde bir anda etkisini göstererek küresel ekonomi içerisinde birbirine bağlı spekülatif etkilere açık ekonomiler oluşturuyor. Editörler kendi yayınevlerinin portföyünü genişletmek ve çok satarı (bestseller) bulabilmek için bir çalışma içerisine giriyor ve diğer editörlerle ‘o kitabı kapma’ mücadelesi veriyorlar. Bununla birlikte istenilen kitaplar için ödenmesi gereken ücretler ve dolayısıyla kitap piyasasının kendisi kendiliğinden bir değer üretmeden de yükselmiş oluyor.

Altı boş bir durumun sanal bir piyasa yarattığı ve değerin kendinden menkul bir şekilde yükseldiği sektörlerde sürekli yeniden düzenlenen (regülasyon) bir piyasayı görebilmek mümkün. Bu kadar kolay girilen ve bu kadar kolay çıkılan bir piyasada iflas eden firmalarla yeni kurulan şirketlerin devamlı bir sirkülasyonu da

oldukça dikkat çekicidir.239