fpMVÎM&E&
Şâdi ye Hamdi
Yazan t ULUNAY
E v v e lk i güA bir tesadüf bent büyük artist Şâdi ile karşılaştın» d ı; s a n a t v& san atkârlard a# bahis açtık ; %u meyanda mer* hum Kavuklu Hamdının de sö»
eü geçti.
Şâdi:
— Hamdi, TŞirk san’atkârb» ğımn iftih ar ed|lecek bir şahsi yetidir. dedi, İnayet terbiyeli nazik, lisanın biitün inceliğine v â k ıf bir adamdı. Hamdinia (M im ik) leri okadar kuvvetH idi ki hiç-bir artist bu hususta onun kâtoma yetişememiştir. S i ze ufak bir misal şöyle y e y in :
Merhumun menfaatine bir o- yun tertip etmiştik. Hamdi de oynanacak oyunc|a bir rol al mak istedi. Düşümlüm, merhum V e fik Paşanın adapte ettiği M olyerin eserlerinden: “ Zor Nikahı,, adlı kom edyayı oynar mağa karar verdim. Bu eseri M eşrutiyetten sonra ilk defa o- larak M üfit Raim le oynamış tık. Piyeste merhum “ Hace - i - Evvel,, i ben de “ Üstad - ı - Sa~ ni,, yi oynamıştmi. M üfit Ra- tip rolünü ibda etti. Büyük ağa rolünü de bizzat ? Ahm et V e fik paşanın yetiştirmelerinden mer hum Hulûsı oynadı. Eserde tvaz ağa rolü Hamdi için pek muvafıktı. Ben rolümü bildiğim için provalarda bile bulunma dım. Ancak oyuı| gecesi Hamdi I iie sahnede k artlaştık . İnanır mısınız? rolümü y a n d a bıraka rak birkaç d ef J kulise giderek kendimi teskin etmeğe mecbur oldum. Çünkü devama imkân bulamıyor, mutlaka bir kahka ha kopanp falso yapacağımdan korkuyordum. Allahımı! O ne M im ikler! o nevbakışlar! o ne hayret em areleri! o ne manalı çehre oyunları !| îv a z ağa ese rin aslında esaslı rol olduğu hal de adaptasyonda vali'a gene ; onun etrafında dönmesine rağ- : men tebarüz ¡eden diğer şahsi
yetlerin yaxunc|a ikinci derecede | kalır. Hamdi merhum bu rolü derhal ilk plâna çıkardı. H epi miz yanında gölgede kaldık. ; V e bunu k a fiy e n büyük “ je st„- : lerle yapmadı. Elinde kullandığı en kuvvetli saır’ at silâhı “ tabiî- : lik „ ti.
Perde kapandıktan sonra e- lini öptüm. Zavallı adamın göz leri yaşardı. Son derece müte- vazi olduğu için kendisine de ğerinden fazla iltifa t ettiğim izi iddia ediyordu.
f
Hamdi, yalnız orta oyun kavuklusu değildi. Sahneden de âblardı. Onu da şahidi olduğum bir misal iie an- la ta y ım :B ir gün “ Şai'ibk Holms,, pi yesini prova ediyorduk. Hamdi de orada bulundu. Merhum K u - vahhidin bir kasa açması icap ediyordu. P ro va tabiî seyrinde devam ederken, Hamdi, birdeu- bü'e oturduğu yerden kalktı:
— Olmadı oğlum; dedi, olma dı. K asayı açarken yaptığın ha-j reketi zaten vücudunla maske
ediyorsun. K asaya şöyle vakla- I şacaksım. V e kendini kasanın önünde şu vaziyette bulundura- ı çaksın...
Hakikaten doğru idi.
Hamdinin
f
san’a-tkârlığmm mahdut bir dairede kalması ol manın tesirind#ı ilerf-gelm iş t» r. Yoksa biraz tahsil görmüş ol saydı T ü rk iy e lin en büyük sadrı- n e-m fisti olurdu. Merhum i'.da- saalatııu, y a jş ığ ı rolde değil oynayış ta rzım a gösterdi. Hele zavallıya kabalık ısnad e d ili şine şaştım... ;San’at nankördür, bunu he pimiz biliriz. Eakat cidden san atkâr olduğdha 'bütün düny.a- nı.n şahid okluğu bir adama öl- ; dükten sonra hile kabalık isnad i edilerek yapılan bu kadir bihn«-
m ezliğe hayret etmemek eid (] gelm iyor! .