İ S V İ Ç R E D E M İ M A R Î !
Yazan: Ercan EVREN
Y. Müh. Mimar
İsviçreyi «Güzelliklerin fakir kıldığı memleket» diye tarif edenler vardır. Zaten, pek ufak olan memleket sarp dağlar, göller ve ormanlarla doludur. İşlenecek arazi ka-dar, ham madde de yok denecek kadar az-dır. Onun için İsviçrenin bugünkü refahını ve üstünlüğünü yaratan unsurun «İnsan gü-cü» olduğuna inanmak lâzımdır. İsviçre demek; yorulmadan çalışmak demek... işi-nin hesabını iyi yapmak demek... hassasiyet demektir. Bunların neticesi, beyaz kömür enerjisi, saat ve her türlü presizyon aletleri, ilâçlar, bankalar ve turistik tesisler İsviçreyi ayakta tutuyor. Bir milletin mimarisinden, Sun'atmdan bahsedebilmek için o milletin karakterinin esas hatlarını bir kaç satırla çizmeyi faydalı buldum.
Şu çabucak geçiveren birkaç sene içinde gördüm ki, her memleketin kendi iklim, ya-şayış şartlan ve mazisine göre bir karakteri var. Bunu da ilk bakışta en iyi ifade eden «Mimarî». Almanların sert, disiplinli, gu-rurlu, iddialı halleri, Danimarkalıların tath sempatikliği ve küçük memleketleriyle bağ-daşan sıcak, şen mimarisi, İsveçin soğuklu-ğu, donukluğu yanında sosyal refahı, Fin-landiyanın bütün bu Cermen, ve Skandinav ırkından ayrı, biraz daha fakir fakat daha samimî, olgun, çok dert çekmiş bir mille-tin sadeliği ve tevekkülü, (Kuzey memle-ketleri içinde gerek mimarisi, gerek halkına en çok ısındığımız memleket Finlandiya ol-du. Belki ırklarımız arasındaki akrabalıktan
olacak). Bunun yanında İtalyanın güneşi, hareketliliği, renkleri, hayatiyeti bambaşka bir âlem. Hudutlardan geçtikçe insanlarla beraber mimarî de öylesine değişiyor!...
Yüksek dağlarla çemberlenmiş olan İsviç-re, topraklarının kısırlığı ve ufaklığı yüzün-den çok çalışmaya mecbur olmaları, İsviçre-lileri dar görüşlü, his tarafı az, biraz egoist, çok çalışan, sağlam ve hassas eser mey-dana çıkartan insanlar haline getirmiş.
İsviçrenin eski mimarîsi, şahsiyeti olan, tabiatla bağdaşan fevkalâde güzel binalar. Hele bahar aylarında çiçeklerle donatılan bu ahşap yapıların doyum olmaz bir man-zarası oluyor. Şahane Alp dağları, göller ve ormanlarla pek güzel uyuşan bu karak-teristik binalara Avrupanın başka yerlerinde pek az rastladık. Dik çatılı, serbest formlu ve tamamen fonksiyonel anlayışdan doğ-muş olan bu yapılar, modern dediğimiz pek çok binaları yarı yolda bırakır kanaatin-deyim.
Yeni binalara gelince İsviçre mimarîsi Prof, Tchumi'nin Veveydeki Nestle binası, Prof. Schad'ın Zürich deki mektebi ve da-ha pek çok yapılarıyla dünya aleminde ol-dukça iyi yer alıyor. Sosyal yapıların, bil-hassa okulların mükemmelliği zannedersem Amerikadan sonra gelmekte. Planlamada fonksiyon, fayda ve dayanıklılık baş rolü oynamakta. Buradaki mimarların yeni bir form yahut değişik bir malzeme denemeleri
BERN
çok zor. Emniyete çok düşkünler, onun için de daima muhafazakâr kalıyorlar. Binalarda renk görmenin imkânı yoktur dersem mü-balâğa olmaz. Gri, beyaz ve siyah başlıca renkleri. Renk deneyenler de pek muvaffak olamamışlar zaten. Grafik san'atlarda ve vitrincilikte çek ileri olan İsviçrenin mima-risinde de bu grafik hava seziliyor. Alümin-yum, beton ve sunî malzemelerin bolluğu bu nötr renkli binalarda daha da soğuk bir hava veriyor. İşçilikteki hassasiyet ve disip-lin, malzemedeki temizlik bu soğukluğu bi-raz daha arttıran bir unsur. - Hassas işçiliğin ve temiz malzemenin hasretini çeken Türkler için bu hususu tenkit etmek çok tuhaf ama -Meselâ içeride kullanılan bir ahşap öyle-sine işleniyor ki, ahşap o Danimarkadaki yahut Finlandiyadaki sıcaklığını, hayatiye-tini kaybediyor ve sanki sunî bir malzeme haline beliyor.
Gerçek güzele, gerçek mimariye zanne-dersem dünyanın her yerinde rastlamak pek zor, eski binaların ruhunu yenilerde ara-mak bütün mimarlardan şaheserler beklemek boş birşey. Yeter ki her mimar «meslekî ahlâkını» bilsin, temiz, insanî binalar mey-dana getirsin. Mimari endişesi olanları da bırakalım güzeli arasınlar, denesinler. Fa-kat, asıl bu endişesi olanlar bütün bir mil-leti ifade ediyorlar. Danimarkada Jacopson gibi... Finlandiyayı Finlandiya yapan Aalto-gibi.