• Sonuç bulunamadı

Kur'ân tercüme teknikleri açısından Işıcık Meâli

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'ân tercüme teknikleri açısından Işıcık Meâli"

Copied!
130
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ

TEFSİR ANA BİLİM DALI

KUR’ÂN TERCÜME TEKNİKLERİ AÇISINDAN IŞICIK MEÂLİ

Naif YAŞAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman:

Prof. Dr. Yusuf IŞICIK

(2)

YUSUF IŞICIK

1949 yılında Konya’ya bağlı Divanlar Köyü’nde doğdu. 1962’de ilkokulu, 1969’da

İmam-Hatip Okulu’nu ve 1973’te de Yüksek İslam Entitüsü’nü bitirdi.

1970-1977 yılları arasında D.İ.Başkanlığı bünyesinde İmam-Hatiplik, Hatay İl Müftü Yardımcılığı, Bitlis Adilcevaz İlçe Vaizliği ile M.E.B. İçel/Erdemli İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri

Öğretmenliği görevlerinde bulundu.

1977 yılında Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nde açılan Tefsir Asistanlığı sınavını kazanarak

burada Tefsir Asistanlığı görevine başladı. Bu Enstitü’nün 1982 yılında Selçuk Üniversitesi’ne bağlı

İlahiyat Fakültesi’ne dönüştürülmesinden sonra bu fakülteye Tefsir Öğretim Görevlisi olarak atandı. 1986 yılında “Kâzerûnî ve Tefsirdeki Metodu” isimli çalışmamla Doktor unvanını aldı. 1988

yılında Tefsir A.B. Dalında Doçent ve 1996 yılında da Profesör oldu.

1988 yılından itibaren yurt içinde ve dışında çeşitli ilmi toplantılara konuşmacı, tebliğci ve

müzakereci olarak katıldı.

Halen S.Ü. İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı’nda Tefsir Öğretim Üyeliği görevini sürdürmektedir.

ESERLERİNDEN BAZILARI

1. Kur’an Meâli, İlahiyat Fakültesi Derneği, Konya 2010.

2. Two Fundamental Concepts in the Qur’an: Ta’wil and Mutashabih (tr., Dr. Tahir Uluç and Omar Amer Khan), The Islamic Quarterly, London, 1430/2009, Volum 53, Number 1. 3. Kur’an’ı Anlamada Temel İlkeler, Esra Yayınları, Konya 1997.

4. Kur’an’ı Anlamada Temel Bir Problem: TE’VİL, Esra Yay., Konya 1997. 5. Tefsir Usulü’ne Giriş, İbn Teymiye (trc., Yusuf Işıcık), Esra Yay., Konya 1997.

6. Kur’an-ı Kerim’in Terceme Edilmesi ve Âyetlerinin Sıhhatli Anlaşılması Konusunda Bazı Mülahazalar, S.Ü.İlahiyat Fak. Dergisi, Yıl: 2001, sy.11.

7. Kur’an’ı Anlamaya ve Yaşamaya Doğru, Salâh Hâlidî (trc., Y. Işıcık), İki Kaynak Yay., Ankara 1998.

8. Kâzerûnî ve Tefsirdeki Metodu, S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1985 (Basılmamış Doktora Tezi).

9. İslâm Hukuku, Yusuf el-Karadavî (trc., Y. Işıcık-Ahmet Yaman), Marifet Yay., İst., 1997 ve 1999.

10. Modern Çağda İslâmi Meseleler, Mevdûdi (trc., Y. Işıcık), H. Hizmet Yay., Konya 1980.

11. Muhammed İkbal’in Mesajı, Nedvi (trc., Y. Işıcık), H. Hizmet Yay., Konya 1979. 12. Külliyat, İbn Teymiye, C. 1 (trc., Y. Işıcık ved.), Tevhid Yay., İst., 1987.

13. Külliyat, İbn Teymiye, C. 2 (trc. Y. Işıcık ved.), Tevhid Yay., İst., 1988.

14. Kitap ve Sünnet’in Işığında Hz. Peygamber’in Din ve Dünya Anlayışı, S.Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, Yıl: 1990, sy: 3.

15. Kur’an’ın Öngördüğü Muvahhit İnsan, S.Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, Yıl: 1998, sy. 8. 16. Nasların İlletlerini Göz Önünde Tutmada Sahabe ve Tabiun’un Metodları, Karadavi (trc.

Yusuf Işıcık), İslami Araştırmalar Dergisi, , Yıl: 1986, sy: 1.

17. İslam Hukukunda Siyaset-i Şer’iyye, Karadavi (trc., Y. Işıcık), İslami Araştırmalar Dergisi, yıl: 1986, sy: 4.

18. Fıkhi Mirasımızı Yeniden Nasıl Gözden Geçirmeli ve Ele Almalıyız, Karadavi (trc. Y. Işıcık), S.Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, Yıl: 1986, sy: 2

19. Tefsir İlminin Doğuşu Gelişmesi ve Başlıca Tefsir Ekolleri, Hasen el-Benna (trc. Y. Işıcık), S.Ü.İlahiyat Fak. Dergisi, yıl: 1997, sy: 7.

(3)
(4)
(5)

Ö ğ ii ya ki Bu di Çü olm m içe ça ni do Bi Bu Ku pa in ya ta Ö ğre n ci n in Adı S Numa Ana B Progr Tez D Tezin Kur’an aşamlarında v itaptır. Bu kit undan dolayı ilde(Arapça) üzlerce tefsir ünkü insanla muştur. Bun eal görebilir erisinde barın alışma yapılm iteliğindedir. oğru tercüme ir Kur’an ter undan dolayı ur’an dışı bi öylece okuyu arantez içeris san ürünüdü anlış anlaman kdiri olduğun Anaht Soyadı arası Bilim / Bilim D amı Danışmanı n Adı n, Allah tara ve gerekse de tabın amacı, ıdır ki tüm in nazil olduğu ve mealiyle ar tarafından dan dolayı b riz. Fakat bu ndırmaktadı mış ve hala Dolayısıyla y e şekillerine ö rcümesi, Kur ı eğer müter ir ek bilgi ek ucu bu bilgin sinde, dipnot ür ve hata ba nın önüne geç nu ve dolayıs tar Kelimeler S Sosyal NAİF 09424 Dalı TEME Tezli Pof. D KU afından gönd e ruhları ve d içinde detayl nsanlar Kur’ una göre tüm cevaplamışt n konuşulan bu amacı gerç u yüzlerce te r. Bundan do da yapılıyor yanlış tercüm örnek vermey r’an’da litera rcim Kur’an klemek istiyo nin Kur’an’ı tta veya başk arındırabilir. çmiş oluruz. sıyla hatalı ol r: Tercüme, K T.C SELÇUK ÜN l Bilimler Ens F YAŞAR 44011013 EL İSLAM B Yüksek Lisan Dr. YUSUF IŞ UR’ÂN TERC ÖZET derilen müciz diğer özellikle lı olarak açık an’ı anlamak m insanlar on ır. Bu soruy diller binlerc çekleştirmek fsir ve meal olayı İslam ta r. Bizim bu me edildiğine i ye çalıştık. Bu l olarak bulu ayetlerinin d orsa mutlaka ın orijinal ib ka şekillerde Bu ek bilgiy Zira bu duru lma olasılığın Kuran Tercüm C. İVERSİTES stitüsü Müdü İLİMLERİ/TE ns ■ ŞICIK CÜME TEKN M T

zevi bir kitap eri ile alakalı klanan doğru kla sorumlud nu nasıl anla u cevaplayac ce iken Kur’ üzere diğer beşer tarafı arihi boyunca küçük çalışm inandığımız k u çalışmayı y unmayan hiçb daha kolay a a bunun bir baresinde old verilerek ya yi parantez iç umda, okuyu nın olabileceğ mesi, Yusuf I İ ürlüğü EFSİR ANA B Doktor NİKLERİ AÇ EÂLİ p olup tüm in ı tüm ihtiyaçl u yola tüm be durlar. Peki, K ayacak? Tab cak başka bi ’an sadece bu dillerde yapı ından yapıld a bu hataları mamız da bu kelime ve iba yaparken bizi bir şeyi içeris anlaşılır hale ek bilgi oldu duğunu düşü apılabilir. Çü çerisinde veya ucu her an bu ini göz önünd IŞICIK’ın Ku BİLİM DALI ra ÇISINDAN IŞ nsanların ger larına cevap şeriyeti sevk Kur’an sade biî ki tarih b ir yol da yok unlardan bir ılmış yüzlerce dığı için birço düzeltmek iç u sürecin bi areleri gösteri im metodumu sinde barındı e getirmek iç uğuna işaret ünmesin. Bu ünkü ek bilgi a dipnotta ve u ek bilginin de bulunduru uran Meali. I ŞICIK rek sosyal veren bir etmektir. ce tek bir bu soruyu ktu zaten. riyle nazil e tefsir ve ok hatayı çin birçok r devamı ip onların uz şuydu: ırmamalı. çin onlara etmeli ki ek bilgi, i bir nevi ererek bu bir insan ur.

(6)

Ö ğ ii in bo is un hi An by fu lan hu nu sm in th in th th Th Be th m in Ö ğre n ci n in Adı S Numa Ana B Progr Tez D Tezin Koran thier social l ook is to lead why all pe nderstand th istory answer nd also there y people are ulfill this aim

nguages. But uman beings, umerious wor mall work of

cluded trans his study, our

cluded in the he verses of K hat the reade

his may don ecause, the a his add info

isunderstand formation is Key W Soyadı arası Bilim / Bilim D amı Danışmanı n Adı n is a miracle life or their i

all the huma ople are res e Koran whe red this quest e wasn’t an ot thousands bu m we can see t because th , of course t rks have been us is a contin slation mistak r method wa e Koran liter Koran more r won’t judg ne by putting adding inform ormation in ding. Because a human pro Words: Transl S Sosyal NAİF 09424 Dalı TEME Tezli Pof. D book sent by individual life an beings to t sponsible of en it is origin tion by inclu ther way to a ut the Koran e hunreds of ese hunreds they included n done throu nuation of thi kes and poin as that: A tar rallay. So wh and easily un ge the adding g add inform mation is a ty n the paran e the reader oduct and has

lation, Koran T.C SELÇUK ÜN l Bilimler Ens F YAŞAR 44011013 EL İSLAM B Yüksek Lisan Dr. YUSUF IŞ ŞICIK'S TRA T ABST y Allah which e related to t the right way understandi nally reveale uding hunred answer this q n has been re interpretatio interpretatio d a lot of mi ughout the isl is process. W ted to the rig ranslation of en the transl nderstandabl gs as if they mation in th ype of human nthesis or will take in s the possibili n Translation C. İVERSİTES stitüsü Müdü İLİMLERİ/TE ns ŞICIK ANSLATION TRANSLATI TRACT h include all heir spirits o y which is exp ing the Kora ed just in one ds of interpre question. Beca

evealed in jus ons and tran ons and tran istakes. So in lamic history We tried to po ght example f Koran must lator wants t le he/she mu were include he paranthesi n product an on the foo n the conside ity of being w n, Yusuf IŞIC İ ürlüğü EFSİR ANA B Doktora N OF KORAN ION TECHN the things th or the other th plained in the

an. And how e language(A etations and t ause the lang st one of them nslations of K nslations of K n order to r y and are still int out the w of these tran tn’t include a o add someth st point out ed in the orig is, footnote o nd may inclu otnote we w eration all th wrong all the CIK’s Koran T BİLİM DALI N IN TERMS NICS hat human be hings. The go e Koran in de w can all th Arabic). Of c translations o guages that ar m. So that in Koran made Koran were rectify these l being done. words and phr nslations. Wh anything whi hing in order to the adding ginal of Kora or via an ot ude errors. B will have p he time that time. Translation. I S OF eings need oal of this etail. That he people ourse the of Koran. re spoken n order to e in other made by mistakes, . And this rases that hen doing ich is not r to make gs and so an verses. ther way. By putting prevented this add

(7)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ………..6

ÖNSÖZ ………..7

GİRİŞ ………10

BİRİNCİ BÖLÜM TERCÜME İLE İLGİLİ KAVRAM VE TEKNİKLER A) TERCÜME İLE İLGİLİ KAVRAMLAR a) Tefsir ………17

b) Te’vil ………...19

c) Tercüme ………..21

d) Meâl ………..22

B) TERCÜME İLE İLGİLİ TEKNİKLER a) Harfî Tercüme ………..24

b) Tefsirî Tercüme ………26

C) IŞICIK MEÂLİ’NE BİR BAKIŞ a) Yusuf Işıcık’ın Kur’ân Meâli ile Muhammed Hamidullah’ın Le Saint Coran adlı mealini Karşılaştırma ……….38

b) Işıcık’ın Taksim İşaretini Kullanma Şekli ve Amacı ……….43

c) Işıcık’ın Parantez İşaretini Kullanma Şekli ve Amacı ………...44

İKİNCİ BÖLÜM AYETİN ORİJİNALİ İLE TERCÜMESİ ARASINDAKİ MUTABAKATIN İNCELENMESİ A) AYETİN ORİJİNALİNE MUHALİF TERCÜMELER 2/BAKARA SÛRESİ ………48 4/NİSA SÛRESİ ……….50 6/EN’AM SÛRESİ ………...52 7/A’RÂF SÛRESİ ………53 8/ ENFAL SÛRESİ ………...54 9/TEVBE SÛRESİ ………54 12/YUSUF SÛRESİ ………...55 13/RA’D SÛRESİ ………...57

(8)

16/NAHL SÛRESİ ……….58 17/İSRÂ SÛRESİ ………...58 19/MERYEM SÛRESİ ………..60 22/HAC SÛRESİ ………60 24/NUR SÛRESİ ………61 27/NEML SÛRESİ ……….62 28/KASAS SÛRESİ ………...63 29/ANKEBUT SÛRESİ ………64 30/RUM SÛRESİ ………...65 31/LOKMAN SÛRESİ ………...66 36/YÂSİN SÛRESİ ………...67 39/ZÜMER SÛRESİ ……….67 42/ŞÛRÂ SÛRESİ ……….68 48/FETH SÛRESİ ……….72 49/HUCURAT SÛRESİ ……….73 51/ZÂRİYÂT SÛRESİ ………...75 52/TÛR SÛRESİ ……….………...75 54/KAMER SÛRESİ ………..76 56/VAKİA SÛRESİ ………...77 68/KALEM SÛRESİ ………..77 69/HÂKKA SÛRESİ ………79 73/MÜZEMMİL SÛRESİ ……….80 85/BURUC SÛRESİ ……….81 86/TARIK SÛRESİ ….. ………....………82 87/A’LÂ SÛRESİ ………..83

B) BAZI AYET MEALLERİNİN RİVAYETLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ 2/BAKARA SÛRESİ ………86 14/İBRAHİM SÛRESİ ………..88 18/KEHF SÛRESİ ………..89 32/SECDE SÛRESİ ………90 38/SÂD SÛRESİ ………...92 51/ZÂRİYÂT SÛRESİ ………...93 53/NECM SÛRESİ ………94

(9)

42/ŞÛRÂ SÛRESİ ……….95

55/RAHMAN SÛRESİ ………...97

C) DEYİMSEL İFADELERİN TERCÜMELERİ 7/A’RÂF SÛRESİ ………101 19/MERYEM SÛRESİ ………102 26/ŞUARÂ SÛRESİ ………..103 47/MUHAMMED/KITAL SÛRESİ ………104 68/KALEM SÛRESİ ………...104 102/TEKÂSÜR SÛRESİ ………...105

D) AYETTEKİ VURGUNUN TERCÜMEYE YANSIMAMASI 2/BAKARA SÛRESİ ……….108 3/ÂLÛ İMRÂN SÛRESİ ……….109 7/A’RÂF SÛRESİ ………109 15/HİCR SÛRESİ ……….109 17/İSRÂ SÛRESİ ……….110 25/FURKÂN SÛRESİ ………..110 28/KASAS SÛRESİ ………111 35/FÂTIR SÛRESİ ………..111 41/FUSSİLET SÛRESİ ………...112 74/MÜDDESİR SÛRESİ ………..112 75/KIYÂME SÛRESİ ………..113

E) ÇOK ANLAMLI KELİMELERİN BİRDEN ÇOK ANLAMININ BİRLİKTE VERİLMESİ ………115

SONUÇ ………...119

(10)

KISALTMALAR

► A.S. Aleyhisselam

► b. Bin, ibn, bint

► CC Celle Celalühü

► çev. Çeviren

► Haz. Hazırlayan

► mad. Madde

► MÜİFAV Y. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları

► R.A. Radiyallahu anh

► s. Sayfa

► S.A.V. Sallallahu Aleyhi ve’s-Sellem

► thk. Tahkik

► ts. Tarihsiz

► v. Vefat

(11)

ÖNSÖZ

Kur’an, Yüce Allah’ın Muhammed Mustafa (SAV)’e tüm insanlara tebliğ etmek ve onlara doğru yolu göstermek amacıyla gönderdiği mücizevi, ilahi bir kitaptır. Bu kitabın gönderilişinin amacı yaşanmak ve hayata tatbik edilmektir. Dolayısıyla davetinin şümülünden tüm insanlar ona muhataptır ve içeriğinden sorumludurlar. Bu işlevinden dolayıdır ki nuzülünden bugüne kadar Kur’an, sürekli olarak okunmuş, incelenmiş, açıklanmaya çalışılmış ve tüm insanlara ulaştırılmak için diğer dillere tercüme ve tefsir edilmiştir.

Kur’an, ilk nazil olduğu dönemde pek fazla anlaşılma sorunu ile karlaşmamıştır. Çünkü Kur’an, nazil olduğu dönem insanlarının bizzat kullandıkları dille (her nekadar daha güzel ve onları hayrette bırakacak ve hayranlıklarını celbedecek bir uslupla da olsa) nazil olmuştur. Fakat daha sonraki dönemlerde Kur’an’ın bazı ibarelerinde anlaşılma zorlukları ile karşılaşılmıştır. Aslında bu anlaşılma sorunu sadece Kur’an’ın nazil olduğu dönem Arapçasının değişime uğramasından değil ve fakat başka sebeplerden kaynaklanıyordu. Bunlar da özet olarak, daha sonra gelen neslin Kur’an ayetlerinin hangi durum ve olaylar için ve hangi sebeplerden dolayı nazil olduğunu bilemeyişi, Müslüman olan ve Arapça’dan farklı dilleri kullanan diğer toplumların Araplarla bir arada yaşamaya başlamaları, Arapçayı sonradan öğrenmeleri ve yanlış kullanmaları ve bu yanlış kullanımın geniş bir ölçüde yaygınlık kazanması dolayısıyla Arapça’nın doğal ve doğru kullanımının bozulmasıydı. İşte bu yanlış kullanım zamanla Arapların da Arapçayı yanlış kullanmalarına sebep oldu. Bundan dolayı bu yanlış kullanımı engellemek ve Arap dilinin asliyetini korumak amacıyla büyük dil bilimcileri Arapçanın dilbilgisi ve edebiyat kurallarını geniş bir şekilde beyan eden telifatta bulundular. Bu meyanda cahiliye şiirleri derlendi ve bunlar, Kur’an’ın tefsirinde geniş bir ölçüde kullanıldı.

İslam coğrafyasının genişlemesi, değişik dil ve kültürlere sahip milletlerin İslamiyete girmeleriyle beraber Kur’an’ın, bu milletlerin dillerine de aktarılma ihtiyacı duyuldu. Bu işlem öncelikle tefsirler vasıtasıyla, daha sonra da Kur’an tercümeleri vesilesiyle yapılmaya çalışıldı. Fakat Kur’an, bu çalışmada geniş bir şekilde ele alacağımız gibi, tercüme edilmesi o kadar kolay olan bir kitap değildir. Zira hem edebi ve hem de ilmi kıymeti en üst düzeyde olan ve bu yönüyle hiçbir beşeri kitaba kıyas bile

(12)

edilemeyecek kadar yüksek düzeyde bir mahiyete sahip olan bir kitaptır. O halde elbette ki tercümesinin de bu nispette zor olması doğal bir şeydir. Tercümesinde sorun oluşturacak yegâne sebep sadece bu değildir tabiî ki. Bir de kaynak dil ve amaç dil arasındaki hem yapısal ve hem de kültürel farklar, Kur’an tercümesinde çok ciddi sorunlar meydana getirmektedir.

Fakat tüm bunlara rağmen Kur’an, tartışmasız bütün müsülmanların ana kaynağı ve de tüm insanlığa rehber olma misyonuyla gelmiş bir kitaptır. O halde tüm Müslümanların ve insanların dillerine tercüme edilmesi zaruri bir ihtiyaçtı ki, bu ihtiyaç ulus devletlerin oluşmaya başlamasıyla daha da belirgin hale geldi ve bu konu üzerinde ülkemiz dâhil olmak üzere birçok ülkede, Kur’an’ın tercümesi konusunda tartışmalar yapılmaya başlandı ve bu vesileyle tercüme faaliyetleri yeni bir boyut ve ivme kazandı.

İşte bundan dolayı birçok tercüme yapıldı. Tabiî ki bu tercümelerin arasına birçok ehliyetsiz insanların yaptığı tercümelerin de girmesiyle beraber, tercümede çok farklı ve yeni bir döneme girildi. Bu yeni dönem ise, piyasada bulunan tercümelerin ne kadar doğru olduğunu, hangi tercüme yöntemleri ile meydana getirildikleri, eksi ve artılarını tespit etmek amacıyla Kur’an tercümeleri üzerinde eleştirilerin yazılmaya başlanması dönemidir. Bugün Türkiye’nin tercüme-meal piyasasına baktığımızda da bu hareketin ne kadar doğal ve yerinde ve gerekli bir hareket olduğunu anlamakta güçlük çekmeyeceğimizi düşünüyoruz.

Evet, bizim yaptığımız bu mütevazi çalışma da, genelde Kur’an tercümesi üzerine bir çalışma olup, öncelikle bu alanda neler olup bittiğini inceleyip bu şekilde Kur’an’ı daha doğru anlamaya çalışmak ve daha sonra da bu alana az da olsa bir katkıda bulunmaya çalışmak ve böylece daha sağlıklı Kur’ân meallerinin ortaya çıkmasına vesile olmaktır. Bu amaçla yaptığımız bu çalışmamızın merkezini Yusuf Işıcık Meâli oluşturmakla beraber, diğer birçok meali de yakından tanıma fırsatı bulduk. Bu çalışmayı yaparken göz önünde bulundurduğumuz hedef, öncelikle bu alanda yapılan çalışmaları, yani Kur’an tercümelerini yakından tanımak, tercümeler üzerinde yapılmış eleştirileri inceleyip ona göre bu çalışmamızda bir yol haritası belirlemekti. Bunları yaptıktan sonra bu çalışmamızda temel olarak kullanacağımız kaynakları tespit etmekti ki bunu yaparken öncelikle tefsir hocalarımızın tavsiye ettiği kitapları elde ettik ve ayrıca Zehebi’nin et-Tefsir ve’l-Müfessirûn gibi tefsir alanındaki temel kaynakları tanıtan eserleri ve temel birkaç tefsir usulu kitaplarını inceledik ve ona göre bir çalışma

(13)

programı oluşturduk. Bu çalışmayı yapmaktaki amacımız, tefsir ve tercüme alanındaki eserleri yakından tanıyıp bu eserlerden azami derecede istifade etmek ve az da olsa bu alana bir katkıda bulunmaktır.

Bu çalışmamız bir giriş, iki bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışmamızı genel hatları ile tanıtmaya çalıştık. Çalışmamızın;

Birinci Bölümü: Tercüme ile İlgili Kavramlar ve Teknikler, İkinci Bölümü: Ayetin Orijinaline Muhalif Tercümeler, ana başlıklarından oluşup bir sonuçla bitmektedir.

Bu çalışmamda, konu ve kaynak seçiminde yardımlarını ve hoşgörüsünü esirgemeyen tez danışmanım Prof. Dr. Yusuf IŞICIK ile Doç. Dr. Fethi Ahmet POLAT hocalarıma ve araştırma yöntem ve teknikleri konusunda beni bilgilendiren Prof. Dr. Ali AKPINAR ile Prof. Dr. M. Sait ŞİMŞEK hocalarıma ve bu yoğun çalışmamda sabredip bana katlanan eşime teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

و

ﺔﻳاﺪﳍاو ﻖﻴﻓﻮﺘﻟا ﷲا ﻦﻣ

Naif YAŞAR

(14)

GİRİŞ

Tercüme tarihine genel bir bakış açısı ile bakacak olursak, diyebiliriz ki tercüme insanların birbirinden farklı dilleri konuşmaya başladığı andan itibaren kaçınılmaz olarak başlamıştır. Zira insanlar İbn Haldun’nun da Mukaddime’sinde ifade ettiği gibi birbiri ile ortaklaşa çalışmaya ve herbiri ürettiği şeyi başka şeylere duyduğu ihtiyacı gidermek için başka şeylerle değiştirmek ihtiyacındadır1 ki bundan dolayı olmalı, ilk dönemlerde insanlar ticareti, mallarını değiş tokuş yaparak sağlamışlardır. Tabi ki değiş tokuşu sağlamak için de birbirileri ile iletişim kurmak zorunda idiler ve dolayısı ile kendi dillerindeki ifadeleri başka dillere veya başka dillerdeki ifadeleri kendi dillerine tercüme etmşlerdir. Bu şekilde gerçek ihtiyaçtan doğan ve doğal bir süreç geçiren tercüme, insanlık olgunlaşıp sosyal hayat karmaşası tüm yönleri ile gelişirken, tercüme de âdemoğlu ile beraber gelişmiştir. Bu süreç gerek doğuda ve gerekse batıda bazen birbirinden bağımsız ve bazen de birbirinden etkilenerek gelişmeye devam etmiştir. Batıda kutsal metinlerin tercümeleri ile beraber tercüme kuramları geliştirilmiş ve artık tercüme, şimdi başlı başına bir alan olarak bakılmaktadır. Doğuda ise islam tarihine bakacak olursak özellikle Abbasî halifelerinden Me’mun’dan önce başlayan ve onun döneminde hız kazanan ve yoğun bir şekilde dünyanın değişik dillerinde bulunan değişik alanlardaki kaynakların Arapça ve Süryanice’ye tercüme ettirilmesi ve tâ o zamanda tercümeler üzerinde tenkitlerin yapılmaya başlanması tercüme, alanında ne kadar önemli bir ilerlemenin kaydedildiğini görürüz. Kur’an tercümeleri ise islamiyetin ilk asırlarından itibaren, değişik milletlerin islamiyete girmesi ile başlamış ve günümüze kadar gelişerek gelmiştir. Günümüzde ise Kur’an, dünyanın birçok diline tercüme edilmiş bulunmaktadır.

Kur’an’nın başka dillere tercüme edilip edilmeme sorunsalı, özellikle XX. Yüzyılın ilk yarısında gerek Türkiye’de gerekse Mısır’da yoğun olarak tartışılmıştır. Bu mesele, Türkiye’de Cumhuriyet’in 1923’te ilanından sonraki yıllarda, Mısır’da ise, 1930’lu yıllarda yoğun tartışmalara sahne olmuştur. Mısır’da el-Ezher ve Menâr isimli dergilerde, Türkiye’de ise Sebilürreşâd ve Sırat-ı Müstakîm gibi dergilerde mesele sürekli gündemde tutulmuştur. Gerek Mısır’da ve gerekse Türkiye’de Kur’an’ın diğer

1 İbn Haldun, Abdurrahman b. Muhammed (v. 808/1332), Mukaddime, I-II, 4. Baskı,

(15)

dillere ‘resmi’ tercümesinden de bahsedilmiştir. Bu bağlamda Mısır hükümeti böyle bir işe girişme kararı almış ve bir tercüme heyeti bile atamıştı. Fakat bu girişim çeşitli sebeplerden dolayı sonuçsuz kalmıştır. Görülen lüzum üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1925’te Kur’an’ın ‘resmi’ bir tercümesinin yaptırılmasına ilişkin bir kararı aldığı bilinmektedir. Mehmet Akif’e tevdi edilen bu resmi tercümeden Akif, bir müddet sonra vazgeçtiğini bildirmiştir. Akif’in bu işten vazgeçmesinin temel saiklerinden biri, böyle tercümelerin zamanla, Kral James İncil’i2 gibi, Arapça Kur’an’nın yerine geçme tehlikesidir.3

Tabi ki tercümelerinin Kur’an’ın yerine geçmesinden korkan ve bundan dolayı tercümelere çekimser yaklaşan sadece Mehmet Akif değildi. Bu çekimser davranışın altında yatan bir gerçek de vardı elbette. Bu gerçek ise, Kur’ân-ı Kerim’in başka dillere tercüme edilmesinin imkânsızlığı idi ki bunu İbn Kuteybe, Kaffâl, Zerkeşî, Ahmet Mithat Efendi, M. Reşit Rıza4, Şâtıbî5, Said Nursî6, Elmalılı7, Asad8, Marmaduke9 vb.

birçok kişi dile getirirler. Bu zevatın temel olarak dayandığı sebepler ise Kur’ân-ı Kerim’in beşeri bir söz olmamasından kaynaklanan mücizevî anlatımı, kullandığı ve beşer kaynaklarında bulunmayan bedi uslubu, mana ile tam ve mükemmel bir mutabakat sağlayan fonetiği, Arap Edebiyatı’nın el verdiği îcaz, i’caz, hazf, takdim, tehir, istiare, mecaz, teşbih, vb. edebi özellikleri kendine has bir uslubu ile kullanması neticesinde oluşan çok yönlü mana ve estetiği, olduğu gibi tercüme etmenin imkânsız olduğu gibi sebeplerdir. Evet, yaklaşık 1400 yıl sürecinde sürekli tefsir ve mealler yapılmasına rağmen, bunlarla yetinilmeyip hala yeni yeni meallerin ve tefsirlerin yapılması bu iddianın mücessem bir delilidir. Evet, Kur’an tercüme tarihine baktığımızda, Kur’an’a edebî, lugavî, ilmî, içtimaî, felsefî, tasavvufî, intibaî, işarî, kelamî, fıkhî, siyasî, iktisadî, ticarî, îcaz ve i’caz yönlerinden bakılmış ve bu istikamette tercümeler yapılmış olduğunu görürüz ki hiçbir beşerî eser üzerinde bu kadar çok yönlü

2 Kral James 1611’de bir heyet oluşturup bir İncil tercümesi yaptırmıştır. Daha sonraları Kral James’in

yaptırdığı bu tercüme resmi İncil’in yerini almıştır.

3 Durmuş, Zülfikar, Kur’an’ın Türkçe Tercümeleri, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2007, s. 55.

4 Reşit Rıza, Muhammed( v. 1935 )Tefsîru’l-Menâr, 2. Baskı, Dâru’l-Menâr, Kahire/Mısır, 1947, IX, s.

324-330.

5 Şâtıbî, Ebu İshak(v. 790/1389), el-Muvâfakâtu fî Usuli’ş-Şerîa, I-IV, Dâru’l-Hadîs, Kahire/Mısır, 2005,

II, s. 305.

6 Nursî, Said (v. 1960), Sözler, Tenvir Neşriyat, İstanbul/ Türkiye, 1982, s. 452; Mektubat, Tenvir

Neşriyat, İstanbul/ Türkiye, 1990, 316-317, 369-374.

7 Elmalılı, Hamdi YAZIR (v. 1942), Hak Dîni Kur’ân Dili, I-IX, Eser Kitapevi, İstanbul/ Türkiye, 1971,

I, s. 9-16.

8 Asad, Muhammad(v. 1992), The message of The Qur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2006, s. VIII. 9 Pickthall, Marmaduke(v. 1936), The Meaning of The Glorious Qur’ân, 3. Baskı, Çağrı Yayınları,

(16)

çalışma yapılmamaştır.10 Değil sadece Kur’ân’ı, herhangi bir eseri bile bir dilden başka bir dile birebir tercüme etmek imkânsızdır. Bu eser Kur’ân olunca tabi ki bu imkânsızlık daha da artar.11

Tüm bu gerçeklerle beraber Kur’an’ın diğer dillere tercüme edilmesinin gerekliliğini Ebu Hanife, Cessas, Buharî, Zemahşerî, Kurtubî, Merâği, Ebu Suud, vb. gibi savunanlar da vardır. Bunların dayandığı temel sebepler ise,

1) Kur’an’ın evrensel bir kitap oluşu12-ki bunu Kur’an kendisi Enbiya, 21/107’de: “

َﻦﻴِﻤَﻟﺎَﻌْﻠﱢﻟ ًﺔَﻤْﺣَر ﱠﻻِإ َكﺎَﻨْﻠَﺳْرَأ ﺎَﻣَو

(Ey Muhammed) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” veya A’râf, 7/158’de: “

ُﻪَﻟ يِﺬﱠﻟا ﺎًﻌﻴِﻤَﺟ ْﻢُﻜْﻴَﻟِإ ِﻪّﻠﻟا ُلﻮُﺳَر ﻲﱢﻧِإ ُسﺎﱠﻨﻟا ﺎَﻬﱡـﻳَأ ﺎَﻳ ْﻞُﻗ

ﱢﻲﱢﻣُﻷا ﱢﻲِﺒﱠﻨﻟا ِﻪِﻟﻮُﺳَرَو ِﻪّﻠﻟﺎِﺑ ْاﻮُﻨِﻣﺂَﻓ ُﺖﻴِﻤُﻳَو ﻲِﻴْﺤُﻳ َﻮُﻫ ﱠﻻِإ َﻪَﻟِإ ﻻ ِضْرَﻷاَو ِتاَوﺎَﻤﱠﺴﻟا ُﻚْﻠُﻣ

ِﻪّﻠﻟﺎِﺑ ُﻦِﻣْﺆُـﻳ يِﺬﱠﻟا

ِﻠَﻛَو

َنوُﺪَﺘْﻬَـﺗ ْﻢُﻜﱠﻠَﻌَﻟ ُﻩﻮُﻌِﺒﱠﺗاَو ِﻪِﺗﺎَﻤ

De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben Allah’ın hepinize gönderdiği bir elçiyim; O (Allah) ki, göklerin ve yerin egemenliği O’na aittir! O’ndan başka tanrı yoktur; hayatı ve ölümü bahşeden O’dur! Öyleyse Allah’a ve O’nun Ümmî Peygamber Elçisine inanın! O (peygamber) de Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır. O’na uyun ki doğru yolu bulasınız!” vb. birçok ayeti kerimede bu hakikati dile getirir,

2) Bütün insanlar için bir hidayet oluşu ve bundan dolayı tebliğ edilmesi gereken bir kitap oluşu-ki bu gerçek Mâide, 5/67’de: “

ْﻢﱠﻟ نِإَو َﻚﱢﺑﱠر ﻦِﻣ َﻚْﻴَﻟِإ َلِﺰﻧُأ ﺎَﻣ ْﻎﱢﻠَـﺑ ُلﻮُﺳﱠﺮﻟا ﺎَﻬﱡـﻳَأ ﺎَﻳ

ا َمْﻮَﻘْﻟا يِﺪْﻬَـﻳ َﻻ َﻪّﻠﻟا ﱠنِإ ِسﺎﱠﻨﻟا َﻦِﻣ َﻚُﻤِﺼْﻌَـﻳ ُﻪّﻠﻟاَو ُﻪَﺘَﻟﺎَﺳِر َﺖْﻐﱠﻠَـﺑ ﺎَﻤَﻓ ْﻞَﻌْﻔَـﺗ

َﻦﻳِﺮِﻓﺎَﻜْﻟ

Ey peygamber!

Rabbinden sana indirilenleri tebliğ et. Eğer tebliğ etmezsen, Allah’ın mesajını iletmemiş olursun. Allah seni(inanmayan) insanlardan koruyacaktır. Kuşkusuz Allah inkâr eden toplumları doğru yola iletmez.” vb. ayetlerde dile getirilmektedir,

3) İlahi takdir sonucu ve hikmetinin de gereği olarak her peygamberin kendi kavminin dili ile gönderilmiş olması, bu hakikat ise İbrahim, 14/4’te

ٍلﻮُﺳﱠر ﻦِﻣ ﺎَﻨْﻠَﺳْرَأ ﺎَﻣَو

10 Gürbüz, Faruk, Tercüme Problemleri ve Mealler, İnsan Yayınları, İstanbul, 2004, s. 106. 11 Gürbüz, Tercüme Problemleri ve Mealler, s. 85-86.

12 Şimşek, Sait, Günümüz Tefsir Problemleri, 9. Baskı, Kitap Dünyası Yayınları, Konya, 2008, s.

244-245; Polat, Fethi Ahmet, Çağdaş İslâm Düşüncesinde Kur’ân’a Yaklaşımlar, 2. Baskı, İz Yayıncılık, 2009, İstanbul, s. 36-39; Kotan, Şevket, Kur’an ve Tarihselcilik, Beyan Yayınları, İstanbul, 2001,s. 397.

(17)

ﻦَﻣ ُﻪّﻠﻟا ﱡﻞِﻀُﻴَـﻓ ْﻢُﻬَﻟ َﻦﱢﻴَـﺒُﻴِﻟ ِﻪِﻣْﻮَـﻗ ِنﺎَﺴِﻠِﺑ ﱠﻻِإ

ُﻢﻴِﻜَﺤْﻟا ُﺰﻳِﺰَﻌْﻟا َﻮُﻫَو ءﺎَﺸَﻳ ﻦَﻣ يِﺪْﻬَـﻳَو ءﺎَﺸَﻳ

Kendilerine açıkça anlatabilmesi için, her peygamberi kendi kavminin dili(lisan) ile gönderdik…” ayetinde dile getirilmektedir ki bu da her kavme kendi dili ile hitap ve tebliğ edilmesi gerektiği ve mademki Kur’an bütün beşere gönderilmiş o halde bütün beşerin dillerine tercüme edilmesi gerektiği sonucunu ortaya koyar.

4) Yine Kur’an’ın kendi ifadesiyle insanların kavim ve kabilelere ayrılması birbirleriyle tanışmaları(teâruf) için olması- Hucurat, 49/13’te

ﻦﱢﻣ ﻢُﻛﺎَﻨْﻘَﻠَﺧ ﺎﱠﻧِإ ُسﺎﱠﻨﻟا ﺎَﻬﱡـﻳَأ ﺎَﻳ

َﻪﱠﻠﻟا ﱠنِإ ْﻢُﻛﺎَﻘْـﺗَأ ِﻪﱠﻠﻟا َﺪﻨِﻋ ْﻢُﻜَﻣَﺮْﻛَأ ﱠنِإ اﻮُﻓَرﺎَﻌَـﺘِﻟ َﻞِﺋﺎَﺒَـﻗَو ﺎًﺑﻮُﻌُﺷ ْﻢُﻛﺎَﻨْﻠَﻌَﺟَو ﻰَﺜﻧُأَو ٍﺮَﻛَذ

ٌﺮﻴِﺒَﺧ ٌﻢﻴِﻠَﻋ

Ey insanlar!

Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık, birbirinizi tanıyabilmeniz/tanışabilmeniz için sizi kavimler ve kabileler haline getirdik…” ve tabiî ki tanışabilmeleri için de birbirlerinin dilinden ya çeviri yoluyla veya birbirlerini doğrudan doğruya anlamaları gerekirdi ki tercümeler de bu tanışma ve iletişim vasıtalarının en önemli ve kaçınılmaz yöntemlerinden biridir.

Evet, Kur’an-ı Kerim her ne kadar XIV asır önce Hicaz Yarım Adası’nda ve ilk muhatapları Araplar olmak üzere nazil olmuşsa da bütün beşeriyeti muhatap alması ve hepsinin üzerine onu anlama ve yaşama mükellefiyeti yüklemesi elbette kendisinin de bütün beşeriyet tarafından anlaşılmasını ve dolayısı ile de anlaşılması için de tüm diğer dillere tercüme edilmesini zorunlu hale getirir.13 Mademki Kur’an dünyadaki bütün insanlara hitap eder o halde tüm insanların onu anlaması gerekir. Bu anlama da tabiî ki iki yoldan biri ile olur. İlki tüm insanların Arapçayı öğrenmesi, ikincisi Kur’an’ın kendi anadillerine tercüme edilmesi. İlk yolun imkânsızlığını göz önüne alırsak mecburen ikinci yolun gerekliliğini savunmak zorunda kalırız. Dolayısı ile elbette ki Kur’an, tercümesi onun yerine geçmek için değil ve fakat anlaşılmak için tüm dünya dillerine tercüme edilmelidir ve edilmiştir de. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse, Kur’an’ın tercüme edilip edilmeme sorunu artık tamamen tarihe karışmış bir mesele olmuştur, şimdi tartışılan konu ise Kur’an nasıl daha doğru tercüme edilebilir konusudur. Zira çeviribiliminin gelişmesi ile beraber hiçbir beşeri tercümenin Kur’an’ın aslının yerine geçemeyeceği daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Hatta değil Kur’an’ın gerçek bir tercümesi, diğer herhangi bir beşeri eserin dahi tam manasıyla diğer başka bir dile

(18)

tercüme edilemeyeceği dile getirilmektedir ki bu durumda Kur’an’ın tam olarak tercüme edilemeyeceği evleviyetle ortaya çıkan bir mesele olur.

Kur’ân-ı Kerim doğuda baştanbaşa bir bütün olarak tercüme edilmiştir. Elimizde bulunan en eski tercümesi ise Samanoğulları emiri Mansur b. Nûh’un X. Yüzyılda Farsça’ya yaptırdığı tercümedir.14 Batı dillerine yapılıp da bilinen en eski tercümesi ise Fransa’nın güneyindeki Cluny Başrahibi Peter the Venerable’nın Telodo’yu(İspanya) ziyaretiyle başlattığı, bu vesile ile bir ekip kurup islamla yapılacak entellektuel boyuttaki savaş için çalışmalara giriştiği ve bu çabanın bir ürünü olarak Ketton’lu Robert(Robertus Ketenensis) adlı bir İngiliz’in 1143 yılında Latince’ye yaptığı tercümedir. Günümüzde ise Kur’an’ın tercüme edimediği bir batı dili neredeyse yok gibidir.15

Evet, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, günümüzde artık Kur’an’ın kesinlikle diğer dillere tercüme edilmesinin gerekliliği konusunda genel bir konsensusun sağlanmış olması, Kur’an’ın tercüme edilmeli mi yoksa edilmemeli mi gibi soruları geride bırakmış onun yerini ise Kur’an hangi yöntemle tercüme edilmeli şeklinde bir soru ve aynı zamanda bir sorun almıştır. Yani Kur’an-ı Kerim harfî tercüme yöntemi ile mi, tefsirî tercüme yöntemi ile mi, yoksa her iki yöntemi de bir arada kullanarak mı tercüme etmeli gibi sorularla ve de sorunlarla karşı karşıyayız.

Daha sonra da detaylı olarak ele alacağımız gibi, gerek genel tercüme ile ilgili ve gerekse de Kur’ân tercümesi ile ilgili üzerinde ittifak sağlanmış bir tercüme metodolojisi henüz ortaya konmuş değildir. Binaenaleyh bu alanda yazılan eserlerin çoğu tercüme ile ilgili faydalı önerilerde bulunmakla beraber tam anlamıyla her kesimi tatmin edecek çalışmalar ortaya konmuş değildir.

Elimizdeki Yusuf Işıcık’ın Kur’an Meâli adlı eserin de en önemli amaçlarından

birisi Türk toplumuna ve Türkçe konuşan dünyaya Kur’ân-ı Kerim’in sağlıklı bir mealini sunmak olduğu kanaatindeyiz.

Bu çalışmayı yaparken ilk önce tercüme ile ilgili yazılmış eserleri inceleyip böylece bir yol haritası belirledik. Bunun akabinde üzerinde durmayı hedeflediğimiz belli başlı hususlar, özetle şunlardır: Hiçbir zorunluluk ve ihtiyaç olmadığı halde Kur’ân

14 Durmuş, Zülfikar, Kur’an’ın Türkçe Tercümeleri, s. 90-91. 15 Durmuş, Zülfikar, Kur’an’ın Türkçe Tercümeleri, s. 95-97.

(19)

ayetinin orijinal ibaresinde bulunmayan bir mana ile yapılan tercümeleri ve yine, kelimelerin ilk anlamlarını değil de uzak anlamlarını tercih ederek yapılan tercümeleri incelemek, hakkında farklı rivayetler olduğu halde, herhangi bir delile dayanmaksızın bu rivayetlerden birini veya yazarın kendi benimsediği bir görüşü mealine yansıttığı anlamları incelemek, deyimsel ibarelerin tercümelerini incelemek, birçok müfessirin ayetin anlamı üzerinde ittifak etmelerine rağmen bunlara muhalefet edip herhangi bir delile dayanmaksızın yapılan anlamlandırmalar ve eklentileri değerlendirmek, ayetteki vurgunun tam olarak yansıtılmadığını düşündüğümüz ibareleri incelemek, ayetlerde tercüme edilmeyip atlanan bazı kelime veya ibarelerini tespit etmek ve çok anlamlı kelimelerin birden fazla anlamlarının verilerek tercüme edilmiş olmasını örnekleriyle kritiğe tabi tutmaktır.

Bizim öngördüğümüz bir mealde takip edilmesi gereken temel yöntem; Kur’ân’ın lafzında literal olarak bulunmayan herhangi bir eklenti yapıldığı takdirde, bunun bir eklenti olduğuna mutlaka işaret edilmesi ve zorunlu olmadan böyle bir eklentinin yapılmamasıdır. Kanaatimizce rivayetler ne kadar sahih olursa olsun Kur’ân’ın sıhhat derecesine ulaşmadığı için, onların rivayet olduğuna işaret edilmeden Kur’ân mealine sokuşturulması kesinlikle yanlıştır. Zira bu, ayetin ifade ettiği manayı darlaştırıp bu manayı belli bir olaya veya kişiye hasredebilir. Elbetteki sahih hadislerin Kur’an’ın anlaşılmasında inkâr edilemeyecek kadar önemli bir rolü vardır ve bu yolu da kullanmak gerekir. Fakat hadislerden istifade ederken onları bizzat ayetin orijinal ibarelerinin yerine ikame etmek değil, açıklayıcı bilgi mesabesinde değerlendirmek gerektiği kanaatindeyiz. Bu açıklayıcı bilgiler de ya dipnotta veya parantez içerisinde verilmeli ki böylece okuyucu, bu mananın ayetin bizzat orijinalinde bulunmadığını net bir şekilde anlasın. Bunun yanında ekser müfessirlerin ve Arap dil uzmanlarının ittifak ettiği bir meali değiştirebilmek için çok güçlü delillere ihtiyaç vardır ve bu deliller izhar edilmeden böyle bir şeyin yapılmasını doğru bulmuyoruz.

Buna binaen bu çalışmayı yaparken elimizden geldiğince kendi şahsi kanaatimizi kullanmak yerine, temel tefsir kaynaklarının konu ile ilgili açıklamalarını dikkate aldık. Yararlandığımız kaynakların İslam tefsir ilminin temel olarak kabul ettiği kaynaklar olmasına azami gayret gösterdik ve bir ayet mealinin eleştirisini yaparken kaynak yelpazesini elimizden geldiğince geniş tutmaya çalıştık ki böylece araştırmanın geçerlilik derecesi yükselsin. Bundan dolayı “ekser müfessirler/mütercimler” veya “müfessirlerin/mütercimlerin çoğu” gibi ibarelerimizden kastettiğimiz şey,

(20)

kaynakçamızda da isimlerini verdiğimiz müfessirlerinin/mütercimlerin çoğu veya ekseriyetidir. Hocamızın mealini eleştirirken bir yandan da onun gibi düşünen müfessirler ve mütercimlerin de fikirlerini izhar etmeye çalıştık. Bu eserdeki incelemelerde her ne kadar şahsi fikir beyanından kaçındıysak da aslında buradaki eleştirimizden açık ve net olarak hangi görüşleri benimsediğimizi ifade ettik.

(21)

BİRİNCİ BÖLÜM

TERCÜME İLE İLGİLİ KAVRAM, TEKNİKLER VE IŞICIK MEÂLİ’NE BİR BAKIŞ

A) TERCÜME İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

a) Tefsir

Tefsir kelimesinin sözlük anlamı: Tefsir kelimesi “

ﺮﺴﻓ

” veya taklip tarikiyle “

ﺮﻔﺳ

” kökünden gelen “tef’il ” vezninde bir masdardır. “

ﺮﺴﻓ

” , bir şeyi açıklamak, ortaya çıkarmak, beyan etmek ve üzeri örtülü olan bir şeyi açmak gibi manalara gelir.16

اًﺮﻴِﺴْﻔَـﺗ َﻦَﺴْﺣَأَو ﱢﻖَﺤْﻟﺎِﺑ َكﺎَﻨْـﺌِﺟ ﱠﻻِإ ٍﻞَﺜَﻤِﺑ َﻚَﻧﻮُﺗْﺄَﻳ َﻻَو

ayeti buna örnektir.17 “

ﺮﻔﺳ

” kelimesi de “

ﺮﺴﻓ

” kelimesi ile yakın anlamlıdır.18

Tefsir kelimesinin terim anlamı ise; terim olarak tefsirin, islam tarihi boyunca sayısız tanımları yapılmıştır. Mesela; Ebu Hayyân, Bahru’l-Muhît adlı tefsirinde, tefsirin ıstılahî tanımını şöyle yapar: “ Tefsir, Kur’an’ın lafızlarını, o lafızların medlûllerini, terkibî ve ifradî hükümlerini, o lafızlara terkip durumunun yüklediği manaları ve bunları tamamlayan şeyler hakkında konuşmanın keyfiyetinin araştırıldığı bir ilimdir.” der ve bu tarifi açıklamaya geçip der ki: “ilimdir sözünden maksadımız, diğer ilimleri de kapsayan bir cins ilimdir. Kur’an lafızları hakkında konuşmanın keyfiyetinin araştırıldığı şeklindeki sözümüzden maksadımız ise, kıraat ilmidir. Medlûlleri sözümüzden maksadımız, bu lafızların delalet ettiği manalardır. Bu, lugat ilmidir ki, bu ilimlerde ona muhtaç olunur. O lafzın ifradî ve terkibî hükümleri sözümüzden maksadımız, irab, sarf, beyan ve bedi ilimleridir. Terkip halinin onlara yüklediği manalar sözümüzden maksadımız, onun hakikaten değil, mecazen delalet ettiği şeyi kapsayan demektir. Çünkü terkipler zahiri ile bir manayı gerektirirken, bazen onun zahiri manasından çıkılarak mecazına yorumlar yapılır. Bunları tamamlayan

16 İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem (v. 711/1311), Lisânu’l-Arab, I-XVIII,

7. Baskı, Dâru Sâdir, Beyrut, 2011, FSR Mad.; Demirci, Muhsin, Tefsir Usûlü, 3. Basım. MÜİFAV Y., İstanbul, 2003, s. 21; Durmuş, Zülfikar, Kur’an’ın Türkçe Tercümeleri, s. 27-28.

17 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, s. 12; Zerkânî, Muhammed Abdulazîm ( v. 1367/1948),

Menâhilu’l-İrfân fî Ulûmi’l-Kur’ân, 1. Baskı, Dâru İbn Hazm, Beyrut/Lübnan, 2006, s. 329.

(22)

sözümüzden maksadımız, nesh, sebeb-i nuzül ve Kur’an’da müphem olarak gelen bazı şeyleri açıklayan kıssalar ve benzeri şeylerdir.19 Görüldüğü gibi bu tanım kapsayıcı ve aynı zamanda birçok Kur’anî ilimleri içinde barındıran bir tanımdır. Gerçi et-Tefsir ve’l-Müfessirûn sahibi olan Zehebî bu tanımı: “Bu tanımı okuyan kişi zan eder ki, hat ve Kıraat ilmi tefsir ilmine girmez”20 diye eleştirmiştir fakat görüldüğü üzere Ebu Hayyân: “Kur’an lafızları hakkında konuşmanın keyfiyetinin araştırıldığı şeklindeki sözümüzden maksadımız ise, kıraat ilmidir” şeklindeki açıklamasıyla bu ilimleri de bu tanımın içine dâhil etmiş bulunmaktadır. Yine bazıları tefsir ilmini: “Tefsir; Kur’an ayetlerinin nazil oluşu ve onlara bağlı şeyler, kıssaları, nuzül sebepleri, daha sonra Mekkî ve Medenî şeklindeki tertibi, muhkem ve müteşabihi, nasihi ve mensuhu, hassı ve âmmı, mutlakı ve mukayyedi, mücmeli ve mufassalı, helali ve haramı, korkutması müjdelemesi, emri ve nehyi, ibret ve meselleri ilmidir.” 21 şeklinde tanımlamışlardır. Bu tanım da kanaatinmizce Kur’an’ın mana yönlerini detaylı bir şekilde içinde barındıran bir tanımdır. Yine Zerkânî, tefsiri: “İnsan gücünün verdiği imkân nispetinde Allah’ın muradına delalet etmesi bakımından Kur’an metninin içerdiği manaların incelendiği bir ilimdir”22 şeklinde tanımlar. Ebu Hilâl el-Askerî de der ki: “Tefsir, bir cümleyi oluşturan kelimeleri tek tek açıklmak, te’vil ise, tüm cümlenin anlamını açıklamaktır.”23 Tefsir, kök itibariyle keşfetmek ve izhar etmektir; şer’î manası ise, bir ayetin manasını, şe’nini(durum ve özelliklerini), kıssasını ve nuzül sebebini, ayetin manasına açık bir şekilde delalet eden bir lafız ile ayetin manasını vuzuha kavuşturmaktır.24 Özet olarak, Kur’an’ı tüm yönleri ile ele alıp açıklamaya çalışan ve bunu yaparken de delillere dayanan en eski Kur’an ilmidir ki mezheplerle ilgili tedvinat oluşmazdan evvel tefsir ilmi oluşmaya başlamış ve ilk ihtilaflar Kur’an’ın manaları üzerinde vaki olmuştur.

19 Ebu Hayyân, Muhammed b. Yusuf Ebu Hayyân el-Endelusî Ğırnatî (v. 754/1353), el-Bahru’l-Muhît,

I-XI, Dâru’l -Fikr, Beyrut/Lubnan, 2005, I, s. 26.

20 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, s. 13.

21 Suyutî, Celaluddin Abdurrahman b. Eba Bekr (v. 911/1505), İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, I-II, 1. Baskı,

Dâru’l-Fikr, Beyrut/Lübnan, 2005, II, s. 546.

22 Zerkânî, Menâhilu’l-İrfân fî Ulûmi’l-Kur’ân, s. 329.

23 Ebu Hilâl Askerî, Hasan b. Abdullah b. Sehl b. Saîd b. Yahyâ b. Mihrân (v. 395/1005),

el-Furuku’l-Luğaviyye (Ta’lik ve Tahşiye: Muhammed Bâsil Uyûn es-Sûd) 2. Baskı,

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut/Lübnan, 2010, el-Farku beyne’t-Te’vîl ve’t-Tefsîr Mad.

24 Cürcânî, Seyyid Şerif(v. 816/1413), et-Ta’rifât(thk: Muhammed Bâsil Uyûn es-Sûd), 3. Baskı,

(23)

b) Te’vil

Te’vil kelimesi, sözlük manası itibarıyla aslına dönmek anlamına gelen

لوأ

kökünden “tef’il ” vezninde masdar olup, “döndürmek (

ﻊﻴ

ﺟﺮﺘﻟا

:

ﻞﺻﻷا ﻲﻓ ﻞﻳوﺄﺘﻟا

)”25 ve “herhangi bir şeyi varacağı yere vardırmak” demektir.26 Başka bir ifadeyle te’vil;

لوأ

kökünden alınmış olup dönmek (

عﻮﺟﺮﻟا ﻮﻫ و لوﻷا ﻦﻣ ذﻮﺧﺄﻣ

:

ﻞﻳوﺄﺘﻟا

) 27veya aslına dönmek (

ﻞﺻﻷا

ﻲﻟإ

عﻮﺟﺮﻟا

:

يأ

,

لوﻷا ﻦﻣ ﻞﻳوﺄﺘﻟا

)anlamına gelir.28

Halil der ki: “ Te’vil: Manası muhtelif anlamlara gelebilen sözü açıklamaktır ki bu da ancak o kelamda kullanılan lafızlardan başka lafızları kullanarak yapılabilir. (

ﻪﻈﻔﻟ ﺮﻴﻏ نﺎﻴﺒﺑ ﻻإ ﺢﺼﻳ ﻻ و

,

ﻪﻴﻧﺎﻌﻣ ﻒﻠﺘﺨﺗ يﺬﻟا مﻼﻜﻟا ﺮﻴﺴﻔﺗ

:

ﻞﻳوﺄﺘﻟا

)”29 İbn Faris bu kelimeyi dönmek anlamında açıklar.(

ﻊﺟر يَأ لوُﺆَـﻳ َلآو

)30Keza Ezherî de der ki: “Te’vil, kök itibariyle geri dönmek anlamına gelir.(

دﺎﻋ و ﻊﺟر

,

لوﺆﻳ لآ

لﱢوﺆﻳ لّوأ ﻦﻣ ﻞﻴﻘﻓ

:

ﻞﻳوﺄﺘﻟا

ﻪﻴﺛﻼﺛ و ﻼﻳوﺄﺗ

:

)31 Tâberî de der ki: “Te’vil, Arap dilinde, tefsir, merci/rücü etmek, varılacak yer/sonuç anlamına gelir. Bu kelimenin aslı ise, bir şey bir şeye vardığında ve ona döndüğünde; bir şey şöyle bir şeye döndü denilir.(

ﻪﻧﺈﻓ ، بﺮﻌﻟا مﻼﻛ ﻲﻓ

"

ﻞﻳوﺄﺘﻟا

ﻰﻨﻌﻣ

ﺮﻴﺼﻤﻟاو ﻊﺟﺮﻤﻟاو ﺮﻴﺴﻔﺘﻟا

.

ﻦﻣ ُﻪﻠﺻأو

" :

ﻲﺸﻟا لآ

إ ء

اﺬﻛ ﻰﻟ

"

-ﻊﺟرو ﻪﻴﻟإ رﺎﺻ اذإ

)32 Arap dilinde

böyle kullanılmakla beraber Kur’an’da geçtiği onbeş ayetin hepsinde de, bazı yerlerde

25 Cürcânî, et-Ta’rifât, et-Te’vîl Mad.

26 Demirci, Tefsir Usûlü, s. 22; İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, EVL Mad. 27 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, s. 14.

28 Râğıb el-İsfehânî (v. 425/1108 ), Mufredatu Elfâzi’l-Kur’ân, Daru’l-Kalem, Şam/Süriye, 2009, EVL

Mad.

29

Halil, b. Ahmed el-Feraheydi( v. 175/791), Kitâbu’l-Ayn, 1. Baskı, Mektebetu Lübnan, Beyrut/Lübnan, 2004, EVL Mad.

30 İbn Fâris, İbnu’l-Huseyn Ahmed b. Fâris b. Zekeriyya( v. 395/1005), el-Mekâyisu’l-Luğa, ts.,

Dâru’l-Fikr, Beyrut/Lubnan, EVL Mad.

31 Ezherî, Ebu Mansûr Muhammed b. Ahmed(v. 370/981 ) Tehzîbu’l-Luga (thk: Abdusselam Muhammed

Harûn), I-XV, Dâru’l-Misriyye li Te’lîf ve Terceme, Mısır, 1964, EVL Mad.

32 Taberî, Ebu Ca’fer Muhammed ibn Cerîr (v. 310/923), Câmiu’l-Beyan an Te’vili Âyi’l-Kur’ân(Haz.

(24)

tefsir ve yorum anlamına gelir gibi görünse de, aslında bir şeyin hakikat ve mahiyeti, akibet ve sonucu anlamına gelir.33

Te’vil kelimesinin terim anlamı ise; selef te’vil kelimesini iki anlamda kullanmıştır. İlki: Te’vil, ister zahirine uygun olsun ve isterse de muhalif olsun, bir sözü tefsir etmek ve manasını beyan etmektir. Bu tanıma göre tefsir ve te’vil kelimeleri eş anlamlı kelimeler olmuş olur ki Taberî’nin: “ ehl-i te’vil bu konuda ihtilaf etti…” veya “Yüce Allah’ın bu sözünün te’vili…” gibi kullanımları bu anlamdadır. İkincisi: Te’vil’in anlamı, sözden murad olunan şeyin kendisidir. Eğer söz bir isteği ifade ediyorsa, bunun te’vili, istenen şeyin kendisidir; eğer söz bir haber ise, onun te’vili, haber verilen şeyin kendisidir. Bu iki kullanım arasındaki fark açıktır. Zira birinci anlama göre te’vil; tefsir, şerh ve izah gibi ilim ve söz babından olur ki bunun vucudu kalpte, dilde, zihinde, lafızda ve yazıda olur. Fakat ikinci anlama göre ister geçmiş ve isterse de gelecekle ilgili olsun te’vil, hariçte olan şeylerin bizzat kendileridir.34 Bu açıklamaya göre

Allah’ın azap ile tehdit ettiği bir ibarenin te’vili, azabın kendisi ve vucud-u haricisi olan cehennemdir. Ya da usûl ilmindeki tarifiyle: “Te’vil, lafızdan kastedilen manayı, içtihad yoluyla elde edilen bir delil ile beyan etmektir.35 Te’vil kelimesi üzerinde müstakil bir çalışma yapan Yusuf Işıcık bu kelime için der ki: “Kur’an-ı Kerim’de te’vil kelimesi, denebilir ki, geçtiği onbeş kadar yerde hep aynı manadadır. Ufak-tefek farklılıklar hariç tutulursa, bu manayı: “Rücû etmek ve varacağına varmak” diye özetleyebiliriz. Bir şeyin rücû etmesi o şeyin aslına dönmesi, vakti geldiğinde vuku bulması, ortaya çıkması, nasıllık ve niceliğinin, mahiyet ve künhünün tebeyyün ve tezahür etmesidir.”36 Dolayısıyla Sayın Işıcık’ın bu çalışması boyunca dile getirmeye çalıştığı şey, te’vil kelimesinin Kur’an’da sadece rücû etmek ve varacağına varmak anlamında kullanılıp ve fakat tefsir anlamında kullanılmadığını ve aslında kelimenin kök anlamında tefsir diye bir mana olmadığı halde bu anlamın âlimler arasında iştihar etmesinin sebebi Ebu Ubeyde ve İbn-i Hişâm gibi dilde otorite kabul edilen kişilerin bu kelimeyi yanlış kullanması ve daha sonraki bazı âlimlerin de bu kelime ile ilgili ciddi bir araştırma yapmadan bu şahıslara dayanarak bu kelimeye tefsir anlamında kullanmasından kaynaklandığı gerçeğidir. “Te’vil’in ıstılahtaki ma’nasıyla, Kur’an’daki anlamı, tamamen ayrıdır. Istılahta te’vil, bir lafzı, muhtemel bulunduğu ma’nalardan biriyle

33 Işıcık, Yusuf, Kur’anı Anlamada temel Bir Problem TE’VİL, Esra Yayınları, İstanbul, 1997, s. 41, 63. 34 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, s. 15.

35 Zeydan, Abdülkerîm, el-vecîz fî Usûli’l-Fıkh, 1. Baskı, Müessesetu’r-Risaleti’n-Naşirun,

Beyrut/Lübnan, 2006, s. 273.

(25)

tefsir ve beyan etmek anlamına gelirken, Kur’ân’da: “Bir şeyin hakikat ve mahiyeti, akibet ve sonucu” anlamına gelmektedir.”37

Seleften sonra gelenlerin te’vile yüklediği terim manaları ise selefinkinden farklıdır. Mesela bunlara göre te’vil: “Bir sözü görünür anlamı dışında, ihtimali bulunduğu bir manayla, bunu destekleyen bir delile dayanarak yorumlamaktır.38 Başka bir tanım ise: “Te’vil meşru bir sebep veya delilden ötürü ayeti zahiri manasından alıp, kendisinden önceki ve sonraki ayete mutabık, kitap ve sünnete uygun manalardan birine hamletmek demektir.”39 Başka bir tanım: “Te’vil, işarî tarik ile istifade edilen manaları beyan etmektir.”40 Tefsir Allah’ın muradını kesin olarak ifade ederken, te’vil kesin bir kanaate veya bilgiye sahip olmadan birçok ihtimalden birini tercih etmetir. Ya da tefsir, sahabenin yaptığı açıklamalar iken –ki onlar Kur’an’ın hangi durumlarda ve kimler hakkında indiğine şahit oldular-te’vil, fukahanın yaptığı açıklamalardır.41 Te’vil, zahiri, görünen anlamın dışında ihtimali bulunan manaların birine göre yorumlanmışsa bu sahihtir, vakide bir delil olduğu zan olunan anlama göre yorumlanmışsa bu fasittir, bunun ötesindeki yorumlamalar ise te’vil değil oyundur.42

Genel itibariyle te’vil ve tefsir arasındaki farkları özetleyecek olursak; Te’vil, bir karineden dolayı lafzın muhtemel manalarından birisini tercih anlamı taşıdığı için katiyyet ifade etmez. Fakat tefsir, lafızdaki mananın açıklığa kavuşturulmasında kesinlik arzeder; te’vil ekseriya naslaların manalarında, tefsir ise lafızlarda görülür; te’vil kavramı, bâtınî manaları ortaya koymak, tefsir ise, hakikat veya mecaz yoluyla lafızların zahiri manalarını beyan etmek için kullanılır.43

c) Tercüme

Tercüme İle İlgili Teknikler bölümünde bu konuya dair genişçe yer verilmiştir.

37 Işıcık, Te’vil, s. 63.

38 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, s. 15.

39 Suyutî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, II, s. 546; Cürcânî, et-Ta’rifât, et- Te’vil, Mad.

40 Zerkânî, Menâhilu’l-İrfân fî Ulûmi’l-Kur’ân, s. 330; Âlûsî, Ebu’l-Fadl Şihâbuddin es-Seyyid

el-Bağdadî, (v. 1270/1854) Rûhu’l-Meânî, Fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Sebu’l-Mesânî, I-XXX, Dâru’l-Hadîs, Kahire/Mısır, 2005, I, s. 24.

41 Mâturîdî, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud (v. 333/944), Tevilâtu Ehli’s-Sünne, I-X,

Dâru Kütübî’l-İlmiyye, Beyrut/ Lubnan, 2005, I, s. 349.

42 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, s. 15. 43 Demirci, Tefsir Usûlü, s. 25.

(26)

d) Meâl

Meal kelimesini sözlük anlamı: Bu kelime de te’vil kelimesi gibi

لوأ

kökünden türemiş mimli masdar veya bir şeyin varacağı yer ve gaye anlamında ism-i mekândır. Meal kelimesi sözlükte dönmek, bir şeyden dönmek, noksan olmak, bir şeyi eksiltmek, son, sonuç, çıkarım... gibi anlamlara gelir. Bu tabir bir terim olarak Elmalılı’nın kendi eserine Yeni Meâlli Türkçe Tefsîr adını koymasından sonra ülkemizde yaygınlık kazanmıştır. 44

Meal için de birçok tanım yapılmıştır. Fakat kanaatimizce yapılan işlem yönünden tercümeden hiçbir farkı yoktur. Dolayısıyla ayrı bir alan gibi incelenebilecek bir hususiyeti yoktur. Terim olarak genel itibariyle Kur’an tercümleri için kullanılır ve bu kullanımın sebebi de, yani tercüme yerine meal teriminin kullanılmasının sebebi, bu tercümenin noksan bir tercüme olduğu ve aslı ile aynı hüviyete sahip olmadığını ifade etmektir. Bu bakımdan yapılan tercümenin noksanlığını adıyla hatırlaması önemlidir. Lakin akademik olarak meal teriminin böyle bir eksikliği ifade etmesi doğru olmakla beraber, pratikte durumun hiç de böyle olmadığı kanaatindeyiz. Bundan dolayı akademisyenler kendi fildişi kulelerindeki gerçeklere göre değil, aynı zamanda toplumun genel algılayışını da nazarı itibara alıp buna göre akademik çalışmalarını piyasaya sunmalılar. Yani, eğer meal terimi ile bir noksanlığı ifade etmek istiyorsa, bunu sadece meal kelimesini tercümesine isim yaparak değil, eserinin içerisinde de, yapılan bu tercümenin Kur’an’ın aslına nispeten çok eksik bir mana taşıdığını okuyucusuna hatırlatması gerektiğini düşünüyoruz. Zira daha önce de ifade ettiğimiz gibi ülkemizdeki birçok insan tarafından meal Kur’an ile eşdeğer görülmekte ve ona göre hareket edilmektedir. Böyle bir anlayışın ise ne kadar vahim bir durum olduğu Kur’an’ı bilen herkesçe musaddaktır. “Olamayacak ve olabilmesi beşer iktidarının dışında kalan, mahlûkun yaptığı/yapacağı tercümenin Hâlık’ın Kelâmı yerine konulamayacağıdır. ‘Konulabilir’ denilirse, Kur’an’ın mu’cize olmak sıfatı zâil ve beşerin seçtiği ve bulduğu lâfızların ve terkiblerin Kelâm-ı Rabbanî ile eşit olması iktiza eyler ki şeriat değil, akıl dahi böyle bir kararın ilâhî din mefhûmu ile taban tabana zıt olacağının derhal farkına varır. Cins-i beşerden hiçbir fert ve heyetin hiçbir tercümesinin, nazm-ı Kur’an’daki ilahî kudreti, vus’at ve azameti, tenbih ve rahmeti

(27)

tahakkuk ettirbilmesi mümkün değildir ve imtinâ-ı aklî ve naklî ile mümtenidir. Allah Kelâmı karşısında kulun üslûbuna rağbet ve yönelmek gerekmez.”45

Kur’an’ın Allah’ın kelamı oluşu sadece mana itibariyle değil ve fakat Kur’an aynı zamanda lafız itibariyle de Allah’ın kelamıdır. Kur’an insanlara (mealen) “eğer bunun(Kur’an’ın ) Allah kelamı oluşundan şüpheniz varsa Allah’tan başka tüm dost ve ilahlarınızı çağırın ve Kur’an’ın bir benzerini getirin! Getirmediniz ve getiremeyeceksiniz…, eğer tüm insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplanıp birbirine yardım etseler yine bir benzerini meydana getiremezler” derken sadece mana yönüyle değil ve fakat hem mana ve hem lafız yönleriyle meydan okuyordu. Arap ediplere secde ettiren sadece manası değil aynı zamanda lafzı da mana ile beraber bir etkiye sahipti. Kaldı ki manasını da tam anlamı ile meallere yansıtılabileceğini kimse iddia edemez. Zira ezel ve ebed sultanının muhit ilmi ile serdettiği bir kelamı bir beşerin tüm yönleriyle ihata edeceğini iddia etmek bu hitabın keyfiyetini anlamamaktır. Binaenaleyh, bir beşer ancak kendi karihası kadar Kur’an’dan anladığını bize sunabilir yoksa Kur’an’ın aynısını değil. O halde netice olarak diyebiliriz ki; meal, o meali yapanın Kur’an’dan anldığı şeydir, Kur’an’ın aslı ise bunun çok çok ötesinde bir şeydir. Böyle bir meal ise hiçbir şer’i hükme kaynaklık edemez. Zira şer’i hükmün kaynağı, birinin Kur’an’dan anladığı manadan değil bizzat Kur’an’daki manadan elde edilir.46

45 Cündioğlu, Mehmet Âkif’in Kur’an Tercümeleri, I. Basım, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2005, s. 126. 46 Reşit Rıza, Tefsîru’l-Menâr, IX, s. 326.

(28)

B) TERCÜME İLE İLGİLİ TEKNİKLER

Tercüme

Tercüme kelimesi, hem kökeni ve hem kök harfleri ve hem de kullanışı itibariyle farklı görüşler bulunması itibariyle sorunlu bir kavramdır. Kökeni yönüyle Arapça olup olmadığı dilbilimciler arasında tartışmalıdır. Kök harflerine gelince, dilbilimcilerin çoğunluğuna göre bu kelime dört harfli(rubâî) olup t-r-c-m fiilinden türemişken, diğer bazı(İbn Manzur, Cevherî, …) filologlara göre ise bu kelimenin kökü, üç harfli(sülâsî) fiil olan r-c-m’dir. Bu durumda t harfi fazladır. Tercüman veya mütercim de bu kelimeden türetilip kullanılmıştır.47 Bu kelime hem tercüme ve hem de terceme şeklinde kullanılmaktadır ki aslı tercemedir.

Bu kelimenin sözlük anlamına gelince: Tercüme, bir sözü başka bir dil ile açıklamak, tercüman da dil açıklayıcısıdır.48 Tercüme; bir sözü söylendiği dilde açıklamak, bir sözü bir dilden başka bir dile nakletmek, kendisine ulaşılamayan kişiye sözü tebliğ etmek gibi pek çok anlamlarla beraber bazen bir kitabın alt başlıkları(terâcim) veya bir kimsenin hayatını ve eserlerini anlatmak(tercüme-i hal) için de kullanılmıştır.49

Tercüme tarihi boyunca, tercüme ile ilgili birçok yöntem ve teknik ortaya konmuş ve hangi yöntem ve tekniğin tercümede uygulanması durumunda ne gibi getirisi ve götürü olacağı uzun uzadıya tartışılmıştır. Bu alanın bazı uzmanları harfî tercümeyi tercih ederken bazıları da tefsirî tercümeyi savunmuş ve her iki taraf da kendi görüşlerinin gerekçelerini ortaya koymuşlardır.

a) Harfî Tercüme

Harfî tercüme, adındanda anlaşılacağı gibi, Kur’an’ın nazım ve tertipteki

uygunluğunu gözetmekle birlikte ve tercüme edilen aslın belagî keyfiyetinin ve teşriî ahkâmının bütün manalarının muhafazasına da riayetle, kelâmı bir dilden öteki dile

47 Durmuş, Kur’an’ın Türkçe Tercümeleri, s. 37.

48 Cevherî, İsmail b. Hamad(v. 393/1001), Sihah, Dâru’l-Ma’rife, 2007, RCM Mad.; İbn Manzur,

Lisânu’l-Arab, RCM Mad.

(29)

nakletmektir.50 Böyle bir tercüme aynı dildeki müteradif, yani anlamdaş kelimeleri birbirinin yerine koymakla da olabilir, başka dillere ait aynı manaya gelen kelimelerle de olabilir. Böyle bir tercüme aslına uygun olmalı, orijinalinin manasını, metot ve uslubunu, belâgatını tamamen kendinde bulundurmalıdır. Bunun ne kadar zor olduğu aşikârdır. İnsanların eserleri arasında bile böyle bir tercüme yapmak oldukça zordur. Bu zorluk ise gerçekten bir tercüme problemidir. Çünkü diller arasında söz dizimi, ses örgüsü, zenginlik ve fakirlik, yani diller arası denklik gibi birçok açıdan farklılıklar vardır.51 Kur’an, dili ve üslûbuyla mevcut edebî şekillerden farklı olan, lafız-mânâ dengesini gözeten, gönüllere tesir eden, ses ve terkip nizamında ahenkli olan, edebî türlerin hepsinden mükemmel olan, farklı seviyedeki insanlara aynı anda seslenen, akla ve duyguya hitap eden bir kitaptır.52

İşte böyle muazzam bir vus’ata sahip olan bir kelamı olduğu gibi tercüme etmenin ne kadar zor ve imkânsız olduğu her akıl sahibince malum olduğu kanaatindeyiz. Dolayısı ile harfi tercümenin pek de mümkün olmadığı ve sadece bu yönle yapılacak terümeler mana açısından sıkıntı oluşturacağı kesindir. Bu gerçeği Zülfikar Durmuş, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah’ın Frasızca’ya yaptığı ve Türkçe’ye Aziz Kur’an adıyla tercüme edilen meal üzerindeki çalışması ile açık bir şekilde ortaya koymuştur ki bu tercüme harfi tercüme yöntemi ile yapılmış bir tercümedir. Özellikle Kur’an’ın fonetik özelliğini, deyimsel ve müşterek anlamlı ibarelerini bu yöntemle tercüme etmek imkânsızdır.

Ali Akpınar’ın da ifade ettiği gibi Kur’ân, lafız ve manasıyla beşerin bir benzerini asla getiremeyeceği özelliğine sahip mu’ciz bir kitaptır. Yapılacak harfî bir tercüme ile Kur’ân’ın tüm özellik ve güzellikleri yok olup gidecektir. Zira böyle bir çeviri ile elde edilecek bir metinde ne insanı aciz bırakacak bir üslup olacak; ne de onun iniş espirisindeki hidayet rehberi olma ve cümlelerinden pek çok hüküm çıkarma özelliği bulunacaktır. Bundan dolayı harfî tercüme Kur’ân dışındaki metinler için söz konusu olsa da Kur’ân için böyle bir şey söz konusu olmaz ve ihtiyaç da yoktur.53 Bu yoruma kısmen katılmakla beraber, Kur’ân’ın birçok ayetinin harfi tercüme ile tercüme edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

50 Zehebî, Muhammed Huseyn, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I-II, Mektebetu’l-İslamiyye, 2004, I, s. 19-20. 51 Gürbüz, Tercüme Problemleri ve Mealler, s. 77.

52 Durmuş, Zülfikar, Kur’an’ın Türkçe Tercümeleri, s. 177.

(30)

Yukarıda da ifade ettiğmiz gibi her dilin kendine has bir yapısı olduğundan dolayı elbette iki dildeki eserler her yönüyle birbirine tercüme edilemez. Mesela; eserlerini İngilizce ve Hinduca yazan Hintli şair R. Tagor’a Mısır seyahati sırasında Hinduca eserlerini de İngilizce’ye tercüme etmesi istendiğinde şöyle cevap vermiştir: “Hinduca yazdığım eserler, kendi fikirlerimi ihtiva etmiş olsalar bile, onları İngilizce’ye tercüme etmekte acizim. Zira bu tercümede İngiliz dili, Hinduca için elverişli değildir.” Bir yazarın kendi eserini, yine eser verecek seviyede bildiği başka bir dile aktarma konusundadaki bu tespiti, tercümenin zorluğunu ortaya koyduğu gibi, Allah kelamının başka dillere çevrilmesinin sanıldığı kadar kolay olmadığını anlamamıza katkı sağlayacak niteliktedir.54

Harfî tercüme konusunda Akpınar’ın bazı tespitlerini aktarmanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Akpınar der ki: “Kur’ân’ın harfî tercüme ile tercüme edilmesi caiz değildir. Bunun sebeplerini şu şekilde özetleyebiliriz:

1. Kur'ân'ın anlam zenginliği demek olan kıraat farklılıkları tercüme ile yansıtılamaz.

2. Kur'ân nazmı ve manasıyla birlikte Kur'ân'dır, onu okumak da ibadet sayılmıştır. Tercüme ise mana itibarıyla Kur'ân'a yaklaşsa bile, nazım itibarıyla Kur'ân değildir.

3. Arap diline özgü bazı anlatım tarzları, edat ve harfler vardır ki, bunları başka dillerde ifade etmek her zaman mümkün olmayabilir.

4. Kur'ân, kendisinin Arapça bir kelam olduğunu özellikle vurguluyor. Tercüme Arapça'nın dışında bir dilde olacağı için Kur'ân'ın bu niteliği ortadan kalkmış oluyor.

5. İlim adamları Kur'ân cümlelerinin manen rivayet edilemeyeceğini, onun ancak mütevatir kıraatlarla rivayet edilebileceğini belirtmişlerdir. Tercüme de bir çeşit manen rivayet olacağı için Kur'ân değildir.

6. Kur'ân orijinal haliyle tek ve değişmez bir şekilde elimizdedir. Tercümeler ise farklı ve değişken olabilmektedir.55

b) Tefsirî Tercüme

Tefsirî tercüme veya diger adıyla Manevî tercüme ise, herhangi bir sözün manasını

aslın nazmını, tertibini ve tüm kastedilen manalarını korumadan başka bir dilde

54

Akpınar, Kur’ân Tercüme Teknikleri, s. 19.

(31)

açıklamaktır. Böylece asıl metinde kastedilen manayı anlayıp ondan sonra bu sözden kastedillen anlamı, amaç dile uygun kelimelerle aktarırız.56 Dolayısıyla harfi tercümede olduğu gibi, mütercim burada çok kayıtlarla mukayyet olmayıp biraz daha serbesttir. Çünkü burada birebir tercümeden ziyade kaynak metnin anlamının aktarılması esastır. Bu tercüme tipinde mütercim asıl metni birebir ortaya koyduğunu değil genel itibarıyla asıl manasını ortaya koyduğunu iddia eder. Mesela İsra, 17/29

ﻰَﻟِإ ًﺔَﻟﻮُﻠْﻐَﻣ َكَﺪَﻳ ْﻞَﻌْﺠَﺗ َﻻَو

ِﻘُﻨُﻋ

ِﻂْﺴَﺒْﻟا ﱠﻞُﻛ ﺎَﻬْﻄُﺴْﺒَـﺗ َﻻَو َﻚ

ayetini ele alalım. Eğer bu ibareyi harfi bir tercüme ile tercüme edersek, bu durumda bu ibareyi, kişinin ellerini boynuna bağlamasını nehyeden bir ibare ile tercüme ederiz ki böyle bir tercüme bu ayetin manayı maksuduna hizmet etmekten uzak olduğu açıktır. Dolayısıyla amaç dilde böyle bir tercümeyi okuyan kişi bu ibareden hiçbir şey anlamaz. Fakat bu ayeti, tefsiri tercüme yöntemi ile tercüme ettiğimizde ise bu ibareyi, aşırı cimriliği ve aşırı israfı nehyeden bir mana ile karşılarız ki bu mana son derece kiymetli ve aynı zamanda tüm dünya dillerinde gayet rahat bir şekilde anlaşılabilir bir mahiyettedir. İşte bundan dolayıdır ki Kur’an tercümeleriyle ilgilenen bilim adamları çoğunlukla tefsiri tercümeyi tercih ederler.

Bu noktada Akpınar’ın bazı tespitleri şunlardır: “Tefsîrî Tercüme de bir çeşit tefsirdir. Tefsîr yapılırken gözetilmesi gereken şartları yerine getirmek kaydıyla Kur'ân'ın tefsîri tercüme ile tercümesi caizdir. Bu şartları şu şekilde özetleyebiliriz:

1. Tercüme, tefsîr ölçülerine göre yapılmalıdır. Sahih hadislere, Arap gramer kaidelerine, temel din kurallarına uygun olmalıdır.

2. Mütercim ön yargılardan uzak olarak çevirisini yapmalı, önceden kabul ettiği ve Kur'ân'ın ruhuyla bağdaşmayan fikirlerini Kur'ân ayetleriyle desteklemeye kalkmamalıdır.

3. Kur'ân'ın orijinal metni çalışmanın başına konulmalı, yeri geldikçe tefsirlerden yararlanarak çeviri yapılmalıdır. En önemlisi de Kur'ân'ı ikinci, üçüncü dilden değil, bizzat kendi özgün dili Arapça'dan çeviri yapılmalıdır.

4. Bir ayete verilen anlam, Kur'ân'ın genel ruhuna ters düşmemelidir. Tercümede Kur'ân bütünlüğü ve bağlam gözetilmelidir.57

56 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, s. 21. 57 Akpınar, Kur’ân Tercüme Teknikleri, s. 25-26.

Referanslar

Benzer Belgeler

Arap dilinde baş gösteren bu "lahn" , kelimelerin son harflerinde görülen i’râb hatâlarından başka, kelimelerin zapt harekelerinde meydana gelen değişiklikler

* Kur’an-ı Kerim’in Türkçe’ye tercüme çabalarına, esas itibariyle imparatorluktan ulus devlete geçiş sürecinde, batılılaşma/moderleşme çabalarının en

“Ne kadar az şükrediyorsunuz!” kısımları söz konusu nimetlerin kıymetinin bilinmediğini göstermektedir. Bağlamını da göz önüne alarak, ayetlerdeki ef’ide kelimesi

Hanefilerde meşhur olan görüşe göre zekâtın hemen farz kılındığı anda ödenmesi şart değildir. Mal sahibi kendisinden istenmedikçe zekatını ödemeyı farz

Yukarıda zikrettiğimiz anlamlar çerçevesinde Lafza-i Celâl; ‘teabbüd etmek, kulluk etmek, insanın kainatın herc-ü merçliği içinde sığınacağı ve sükûnete ulaşacağı

Toplumun güven ve huzurunu korumak için mü’minler gıyablarında dahi olsa birbirlerinin hak ve hukûkuna riâyet etmeli ve birbirleri hakkında hüsn-ü zann 378

Âdem (s) de bir insan olarak hata etmiş, fakat daha sonra bu hatasından dolayı pişman olmuş, bunun üzerine Yüce Allah’tan bağışlanma dileğinde bulunmuş ve Allah da

278 Dolayısıyla tefsiri yapılan ayette belirsiz durumda olan yani kendisinden neyin kast edildiği anlaşılamayan konu, Şâri tarafından Kur’an’ın başka