• Sonuç bulunamadı

Kur'an'da Allah'ın fiillerinin sebep ve amaçlara bağlanması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an'da Allah'ın fiillerinin sebep ve amaçlara bağlanması"

Copied!
142
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TEMEL ĠSLÂM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI TEFSĠR BĠLĠM DALI

KUR’AN’DA ALLAH’IN FĠĠLLERĠNĠN SEBEP ve AMAÇLARA

BAĞLANMASI

(

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

)

DANIġMAN Prof. Dr. Yusuf IġICIK

HAZIRLAYAN Muhammed ERSÖZ

074244011012

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı MUHAMMED ERSÖZ

Numarası 074244011012

Ana Bilim / Bilim Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / TEFSİR Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı KUR’AN’DA ALLAH’IN FİİLLERİNİN SEBEP VE AMAÇLARA BAĞLANMASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ KABUL FORMU

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı MUHAMMED ERSÖZ

Numarası 074144011012

Ana Bilim / Bilim Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / TEFSİR Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı PROF. DR. YUSUF IŞICIK

Tezin Adı KUR’AN’DA ALLAH’IN FİİLLERİNİN SEBEP VE AMAÇLARA BAĞLANMASI

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Kur’an’da Allah’ın Fiillerinin Sebep ve Amaçlara Bağlanması baĢlıklı bu çalıĢma 27/09/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile baĢarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Ünvanı, Adı Soyadı Ġmza

Prof. Dr. Yusuf IġICIK

Prof. Dr. Ali AKPINAR

Doç. Dr. Fethi Ahmet POLAT

(4)

ÖNSÖZ

Ġnsanları dünya ve âhiret mutluluğuna ulaĢtırmak için indirilmiĢ olan Kur’ân-ı Kerîm, nazil olduğu dönemden günümüze kadar gelen zaman içerisinde daha iyi anlaĢılması için her yönüyle incelenmiĢtir. Aynı Ģekilde çeĢitli Ģekillerde yorumlanmıĢ, bu sahada ciltlerle eser ortaya konmuĢ, özellikle de inananların ondan daha çok faydalanması temin edilmeye çalıĢılmıĢtır. Müfessirler ilk dönemlerde Kur‟ân‟ı çoğunlukla baĢtan sona tefsir etme gayreti içinde olmuĢlardır. Özellikle son yüzyılda bir konuyu ya da kavramı Kur‟ân‟ın bütünlüğü içinde ele alıp inceleyen ve araĢtıran konulu tefsirler dikkatleri çekmektedir. Bizim çalıĢmamız da bu tür çalıĢmalara cüz‟î bir katkıdan ibarettir.

Kur‟ân‟da Allah (c.c.) yaratma, düzenleme, hüküm koyma gibi birçok tasarruflarını bizlere anlatmaktadır. Bunun yanında Allah Teâlâ fiillerinden bahsederken birtakım sebep ve amaçları söz konusu etmektedir. Yaptığı tasarrufların ve koyduğu hükümlerin gereksiz olmadığını ve bazı hikmetlere binaen yapıldığını açıklamaktadır. Aynı Ģekilde kulların fiil ve sözlerinin de belli bir sebebe bağlı olduğunu ve her bir tasarrufun altyapısı olduğunu, arka planında bir Ģeylerin yattığını ortaya koymuĢtur.

Allah (c.c.)‟ın isimlerinden biri de Hakîm‟dir. Yani o yaptığı bütün iĢleri bir sebep ve gâye çerçevesinde yapmaktadır. Gâyesiz ve sebepsiz yani anlamsız hiçbir söz ve eylem ona izafe edilemez. Onun bütün emir ve yasaklarında gözettigi amaç, en genel anlamda insanların maslahatlarını temin yani faydalı olan seylere onları ulaĢtırmak ve zararlı olan Ģeylerden uzaklaĢtırmaktır. Biz bu çalıĢmamızda Kur‟ân‟a göre Allah (c.c.)‟ın tasarruflarının gereksiz ve amaçsız olmadığını ortaya koymak için Kur‟ân‟da, Allah (c.c.)‟ın fiillerinin hangi sebep ve amaçlara bağlandığını tespit etmeyi hedefledik.

Fiillerin ve olayların gerekçelendirilmesi demek olan ta’lîl, tezimizde üzerinde durduğumuz önemli konudur. Bu amaçla giriĢte ta‟lîl kavramına açıklık getirmeye çalıĢtık. Ta‟lîl kelimesini daha iyi anlamak için de ta‟lîlin kökü olan illet kavramını ve illete yakın anlamda olan diğer kavramları açıklamaya, illet ifade eden lafızları ortaya koymaya ve illet

(5)

kavramı ile ilgili Fıkhî ve Kelâmî meselelere de açıklık getirmeye çalıĢtık. Burada daha çok klasik Arapça sözlükler, Nahiv, Sarf ve Belâğat eserlerine baĢvurduk. Ġlletin ıstılah anlamı ile ilgili yoğun biçimde Fıkıh Usûlü, Kelâm ve Felsefe gibi ilimlerin ana kaynaklarına mürâcaat ettik. Tezimizin ana gövdesini oluĢturan bölümler ise Allah (c.c.)‟ın fiillerinin konu tasnifâtına tâbî tutarak ayrıntılı biçimde iĢlediğimiz üç bölümdür.

Allah (c.c.), yaratmanın ancak kendisine ait olduğunu ifade etmekte ve Allah‟ın fiilleri içinde yaratma fiilinin önemli bir yer tuttuğunu belirtmektedir. Kur‟ân‟da Allah‟ın yaratma fiilleri çokça geçmekte ve yaratmanın yanı sıra düzene koyma ve koyulmuĢ düzeni ayakta tutacak sigorta niteliğindeki tasarruflar zikredilmektedir. Buradan hareketle birinci bölümde Allah (c.c.)‟ın yaratma fiillerindeki ta‟lîlleri zikrederek yaratılıĢın sebep, amaç ve hikmetlerine değindik. Kur‟ân‟da geçen yaratılmıĢları tek tek ele alarak Kur‟ân‟da ta‟lîl çerçevesinde yaratmanın illet ve hikmetlerini zikrettik.

Ġkinci bölümde Allah (c.c.)‟ın Kur‟ân‟da sıklıkla söz konusu ettiği Ġslâm dininin inanç esaslarıyla ilgili fiillerini ele aldık. Ġslâm inanç sistemini oluĢturan ögeleri konu tasnîfatına tâbi tutarak iĢlediğimiz bu bölümde gayb âlemine has Allah‟ın fiillerini de bu bölümde iĢledik. Ġnsanın idrak düzeyinin üzerinde gerçekleĢmiĢ olayların insanın hem aklî hem de rûhî yönden yararına uygun bir Ģekilde cereyan etmesini sağlayan ilâhî iradenin tecellîlerini muĢahhaslaĢtırmanın yanı sıra bu fiillerin sebep ve amaçlarına da değindik.

Üçüncü bölümde ise hükümlerdeki ta‟lîlleri iĢledik. Kur‟ân‟da Allah (c.c.) inanç, ibâdet, ekonomi, sosyal hayat, uluslararası iliĢkiler, savaĢ gibi konularda hükümler koyarken dînî ve ahlâkî yönden insanları irĢâd eden hükümlere de yer vermektedir. Kur‟ân‟da temel hükümlerin sunulmasının yanı sıra uygulama imkânı olmayan durumlarda alternatif olacak ve kolaylığı sağlayacak tâlî hükümler de bazı Ģartlara bağlanarak muhataplara sunulmaktadır. On dört asır önce konulmuĢ hükümlerin zaman üstü bir geçerliliği devam ettirebilmesi, her dâim değiĢen Ģartlara uyum sağlaması ve muhatapları tarafından çabucak kavranıp, benimsenip, uygulamaya geçirilmesi için Allah (c.c.), hükümleri ta‟lîl etmiĢtir. Buradan hareketle Allah (c.c.)‟ın hüküm koyma fiillerindeki illet ve hikmetleri, Kur‟ân‟da ta‟lîl çerçevesinde ele aldık.

ÇalıĢmam süresince bilgilerinden ve tecrübelerinden istifade etmiĢ olduğum kıymetli hocam Prof Dr. Yusuf IġICIK‟a tavsiye ve yardımlarından dolayı Ģükranlarımı arz

(6)

ediyorum. Bu çalıĢmanın geliĢmesinde değerli katkılarını esirgemeyen Prof. Dr. Ali AKPINAR ve Doç. Dr. Fethi Ahmet POLAT hocalarıma teĢekkürü bir borç bilirim.

Muhammed ERSÖZ KONYA-2010

(7)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

nin

Adı Soyadı MUHAMMED ERSÖZ

Numarası 074144011012

Ana Bilim / Bilim Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / TEFSİR Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı PROF. DR. YUSUF IŞICIK

Tezin Adı KUR’AN’DA ALLAH’IN FİİLLERİNİN SEBEP VE AMAÇLARA BAĞLANMASI

ÖZET

Kur’ân nazil olduğu dönemden günümüze kadar gelen zaman içerisinde daha iyi anlaĢılması için her yönüyle incelenmiĢtir. Aynı Ģekilde çeĢitli Ģekillerde yorumlanmıĢ, bu sahada ciltlerle eser ortaya konmuĢ, özellikle de inananların ondan daha çok faydalanması temin edilmeye çalıĢılmıĢtır. Özellikle son yüzyılda bir konuyu ya da kavramı Kur’ân’ın bütünlüğü içinde ele alıp inceleyen ve araĢtıran konulu tefsirler dikkatleri çekmektedir.

Kur’ân’da Allah (c.c.) yaratma, düzenleme, hüküm koyma gibi birçok fiilini bizlere anlatmaktadır ve fiillerini birtakım sebep ve amaçlara bağlamaktadır. Biz bu çalıĢmamızda Kur’ân’a göre Allah (c.c.)’ın fiillerinin hangi sebep ve amaçlara bağlandığını tespit etmeye çalıĢacağız.

GiriĢte ta’lîl kavramına açıklık getirmeye çalıĢtık. Ta’lîl kelimesini daha iyi anlamak için de ta’lîlin kökü olan illet kavramını ve illete yakın anlamda olan diğer kavramları ve ta’lîl ifade eden lafızları açıklamaya çalıĢtık. Birinci bölümde Allah (c.c.)’ın yaratma fiillerinin sebep ve amaçlarına değindik. Ġkinci bölümde Allah (c.c.)’ın Ġslâm dininin inanç esaslarını oluĢturan öğelere dair fiillerini ele aldık. Bu fiillerin sebep ve amaçlarını ortaya koymaya çalıĢtık. Üçüncü bölümde ise Allah (c.c.)’ın hüküm koyma fiillerindeki illet ve hikmetleri ele aldık. Kur’an’daki hükümlerin sebep ve hikmetlerini kısaca vermeye çalıĢtık. Sonuçta ise Allah’ın fiillerinin sebep ve amaçlara bağlanması konusunda genel bir değerlendirme yaptık.

(8)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı MUHAMMED ERSÖZ

Numarası 074144011012

Ana Bilim / Bilim Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / TEFSİR Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı PROF. DR. YUSUF IŞICIK

Tezin İngilizce Adı CONNECTING THE CAUSES AND PURPOSES OF THE ACTS OF ALLAH IN THE QUR'AN

SUMMARY

Qur'an was revealed over time to better understand the coming period to the present day in every aspect examined. In the same way interpreted in various ways, volumed work in this field has been demonstrated, especially those who believe it has been tried to obtain more benefit. Especially in the last century, do not present an issue or concept within the framework of the Qur'an draws attention to investigating and researching on the commentaries.

In the Qur'an, Allah tells us his verbs such as the creation, editing, the provision and connects his acts a number of reason and purpose. In this study according the Qur'an Allah which acts identify the causes and objectives are connected.

In the introduction we tried to clarify the concept of ta'lîl. To better understand the concept of the word ta’lîl we tried to explain the concept of illet and the other concepts that are used in near meaning. In first chapter we have talked the causes and purposes of the creating acts of God. In second chapter, we discussed the items about acts of God constitute the basis of faith in Islam. In thırd chapter we have talked causes and wisdoms of Allah’s acts of provision.

In result we have made a general evaluation about the connection of causes and objectives of Allah’s acts.

(9)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖNSÖZ ...4 ÖZET ...7 SUMMARY...8 ĠÇĠNDEKĠLER...9 KISALTMALAR ... 12 GĠRĠġ A.ARAġTIRMAKONUSUNUNSEÇĠLMESĠ ... 13

B.ARAġTIRMANINAMACI ... 13

C.ARAġTIRMANINÖNEMĠ ... 14

D.ARAġTIRMANINYÖNTEMĠ ... 14

BĠRĠNCĠ BÖLÜM KUR’ÂN’DA FĠĠLLERĠN GEREKÇELENDĠRĠLMESĠ - TA’LÎL A.ĠLLET VE TA‟LÎLĠN TANIMI ... 17

1. Ta‟lîl ve Ġllet Kelimelerinin Anlamları ... 17

2.Usulcülere Göre Ġllet ve Ta‟lîl ... 18

3. Hikmetle Tâ‟lîl ... 19

4. Kelâmcılara Göre Ġllet ve Ta‟lîlin Tanımı ... 21

5. Husün-Kubuh ... 22

6. Ġlliyyet (Nedensellik) ... 25

7. Kötülük Problemi ve Teodise ... 28

8. Felsefecilere Göre Ġlletin Tanımı ... 30

B.ĠLLETE YAKIN ANLAMDAKĠ TERĠMLER ... 32

1. SEBEP ... 32

a. Sebebin Sözlük Anlamı ... 32

b. Sebebin Istılah Anlamı ... 32

c. Ġllet ile Sebep Arasındaki Farklar ... 33

2. HĠKMET ... 33

a. Hikmetin Sözlük Anlamı ... 33

b. Hikmetin Istılah Anlamı ... 34

c. Ġllet ile Hikmet Arasındaki Farklar ... 35

3. ġART ... 37

a. ġartın Sözlük Anlamı ... 37

b. ġartın Istılah Anlamı ... 37

c. ġart ile Ġllet Arasındaki Farklar ... 37

C.KUR‟ÂN‟DA ĠLLETĠ ĠFADE EDEN LAFIZLAR ... 38

1. Kur‟ân‟da Ġlleti Sarih ve Kat‟î Bir ġekilde Ġfade Eden Lafızlar ... 38

2. Ġlleti Belirlemede Zâhir Olan Lafızlar ... 40

a. “ملالا” Harfi ... 41

b. “ءابلا” Harfi ... 42

c. “ ْنأ” Harfi ... 43

(10)

e. “ ّعلل” Harfi ... 44 f. “ ّح ” Harfi... 45 g. “ ْإإ” Harfi ... 45 h. “ىلع” Harfi ... 46 i. “ ْم ِ ” Harfi ... 46 j. “ ْمع” Harfi ... 47 k. “في” Harfi ... 47 l. “ءافلا” Harfi ... 48 m. “ ْنِإ” Harfi ... 49 ĠKĠNCĠ BÖLÜM ALLAH’IN, MAHLÛKÂTI YARATMASINI SEBEP VE AMAÇLARA BAĞLAMASI A.ALLAH (C.C.)‟IN YERYÜZÜNÜ VE PARÇALARINI YARATMASI VE DÜZENLEMESĠ ... 51

1. Yeri Yaratması ... 51

2. Yeryüzünü Süslemesi ... 52

3. Yeri Yayması ... 52

4. Denizleri Yaratması ... 53

5. Gemileri Hizmete Sunması ... 54

6. Dağları Yaratması ... 54

7. Suyu Ġndirmesi ... 55

9. Yeryüzünde Yollar Var Etmesi ... 57

10. ÇeĢitli Bitkileri Bitirip Pınarlar Akıtması ... 57

11. Hayvanları Hizmete Sunması ... 58

B.GÖKYÜZÜNÜ VE PARÇALARINI YARATMASI VE DÜZENLEMESĠ ... 59

1. Gökyüzünü Tutması ... 59

2. Yıldızları Yaratması ... 60

3. GüneĢve Ay‟ı Yaratıp Yörüngeye YerleĢtirmesi ... 61

C.ÖLÜM VE HAYATI YARATMASI ... 61

D.GECEYĠ VE GÜNDÜZÜ YARATMASI ... 62

1. Geceyi Yaratması ... 62

2. Gündüzü Yaratması ... 62

3. Gece ile Gündüzü Birbiri Ardınca Getirmesi ... 63

E.ĠNSANI YARATMASI ... 64

1. Ġnsanı AĢama AĢama Yaratması ... 65

2. Ġnsanları Birbirine Üstün Kılması ... 65

3. Ġnsanlığı Kavimlere ve Kabilelere Ayırması ... 66

4. Ġnsanlar Ġçin EĢ Yaratması ... 67

F.HAYATA ĠLĠġKĠN YÖNLENDĠRMELERĠ ... 68

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ALLAH’IN ĠNANÇ VE GAYB KONULARINDAKĠ FĠĠLLERĠNĠ SEBEP VE AMAÇLARA BAĞLAMASI A.ALLAH (C.C.)‟IN PEYGAMBERLERĠ GÖNDERMESĠ ... 72

1. Allah (c.c.)‟ın Diğer Peygamberleri Göndermesi ... 72

2. Allah (c.c.)‟ın Hz. Muhammed‟i Göndermesi ... 74

(11)

B.ALLAH (C.C.)‟IN KĠTAP ĠNDĠRMESĠ ... 78 1. Kitapları Ġndirmesi... 78 2. Kur‟ân‟ı Ġndirmesi ... 79 a. Arapça Ġndirmesi ... 81 b. Tedrîcen Ġndirmesi ... 83 c. Kur‟ân‟ı KolaylaĢtırması ... 84

d. Kur‟ân‟ı Sûre ve Âyetlere Ayırması ... 85

e. Âyetleri Tebyîn Etmesi ... 85

f. Âyetleri Tasrîf Etmesi ... 86

g. Âyetleri Tafsîl Etmesi ... 87

D.LEVH-ĠMAHFUZ‟U YARATMASI ... 88

E.ELEST BEZMĠNDE SÖZ ALMASI ... 88

F.ĠSRÂÎLOĞULLARI‟NI CEZALANDIRMASI ... 89

G.HZ.PEYGAMBERĠN ÜMMETĠNĠ DENGE UNSURU BĠR TOPLUM KILMASI ... 91

H.HZ.PEYGAMBER‟Ġ GECELEYĠN YÜRÜTMESĠ (ĠSRÂ) ... 91

I.CEZALANDIRMA VE MÜKÂFATLANDIRMASI ... 92

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ALLAH’IN, HÜKÜM KOYMA FĠĠLLERĠNĠ SEBEP VE AMACA BAĞLAMASI A.EMĠR BĠLDĠRENHÜKÜMLERĠ ... 95

1. Ġbadetleri Emretmesi ... 95

2. Hadd Hükümleri ... 102

3. SavaĢ Hükümleri ... 107

4. Mîrâs ve Aile Konularındaki Emirleri ... 112

5. Ekonomiye Dair Emirleri ... 116

6. Dînî ve Ahlâkî ĠrĢâdları ... 118

B.NEHĠY BĠLDĠRENHÜKÜMLERĠ ... 125

1. ġirki Nehyetmesi ... 125

2. Haram Fiilleri Yasaklaması ... 126

3. AyrıĢmayı Yasaklaması ... 129

4. Mahremlerin Belirlenmesi ... 129

5. Gayr-i Müslimlerle ĠliĢkilerdeki Nehiyleri ... 130

6. Dînî ve Ahlâkî ĠrĢâdları ... 131

SONUÇ ... 134

(12)

KISALTMALAR

(a.s.) : Aleyhi‟s-Selam Bkz. : Bakınız

(c.c.) : Celle Celâlühû

DĠA : Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi

h. : Hicri

Hz. : Hazreti

(Ra.) : Radıyallâhu anh

(s.a.v.) : Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Trc. : Tercüme Eden

tsz. : Tarihsiz

(13)

GĠRĠġ

A. ARAŞTIRMA KONUSUNUN SEÇİLMESİ

Yüksek lisans tezi için konu araĢtırması yaptığımız sıralarda tefsir bilim dalında tez hazırlayacağımız için Kur‟ân‟a çokça müraacat etmekte idik. Okumalarımız sırasında Kur‟ân‟daki olayların ve fiillerin çokça ta‟lîl lafızlarıyla birbirlerine bağlandığını müĢâhade ettik. Bu sebeple Kur‟ân‟ı baĢtan sona ta‟lîl lafızlarını göz önünde bulundurarak ve ta‟lîl lafızlarını ihtiva eden âyetleri not alarak bitirdik. Çok fazla sayıda ortaya çıkan âyetleri Allah‟ın kendisine nisbet ettiği fiillerin geçtiği âyetler Ģeklinde bir sınırlandırmaya giderek bir plan ortaya koyduk. Konumuzla alakalı kavramları ve ta‟lîl lafızlarının belirlenmesi ve belli bir düzenle sunulması hususunda Muhammed Sâlim

Muhammed‟in e‟t-Ta‟lîlü fi‟l-Kurâni‟l-Kerîm Dirâseten ve Tefsîran ve Muhammed Rebi Hadi el-Medhalî‟nin el-Hikme ve‟t-Ta‟lîl fî Ef‟âlillâh isimli eserlerinden epey istifademiz

olmuĢtur. Bu eserlerde ta‟lîl konusu ayrıntılı biçimde iĢlenmekle beraber Kur‟ân‟daki ta‟lîl ile ilgili hususlar ayrıntılı biçimde iĢlenmemekte ve bütün örneklere de tam olarak değinilmemektedir. Zikredilen ayetlere de daha çok Kelâmî ve Felsefî açıdan bakılıp tefsir yorumları eksik bırakılmaktadır. Biz de bu çalıĢmamızda bu eksikliğin bir yönünü kapatmak amacıyla Allah‟ın fiillerini tam ve eksiksiz vermek suretiyle ta‟lîl edilen hususları yeri geldiğinde küçük izahlar ve yeri geldiğinde ayrıntılı bilgilerle vermeye çalıĢacağız. Konunun sunulmasında Allah‟ın fiillerinin üç bölüme ayrılması da konunun daha sistemli ve daha net biçimde sunulmasında faydalı olacaktır.

B. ARAŞTIRMANIN AMACI

Kur‟ân‟da Allah (c.c.) yaratma, düzenleme, hüküm koyma gibi birçok tasarruflarını bizlere anlatmaktadır. Ġnanan-inanmayan birçok insanın da fiil ve sözlerine kitabında yer vermektedir. Fakat Allah Teâlâ, bu türlü olayları anlatırken bunların birtakım sebepleri ve

(14)

amaçları olduğunu da söylemeyi ihmal etmemektedir. Yaptığı tasarrufların ve koyduğu hükümlerin gereksiz olmadığını ve bazı hikmetlere binaen yapıldığını da ortaya koymaktadır. Aynı Ģekilde kulların fiil ve sözlerinin de belli bir sebebe bağlı olduğunu ve her bir tasarrufun altyapısı olduğunu, arka planında bir Ģeylerin yattığını ortaya koymuĢtur. Biz bu çalıĢmamızda Kur‟ân‟a göre Allah (c.c.)‟ın tasarruflarının gereksiz ve amaçsız olmadığını ortaya koymak için Kur‟ân‟da geçen Allah (c.c.)‟ın tasarruflarının hangi sebeplere bağlandığını ve amaçlarının ne olduğunu tespit etmeye çalıĢacağız.

C. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ

Bu çalıĢma sayesinde Kur‟ân‟da Allah‟ın ne tür fiillerine değinilmekte, hangi fiilleri sebep ve amaca bağlanmakta, fiillerin bağlandıkları sebep ve amaçlar neye göre belirlenmiĢ ve ne kadar sıklıkla bu iĢleme baĢvurulduğunu görme imkânı bulacağız. Hükmü her Ģeye geçen yüce yaratıcının neden sebep ve amaca bağlı olarak bir takım fiiller ortaya koyduğunun hikmetini anlama hususunda somut bilgilere ulaĢacağız. Allah‟ın fiillerinin sebep ve amaçlarını tam olarak belirlemek mümkün olmadığı için çalıĢmamızda odaklandığımız nokta Kur‟ân metnindeki ta‟lîl lafızları olacaktır. Bu Ģekilde sadece metin göz önüne alındığında bile Allah‟ın abesle iĢtiğal etmediği ve fiillerinde hep bir hedef gözettiği bunun yanında da ilâhî otoritesinin her dâim mahlûkât üzerinde mevcut olduğu gerçeğini somut örneklerle ve Kur‟ân‟a bütüncül bakıĢ açısıyla görme imkânı elde edeceğiz.

D. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

ÇalıĢmamıza öncelikle Kur‟ân‟da gerekçeleri bildirilen olayların ve fiillerin geçtiği âyetleri tespit etmekle baĢladık. Tespit ettiğimiz âyetleri üç ana konuda toplayarak bir plan ortaya koyduk. Konumuzla alâkalı olan bu âyetlerin tefsirlerde ele alınıĢ Ģekillerini inceleyip, ağırlıklı olarak hukûkî yönleriyle değil de, maslahat, hikmet, fayda gibi yönleriyle ele aldık.

ÇalıĢmamızda önemli bir yer tutan ta‟lîl kavramı ve bu kavramla yakın anlamda kullanılan kavramlar, efradını câmi ağyarını mâni bir Ģekilde ele alınmıĢ, kavramın Arap

(15)

dilindeki geliĢim süreci, kullanımları ve Kur‟an‟la birlikte kazanmıĢ oldukları anlamlar üzerinde durulmaya çalıĢılmıĢtır. Bunlar yapılırken de klasik lügatlerin belli baĢlılarından istifade edilmiĢtir. Müracaat edilen lügatler Ģu Ģekilde sıralanabilir: Halil b. Ahmed,

Kitâbü‟l-Ayn; Ġbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab; Zebîdî, Tâcü‟l-Arûs; Râzî, Muhtâru‟s-Sıhâh; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu‟l- Muhît. Bu noktada daha çok Ġbn Manzûr‟un,

Lisânü‟l-Arab‟ından ve el-Ġsfehânî‟nin Müfredat‟ından istifade edilmiĢtir.

Konumuzla ilgili olarak tespit ettiğimiz kavramları klasik lügatlere müracaat etmek suretiyle bu kavramların Arap dilindeki geliĢim süreçlerini, kullanımlarını, bugüne kadar yüklenen manaları ortaya koyduktan sonra bu kavramların ıstılah olarak ne anlam ifade ettiklerini de ortaya koymaya çalıĢtık. Kavramların lügat manaları olduğu gibi genellikle ıstılahi manaları da bulunmaktadır. Biz de çalıĢmamızı yürütürken incelemiĢ olduğumuz kavramların ıstılahi manalarını da göz önünde bulundurduk. Kavramların ıstılahi manalarını belirtirken klasik ıstılah sözlüklerinden istifade ettik. Müracaat ettiğimiz ıstılah sözlükleri genel olarak Râğıb el-Ġsfehânî, Müfredâtü Elfâzı‟l-Kur‟ân; el-Cürcânî,

et-Târifât adlı eserlerdir. Böylece incelemiĢ olduğumuz kavramların ıstılahî manalarını

belirtmeye, Kur‟an‟daki ilgili ayetlerde hangi manada kullanıldıklarını belirlemeye çalıĢtık. Kavramların lügat ve ıstılahi manaları belirtildikten sonra Kur‟an‟daki kullanımlarını görmek açısından, konu ile ilgi ayetler bir araya getirilmiĢtir. Ayetler ortak bir baĢlık altında toplanmıĢ, bu sebeple ayetler incelenirken nüzul dönemlerinden ziyade konu göz önünde bulundurulmuĢtur. Ayetlerin orijinal metinleri ve mealleri en baĢta verilmiĢ, konumuzla alakalı bölüm olan ta‟lîl lafzı ile birlikte alakalı bölümün altı çizili biçimde sunulmuĢtur. Meallerde daha çok Türkiye Diyanet Vakfı Meâli kullanılmıĢ bunun yanında Prof. Dr. Yusuf IĢıcık Hocamızın meâline sıklıkla müracaat edilmiĢtir. Bazen söz konusu ettiğimiz ta‟lîl lafzının katmıĢ olduğu muhtemel anlamlar da tarafımızdan meâle yansıtılmıĢtır.

Âyetler ele alınırken mümkün mertebe, bunların sibak ve siyakı göz önünde bulundurulmuĢtur. Ancak kimi ayetlerde sadece ayetin kendisi, çok kapsamlı olan ayetlerde de konumuzla ilgili olan kısmı değerlendirilmiĢtir. Konu ile ilgili ayetler tek tek ele alınmaya çalıĢılmıĢtır. Ayetlerle ilgili yorumlarda Ģu tefsirlere müracaat edilmiĢtir:

Taberî, Câmiu‟l-Beyân; ZemahĢerî, el-KeĢĢâf; Râzî, Tefsir-i Kebir; Kurtubî, el-Câmi‟ li Ahkâmi‟l-Kur‟ân; Ġbn Kesîr, Tefsîru‟l-Kur‟âni‟l-Azîm; Beydâvî, Envâru‟t-Tenzîl; ġevkânî, Fethu‟l-Kadîr; Âlûsî, Rûhu‟l-Meânî, Ġbn ÂĢûr, et-Tahrîr ve‟t-Tenvîr. Muâsır tefsirlerden:

(16)

Elmalılı‟nın, Hak Dini Kur‟an Dili‟nden; Muhammed Esed‟in Kur‟an Mesajı‟ından yeri

(17)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

KUR’ÂN’DA FĠĠLLERĠN GEREKÇELENDĠRĠLMESĠ - TA’LÎL

A. İllet ve Ta’lîlin Tanımı

1. Ta’lîl ve Ġllet Kelimelerinin Anlamları

Ġllet, sözlükte bir nesnenin durumunu değiĢtiren faktör demektir. Hastalığa illet hastaya da illetli denmesi bu yüzdendir. Çünkü hastalık, kiĢinin durumunu değiĢtirir, hastayı kuĢatır ve hasta olduğu süre içersinde ondan ayrılmaz.1

Ġllet, kiĢiyi ihtiyaçlarından alıkoyan Ģey2, bir Ģeyin oluĢmasında veya yok

olmasında etkili olan faktör, tekrar veya süreklilik ifade eden Ģey, su içtikten sonra tekrar tekrar su içme ve bulunduğu yerde isteğe bağlı olmaksızın etkisi görülen etken anlamlarında kullanılır.3

Ġllet, bu anlamlarının yanı sıra delil, sebep özür anlamlarına da gelmektedir.4 Bu kadar çok sözlük anlamı içeren illet kelimesi Ġslam âlimleri arasında kullanılırken daha çok hastalık yani bulunduğu yerin ve üzerinde bulunduğu nesnenin durumunu değiĢtiren faktör anlamında kullanılmaktadır. Özellikle Ġslam hukukçuları “hükmün varlığı ve yokluğu kendisine bağlı olan özellik” tanımına ulaĢırken bu manayı esas almıĢlardır. Su içtikten sonra tekrar tekrar su içme Ģeklindeki sözlük anlamı da bir Ģey üzerindeki istikrarlı vasıf Ģeklindeki tanıma ulaĢmaya temel teĢkil etmektedir.

Ġlletin ıstılah anlamıyla ilgili Ġslâm âlimleri farklı tanımlar yapmıĢlardır. Hadis âlimleri, Kelâm âlimleri, Fıkıh âlimleri ve Felsefeciler illete farklı manalar vermiĢlerdir.

1 Cevherî, es-Sıhâh, V/1773; Halil b. Ahmed, Kitâbü‟l-Ayn, s.576; Zebîdî, Tâcü‟l-Arûs, VIII/32. 2 Cevherî, es-Sıhâh, V/1773; Halil b. Ahmed, Kitâbü‟l-Ayn, s 576; Ġbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab, XI/471. 3 Serahsî, el-Usûl, II/301, Ġbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab, XI/471.

4

(18)

Ġllet kelimesi ve bu kökten türetilmiĢ bir kelime Kur‟ân‟da geçmez. Hadislerde ise bu kelime sadece yukarıda verdiğimiz “hastalık ve sebep” anlamlarında yani sözlük anlamında kullanıldığı görülür. Ġlletin tekbir anlamı olmadığı ve ilimlere göre de tanımı değiĢtiği için illetin baĢlıca ilimlerde ne tür anlamlara geldiğini kısaca vermeye ve böylece Kur‟ân‟da ta‟lîl meselesine ıĢık tutmaya çalıĢacağız.

2. Usulcülere Göre Ġllet ve Ta’lîl

Ġslam hukukunda hükmü belli olan bir meselenin hükmünü, hükmü belli olmayan bir meseleye vermeye kıyas denir. Bu iĢlem yapılırken iki meselenin arasındaki hükümde etkin rol oynayan yani kıyasın odak noktası olan özellik bulunmalıdır. ĠĢte buna da illet denir. Ġslam hukuku âlimleri arasında illetin bazı nüanslarla farklı tanımları yapılmıĢtır. Fazla detaya girmeden baĢlıca âlimlerin illet tanımlarını vermeye çalıĢacağız.

Ünlü Hanefî âlimlerinden Kerhî illetin mûcib olduğunu ifade eder.5 Yani illet varsa hüküm de mutlaka olmalıdır. Pezdevî ise “Nassın kapsadığı hükme iĢaret kılınan Ģeydir.”6 Ģeklindeki illet tanımına bir de “ ġer‟î illetler hükümlerin mûcibi değildir sadece hükümleri vacip kılan Allah (c.c.)‟tır. Bu meseleler gaybî olduğu için vücûbiyet illetlere nisbet edimiĢtir”7

açıklamasını ilave etmektedir. Cessas illeti Pezdevî gibi tanımlarken Pezdevî‟nin “ġer‟î illetler, hükümlerin mûcibi değildir” düĢüncesine katılmamakta ve “ġer‟î illetler hükümlerin mûcibidir” görüĢünü benimsemektedir.8

Yani hükmün varlığı illetin var olmasına hükmün yokluğu da illetin yok olmasına bağlıdır görüĢüyle Pezdevî‟den ayrılmaktadır. Serahsî ise “Ġllet, asıl hüküm için iĢaret konulan vasıftır”9 tanımıyla Pezdevî ile aynı görüĢü paylaĢır.

Fıkıh usûlünde özgün bir yere sahip ġatıbî illeti tanımlarken biraz farklı bir metod izler ve illeti “emir ya da ibâha hükümlerinin taalluk ettiği; hikmet ve maslahatlarla nehiylerin taalluk ettiği mefsedetlerdir” Ģeklinde tanımlar. Bu tanımdan da ġatıbî‟nin illeti

5

Kerhî, er-Risâle, s. 85.

6 Pezdevî Fahru‟l-Ġslam, Kenzü‟l-Vüsûl ilâ ma‟rifeti‟l-usûl, III/344 7 Pezdevî, Kenzü‟l-Vüsûl, IV/171-172.

8 Cessas, el-Fusûl fi‟l-Usûl, IV/138. 9

(19)

daha çok sebep anlamında aldığı görülür. Örnek olarak yolculukta namazın kısaltılması ve orucun tutulmaması hükmünde yolculuğu sebep kabul ederken meĢakkati illet kabul eder.10

Âmidî (v.631/1233) ve Ġbnü‟l-Hâcib (v.646/1249) illeti “Hükmün konulmasına

götüren yönlendiricidir.”11 Ģeklinde tanımlamıĢlar; Râzî (v.606/1209) ve Beydâvî (v.686/1286) ise “hükmü tanıtan vasıf”12 Ģeklinde tanımlamıĢlardır. Gazzâlî (v.505/1111) ise “Zâtıyla değil ġâri‟‟in izniyle hükümde etkin olan vasıftır”13 Ģeklinde illeti tanımlarken illetin ġâri‟in dilemesiyle etkin olduğunu aksi halde hükümde etkin olamayacağını vurgulamaktadır. Yani her illetin bulunduğu yerde hüküm vardır Ģeklindeki bir yaklaĢım içinde değildir. Ġbn Hazm ise tam tersi bir illet tanımına varmaktadır. Ġbn Hazm (v.456/1063) illeti: “ Bir iĢi zarûrî olarak îcâb ettiren her özelliğe verilen isimdir.” Nasıl ateĢin yakıcılığı ve karın soğuk olması birbirinden ayrılmayan bir vasıf ise illet de hükümden ayrılmaz bir vasıf olduğu kanaatindedir.14

Usûlcülerin illet tanımları yukarıda görüldüğü gibi hükmün koyulmasında aldığı rol üzerine kurulmuĢtur. Bu baĢlık altında baĢlıca usûl âlimlerinin görüĢlerini vermekle yetiniyoruz. Fıkıh usûlünde ta‟lîl konusu iĢlenirken karĢılaĢılan önemli bir problem de hikmet ile ta‟lîl yapılıp yapılmayacağı konusundaki tartıĢmadır. Hikmetin sözlük ve terim anlamlarına dair ma‟lûmat hikmet baĢlığı altında verilecektir. Bu konu kısaca Ģöyledir:

3. Hikmetle Tâ’lîl

Usûlcüler zahir vasıfların illet olabileceği hususunda ittifak etmiĢlerdir.15 Yani illetle ta‟lîl yapılabilir ve bunun üzerine hüküm bina edilebilir. Fakat hikmetin, hükümlerin geniĢletilmesi amacıyla kullanılması hususunda usûlcülerin farklı görüĢ ve değerlendirmelere sahiptirler. Hikmetle ta‟lîli kabul edenler olduğu gibi, etmeyenler de vardır. Bu konudaki belli baĢlı görüĢleri üç sınıfta değerlendirebiliriz:

10 ġatıbî, el-Muvâfakât, I/185

11 Ġsfehânî, Mahmud ibn Abdurrahman, Beyanu‟l-Muhtasar ġerhu Muhtasarı Ġbni‟l-Hâcib, II/25; Âmidî, el-Ġhkâm, III/211.

12 Râzî, el-Mahsûl, V/135; Sübkî, el-Ġbhac, III/38. 13 Gazzâlî, ġifâü‟l-Ğalîl, s. 21.

14 Ġbn Hazm, el-Ġhkam, II/603. 15

(20)

Birinci gruptakiler mutlak olarak hikmetle ta‟lîl yapılamayacağı görüĢündedirler. Hikmet açık olsun, gizli olsun, munzabıt (belli) veya gayr-i munzabıt olsun fark etmez.

Âmidî bunun usûlcülerin çoğunun görüĢü olduğunu ileri sürer.16 Örneğin, sefer halinde yolcuların namazı kısaltmaları için, zorlukla ta‟lîl yapılırsa, zorluk ölçülerinin birbirinden farklı olduğu görülecektir. Namazın kısaltılması zorluk üzerine bina edilirse, kısaltılabilme hükmü Allah‟ın cevaz vermediği farklı durumlara taĢınmıĢ ve cevaz verilen bir durumdan alıkonulmuĢ olur. Yani namazın kısaltılması sadece zorluğa bağlanırsa yolcu olmayan bütün zor meslek sahiplerinin namazı kısaltmaları caiz olacaktır. Dolayısıyla ġâri‟in kastetmediği farklı sonuçlar ortaya çıkmıĢ olacaktır.17

Ġkinci gruptakiler mutlak olarak hikmetle ta‟lîl yapılabileceği görüĢündedirler. Hikmetle ta‟lîli kabul edenlerin dayandığı görüĢ Ģudur: Seferin namazın kısaltılmasına illet olabilmesinin nedeni meĢakkati içermesinden dolayı olup sadece seferden dolayı değildir. Bu Ģekilde bir maslahatın anılan vasıfta bulunması onun illet olarak kabul edilmesinde yeterlidir. Buna göre zahir vasfın hükmü takdir edilen bir maslahatla mümkün olabilmektedir. Takdir edilen maslahat da zanna dayandığına göre zan ile amel etmek caizdir.18

Münasib vasıfla ta‟lîl caiz olduğuna göre, hikmetle ta‟lîl öncelikli olarak caiz olur. Çünkü hikmet vasfın asıl dayanağıdır. Yani hikmet, illetin illet olabilmesinin temel gerekçesidir. Buna göre hikmet, münasib vasfın illet olabilmesinden daha öncelikli olmaktadır.19

Üçüncü gruptakiler hikmet açık ve istikrarlı olduğu zaman ta‟lîlin caiz olduğunu, kapalı ve Ģüpheli olduğu takdirde de ta‟lîlin caiz olmadığını söylemiĢlerdir.20

Bu konuda aynı fikirde olan Sübkî (v.771/1370), Kerhî (v.340/951) ve Taftazânî (v.793/1391) usul kitaplarında bu görüĢlerini destekleyen örnekler zikretmiĢlerdir.21

Buna göre açık ve istikrarlı hikmetle ta‟lîl caizdir. Fakat gizli ve düzensiz hikmetle ta‟lîl caiz değildir. Çünkü

16 Âmidî, el-Ġhkâm, III/186.

17

ġelebî, Ta‟lîlü‟l-Ahkâm, s. 68. 18 Râzî, el-Mahsûl, V/292-298. 19 Karâfî, Tenkihu‟l-Fusûl, s. 406.

20 Âmidî, el-Ġhkâm, III/180; Hindî, Nihâyetu‟l-Vusûl, II/215 21

(21)

bu tür bir hikmet, Ģekil, Ģahıs, zaman ve değiĢik durumlara göre farklılık arz ettiğinden onu tespit edip, hükümleri ona bağlamak zor olmaktadır.22

4. Kelâmcılara Göre Ġllet ve Ta’lîlin Tanımı

Kelâmcılara göre illet, sebep ile aynı manadadır ve baĢkasının ihtiyaç duyduğu Ģey anlamına gelir.23

EĢ‟arî Kelâmcılara göre Allah (c.c.)‟ın bir Ģeyler yaratmasında Allah (c.c.)‟ın iradesi dıĢında hiçbir Ģey etkili olmamıĢtır.24 Bu düĢünceye göre illet, Allah (c.c.)‟ın bir Ģeylerin yaratılmasını üzerine bina ettiği sonra da bunu takip eden âdetidir. Yani Allah (c.c.)‟ı o fiilleri yapmaya iten sebep yoktur. Sadece Allah (c.c.)‟ın kendisine prensip edindiği kurallar çerçevesinde bu fiiller gerçekleĢmektedir. Bu, böyle süre gelmiĢ ve böyle olacaktır. Ama Allah (c.c.)‟ın bir takım tasarruflarından sonra ortaya çıkan âdeten olan Ģeyler illet olarak değerlendirilebilir. Örneğin susuzluğu gidermek için su içilmesi gerekir. Buna göre su içme suya kanmanın illetidir. Ama su içme ile suya kanma arasında sıradan bir iliĢki vardır. Çünkü âdeten böyle olmaktadır. Buradan da anlaĢılır ki illet ile ma‟lûl arasında zorunlu değil sıradan bir iliĢki vardır.25

Kelâm ilminde EĢ‟arîlerin karĢı kanadını oluĢturan Mu‟tezilî âlimlere göre ise illet her Ģey için zorunludur. Bir kiĢi âlim olmuĢsa mutlaka ilimle âlim olabilir. Çünkü âlim olmanın illeti ilimdir. Yani illet ile ma‟lûl arasında zorunlu bir iliĢki vardır. Çünkü illet, ma‟lûlünü gerektirir.26 Kelâm ilmindeki illetler meselesinde Mu‟tezilî‟nin anlayıĢı EĢ‟ariler‟den sadece bazı noktalarda farklılık arz eder. Aslında her iki ekol de Kelâm ilminde illetlerin “mûcib” olduğu noktasında birleĢir ve genellikle illeti Ģöyle tanımlarlar: “Ġllet, bulunduğu mahallin hükmünü değiĢtiren ve hükmü bir halden baĢka bir hale taĢıyan Ģeydir”. Ancak bazıları da bunu Ģöyle ifade etmiĢlerdir: Yenilenmesiyle hükmün de yenilendiği Ģey illettir.27

Bu iki yaklaĢımın ortasında yer alan Mâturîdîler‟e göre insan aklıyla kavranması açısından bir kısmı açık, bir kısmı kapalı olmakla birlikte Allah‟ın

22 ġelebî, Ta‟lîlü‟l-Ahkâm, s. 132 23

Teftazânî, ġerhu‟l-Mekâsıd, I/178; Kefevî, el-Külliyyât, s. 504. 24 Medhalî, el-Hikme ve‟t-Ta‟lîl fî efâlillâh, s. 9.

25 Medhalî, el-Hikme ve‟l-Ġlle fî Ef‟âlillâh, s. 20.

26 ġehristânî, Nihâyetü‟l-Ġkdâm Fî ilmi‟l-Kelâm, s. 376-377. 27

(22)

bütün fiilleri yarar (mesâlih) gerekçesine bağlıdır; fakat bunu Mu‟tezile‟nin dediği gibi bir zorunluluk (vücûb) olarak ifade etmek isabetli olmaz.28

Görüldüğü gibi illet meselesi çok hassas bir denge üzerinde tartıĢılmıĢ ve tanımlar yapılırken de buna özen gösterilmiĢtir. Kelâm alanındaki bu hassasiyet, müslüman âlimlerin Batı dünyasıyla temasının ardından dînî konularında özellikle Hıristiyan çevrenin içine düĢtüğü fikir kargaĢasını dikkate alarak tevhit inancını zedelemekten uzak, Allah (c.c.)‟ın varlığını ve birliğini açıklarken O‟nun her türlü noksanlıktan münezzeh olduğunu vurgulama gayret içinde oldukları görülür. Pratik hayatla iç içe olan fıkhî faaliyetin, hükümlerin amaçlarından bağımsız biçimde yürütülmesindeki zorluk karĢısında hemen bütün Ġslâm bilginleri ta‟lîl meselesine sıcak bakmıĢlarsa da konuyu bu faaliyetin teorik izahlarını üstlenen Fıkıh usûlü ilmi çerçevesinde ele alırken kelâm alanındaki yaklaĢımlarının etkisinden tamamıyla uzak kalamamıĢlardır.29

Ġlletin tanımı konusunda birbirlerini etkiledikleri açıkça görülmektedir. Kelâmcılara göre illetin tanımını verdikten sonra bir de husün-kubuh meselesine açıklık getirmek yerinde olacaktır.

5. Husün-Kubuh

Sözlükte Husün kavramı, “akıl, hevâ veya duyular tarafından güzel görülmek”30 anlamında mastar ve “güzellik, rağbet edilen ve sevilen” anlamında isim olarak kullanılır. Çoğulu mehâsin‟dir.31

Terim olarak Husün “Bir iĢin bir olgunun dünyada övülmeye, âhiret‟te de sevaba sebep olma durumu” olarak tarif edilmiĢtir. 32

Sözlükte Kubuh, Husün kavramının zıttıdır ve “çirkin olmak” ve “çirkinlik, nefret edilen Ģey” manasında mastar isimdir, çoğulu Mekâbih‟tir.33

“Gözlerin ve insan mizacının tiksindiği manzara, hal ve davranıĢlar”34

Ģeklinde de tarif edilebilir. Terim olarak Kubuh,

28 ġelebî, Ta‟lîlu‟l-Ahkâm

, s. 94-128.

29 Dönmez, Ġbrahim Kâfi, DĠA, “Hikmet”, XVII/515. 30

Ġbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab, XIII/115, Zebîdî, Tâcü‟l-Arûs, IX/175. 31 Ġsfehânî, el-Müfredât, s. 170.

32 Cürcanî, Kitabü‟t-Ta‟rîfat, s. 92; Çelebi, DĠA, “Husün ve Kubuh”, XIX/59. 33 Ġbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab, II/552; Zebîdî, Tâcü‟l-Arûs, II/201.

34

(23)

“Bir iĢin/davranıĢın, dünyada yerilmeye, âhirette de ikâba sebep olma durumu”35

Ģeklinde tanımlanmaktadır.

Hüsün-kubuh meselesinde üç yaklaĢım ön plandadır:

1. Bir Ģeyin hasen oluĢu onun kemal sıfatında olmasıdır. Hasen olan ilim iken kabîh olan cehâlettir.

2. Bir Ģeyin hasen oluĢu onun dünyevî bir gayeye uygun olması; kabîh oluĢu da dünyevî bir gayeye aykırı olmasıdır.

3. Bir Ģeyin hasen oluĢu onu yapanın Allah katında övgüye ve mükâfata mazhar olmasına; kabîh olması da onu yapanın Allah katında kınama ve cezaya uğramasına bağlıdır.36

Husün-Kubuh konusu hakkında mezheplerin farklı görüĢleri vardır. Bu görüĢleri ana hatları ile özetle vermeye çalıĢacağız.

Selefilere göre fiiller, faydalı ve zararlı oldukları gibi bizzat Hasen veya Kabîh‟dirler. Allah, insanları; doğruluğu, adaleti, iffeti ve nimet verene teĢekkür etmeyi

Hasen olarak görecek ve bunların zıtlarını Kabîh olarak görecek güçte yaratmıĢtır.

Ġbn Teymiyye‟(v. 728/1328))ye göre husün ve kubuh zâtîdir. Ancak, sevap ve ikâb

Ģer‟îdir. Yani ancak sevap ve ikâb Ģer‟îdirler, Ģâri‟in emir ve nehyine bağlıdırlar. Akıl yoluyla vacip olmazlar.37

Ġbn Kayyim el-Cevziyye (751/1350) de, bu konuda vardığı sonucu Ģu cümlelerle

ifade ediyor: “Bu önemli ve büyük konudaki hakikat husün ve kubuh zatîdir. Ancak peygamberlik gelmeden önce Allah azap etmez.”38 Daha açık bir ifadeyle, Hasen veya Kabih bir fiilin husün veya kubuhu zâtî olup akılla bilinebildikleri halde, böyle fiillerin iĢlenmesi sevap veya ikâbı gerektirmez. Sevap veya ikâbı ancak peygamberlerin bildirmesi gerektirir.

35

Cürcanî, Kitabü‟t-Ta‟rîfat, 187; Çelebi, Ġlyas, DĠA, “Husün ve Kubuh”, XIX/59. 36 Polat, ÇağdaĢ Ġslam DüĢüncesinde Kur‟ân‟a YaklaĢımlar, s. 192.

37 Ġbn Teymiyye, Takiyyuddîn Ahmed ibn Abdulhalim ibn Abdisselâm, Der‟u Taarüdi‟l-Akli ve‟n-Nakl, I/108.

38

(24)

Mu‟tezile mezhebine göre husün ve kubuh hakikidir. Fiillerin ve nesnelerin zatında mevcuttur ve akıl yürütmekle bilinebilir.39

Nitekim Kadı Abdulcebbâr‟ın Ģu sözleri bu düĢünceyi net olarak ortaya koymaktadır. “Bil ki Allah (c.c.)‟tan varid olan nehiy,

Kabîh‟in kubhunu açığa çıkarır, onu gerektirmez, var etmez. Aynen emir de böyledir. Hasen‟in hüsnünü açığa çıkarır, onu gerektirmez.” demektedir. Husün ve kubuh

konusunda akıl-din açısından bir denge kurmaya çalıĢmıĢtır. Nitekim Kâdî Abdülcebbâr kategorik olarak yararlı olanın iyi, zararlı olanın kötü olduğu bilgisi kesin biçimde aklî bilgi olmakla birlikte muayyen bir fiilin iyilik veya kötülüğüne hükmedebilmek için o fiilin bağlamını ve sonuçlarını dikkate almak gerektiğini söyler. Belirli bir fiille alâkalı bütün yönleri ve sonuçlan bilebilmek için vahye ve dolayısıyla peygambere ihtiyaç vardır. Bu sebeple akıl yürütülerek bazı fiillerin iyilik ve kötülüğü genel çerçevede bilinebilse de bütün fiiller husün ve kubuh açısından isabetle tahlil edilemez.40

EĢ‟arî Kelâmcılara göre husün ve kubuh akıl yoluyla değil Ģeriat yoluyla bilinebilir.41 ġer‟an emredilen Ģeyler güzeldir. Husün, emrin sonucudur. Yani emir, emredilen Ģeylerin hüsnünü gerektirir. Zira bütün fiiller, fiil olması bakımından birbirine müsavidir. Yani hiçbirinin zâtında failini medh ve sevaba veya zemm ve ikâba müstahak kılacak bir Ģey yoktur. Emredilen Ģeyler ancak, ġâri‟ tarafından emredildiği için güzel olmuĢ, onu iĢleyen, medh ve sevâba lâyık görülmüĢtür. Nehy olunanlar da aynı sebepten çirkin görülerek, sahibi cezaya müstahak olmuĢtur.42

Mâturidîler fiillerin, aklen iyi ve kötü oluĢlarının idrak edilebileceği görüĢündedirler.43

Çoğunluğuna göre ise husün ve kubuh kısmen aklî kısmen de Ģer‟îdir.44

Ebû Mansûr el-Matüridî (333/944)‟ye göre husün ve kubuh, fiillerin mahiyetine

iliĢkin vasıflar vardır. YaratılıĢı itibariyle insanın duygusal olarak bazı fiillerden hoĢlanmasına rağmen aklın sonuçlarını dikkate alarak bunların hasenliğine hükmedebilir. Duyguların meylettiği bazı fiillerin sonuçlarını düĢünerek bunları da kabîhlikle vasıflandırır. O‟na göre insanın varlık ve olaylara dair bilgisi arttıkça ve bunları aklî tahlillere tabi tuttukça husün ve kubuh konusunda daha isabetli sonuçlara ulaĢması

39 Gölcük, ġerafeddin, Kelâm Açısından Ġnsan ve Fiilleri, 264. 40

Abdulcebbâr, Kadı ibn Ahmed el-Hemedanî el- Esedabadî, ġerhü‟l-Usûli‟l-Hamse, 564-566. 41 Gölcük, ġerafeddin - Toprak, Süleyman, Kelâm, 267.

42 ġehristanî, Ebu‟l-Feth Muhammed ibn Abdilkerim, Nihayetü‟1-Ġkdâm fî Ġlmi‟l-Kelâm, 370. 43 Gölcük, ġerafeddin - Toprak, Süleyman, Kelâm, 266.

44

(25)

mümkündür. Ancak bu, her aklın vahiyden bağımsız olarak bütün ayrıntılarıyla fiillere ait husün ve kubuhu bilebileceği anlamına gelmez, aklın değerler konusundaki kapasitesi sınırlı olup bu sınırın ötesini bilmek vahiyle mümkündür.45

Maturidîler Mu‟tezile‟den farklı olarak eĢyadaki güzellik ve çirkinliğin, Allah‟ı, o fiili emretmesi ya da nehyetmesine zorlamadığını belirtmiĢlerdir.46

Allah‟ın fiilleri deyince tarihte bu konuda iki önemli tartıĢma vardır: Ġlliyet (nedensellik) ve kötülük problemi. ġimdi kısaca bu tartıĢmalar hakkında bilgi vereceğiz.

6. Ġlliyyet (Nedensellik)

Kelâmcılar arasında çokça tartıĢılan bir konu da illiyet meselesidir. Bu konuya da kısaca değinmekle yetineceğiz. Ġlliyet, Felsefe ve Kelâm ilminin bir konusudur. Nedensellik kelimesi, Ġngilizce causality, causation kelimeleri ile Arapça sebebiyye ve illiyet kelimelerinin karĢılığı olarak Türkçe‟de kullandığımız kavrama verilen isimdir.47 Nedensellik, sebebin sonuç ile olan zorunlu iliĢkisi, mekanik ve akli bir dinamizm ile çalıĢan zorunlu olaylar zinciri demektir.48

Ġslam âlimleri bu konuda üç ana görüĢ etrafında toplanmıĢlardır. Ġslam âlimlerinin illiyet ilkesine dair görüĢlerini kısaca vermeye çalıĢacağız:

Birinci gruptaki âlimler varlık ve olaylar üzerinde etkili olan hiçbir maddî sebep yoktur, hiçbir varlık ve olay baĢka bir varlık ve olayın sebebi değildir, kâinattaki bütün varlık ve olayları meydana getiren doğrudan doğruya ilâhî kudret ve iradedir görüĢünü benimsemektedirler. BaĢta Cehm b. Safvân (v. 128/745-46) olmak üzere mutlak cebir inancını benimseyenlerle bazı sûfîler bu görüĢtedir.49

Bu âlimlerin dayanak noktaları Ģu âyetlerdir: ٍءْيَش ِّعُك ُقِلاَخ َوُه نَّلَِإ َهَلِإ َلَ ْمُكُّبَر ُهنَّللا ُمُكِلَإ ... 45 Mâturidî, Kitâbü‟t-Tevhîd, 332. 46 Cessâs, el-Fusûl fi‟l-Usûl, IV/70.

47 Yavuz, Yusuf ġevki, DĠA, “Ġlliyet”, XXII/122.

48 Bolay, Süleyman Hayri, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, 299. 49

(26)

“ĠĢte Rabbiniz Allah (c.c.) O‟dur. O‟ndan baĢka tanrı yoktur. O, her Ģeyin

yaratıcısıdır…” (el-En‟âm, 6/102)

... ِ ْرَْااَو ِءاَ نَّللا َمِ ْمُكُ ُ ْ َيْ ِهنَّللا ُ ْيْ َ ٍقِلاَخ ْمِ ْعَه ...

“…Allah (c.c.)‟tan baĢka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı?...” (Fâtır, 35/3.)

Bu âyetlerde tek yaratıcı olduğunu ifade ettiği için bu âlimler kâinattaki bütün varlık ve olayları meydana getiren doğrudan doğruya ilâhî kudret ve iradedir görüĢünü benimsemektedirler. Bu âlimlerin diğer bir delilleri ise

ىَ َر َهنَّللا نَّمِكَلَو َتْ َ َر ْإِإ َتْ َ َر اَ َو ْمُهَلَيْتَيْ َهنَّللا نَّمِكَلَو ْمُهوُلُيْتْقَيْت ْمَلَيْف

“(SavaĢta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah (c.c.) öldürdü onları; attığın zaman

da sen atmadın, fakat Allah (c.c.) attı (onu).”( el-Enfâl, 8/17)

Burada da öldürme ve atma fiilleri bizzat Allah (c.c.)‟a nisbet edildiği için bu görüĢü benimsemektedirler.

Ġkinci gruptaki âlimler varlık ve olaylar üzerinde süregelen iĢleyiĢ (âdet) itibariyle belli sonuçlarla bir arada bulunan sebeplerin var olduğu fakat varlık ve olaylar arasındaki sebep-sonuç iliĢkisinin zorunlu olmadığı görüĢündedirler. Yani her ne kadar görünürde bir sebep olduğu halde sonuç meydana gelmeyebilir; görünen bir sebep bulunmadan da sonuç oluĢabilir.

Bu gruptaki âlimlerinden Ġmam Mâturidî “Varlık ve olayların zorunlu bir sebep-sonuç iliĢkisine bağlı olarak meydana geldiğini kabul etmek, Allah (c.c.)‟ın sebeplere muhtaç olduğu anlamına geldiği gibi kudret ve iradesine de sınır koymak demektir.” ifadelerini kullanmaktadır. Hiçbir maddî sebep etki gücüne sahip olmadığı, herhangi bir nesneye tesir ederek bir sonuç meydana getirmek onu yaratmak anlamına geldiği, bu ise yalnız Allah (c.c.)‟a mahsus olduğu görüĢü de aynı doğrultudadır. Her ne kadar müĢâhedeler ateĢin yakma, ilâcın iyileĢtirme, yemek yemenin açlığı giderme özelliğine sahip olduğu gibi bir izlenim uyandırıyorsa da bunların yanma, iyileĢme ve doyma

(27)

sonu-cunu doğuran sebepler olduğuna kesinlikle hükmedilemez. Zira gözlemle belirlenemeyen bir sebebin bu sonuçları meydana getirmesi mümkündür.50

Üçüncü gruptaki âlimler ise genel olarak varlık ve olayların zorunlu bir sebep-sonuç iliĢkisine bağlı olduğu düĢüncesindedirler. Bunların en önemli delilleri Ģu âyetlerdir:

ُمُتْيْ َأَ َيْفَأ َءاَ ْلا يِذنَّلا َنوُبَ ْ َت ْمُتْيْ َأَأ ُووُ ُتْلَ ْيْ َأ َمِ ِنْ ُ ْلا ْمَأ ُمَْ َنوُلِ ْ ُ ْلا ْوَل ُءاَ َ ُواَ ْلَلَ اً اَ ُأ َلَْوَلَيْف َنوُ ُكْ َت ُمُتْيْ َأَ َيْفَأ َرانَّ لا ِ نَّلا َنوُروُت ْمُتْيْ َأَأ ُْ ْ َ ْ َأ اَهَيْتَ َجَش ْمَأ ُمَْ َنوُ ِ ْ ُ ْلا

“Hiç içtiğiniz suyu düĢündünüz mü? Siz mi onu bulutlardan indirdiniz, yoksa biz

miyiz onun yere inmesini sağlayan? Dileseydik yakacak kadar tuzlu ve acı yapabilirdik. Öyleyse neden Ģükretmiyorsunuz? Hiç tutuĢturduğunuz ateĢi düĢündünüz mü? AteĢin yakıtı olarak görevlendirilen ağacı var eden siz misiniz, yoksa biz miyiz onun varoluĢunun sebebi?” (el-Vâkıa, 56/68-72) âyeti gibi Yâsîn 36/80; el-A‟râf 7/57; Fâtir 35/9; el-En‟âm

6/99; et-Tûr 52/35 âyetlerinde ateĢin yakma, odunun ise yanma tabiatına sahip bulunduğu, bulutun yağmurun sebebi olduğu, yağmurun da suların oluĢmasını ve toprağın altında depolanmasını sağladığı, suyun bitkilerin ve ziraat ürünlerinin toprakta bitip geliĢmesine sebep teĢkil ettiği belirtildiği gibi bazı âyetlerde doğrudan doğruya sebep kelimesi kullanılmıĢ ve hiçbir nesnenin sebepsiz var olamayacağı ifade edilmiĢtir.

Erken devir Sünnî kelâmcılarından Ahmed b. Ġbrahim el-Kalânisî (v. IV. y.y

baĢları), Câhiz (v. 255/869), Muammer b. Abbâd (v. 215/830), Zâhiriyye‟den Ġbn Hazm (v. 456/1064) ayrıca Fârâbî (v. 339/950), Ġbn Sînâ (v. 428/1037), Ġbn RüĢd (v. 520/1126) gibi

filozoflar, baĢta Ġbn Teymiyye (v. 728/1328) ve Ġbn Kayyim el-Cevziyye (v. 751/1351) olmak üzere Selefiyye‟nin çoğunluğu ve ġîa âlimlerinin büyük bir kısmı bu görüĢtedir.51

Kısaca vermeye çalıĢtığımız temel görüĢlerden tercihe uygun olan ikinci grup âlimlerin görüĢüdür. Çünkü birçok ayette Allah (c.c.) fiillerini ta‟lîl etmektedir yani bir takım sebeplere bağlamaktadır. Üçüncü grup âlimlerin delil olarak getirdikleri ayetler bunu açıkça ortaya koymaktadır. Fakat varlık ve olayların zorunlu bir sebep-sonuç iliĢkisine bağlı olduğu düĢüncesi Allah (c.c.)‟ın iradesine sınır koymakta ve onu bir zorunluluğa itmektedir ki bu da Allah (c.c.) için muhâldir. Eğer böyle bir zorunluluk olduğu

50 Mâturidî, Kitâbü‟t-Tevhîd, 358. 51

(28)

düĢünülürse mu‟cizeler ve kerâmetleri nereye koyacağız. Bu yüzden varlık ve olayların zorunlu bir sebep-sonuç iliĢkisi olmadığı düĢüncesi kanatimizce daha uygundur.

Kur‟ân‟daki Allah‟ın insana yönelik buyruklarının büyük çoğunluğunun gerekçeleri ile birlikte zikredildiği ve ayrıca Allah‟ın anlamsız, hikmetsiz iĢ yapmayacağının bize bildirildiği açıktır. Mutezile ve Maturidilik de bu görüĢü desteklemiĢtir. Gaye ve Allah‟ın iradesinin akleden bir irade; kudretinin de Ģuur sahibi bir kudret olduğunu gösteren bir delildir. EĢ‟arîliğin tenzih amacıyla gayeliliği inkar etmesi yani Allah‟ın hiçbir amaç, sebep ve maksat olmadan iĢ yapabileceği iddiası abes hürriyetidir. ġâfiî (v. 204/819), EĢ‟arî (v. 324/935-36), Ahmed b. Hanbel(v. 241/855) ve

Cehm b. Safvan (v. 128/745-46) Allah‟ın fiilerinde hikmeti müstakil olarak kabul etmeyip

onu ilmine, iradesine ve kudretine indirgemiĢlerdir. Bu nedenle de Kur‟ân‟daki ta‟lîl lâmlarını lâmu‟l-âkibe olarak yorumladılar. Eğer Allah‟ın her iĢinde bir hikmet varsa insanların amacı bu hikmeti anlamaya çalıĢma olmalıdır. KarĢılaĢılan her olayda “elbet hikmeti vardır” deyip o hikmet üzerine düĢünmemek cahalet olur. Allah‟ın fiileri olan dünyamızdaki hikmetli iĢleri bilimsel bilgi geliĢtikçe daha iyi anlaĢılmaktadır. Dünyadaki ekolojik dengenin bitki ve hayvan bilgileriyle anlaĢılması Allah‟ın hikmetli iĢ yaptığını daha iyi ortaya koymaktadır.52

7. Kötülük Problemi ve Teodise

Ġlk çağlardan itibaren tanrının mahiyeti, insanlar üzerinde merak konusu olmuĢ; alemi ve tanrıyı daha iyi tanımak isteyenler tanrı hakkında düĢünmeye ve tartıĢmaya baĢlamıĢlardır. Tanrı hakkında daha ilk dönemlerden itibaren yapılan tartıĢmaların birisi de kötülük problemidir. Kötülük problemini kısaca Ģu Ģekilde ifade etmek mümkündür:

- Tanrı her Ģeyi bilen, her Ģeye gücü yeten, aynı zamanda da iyilik vasfına sahip bir varlıktır.

- Alemde kötülük mevcuttur. 53

52 Güler, Allah‟ın Ahlâkîliği Sorunu, 60. 53

(29)

Her ikisi de bir arada bulunuyorsa; ya tanrının alemdeki kötülükten haberi yoktur, öyleyse tanrı her Ģeyi bilen değildir. Ya da tanırının kötülüğü kaldırmaya gücü yetmemektedir, öyleyse tanrı her Ģeye gücü yeten değildir. Ya da tanrı haberdar olduğu ve gücü yettiği halde kötülüğü kaldırmamaktadır, öyleyse tanrı iyi değildir. Her üç seçenek de deizmin iddia ettiği gibi her Ģeyi bilen, her Ģeye gücü yeten iyi bir tanrı tasavvuruna aykırı düĢmektedir.54

Deizmin savunduğu tanrı tasavvuruna zarar verip ateizme kapı açtığından dolayı kötülük problemi üzerinde deistler de çeĢitli savunma mekanizmaları geliĢtirmiĢtir. Kötülük ile aĢkın bir tanrının bir arada bulunmasının çeliĢki doğurmayacağını ifade eden bu savunmalar, teodise terimi ile ifade edilmiĢtir.

Hem Ġslam alimleri, hem de batılı deistlerin savunduğu teodiselerin iki türlü olduğu görülmektedir. Kimi düĢünürler yukarıda verdiğimiz ilk önermeye itiraz ederek kötülük problemi çözme yolunu tercih etmiĢ, kimileri ise ikinci önermenin geçerli olmadığını ileri sürmüĢtür.

Birinci önermeye karĢı çıkıp tanrının sınırlı olduğunu savunan J. S. Mill gibi deistlerin savunmalarını ilahi dinlerin öğretileri ile bağdaĢtırmak zordur. Bu sebeple teodiselerin daha çok ikinci önermeye karĢı çıktığı söylenebilir.

Ġkinci önermeye karĢı çıkanların savundukları fikirler de birbirlerinden farklılık arz etmektedir. Gazali ve Leibniz gibi düĢünürler alemdeki kötülüğü temelden reddederek mevcut alemin mümkün alemler içerisinde en iyisi olduğunu ileri sürmüĢlerdir. Ancak reel dünyada gözlenen bir çok kötülüğün bu Ģekilde izahı zor görünmektedir.55

Bir takım düĢünürler ise iyiliğin kıymetinin anlaĢılması için kötülüğün mevcut olması gerektiğini söyleyerek kötülüğün varlığını anlamlandırmaya çalıĢmıĢlardır. Alemdeki kötülüğün varlığını kabul etmekle birlikte alemin estetiği için kötülüğün mevcut olması gerektiğini söyleyenler de olmuĢtur.

Kur‟an‟daki tanrı-alem tasavvuruna en uygun teodisenin ise konuyu imtihan merkezli ele alanlar tarafından ileri sürüldüğü söylenebilir. Bu düĢünceye göre insanları

54 Yaran, Kötülük ve Teodise, s. 79. 55

(30)

imtihan için alemi var eden tanrı, iyiliğin yanı sıra kötülüğü de yaratarak/varlığına rıza göstererek insanları denemektedir. Kötülüğü var etmeden insana irade verilmesinin de, imtihan edilmesinin de anlamı bulunmamaktadır. Bu sebeple Allah alemde kötülüğü var etmiĢ ve varlığının devamına müsaade etmiĢtir.

8. Felsefecilere Göre Ġlletin Tanımı

Felsefecilere göre illet “bir Ģeyin varlığının kendisine bağlı olduğu Ģey” Ģeklinde tanımlanmıĢtır. Bu anlayıĢa göre her olayın bir etkeni vardır. Her Ģey de böyle bir etkene ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaca da illet denir. 56 Ġllet ise fâile yöneliktir. Müstakil veya baĢka bir Ģeyle beraber hüküm belirtir.57

Yatak yapımı için tahta ve marangoz illet olmaktadır. Felsefeciler arasında illet bir takım kısımlara ayrılmıĢtır. Bu ayrımdaki illet çeĢitlerinin isimlerini vererek yetineceğiz.

Ġllet öncelikle ikiye ayrılır:

a-) Tam Ġllet: Bir Ģeyin var olmasında kendisine ihtiyaç duyulan Ģeyin tamamıdır. Bir Ģeyin var olmak için faile, maddeye ve Ģekle ihtiyaç duyar. Bunlar da tam illet olarak adlandırılır.

b-) Nâkıs illet: Bir Ģeyin var olmasında kendisine ihtiyaç duyulan Ģeylerin bir kısmıdır. Nakıs illet bazen bir Ģeyin bir kısmı bazen de onun dıĢında bir etken olabilir. Eğer bu illetler kendisinden bir parça olursa ikiye ayrılır:

ba-) Maddî Ġllet: Bir Ģeyin var olması için kuvvet ile beraber ihtiyaç duyduğu Ģeydir. Yatak yapmak için gereken ahĢap gibi.

bb-) Surî Ġllet: Bir Ģeyin var olması için fiil ile beraber ihtiyaç duyduğu Ģeydir. Örnek olarak yatağın ahĢaptan yatak haline geçerken ihtiyaç Ģekildir.

Nâkıs illet ma‟lûlün dıĢından olan illet ise ikiye ayrılır:

56 Curcânî, Seyyid ġerîf, et-Ta‟rîfât, 160. 57

(31)

bc-) Fâilî Ġllet: Ma‟lûlün mahiyeti dıĢında olan amildir. Yatak yapımındaki marangoz gibi.

bd-) Gâî Ġllet: Bir Ģeyin var edilmesindeki amaçtır. Yatak yapımındaki amaç olan yatmak ve oturmak gibi. 58

Görüldüğü üzere Kelâmcılar ile Felsefecilerin illet tanımında kesiĢtikleri ve ayrıĢtıkları yerler vardır. AyrıĢtıkları nokta illet ile ma‟lul arasındaki iliĢkinin zorunlu mu yoksa sıradan mı olduğudur. Bazı Mu‟tezilî Kelâmcıların da Felsefecilere meylettikleri görülür.

Ġslamî ilimlerde illet tanımlarının farklılık arz ettiğini söylemiĢtik. VermiĢ olduğumuz tanımlar çalıĢtığımız konu ile ilgili illetin yakın tanımları idi. Diğer ilimlerde ise illet çok farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Örneğin hadis ilminde illet “GörünüĢ itibariyle tenkit edilmeye sebep teĢkil edecek bir kusuru olmayan fakat sıhhatine zarar verebilecek olan gizli kusurdur.”59 Ģeklinde tanımlamıĢlardır.

Tasavvuf alanında da illet kavramı farklı değerlendirilmiĢtir. Mutasavvıflar illeti ya Allah (c.c.)‟ın kulunu uyarması ya sonradan meydana gelen Ģeyler ya da kulun amelî bir halde ve makamda kalması Ģeklinde tanımlamıĢlardır.60

Ġllet kavramının çeĢitli ilimlerdeki tanımını verdikten sonra illet ile yakın anlamda kullanılan kavramlara kısaca değinmeye çalıĢacağız. Ġllet ile yakın anlamda kullanılan kavramlardan bir tanesi sebep kavramıdır. Sebep kavramı zaman zaman illet ile aynı anlamda kullanılırken zaman zaman da farklı anlamda kullanılmaktadır. Bu nedenle sebep kavramının sözlük ve ıstılah manasını verip illet ile arasındaki farkları vermeye çalıĢacağız:

58 ġehristânî, el-Milel ve‟n-Nihal, 376-377.

59 Suyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân Ġbn Ebî Bekr, Tedrîbü‟r-Râvî, I/252.

60 Hafnî, Abdulmunim, Mu‟cemu Ġstilahiti‟s-Sufiyye, II/186; Ebu Hezam, Muhammed, Mu‟cemu Mustehalahati‟s-Sufiyye, 128; Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 155.

(32)

B. İllete Yakın Anlamdaki Terimler

1. SEBEP

a. Sebebin Sözlük Anlamı

Sebep, sözlük anlamı itibariyle “yol, ip, kapı, bağlantı” ve “kendisi ile baĢkasına ulaĢılan her Ģey” anlamına gelir. Aynı zamanda “Falancayı falancaya sebep kıldım” derken “aracı” anlamında kullanılır.61

“ĠĢte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler,

uyanlardan hızla uzaklaĢırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüĢ, nihâyet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıĢtır.”( el-Bakara, 2/166) âyetinde sebep kelimesi

“sevgi ve bağlantı” anlamında; “o da bir sebebe tutundu” (el-Kehf, 18/85) âyetinde takip edilen yol; “ Firavun: “Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin

yollarına eriĢirim de Musa‟nın Tanrısı‟nı görürüm!”(el-Mü‟min, 40/36-37) âyetinde ise

“yol” anlamında kullanılmaktadır. Buradan hareketle baĢka bir Ģeye kendi vasıtasıyla ulaĢılan Ģeye sebep denir.62

b. Sebebin Istılah Anlamı

Sebep kavramı da âlimler tarafından farklı tanımları yapılan bir kavramdır. Birkaç tanesini zikredeceğiz. “Hükme ulaĢma bizzat kendisiyle olmayan fakat hükme ulaĢmada yol olarak kullanılan Ģeydir”63. Bu tanıma göre sebebin hükmün ortaya çıkmasında yüzde

yüz etkili olmadığı görülür.

Hükmün teĢrîi ile açık bir uygunluk taĢısın veya taĢımasın, ġâri‟in, varlığını hükmün varlığı, yokluğunu da hükmün yokluğu için alâmet kıldığı durumudur.64 Bu tanıma göre ise sebep daha Ģümullü bir özellik kazanmaktadır. Varlığı ile yokluğu hükme direkt etki etmektedir. Ġllet ile arasında küçük bir fark kalmaktadır. O da hükmün ortaya

61

Cevherî, es-Sıhâh, I/145; Halil b. Ahmed, Kitâbü‟l-Ayn ,s. 436; Ġbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab, VI/137; Zebîdî, Tâcü‟l-Arûs, I/293.

62 ZemahĢerî, el-KeĢĢâf, II/715. 63 Serahsî, Üsûlü‟s-Serahsî, II/301. 64

(33)

çıkmasında hükümle mantıksal bir bağ olup olmadığıdır. Varsa illet yoksa sebep adını alır. Zikrettiğimiz tanımların dıĢında bazı tanımlar da vardır. Ġlleti sebeple aynı manada kullanan65 âlimler de olmuĢtur.

c. Ġllet ile Sebep Arasındaki Farklar

Ġllet ile sebep arasındaki en önemli fark hükümle onun bağlandığı vasıf arasındaki uygunluğu akılla izahın mümkün olup olmadığıdır. Eğer varsa illet yoksa sebep adını alır. Ġçkinin yasaklanması hususunda “sarhoĢluk” illettir. Çünkü “haram” hükmüyle arasında mantıksal bir bağ vardır. Fakat ramazan “hilalinin görülmesi” ile orucun farz olması hükmü arasında mantıksal bir bağ yoktur. Bunun için “hilalinin görülmesi” sebeptir.

Ġllet ile hüküm arasında bir bağ vardır. Fakat sebep ile hüküm arasında bir bağ yoktur. Ġçki meselesinde illet olan sarhoĢluk içki ile bir bağ kurarken hilalin görülmesi ile orucun bir bağı yoktur. Her ikisi ayrı ayrı Ģeylerdir. Ġllet ile hükmü ayıramazken sebep ile hükmün arasını ayırabiliriz.

2. HĠKMET

a. Hikmetin Sözlük Anlamı

Hikmet kelimesi sözlükte ilim, yumuĢaklık, bir Ģeyin en iyi Ģekilde derinlemesine bilinmesi66, akıl ve ilimle gerçeğe ulaĢma çabası67, insanları fesattan alıkoyma, söz ve ameli yerli yerince yapma68, insanın gücü ölçüsünde nesnelerin mahiyet ve hakikatlerini bilmesidir69 anlamlarına gelir. Kur‟ân-ı Kerim‟de hikmet, on yerde kitap kelimesiyle beraber olmak üzere yirmi defa geçmektedir; ayrıca üç defa “mülk”, birer defa da “mev‟iza, hayır, âyet” kelimeleriyle birlikte kullanılmıĢtır; “hikmetün bâliga” terkibi ise bizzat Kur‟ân-ı Kerim‟i ifade eder. Bu kelimelerin hikmetle birlikte kullanılması, hikmetin

65

ġâtıbî, el-Muvâfakât, 1/185.

66 Halil b. Ahmed, Kitâbü‟l-Ayn, s. 170; Ġbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab, III/271. 67 Ġsfehânî, el-Müfredât, s. 181.

68 Fîruzâbâdî, el-Kâmûsü‟l-Muhît, 4/162. 69

(34)

hangi anlama delâlet ettiği hususunda çeĢitli yorumlara yol açmıĢtır. Bu yüzden hikmete çok farklı tanımlar getirilmiĢtir.

b. Hikmetin Istılah Anlamı

Hikmet, farklı ilim dallarında farklı tanımı yapılan bir kavramdır. Fakat biz “Kur‟ân‟da Allah (c.c.)‟ın fiillerinin sebep ve amaçlara bağlanması” konusu çerçevesinde hikmet kavramının kullanılması muhtemel manalarına değineceğiz.

Hikmet, Allah (c.c.) için kullanıldığında “eĢyayı bilmek ve onu en sağlam ve ku-sursuz biçimde yaratmak”; insan için kullanıldığında ise “mevcudatı bilip hayırlar iĢlemek” anlamlarına gelmektedir.70

Hikmet, “Hükmün teĢri‟inden amaçlanan sonuç”71 Ģeklinde tanımlanmıĢtır ve bu tanım, yapılan diğer tanımlar ile paralellik gösterir. “ GerçekleĢtirilmesi istenen maslahat ve kaçınılması istenen mefsedetin ortadan kaldırılması için hükmün konulmasına sevk eden amil”72 tanımı da aynı doğrultudadır. ġelebî hikmeti “Zâhir vasfın kendisiyle illete dönüĢtüğü, ilk bakıldığında illet sanılan Ģey”73

Ģeklinde tanımlamıĢtır. Abdülkerim Zeydân ise “ġâri‟i ahkâm koymaya sevk eden meĢakkat ve teysir gibi illetin esası olan amillerdir.”74. Bu tanımlara göre hikmet, Allah (c.c.)‟ın hüküm koymasında, yaratması ve diğer fiillerinde sonuç itibariyle hep iyi olanı isteyip Ģer olanı hem kendinden hem kullarından uzak tutması manasına geldiğini görmekteyiz.

Hükmün amacı, yani gerçekleĢtirmek yahut korumak istediği menfaat veya hükümle onun bağlandığı vasıf arasındaki uygunluk bağı belirli bir dönemden sonra hikmet olarak adlandırılmaya baĢlanmıĢ ve illet kavramı bu özellikleri genellikle bünyesinde barındıran, fakat objektif olarak tespit edilebilen ve kiĢiden kiĢiye, durumdan duruma değiĢkenlik göstermeyen sıfata özgü kullanılır olmuĢtur. Meselâ yolcunun farz na-mazları kısaltması ve ramazan orucunu erteleyebilmesi hükmünün amacı ve ger-çekleĢtirmek istediği yarar, bu durumdaki mükellefin sıkıntısını hafifletmek ve kolaylık

70

Dönmez, Ġbrahim Kâfi, DĠA, “Hikmet”, XVII/515. 71 ġevkânî, ĠrĢadü‟l-Fühûl, s. 207.

72 ġevkânî, ĠrĢâd, s. 207.

73 ġelebî, Ta‟lîlü‟l-Ahkâm, s. 136. 74

Referanslar

Benzer Belgeler

Peygamberlerin siyaseti ifrat ve tefritten uzak olduğu ve tüm insanların zahiri ve batini ıslahını amaçladığı için mutlak ve kamil siyasettir..

Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim

Vakit, ilim talebi için, ibadet, r ızık kazanmak, çocuk e ğitimi ve salih ameller için gerekli bir şeydir ve sahip oldu ğun en değerli şeydir.. Vakit tek sermayendir,

Bu iki doktor, çörek otu ile ilgili laboratuvar çal ışmalarında şu sonuca ulaştılar: "dört hafta boyunca günde iki kere bir gram çörek otu kullan ımı, lenf

Bu üç nitelik şu demektir: Güzel olan ı doğrulamak ki güzel olan cennettir, Allah’a isyandan sakınmak ve tüm hayat ını Allah için vermek üzerine inşa etmek.. Bunlar

Özetle mesele şudur; şayet bir beldede Allah'tan başkasına dua etmek ve bunun tamamlayıcıları olan ameller ortaya çı- karsa; belde ehli bunu devam ettirirse; bunun için

“Hiçbir küçük günah da ısrar edildiği takdirde, küçük kalmaz/büyür Hiçbir büyük günah, tövbe ve isti ğfar edildiği takdirde, büyük kalmaz.”.. (Ebu Hureyre

Bu kan zehirli maddelerle de akar, yine vücutta ürik asit vard ır, zararlı ve faydalı maddeler vardır, vitaminler, mineraller, mineral benzeri maddeler, çözünmü ş gazlar,