• Sonuç bulunamadı

İnternet bağımlılığı tanısı alan ergenlerin sosyal bilişsel becerilerinin değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnternet bağımlılığı tanısı alan ergenlerin sosyal bilişsel becerilerinin değerlendirilmesi"

Copied!
178
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI

İNTERNET BAĞIMLILIĞI TANISI ALAN ERGENLERİN SOSYAL BİLİŞSEL BECERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

UZMANLIK TEZİ

Dr. Hozan SAATÇIOĞLU

TEZ DANIŞMANI

Prof. Dr. Cahide AYDIN Prof. Dr. Zeki YÜNCÜ

(2)

2 ÖNSÖZ

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'ndaki uzmanlık eğitimim süresince bizi sürekli destekleyen, ilgisini ve hoşgörüsünü esirgemeyen Anabilim Dalı başkanımız Prof. Dr. Cahide Aydın’a,

Tezimin her aşamasında sevgi, sabır ve anlayış ile hiçbir zaman yardımını ve bilgisini esirgemeyen değerli tez danışmanım Prof. Dr. Zeki Yüncü'ye,

Kliniğimizde mesleki yönden gelişimimde emeği olan sevgili hocalarım Prof. Dr. Serpil Erermiş'e, Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan'a, Prof. Dr. Tezan Bildik'e, Prof. Dr. Burcu Özbaran'a, Doç. Dr.Sezen Köse'ye ve Doç. Dr. Saniye Korkmaz Çetin'e,

Tez çalışmama zaman ayırarak gönüllü olarak katılan bütün çocuklara, ailelerine ve öğretmenlerine,

Asistanlık dönemim boyunca birlikte çalışmaktan keyif aldığım tüm asistan arkadaşlarıma ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı çalışanlarına,

Çalışmamda yardımlarını esirgemeyen Ebru Gürçay Gezginci, Cansu Bingül, Ömer Kardaş, Joanna Maria Zemla, Bülent İdris, Eray Eroğlu ve Cennet Ulusoy’a,

Buraya gelmemde emekleri ile yolumu açmış olan, başta Ramazan Güzel olmak üzere tüm öğretmenlerime,

Yaşamım boyunca hiçbir zaman desteğini, ilgisini ve sevgisini esirgemeyen aileme, Teşekkür Ederim... Dr.Hozan SAATÇIOĞLU İZMİR, 2016

(3)

3 İÇİNDEKİLER TABLOLAR 7 ŞEKİLLER 9 KISALTMALAR 10 1. GİRİŞ 11 2. GENEL BİLGİLER 14 2.1 İNTERNET BAĞIMLILIĞI 14 2.1.1 Tanım ve Tarihçe 14 2.1.2. Tanı Ölçütleri 17 2.1.3 Epidemiyoloji 25 2.1.4 Etiyoloji 25 2.1.5 Tedavi 28

2.1.6 İnternet Bağımlılığı ve Ergenlik Dönemi 33

2.1.7 İnternet Bağımlılığının Ergenler Üzerindeki Etkileri Ve Sosyal Biliş Özellikleri 34

2.2 DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB) 37

2.2.1 Tanım ve Tanı Ölçütleri 37

2.2.2 DEHB Ve Sosyal Disfonksiyon 43

2.3 İNTERNET BAĞIMLILIĞI VE DEHB 45

(4)

4

2.4.1 Tanım Ve Sınıflama 47

2.3.3 Sosyal Biliş Becerilerini Değerlendirmede Kullanılan Testler 52

3. AMAÇ 54

4. HİPOTEZLER 54

5. YÖNTEM VE ARAÇLAR 55

5.1 Araştırmanın Tipi 55

5.2 Araştırmanın Yeri ve Zamanı 55

5.3 Araştırmanın Evreni 55

5.4 Araştırmanın Örneklemi 55

5.5 Örneklemin Seçimi 56

5.5.1 İB Grubunun Oluşturulması 56

5.5.2 İB+DEHB Grubunun Oluşturulması 57

5.5.3 Kontrol Grubunun Oluşturulması 59

5.6 Değerlendirmede Kullanılan Araçlar 60

5.7 Uygulama 73

5.8 Verilerin İstatistiksel Analizi 74

6. BULGULAR 76

6.1 Örneklemin Değerlendirilmesi 76

6.1.1 Cinsiyet 76

6.1.2 Yaş 77

6.1.3 Sigara Kullanımı 77

6.1.4 Anne Eğitim Düzeyi 78

6.1.5 Baba Eğitim Düzeyi 79

6.1.6 Aile Yapısı 80

(5)

5

6.1.8 Ailede Psikiyatrik Bozukluk Öyküsü 81

6.2 İnternet Kullanım Özelliklerinin Değerlendirilmesi 83

6.2.1 İnternet Kullanım Amaçları 83

6.2.2 İnternet Kullanım Saatleri 84

6.2.3 Cinsiyete Göre Kullanım Özellikleri 86

6.2.4 Oynanan Oyunların Özellikleri 90

6.2.5 Sosyal Medya Tercihleri 91

6.2.6 Olguların İnternete Girdikleri Yerler 93

6.3 Kullanılan Ölçeklerin Değerlendirilmesi 94

6.3.1 İnternet Bağımlılığı Ölçeği 94

6.3.2 BAPİNT Bağımlılık Ölçeği 94

6.3.3 Duygu Düzenlemede Güçlükler Ölçeği 95

6.3.4 Beck Depresyon Ölçeği 97

6.3.5 Genel Değerlendirme Ölçeği 97

6.4 Sosyal Biliş Test Puanlarının Değerlendirilmesi 99

6.4.1 Yüzler Testi 99

6.4.2 Gözler Testi 100

6.4.3 İma Testi 101

6.4.4 Beklenmedik Sonuçlar Testi 102

6.4.5 Gaf Testi (Faux Pas) 102

6.4.6 Anlamı ve İlişkileri Kavrayabilme Testi 103

6.4.7 Duygu Düzenlemede Güçlükler Ölçeği Puanları ile Sosyal Biliş İşlevleri Arasındaki

Koreleasyonun Değerlendirilmesi 104

7. TARTIŞMA 108

(6)

6 7.2 Grupların İnterenet Kullanım Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi 112 7.3 Grupların Ölçek Puanları Açısından Değerlendirilmesi 118 7.4 Grupların Sosyal Bilişsel Özellikler Açısından Değerlendirilmesi 121

8. KISITLILIKLAR 128

9. SONUÇLAR 129

10. ÖZET 133

11. ABSTRACT 135

(7)

7 TABLOLAR

Tablo-1: Tanı Gruplarına Göre Dağılım ...76

Tablo-2: Cinsiyete Göre Dağılım ...77

Tablo-3: Yaşa Göre Dağılım ...77

Tablo-4: Sigara Kullanımlarına Göre Dağılım ...78

Tablo-5: Anne Eğitim Düzeyine Göre Dağılım ...79

Tablo-6: Baba Eğitim Düzeyine Göre Dağılım ...80

Tablo-7: Aile Yapısına Göre Dağılım ...80

Tablo-8: Sınıf Tekrarı Yapmalarına Göre Dağılım ...81

Tablo-9: Anne, Baba ve Ailede Psikiyatrik Hastalık Dağılımı ...82

Tablo-10: Olguların İnternet Kullanım Amaçlarına Göre Dağılımı ...84

Tablo-11: Olguların İnterneti Haftalık Kullanım Saatlerine Göre Dağılımı ...86

Tablo-12: İB Grubunda Cinsiyetlerine Göre Olguların İnternet Kullanımı ...88

Tablo-13: İB+DEHB Grubunda Cinsiyetlerine Göre Olguların İnternet Kullanımı ...89

Tablo-14: Kontrol Grubunda Cinsiyetlerine Göre Olguların İnternet Kullanımı ...90

Tablo-15: Olguların Oynadığı Oyun Türüne Göre Dağılımı ...91

Tablo-16: Olguların Zaman Geçirdiği Sosyal Medya Türüne Göre Dağılımı ...92

(8)

8

Tablo-18: Olguların İnternet Bağımlılık Ölçek Puanlarına Göre Dağılımı ...94

Tablo-19: Olguların Bapint Bağımlılık Ölçek Puanlarına Göre Dağılımı ...95

Tablo-20: Olguların Duygu Düzenlemede Güçlükler Ölçeği Puanlarına Göre Değerlendirilmesi ...96

Tablo-21: Olguların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarına Göre Dağılımı ...97

Tablo-22: Olguların GDÖ Puanlarına Göre Dağılımı ...98

Tablo-23: Grupların Yüzler Testi Puanlarına Göre Karşılaştırılması ...100

Tablo-24: Grupların Gözler Testi Puanlarına Göre Karşılaştırılması ...101

Tablo-25: Grupların İma Testi Puanlarına Göre Karşılaştırılması ...101

Tablo-26: Grupların Beklenmedik Sonuçlar Testi Puanlarına Göre Karşılaştırılması ...102

Tablo-27: Grupların Gaf Testi Puanlarına Göre Karşılaştırılması ...103

Tablo-28: Grupların Anlamı ve İlişkileri Kavrayabilme Testi Puanlarına Göre Karşılaştırılması………..103

Tablo-29: İB Grubunda Duygu Düzenlemede Güçlükler Ölçeği Puanları ile Sosyal Biliş İşlevleri Arasındaki İlişkiye Ait Korelasyon Katsayıları ...105

Tablo-30: İB+DEHB Grubunda Duygu Düzenlemede Güçlükler Ölçeği Puanları ile Sosyal Biliş İşlevleri Arasındaki İlişkiye Ait Korelasyon Katsayıları ...106

Tablo-31: Kontrol Grubunda Duygu Düzenlemede Güçlükler Ölçeği Puanları ile Sosyal Biliş İşlevleri Arasındaki İlişkiye Ait Korelasyon Katsayıları ...107

(9)

9 ŞEKİLLER

Şekil-1: Yüzler Testi ………...68

Şekil-2: Gözler Testi ………..…….69

Şekil-3: İma Testi ………...70

Şekil-4: Beklenmedik Sonuçlar Testi ………...…71

Şekil-5: Gaf Testi ………...72

(10)

10 KISALTMALAR

İB: İnternet Bağımlılığı

DEHB: Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu SB: Sosyal Biliş

YGB: Yaygın Gelişimsel Bozukluklar İBÖ: İnternet Bağımlılığı Ölçeği İAT: İnternet Addiction Test BST: Beklenmedik Sonuçlar Testi

AİKT: Anlamı ve İlişkileri Kavrama Testi BDÖ: Beck Depresyon Ölçeği

GAS: Genel Değerlendirme Ölçeği

DDGÖ: Duygu Düzenlemede Güçlükler Ölçeği

DSM: Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders SPSS: Statistical Package for Social Sciences

(11)

11 1.GİRİŞ

İnternet, dünya genelinde bilgisayar ağlarını ve kurumsal bilgisayar sistemlerini birbirine bağlayan, elektronik iletişim ağı olarak tanımlanabilir. Kitle iletişim araçlarından televizyon, radyo ve internetin bulunuşundan yaygınlaşana kadarki süre incelendiğinde bu sürenin internet için çok daha hızlı olduğu görülmektedir. İnternet gün geçtikçe yaygınlaşan, herkesin kullandığı ve her gün yenilenen bir iletişim ve bilgi paylaşım aracıdır. Ülkemizde yapılan araştırmalarda da internet ve bilgisayar kullanımının giderek yaygınlaştığı ve düzenli kullanıcı miktarının özellikle de gençler arasında hızla arttığı gözlenmektedir.

İnternetin gündelik hayatımıza getirdiği birçok kolaylık göz önüne alındığında internetin bu kadar çobuk yaygınlaşması anlaşılabilir. Digital imza yasaları, e-başvuru formları, internet üzerinden gittikçe sayısı artan resmi işlemler insan oğlunun gelecekte kağıtla kalemle, basılı dökümanla olan irtibatının zayıflayacağının belki de yok olacağının ilk belirtileridir. İnternet kullanmayan veya kullanamayan öğrenci, öğretmen, sıradan vatandaş çoğu kez zor durumda kalabilmektedir. Bütün bunlar iyi mi? Bu tartışılır, ancak kesin olan birşey var, internetten kaçış yok (Tarcan, 2005).

İnternetin bu kadar hızlı gelişmesi insan yaşamını birçok yönden kolaylaştırmakla birlikte, erişimin kolay ve yaygın hale gelmesi, internet kullanım süresinin artması internet ile ilgili bazı olumsuzlukları da gündeme getirmeye başlamıştır. Bazı bireyler gereksinmeleri doğrultusunda internet kullanımını sınırlarken, bir kısım kullanıcının bu sınırlamayı yapamadığı, iş, sosyal ve akademik hayatlarında bu sınır getirilemeyen kullanım nedeniyle sorunlar yaşadıkları gözlenmeye başlanmıştır (Gönül, 2002). İnternetin toplumdan bireyin yalıtılması, yalnızlık hissi, depresyon, toplumsal ilişkilerde zayıflama ve yakın arkadaş ilişkilerinde azalma gibi bazı sonuçlara neden olabildiği yapılan bir takım araştırmalarla belirlenmiştir (Yalçın, 2006). Bunların yanında obezite, uyku bozuklukları ve epileptik

(12)

12 nöbetler de yoğun internet kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan fizyolojik sorunlar olarak kabul edilmektedir (Young, 2004). Bu bağlamlarda internetin uygun biçimde kullanılmadığı zaman insan yaşamını olumsuz etkileme ve bağımlılık oluşturabilme potansiyelinin söz konusu olduğu belirlenmiştir (Morahan-Martin ve Schumacher, 2000). Yapılan araştırmalar, yoğun internet kullananların ilaç, alkol veya kumar gibi diğer bağımlılıklara benzeyen davranışları internet kullanımı içinde gösterebildiğine ilişkin bulgular ortaya koymaktadırlar (Griffiths, 1996; Young, 1997).

İnternet bağımlılığı (İB); internetle aşırı uğraş, interneti kullanmaya ihtiyacı olduğu hissi, interneti kullanımını durdurmaya yönelik başarısız çabalar, internet kullanmadan geçirilen zamanın önemini kaybetmesi, internette planlanandan daha fazla zaman geçirme, internete giremediğinde aşırı huzursuzluk ve bu durumun sosyal problemlere neden olması gibi belirtilerin olabileceği öne sürülerek akademik düzeyde ilk defa Young tarafından ortaya atılmıştır (Young, 2004).

TUİK 2015 nisan ayı verilerine göre, ülkemizde bilgisayar ve internet kullanım oranları 16-74 yaş grubundaki bireylerde %55.9 olduğu, en yüksek kullanım oranının %77 ile 16-24 yaş grubunda olduğu tespit edilmiştir (TUİK, 2015). Ülkemizde ve dünyada interneti en sık ergenlerin kullanması, ergenlerin internet bağımlılığı açısından riskli grup yapmaktadır. İnternet bağımlılığı nedeniye ergenler zamanlarının büyük bir kısmını internet başında geçirmekte, bu nedenle onların sosyal, fiziksel gelişimleri ve psikolojik durumları olumsuz etkilenebilmektedir (Şendağ ve Odabaşı, 2007). Ergen İB vakalarının yarıdan fazlasında başka bir psikiyatrik bozukluğun eşlik ettiği bildirilmiştir (Tsitsika ve ark, 2011). İB özellikle genç bireylerde başta dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, depresyon, sosyal anksiyete bozukluğu, patolojik kumar bağımlılığı ve madde kullanım bozuklukları olmak üzere diğer psikiyatrik bozukluklar ile de birlikte görülebilmektedir (Spada ve ark, 2014, Yoo ve ark,

(13)

13 2004). Çocuk ve ergenler ile yapılan birçok araştırmada İB ve DEHB arasında ilişki olduğu gösterilmiştir (Yoo ve ark, 2004; Tahiroğlu ve ark, 2010).

Sosyal biliş kavramı, doğuştan gelen ve aşamalı olarak gelişen bir modülü temsil eder. Başkalarının inançlarını, niyetlerini anlayabilme ve onların davranışlardan doğru anlamlar çıkarabilme, kendisinin dışındaki kişilerin farklı bir zihinlerinin olduğunu fark edebilme, öngörebilme ve karmaşık sosyal çevreler ile etkileşime girebilme yeteneği olarak tanımlanmıştır (Grady ve Keightley, 2002). Kendinin dışındaki insanları anlama ve onların davranışlarını yordama yeteneği, başarılı bir sosyal etkileşim için çok önemlidir (Singer ve Lamm, 2009)

Literatürde görüldüğü kadarıyla; İneternet bağımlılığı, emosyonel faktörler, yalnızlık, benlik saygısı, ailesel faktörler, algılanan sosyal destek, eşlik eden psikopatolojilerle ilgili yapılmış çalışmalar yoğunlukta, ergenlerin sosyal özellikleri ile ilgili çalışmalar olsa da sosyal biliş becerilerini uygun testlerle değerlendiren herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. İnternet bağımlılığında ve internet bağımlılığı ile ilişkisi farklı araştırmalarda araştırılan DEHB’de çocuk ve ergenlerde sosyal bilişsel yeteneklerin değerlendirilmesinin, söz konusu hastalıkların hem etiyolojisi, hem de klinik gidiş ve tedavisi açısından oldukça önemli olduğu düşünülmüştür.

(14)

14 2. GENEL BİLGİLER

2.1 İNTERNET BAĞIMLILIĞI 2.1.1 Tanım ve Tarihçe

İnternet kelime olarak Interconnected Networks (kendi içinde bağlantılı olan ağlar) kelimelerinin, inter ve net harflerinin, bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. İnternet, milyonlarca insanın kendi amaçları doğrultusunda ve bilgisayarlar aracılığı ile hem iletişim kurabildiği hem de bilgi alışverişinde bulunabildiği bir sistemdir (Şendağ ve Odabaşı, 2007). İnternetin ortaya çıkışına baktığımızda, Amerika Birleșik Devletleri (ABD) Savunma Bakanlığı tarafından, bilim ve teknolojinin orduya en iyi şekilde uygulanması için kurulan ARPA (Advanced Research Projects Agency)’nın bir projesi olarak başladığını görüyoruz. Amerikan Hava Kuvvetleri 1962 yılında ABD’ye yapılabilecek herhangi bir nükleer saldırı olasılığından kaynaklı ülke çapında bir askeri bilgisayar ağı tasarlamıștır. ARPA projesi bu ağı destemiș ve ARPANET olarak adlandırılmıştır. İlk bilgisayar ağı 1969’da California’da kurulmuş ve Güney Amerika’da bulunan dört büyük bilgisayar birleștirilmiștir. 1970’de MIT (Massachusetts Institute of Technology) ve Harvard gibi üniversiteler de bu ağa katılmıştır. 1971’de Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) gibi birçok kuruluș bu ağa dahil edilmiş ve 1972 yılında terminal sayısı 23’e ulaşmış, bu dönemde elektronik posta kavramı ortaya çıkmıștır. 1976’da radyo ve uydu bağlantıları sayesinde tüm Amerika kıtası bu ağ üzerinde birleștirilmiștir. 1979’da ilk bilgisayar haber grupları ortaya çıkmıș ve IBM (International Business Machines) șirketi, internetin babası sayılan BITNET sistemini oluşturmuştur. 1980’lerde soğuk savașın etkisini yitirmesinden sonra akademik ve ticari çevreler bu bilgisayar sistemine ilgi göstermeye bașlamıștır (Bölükbaș, 2003).

İlk zamanlarda kișisel, ev ya da ofis bilgisayarları yoktu, bilgisayar ve internet kullanımak için karmaşık bir sistemin öğrenilmesi gerekiyordu bu sebeplerle internet sadece bilgisayar uzmanları, mühendisler ve bilim adamları tarafından kullanılmaktaydı. Bu dönemlerde sistem,

(15)

15 sadece elektronik posta amacıyla kullanılıyordu. Daha sonraları 1991’de Tim Barnes Lee, world wide web’i (www) icat etti. Bu sistem araștırmaların, bilgilerin paylașılmasını kolaylaştırmak amacını tașıyordu. “www”’in ortaya çıkması aynı zamanda ticari çevrelerin de motive olmasını sağlamıştır. Bu tarihte kullanıcı sayısı 617.000’e ulașmıș ve bilgisayar ağı bugünkü “internet” adını almıștır. 1990’larda internet kullanıcı katlanarak artmıștır. Ticari kurumlar, üniversiteler, organizasyonlar ve devlet kurumları bu gelișime ayak uydurmușlardır. Ayrıca iletișim firmalarının hemen tümü internete yatırım yapmaya başlamışlardır (Bölükbaș, 2003).

Dünyadaki bu gelişmelerden ülkemiz de etkilenmiştir. Türkiye’ye internet teknolojisi ilk olarak 1987 yılında Ege Üniversitesi öncülüğünde kurulan Türkiye Üniversite ve Araştırma Kurumları Ağı ile gelmiştir (Kurtaran, 2008). 1991 Yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi – Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından TR-NET adlı projenin geliştirilmesiyle 12 Nisan 1993 tarihinde ODTÜ Ankara ile Washington arasında kiralık bir hat kullanıma girmiştir. Bu hat, uzun bir süre için, ülkenin tek çıkışı olmuş ve internet Türkiye’de öncelikle akademik çevrelerde yaygınlaşmaya başlamıştır. 1994 yılından itibaren kurumlara ve firmalara internet hesapları verilmeye başlamasıyla beraber Ege Üniversitesi (1994), Bilkent Üniversitesi (1995), Boğaziçi Üniversitesi (1996), İstanbul Teknik Üniversitesi (1996) bağlantıları gerçekleştirilmiştir (İçel, 1998).

Global web index verileri ile hazırlanan, İnternet ve sosyal medya kullanıcı istatistikleri 2015 Ocak ayı verilerine göre, dünya’da yaklaşık 3 milyar internet kullanıcısı, yaklaşık 2 milyar aktif sosyal medya hesabı, 3.6 milyar farklı cep telefonu kullanıcısı, 1.6 milyar aktif mobil sosyal medya hesabı mevcuttur. Geçen yıla göre aktif internet kullanıcısı %21, yani 525 milyon kişi artmıştır. İnternet kullanım yoğunluğuna göre en fazla internet kullanımı %88 ile Kuzey Amerika’dayken, en fazla kullanıcının 823 milyon ile Doğu Asya’da olduğu belirlenmiş. Dünya genelinde kullanıcıların ortalama 4.4 saat nette zaman harcadığı, bunun

(16)

16 2.7 saatini mobil araçlarla nete bağlandığı, en fazla Filipinler ve Tayland kullanıcılarının zaman geçirdiği (sırayla 6.3; 5.5 saat) gösterilmiştir. Ülkemize baktığımızda 37.7 milyon aktif internet kullanıcısı bulunuyor. Buna göre 76.7 milyonluk nüfusun olduğu ülkemizde aktif internet kullanıcı penetrasyonunun %49 olduğu görülüyor. 40 milyon aktif sosyal medya hesabı bulunan Türkiye’de mobil olarak 32 milyon aktif sosyal medya hesabı bulunuyor. Buna göre 40 milyon aktif sosyal medya hesabının % 80’ine mobilden erişim yapıldığı görülüyor. Ülkemizde kullanıcıların ortalama 4 saat 37 dakika nete bağlandıkları, bunun 2 saat 51 dakikasının cep telefonu ile olduğu ve 2 saat 56 dakikanın da sosyal medyada geçirildiği belirtilmiş (we are social internet sitesi, İnternet ve sosyal medya kullanıcı istetistikleri, 2015 Ocak).

TUİK 2015 Nisan ayı verilerine baktığımızda, bilgisayar ve internet kullanım oranları 2015 yılı nisan ayında 16-74 yaş grubundaki bireylerde sırasıyla %54.8 ve %55.9 olduğu, bu oranların erkeklerde %64 ve %65.8 iken, kadınlarda %45.6 ve %46.1 olduğu gösterilmiş. Türkiye genelinde internet erişim imkanına sahip hanelerin oranı 2015 yılı Nisan ayında %69.5 olduğu, hanelerin %96.8’inde cep telefonu veya akıllı telefon bulunurken, sabit telefon bulunma oranı %29.6 olduğu, aynı dönemde hanelerin %25.2’sinde masaüstü bilgisayar, %43.2’sinde taşınabilir bilgisayar ve %20.9’unda İnternete bağlanabilen TV bulunduğu belirlenmiştir. Son 3 ay içerisinde İnternet kullanan bireylerden interneti hemen her gün veya haftada en az bir defa kullanan bireylerin oluşturduğu düzenli internet kullanıcı oranı 2015 yılının ilk üç ayında %94.2 olarak gösterilmiştir (TUİK, 2015).

(17)

17 (Grafik www.tuik.gov.tr den alınmıştır).

Bu verileri değerlendirdiğimizde internet kullanımının gün geçtikçe yaygınlaştığını ve hayatımıza daha fazla girdiğini görebiliyoruz.

2.1.2 Tanı Ölçütleri

İnternet, günümüzde okul, iş ve toplum yaşamında sıkça kullanılan, önemli bir iletişim ve bilgi paylaşım aracı haline gelmiştir. Son yıllarda, internetin insan yaşamı üzerine etkileri ayrıntılı olarak incelenmekte ve internetin bireyin ev, okul ve iş yaşantısını devam ettirmede sağladığı kolaylıkların yanında, bir takım olumsuzluklara da yol açabileceği belirtilmektedir. Bilgisayar teknolojisi insan hayatına girdiğinden ve internet toplumda yaygınlaştığından beri dünyayı değiştirdi ve diğer teknolojiler gibi insan hayatını etkiledi. İnternet, toplumsal yapıyla birlikte insanın doğasında da değişimler yarattı. “Sanalizm” adını verebileceğimiz bir çağ; kendi takipçilerini, yaşam tarzını ve hastalıklarını da yarattı: “İnternet ve bilgisayar bağımlılığı” (Ögel, 2014).

İnternet bağımlılığı ilk kez 1995 yılında Goldberg (Goldberg, 1996) tarafından kullanılan bir terimdir. Uluslararası leteratürdeilk defa “internet addiction” kavramı ile giren bu terim daha

(18)

18 sonraları farklı araştırmacı ve klinisyenler tarafından farklı kavramlarla isimlendirilmiştir (Günüç, 2009). İnternet bağımlılığı (Young, 1996; Ceyhan, 2008; Johansson ve Götestam, 2004), internet bağlılığı (Scherer, 1997; Wang, 2001), problemli internet kullanımı (Shapira ve ark., 2003; Ceyhan, Ceyhan ve Gürcan, 2007; Yellowlees ve Marks, 2007), patolojik internet kullanımı (Morahan-Martin ve Schumacher, 2000; Davis, 2001; Gönül, 2002; DiNicola, 2004), kompülsif internet kullanımı (Greenfield, 1999) ve internet davranış bağımlılığı (Hall ve Parsons, 2001) gibi farklı kavramlar araştırmacılar tarafından farklı zamanlarda kullanılmıştır.

İnternet bağımlılığının uygun bir tanımı ve sınıflandırılması konusunda tartışmalar devam etmektedir (Shaw ve Black, 2008). Bunun en önemli nedeni; Amerikan Psikiyatri Birliği (American Psychiatric Assosication-APA) tarafından hazırlanan Ruhsal Bozukluklar Tanı ve İstatistiksel Elkitabı-DSM-IV (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Fourth Edition) ve Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization-WHO) tarafından hazırlanan Ruhsal ve Davranışsal Bozuklukların Sınıflandırılması-ICD-10 (Classification of Mental and Behavioural Disorders ICD-10) sistemlerinde internet bağımlılığı tanısına yer vermemesi olduğu söylenebilir.

İnternet bağımlılığı tanısını belirtmek için pek çok farklı ifade kullanılmasına rağmen hepsinin aşağı yukarı aynı kavramı tanımlamak için kullanıldığı görülmektedir. Biz de çalışmamızda herhangi bir kavram karışıklılığına yer vermemek için “internet bağımlılığı” terimini kullandık.

Klasik bilgi olarak bağımlılık kavramı genellikle alkol, eroin gibi kimyasal madde kullanımı ile ilişkili olarak kullanılmaktadır. Ancak kumar, seks, alışveriş yapma, egzersiz yapma gibi pek çok davranışın bağımlılık yaratabileceği bilinmektedir (Beyazyürek ve Şatır, 2000). Tanı ölçütleri değerlendirildiğinde; kimyasal olmayan davranışsal bağımlılıklarla ilgili olarak oluşturulan tanı ölçütlerinin, genellikle madde bağımlılığı için saptanmış klinik ölçütlere

(19)

19 benzer olduğu görülmektedir (Griffiths, 1999). Bu açıdan değerlendirildiğinde internet bağımlılığı; çoğu kez zaman kavramını yitirecek ya da temel görevlerini ihmal edecek şekilde aşırı internet kullanımı, kızgınlık, gerginliği de içeren yoksunluk belirtileri, tolerans gelişimi ve yalan söyleme, sosyal geri çekilme gibi durumları içeren negatif yansımaların bir arada olması olarak tanımlanabilir (Ceyhan, 2008).

Çocuk ve ergenler, psikolojik olgunluğa henüz erişmemiş olmaları nedeniyle, bu tür bağımlılıkları geliştirme açısından potansiyel bir risk grubu olarak değerlendirilmektedir. Ergenlerdeki yoğun internet kullanımının, aile ve arkadaş ilişkilerinde bozulmalara yol açarak, onların sosyal yaşamlarını olumsuz yönde etkilediği ile ilgili çalışmalar bulunmaktadır (Johansson ve Götestam, 2004; Cao ve Su, 2007). 2015 yılı nisan ayı içerisinde gerçekleştirilen Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarına göre, ülkemizde bilgisayar ve internet kullanım oranlarının en yüksek olduğu yaş grubu 16-24 olarak bulunmuştur (TUİK, 2015).

İnternet bağımlılığına demografik özelliklerin etkisinin bilinmesinin, risk grubundaki bireyleri belirleyerek, alınacak önlemlerin ortaya konulmasında yarar sağlayabileceği düşünülmüş, ülkemizde sık internet kullandıkları bilinen ergen yaş grubu dikkate alınarak, bu yaş grubunda internet bağımlılığı ile ilgili bir araştırma yapılması planlanmıştır. İnternet bağımlılığı ile ilgili yapılan epidemiyolojik çalışmalar değerlendirildiğinde, genel olarak internet bağımlılığının toplumdaki yaygınlığı %6-14 olarak belirtilmektedir (Arısoy, 2009). Ancak gençlerde internet bağımlılığı ile ilgili yapılan farklı çalışmalarda, bağımlılık oranı ile ilgili çok farklı sonuçlar bulunmakta ve bu durumun, seçilen örneklemin büyüklüğüne, kullanılan ölçüm araçlarının özelliklerine ve internet bağımlılığı ile ilgili tanı kriterlerinin net olmamasına bağlanmaktadır (Yen ve ark, 2008; Tahiroğlu ve ark, 2010). İnternetin son yıllarda yaygın olarak algılanan yararlarına rağmen, internette harcanan zamanın artması, bireye göre değişen internet kullanımı ve özellikle de aşırı kullanımının insanlar üzerinde yaptığı olumsuz fiziksel ve

(20)

20 psikolojik etkiler bu konunun uzmanları tarafından fark edilmiş ve durumun sorgulanmasına neden olmuştur (Üneri ve Tanıdır, 2011).

Literatürde internet bağımlılığı için farklı terimlerin kullanılması, tanımına ve tanı kriterlerine yönelik farklılıkları beraberinde getirmiştir. “İnternet bağımlılığı” terimini ilk kullanan kişi olan Goldberg (1996) Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından 1994’te yayınlanan “Ruhsal Bozuklukları Tanı ve İstatistiksel El Kitabı (DSM-IV)”te yer alan alkol bağımlılığı tanı ölçütleri temel alınarak, internet bağımlılığı için göstergeler geliştirmiştir (Souza ve Barbara, 1998). Aslına bakıldığında internet bağımlılığı kavramı Goldberg’in DSM-IV’ten alınan başka tanı kriterlerinin listesini meslektaşlarına elektronik posta yolu ile gönderdiği bir şaka olarak düşünülmüşse de, bu mesaja cevap olarak kısa sürede meslektaşlarının internet bağımlısı oldukları yönündeki itirafları gelmeye başlamıştır (Gonzalez, 2002). Goldberg’in hemen ardından bazı klinisyenler bu belirtileri taşıyan olgular bildirmişlerdir. Daha sonra Young (1996) DSM-IV’ün “patolojik kumar oynama” tanı ölçütlerinden uyarladığı kriterler doğrultusunda, klinik vakalar bildirmeye başlamış ve bağımlıların tedavisi için İnternet Bağımlılığı Merkezi’ni kurmuştur (O’Reilly, 1996; Griffiths, 1999). Young’ın bildirdiği vakaların ardından internet kullanımının gerçekten diğer madde ve olgu bağımlılıklarında olduğu gibi patolojik davranışlar mı olduğu, yoksa aşırı internet kullanımının var olan psikolojik sorunların davranışsal bir göstergesi olup, kendini internet ile mi gösterdiği tartışmaları başlamıştır (Young, 1997).

İnternet Bağımlılığı tanısının ortaya çıkması ilk olarak Goldberg tarafından DSM-IV’te bulunan alkol bağımlılığı tanı kriterlerini uyarlayarak, internet bağımlılığı kriterlerini oluşturması ile gerçekleşmiştir. Ancak ilk akademik tanımını Kimberly Young yaparak literatüre kazandırılmıştır. Young internet bağımlılığını başlıca bir rahatsızlık olarak tanımlayarak, kullanıcının ilişkisel, mesleki ve sosyal problemlere neden olabilecek ölçüde etkileyen yeni ve sıklıkla tanınmayan bir klinik bozukluk olarak tariflemiş ve internet

(21)

21 bağımlılığı kavramını kullanmıştır. İnternet bağımlılığı olan bireylerin diğer madde, alkol ve kumar bağımlılarında olduğu gibi akademik başarısızlık, iş performansında azalma, evlilik anlaşmazlıkları ve ayrılma gibi sorunlar yaşayabildiklerini belirterek, internet bağımlılığının da diğer bağımlılıklar gibi tanı kriterlerinin olması gerektiğini belirtmiştir. Bu amaçla DSM-IV’te internet bağımlılığının doğasına en yakın bozukluk olduğunu düşündüğü bir dürtü kontrol bozukluğu olan patolojik kumar oynama bozukluğunun kriterlerini uyarlayarak sekiz maddelik internet bağımlılığı tanı kriterlerini geliştirmiştir. Young’a göre sekiz sorudan beşini veya daha fazlasını olumlu olarak cevaplayan bireyler, internet bağımlısı olarak tanılanabilir.

Young’ın geliştirdiği internet bağımlılığı tanı kriterleri şu şekildedir: 1. İnternet ile aşırı zihinsel meşguliyet

2. Online kalma süresinde giderek artış olması

3. İnternet kullanımını azaltmaya yönelik tekrarlanan başarısız girişimler

4. İnternet kullanımı azaltıldığı zaman huzursuzluk, öfke, depresyon ve sinirli olma gibi yoksunluk belirtileri gösterme

5. Planlanandan daha fazla online kalma

6. İnternet kullanımı yüzünden önemli bir ilişki, iş, mesleki veya kariyer fırsatını tehlikeye sokma veya riske atma

7. İnternet kullanımının miktarını saklamak için aile üyelerine, terapiste veya arkadaşlarına yalan söyleme

8. İnterneti, sorunlardan, anksiyete ve depresyon gibi duygulardan kaçış yolu olarak görme

Young daha sonra bu sekiz soruluk ölçme aracını 20 soruluk altılı likert tipi test olarak geliştirmiştir. Yapılan bu çalışmada Yonug’ın bu ölçeği ölçme aracı olarak temel alınmış ve

(22)

22 internet bağımlılığı tanısı koymak için kullanılmıştır. DSM-IV’te tanı ölçütü olmayan buna karşılık son yıllarda, internet bağımlılığına yönelik araştırmaların artışı ile DSM 5’e girmeyi başarmış olan internet bağımlılığı; DSM 5’in üçüncü bölümünde, daha fazla klinik araştırma yapılması önerilerek yer almış, ve tanı için aşağıdaki kriterler önerilmiştir:

DSM-5’te internette oyun oynama bozukluğu (Internet Gaming Disorder) için önerilen tanı kriterleri:

1. İnternet oyunlarıyla meşgul olma (Kişi ya daha önce oyndığı oyun hakkında düşünür ya da bir sonraki oyunu oynamayı bekler; internet oyunu günlük yaşamda hakim aktivite olur).

2. İnternette oyun oynarken internetin elinden alınmasıyla yoksunluk belirtileri (Bu belirtiler genellikle sinirlilik, kaygı ya da üzüntü olarak tanımlanır, ama bunlar farmakolojik geri çekilmenin fiziksel belirtileri değildir).

3. Tolerans- internet oyunlarıyla giderek artan miktarda zaman harcama ihtiyacı. 4. İnternet oyunlarını oynama konusunda başarısız bırakma çabaları.

5. İnternet oyunlarının bir sonucu olarak ve internet oyunları haricinde, önceki hobi ve eğlencelerine ilginin azalması.

6. Psikolojik problemlere yol açtığı bilmesine rağmen internet oyunlarının devam eden aşırı kullanımı.

7. İnternet oyunlarını oynama süresi ile ilgili aile üyelerine, terapistine ya da diğerlerine yalan söyleme.

8. Olumsuz bir ruh halinden kurtulmak veya kaçınmak için internet oyunlarının kullanımı. (Çaresizlik, suçluluk, kaygı duyguları gibi).

9. İnternet oyunları oynama nedeniyle önemli bir ilişkiyi, işi eğitim veya kariyer fırsatını tehlikeye atma ya da kaybetme.

(23)

23 12 aylık bir süre içinde yukarda belirtilen dokuz kriterden beş veya daha fazla kriterin karşılanması gerekmektedir. İnternette çoğunlukla başka oyuncularla oyunlar oynamayı tercih etme ve klinik olarak önemli bir bozukluk veya sıkıntıya yol açan sürekli ya da tekrarlayıcı kullanım olarak tanımlanmıştır (APA, 2013).

Bu tanıya sadece kumar içermeyen internet oyunları dahil edilmiştir. İş veya uzmanlık alanı nedeniyle ihtiyaç duyulan ya da başka yaratıcı sebeplerle internet kullanımı dahil edilmemiştir. Benzer olarak cinsel amaçlarla internet kullanımı da dahil edilmemiştir. (APA, 2013).

İnternette oyun oynama bozukluğu (Internet Gaming Disorder) bireyin günlük olağan etkinliklerinin bozulma derecesine bağlı olarak hafif, orta ya da şiddetli düzeyde olabilir. Hafif şiddette internette oyun oynama bozukluğu olan kişiler daha az belirti gösterip yaşamlarında daha az sıkıntı ortaya çıkarırlar. Şiddetli internette oyun oynama bozukluğu olan bireyler ise bilgisayar başında çok fazla zaman geçirdikleri için ilişkilerinde, kariyer veya okul yaşamlarında daha ciddi sorunlarla karşılaşırlar (APA, 2013).

Bugüne kadar internette oyun oynama bozukluğunun iyi araştırılmış alt tipleri bulunmamaktadır. İnternette oyun oynama bozukluğu internete bağlı olmayan bilgisayar oyunları dahil olmak üzere en sık bazı internet oyunlarını içermektedir. Yeni oyunlar geliştirilip popülerleştikçe tercih edilen oyunların zamanla değişmesi muhtemeldir. İnternette oyun oynama bozukluğu ile ilişkili davranışlar ve bu davranışların ortaya çıkaracağı sonuçlar oyun tipine göre değişiklik gösterip göstermediği net değildir (APA, 2013).

DSM-5’te internette oyun oynama bozukluğunun halk sağlığı açısından önemli olduğu belirtilmektedir. İlerde yapılacak araştırmalar internette oyun oynama bozukluğunun (yaygın olarak internet kullanım bozukluğu, internet bağımlılığı ya da oyun bağımlılığı olarak da isimlendirilir) bağımsız bir bozukluk olarak değerlendirilebilecek sonuçları ortaya çıkaracağı beklenilmektedir. Kumar oynama bozukluğunda olduğu gibi görülme sıklığı, klinik gidiş,

(24)

24 muhtemel genetik etkenler ve beyin görüntüleme verilerine dayalı muhtemel biyolojik faktörleri tanımlamak için epidemiyolojik çalışmaların olması gerektiği ifade edilmektedir (APA, 2013).

İnternette oyun oynama bozukluğu, madde kullanım bozukluklarının belirtilerine benzer şekilde, ilerleyen kontrol kaybı, tolerans ve geri çekilme belirtilerini içeren bilişsel ve davranışsal belirtiler ile sonuçlanan aşırı ve uzun süreli internet oynama şeklidir. Madde ile ilgili bozukluklarda olduğu gibi, internette oyun oynama bozukluğu olan kişiler diğer aktivitelerini ihmal etmesine rağmen bilgisayarda oturmaya ve oyun aktiviteleri ile meşgul olmayı sürdürmektedir. Genellikle bu aktiviteler için günde 8-10 saat ya da daha fazla ve haftalık en az 30 saat zaman ayırmakta, bilgisayar kullanımı ve tekrar oyuna dönmesi engellendiğinde huzursuz ve sinirli olmakta, uzun süreler ve sık sık uyumadan ve yemek yemeden bilgisayar başında kalabilmektedir. Ayrıca okul, iş ya da aile sorumlulukları gibi normal yükümlülükleri ihmal edilmektedir. Bu durum para riski kaybetme olmadığından internetten kumar oynama bozukluğundan farklıdır (APA, 2013).

Bilgisayar bağımlılığı, sanal bağımlılık olarak da adlandırılan internet bağımlılığı henüz tam olarak sınıflandırılmış bir tanı kategorisi değildir. İnternet bağımlılığı ile ilgili olarak bazı ölçekler geliştirilmiştir. Ancak bu ölçeklerin önemi bir kısmı bağımlılık kavramı ve literatürüne uygun değildir. BAPİNT ülkemizde geliştirilen bağımlılık tanımına iyi uyan ve klinik amaçlarla kullanılabilecek internet bağımlılığını ölçen bir ölçektir. 18 sorudan oluşur. Sorular son 3 ayı sorgulamaktadır. BAPİNT, lise ve üniversite öğrencilerinde kullanılabilir, her iki popülasyonda geçerli ve güvenilir olduğu gösterilmiştir (Ögel ve ark, 2012).

(25)

25 2.1.3 Epidemiyoloji

Ergenlerle ilgili yapılan çalışmalar değerlendirildiğinde; İB sıklığı Avrupa’da %1-9, Ortadoğu’da %1-12 gibi daha yakın oranlardayken; Asya’da %2-18 arasında değişen daha yüksek oranlarda bildirilmektedir (Spada, 2014). Türkiye’de yapılan çalışmalarda gençlerde İB sıklığının %1.2-%24.2 arasında değiştiği bildirilmiştir (Batıgün, 2010; Şenormancı ve ark, 2014; Batıgün ve Kılıç, 2011; Üneri ve Tanıdır, 2011; Canbaz ve ark, 2009; Aktepe ve ark, 2013).

Görüldüğü gibi ergenlerde internet bağımlılığının görülme sıklığına dair yapılan çalışmalar incelendiğinde % 1’den % 24’e kadar değişebilen farklı oranlara rastlanmıştır. Bazı araştırmacılara göre oranlar arasındaki bu farklılık örneklem seçiminden (Thatcher ve Goolam, 2005; Park, Kim ve Cho, 2008), kullanılan metodolojiden (Thatcher ve Goolam, 2005; Park, Kim ve Cho, 2008), araştırmaların yapıldığı zaman diliminden (Park, Kim ve Cho, 2008) veya kültürel farklardan (Bayraktar ve Gün, 2007) kaynaklanabileceği ifade edilmiştir.

Young’ın geliştirdiği internet bağımlılığı ölçeğinin kullanıldığı ve son yıllarda yapılan çalışmlarda ise %0.5-3.28 olarak bulunmuştur (Şahin, 2011; Kim ve ark, 2006; Sinkkonen ve ark, 2014; Esen, 2010; Çetinkaya, 2013; Eldeleklioğlu ve Vural-Batık, 2013).

2.1.4 Etiyoloji

İnternet bağımlılığının etiyolojisinde birçok psikiyatrik hastalıkta olduğu gibi multifaktöriyel etkenlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Etiyoloji konusunda farklı teoriler öne sürülmüştür. Bunların arasında nörobiyolojik, bilişsel-davranışçı ve sosyal beceri eksikliği teorilerinin ön plana çıktığı görülmektedir.

(26)

26 Nörobiyolojik Teori:

Hazzın nöral mekanizmalarının çok iyi bilinmemesine rağmen bunların muhtemelen beyindeki ödül ve öğrenilmiş davranışın pekiştirilmesi mekanizmalarıyla ilişkili olduğu belirtilmiştir (Kandel ve ark, 2000). Ventral tegmental alandan mezokortikolimbik bölgelere uzanan dopaminerjik nöronların birçok psikoaktif madde tarafından uyarılabiliyor olması dopaminerjik nöronlarının ödül-bağımlılık sistemlerindeki rolünü güçlendirmektedir. Bu sebeple dopamine haz molekülü de denilmektedir. Dopamin sinaptik aralığa salındığında dopaminerjik reseptörleri uyararak anksiyete ve stres gibi olumsuz duyguların azalmasına ve kişinin kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilmektedir. Genetik olarak yatkın kişilerde ödül sistemlerindeki disfonksiyona bağlı olarak hipodopaminerjik durum ortaya çıkabilir. Hipodopaminerjik durum ise bağımlılığa yatkınlık oluşturmada önemli bir etkendir. Birçok psikoaktif maddenin yanı sıra hazzın subjektifliği göz önüne alındığında birçok madde ya da davranışın ventral-tegmental alandan dopamin salınımını artırabileceği söylenebilir. (Öztürk, Odabaşıoğlu ve Eraslan, 2007). Dopamin D2 reseptörü A1 aleline sahip olan bireylerde D2 reseptör yoğunluğunun azalmasının madde bağımlılıklarının yanı sıra patolojik kumar, seks bağımlılığı, antisosyal davranış örüntülerine de sebep olabileceği belirtilmiştir (Blum ve ark, 2000). Patolojik kumar ve madde bağımlılıklarının benzer nörobiyolojik mekanizmalara sahip olmaları kompulsif alışveriş, internet bağımlılığı ve kompulsif seksüel davranışlarında benzer bağımlılık mekanizmalarını kullanıyor olabileceğini düşündürtmektedir (Potenza, 2001; Johansson ve Gotestam, 2004).

Yapılan bazı görüntüleme çalışmalarında internette aşırı oyun oynayan kişilerde kontrol grubuna göre sağ orta orbitofrontal korteks, sol kaudat nükleus ve sağ insulada artmış glukoz metabolizması, her iki postsantral girus, sol presantral girus ve bilateral oksipital giruslarda azalmış glukoz metabolizması tespit edilmistir. Bundan dolayı da internet aşırı kullanımının

(27)

27 orbitofrontal korteks, striatum ve duyusal alanlardaki anormal nörobiyolojik mekanizmalarla açıklanabileceği belirtilmiştir. Başka bir görüntüleme çalışmasında ergenlerde beyninde gri madde anormalliği araştırılmıştır. Bu çalışmada internet bağımlılarının beyninde kontrol grubuna göre sol anteriyor singulat korteks, sol posteriyor singulat korteks, sol insula ve sol lingual girusda gri cevher hacminde azalma görülmüştür. Bu bulgularla internet bağımlılığının dürtü denetim bozuklukları ve diğer bağımlılıklarla benzer nöronal mekanizmaları paylaştıkları ifade edilmiştir (Park, Kim ve Bang, 2010; Zhou ve ark, 2011).

Bilişsel Davranışçı Teori:

Davis tarafında geliştirilen bu teoriye göre, kendisini ve dünyayı algılamada olumsuz bilişlere sahip olan kişi, yoğun internet kullanımı ile farklı bir duygusal gelişim sürecine girmektedir. Bu olumsuz bakış açısının ve düşük benlik değerinin sanal ortamlarda, istenilen rolü oynama, yüzyüze olmaya gerek kalmadan iletişim kurma ve diğer bağımlılık amaçlarına ulaşma ile karşılanması kişide yeni bilişsel şemaların oluşmasında önemli rol oynamaktadır. Bu arada kişiler gerçek hayatta yaşanan sorunlardan da uzak kalabilmektedir. Bu bilişsel gelişim sürecinde sık olarak karşılaşılan bilişsel varsayımlar ise “ben sadece internet ortamında iyiyim”, “internet olmadan ben başarısız bir insanım”, “internet bana saygı duyulan tek yer”, “internet benim tek arkadaşım”dır. Bu yeni bilişsel yapılanma sürecinde kişide internet bağımlılığı gelişmektedir (Davis, 2001). Davis internet bağımlılığını, özgül ve genel internet bağımlılığı olarak ikiye ayırmıştır. Özgül internet bağımlılığını internetin belli bir işlevinin aşırı kullanımı olarak ifade etmiştir. Örneğin patolojik kumar oynama tanısı olan bir kişi internet üzerinden kumar oynayabileceğini keşfedebilir ve sanal kumar bağımlılığı geliştirebilir. Genel internet bağımlılığını ise kişinin internette amaçsızca fazla vakit geçirmesi olarak tariflemiştir. Genel internet bağımlılığında sosyal izolasyon daha ön plandadır (Davis, 2001).

(28)

28 Sosyal Beceri Eksikliği Teorisi:

Bu teori bilişsel davranışçı teori temel alınarak geliştirilmiştir. Bu teoriyi geliştiren, Caplan, kişilik problemi ya da psikiyatrik bir hastalığı olan kişilerin internet bağımlılığına daha yatkın olduğunu belirtmiştir. Sosyal beceri eksikliği modeline göre; depresyon, sosyal anksiyete bozukluğu gibi problemleri olan kişilerin sosyal iletişim açısından negatif bilişleri olduğu ve bu sebeple bu kişilerin yüz yüze iletişim yerine daha az tehdit edici olarak düşündükleri sanal iletişimi tercih ettikleri belirtilmektedir. İnternet aracılığı ile kişi olumsuz özelliklerini gizleyebilir, kendisinde olmayan olumlu özelliklerinin varlığından söz edebilir, böylece sanal olarak iletişim kurdukları kişi üzerinde daha iyi bir etki bırakabileceği düşüncesine sahip olur. Bu sebeple bu kişilerde sanal iletişimin kolay, daha az riskli, daha heyecanlı olduğu inancı pekişir. Tüm bunlardan dolayı kendilerini internet ortamda daha rahat hissettikleri için interneti aşırı kullanma ve bunun neticesinde de internet bağımlılığı ortaya çıkmaktadır (Caplan,2002).

2.1.5 Tedavi

Farmakoterapi:

Yapılan çalışmalar, internet bağımlılarının %50’sinde bașka bir psikiyatrik bozukluk bulunduğunu ortaya koymuștur (Arısoy, 2009). İnternet bağımlılarının önemli bir kısmında eş tanı olarak bulunan psikiyatrik hastalıklar çoğunlukla hastalığın gidişatını kötüleştirdikleri gibi internet bağımlılığın nedeni de olabilir. Bu nedenle altta yatan bir psikiyatrik hastalık varsa öncelikle bunun tedavisinin yapılması gerekmektedir. Eğer internet bağımlılığı başka bir psikiyatrik hastalığın belirtisi değil ise, dürtü kontrol bozukluğu ve bipolar duygudurum bozukluğuna daha benzer bir bozukluk olarak düşünülmesi nedeniyle seçilecek olan

(29)

29 farmakoterapinin her iki bozuklukta da kullanılan duygudurum düzenleyicisi olması iyi bir seçenek olarak görünmektedir. Farmakoterapötik anlamda oldukça yenilikçi olan bir bașka yaklașım ise, komorbid psikiyatrik bozukluklarının tedavisinin yanı sıra bağımlılığın kendisini tedavi etmeye yönelik olarak özellikle sanal seks bağımlılarında denenmiş olan naltrekson tedavisidir. Naltrekson tedavisi ile ilgili yayınlanan yeni bir çalıșmada Bostwick ve Bucci, kompulsif olarak internet pornografisine bağımlı olan bir olguda naltrekson tedavisiyle belirginbir düzelme ortaya çıktığını belirtmişlerdir (Bostwick ve Bucci, 2008). Naltrekson’un aslında alkol-madde bağımlılığı tedavisinde kullanılan bir opiat antagonisti olduğu ve opiatların dopamin salınımını arttırıcı etkilerini önlediği bilinmektedir. Ödül merkezinin ve dopaminin işlev bozukluğunun bağımlılıkta önemli rolü nedeniyle, naltreksonun ödül merkezi üzerindeki etkilerinin önemli bir tedavi aracı olabileceği belirtilmektedir.

Psikoterapi:

Yapılan birçok çalışmada bilişsel-davranışçı terapinin internet bağımlılığının tedavisindeki olumlu etkisi vurgulanmaktadır (Arısoy, 2009; Davis, 2001; Ögel, 2012; Roij ve ark, 2012; Şenormancı ve ark, 2010; Young, 1999, 2000). İnternet bağımlılığının tedavisinde bilişsel-davranışçı terapinin yanında, danışanın ve terapistin birlikte çalışarak tedavi planı oluşturdukları ve tedavi hedefleri belirledikleri “motivasyon kazandırma” teknikleri de önemli olarak görülmektedir (Arısoy, 2009; Türkçapar, 2012).

İnternet bağımlılığının tedavisinde internete erişimi engellemek önerilen bir yöntem değildir. Bilgisayar ve internet hayatın her alanında yer aldığından internet bağımlılığının tedavisinde kaçınma davranışına odaklanan yaklaşımlar pratik çözümler sunmadığından bağımlılığın tedavisinde kontrollü internet kullanımı en uygun model olarak görülmektedir. Bu bağlamda,

(30)

30 internet bağımlılığında daha uygun olan yöntem yeme bozukluklarındakinde olduğu gibi “kontrol” olmalıdır (Khazaal ve ark,2012; Roij ve ark, 2012; Young, 1999).

İnternet bağımlılığının tedavisi için geliştirilen bilişsel-davranışçı yaklaşımlar arasında en kapsamlı ve işlevsel olanları Davis ve Young’ın modelleridir. Davis, internet bağımlılığının nedeni olarak uyum bozucu bilişleri görür. Davis (2001), internet bağımlılığının tedavisi için 11 haftalık bir protokol önermiştir.

Davis’in modelinde kazanım hedefleri:

• Kişinin internetten uzak kalıp kalamadığının tespit edilmesi, • Bilgisayarın diğer bireylerin bulunduğu yere taşınması, • Diğer kişilerle beraber internete bağlanması,

• İnternete bağlanma zamanının düzenlenmesi, • İnternete giriş defteri oluşturması,

• Sanal kimlik kullanımına son vermesi,

• İnternet ile ilgili sorunlarını arkadaşlarından ve ailesinden saklamaması, • Spor faaliyetlerine katılması,

• İnternet tatilleri verilmesi,

• İnternet kullanımı ile ilgili otomatik düşüncelerin irdelenmesi, • Gevşeme egzersizleri yapması,

• İnternete giriş süresinde hissedilen duyguların not edilmesi, • Yeni sosyal becerilerin kazandırılması.

Young’ın terapisi 3 ay ya da 12 oturum olarak planlanmıştır. İlk önce olguya davranış analizi yapılarak ayrıntıları ile tanımlanır ve kişilerin yakınmalarını saklama ve azaltma olasılıkları

(31)

31 göz önünde bulundurularak internet kullanma biçimleri tüm unsurlarıyla belirlenir. İnterneti haftanın hangi günleri, günlerin hangi saatleri kullundıkları; günlük toplam kullanım süreleri belirlenir; internetin kullanıldığı yerler ve kullanılma amaçları analiz edilir. Bu analizler sonucunda internet kullanma motivasyonunu etkileyen faktörler belirlenir; birey internet kullanımının düzenlenmesine direnç gösteriyorsa, kişiye özel düzenlemeler yapılarak bu dirençler aşılmaya çalışılır.

Young’ın önerdiği modelde 12 haftalık terapi sürecinde aşağıdaki düzenlemeler yapılır:

• İnternet kullanım saatlerini düzenleyerek, zıt saatlere kaydırmak • İnterneti durdurmak için dış uyarıcılar kullanmak

• İnternet kullanım hedefleri belirlemek

• Çok kullanılan internet işlevlerinden uzak durma • Hatırlatıcı kartlar kullanma

• İnternet yerine yapılacakların not edileceği kişisel bir defter kullanmak • Destek gruplarına katılma

• Aile terapisi

İnternet bağımlılığı tedavisinde temel prensipler diğer bağımlılık tedavilerinden çok farklı olmamakla beraber, görülme yaşının daha düşük olması, çocuk ve ergenleri özellikle akademik dönemlerinde etkilemesi nedeniyle tedavinin hızlı ve etkin şekilde yürütülmesi için bu konuda aile ile sıkı işbirliğinin yapılması şarttır (Özgür ve ark, 2007).

(32)

32 Aile Terapisi:

İnternet bağımlısı olgularıyla yapılan bireysel terapi oturumlarının yanısıra ailenin de bu konuda eğitilmesi ve desteklenmesi oldukça önemlidir. Bağımlılığı tetikleyebilecek aile içi dinamiklerin ele alınması ve ailenin sağlıklı işlevlerinin geliştirmesi konusunda desteklenmesi, bağımlılığın tedavisi açısından oldukça önemli olarak görülmektedir.

Aile terapisinde çalışılması gereken konular:

1. Aileyi internetin bağımlılık yapabileceği konusunda eğitme, 2. Ailenin bağımlı kişiye yönelik suçlamalarını azaltma,

3. Kișiyi internet kullanımına daha da yönelten aile içi çatıșmaların belirlenmesi ve çözülmesine yönelik girişimler,

4. Aileyi bağımlı kișinin tedavisini desteklemeleri için cesaretlendirme (yeni hobiler edinmesine, uzun bir tatile çıkarılmasına vs yardımcı olma)

Literatür değerlendirildiğinde internet bağımlılığının tedavisi için yukarıda önerilen terapi yöntemlerin etkinliğini araștıran çok fazla çalıșma bulunmamakla birlikte, Young, 114 internet bağımlısı olgu ile yaptığı bir çalışmada, bilișsel-davranıșçı terapinin etkinliğini motivasyon kazandırma, zamanı uygun kullanma becerisi, sosyal etkinliklerin düzenlenmesi, sanal olmayan aktivitelere katılma ve sorunlu internet kullanımından uzak durabilme bağlamında bir anket çalıșması ile değerlendirmiş ve 6 ay boyunca 3, 8 ve 12. haftalarda bu anketi tekrarlamıștır. Sonuç olarak, olguların çoğunun 8 haftalık terapi sonrasında bașvuru sırasında gösterdikleri belirtilerle baș etmeye bașladıklarını ve 6 aylık izlemde bu iyilik hallerini sürdürdüklerini ortaya koymuştur (Young, 2007).

(33)

33 2.1.6 İnternet Bağımlılığı ve Ergenlik Dönemi

Ergenlik döneminin insan hayatının en hassas ve önemli, bununla birlikte zorluklarla dolu bir takım gelişimsel görevleri de içeren bir dönem olduğu bilinmektedir. Gençlerin gelişimsel görevleri genel olarak; fiziksel değişiklikler ile büyüme ve cinsel olgunlaşmanın zorunlu hale getirdiği psikososyal gerekliliklere uyum sağlayabilme, toplumsal değerlere paralel bir değerler sistemi geliştirme, aynı ve karşı cinsle etkin ve yeterli sosyal ilişkiler kurma ve sürdürme, geleceğine yönelik bir kariyere odaklanma olarak ifade edilebilir (Eryüksel, 1996). Ergenin sosyal çevresiyle olan bu iletişim ihtiyacı, akran çevresine daha çok yönelmesine neden olabilmektedir. Teknolojinin yaygınlaşması ile gençler, bu ihtiyaçlarını internet üzerinden özellikle de sosyal paylaşım sitelerinden karşılayabilmektedirler (Özolgun, 2014). Son yıllarda teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte internetin sunduğu çeşitlilik ergenin yanlış amaçlara yönelmesine ve kimlik kazanma sürecinde sorunlar yaşamasına neden olabilmektedir. Özellikle ergenin, cinsel kimlik gelişimini ve rolünü kabullenmesi aşamasında, internetin uygunsuz içeriklere erişimlerinin olması bu riski daha da arttırabileceği belirtilmektedir.

Bu dönemde yoğun ve uygunsuz internet kullanımı ile ilgili yapılan birçok araştırmada ergenlerin, interneti; kimlik oluşturma, ait olma, arkadaş edinme, yaşam stresinden kaçınma, cinsel dürtülerini kontrol etme gibi ergenlik dönemine ait sorunlar için kullanabildikleri ifade edilmiştir.

İnternetin, sorumluluk ve emek gerektirmemesi, minimum maliyet ile sınırsız sayıda kişiyle görüşmeye imkan tanıması, bir grubun parçası olma ve böylece kabul görmeyi sağlaması, anonimliği ile arzulanır bir kimlik oluşturmaya ve heyecan yaratmaya müsait olması, yüz yüze bir iletişim gerektirmeden kişilerin kendilerini daha rahat ifade etmesini sağlaması, kontrol ve toplumsal denetimin olmaması, dikkat gerektirmemesi, stresle başa çıkma yolu

(34)

34 olarak algılanması gibi özellikleri gençleri kolayıkla bu ortama çekebilmektedir (Griffiths, 1996; Ögel, 2012).

2.1.7 İnternet Bağımlılığının Ergenler Üzerindeki Etkileri ve Sosyal Biliş Özellikleri Yapılan çalışmalarda internet bağımlılığının ergenler üzerinde özellikle fiziksel, psikososyal ve bilişsel alanlarda olumsuz etkiler oluşturabileceğini göstermiştir. Çalışmalarda internet aşırı kullanımının, yalnızlık, depresyon, intihar düşünceleri, anksiyete, stres, utangaçlık, akran baskısı, algılanan sosyal destek, sosyal fobi, sosyal beceri eksikliği, öfke, yaşam doyumu ve benlik saygısında azalma gibi pek çok psikososyal değişken ile ilişkili olduğunu göstermektedir (Aydın, 2011; Batıgün, 2010).

Ergenlerin sosyal çevreleri ile uygun bir iletişim kurma, hayal etme, dikkati içsel süreçler üzerine odaklama gibi önemli bilişsel etkinlikleri kazanmaya çalıştığı bu kritik dönemde, bilgisayar ve internet ile aşırı ve uygunsuz uğraş bu becerilerin edinme sürecini olumsuz etkilemektedir. Bununla birlikte bilgisayar ve internet kullanımı sırasında bazı zihinsel yeteneklerin etkin bir biçimde kullanılmasının bilişsel gelişime katkıda bulunabileceği de ifade edilmektedir. Bilgisayar ve internetin bilişsel etkileri konusunda farklı araştırma sonuçları olmasına rağmen bu teknolojilerin bilişsel gelişime katkıda bulunup bulunmadığının kullanım biçimine bağlı olduğu ortak görüş olarak belirtilmektedir. Aşırı internet ve bilgisayar kullanımının öğrencilerin akademik başarıları üzerinde de olumsuz etkileri olduğu ve internet bağımlısı olan gençlerin, ders notlarının düştüğü, sınıf tekrarı ve hatta okuldan atılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldıkları gösterilmiştir (Young, 1998).

İnternet bağımlılığı ile ilişkili olduğu düşünülen önemli kavramlardan birinin bireyin sosyalleşme ihtiyacı olduğu söylenebilir (Bayraktutan, 2005; Grohol, 1999). Ergenlik döneminde kazanılması gereken bu sosyalleşme ihtiyacı, gerçek yaşamda elde edilemeyen sosyalleşmenin, sanal ortamda giderilmeye çalışılması olarak düşünülebilir. Genç elektronik

(35)

35 postalar, arkadaş edinmme ortamları, tartışma forumları ve çevirimiçi oyun oynama aracılığıyla sosyalleşmeye ihtiyacını gidermektedir (Grohol, 1999). İnternet aracılığıyla sosyal etkileşim kurmak isteyen bir birey, çoğunlukla yüz yüze etkileşime sıcak bakmamaktadır (Caplan, 2002). Bireyin internete sosyalleşme ihtiyacını giderme amaçlı yönelmesi internet bağımlılığı riskini arttırmakta ve bireyi gerçek toplumdan daha da uzaklaştırabilmektedir (Thatcher ve Goolam, 2005).

Olumsuz sosyal davranışların internet bağımlılığının anlamlı yordayıcısı oldukları belirtilmektedir (Hanımoğlu ve Eroğul, 2011). Sosyal becerilerden yoksun olan çocukların karşılaştıkları problemleri çözmede sosyal becerilere sahip çocuklardan daha az seçeneğe sahip oldukları ve bu sebeple de çoğunlukla uygun olmayan davranış biçimlerini kullandıkları söylenmektedir (Bacanlı ve Erdoğan, 2003). Yapılan birçok araştırmada internet bağımlılığı ya da uzun süreli internet kullanımı, olumsuz sosyal davranışlar olarak kabul edilen saldırganlık (Kim, 2013; Odacı ve Çelik, 2013; Fisoun ve ark, 2012; Ko ve ark, 2009; Ulusoy, 2008), düşmanlık (Carli ve ark, 2013; Xiuqin ve ark, 2010; Yen ve ark, 2007) ve sanal zorbalık ile (Zhou ve ark, 2013; Çankaya ve Tan, 2010) ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. İnternet, öğrencilerin bilgiye ulaşması ve öğrenme için mükemmel bir araç olmasına rağmen, ergenler interneti sadece araştırma ve bilgi amaçlı kullanmamaktadırlar (Bayraktar ve Gün, 2007). Gençler internetin bireye sağladığı gizliliği kullanarak kendini olduğundan farklı gösterebildiği özellikle de düşük sosyal becerilere, düşük benlik saygısına, yüksek sosyal anksiyete ve saldırganlık düzeyine sahip olan ergenlerin bunları yaptıkları bulunmuştur (Harman ve ark, 2005). Giderek artan internet kullanımı nedeniyle ergenlerde saldırganlık gibi olumsuz sosyal davranışlar artmakta ve ergenlerin topluma uyumu güçleşmektedir (Ulusoy, 2008).

Literatürde, internet bağımlılığı, emoyonel faktörler, empati, benlik saygısı, eşlik eden psikopatolojiler ile ilgili yapılmış çalışmalar olmakla birlikte, bu çalışmaların bir kısmının

(36)

36 erişkin çalışmaları olduğu, çocuk ve ergenlerle ilgili çalışmaların az sayıda olduğu görülmektedir. Bununla birlikte internet bağımlılığı tanısı alan çocuk ve ergenlerde zihin teorisi testleri kullanılarak sosyal biliş ile ilgili yapılmış bir çalışmaya rastlanmamıştır. Diğer insanları anlama ve onların davranışlarını yordama yeteneği başarılı bir etkileşim için çok önemlidir. İnternet bağımlılığı bozukluluklarının etiyolojisinin daha iyi aydınlatılabilmesi, bağımlı bireylerde sosyal becerilerinin iyileştirilebilmesi açısından, bu olgularda sosyal biliş düzeylerinin değerlendirilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. İnternet bağımlılığı tedavisinde uygulanan bilişsel davranışçı yöntemlerin etkinliği de düşünüldüğünde, bu konuda yapılacak çalışmaların sonuçlarından elde edilecek bulguların, hastalıkların tedavisinde de yön verici olabileceği düşünülmektedir.

(37)

37 2.2 DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB)

2.2.1 Tanım ve Tanı Ölçütleri

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) çocukluk çağında başlayan, kişinin yaşına uygun olmayan dikkatsizlik, hiperaktivite ve impulsitivite semptomları ile karakterize, kişinin gelişimini sosyal, duygusal ve bilişsel alanlarda etkileyen, ergenlik ve erişkinlik dönemlerinde başka psikiyatrik sorunların eklenmesine zemin hazırlayan nöropsikiyatrik bir bozukluktur (APA, 2000).

DEHB, dikkatsizlik, hiperaktivite ve dürtüsellikle karakterize bir rahatsızlık olup, Amerikan Psikiyatri Birliği verilerine göre dünya genelinde okul çağı çocuklarının %3-7’sini etkilediği gösterilmiştir. Çocuk ve gençlerde görülen en yaygın psikiyatrik hastalıklardan biridir (APA, 2000). Ülkemizde DEHB sıklığı ile ilgili DSM-IV-TR tanı ölçütleri kullanılarak yapılan boylamsal bir çalışmada ise DEHB sıklığı % 13,8 olarak saptanmıştır (Ercan, 2010). Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda erkek/kız oranları 3/1 olarak bildirilirken, klinik örneklemde 9/1 oranında bildirilmiştir, bu farklılığın kızlarda davranışsal semptomlara erkeklerden daha az rastlanmasından ve tedavi başvuru sıklığının erkeklerde daha fazla olmasından kaynaklanabileceği düşünülmüştür (Polanczyk ve Rohde, 2007). Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda bilişsel, akademik, ailesel ve mesleki işlevsellik gibi birçok alanda bozukluklar görülebilmektedir (Polanczyk ve Rohde, 2007). Bunlardan başka sosyal işlevsellikte de bozukluklar olabilmektedir. Sosyal işlevsellikteki bu bozulmalar, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların hem kısa hem de uzun dönemdeki prognozlarında kritik öneme sahip olduğu birçok araştırmacı ve klinisyen tarafından vurgulanmaktadır (Greene ve ark, 1996; Greene ve ark, 1997).

Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization-WHO) tarafından hazırlanan Ruhsal ve Davranışsal Bozuklukların Sınıflandırılması (Classification of Mental and Behavioural Disorders ICD) sisteminin 9. Düzenlenmesinde ve Amerikan Psikiyatri Birliği (American

(38)

38 Psychiatric Assosication-APA) tarafından hazırlanan Ruhsal Bozukluklar Tanı ve İstatistiksel Elkitabı-DSM’nin (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) 2. düzenlenmesinde bozukluk ‘Çocukluk Çağı Hiperkinetik Sendromu’ olarak yer almıştır. DEHB, DSM-III’te hiperaktivitenin varlığına göre iki alt gruba ayrılmış; DSM-IV’te (1994) ‘Dikkat Eksikliği ve Yıkıcı Davranış Bozuklukları’ başlığı altında dikkatsizliğin baskın olduğu tip, hiperaktivite-dürtüselliğin baskın olduğu tip ve birleşik tip olmak üzere üç alt tipte sınıflandırılmıştır. ICD-10’da ‘Hiperkinetik Sendrom’ olarak adlandırılmakta ve impulsivite temel belirtiler arasında yer almamaktadır. DSM-5’in düzenlenmesine kadar tanı sınıflandırılmalarında belirtilerin başlangıç yaşının 7 yaş altında olması şartı aranmaktayken, bu durum 12 yaş olarak değiştirilmiştir.

Ülkemizde DEHB tanısının konulmasında, DSM-5 yayınlanana dek DSM-IV-TR ölçütleri kullanılmaktaydı. DSM-IV-TR ve DSM-5’e göre; DEHB-Dikkat Eksikliği Baskın Alt Tip, DEHB-Hiperaktivite/İmpulsivite Baskın Alt Tip ve DEHB-Bileşik Alt Tip olmak üzere üç alt tipte sınıflandırılmıştır. DSM-IV’te ‘alt tip’ olarak yapılan tanımlama, DSM-5’te ‘görünüm’ (presentation) olarak değiştirilmiştir. DSM-IV’te DEHB, ‘Genellikle İlk Kez Bebeklik, Çocukluk ya da Ergenlik Döneminde Tanısı Koyulan Bozukluklar’ kategorisinde, ‘Dikkat Eksikliği ve Yıkıcı Davranış Bozuklukları’ başlığı altında bulunurken, DSM-5’te ‘Nörogelişimsel Bozukluklar’ kategorisinin altında yer almıştır. Yapılan en belirgin ve önemli değişikliklerden bir tanesi DEHB tanısı koyulması için, başlangıç yaşının 7’den 12’ye yükseltilmesi olmuştur. Yapılmış çalışmalar değerlendirildiğinde, 7 yaşın herhangi bir geçerliliği olmadığı ve DEHB tanısı alan kişilerin %96’sının bu tanıyı 12 yaşından önce almış olduklarını göstermektedir. Dışlama ölçütlerinden DEHB ve Otizm Spektrum Bozukluklarının birlikte görülebilir oluşu nedeniyle, ‘Yaygın Gelişimsel Bozukluk’ kaldırılmıştır.

(39)

39 Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu İçin DSM-5 Tanı Ölçütleri:

Aşağıdakilerden (1) ve/veya (2) ile belirli, işlevselliği ya da gelişimi bozan, süregiden bir dikkatsizlik ve/veya aşırı hareketlilik-dürtüsellik örüntüsü:

1. Dikkatsizlik:

Gelişimsel düzeye göre uygun olmayan ve toplumsal ve okulla/işle ilgili etkinlikleri doğrudan olumsuz etkileyen, aşağıdaki altı(ya da daha çok) belirti en az altı aydır sürmektedir:

Not: Belirtiler, yalnızca, karşıt olmanın, karşı gelmenin, düşmancıl tutumun ya da verilen görevleri ya da yönergeleri anlayamamanın bir dışavurumu değildir. Yaşı ileri gençlerde ve erişkinlerde (17 yaşında ve daha büyük olanlarda) en az beş belirti olması gerekir.

a) Çoğu kez, ayrıntılara özen göstermez ya da okul ödevlerinde (derslerde), işte ya da diğer etkinliklerde dikkatsizce hatalar yapar (örn.detayları görmezden gelir ya da kaçırır, yaptığı iş hatalıdır).

b) Çoğu kez, üzerine aldığı görevlerde ya da oynadığı oyunlarda dikkatini sürdürmede zorluk çeker (örn. dersler, karşılıklı konuşma ya da uzun okumalar sırasında odaklanmakta güçlük çeker).

c) Çoğu kez, doğrudan kendisine doğru konuşulduğunda, dinlemiyormuş gibi görünür (örn. dikkat dağıtıcı açık bir şeyin yokluğunda bile, aklı başka yerde görünür). d) Çoğu kez, yönergeleri gerektiği gibi izlemez ve okul ödevlerini, ufak tefek işleri ya da

işyerindeki görevlerini tamamlayamaz (örn. göreve başlar ama odaklanmayı çabuk kaybeder ve dikkati dağılır).

e) Çoğu kez, görev ve etkinliklerini düzenlemekte güçlük çeker (örn. ardışık görevleri yönetmekte güçlük çeker; araçlarını ve kişisel eşyalarını düzenli tutmakta güçlük

(40)

40 çeker; dağınık ve düzensiz çalışır; zaman yönetimini kötüdür; zaman sınırlamalarına uyamaz).

f) Çoğu kez, sürekli mental çabayı gerektiren görevlerden kaçınır, bunları sevmez yada bunlarda yer almaya karşı isteksizdir (örn. Okulda verilen görevler ya da ödevler; büyük ergen ve erişkinler için rapor hazırlama, formları tamamlama, uzun yazıları gözden geçirme).

g) Çoğu kez, işi ya da etkinlikleri için gerekli olan nesneleri kaybeder (örn. okul gereçleri, kalemler, kitaplar, gündelik araçlar, cüzdanlar, anahtarlar, evraklarlar, gözlükler, cep telefonları...).

h) Çoğu kez, dikkati dış uyaranlarla kolayca dağılır (büyük ergen ve erişkinler için, ilgisiz düşünceleri içerebilir).

i) Çoğu kez, günlük etkinliklerde unutkandır (örn. günlük işleri yapma, siparişleri yetiştirme, büyük ergen ve erişkinler için, telefonla aramalara geri dönmede, faturaları ödemede, randevulara uymakta…).

2.Aşırı Hareketlilik ve Dürtüsellik:

Gelişimsel düzeye göre uygun olmayan ve toplumsal ve okulla/işle ilgili etkinlikleri doğrudan olumsuz etkileyen, aşağıdaki altı (ya da daha çok) belirti en az altı aydır sürmektedir:

Not: Belirtiler, yalnızca, karşıt olmanın, karşı gelmenin, düşmancıl tutumun ya da verilen görevleri ya da yönergeleri anlayamamanın bir dışavurumu değildir. Yaşı ileri gençlerde ve erişkinlerde (17 yaşında ve daha büyük olanlarda) en az beş belirti olması gerekir.

a) Çoğu kez, elleri ayakları kıpır kıpır ya da oturduğu yerde kıpırdanır. b) Çoğu kez, oturmasının beklendiği durumlarda, yerinden kalkar (örn. sınıfta, ofiste ya

(41)

41 c) Çoğu kez, uygunsuz ortamlarda sağa sola koşuşturur ya da tırmanır (Not: yaşı büyük

ergenlerde ya da erişkinlerde huzursuz hissetme ile sınırlı olabilir).

d) Çoğu kez, sakince boş zaman etkinliklerine katılmak yada oyun oynamakta güçlük çeker.

e) Çoğu kez, “hep hareket halinde”dir, ya da sanki “motor takmış gibi” davranır (örn. restoranlar, toplantılar gibi yerlerde uzun bir süre sessiz-sakin duramaz ya da böyle durmaktan rahatsız olur; diğerleri tarafından yerinde duramayan ya da hızına yetişilmesi güç olarak tanımlanır).

f) Çoğu kez, aşırı konuşur.

g) Çoğu kez, sorulan soru tamamlanmadan yanıtını yapıştır (örn. insanların cümlelerini

tamamlar, karşılıklı konuşmada sırasını bekleyemez). h) Çoğu kez, sırasını beklemekte güçlük çeker (örn. kuyrukta beklerken).

i) Çoğu kez, başkalarının sözünü keser ya da araya girer (örn. konuşmaların, oyunların ya da aktivitelerin arasına girer; diğerlerinin eşyalarını sormadan yada izin almadan kullanmaya başlayabilir; büyük ergen ve erişkinler diğerlerin yaptıklarına burnunu sokar ya da kendi yapmaya başlar).

On iki yaşından önce birkaç dikkatsizlik ya da aşırı hareketlilik-dürtüsellik belirtisi ortaya çıkmıştır. Birkaç dikkatsizlik ya da aşırı hareketlilik-dürtüsellik belirtisi iki ya da daha çok ortamda olmaktadır (örn. ev, okul ya da işyeri; arkadaşları ya da akrabalarıylayken; diğer etkinlikler sırasında). Bu belirtilerin yaşam kalitesini, sosyal, akademik ve mesleki işlevselliği engellediği ya da azalttığına dair açık kanıtlar vardır. Bu belirtiler, yalnızca, şizofreni ya da diğer psikotik bozuklukların seyrinde ortaya çıkmaz ve başka bir ruhsal hastalık ile daha iyi açıklanamaz (örn. duygudurum bozukluğu, kaygı bozukluğu, dissosiyatif bozukluk, kişilik bozukluğu, madde esrikliği ya da yoksunluğu).

Şekil

Şekil 2. Gözler Testi
Tablo 1. Tanı Gruplarına Göre Dağılım
Tablo 3. Olguların Yaşa Göre Dağılım
Tablo 4. Olguların Sigara Kullanımlarına Göre Dağılımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Altundağ ve Bulut (2017), üniversite öğrencileriyle yaptıkları çalışmada kadın öğrencilerin problemli akıllı telefon kullanımında erkek öğrencilere göre daha

Araştırma sonucuna göre katılımcıların cinsiyetleri ile duygu düzenleme becerilerinin alt boyutlarından olan içsel işlevsel olmayan duygu düzenleme ve dışsal duygu

Bu bulguları destekleyecek biçimde internet bağımlılık puanları yüksek olan katılım- cılardan oluşan grubun, internet bağımlılık puanları düşük olan

Gerçekten akıllı olmak için bir IoT cihazı veya bileşeni veri toplayabilmeli ve analiz edebilmeli ve otomatik olarak analizine dayalı akıllı eylemler

Ancak onun bu özelli¤i d›fl›nda, bugünün geliflmifl elektronik tek- nolojisiyle yeniden üretilse bile, bu teknolojiyi kullanan bilgisayarlar›n h›z›na eriflmesine

The sub ject dra wing the at ten ti on is that they used Tur kish lan gua ge not with the sen se of fo re ign but as na ti ve lan gua ge wit ho ut fee ling dis com fort.. Yet,

Madde bağımlılığı, kişinin içinde bu- lunduğu fiziksel, sosyal çevre ile etkileşimi sürecinde ortaya çıkan, psikolojik, sosyal ve biyolojik pek çok farklı etken ile