• Sonuç bulunamadı

2001 güçlü ekonomiye geçiş programı ve istihdam üzerine etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "2001 güçlü ekonomiye geçiş programı ve istihdam üzerine etkileri"

Copied!
132
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

ĐKTĐSAT ANA BĐLĐM DALI

2001 GÜÇLÜ EKONOMĐYE GEÇĐŞ PROGRAMI

ve ĐSTĐHDAM ÜZERĐNE ETKĐLERĐ

Yüksek Lisans Tezi

DANIŞMAN

YRD.DOÇ.DR. ZEYNEP KARAÇOR

HAZIRLAYAN EMĐNE NĐDA KOL

(2)

ÖNSÖZ

Ülke ekonomilerinde önemli makro değişkenlerden birisi olan istihdam kavramı, ekonomik istikrar ve diğer makro değişkenlerle birlikte birçok değişkenin etkisi altında kalmaktadır. Türkiye ekonomisi’nde bugüne dek yaşanmış olan krizler istihdam seviyesinin istenilen seviyelere getirilememesine neden olmuştur. Yine ekonomi çevresinde küreselleşme kavramının ön plana gelmesiyle birlikte ülke ekonomisi de küreselleşmenin olumsuz yönlerinin etkisi altında kalmıştır. Zaman zaman globalleşen dünya üzerinde bir takım ülkelerde meydana gelen krizler küreselleşmenin de etkisiyle hızla ülkemizde dahil olmak üzere birçok ülke ekonomisini derinden sarsmıştır. Ülkede ilki 1994 yılında başlamış olmak üzere ard arda yaşanan krizlerden biran önce kurtulmak için bir takım program ve politikalar uygulamaya konulmuştur. Söz konusu programlardan sonuncusu 2001 Şubat Krizi akabinde uygulamaya konulmuş ve “2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ve Đstihdam Üzerine Etkileri” adını taşıyan çalışmamıza da konu olmuştur. Bu çalışmamızda, Türkiye’de krizler ve sonrasında uygulamaya konulan programların istihdam ve işsizlik oranları üzerindeki etkileri ve meydana getirmiş olduğu değişimler istihdamla ilişkili değişkenler bazında ayrı ayrı ele alınarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının istihdam üzerine etkileri, politikalar ve bu politikalara dair gerçekleşmeler vasıtasıyla değerlendirilmiştir.

Çalışmanın her aşamasında beni yönlendiren ve teslime kadar bitmeyen sorularıma katlanan değerli hocam ve tez danışmanım sayın Yrd. Doç. Dr. Zeynep KARAÇOR’a, tez çalışmam sırasında çalışmanın değerlendirilmesiyle ilgili olarak görüşlerine ve eleştirilerine başvurduğum değerli hocam Araştırma Görevlisi Mehmet MUCUK’a, jürimde yer alan ve önemli tecrübelerini aktaran değerli hocalarım Doç. Dr. Abdülkadir BULUŞ ve Yrd. Doç. Dr. Ahmet AY’a teşekkürlerimi sunuyorum. Bu çalışmanın istihdam üzerine şekillenmesinde ve ortaya çıkış sürecinde bana gerekli cesareti veren Prof. Dr. Engin YILDIRIM’a da minnetlerimi iletiyorum. Son olarak çalışmamın ortaya çıkış sürecinde bana gerekli anlayış ve desteği sağlayarak bu süreci kolaylaştıran aileme sonsuz teşekkürler.

(3)

ĐÇĐNDEKĐLER

ÖNSÖZ i

ĐÇĐNDEKĐLER ii

ŞEKĐLLER ve TABLOLAR LĐSTESĐ iv

KISALTMALAR LĐSTESĐ vi

GĐRĐŞ 1

BĐRĐNCĐ BÖLÜM

ĐSTĐHDAM KAVRAMI

1.1. Đstihdam Kavramı - Teorileri 4

1.1.1. Đstihdam Kavramı 4

1.1.2. Đstihdam Teorileri 6

1.2. Đstihdam Etkileyen Değişkenler 17

1.2.1. Đşsizlik ve Đstihdam 17

1.2.2. Nüfus Artış Hızı, Kentleşme ve Đstihdam 23

1.2.3. Eğitim Düzeyi ve Đstihdam 24

1.2.4. Büyüme ve Đstihdam 25

1.2.5. Enflasyon ve Đstihdam 27

1.2.6. Kayıtdışı Đstihdam, Kayıtdışı Ekonomi ve Özel Đstihdam Büroları 30

1.3. Đstihdamın Yapısı 31

1.4. Đstihdam Sorunu, Nedenleri ve Mücadele Yöntemleri 32

ĐKĐNCĐ BÖLÜM

TÜRKĐYE EKONOMĐSĐ’NDE ĐSTĐHDAM SÜRECĐNĐ ETKĐLEYEN GELĐŞMELER

2.1. 1980 Sonrası Türkiye Ekonomisi ve Gelişmelerin Đstihdam Üzerindeki Etkileri 37 2.1.1. 24 Ocak 1980 Kararları, Ülke Ekonomisine ve Đstihdama Etkileri 38

(4)

2.1.2.1. 5 Nisan 1994 Đstikrar Programı: Alınan Kararlar ve Đstihdama Etkileri

45

2.1.3. 1990’lı Yıllarda Ekonomik Yapı ve 9 Aralık 1999 Programı 51 2.1.4. 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri, Ülkenin Bu Yıllardaki Đstihdam

Yapısı

55

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

2001 GÜÇLÜ EKONOMĐYE GEÇĐŞ PROGRAMI ve TÜRKĐYE’DE

ĐSTĐHDAM ÜZERĐNE ETKĐLERĐ

3.1. 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı 62

3.1.1. Güçlü Ekonomiye Geçişi Gerektiren Durumlar 63

3.1.1.1. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın Alınmasına Neden Olan Đç ve Dış Etkenler

64

3.1.1.2. Yapısal Reformlar 67

3.1.2. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının Hedefleri 68

3.1.3. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının Kapsamı ve Değerlendirilmesi 69 3.2. 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programına Ait Đstihdam Hedef ve Politikaları 72 3.2.1. 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının Đstihdam Üzerine Etkileri ve

Gerçekleşmeleri

73

3.2.1.1. Đşsizlik ve Đstihdam 76

3.2.1.2. Nüfus Artış Hızı ve Đstihdam 80

3.2.1.3. Çocuk ve Gençlerin Đstihdamı 82

3.2.1.4. Eğitim Düzeyi ve Đstihdam 84

3.2.1.5. Đstihdamın Đktisadi Faaliyet Dallarına ve Mesleksel Gruplarına Göre Dağılımı

86 3.2.1.6. Đşgücüne Katılma Oranı ve Cinsiyet Durumu 94 3.2.1.7. Đstihdamın Kayıtlılık Durumu, Kayıtdışı Đstihdam ve Özel

Đstihdam Büroları

97 3.3. Türkiye’de Đstihdamı Artırmada Karşılaşılan Sorunlar ve Đstihdamı Artırmaya

Yönelik Alınması Gereken Tedbirler

99

SONUÇ ve DEĞERLENDĐRME 107

(5)

ŞEKĐLLER ve TABLOLAR LĐSTESĐ

Şekil 1.1: Klasik Tam Đstihdam Dengesi 8

Şekil 1.2: Çalışma Süresine Göre Gelirin Marjinal Faydası ve Çalışmanın Marjinal

Zahmetinin Gösterimi

9

Şekil 1.3: Kısa ve Uzun Dönem Phillips Eğrisi 29

Tablo 2.1: 1958 Yılına Kadar Bazı Ekonomik Büyüklüklerdeki Yıllık Ortalama Değişimler 35 Tablo 2.2: 24 Ocak 1980 Kararlarının Temel Çerçevesi 38

Tablo 2.3: Kamu Kesimi Borçlanma Gereğinin Bütçe Türlerine Göre Dağılımı: 1987-1995 43 Tablo 2.4: IMF Performans Kriterleri ve Gerçekleşmeler (Trilyon TL) 48

Tablo 2.5: Đstihdam ve Đşsizlik Oranlarında Gelişim 49

Tablo 2.6: Kayıt Dışı Đstihdam (1990-1994) 50

Tablo 2.7: Đstihdam ve Đşsizlikteki Gelişim (1988-2000) 53

Tablo 2.8: Đstihdam ve Đşsizlik Oranında Gelişim 54

Tablo 2.9: Kasım 2000 Krizi Öncesi ve Sonrasındaki Yıllara Ait Đşsizlik Oranları 56

Tablo 2.10: Sektörler Đtibariyle Đstihdam Artışları 59

Tablo 2.11: Kriz Yıllarına Ait Đşsizlik Đle Đlgili Veriler 60

Tablo 3.1: DĐE Verilerine Göre Türkiye’de Đstihdam ve Đşsizlik Đle Đlgili Veriler (Bin Kişi Olarak) 77 Tablo 3.2: Türkiye’de Yıllara Göre Đş Başvuru Sayıları ve Yerleştirmeler Đle Đlgili Veriler 79 Tablo 3.3: Đstihdam/Nüfus Oranı (15-64 Yaş, %) 81

Tablo 3.4: 12-14 Yaş Grubundaki Çocukların Đşgücüne Katılma Oranı (%) 82

Tablo 3.5: 2005 ve 2006 Yıllarına Ait Kırsal ve Kentsel Đstihdam ve Đşsizlik Verileri 83 Tablo 3.6: Türkiye’de Eğitim Durumuna Göre Đşsizler (Bin Olarak) 85

Tablo 3.7: Çalışan Başına Verimlilik (Yüzde Değişim) 87

Tablo 3.8: Üretim Faktörlerinin Büyümeye Katkıları (%) 88

Tablo 3.9: Đşgücü Piyasasındaki Gelişmeler 89

(6)

Tablo 3.11: Đşyeri Durumuna Göre Đstihdam Edilenler (000) 92

Tablo 3.12: Đstihdamın Meslek Gruplarına Göre Dağılımı (2000-2004) (%) 93

Tablo 3.13: Yıllara Göre Đşgücüne Katılım Oranları 95

Tablo 3.14: 15-24 Yaş Grubundaki Nüfusun Yıllar ve Cinsiyete Göre Đşgücüne

Katılma Oranı Toplam (%) 96

(7)

KISALTMALAR LĐSTESĐ

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

a.g.e. : adı geçen eser

a.g.m. : adı geçen makale

ANSĐAD : Anadolu Sanayici Đş Adamları Derneği

ar-ge : Araştırma-geliştirme

ASKON : Anadolu Aslanları Đşadamları Derneği

çev. : çeviren

ÇSGB : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

DĐBS : Devlet Đç Borçlanma Senetleri

DĐE : Devlet Đstatistik Enstitüsü

DPT : Devlet Planlama Teşkilatı

GEGP : Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı

GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla

GSYĐH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

HĐA : Hanehalkı Đşgücü Anketi

ILO : International Labour Organization – Uluslar arası Çalışma Örgütü

IMF : Uluslar arası Para Fonu ĐĐBK : Đş ve Đşçi Bulma Kurumu ĐKO : Đşgücüne Katılma Oranı

ĐMKB : Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası ĐŞKUR : Türkiye Đş Kurumu

KĐT : Kamu Đktisadi Teşekkülü

KKBG : Kamu Kesimi Borçlanma Gereği

KOBĐ : Küçük ve Orta Büyüklükteki Đşletmeler

MESS : Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası

MH : Milli Hasıla

OECD : Organisation for Economic Co-operation and Development –

(8)

s. : sayfa

TCMB : T.C. Merkez Bankası

TEFE : Toptan Eşya Fiyatları Endeksi

TĐSK : Türkiye Đşveren Sendikaları Konfederasyonu

TMSF : Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu

TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

TUĐK : Türkiye Đstatistik Kurumu

TÜFE : Tüketici Fiyatları Endeksi

TÜSĐAD : Türk Sanayici ve Đş Adamları Derneği

TPTSE : The Programme For Transition To A Strong

Economy –

(9)

GĐRĐŞ

Geniş anlamda tüm üretim faktörlerinin, dar anlamda ise yalnızca emek faktörünün üretim faaliyeti esnasında kullanılması anlamına gelen istihdam kavramı, ekonomik açıdan da üretim faktörlerinin gelir sağlamak amacıyla çalışması ya da çalıştırılması anlamına gelmektedir. Ekonomilerde istenilen durum tam istihdamın sağlanılmasına yöneliktir. Ancak gerçek hayatta bu durumun gerçekleştirilmesi pek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle önemli makro göstergelerden birisi olan istihdam, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortak sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Đstihdam sorunu üzerinde tarihte birçok iktisatçının geliştirmiş olduğu teorilere rastlamak mümkündür. Sorununun incelenme amacı, ülke ekonomilerinde istihdamın önemli bir gösterge olmasıdır. Ülkelerin ekonomik varlıklarını sürdürebilmeleri de buna bağlı bulunmaktadır. Bir ekonomide istihdamın sorun teşkil etmesi halinde buna bağlı olarak işsizlik oranlarında da aşırı yükseklikler gözlenmektedir.

Bu nedenle istihdam incelenirken kullanılan en önemli araç, ülke işsizlik oranlarının değerlendirme sistemidir. Ülkenin işsizlik oranlarındaki değişme ve uygulamada olan istihdam politikasının sistemin diğer makro verileri ile ilişkileri ve değerlendirme sonuçlarının hangi süreçlerde nasıl kullanılacağı ve istihdamın artırılması ülkenin makro ekonomi politikalarının tümüne bağlı olarak değişmektedir. Đstihdamın artırılması sayesinde, işsizlik azalmakta, kişi başına düşen gelir ve buna bağlı ülke milli gelirinde artış gözlenebilmektedir.

Geçmişten günümüze Türkiye ekonomisine baktığımızda, ekonominin Cumhuriyet’ten bu yana az sermaye birikimli, devletin ekonomik kararlarda ve kaynakların tahsisinde egemen olduğu bir yapıdan sermaye birikiminin arttığı ve özel sektörün, ekonominin itici gücü olduğu bir yapıya doğru, özellikle son 20 yıllık dönemde, hızlı bir değişim geçirdiği gözlenmektedir. Bu değişiklik 1980 yılında uygulamaya konulan liberal ekonomik önlemler ile başlamış, finansal serbestleşme ile devam etmiş ve 1990 yılından itibaren hızlı bir gelişim göstermiştir.

Ancak, ekonomide yaklaşık son 20 yıldır kaydedilen başarılara rağmen, Türkiye geçen dönemde sürekli mali dengesizlikler, hiper – enflasyon düzeyine çıkmamakla birlikte kronik yüksek enflasyon ve istikrarsız bir büyüme trendiyle yaşamak zorunda kalmıştır. Yine yaklaşık 20 yıllık dönemde ekonomik istikrarın sağlanması için çeşitli program uygulamaları denemelerinde bulunulmasına karşın, kalıcı mali istikrara yönelik bir başarı sağlanamamış ve sağlıklı bir büyüme trendine girilememiştir.

(10)

Söz konusu dönemde ülkeyi derinden etkileyen 3 önemli olay yaşanmıştır. Bunlar: 5 Nisan 1994 Krizi ve sonrasında alınan kararlar, 2000 yılı Kasım ve 2001 yılı Şubat krizleridir. Bu krizler sonrasında çeşitli politika uygulamaları denenmesine rağmen istenilen başarıya ulaşılamamıştır. En son olarak da peş peşe yaşanan krizlerden kurtulmak için büyük bir yapısal değişime ihtiyaç duyulduğu ortaya konulmuş ve 2001 yılında "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" başlığı altında Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) desteği ile makro düzeyde yeni düzenlemelere gidilmiştir. Bu program, 1999 yılı sonunda, IMF ile yapılan ve yürürlüğe konulan Stand-by anlaşmasının uzanan bir kolu olmakla beraber, anlaşmada belirtilen genel strateji değişmemiştir. Ancak yeni programa geçiş ile stratejik önem taşıyan öncelikler yer değiştirmiştir. 2001 yılında uygulanmaya konulan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nda temel yaklaşım; enflasyonun ortadan kaldırılması, kamu maliyesinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve ekonomik büyümemizin önündeki yapısal engellerin ortadan kaldırılması olmuştur.

Đstihdam kavramının ekonomideki yeri, önemi, 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ve bu programın istihdam üzerine etkilerini irdelemeyi amaçlayan bu çalışma, amaçlar doğrultusunda çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde, Türkiye ekonomisinin önemli sorunlardan birisi olan istihdama dair kavram açıklamaları, konu ile ilişiği olan değişkenler, sorun ve sorunla mücadele yöntemlerine yer verilerek teorik çatı oluşturulmaktadır. Daha sonra Cumhuriyet Dönemi’nden günümüze Türkiye Ekonomisi’nde yaşanan krizler, ekonomik dalgalanmalar, kronikleşen göstergeler ve dönüm noktaları olarak görülen çeşitli reformlar başta olmak üzere, ülke ekonomisinin genel görünümü ele alınmaktadır. Uygulamaya konulan reformların ekonomiyi nasıl etkilediği özellikle de istihdam üzerine etkileri ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Bu etkiler açıklanmaya çalışırken ele alınan dönemleri kapsayan veriler yorumlanmaktadır. Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde ise, yaşanan krizler sonucu yapısal reformu gerekli kılan ekonomik yapı, kronikleşen makro göstergeler, iç, dış etkenler incelenerek, programın temel hedefleri, kapsam ve sınırlılıkları detaylı olarak anlatılarak 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı hakkında bilgi verilmektedir. Çalışmanın ana konusunu oluşturan bu bölümde, 2001 programın sonrasında Türkiye’ye ait istihdam verilerine dayanarak yaşanan istihdam süreci, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın (GEGP) ülke ekonomisine ve özellikle Türk istihdam yapısı üzerine etkileri ortaya konularak, Türkiye’de uygulanan istihdam politikaları araştırılmakta ve Türkiye ekonomisinin bu politika ve değişimlerden nasıl etkilendiği açıklanmaya çalışılmaktadır. Son olarak da; Türkiye’de günümüze kadar istihdamı artırmaya yönelik uygulanmış olan politikaların

(11)

değerlendirilmesi yapılarak, istihdamın arttırılması yönünde şimdiye kadar karşılaşılan sorunlar ve alınması gereken tedbirlere değinilerek, makro iktisat önerileri ve verilerin analizi neticesinde, çalışma değerlendirme ve sonuç bölümleri ile çalışma sona ermektedir.

Çalışmada çeşitli tez, kitap, süreli yayın, anket ve araştırma makalelerinin taraması yapılarak, gerekli literatür araştırması sonucunda; istihdamın tanımı, istihdamın çeşitleri, istihdam teorileri, istihdamın ilişkili olduğu unsurlar, tarihsel süreç içersinde genel ekonomik yapı ve özellikle istihdam yapımızdaki değişiklikler gibi kavramlar betimleme yoluyla tanımlanmaktadır. Đçerikte kullanılan veriler ise, T.C. Devlet Đstatistik Enstitüsü (DĐE), Hane halkı Đşgücü Anketi Çalışmaları (HĐA), Türkiye Đş Kurumu (TÜĐK)’ten elde edilerek çalışma gerçekleştirilmektedir.

(12)

BĐRĐNCĐ BÖLÜM

ĐSTĐHDAM KAVRAMI

1.1. Đstihdam Kavramı - Teorileri

Tarihte iktisat biliminde birçok iktisatçı tarafından görüş bildilirilen önemli bir makro

değer olan istihdam kavramı, dar açıdan incelendiğinde yalnızca emek faktörünün üretimde kullanılması, geniş açıdan ele alındığında ise, üretim faktörlerinin tamamının üretim esnasında kullanılması durumunda oluşan durum olarak tanımlanmaktadır. Konunun daha iyi anlaşılması için kavrama ait yapılmış olan diğer tanımlamalar ve istihdam çeşitleri incelemeye değer görülmektedir.

1.1.1. Đstihdam Kavramı

Đstihdam sözlükteki anlamı bakımından kullanım, çalışmak veya çalıştırma demektir. Ancak ekonomide birçok tanıma sahip olan istihdam, şu şekillerde tarif edilmektedir: “Đstihdam hizmete koşma anlamına gelmektedir. Đstihdam, geniş anlamda bütün üretim faktörlerinin; dar anlamda ise sadece emek faktörünün üretim faaliyeti sırasında kullanılmasını ifade etmektedir”1. Bir ekonomik kavram olarak istihdam (employment) üretim faktörlerinin gelir sağlamak amacıyla çalışması ya da çalıştırılmasıdır2. Bir başka tanıma göre, bir ekonomide belli bir dönemde üretim öğelerinin var olan teknolojik düzeye göre ne ölçüde kullanıldığıdır3. Yapılan tanımlar ve Klasik ve neo-klasik iktisatçıların ekonomide kendiliğinden işleyen otomatik bir mekanizmanın varlığı varsayımlarına dayanarak istihdamı tam, eksik (noksan) ve aşırı istihdam olarak sınıflandırmak mümkündür. Bunlar tam istihdam, eksik istihdam ve aşırı istihdam şeklinde gruplandırılmaktadır.

1- Tam Đstihdam: Geniş anlamda tam istihdam, bir ekonomide üretim için gerekli emek, sermaye, doğal kaynak ve girişimci gibi faktörlerin tamamı üretime katılıyorsa yani iş arayan insanların hepsi iş bulabiliyorsa bu durum, ekonominin tam istidam durumunda olduğunu ya da tam istihdama ulaştığını göstermektedir. Dar anlamda tam istihdamdan

1

Aslan Eren, Türkiye’nin Ekonomik Yapısı ve Güncel Sorunları, Muğla Üniversitesi Yayınları, Muğla Üniversitesi Basımevi, Muğla, 1999, s. 15.

2 http://ekonomik.tripod.com, 20/06/2006. 3

(13)

anlaşılması gereken ise, ekonominin emrindeki insan kaynaklarının tam kullanılmasıdır4. Başka bir değişle tam istihdam, işsizliğin bulunmaması halidir. Burada işsizlikle kastedilen açık işsizliktir. Açık işsizliğin bir diğer ifadesi ise gayri iradi işsizliktir. Çünkü açık işsizlik, çalışma irade ve gücünde olan, kendi yeteneğine uygun ve cari ücrete razı olarak iş arayıp da iş bulamayan kimseler için kullanılan bir kavramdır. Kendi isteği ile işsiz kalanlar bu kapsam dışında kalmaktadır5.

Beşeri sermaye ile donatılmış olsun olmasın bütün çalışabileceklerin üretime koşulduğu bir ekonomide mevcut çalışma koşullarında ve cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen tüm emek sahiplerinin iş bulabildiği gibi ülkenin mevcut sermaye malları stokunun ve tabiat faktörünün de tamamen üretime katıldığı durumdur. Böylece ekonominin mevcut üretim potansiyelinden tamamen yararlanılmakta ve atıl (boşta) kapasite bulunmamaktadır. Ancak bu teorik bir durumdur.

Aksi belirtilmedikçe genellikle dar anlamı kullanılan tam istihdam durumunda da her zaman için bir miktar işsizlik bulunması olasıdır. Bu işsizliğin, temelde iş olanaklarında sürekli değişme olmasına ve belli işlerdeki bireylerin belirli aralıklarla çalışmalarıyla işgücüne yeni kimselerin katılmasına bağlı oluşan geçici işsizlik ile ekonominin sürekli değişmesi ve yeni koşullara uyum sağlamaya bağlı olarak herhangi bir anda işgücünün nitelikleri ile işler arasında gözlenen uyumsuzluktan ortaya çıkan yapısal işsizlik olmak üzere iki nedeni bulunmaktadır. Đşsizlik konusuna ileriki bölümlerde değinileceğinden bu aşamada, sıkça rastlanan ve işsizliğe neden olan atıl kapasite içeren durum olan eksik istihdam ele alınacaktır.

2- Eksik Đstihdam: Yukarıda bahsi geçen ve teorik bir durum olarak ele alınan tam istihdamda kaynakların tam kullanımı söz konusu iken eksik istihdamda üretim faktörlerinin bir kısmı üretime katılmamaktadır. Bunun nedeni olarak talep yetersizliği gösterilmektedir ve buna bağlı olarak malların bir kısmının satılamaması ve stokların artması neticesinde ekonomide talep azlığından söz edilmektedir. Bu durumda müteşebbisler talep üretildiği kadar mal üretecek, üretim hacmini daraltacaklardır. Mal üretiminin azalması bir kısım işgücünün işsiz kalması demektir. Bu da eksik istihdamı oluşturmaktadır.

Đnsanların ihtiyaçları sonsuz olduğu için atıl (çalışmayan) faktörlerin de üretecekleri mal ve hizmetlere istek vardır. Fakat isteklerin talep halini alabilmesi için satın alma gücü

4 Emin Ertürk, Makro Đktisat-Küresel Ekonomide Makro Ekonomik Analize Giriş, Alfa Yayın No:530, Đstanbul, 1999, s. 297.

5 Aslan Eren, Türkiye’nin Ekonomik Yapısı ve Güncel Sorunları, Muğla Üniversitesi Yayınları, Muğla

(14)

ile desteklenmesi gerekmektedir. Toplumda fertlerin gelirleri artınca istekler satın alma gücü ile desteklendiğinden talep artacaktır. Bu da daha çok mal ve hizmet satılmasına stokların erimesine imkan verecektir. Stokların azaldığını gören müteşebbisler üretim hacmini genişletecekler ve bunun için işsiz ve boşta kalan faktörleri istihdam edeceklerdir. Bu da ekonomiyi tam istihdama doğru geçirmiş olacaktır6. Ekonomilerin tam istihdama ulaşmaları ve talebi yeteri derecede karşılayamamaları halinde karşılaşabilecekleri bir diğer durum olan aşırı istihdamı da şu şekilde tanımlamak mümkündür.

3- Aşırı Đstihdam: Bir ulusal ekonomide gelirden fazla harcama yapılması durumunda ekonomide eksik istihdam var olup olmadığına göre, ya istihdam hacmi artacak yahut da aşırı istihdam söz konusu olacaktır. Aşırı istihdam, ekonomide eksik istihdam koşullarının tam tersi bir durumun varlığını göstermektedir. Yani ekonomide var olan tüm üretim öğeleri en etkin bir biçimde kullanıldığı halde, üretilen mal ve hizmetler, toplam talebi karşılamıyorsa, bu durumda daha fazla üretim öğesi talep edilir ki, böyle bir ekonominin aşırı istihdam koşulları içinde bulunduğu söylenmektedir7.

Bu tür bir ekonomik yapı içersinde işletmeler, vardiya sisteminde işçi çalıştırarak normal kapasitenin üzerinde bir arz düzeyine ulaşmaya ve dolaylı olarak da düşük olan talebin bir kısmını karşılamaya çalışmaktadırlar. Ancak bu yapıda, ekonomik bir kaynak durumunda bulunan potansiyel olanakların öğe arzına çevrilmeleri ve ekonomi içinde toplam öğe arzının artması sağlanamadığı için önceden piyasaya sunulmuş olan fiyatlarında bir artışa neden olacaktır. Yani aşırı istihdamla birlikte talep ve maliyet enflasyonları da kendini gösterecektir. Bu gibi olumsuz nedenlerle aşırı istihdam da eksik istihdam gibi rasyonel olmayan bir durum olarak görülmektedir.

1.1.2. Đstihdam Teorileri

Đstihdamı tarihi perspektif içine yerleştirmek için, öncelikle “klasik ekonomi” ismiyle bilinen ekonomik sistemin, gelir ve istihdam seviyesinin varsayımlarıyla ilgili görüşler incelenecektir. Daha sonra da klasik istihdam teorisinin çöküşüne neden olan görüşler ve bunlar içinde en fazla öneme sahip olan Keynes’in Genel ve Modern Teorileri’nde istihdamın yerine değinilecektir. Konuya Klasik Đktisadi Düşüncenin Varsayımları ve istihdama bakış açılarını ele alarak başlayıp daha sonra da Klasik Đktisadi düşünceye yönelik eleştirilerin kısa bir özeti ile istihdam detayına inmek daha faydalı olacaktır. Buna

6 http://ekonomik.tripod.com, 20/06/2006. 7

(15)

dayanarak Klasik Đktisadi Düşünce’nin önemli varsayımları şu şekilde sıralamak mümkündür;

 Tam istihdam varsayımı söz konusudur.  Devletin ekonomiye müdahalesi olmamalıdır.

 Đktisadi olaylara yön veren doğal yasaların varlığından bahsedilir.  Para yalnızca bir aracı görevindedir, örtüdür.

 Mahreçler yasası geçerlidir (Her arz kendi talebini yaratır).  Paranın miktar teorisi geçerlidir.

1- Klasik Đstihdam Teorisi

Klasiklerin istihdam ile ilgili doğrudan açık bir görüşleri bulunmamaktadır. Onlara arz talep, faiz haddi ve ücret düzeyinin belirlenmesi ile ilgili görüş ve yukarıda sayılan varsayımlarından yola çıkarak tam istihdam atfedilmektedir. Klasik iktisatçıların ekonomik düzende daima var olduğunu düşündükleri tam istihdam ve bunu sağlayan bir mekanizmanın bulunduğuna inandıkları için, istihdam sorunu ile ilgilenmemişler. Ancak tam istihdam düzeyindeki milli gelirin oluşumuna ve bölüşümüne yönelmişlerdir. Bu nedenle de, Klasik Đstihdam Teorisi’nde istihdam ve işsizlik kelimeleri dikkatle inceleme gerektirmektedir. Çünkü, tam istihdam kamu politikasının başlıca amacı olarak yer almaktadır. Bu politika Đkinci Dünya Savaşından sonra Birleşik Devletlerde ve diğer ülkelerin çoğunda “1946 Đstihdam Kanunu” olarak kabul görmüş ve ekonomide gelir ve istihdam seviyesiyle ilgili doğrudan yükümlülükler getirmiştir.

Söz konusu istihdam kanunu, tam istihdamın kamu politikasının bir amacı olduğunu çok belirli bir şekilde göstermiş olmasına rağmen, tamamiyle istihdam edilmiş işgücünden ne anlaşıldığını net olarak açıklamamaktadır. Bu nedenle tam istihdamın basit bir tasnifine göre, ekonomi, gönülsüz işsizliğin mevcut olmadığı bir durumla karakterize edilmektedir. Đşgücü üyelerinin cari ücret haddinden çalışmak istedikleri halde, iş bulamamaları gönülsüz işsizliğin var olduğu anlamını taşımaktadır8. Klasiklerin bu temel görüş ve düşünceleri iktisat bilimi tarafından aşağıda da anlatılan üretim, dolaşım, bölüşüm ve tüketim bahisleri olarak uzun süre incelenmiştir. Bunlar mahreçler yasası, faiz teorisi, ücret teorisi ve fiyat teorisi başlıkları altında toplanmaktadır.

1a- Mahreçler Kanunu: Mahreç, satış sürüm yerleri anlamına gelmektedir. Bu kanuna göre arzda meydana gelen her artış kendisi kadar bir talep artışına yol açmakta yani

8 Peterson, Wallace C., Gelir Đstihdam ve Ekonomik Büyüme, Çev.: Güllap, Talat, Atatürk Üniversitesi

(16)

“her arz kendi talebini yaratmaktadır”. Mahreçler kanununun geçerlilik koşulu öncelikle kazanılan gelirlerin tümünün çok kısa zamanda harcandığı varsayımıdır. Ancak bütün insanların gelirlerinin bir kısmını tasarruf ettikleri düşünüldüğü zaman yasa işlemez duruma düşmektedir. Çünkü bu durumda herkes piyasadan satmak istediğinden daha az mal satın almak isteyecek ve böylece her malın kendi değerinden daha az bir talep oluşturmasına neden olacaktır. Böyle olunca piyasada genel bir talep yetersizliği oluşacak, oluşan talep yetersizliği de mallarını satamayan üreticileri üretimlerini kısmaya zorlayacak ve bu da işsizliği meydana getirecektir9. Bu da ekonominin tam istihdamda olmadığını göstermektedir. Ancak bu kanuna göre, her arz kendi talebini yarattığından ekonominin tamamında talep yetersizliğine bağlı oluşan gayri iradi işsizliğin ortaya çıkması olanaksızdır. Klasik görüşün savunduğu emek piyasasında tek bir istihdam dengesinin varlığını gösteren şekil 1.1 aşağıdaki gibidir:

Şekil 1.1: Klasik Tam Đstihdam Dengesi

Kaynak: Halil Dirimtekin, Makro Đktisat, Bizim Kitabevi, Eskişehir, 1981, s. 205.

Şekil 1.1’de W parasal ücret seviyesini, P ise fiyatlar genel seviyesini göstermektedir. (W/P)0 reel ücret seviyesinde N0 emek birimi istihdam edilmekte ve (W/P) reel ücret

seviyesinde iş arayanlar N1’ ile ifade edilmektedir. Buradan (W/P) reel ücret seviyesinde

işsiz miktarı (N1- N0) kadardır, demek mümkündür. Serbest bir ekonomide, rekabet

seviyesinde ücretler bu durum karşısında düşecek, bunun sonucunda reel ücretler de azalma gözlenecektir. Böylece denge, (W/P)t reel ücret seviyesine denk düşen Nt istihdam

seviyesinde oluşacaktır10.

1b- Klasik Faiz Teorisi: Tasarruflar nedeniyle ekonomide ortaya çıkabilecek aksaklıkların geçerli olmayacağını Klasik iktisatçılar faiz teorisi ile ortaya koymaya

9 Sadun Aren, Đstihdam Para ve Đktisadi Politika, 10. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara, 1992, s. 18. 10

(17)

çalışmışlardır. Klasik faiz teorisine göre, faiz tasarrufun yani tüketimi kısmanın karşılığıdır. Bu nedenle faiz haddi ile tasarruf arasında doğru orantılı fonksiyonel bir ilişki söz konusudur. Tasarrufu, amaçları yatırım yapmak olan müteşebbisler talep etmekte, faiz yükseldikçe girişimcilerin karı azaldığından yatırımlar azalmaktadır. Yatırımların azalması da istihdam olanaklarında düşüklüğe neden olmaktadır. Mahreçler yasasının varsayımına göre, mallarını satan kimselerin elde ettikleri paraların hepsini harcamayıp bir kısmını tasarruf etmek istemeleri halinde, faiz teorisi tasarruf edilen paraların faiz mekanizması sayesinde tekrar piyasaya çıkıp yatırım harcamaları biçiminde sarf edildiği iddia etmektedir.

1c- Klasik Ücret Teorisi: Klasik iktisatçılara göre emek arz ve talebinin kesiştiği yer ücret miktarı ve istihdam düzeyini belirlemektedir. Teori gereği emek arzı ve talebinin kesiştiği yerde ekonomi tam istihdamdadır. Emek arzını çalışmanın marjinal zahmeti (çalışılan sonuncu saatin verdiği zahmet) ve çalışma ile elde edilen gelirin marjinal faydası belirlemektedir. Buna göre emek arzı doğrudan doğruya ücretin (reel ücret) fonksiyonu olmaktadır. Reel ücret, nominal ücretin fiyatlar genel düzeyine (P) bölünmesi ile bulunmaktadır. Şöyleki:

Reel Ücret = Nominal Ücret (W)/ Fiyatlar Genel Seviyesi (P)

Çalışma süresine göre gelirin marjinal faydası ve çalışmanın marjinal zahmetinin gösterildiği Şekil 1.2 aşağıda yer almaktadır.

Şekil 1.2: Çalışma Süresine Göre Gelirin Marjinal Faydası ve Çalışmanın Marjinal Zahmetinin Gösterimi

(18)

Emek talebini işçinin marjinal fiziki verimliliği (son işçinin üretime yaptığı katkı) belirlemekte ve MP ile gösterilmektedir. (MP*P) çarpımı marjinal ürün geliri (hasılatı) vermektedir. Girişimci MP*P ile işçinin ücretini(W) karşılaştırmakta ve W > MP*P ise zarardan kurtulmak için işçi çıkartmaktadır. Son katılan işçiyi ekonominin tümü için N, bunun milli gelire yaptığı katkıyı Y ile gösterildiği takdirde;

Y*P = N*W olduğu noktada denge kurulacaktır. Buradan da anlaşılacağı üzere ücret teorisinin özü ekonomide emek talebinin reel ücretlerin bir fonksiyonu olmasıdır.

Klasik istihdam teorisine göre nüfus artışı, emek arzını yükselterek işsizliğe neden olmakta ve bunun sonucunda ücret düzeyi düşmektedir. Ücretlerin düşmesi ise, nüfusu yeniden sınırlamaktadır. Diğer yandan, ücretler maliyetlere ilave edildiğinden; ücretlerin düşmesi, fiyatları da düşürmekte ve mallara karşı olan talebi artırmaktadır. Artan talebin karşılanabilmesi için, yeniden işsizler işe alınmakta ve istihdam hacmi genişlemektedir11. Ücret teorisine göre, eğer ülkede gayri iradi işsizler varsa, bundan sorumlu olan ekonomi düzeni değil, fakat onun serbestçe işlemesine engel olan işçi örgütleri, sosyal sigorta mevzuatı ve genel olarak devlet müdahaleleridir. Çünkü bunlar, yapay olarak ücret düzeyini yüksek tutarak, iş hacminin genişlemesine ve böylece işsizliğin ortadan kalkmasına engel olmaktadır12.

1d- Klasik Fiyat Teorisi: Para teorisinden bilinen miktar teorisinin benzeridir. Bu teoride, ekonomide para arzında bir artış olduğu vakit daha fazla harcama olacağı, ancak daha fazla üretmek mümkün olmadığından (ekonomi tam istihdamda) da oluşan harcama fazlasının fiyatlar genel düzeyinde bir artışa yol açacağı iddia edilmektedir.

Klasik istihdam teorisi, artık kamu, akademik ve diğer ekonomistler tarafından yaygın bir kabul görmemektedir. Bugün çok az kişi ekonomik sistemin tam istihdam seviyesinde otomatik olarak dengeye ulaşabileceğine inanmaktadır. Klasik istihdam teorisi yaklaşık bir yüzyıl kadar pratikte bütün ekonomistlerin desteğini aldığı için, bu teorinin çöküşü yeni ekonomik düşünceleri meydana getirmiştir. Bu çöküş başlıca iki faktöre bağlanmaktadır. Bunlar: Büyük depresyon deneyimi ve istihdam seviyesinin belirlenmesinde bir alternatif açıklamanın ortaya çıkmasıdır13. Bahsi geçen ekonomik düşünceleri ve bunların istihdam konusundaki söylemlerini şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

11

Aydın Türkbal, Đktisada Giriş, Dicle Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Yayınları, No:9, Diyarbakır, 1993, s. 386.

12 Sadun Aren, Đstihdam Para ve Đktisadi Politika, Savaş Yayınları, 10. Baskı, Ankara-1992, s. 22.

13 Peterson, Wallace C., Gelir Đstihdam ve Ekonomik Büyüme, Çev., Güllap, Talat, Atatürk Üniversitesi

(19)

2- Klasik Đktisadi Düşünceye Yönelik Eleştiriler

Batı Avrupa’da Liberalizmin teorisini oluşturan Klasik Đktisadi Düşünceye yönelik çeşitli eleştiriler yapılmıştır. Bu eleştirilerin nitelikleri göz önünde tutulursa, eleştiricilerin Milli Ekonomi Akımı, Tarihçi Akım ve Sosyalist Đktisadi Düşünce olarak üç grubu ayrıldığı görülmektedir14. Bunlar içersinde özellikle istihdam hakkında görüş bildiren isimlere değinilmesi yararlı olacaktır.

2a- Milli Ekonomi Akımı: Bu akımın öncüleri, Klasik Đktisatçıların milli sınırları ve değerleri ihmal ettiklerini söylemişler ve bu tür hedeflere öncelik verilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu akım içersinde yer alan Henry Carey, sanayileşen ülkelerin korumacı politika izlemesi gerektiğini savunmuş ve emek-değer yaklaşımı ile de üretimin temel faktörü olan emeğe teknoloji katkısı olması halinde üretimin artacağını ileri sürmüştür. Bu görüşten yola çıkarak temel üretim kaynağı olan emeğin teknoloji katkısı ile üretimi artırması, üretimdeki artışa bağlı olarak daha çok kişiye iş imkanı yaratması sonucuna varılabilmektedir.

Milli Ekonomi Akımında istihdama dair görüşleri olan bir diğer isim de Friedrich List’tir. List’e göre, tarıma dayalı ekonomilerde, tarımda faiz hadlerinin yüksek olması, üretimin insan dışında doğa faktörlerine de bağlı olması nedenleriyle kaynakların etkin kullanımı mümkün değildir. Kaynakların etkin kullanılamadığı bir ekonomide de klasiklerin öne sürmüş oldukları atıl kapasitenin yer almadığı yani tam istihdam durumu söz konusu değildir. Klasikleri birçok açıdan eleştiren milliyetçi grubun Klasiklere ait üretim ve istihdam konularına dair eleştirileri bu şekilde iken Klasikleri eleştiren diğer bir akım olan Tarihçi Akım’ın görüşleri de şu cümlelerle özetlenebilmektedir:

2b- Tarihçi Akım: Zaman içersinde Klasikleri ilk eleştiren Alman iktisatçıların eleştirilerini yeterli bulmayan Tarihçi Akıma göre, her olay tarihsel bir olaya dayanmaktadır. Bu akım içersinde üretim ve istihdam konusuna farklı bakış açıları getiren isimlerden ilki Wilhelm Von Hermann’dır. Hermann, istihdam konusunda önemli bir yer tutan ücret konusunda fikir ortaya koymuş ve Klasiklerin ücret fonu teorisine karşı çıkmıştır. J.S. Mill’in savunduğu gibi işçilerin ücretlerinin adı geçen fondan değil, girişimcilerin ve tüketicilerin gelirlerinden karşılandığını ileri sürmüştür. Düşünür, Adam Smith’in sermaye mallarıyla ilgili görüşlerini ise yeterli bulmamış ve önemli bir üretim faktörü olan sermayeye dair sermayenin kullanım ve sanayi sermayesi olarak ikiye

14 Arif Ersoy, Đktisadi Teoriler ve Düşüncelerin Gelişme Tarihi, Akevler Akdeniz Bilimsel Araştırma

(20)

ayrılması gerektiğini savunmuştur. Herman, bazı görüşleri ile klasikleri eleştirmesine rağmen genel anlamda Klasikler’in doğrultusunda yaklaşımlarda bulunmuştur.

Tarihçi Akım’da üretim konusunda fikir beyan eden diğer bir isim ise akımın önde gelen isimlerinden birisi ve nazilerin fikir babası olan Adam Heinrich Müller’dir. Müller, dini yaklaşımlar üzerinde durmuş ve üretimin maddi kazanç için değil Allah rızası için yapılması gerektiğini, üretimin tek kaynak olmadığını buna ilaveten sermaye, toprak ve Allah’ın kudretine bağlı etkenlerin üretim artışına neden olduğunu ileri sürmüştür. Klasiklerin varsayımlarının ve ileri sürdükleri yaklaşımların bu şekilde eleştirilere tabi tutulmasının yanı sıra yalnızca iktisadi sorunlar üzerinde durdukları ve sosyal konulara gereken önemin vermedikleri konusu üzerinde çalışan Sosyalist Akım ve bu akıma dair esasların burada özetle ele alınması yararlı olacaktır.

2c- Sosyalist Đktisadi Düşünce: On sekizinci yüzyılın ilk yarısından itibaren Avrupa, hızlı bir iktisadi ve sosyal değişme sürecine girmiştir. 1760’lardan itibaren gerçekleşen sanayi inkılabına bağlı olarak üretimin küçük aile işletmelerinin yanı sıra büyük işletmelerde de yapılmasıyla birlikte binlerce işçinin düşük ücretle çalışmaya başlaması, üretimin miktarını arttırmış ve üretim yöntem ve tekniklerini tamamen değiştirmiştir. Üretim artık uluslar arası piyasalar için yapılmaya başlanmış ve yayılmacı sömürge politikasının uygulanması ile de piyasa sınırları genişletilmiştir.

Sanayileşme ile Đngiltere’nin sosyal yapısı değişmiş, burjuvazi sınıf çoğalmış ve kentlere göç artmıştır. Nüfus oranındaki artışın da yüksek olması, tarım ve sanayide emek tasarruf edici yöntem ve teknolojilerinde yoğun bir şekilde kullanılmasıyla da kentlerde yaşanan sefaleti yaygınlaşmıştır. Bu dönemdeki düşünürler, Klasik Đktisadi Düşünce’nin üretimi artırıcı yaklaşımların yanı sıra talep ve bölüşümü göz ardı etmiş olmalarını eleştirmişlerdir. Bunlar içersindeki Hayalci Sosyalistler önce insanın daha sonra makinenin önemli olduğunu söylemişlerdir.

Robert Owen’a göre işçiler, üretim araçları sahiplerince yoksul bırakılmışlardır. Çözümün ise, işçi özellikle de çocuk işçilerin sosyal, ekonomik ve kültürel çevrelerini değiştirmeleri ile mümkün olduğunu ileri sürmüşlerdir. Diyalektik Materyalizme Dayanan Sosyalist Düşünce yani Marxizm- Leninizm de yeni bir düzen, sınıfsız bir toplumu savunmuşlardır. Marx, üretim araçlarının oluşturduğu alt yapının üst yapı olan hukuk, din kültür vb. kavramları belirlediğini ve insanlık tarihini üretim faaliyetleri tarihi varsaymıştır. Đşçi ücretlerinin yükselmesinin sermayedarların eline geçen artı-değerin azalmasına neden olacağını ve kapitalizmde var olan rekabet kurumunun tekelleşmelere yol açmasıyla da

(21)

rekabetin rekabeti öldüreceğini ileri sürmüştür. Kapitalizmin çöküşü konusunda ise ilk kez planlı kalkınmaya değinen Vladimir ise Đlyiç Lenin ile çelişmiştir.

3- Neo-Klasik Đktisadi Düşünce

Neo-Klasik iktisatçılar, Klasik Düşünce’nin temel ilkelerine genelde bağlı olmakla beraber klasik değer teorisine dair faydalılık, özellikle de bireysel fayda derecesi üzerinde durmuşlar ve toplumsal uyum yaklaşımı konularında mikro analizler yaparak yeni yorumlar ortaya koymuşlardır. Bunlar arasında Cambrıdge Okulu’na mensup isimlerden birisi olan Alfred Marshall ilk kez iktisada dönem analizi getirmiştir. Marshall, uzun dönemde emek ve sermayenin arttırılabileceğini talepteki artışın fiyatları yükseltmesiyle uzun dönemde emek arz ve talebindeki dengenin değişeceğini ve daha çok işçi çalıştırılarak üretimin arttırılabilirliğini savunmuş ve Klasik düşünürler gibi ücretlerin serbest piyasa da belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Cambridge Okulu’nun diğer bir temsilcisi de Arthur Cecil Pigou olmuştur. Pigou, toplumun sosyal sorunları üzerinde durmuş ve amacın toplumun refah düzeyini yükseltmek olması gerektiğini ileri sürmüştür. Düşünür, Birinci Dünya Savaşı sonrası dünyada yaşanan sefalet ve 1929 bunalımının neden olduğu yoksulluk ve işsizliği gözlemledikten sonra çözümün üretimin arttırılması ile gelir dağılımında denge sağlanması ve istikrarlı bir iktisadi yapının kurulmasıyla mümkün olduğunu savunmuş ve böylelikle de Eksik Đstihdam Teorisi’nin geliştirilmesine önemli katkıda bulunmuştur. Buna ilaveten Klasikler’in varsayım yanlışlıklarını ortaya koyan olaylar ve yeni görüşlerini beyan eden isimler de Çağdaş Đktisadi Düşünce Akımını oluşturmuştur. Şöyleki:

4- Çağdaş Đktisadi Düşünce

Birinci Dünya Savaşı sonrası, savaşa katılan her iki taraftaki ülkelerin ekonomileri de büyük oranlarda zarar görmüş ve bu ülkelerin üretimleri 1914’e göre üçte bir oranında düşmüştür. Toplam arzdaki düşüş, savaşı takip eden yıllarda belli ölçüde giderilmişse de, toplam talepteki azalmayı giderici önlemler yeterli ölçüde uygulanamadığından Dünya’da bütün ülkelerde hissedilen bir ekonomik buhran yaşanmış ve 1929 Ekonomik Bunalımı olarak ekonomi tarihine geçmiştir. Mevcut sermaye stoğundaki önemli düşüş ve global kriz akabinde açlık, sefalet ve işsizliği getirmiştir. Yaşanan bu sorunlar, Klasik iktisadi düşüncenin temel yaklaşımlarının yetersizliğini ortaya koymuştur. Düşünürlerin bir kısmı sisteminden kopmuş bir kısmı da sistem kapitalist sistem içinde sorunlara çözüm aramışlardır. Sorunlara çözüm arayan düşünürlerin oluşturduğu bir akım olan Kurumsal

(22)

Đktisadi Akım, grup davranışlarının önem arz ettiğini, devletin sürekli müdahalesinin gerekli olduğunu savunmuşlardır. Đkinci Dünya Savaşından sonra oldukça hızlı bir şekilde uygulanan teorilerin önemli kısmına öncü isim John Maynard Keynes olmuştur.

Keynes, Çağdaş Đktisadi Düşünce’nin önemli temsilcilerinden ve eleştirileri ile en çok ses getiren isim olmuştur. Yukarıda Klasik Đktisadi Düşünceye alternatif olarak gösterilerek bahsi geçen çalışma da Keynes’in Genel Teorisi’dir. Keynes’in Klasik Đktisadi Düşünceye dair eleştirilerinden bir kısmı şu şekildedir:

 Tam istihdam varsayımı gerçekçi değildir.

 Devlet müdahalesinin sınırlandırılmasını öngören “bırakınız yapsınlar” kuralını tutarsız görmüştür. Tüketim, yatırım ve tasarruf dengesizliklerini giderebilmek için devletin bir takım ekonomi politikaları uygulaması gerekmektedir.

 Ekonomide genel dengenin gerçekleşmesi istisnai bir durumdur.

 Keynes’e göre, servetin bir kısmını elde para olarak tutmanın muamele, ihtiyat ve spekülatif olmak üzere üç saiki vardır.

 Mahreçler kanununu geçersiz saymıştır. Önce talep olmalı, sonra arz oluşmalı demiştir.

 Klasiklerde parasal göstergelerdeki değişiklikler reel büyüklükleri etkilemez. Keynes’de ise parasal göstergelerdeki değişiklikler istihdam ve milli geliri önemli ölçüde etkiler.

4a- Keynes’in Genel Teorisi ve Modern Đstihdam Teorisi: Keynes, analizinde yukarıda sayılan birçok nedenden dolayı Klasikleri eleştirmesine rağmen bu eleştirilerini istihdam ile ilgili oluşu bakımından iki noktada toplamak mümkündür. Bunlardan ilki istihdam ve reel ücret seviyelerinin emeğin arz ve talep kesişmesiyle belirlenen denge şeklini irdelemesi, ikinci olarak da tasarrufların sermaye mallarına yapılan harcamalardan ibaret oldukları görüşünü eleştirmesidir. Keynes’in Genel Teorisi’nde, Klasikler’in teorik yapısının mantıksız oluşunu ispatlamak ve karma endüstri toplumunda istihdamın nasıl belirlendiğini açıklayan alternatif teori kurmak gibi iki temel amaç bulunmaktadır. Keynes, öncelikle Klasikler’in emek arzının reel ücretin bir fonksiyonu olduğu şeklindeki görüşü reddetmektedir. Buna ilaveten de nakdi ücretler genel fiyat seviyesinden bağımsız olarak hareket edemez ve sonuçta işçiler Klasikler’in belirttikleri şekilde başarı elde edemezler savı ile Klasikler’in nakdi ücretlerle fiyatlar arasında kurmuş oldukları ilişkiyi, işçilerin işverenle yapacakları nakdi ücret pazarlığı aracılığıyla reel ücreti ve bununla birlikte istihdam hacmini tayin edebilecekleri görüşünü çürütmektedir. Bunların yanı sıra Say

(23)

Kanunu’nu ve bunun bir parçası olarak nitelendirilen klasik faiz teorisini de bu denli basit olmayacağı şeklinde eleştirmektedir.

Ayrıca Keynes, tasarrufların faizin değil gelirin bir fonksiyonu olduğunu, yine faizin sermaye arz ve talebine göre değil para arz ve talebine göre teşekkül ettiğini ileri sürmektedir. Bu görüşleri ile yeni bir teori geliştirmiştir. Teoride, ekonominin kendiliğinden dengeye gelmediğini, devletin ekonomiye müdahale edecek bir iktisat politikası olması gerektiğini söylemektedir. Ekonominin eksik istihdamda da dengeye gelebileceğini söyleyen Keynes, Modern Đstihdam teorisine iki önemli kavram kazandırmıştır. Bunlar; milli ekonomide istihdam seviyesini belirleyen toplam arz ve toplam talep kavramlarıdır. Bu iki temel kavramdan daha çok toplam talep üzerinde durmuş, toplam arzı veri olarak almıştır15. Toplam arzın toplam talebe, gelirlerin harcamalara, tasarrufların yatırımlara, emek arzının emek talebine eşit olmasının geçici bir tesadüf olduğunu ifade etmiştir.

Keynes’in üzerinde durduğu bir diğer önemli kavram da “efektif talep” kavramıdır. Efektif talebi, toplam talebin toplam arza eşitlendiği seviyede fiilen gerçekleşmiş olan talep olarak ele almaktadır. Klasiklerde parasal göstergelerdeki değişiklikler reel büyüklükleri etkilemez iken, Keynesci iktisatta parasal göstergeler reel büyüklükler olan istihdam ve milli geliri önemli ölçüde etkilemektedir. Bir diğer anlatımla;

Đstihdam Seviyesi = Efektif Talep (C+I) = Milli Gelir (Y)

= Milli Hasıla (MH)= Tüketim Mallarına Đlişkin Harcamalar + Yatırım Mallarına Đlişkin Harcamalar

Teoriye göre, bir ekonomide milli gelirin hangi düzeyde olacağını o ülkenin sahip olduğu üretim kapasitesi belirlemektedir. Đstihdam arttıkça üretim kapasitesi daha çok kullanılmakta böylece daha fazla mal ve hizmet üretilecek yani milli gelir artmaktadır. Kısa dönemde istihdam düzeyi prodüktiv kapasitenin kullanılmasına bağlı olarak değişmektedir. Özel sektörün prodüktivi kapasitesinin fiilen hangi seviyede kullanıldığı ise müteşebbislerin tahminlerine bağlıdır. Toplam talep şedülü farklı reel gelir seviyelerine ait harcama kararlarıyla ilgilidir16.

15 Halil Dirimtekin, Makro Đktisat, Bizim Kitabevi, Eskişehir, 1981, s. 206.

16 Peterson, Wallace C., Gelir Đstihdam ve Ekonomik Büyüme, Çev.: Güllap, Talat, Atatürk Üniversitesi

(24)

Sonuç olarak Keynes’e göre, ekonominin istihdam düzeyi, tamamen o ekonominin gelir ve harcama düzeyine bağlıdır. Gelirlerin yüksek olması harcamaları arttıracak ve buna bağlı da ekonomide toplam talep yükselecektir. Bir başka deyişle, Modern Đstihdam Teorisi efektif talebe, efektif talep de tüketim ve yatırım harcamalarına bağlıdır.

5- Đstihdama Keynes ve Modern Đstihdam Teorisi Sonrası Yaklaşımlar

Keynesyen Đstihdam Teorisi’ne karşı ilk görüş Milton Freidman tarafından 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirilen Monetarist Akım içerisinde bildirilmiştir. Monetaristler özellikle istikrarlı fiyatlara değinmişler, eksik istihdamın ise herhangi bir istikrarsızlıktan ziyade hükümetlerin kötü yönetiminden kaynaklandığını savunmuşlardır. Onlara göre, enflasyon, eksik istihdamdan daha tehlikelidir. Bunun için ise, yüksek oranlı enflasyonu önlemenin ortaya çıkartacağı yüksek işsizlik riskini önlemeye daha çok önem vermişlerdir.

1970’lerde ortaya çıkan bir diğer alternatif görüş de, Arz Yönlü Đktisat Teorisi olmuştur. Bu teoriye göre, Keynesyen iktisadın efektif talebi yerine üretimin talebe oranla yetersiz olmasının iktisadi sorunların temeli olduğu üzerinde durulmuştur. Đstihdam, tasarruf ve sermaye birikimini olumsuz yönde etkileyen unsurların ortadan kaldırılması ile enflasyonun önüne geçilebileceği, bunun için de vergi indirimlerinin tasarrufları ve sermaye birikimini arttırması yoluyla emek oranının yükseltilerek reel ücretleri arttıracağı ileri sürülmüştür.

Rasyonel Beklentiler Teorisi de Keynesyen teoriyi eleştiren bir diğer teoridir. Teori, makro ekonomi açısından Klasik görüşe benzemektedir. Onlara göre, fiyatlar esnektir ve tüm piyasalar her zaman dengeye gelmektedir. Keynesyen teoriyi, enflasyon riskine rağmen reel büyümeyi ve artan istihdamı öngören geniş bütçe açıkları ile bu oranların gittikçe artması açısından eleştirmişlerdir.

Günümüzde istihdam konusundaki tartışmalar yeni klasik ve yeni Keynesçi iktisatçılar arasında halen süregelmektedir. Yeni klasikler doğal işsizlik oranını savunarak piyasaların tam istihdamı gerçekleştirme eğiliminde olduklarını kanıtlamaya çalışırken, yeni Keynesçiler ise fiyatların ve ücretlerin esnek olmadığını açıklayarak emek piyasalarının işlemediğini kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Konuya ilişkin görüşler bu şekilde farklılıklar gösterirken, istihdama dair genel yorum yapabilmek için ekonomide istihdamı etkileyen değişkenlere de bakılması gerekmektedir. Bu değişkenlere ait veriler hem istihdam hem de diğer ekonomi politikalarının yönlendirilmesine yardımcı olmaktadır. Söz konusu değişkenleri şu başlıklar altında incelemek mümkündür.

(25)

1.2. Đstihdamı Etkileyen Değişkenler

Đstihdam ve istihdam sorunu bireyden başlayıp ülke geneline kadar herkesi yakından

ilgilendiren önemli bir kavramdır. Bu konumu itibariyle istihdamın işsizlik, nüfus artışı hızı, eğitim düzeyi, büyüme, enflasyon ve kayıtdışı gibi değişkenler ile bağıntısına değinilmesi de ele alınan sorun için önem arz etmekte ve inceleme konusu olmaya değer görülmektedir.

1.2.1. Đşsizlik ve Đstihdam

Đş gücü, istihdam edilen ve edilemeyenlerin toplamıdır. Referans dönemi içinde istihdam edilmeyen (kar karşılığı, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte 1 saat bile çalışmayan ve böyle bir işle bağlantısı olmayan) kişilerden iş aramak için son 3 ay içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 15 gün içinde işbaşı yapabilecek durumda olan 15 ve daha yukarı yaşlardaki kişilere işsiz denilmektedir. Ayrıca iş bulmuş ya da kendi işini kurmuş ancak işe başlama ya da işbaşı yapmak için çeşitli eksiklerini tamamlamak amacıyla bekleyenler, 15 gün içinde işbaşı yapabilecek kişiler de işsiz olarak adlandırılmaktadırlar17. ILO’nun onadığı ve önerdiği işsizlik tanımı ise; Belirli bir gün ya da hafta zarfında, belirli bir yaş kümesinin üzerinde bulunan aşağıdaki kategorilere giren kişilere işsiz denilir”18 şeklindedir.

Söz konusu işsizlik, işsizlerin işgücüne oranlanması ile bulunmaktadır. Bu kavramlar aşağıdaki şekillerde formülize edilebilmektedir:

L (Đşgücü) = N (Đstihdam) + U (Đşsiz)’dir.

Đşsizlik = U/L’dir.

Bir ülkede işsizlerin sayısından çok, çalışma arzusunda olanlar içindeki payı önemli olmaktadır. Açık işsizlerin işgücü arzında sahip olduğu paya işsizlik oranı denilmektedir. Genelde % olarak belirlenen bu oran:

Đşsizlik Oranı = [Açık Đşsiz Sayısı/Đşgücü Arzı] x 100 ile hesaplanmaktadır.

17 Türkiye Kamusen, “Đstihdam, Đşsizlik ve Ücret Sorunlarına Çözüm Arayışları”,

http://www.kamusen.org.tr/kitap %5Cistihdamveissizlik.pdf, 04/01/2007.

18

(26)

Ekonomilerde istihdam ve işsizlik iç içe, birlikte meydana gelen iki olaydır. Bu nedenle istihdam sorunu denince, ilk akla gelen işsizlik sorunu olmaktadır. Bu kavramları birbirinden soyutlamak olanaksızdır. Bir ülkenin istihdam yapısındaki olumsuz gelişmeler değişik şekillerde tanımlanan işsizlik türlerine yol açarken, işsizlik de istihdam yapısını olumsuz yönde etkilemektedir19. Ekonomik durgunluk dönemlerinde, işsizliğin artması nedeniyle katılım oranı olarak ifade edilen işgücünün kurumsal olmayan sivil nüfusa oranı daha düşük çıkmaktadır. Ekonomik genişleme dönemlerinde, daha önce iş aramayanlar da iş aradığından katılım oranının yükselmesine bağlı olarak işsizlikte azalma çok fazla olmamaktadır20.

Klasik Teoride, reel ücretlerin düşmesine karşı çıkarılacak yapay engeller işsizliği yaratan tek neden olarak gösterilmektedir. Bu engeller olmadıkça, ekonomide geçici olarak görülebilecek işsizliği giderecek ve ekonomiyi tam istihdam seviyesinin belirlediği dengeye götürecek kuvvetler olacaktır. Bu nedenle, işsizliğin uzun bir süre devamı söz konusu olmayacaktır21. Diğer taraftan, işgücü arzına ilişkin Keynes’ci yaklaşım klasik görüşten, ücretlerin düşebileceği asgari bir seviyenin varlığının kabulü ve işgücü arz eden kişilerin bir para aldanmasına maruz bulunduklarının kabul edilmesi gibi iki noktada ayrılmaktadır. Ayrıca Genel Keynesyen model, herhangi bir zamanda, iradi işsiz olarak iş arayanlar kendi arz eğrilerinin üstünde bir ücretle iş arayanlar olarak mütalaa edilebilir diyerek, talepteki hangi değişikliklerin bu işsizliği hafifleteceğini açıklamaktadır22. Đşsizlik konjonktürel veyahut yapısal olmak üzere iki ana nedenden, alt sınıflandırmalarda ise birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. En çok karşılaşılan işsizlik çeşitleri şu şekilde sınıflandırılmaktadır:

1- Yapısal Đşsizlik: Strüktürel işsizlik de denir. Bir ülkenin ekonomik yapısında ve toplam talebin bünyesinde meydana gelen değişmelerden kaynaklanır. Gözde iş kollarında istihdam artarken önemini yitiren alanlarda bu tür işsizlik görülmektedir.

2- Konjonktürel Đşsizlik: Geçici bir işsizlik çeşidi olmakla birlikte etkisi genel ve yaygın oluşundan büyük önem taşımaktadır. Ekonomide refah ve buhran dönemleri birbirini izler. Đşte bu dalgalanmalara konjonktür hareketleri denir. Alçak konjonktür (depresyon) dönemlerinde iş gücü tam istihdam edilemez ve işsizlik ortaya çıkmaktadır.

19

Ali Özgüven, Đktisat Bilimine Giriş, Filiz Kitabevi, Đstanbul, 1991, s. 428.

20 Ercan Eren, Makro Đktisat, Avcıol Basım Yayın, Đstanbul, 2006, s. 21.

21 Özhan Uluatam, Makro Đktisat, 9. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara, 1998, s. 332.

22 William H. Branson, Makro Đktisat Teorisi ve Politikası, Çev.: Kanyılmaz, Đbrahim, Uludağ Üniversitesi

(27)

3- Đradi Đşsizlik: Cari (Piyasadaki) ücret düzeyinde ve mevcut çalışma koşullarında çalışmak istemeyenlerin meydana getirdiği işsizliktir. Bir kimse bir haftalık çalışmayla daha uzun süre geçinebiliyorsa kalan günleri boş geçirecektir. Ayrıca ailede birden çok ferdin çalışması geçinmeye yettiğinden kimi fertler çalışmamayı yeğleyecektir.

4- Gayri Đradi Đşsizlik (Açık): Mevcut çalışma koşularında iş bulunmaması durumudur. Keynes'e göre gayri iradi işsizlik talep yetersizliğinden ileri gelir. Eğer bir ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin tamamının satılması mümkün olmuyorsa bu durum o piyasadaki toplam talebin üretim faktörlerinin tamamının istihdamına yetmediğini ortaya koymaktadır.

5- Friksiyonel Đşsizlik: Bu tür işsizlik daha iyi çalışma imkanları ve daha yüksek ücret elde etmek amacıyla işçilerin yer ve meslek değiştirmelerinden doğabilir. Emek arz ve talebi arasındaki kısa süreli dengesizlikler, emek sahipleri ile müteşebbislerin emek piyasası hakkındaki bilgisizlikleri, işgücünün mobilite noksanlığı friksiyonel (arizi) işsizliğin temel nedenleri arasında yer almaktadır.

6- Mevsimlik Đşsizlik: Ekonominin turizm, tarım, inşaat gibi kesimlerinde doğal ve sosyal nedenler etkisiyle ekonomik etkinliklerin mevsime bağlı dalgalanmalar göstermesidir. Çalışma imkanlarının arttığı mevsimlerde istihdam düzeyinin arttığı; çalışma imkanlarının azaldığı dönemlerde ise istihdam düzeyinin düştüğü işsizlik çeşididir. 7- Teknolojik Đşsizlik: Ekonomide teknolojiye bağlı yapısal değişikliğin meydana getireceği işsizlik kısmi, fakat sürekli olmak üzere, iki şekilde karşımıza çıkar: bunlardan ilki belli bir sanayi kolunda meydana gelen devamlı bir durgunlaşma, ikincisi ise yine teknolojik gelişmeye bağlı olarak üretimde emeğin yerine makine ikame edilmesiyle ortaya çıkan işsizliktir. Uzun dönemde yeni iş kolları yaratan teknoloji kısa dönemde istihdam

azaltıcı etki yapmaktadır. 8- Gizli Đşsizlik: Görünürde açık bir işsizlik hüküm sürmediği halde, işgücünün ancak

düşük bir prodüktivite ve uygun düşük bir ücretle istihdamı ekonomide gizli işsizliğin mevcut olduğunu belirtmektedir23.Daha teknik bir ifade ile gizli işsizlik halinde emek arzı elastikliği sonsuz değildir.

Gizli işsizlik ve eksik istihdam, az gelişmiş ülkelerde, düşük verimli, düşük gelirli süngerleşmiş bir istihdam yapısını oluşturmaktadır24. Yani nüfus artış hızı teçhizat ve kapasite artışının ilerisinde olan ülkelerin katlanmak zorunda oldukları bir durumdur.

23 F. Sabri Ülgener, Milli Gelir, Đstihdam ve Đktisadi Büyüme, 7. Basım, Der Yayınları, Yayın No: 2, Đstanbul, 1991, s. 120.

24

(28)

Bu kadar çok nedenden ortaya çıkabilen ve ekonomi için önemli bir sorun teşkil eden işsizliği ortadan kaldırabilmek için basit bir yöntem yoktur. Đşsizlikle mücadele, enflasyona göre çok daha karmaşık, uzun vadeli ve daha fazla yük getiren önlemler alınmasını gerektirmektedir. Ancak her şeyden önce kısa ve uzun vadeli ve koordineli programlar ile bu sorunun üzerine gidilmesi şarttır. Üstelik işsizlikle mücadele için alınabilecek önlemlerin önemli kısmı enflasyonu şiddetlendirici nitelikte olabileceği gibi, kalkınma hızının da düşmesine yol açabilmektedir. Alınabilecek bazı önlemleri vadelerine göre şu şekilde sıralamak mümkündür:

Kısa Vadeli Önlemler: Lüks tüketim elden geldiğince önlenmeli, kırsal alanların yaşam koşulları iyileştirilmeli, karayolu, konut yapımı gibi sünger projelere ağırlık verilmeli ve de spekülatif eğilimler kırılarak üretim özendirilmelidir. Kısa vadeli önlemler sadece geçici çözüm yollarından ibaret olduklarından dolayı ülke ekonomisinde orta ve uzun vadeli önlemler de hesaba katılarak politikalar geliştirilmelidir. Ülke ekonomisine bağlı olarak orta vadeli olarak alınabilecek önlemler ise şu şekildedir:

Orta Vadeli Önlemler: Sağlıklı bir sanayileşme stratejisi belirlenmeli ve elden geldiğince doğal kaynakların bol olduğu ürettim alanlarına dayalı (ihracata yönelik) sanayileşme seçilmeli, elden geldiğince emek-yoğun alanlardaki yatırımlar özendirilmeli, tarım reformu ve tarım kesiminin modernizasyonu sağlanmalı, nüfusu kırsal kesimde tutacak projelere (KOSGEB, KUSGET gibi) önem verilmelidir. Eğer ülke ekonomisi uzun vadede gerçekleşebilecek etkilere sahip önlemlere karşı açık bir yapıda ise aşağıda sunulan uzun vadeli önlemlerin uygulanması söz konusu olabilmektedir.

Uzun Vadeli Önlemler: Toplumun nüfus planlaması konusunda daha bilinçli olunması sağlanmalıdır. (Burada önemli olan nüfus artış hızının düşürülmesi değil, insanların ve dolayısıyla toplumun besleyebileceği kadar nüfus sahibi olması gerektiğinin topluma mal edilmesidir). Toplumda sosyal güvenlik ortamının daha güven verici nitelik kazanmasına çalışılmalıdır25.

Günümüzde çoğu ülkede, emek piyasasının yapısal şekilleri son derece durağan özellikler göstermektedir. Dünya ekonomisinin yapısal özellikleri 1906’lardan beri doğal işsizlik oranın artmasına neden olmuştur. Bunlar;

 Emek gücünde gençlerin payı ve asgari ücret uygulamaları,  Đşsizlik yardımı uygulamaları,

 Ekonominin deregülasyonu, üretim yapısındaki değişme,

25 Aslan Eren, Türkiye’nin Ekonomik Yapısı ve Güncel Sorunları, Muğla Üniversitesi Yayınları, Muğla

(29)

 Bölgesel ve sektörel mobilitenin eksikliği,  Gelir vergisi ve ücret dışı emek maliyeti,

 Emek gücünün kompozisyonundaki değişmedir26.

Dünya genelinde istihdam durumuna bakıldığı takdirde son zamanlarda işsizliğin, önemi her geçen gün daha da artan bir problem haline geldiği gözlenmektedir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla iç içe geçmiş bir perspektif sergilerken, gelişmiş ülkelerde %10’lardan aşağı düşmeyen kronik bir problem haline dönüşmüş konumdadır.

Gelişmekte olan ülkelerin istihdam sorunu, büyük ölçüde işgücünün sektörel yapısına bağlı olmaktadır. Ancak bu ülkelerde istihdamla ilgili yapılan anket ve çalışmaların yetersizliği, yapılan ölçümlerin nüfus sayımı ile bağımlı olması, konu ile ilgili ayrıntılı analiz yapılmasına ve ilk sayımlarla karşılaştırılmasına imkân vermemektedir. Bu nedenle de sayım sonuçlarına da tam olarak güvenilememektedir.

Gelişmiş ülkelerde ise istihdam sorununun en önemli sebebi teknolojik yeniliklere bağlı olarak daha az istihdam yaratılmasından kaynaklanmaktadır. Teknoloji sayesinde artan verimlilik üretim miktarını inanılmaz boyutlara getirmektedir. Ancak buna karşın sanayi toplumundan bilgi toplumuna doğru geçildikçe işçi sınıfı toplumdaki etkin üretim gücü olmaktan çıkmakta sınıf önemini yitirmektedir. Toplam üretim artarken istihdamdaki azalması neticesinde sanayileşmiş ülkelerde işgücüne katılım oranı da giderek azalmaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerde işsizlik; yetersiz talep, arz açıkları, istihdam olanaklarıyla kişisel yetenek ve beklentiler arasındaki uyumsuzluk, pazar açıkları gibi daha geniş boyutlu koşullar nedeniyle ortaya çıkmaktadır27. Ayrıca bu ülkeler iki durumla karşı kaşıyadırlar; ya kentsel aşırı işsizliğe razı olacaklar; ya da kırsal eksik istihdamın devamını sağlayacak politikaları sürdüreceklerdir. Söz konusu ülkeler kentlere yığılan, düzenli geliri olan sürekli bir iş için bekleyenler ile kırsal bölgelerde geleneksel üretim yapısı içine gizlenmiş, çok fazla bir şey üretmeyen, dolayısıyla da yeterli geliri olmayan büyük bir kitlenin yarattığı problemlerle boğuşmaktadırlar28.

Ülkelerin ekonomik yapısı veya sistemi ne olursa olsun, çözümlemesi gereken temel ekonomik sorunlardan birisi işsizliktir. Çünkü işsizlik bir yandan üretim kaybını gösterirken, diğer yandan da refahı için çaba harcanan insanın gelir kaynağından yoksun

26 Melike Bildirici, Tahsin Bakırtaş ve Sohbet Karbuz, “Emek Piyasasının Özellikleri ve Türkiye Đçin

Öneriler”, Đktisat, Đşletme ve Finans, Yıl:3, Sayı:142, Ocak 1998, s. 8.

27 Hüseyin Karakayalı, Türkiye’nin Ekonomik Yapısı ve Değişimi, Emir Ofset, Đzmir, 1997, s. 114. 28 Tahir Baştaymaz, “Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Açmaz: Aşırı Đşsizlik veya Kırsal Eksik Đstihdam”, Mercek, MESS (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası) Yayınları, Kitap No: 3262, Yıl:3, Sayı:10, Đstanbul,

(30)

bırakılması demektir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde işgücünü miktar olarak arttırmak kolaydır. Ancak aynı durumu, emeğin verimini arttırmak için söylemek güçtür. Emeğin prodüktivitesinin artması, ülke ekonomisinde mevcut sermaye mallarının hem miktarının artmasına hem de kalitesinin yükselmesine, bunun da ötesinde gelişmiş teknolojilerin kullanılmasına ve üretime yönelik bilgi düzeyinin ve birikiminin yükselmesine bağlıdır. Bunlar ise kolayca kısa ve hatta orta dönemde ulaşılabilecek hedefler değildir 29.

Açıklanan toplam işsiz sayıları sorunun yalnızca bir yönünü ortaya koymaktadır. Đşsizliğin demografik yapısı ve işsiz kalınma süreleri de oldukça önemlidir. Ülkelerin nüfusları ile istihdam hacimleri arasında da sıkı bir ilişki vardır. Örneğin ülke nüfusunu üç yaş grubuna ayırdığımızda iktisaden faal olabilecek nüfus, orta kesimde yer alan çağ nüfustur. Ancak çağ nüfusta yer alanların bir kısmı işgücüne dahil değildir. Đradi işsizler olarak da adlandırılan bu grup, çalışmak istemeyenler ve çalışamayanlardan oluşmaktadır. Çalışamayan ve çalışmak istemeyenler arasında ev kadını, öğrenci, emekli, asker, rantiye geliri ile geçinenler, sakatlar ve diğerleri yer almaktadır.

Đşgücü arzında bulunup da istihdam edilemeyenler neden olduğu açık işsizlik, teorik anlamda cari ücret düzeyine razı olarak kendi yeteneğine uygun iş aradığı halde bulamama durumudur. Ancak uygulamada bu tanıma uygun bir işsizlik hesaplanması son derece zordur ve gereksizdir. Burada her şeyden önemli olan kişinin kendi yeteneğine uygun bir işte çalışıp çalışmadığı değil, geçimini sağlayacak bir işe sahip olup olmadığıdır. Geçimini sağlama olayı subjektif bir kavram olduğundan, hesaplamalarda keyfiliğe yol açmamak için Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) belirli bir standart benimsemiştir. Örgüt, bu standartlarla insan haklarına saygı, yeterli yaşam standartları, insanca çalışma koşulları, istihdam olanakları, ekonomik güvence sağlamaya çalışmaktadır. Bunlara ilaveten sözleşmeler ve tavsiye kararları yoluyla, çalışma hayatına ilişkin temel haklar, örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık, zorla çalıştırmanın engellenmesi, fırsat ve muamele eşitliği gibi çalışmaya ilişkin tüm konuları düzenleyici, uluslar arası çalışma standartları oluşturmaktadır30. ILO, bütün ülkelere işsizliğin saptanmasında kişilere şu üç sorunun sorulmasını öngörmüş ve karşılarındaki cevapların verilmesi halinde “işsiz” sayılabilmeleri belirlemiştir.

1. Referans döneminde (son 15 gün içinde) ücretli veya ücretsiz olarak herhangi bir işte çalıştınız mı? Hayır

29 Tevfik Pekin, Makro Đktisat, Bilgehan Matbaası, Đzmir, 1988, s. 98. 30

Şekil

Şekil 1.1: Klasik Tam Đstihdam Dengesi
Şekil 1.2: Çalışma Süresine Göre Gelirin Marjinal Faydası ve Çalışmanın Marjinal  Zahmetinin Gösterimi
Şekil 1.3: Kısa ve Uzun Dönem Phillips Eğrisi
Tablo  2.1:  1958  Yılına  Kadar  Bazı  Ekonomik  Büyüklüklerdeki  Yıllık  Ortalama  Değişimler
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Ankara’da düzenlenen kura törenine Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Zehra Zümrüt Selçuk’un yanı sıra Çevre ve Şehircilik Bakanımız Murat Kurum, Gençlik

İşsizlik ve Başlıca İşsizlik Türleri İşsizlik Açık işsizlik Gizli işsizlik Friksiyonel işsizlik Yapısal işsizlik. ◦ Üretim

Böylece umudu olmadığı için ya da diğer nedenle son 3 aydır i ş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlar dahil edildiğinde işsizlik oranı yüzde

Ülkenin en önemli sorununun işsizlik ve yoksulluk olduğunu belirten DSP Genel Başkanı Zeki Sezer sempozyumda yapt ığı konuşmada, "Türkiye, diğer alanlarda olduğu

-İşgücüne katılım oranı: Çalışma çağındaki nüfusun çalışarak ya da iş arayarak emek piyasasına katılan kısmıdır.. -İşsizlik oranı: İşgücünün iş

Ancak faiz oranlarının kriz öncesi döneme göre yüksek seviyelerde kalması özellikle aşırı gecelik borçlanma ihtiyacında olan kamu bankalarıyla portföyünde yoğun olarak

Aynı dönemde Türkiye ekonomisinde de ortaya çıkan krizler açısından; sürdürülemez iç borç dinamiği, özellikle kamu bankalarının ve finansal piyasaların sağlıksız

Sen daha durama nefsine karşı, Sen daha vurama isteklere gem, Sen daha hayra yor gördüğün düşü: Askerlik şubesi, bir yeşil kalem, Gülerek düşülen kayıt: