• Sonuç bulunamadı

TÜRKĐYE EKONOMĐSĐ’NDE ĐSTĐHDAM SÜRECĐNĐ ETKĐLEYEN GELĐŞMELER

Türkiye ekonomisi’nde, yeni kurulan Cumhuriyet’in ilk yıllarında oldukça muhafazakar para politikaları uygulanmış ve dışa kapalı ulusal bir ekonomik düzen oluşturulmuştur. 1923 yılında Đzmir’de düzenlenen Birinci Đktisat Kongresi, daha çok içerdeki dengeleri sağlamaya, iktisadi yapıyı oluşturmaya yönelik olarak hazırlanmış ve Kurtuluş Savaşı’ndan henüz çıkmış olan ülke ekonomisinin yeniden inşa edilmesine büyük katkılar sağlamıştır. 1923 -1930 yılları arasında tüm dünyada olduğu gibi liberal politikalar uygulamaya konulmuş ve siyasi bağımsızlığın iktisadi bağımsızlıkla bütünleşmesi ve Türk girişimcisinin güçlendirilmesi temel hedef olarak alınmıştır. Ayrıca bu dönemde yapılan çalışmalar doğrultusunda, milli sanayi geliştirmek için Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkartılmış ve çeşitli hammaddelerin ithalatını kolaylaştırmak için de gümrük tedbirleri alınmıştır.

Tüm dünyayı iktisadi açıdan büyük bir çıkmaza sokan 1929 dünya iktisat bunalımı ise liberal iktisat politikalarını izleyen ülkemizi de etkilemiştir. Bu dönemde, Türk parasının değerinin düşmesi sonucu, tarım ürünlerinin dünya piyasalarında fiyatları düşmüştür. 1924 -1929 döneminde ise GSMH yılda ortalama %10.9, sınai üretim ise %8.5 oranında artış kaydetmiştir. Bu durum, üretim kapasitesine yapılan ilavelerden çok, geçmişte meydana gelen kapasite boşluklarının kullanılmasının bir sonucu olmuştur. Söz konusu dönemde tarımsal üretimde görülen hızlı artış ise, aktif nüfusun savaş sonrasında toprağına geri dönmesinden kaynaklanmıştır52.

1930 yılından sonra tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de, müdahaleci devlet yapısına ve korumacı politikalara yönelmeye başlamıştır. Devletin iktisadi hayata müdahalesi 1934 -1938 yılları arasında uygulanan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile başlamıştır. Bu dönemde, çeşitli kamulaştırmalar toprak reformları yapılmış ve devletin finansman sağladığı sanayi kuruluşlarının kurulmasına olanak sağlanmıştır. Birinci Plan döneminde başarıya ulaşılması üzerine 1938 yılında Đkinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlanmıştır. Ancak, planın uygulanacağı yıllarda 2. Dünya Savaşı’nın başlamış olması üzerine 1940 yılında hükümete ekonomiye doğrudan müdahale yetkisi veren 1940 Mili Koruma Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunla fiyat saptama, zorunlu çalıştırma ve özel firmalara el koyma gibi bir takım savaşa dair önlemler alınmıştır.

52

Alınan önlemlere karşın, Đkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Türkiye’de 1938 - 1946 arasında emisyon hacminin yaklaşık %42 oranında artışı ile Türkiye’de ilk enflasyon gözlenmiştir. Yıllık enflasyon 1939’da %1.3 düzeyinde iken 1942 yılında %97.72 ve 1943’te de %73.76 seviyelerine ulaşmıştır. 1944 ve 1945 yıllarında fiyatlar gerilemeye başlasa da enflasyon yüksekliğinden bozulan dış dengeler ancak 7 Eylül 1946’da yapılan bir devalüasyonla ayarlanmaya çalışılmıştır.

Savaşın bitişinin ardından Türkiye bir takım değişiklikler yaşamış ve çok partili sisteme geçişle birlikte 1945 -1950 yılları arasında başlayan liberal akım öncülüğünde daha liberal bir ekonomi uygulanması yolunda çalışmalara başlanmış, ancak istenilen büyüme sağlanamamıştır.

Söz konusu yılları takiben Türkiye’nin IMF’ye üye olduğu 1947 yılından 1980 yılına kadar 1 tanesi 1960’dan önce ve geri kalanları 1960’dan sonra olmak üzere 12 adet düzenleme yapılmıştır. 1950’li yılların sonunda ekonomi, dış ödeme güçlüğü ve enflasyon olarak kendini hissettiren bir bunalıma sürüklenmiştir. Bir yönden üretim için gerekli dışalım girdilerin sağlanamaması, diğer yönden de yıllık %25 civarında enflasyon oranı ve sermaye kaynaklarının kullanımında yeni düzenlemeleri gerektirmesi53 gibi nedenlerin yanı sıra ekonominin de kararlı bir çizgiye oturtulması için ilk düzenleme 1958 yılında gerçekleştirilmiştir.

1958 yılında alınan istikrar önlemleri sonucunda, Cumhuriyet’ten 1958’e kadar ki bazı makroekonomik büyüklüklerden; GSMH’nın yılda ortalama %6.12, Toptan Eşya Fiyatları Endeksin (TEFE)’deki yıllık değişim ortalamasının %6.67 olduğu ve dış ticaret alanındaki gelişmelere ait istatistiki değerlerin ortalaması Tablo 2.1’de yer almaktadır.

Tablo 2.1: 1958 Yılına Kadar Bazı Ekonomik Büyüklüklerdeki Yıllık Ortalama Değişimler

1923 -1958 Aralığında Yıllık Ortalama Değişim

GSMH Büyümesi (%) 6.12

TEFE Değişimi (%) 6.67

Đhracat Geliri Değişimi (%) 7.55

Đthalat Giderleri Değişimi (%) 9.08

Kaynak: Ekrem Pakdemirli, Ekonominin 1923’den 1990’a Siyasal Görünümü, Milliyet

Yayınları, Đstanbul, 1991 verileri kullanılarak hesaplamalar yapılmıştır.

53

Türkiye’nin IMF ile 1958 yılında ilk düzenlemeye gittiği istikrar programında ithalat ve ihracattaki bürokratik engellerin azaltılmasına yönelik kararlar ile dış ticarete bir miktar serbestlik getirilmeye çalışılmıştır. Bu tür çalışmalara dayanarak 1960 sonrasında, 1980’in başına kadar ki kendine has ithal ikamesi gibi bir takım farklı özelliklere sahip ekonominin gelişimini kalkınma planları çerçevesinde incelemek mümkündür.

Söz konusu planlar, genellikle bir ekonomik bunalım sonrası oluşan dar boğazdan en kısa zamanda ve en etkin sonucu alarak çıkmayı amaçlayan ekonomik ve toplumsal gelişmenin tüm yönlerini içerecek şekilde makro çözümlemelere dair yapılan düzenlemelerdir. Bu planlar yardımıyla ekonominin sermaye kaynakları, milli gelir, üretim, istihdam, büyüme, enflasyon, faiz oranları ve dış ekonomik ilişkileri gibi makro büyüklükleri arasındaki ilişkiler belirlenebilmektedir. Bunlara ilaveten altyapı, sağlık, eğitim ve benzeri alanlardaki düzenlemeler de yapılabilmektedir.

Kalkınma planlarında, ekonomik ve toplumsal yapının veri olarak alınması, ekonomik büyümenin ve bunun yıllık artış oranının temel belirleyici değişken olarak kabul edilmesi, sanayileşmeye öncelik verilmesi, uzun süreli gelişme stratejileri içermeleri gibi faktörler planlarının ortak özelliklerini oluşturmaktadır. Ancak bu planlar, kamu kesimi için “emredici”, özel kesim için de “yol gösterici” nitelikte olmalarından dolayı, ekonomik gelişmeyi etkilemede sınırlı kalmaktadırlar54.

Türkiye’de plan uygulamasına ilk kez 27 Mayıs 1960 askeri harekatı sonrası yapılan yasal düzenlemeler ile geçilmiştir. Đlk önce 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuş, bu yıldan sonra sistemde yer alan istikrar önlemleri daha sıkı bir biçimde uygulanmaya devam etmiştir. 1962 yılında 1 yıl süreli olarak hazırlanan planın başarılı sonuçlar vermesi neticesinde, beş yıllık planlar hazırlanmaya başlanmıştır. Bununla birlikte, 1963 -1967 istikrarlı bir büyüme hızı ve kalkınma sağlama amaçlı oluşturulan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile 1968-1972 Türk ekonomisinde hızlı bir gelişme sağlama ve bu gelişmeyi sürekli hale getirme amaçlı düzenlenen Đkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ortaya konulan hedeflere tam olarak ulaşılamamıştır.

1960’lı yıllardaki planlı kalkınma dönemleri sürekli artan politik istikrarsızlıkla yerini 1970’lerin sıkça değişen koalisyon iktidarlarına bırakmıştır. Bu dönemde dünya ekonomik konjonktürü de 1974 ve 1978 yıllarında yaşadığı petrol şoklarıyla enflasyonist bir döneme girmiştir. 1970’lerin dünya ekonomisindeki diğer bir önemli etkisi ise, gelişmiş ülkelerin ilk kez durgunluk ve enflasyonu aynı anda yaşamaya başlamaları olmuştur.

54

Türkiye de bu gelişmeden payını almış ve 1970’lerin sonlarında enflasyon %20’leri aşmıştır.

1970’lerde Türkiye sanayisinin giderek ithalata bağımlı hale gelmesi nedeniyle ve dışarıda yükselen fiyatlarında etkisiyle ithalatta patlama, ihracat ise dünya ekonomisinde ki genel durgunluğa bağlı olarak duraklama başlamıştır. Bu gelişmeler cari denge açıklarına yol açarken, sabit kur uygulaması ve kurun gerçekçi olarak ayarlanamıyor oluşu ekonominin üzerinde ayrıca bir yük oluşturmuştur. 1970’lerin sonu ekonomide sunum kısıtlılığı nedeniyle kıtlıklar ve 1970’lerdeki uluslar arası şokların ertelenmesi nedeniyle giderek artan bütçe açıklarının gevşek para politikalarıyla finansmanı tarafından karakterize edilmiştir. Yıllık enflasyon 1979’da %64’e yükselirken 1980’de tarihin en yüksek oranı olan %115.6’ya sıçramıştır55.

1970’lerde yaşanan ekonomik, siyasi ve sosyal olumsuzluklar ülkeyi yapısal bir reform ve dönüşüme götürecek yeni bir programın uygulanması noktasına getirmiştir. Bu amaçla 24 Ocak 1980 Kararları alınarak ithal ikameci sanayileşme stratejisi terk edilmiş ve küresel ekonomik entegrasyona dahil olabilmek için, bugün de halen kullanımda olan dışa açık büyüme modeline geçiş yapılmıştır. Güncelliğini koruyan bir model olması nedeniyle 1980 Kararları ve sonrasında ülke ekonomisinde yaşanan gelişmeler detaylı olarak inceleme gerektirmektedir.

2.1. 1980 Sonrası Türkiye Ekonomisi ve Gelişmelerin Đstihdam Üzerindeki Etkileri

1980’lere kadar Türkiye ekonomisinin az sermaye birikimli, devletin ekonomik kararlarda ve kaynakların tahsisinde egemen olduğu bir yapının varlığı söz konusu olmuştur. Ancak bu yapı özellikle son 20 yıllık dönemde, sermaye birikiminin arttığı ve özel sektörün ekonominin itici gücü olduğu bir yapıya doğru hızlı bir değişim göstermiştir. Bu değişiklikler ise, 1980 yılında uygulamaya konulan liberal ekonomik önlemler ile başlamış, finansal serbestleşme ile devam etmiş ve 1990 yılından itibaren hızlı bir gelişim göstermiştir.

55 Gülbahar Boyacı, Ortodoks ve Heterodoks Đstikrar Programlarının Ülke Gelişimine Etkileri ve Seçilmiş Ülke Örnekleri, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans

2.1.1. 24 Ocak 1980 Kararları, Ülke Ekonomisine ve Đstihdama Etkileri

1970’lerin sonlarına doğru yaşanan krizler ve ithal ikamesine dayalı sanayileşme politikasının bu yıllarda başarısızlıkla sonuçlanması, enflasyonun giderek hızlanması, döviz darboğazının yaşanması, ithal girdi yokluğu, ihracatın durgunlaşması, dış borç yükünün artması, yurtiçi tasarrufların azalması, işsizliğin artması, büyüme oranlarının negatif ve rekabet gücünün zayıf olmasına yönelik oluşturulan önlemler sonucunda dış ticaret açığı kısmen düzenlenmesine karşın yıllık enflasyon oranı daha da artmış 1980’de rekor seviye olan %115.6’ya ulaşılmıştır. Gerekli istikrar tedbirleri alınmasına rağmen, ekonomik bunalımı gidermede yetersiz kalınmış ve daha köklü değişimleri içeren 24 Ocak 1980 istikrar tedbirleri uygulamaya konulmuştur. Uygulamaya konulan bu tedbirleri para ve mal piyasası açısından Tablo 2.2’de izlemek mümkündür.

Tablo 2.2: 24 Ocak 1980 Kararlarının Temel Çerçevesi;

Mal Piyasası Para Piyasası

Arz ve talep dengesini sağlamak,

Kamu açıklarını en düşük düzeye indirmek, Özel kesim girişimciliğini desteklemek, Devletin ekonomik müdahalesini azaltmak, Serbest piyasanın işleyişini sağlamak, Ödemeler dengesi açıklarını kapatmak, Ekonomiyi dış rekabete açmak.

Faiz haddinin serbest piyasa şartlarına göre belirlenmesi,

Döviz kurunun serbest piyasa şartlarına göre belirlenmesi,

Sermaye piyasasının geliştirilmesi, Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi,

Đhracat ve ithalatın serbestleştirilmesi.

Kaynak: Đlker Parasız, Kriz Ekonomisi, Hiperenflasyon ve Yüksek Enflasyonla Mücadelede Ünlü Đstikrar Politikaları ve 5 Nisan 1994 Kararları, 1. Baskı, Ezgi

Kitabevi, Bursa, 1996, s. 186.

Söz konusu istikrar tedbirleri ile Türkiye ekonomi politikalarında kökten bir yaklaşım ve yapı değişikliği başlamıştır. Bu değişiklik ile ekonominin dışa açılmasını sağlamak, kaynak dağılımında etkinliği arttırmak ve ülke içi pazara uluslar arası sistemle bütünleştirmek amacıyla dışa açık politikalar uygulanmaya başlanmıştır56.

IMF politikaları kapsamında hazırlanan ve uygulamaya konulan bu kararlar, yapısı

56 Zeynep Karaçor, “Küreselleşme Süreci ve Đstikrar Arayışındaki Türkiye Ekonomisi”, Küresel Sistemde Siyaset Yönetim Ekonomi, Editör: Akif Çukurçayır, Birinci Basım, Çizgi Kitabevi, Konya, Ocak-2003, s.

gereği Ortodoks özellikler taşımaktadır. Đstikrar paketinde para politikası ağırlıklı bir yaklaşım sergilenirken, bu politika ile enflasyonist bekleyişlerin ve talep baskısının kontrol altına alınması, ekonomideki aşırı likiditeyi emerek fiyat artışlarının yavaşlatılması ve piyasa şartlarına göre işleyen sağlıklı ekonomik yapının oluşturulması hedeflenmiştir. Bu hedeflerin gerçekleşmesine yönelik olarak KĐT ürünlerine büyük oranda zam yapılmıştır. Ekonomideki talep fazlalığı iç dengesizliğin sebebi olarak görülmüştür. Bu nedenden ötürü de alınan kararlar, parasal disiplinin tamamen bozulması sonucu ekonominin tüm sektörlerini kapsayan talep baskısının kontrol altına alınması ve kamu harcamalarının kısılmasına yönelik olmuştur. 24 Ocak kararlarında uzun döneme yönelik yapısal amaçları şu şekilde sıralamak mümkündür;

 Faiz oranlarının serbest bırakılması ve finansal liberalizasyonun gerçekleştirilmesi

 Kamusal malların kapsamı daraltılarak daha rekabetçi mal piyasasının oluşturulması

 Esnek kur politikasının izlenmesi, Türk Parasını Koruma Yasası’nın tadiliyle döviz piyasasının oluşturulması

 Kamu sektörünün küçültülmesi, özelleştirme sürecinin başlatılması

 Esnek kur politikasının uygulamaya konulması ile ihracatın ve görünmeyen işlem gelirlerinin arttırılarak döviz darboğazı sorununun çözümlenmesi, enflasyonun kontrol altına alınması ve ekonominin dışa açılarak uluslar arası rekabet ortamına uygun dinamik bir yapıya kavuşturulması

 Sermaye Piyasası Kanunu’nun kabulü ve Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın yeniden faaliyete geçirilmesiyle sermaye piyasasına işlerlik kazandırılması amaçlanmıştır57.

Ayrıca 1980 öncesi kalkınma planları çerçevesinde döviz tasarrufu yapma anlayışı 24 Ocak kararları ile döviz kazanmayı amaçlayan bir anlayışa dönüşmüştür. 1980 öncesinin politika amaçları ithal ikameci sanayileşme ile döviz tasarrufu sağlanması ve dış bağımlılığın azaltılması şeklinde belirlenmiştir. Ancak bu dönemde dış bağımlılık arttığı gibi58, dış ticaret açığında da büyümeler meydana gelmiştir. 24 Ocak’ta ihracata dayalı büyüme modeli benimsenmiş, yabancı sermaye girişine olanak tanınarak yatırım ve döviz

57

Gülbahar Boyacı, Ortodoks ve Heterodoks Đstikrar Programlarının Ülke Gelişimine Etkileri ve

Seçilmiş Ülke Örnekleri, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans

Tezi, 2005, s. 65.

58 I. Kalkınma Dönemi’nde 3,6 milyar ABD doları olan dış borçlar, 1980 yılında 16 milyar ABD dolarına

miktarlarını artırmak, ithalatı serbestleştirmek, yeni dış borç alınarak mevcut dış borçları ödemek ve ithalatı artırarak ara ve yatırım malları sağlamak amaçlanmıştır. Đthal ikameci kalkınma stratejisinden vazgeçilerek büyümenin kaynağı olarak ihracat ön plana çıkarılması ile serbest faiz politikası ve günlük kur uygulamasına geçilmiştir.

24 Ocak tarihli yeni politika uygulamasından elde edilen sonuçlara bakarak 1980 istikrar paketinin şimdiye kadar uygulanmaya çalışılan paketlere kıyasla hem daha kapsamlı hem de daha başarılı olduğunu söylemek mümkündür. Bu tarih sonrası, gerçekçi ve esnek kur politikası uygulamasına geçilmesiyle TL, ABD dolarına göre %48.6 oranında devalüe edilerek, 47.10 TL/Dola‘dan 70.00 TL/Dolar’a yükseltilmiştir. 24 Ocak 1980 tarihinden 1 Mayıs 1981 tarihine kadar olan dönemde, döviz kurlarında %5’i aşmayacak şekilde mini kur ayarlamalarına (devalüasyonlara) devam edilmiş ve 1 Mayıs 1981’de kurların uluslar arası piyasalarda Türk ekonomisinde ki gelişmeler dikkate alınarak günlük olarak tespit ve ilanı konusunda T.C. Merkez Bankası (TCMB)’na yetki verilmiştir. Böylece bir yandan günlük kur uygulamasına geçilirken, öte yandan kurların Maliye Bakanlığı’nca belirlenmesi şeklindeki uygulamaya son verilmiştir59.

1980 öncesi artan kamu açıkları, temelde parasallaştırılarak ödenmiş ve diğer faktörlerle birleşerek de 1980 enflasyonunu oluşturmuştur. 1980’lerin başında uygulanmaya başlanan istikrar programıyla birlikte Türkiye’ye dış borç kapıları da açılmıştır. 1980’li yıllarda 12 Eylül devri ile paraya sıkı bir disiplin getirilmiş ve para arzı daraltılmıştır. 12 Eylül döneminde uygulamaya konulan sıkı bütçe ve para politikalarının enflasyonu düşürücü yönde etkide bulunmaları neticesinde 1980’lerin başı görece düşük oranlara tanık olmuştur.

Fakat 1980 -1983 yılları arasında sıkı para politikasının ileri sürüldüğü dönemde, mevduat karşılık oranları, disponibilite oranları düşürülmüş, buna karşılık MB’nın bankacılık sistemine açmış olduğu krediler genişlemiştir. Đstikrar programının izlendiği ifade edilen dönemde sürekli ve büyük oranlı devalüasyonların yapılmış olması, ekonomiyi devalüasyon-enflasyon kısır döngüsüne katmıştır. Devalüasyon sonrası alınacak önlemlerle paranın dış değerinin korunması gerekirken bu hedefe ulaşılamaması istikrar açısından başarısız bir uygulama olmuştur. Ekonomideki yanlış uygulamalar, uygulanan para politikasının etkinliğini azaltmıştır60.

59

Sudi Apak, Türkiye ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Ekonomik Đstikrar Uygulamaları, Anahtar Kitaplar Yayınevi, Đstanbul, 1993, s. 182.

60 Hüseyin Mahir Füsunoğlu, “Türkiye Ekonomisinde Büyüme, Fiyatlar Genel Seviyesi ve Ödemeler

Dengesi Đlişkileri”, 3. Đzmir Đktisat Kongresi, Gelişme Stratejileri ve Makro Ekonomik Politikalar,

1983 seçimleri ile ülke çok partili yaşama geçmiş ve uygulanmakta olan sıkı para politikasından uzaklaşılması gündeme getirilmiştir. Bu nedenle para arzı kontrolleri gevşetilmiş, vergi gelirlerinin artan bütçe açıklarını karşılayamaması sonucunda kamu harcamaları özellikle de kamu yatırımları Merkez Bankası’nın doğrudan kredileri ile finanse edilmiştir. Bu da para arzını artırarak enflasyon artışını beraberinde getirmiştir61. 1983’den sonra enflasyon oranları 1984’te %50’ye fırlamıştır. Sonraki yıllarda devlet iç borçlanma senetlerinin ihaleyle satışı, açık piyasa işlemleri, döviz ve altın piyasalarının açılması gibi düzenlemeler yapılarak para politikasına yönelik araçlar özerk bir biçimde yürütülmüştür. 1986 yılında üstü kapalı bir biçimde hazırlanan para programında enflasyon ve büyüme hedefleri ile tutarlı M2 para arzı artışı ile reel kur ve reel faiz gibi bir takım makro ekonomik değişkenler birbiriyle ilişkilendirilmiştir. Bunların yanı sıra MB’nın toplam rezervlerin kontrolüne dayalı bir para ve kredi politikasının uygulanmaya başlanması ile de geleneksel yapıdan uzaklaşılmıştır. 1980’lerin son dönemlerinde dünyada eşine rastlanılmayan, hiper-enflasyona dönüşmeyip %80’lerde seyreden kronik enflasyonu ile Türkiye özgün bir enflasyon resmi çizmiştir.

Bu dönemde yani 1988’de ve 1994’de iki sıçrama ile kesintiye uğrayan enflasyon oranları ilki %60’lar ikincisi ise %80’ler civarında iki seviyede yerleşmiştir. 1988’e kadar ortalama %40’lar civarında seyreden enflasyon oranları 1988’de %75’e sıçradıktan sonra yeni bir seviyede bu sefer %60’lar seviyesine yerleşmiş ve bu 1994’e kadar böyle seyretmiştir. 1994’deki sıçramadaysa enflasyon oranı %106.3’ü bularak Cumhuriyet tarihinin ikinci büyük rakamına ulaşmıştır. Bu sıçramadan sonra tekrar eski karakterine geri dönmüş, ancak bu sefer oturduğu seviye %80’ler olmuştur. Yani her sıçramadan sonra daha yüksek bir seviyede karar kılan kronik bir enflasyonun 1980’leri ve 1990’ları büyük ölçüde karakterize ettiğini söylemek mümkündür62.

Bir sonraki istikrar paketi, 1988 Şubat’ında uygulamaya konulmuştur. Ancak dönemin politik istikrardan yoksun oluşu nedeniyle inandırıcılıktan uzak olmuş ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak aynı yıl reel kur politikasının terk edilmesiyle TL reel olarak değer kazanmaya başlamıştır63.

61

M. Nazım Ekinci, “Kriz ve Para Politikası Üzerine”, Görüş, Haziran Sayı: 15, 1994, s. 37.

62 Gülbahar Boyacı, Ortodoks ve Heterodoks Đstikrar Programlarının Ülke Gelişimine Etkileri ve Seçilmiş Ülke Örnekleri, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans

Tezi, 2005, s. 66.

63

Kazgan, Haydar, Murat Öztürk ve Murat Koraltürk, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Creative Yayıncılık, Đstanbul, 2000, s. 214., http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar.html-24k, 25/04/2007.

24 Ocak Kararlarının alındığı bu yıllarda işgücü maliyetleri ve işgücü piyasasının istikrarsızlığı da Türkiye ekonomisi için 1980 öncesi yakın tarihte önemli sorunlara yol açmıştır. Bir yandan siyasallaşmış, militarize olmuş ve kurumsal olarak sendikalaşmış işçi kesimi; diğer yandan dışa kapalı, iç piyasaya yönelik üretim yapan ve yüksek gümrük duvarlarıyla korunan bir sanayinin varlığı 12 Eylül müdahalesinden itibaren askeri yönetimin 2 yıl işbaşında kalmasının işgücü piyasası ve diğer sivil toplumsal örgütlenmeler üzerinde önemli etkileri olmuştur64. 1980-1987 yılları arasında sürekli bir düşüş kaydeden işgücü maliyeti, ülkenin daimi bir seçim atmosferine girmesi nedeniyle 1988 yılından itibaren yükselişe geçmiştir.

Bu yılı takiben 1989 yılında ekonomide genel durum; cari işlem fazlası, yüksek fiyat artışları, düşen üretim düzeyi, giderek dış ticarete konu olmayan sektörlere yatırım yapılması, özel sektörün vermiş olduğu tasarruf-yatırım fazlasının da önemli boyutlara ulaşmış olan kamu kesimi borçlarına kaynak olarak aktarılması, düşük reel ücretler ve yüksek faizler şeklinde gerçekleşmiştir. Bu olumsuz şartlara kuraklığın da eklenmesi ile tarımda %6.3 oranında üretim azalışının yaşanması, Türkiye’nin 1994 krizine taşınmasında sürecin başlangıcını oluşturmuştur.

2.1.2. 5 Nisan 1994 Krizi ve Nedenleri

1980 -1990 döneminde pek çok ülkede yaşanan konjonktürel bunalımlar 1989 yılından sonra Türk ekonomisinde de etkisini göstermeye başlamıştır. Bu dönemde sıcak para hareketlerini hızlandıran uygulamalar 1994 krizinin ilk belirtileri olmuştur65.

Türkiye ekonomisinde 1989’da başlayan kurala göre politika oluşturma çabaları 1990 ve 1992’de uygulamaya konulan TCMB para programlarıyla başarıya ulaşmıştır. Fakat TCMB’nin dışında kalan diğer kamusal politika üreten kurumlar benzer uygulamaları yapamadıkları için, ekonominin genelinde aynı başarıya ulaşılamamıştır. Türkiye’de 1994’de yaşanan finansal krizin en önemli nedeni de, kurala göre politikalardan, duruma göre politikalara dönüş yapılması olmuştur66.

Başta uygulanan politika yanlışlıklarının yanı sıra çeşitli ülkelerde yaşanan