• Sonuç bulunamadı

Uluslararası hukuk bakımından saldırı suçu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uluslararası hukuk bakımından saldırı suçu"

Copied!
118
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU HUKUK ANABİLİM DALI

ULUSLARARASI HUKUK BAKIMINDAN SALDIRI

SUÇU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

DR. SELCEN ERDAL

HAZIRLAYAN

ZAID MUETASAM SAEED SAEED

(2)
(3)
(4)

ÖNSÖZ

Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisine giren saldırı suçu, uluslararası toplumu ilgilendiren en ciddi suçlardan biridir. Saldırı suçunun tanımlama çabaları Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Nüremberg ve Tokyo Askeri Ceza Mahkemelerinde başlamıştır. Nihayetinde 2010 yılında Uganda’nın başkenti Kampala’da yapılan Gözden Geçirme Toplantısı’nda saldırı suçuyla ilgili tanım ve değişiklikler Uluslararası Ceza Mahkemesi (Roma Statüsü)’ne eklenmiştir. Daha sonra yapılan Konferansta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’in saldırı suçu üzerindeki yargılama yetkisi, 1 Ocak 2017 yılından sonraya ötelenmiştir.

Bu çalışmada “Uluslararası Hukuk Bakımından saldırı suçuı” konusu, bilimsel araştırma yapanlara ve uygulayıcılara yardımcı olmak amacıyla yükseklisans tezi olarak ele alınmış ve incelenmiştir. Bu kapsamda mümkün olduğunca Türk hukukundaki ilişkin akademik çalışmalara yer vermeye çalışmıştır.

Çalışmamın gelişimindeki yönlendirmeleriyle araştırmamın ortaya çıkmasında emeği geçen, her türlü yardım ve desteğini esirgemeyen değerli hocam sayın Dr. Öğr. Üyesi Selcen ERDAL’a samimi şükranlarımı sunarım.

Çalışmam boyunca bilgi ve kaynak bakımından yol gösteren sayın Büyükelçi Omar AL-BARZANJİ, SAYIN BASHAR MOSHER AGHA, TOBA KORKMAZ, Mohammed TOTONCHİ, TABAREK HASAN, Harem Kamal AGHA’a teşekkürü borç bilirim.

Maddi ve manevi destekleriyle yanımda bulunan sevgili aileme; özellikle, annem ve kardeşlerime de teşekkür ederim. Mütevazi çalışmamızın Türk ve Irak Hukukuna yararlı olması bizi ziyadesiyle mutlu edecektir.

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Zaid Mutasam SAEED

Numarası 164234001027

Ana Bilim / Bilim Dalı Kamu Hukuku / Kamu Hukuku

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Dr.Öğr.Üyesi Selcen ERDAL

Tezin Adı ULUSLARARASI HUKUK BAKIMINDAN SALDIRI SUÇU

ÖZET

Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisine giren saldırı suçu, uluslararası toplumu ilgilendiren en ciddi suçlardan biridir. Saldırı suçunun tanımlama çabaları Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Nüremberg ve Tokyo Askeri Ceza Mahkemelerinde başlamıştır. Nihayetinde 2010 yılında Uganda’nın başkenti Kampala’da yapılan Gözden Geçirme Toplantısı’nda saldırı suçuyla ilgili tanım ve değişiklikler Uluslararası Ceza Mahkemesi (Roma Statüsü)’ne eklenmiştir. Daha sonra yapılan Konferansta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’in saldırı suçu üzerindeki yargılama yetkisi, 1 Ocak 2017 yılından sonraya ötelenmiştir.

Taraf Devletler Asamblesi’nin 14 Aralık 2017 tarihinde aldığı kararla, UCM’nin saldırı suçu bakımından yargı yetkisinin, 17 Temmuz 2018 tarihi itibariyle aktif hale geleceği kabul edilmiştir.

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Zaid Mutasam SAEED

Numarası 164234001027

Ana Bilim / Bilim Dalı Kamu Hukuku / Kamu Hukuku

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Dr.Öğr.Üyesi Selcen ERDAL

Tezin İngilizce Adı ATTACK CRİME TERMS OF İNTERNATİONAL LAW

SUMMARY

Crime of aggression which falls under the jurisdiction of the International Criminal Court is one of the most serious crimes related to international community. The efforts defining the crime of aggression have began in Nüremberg and Tokyo courts, which were established after the 1st World War.As a result of the review conferance held in captial Kampala of Uganda in 2010, definition of crime of aggression and amendments were added to the Rome Statute. In a subsequent conference, the jurisdiction of the ICC on the crime of aggression was postponed from 1 January 2017.Consequent to a later conference, ICC’s jurisdiction in relation to crime of aggression was posponed after January 2017.

As per the decision taken on 14 December 2017 by the Assembly of States Parties, it has been accepted that, ICC’s jurisdiction in relation to crime of aggression is to be activated as of 17 July 2018.

(7)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... iv SUMMARY ... v KISALTMALAR ... vi GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM ULUSLARARASI HUKUKTA KUVVETE BAŞVURMAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ VE SALDIRI I. Uluslararası Hukukta Kuvvete Başvurmama Yükümlülüğü ... 4

A. Birleşmiş Milletler Öncesi Dönemde Kuvvete Başvurmama Yükümlülüğü ... 5

1. Haklı Savaş Görüşü ve Günümüze Etkileri ... 5

2. Hikmet-i Hükümet Görüşü (Raison D’etat) ... 9

3. İki Dünya Savaşı Arası Dönemde Kuvvete Başvurma Hakkının Kısıtlanması ... 11

a. Milletler Cemiyeti Statüsü ... 12

b. Locarno Andlaşması... 14

c. Kellogg-Briand Paktı ... 16

B. Birleşmiş Milletler Döneminde Kuvvet Kullanma Yasağı ... 17

1. Kuvvet Kullanmanın Hukuka Uygun Kabul Edildiği Durumlar ... 21

2. Meşru Müdafaa ... 21

3. Birleşmiş Milletler Kararları Kapsamında Kuvvet Kullanma ... 25

II. Saldırı ve Saldırı Suçu Kavramlarının Kuvvet Kullanma Yasağı Çerçevesindeki Yeri 27 İKİNCİ BÖLÜM ULUSLARARASI HUKUKTA SALDIRI SUÇUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ I. Uluslararası Ceza Mahkemeleri ... 31

II. Birleşmiş Milletler Savaş Suçları Komisyonu... 38

(8)

IV. Uzak Doğu Uluslararası Tokyo Askeri Ceza Mahkemesi ... 46

V. 10 Numaralı Kontrol Konseyi Kanunu ... 48

VI. Saldırı Suçunu Tanımlama Çalışmaları ... 51

1. Nüremberg, Tokyo ve Öncesi ... 51

2. Birleşmiş Milletler Dönemi ... 53

a. Nüremberg İlkelerinin Kodifikasyonu ... 54

b. Uluslararası Hukuk Komisyonunun Saldırı Suçunu Tanımlanma Girişimi ... 57

i. 1954 Yılı Taslak Yasası Kapsamında Saldırı Suçu ... 57

ii. 1991 Yılı Taslak Yasası ve Saldırı Suçu ... 60

iii. 1996 Yılı Taslak Yasası ve Saldırı Suçu... 61

c. BM Genel Kurulunun 3314 sayılı Saldırının Tanımı Kararı ... 63

d. Saldırı Suçunun Nihai Taslak Metni ... 67

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SALDIRI SUÇU VE UNSURLARI I. Saldırı Suçunun Maddi Unsurları ... 74

1. Fail ... 76

2. Hareket ... 78

3. Netice ... 80

4. Nedensellik ... 81

II. Saldırı Suçunun Manevi Unsuru ... 82

III. Hukuka Aykırılık ... 85

IV. Kusurluluk ... 87

1. Amirin Emri ... 87

2. Hata ... 90

3. Kusurluluğu Kaldıran Diğer Nedenler ... 92

V. Saldırı Suçunun Özel Görünüş Şekilleri ... 93

1. Teşebbüs ... 93

2. Saldırı Suçuna İştirak ... 94

3. İçtima ... 95

SONUÇ ... 96

(9)

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

Add. : Additional art. : Article BM : Birleşmiş Milletler C. : Cilt Çev. : Çeviren Doc. : Document eds. : Editors

Ibid : In the same page

ICC : International Criminal Court

No. : Numara

p. : Page

pp. : Page to page

para. : Paragraph

PKK : Partiya Karkerên Kurdistan (Kürdistan İşçi Partisi)

s. : Sayfa

S. : Sayı

sa. : Sayfa aralığı

St. : Saint

UAD : Uluslararası Adalet Divanı

UCM : Uluslararası Ceza Mahkemesi

(10)

GİRİŞ

Savaş çok eski tarihlere dayanan ve insanlığın sıkça yüzleşmek zorunda kaldığı bir olaydır. 10 bin yıl öncesine ait Cilalı Taş Devri mağara resimlerinde -insanların gruplar halinde savaşa başlamalarının bir kanıtı sayılabilecek- okçuların birbirleriyle savaş halinde olduğu resmedilmiştir. Ayrıca 5.560 yıllık insanlık tarihi boyunca 14.531 savaş meydana gelmiştir. Nitekim geçmişte çatışmanın olmadığı çok az zaman yaşanmıştır1.

Modern uluslararası hukukun temeli sayılan Westphalia sistemine kadar devletler haklı savaş anlayışına başvururken, Westphalia sisteminden Birleşmiş Milletler (BM) sistemine kadar ise devletler güç dengesini sağlamak için savaşmıştır. Tarihte haksız bir savaş başlatmayla ilgili belgelenmiş ilk kovuşturma, Napoli’de yargılanıp idam edilen Svabya Dükü Conradin von Hohenstafen olmuştur2.

Birinci Dünya Savaşına kadar savaşı yasaklayan bir sözleşme yapılmamıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği büyük yıkımdan sonra Lokarno Andlaşması veya Kellogg-Briand Paktı gibi bazı belgelerde savaşa başvurmak yasaklanmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası savaş suçlularını yargılamak için mahkemeler kurulmuş ve bu mahkemelerin yargı yetkisine giren barışa karşı suçlar, saldırı suçunun temelini teşkil etmiştir. Nitekim siyasi anlaşmazlıklardan dolayı saldırının tanımı, ancak 1974 yılında 3314 sayılı karar ile BM çatısı altında yapılabilmiştir. Ayrıca Saldırı Tanımı Kararı, saldırı suçu kavramına ilişkin olarak net bir tanım getirmemiş olup; saldırı savaşının uluslararası barışa karşı bir suç olduğunu ifade etmenin ötesine geçememiştir3.

1 ASLAN Yasin M., “Savaş Hukukunun Temel Prensipleri”, TBB Dergisi, Sayı 79, 2008, s. 25;

DEĞİRMENCİ Olgun ve MAVUŞ Ali, Uluslararası Ceza Hukukunda Saldırı Suçu, Seçkin

Yayıncılık, Ankara 2016, s. 15.

2 YILMAZ Ercan M., “Westphalia’dan Günümüze Savaş”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, 4 (14),

2007, s. 17.

(11)

Saldırı suçunun tanımı, saldırı suçunun Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) yargı yetkisine girip girmeyeceği ve son olarak da saldırı fiilinin mevcudiyetine karar veren BM Güvenlik Konseyi’nin rolünün nasıl olacağı temel problemler arasında görülmüştür. Nitekim saldırı suçu UCM’nin yargı yetkisine dâhil edilmiş; ancak UCM statüsünün 5/2. maddesiyle mahkemenin bu yargı yetkisini kullanabilmesi için saldırı suçunun tanımının yapılması gerektiği öngörülmüştür. Statünün 121 ve 123’üncü maddelerinde belirtilen şartlar çerçevesinde statüye eklenecek düzenleme ile yargı yetkisi kullanılmaya başlayacağı kararlaştırılmıştır. Ayrıca konuya ilişkin olarak Saldırı Suçu Üzerine Özel Çalışma Grubu kurulmuştur4.

30 Mayıs - 11 Haziran 2010 UCM Birinci Gözden Geçirme Toplantısı Uganda’nın başkenti olan Kampala şehrinde gerçekleştirilmiştir. Saldırı Suçu Üzerine Özel Çalışma Grubu’nun yapmış olduğu çalışmalar ışığında 6 sayılı karar ile saldırı suçunun tanımı yapılmış, bu suç üzerinde mahkemenin yargılama yetkisine ilişkin düzenlenmeler yapılarak Roma Statüsü’ne eklenmiştir. Karar kapsamında 8 bis, 15 bis ve 15 ter maddeleri de yine Statüye eklenmiştir. Konferansta 15 bis (3)’üncü maddesine göre UCM’in saldırı suçu üzerindeki yargılama yetkisini 1 Ocak 2017 yılından sonraya ötelenmiştir5.

Taraf Devletler Asamblesi’nin 14 Aralık 2017 tarihinde oybirliğiyle kabul ettiği maddeyle6 UCM’nin saldırı suçu bakımından yargı yetkisi, 17 Temmuz 2018

itibariyle aktif hale gelmiştir.

Bu çalışmanın amacı saldırı suçunun uluslararası hukuktaki yerini incelemektir. Bu konunun seçilme sebebi; saldırı suçunun gelişimi ve tanımlama çabalarına ışık tutmaktır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Bu kapsamda

4 DEĞİRMENCİ ve MAVUŞ, s. 18; KARAKEHYA Hakan, “Uluslararası Ceza Mahkemesi ve

Uygulanabilir Hukuk”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2 (57), 2008, s. 133.

5 ZORLU Emre S., “Uluslararası Ceza Mahkemesinin Kuruluşunda Tarihsel Süreç ve BM Güvenlik

Konseyinin Uluslararası Ceza Mahkemesinin İşleyişi Üzerindeki Yetkileri”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 24 (2), 2016, s. 115; EMİR Nergiz, “Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Yargı Yetkisi Bakımından Saldırı Suçu”, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1 (2), 2015, s. 189.

6 İlgili madde için bakınız,

(12)

çalışmanın birinci bölümünde; saldırı ve saldırı suçunun anlaşılması için uluslararası hukukta kuvvete başvurmama yükümlülüğü ayrıntısıyla anlatılmış olup; saldırı ve saldırı suçunun kuvvet kullanma yasağı çerçevesindeki yerine değinilmiştir.

İkinci bölümde, uluslararası hukukta saldırı suçunun tarihsel gelişimine yer verilmiştir. Birleşmiş Milletler Savaş Suçları Komisyonu, Nüremberg ve Tokyo Uluslararası Askeri Ceza Mahkemeleri, 10 Numaralı Kontrol Konseyi Kanunu gibi gelişmelerde saldırı suçunun oluşumu ve kaydedilen ilerlemeler anlatılmıştır.

Üçüncü bölümde ise, saldırı suçunun unsurlarına yer verilmiştir. Fail, hareket, netice ve nedensellik olmak üzere dört başlıkta maddi unsura yer verilirken; sonrasında sırasıyla suçun manevi unsuru, hukuka aykırılık, kusurluluk ve özel görünüş şekilleri olmak üzere bölüm tamamlanmış ve çalışma sonuçla bitirilmiştir.

(13)

BİRİNCİ BÖLÜM

ULUSLARARASI HUKUKTA KUVVETE BAŞVURMAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ VE SALDIRI

Saldırı suçu kavramı ile uluslararası hukukta kuvvete başvurmanın düzenlenmesine ilişkin oluşturulan kurallar arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Saldırı suçunun tanımlanması için yapılan çalışmaların ve saldırı suçuyla ilgili unsurların anlaşılmasında uluslararası hukukta kuvvete başvurulmaması için yapılan düzenlemelerin ve ortaya çıkan sistemlerin incelenmesi gerekmektedir7.

Saldırı suçunun oluşumuna vücut veren faaliyetlerin uluslararası hukukta kuvvet kullanma yasağını da ihlal ettiği bir gerçektir. Nitekim devletlerin gerçekleştirdiği her kuvvet kullanma bir saldırı suçu faaliyeti oluşturmayacağı gibi; yine gerçekleştirilen saldırı faaliyetleri de saldırı suçuna vücut verecek unsurları teşkil etmeyebilir8. Dolayısıyla uluslararası hukukta devletlerin kuvvet kullanma

yasağı, saldırı fiili ve saldırı suçunu oluşturan unsurlar arasında farklar bulunmaktadır. Uluslararası hukukta kuvvet kullanma yasağına ilişkin genel prensiplerin belirlenmesiyle, saldırı ve saldırı suçu kavramlarının anlaşılmasında kolaylık sağlanacaktır.

I. Uluslararası Hukukta Kuvvete Başvurmama Yükümlülüğü

Kuvvet kullanma denildiğinde akla; savaş, ambargo veya abluka gibi yoğun ve geniş çaplı terimler gelmektedir. Kuvvet kullanma haksız bir nedene dayanabileceği gibi kuvvete başvurma yasağının hukuka uygun bir istisnası da olabilir9.

7 ACER, s. 47.

8 YILMAZ Esat Mahmut, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2011, s. 11.

9 TOSUN Fatih, “Uluslararası Hukuk’ta “Kuvvet Kullanma Ve Karışma” Kavramlarının Değişen

(14)

Savaş hukukunu jus ad bellum ve jus in bello olarak iki kısma ayırmak mümkündür10. Jus ad bellum, kuvvete başvurma kurallarını kapsayarak savaş ilanıyla

ilgilenen hukuktur. Jus in bello ise kuvvet kullanımının fiilen icra edilirken uygulanan kuralları kapsayarak savaşta uyulması gereken hukuku konu alır11.

Birleşmiş Milletler Şartı’nın kabulünden sonra savaşa başvurma, meşru savunma ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararıyla alınacak yöntemler dışında yasaklanmıştır. BM Şartı’ndan sonra modern jus ad bellum olarak da adlandırılan, savaş açmaya karşı hukuk manasına gelen jus contra bellum ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, jus ad bellum’un ortadan kaldırılması ve egemenliğin eşitlik ilkesiyle uyumlu olması 20. yüzyılın en büyük kazanımları sayılabilir12.

Kuvvete başvurmama yükümlülüğünün kapsamına ilişkin tarihsel süreçlerin incelenmesi, saldırı suçunun tanımlanmasına yönelik yapılmış olan tartışmaların daha iyi anlaşılmasında faydalı olacaktır.

A. Birleşmiş Milletler Öncesi Dönemde Kuvvete Başvurmama Yükümlülüğü

1. Haklı Savaş Görüşü ve Günümüze Etkileri

20. yüzyılın ilk yarısına kadar savaşın; belli aralıklarla gerçekleşen ve oluşumuna engel olunamayan deprem, kasırga vb. doğal felaketlerde olduğu gibi, insanların sık sık yüzleşmek zorunda kaldığı doğal bir olay olduğu inanışı hâkim olmuştur. Bu dönemde bir olgu olarak kabul edilen savaşın oluşumu, hukuksal bir düzenlemeye konu olamamıştır. Uluslararası hukuk, başlamış olan bir savaşın yürütülmesini ve sonuçlarını düzenlemekte kullanılmıştır13.

Savaşın oluşumunun, hukuksal düzenleme konusu olamayacağı fikrine rağmen haklı savaş düşüncesi yüzyıllar öncesine kadar gitmektedir. Antik Yunan ve

10 DEĞİRMENCİ ve MAVUŞ, s. 21.

11 KOLASI Klevis, “Savaşın Değişen Niteliği ve Jus ad Bellum ve Jus in Bello’ya Etkisi”, İnsan

Hakları Yıllığı, 35, 2017, s. 1-29.

12 DEĞİRMENCİ ve MAVUŞ, s. 21.

(15)

Roma’da savaşın hangi durumlarda haklı olduğu konusu her zaman önemli bir sorun olmuştur. Dönemin haklı savaş kavramının öncülerinden sayılan Çiçero’ya göre ateşkes ihlali, elçilerin dokunulmazlık ihlali, Roma’nın bir müttefikine saldırıda bulunulması, ülke haklarının ihlali, bir elçinin bir neden olmaksızın reddi gibi sebepler bir savaş başlatmak için haklı bir neden olarak gösterilebilir14.

Roma İmparatorluğu Hıristiyanlık dinini resmi bir din olarak benimsedikten sonra kilise, halkın savaşması için dini temeller bulmaya çalışmıştır. Bu süreç, Saint Augustin’in haklı savaş doktrinini yeniden canlandırmasıyla bir çözüme ulaşmıştır. St. Augustin, haklı ya da haksız savaşın insanlığın kaçınılmaz bir gerçeği olduğunu kabul etmekte olup; haklı savaş kuramının daha çok jus ad bellum boyutu üzerinde durmuştur15. St. Augustin’in izinden giden Orta Çağ’ın ünlü ilahiyatçısı St. Thomas

Aquinas tarafından geliştirilen haklı savaş ile ilgili skolâstik16 doktrin yine St. Augustin tarafından belirlenen üç savaş ilkesine dayanmaktadır17. Bu savaş ilkeleri

aşağıdaki gibidir18:

I. Savaşı başlatan kişi, ülkeyi yöneten otorite sahibi birisi olmalıdır. II. Savaşın haklı bir nedeni olmalıdır.

III. Savaşı başlatan kişinin iyi niyetlere sahip olması gerekir.

Haklı Savaş öğretisi 15. ve 16. yüzyıllarda modern uluslararası hukukun kurucuları tarafından da yaygın olarak kabul edilmiştir19. Bu doğrultuda, İspanyol

hukukçusu olan Vitoria’da St. Thomas Aquinas gibi savaşın hak kabul edilmesi için;

14 KESKİN Funda, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve Birleşmiş Milletler,

Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara, 1998, s. 26.

15 EREKER Fulya A., “İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş Kavramı”, Uluslararası İlişkiler

Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, 2004, s. 8.

16 Skolastik (Lat. scholasticus < schola = okul): İnanç ile bilgiyi, kilise öğretisiyle özellikle

Aristoteles'in bilimsel dizgesini uyumlu bir biçimde birleştirmeye çalışan Orta Çağ felsefesidir. Daha fazla bilgi için:

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts&kategori1=veritbn&kelimesec=286415 (Erişim Tarihi: 23.10.2018)

17 DALAR Mehmet, “Uluslararası Hukukta “Haklı Savaş” Doktrini: Bir Problemin Analizi”,

Muhafazakâr Düşünce Dergisi, Yıl:4, Sayı:15, 2008, sa. 230-231.

18 HONGSHENG Sheng, “The Evolution of Law of War”, Chinese Journal of International Politics,

Vol. 1, 2006, p. 267.

(16)

haklı neden, meşru otorite ve iyi niyet ölçütlerinin olması gerektiğini kabul etmiştir. Ancak Vitoria her türlü haksızlığı savaşa başvurma da haklı bir neden olarak değerlendirmemektedir. Toprak genişletme, dini farklılıklar, kişisel çıkarlar gibi birçok nedeni savaş başlatmak için ciddi haksızlıklar olarak görmemektedir. Savaş, tazmini istenen zarardan daha büyük bir yıkıma sebep olacaksa bu savaşa başvurulmamasını söyleyen Vitoria, orantılılık ilkesine de katkı sağlamıştır. Ünlü düşünür Francisco Suarez savaşı, saldırı ve savunma olarak ikiye ayırmıştır. Savunma savaşını haklı savaş statüsünde değerlendiren Suarez, devletlerin kuvvet kullanmadan önce haklı bir neden göstererek ilk önce zararlarının tazmin edilmesini istemeleri gerektiğini vurgulamıştır20. Hollandalı hukukçu ve düşünür olan Hugo

Grotius, prensip olarak savaşı yasaklamış ancak bir haksızlık durumunda meşru kabul edileceğini vurgulamıştır. Grotius, meşru müdafaa, mülkiyet hakkının korunması ve vatandaşlara zarar verenlerin cezalandırılması gibi olayları savaşı haklı gösteren nedenler olarak kabul etmektedir. Ayrıca Grotius, cana ya da mala yöneltilmiş; işlenmesinden korkulan bir haksızlığın haklı bir savaşın ilk nedeni olacağını söylemiştir21.

Haklı savaş öğretisinde savaşı başlatmak için gerekli prensipler aşağıdaki gibi özetlenmiştir22.

I. Haklı bir nedene dayanmalıdır (saldırı karşısında kendini savunmak için savaşa başvurmalıdır).

II. Devletlerin sorumluları tarafından savaş başlatılmalı ve duyurulmalıdır. III. Haklı bir amaç olmalıdır (çıkar için savaş başlatılmamalıdır).

IV. Savaşın sonucunda elde edilecek fayda getireceği felaketten fazla olmalıdır. V. Askeri olmayan alternatif yollarının çözümsüz kalmasıyla son çare olarak

savaşa başvurulmalıdır.

VI. Askeri zafer elde etme ihtimali düşükse savaşa başvurulmamalıdır.

20 DEMİRBAŞ Çağrı Emin, “Haklı Savaş Öğretisinin Fikri Temelleri Üzerine Bir İnceleme”,

Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31, Sayı: 4, 2017, sa. 911-912.

21 GROTIUS Hugo, Savaş ve Barış Hukuku, Çev. Seha L. Meray, Ankara Üniversitesi Basımevi,

Ankara, 1967, sa. 51-52.

(17)

17. yüzyılda modern devletler sisteminin ortaya çıkışıyla haklı savaş öğretisinin etkisi zayıflamıştır. Bu dönemde iyice örgütlenmiş, ulusal ve çıkarları gereği sömürgeci olan yeni bir devlet sistemi oluşmuştur. Savaş artık ahlaki haklılık veya haksızlık ölçütlerinden çıkmış; güçlü ve güçsüz arasında gerçekleşen bir olgu olarak ele alınmaya başlanmıştır. Ayrıca haklı savaş öğretisine bağlı kalan yazarların, savaşan iki tarafın da haklı olabileceğini söylemesi, klasik haklı savaş görüşünün sonunu getirmiştir23.

Klasik haklı savaş öğretisi uluslararası hukukta geçerliliğini kaybetmiş ancak tamamen terk edilmemiştir. Haklı savaş prensiplerinin bir kısmı 20. yüzyılda kuvvet kullanmayı düzenleyen Andlaşmalara kaynaklık ederken; diğer taraftan BM’nin uluslararası barış ve güvenliği sağlamak için yapılacak askeri müdahalelerde kuvvet kullanılmasını meşrulaştırmak için başvurduğu bir referans olmaya devam edecektir24. Nitekim 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika’daki ikiz kulelere yapılan saldırıdan sonra yayınlanan 2002 yılı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde de haklı nedene atıfta bulunulmuştur:

“Eylemlerimizin sebepleri belli, kuvvet ölçülü ve nedenler adil (haklı) olacaktır”25.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Nüremberg Askeri Mahkemesi’nde saldırı suçu kapsamında üst düzey 21 Alman görevlinin yargılanmasında da haklı savaşa atıf yapılmıştır26.

23 KESKİN, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve Birleşmiş Milletler, s. 27;

KELSEN Hans, “Quincy Wright’s A Study of War and the Bellum Justum Theory”, Ethics, Vol. 53,

No:3, 1943, p. 208; DEMİRBAŞ, s. 918.

24 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, s. 18.

25 United States Department of State Official Website, “The National Security Strategy of the United

States of America”, 2002, p. 16. https://www.state.gov/documents/organization/63562.pdf (Erişim Tarihi: 25.10.2018)

26 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, s. 18-19. “…Ordular ve filolar savaş için harekete

geçirilirken amacın saldırıya uğrayan devletin hukuka uygun haklarını ihlal etmek veya soğuk kanlı bir işgali gerçekleştirmek olmadığını; aksine düşmanın anlaşmaları ihlal etmek, yerleşim yerleri veya şehirleri ele geçirmek, devletin vatandaşlarına kötü davranmak suretiyle uluslararası yükümlülüklerini ihlal etmesinden kaynaklandığını ileri sürmek suretiyle savaşlar haklı gösterilmeye çalışılmıştır. Bu gerekçeler çoğu zaman gerçeği yansıtmasa dahi saldıran taraf saldırıyı haklı göstermek ve uluslararası sorumluluklarını hoyratça ihlal eden bir devlet gibi gözükmemek için bu gerekçelere başvurmuştur… Saldırı savaşının başlatılmasının ortaya çıkardığı acıların yanlış olduğu tüm uygar uluslar tarafından

(18)

2. Hikmet-i Hükümet Görüşü (Raison D’etat27)

1547 yılında İtalyan başpiskopos Giovanni Della Casa tarafından ilk kez kullanılan Fransızca bir terim olan Raison d’etat; İtalyanca Ragione di Stato, İspanyolca Razon de Estado, Almanca Ratio Status anlamlarına gelmektedir.28

İngilizce de ise tam karşılığı Reason of State29 iken Türkçeye devlet hakkı30, devlet

aklı31 olarak çevrilmiştir.

Hikmet-i hükümet, devletin güvenliğini sağlamak ve varlığını korumak amacıyla olağan koşullar altında geçerli olan hukuk ve ahlak ilkelerini çiğnemenin haklı görülmesi veya gösterilmesi olarak tanımlanabilir32.

Antik Yunan ve Roma döneminde haklı savaşa başvurmada dini ve etik değerler, ulusal çıkarlardan daha önce gelmekteydi33. Reform hareketleriyle birlikte

Avrupa’daki kuvvet kullanmanın uygunluğu, devletlerin egemenliğiyle ilişkilendirilmiştir. Bu dönemde devletler kendi ülkesinde tek otorite olduğunu kabul etmiş ve kendi rızaları dışında başka bir üst hukuku tanımamışlardır34.

kabul edilmiş ve uğranılan haksızlıkların giderilmesi için son çare olarak savaşa başvurulmasına izin verilmiştir. Bu yüzden, Mahkeme, özel yaptırımlar öngörülmemiş olsa bile, tarihsel süreç içinde çok eski zamanlardan beri saldırı savaşlarının uluslararası hukuku ihlal eden suç olarak kabul edildiği sonucuna varmıştır…” Ayrıntı için bakınız: Trials of War Criminals Before the Nuernberg Military Tribunals, United States Government Printing Office, 1950, vol. 14, p. 318.

27 “Devlet aklı” olan bu kavram, literatürde hikmet-i hükümet olarak karşılık bulmuştur. ÇİLLİLER

Yavuz, “Türk Siyasal Hayatında Devlet ve Hikmet-İ Hükümet Geleneği”, Mustafa Kemal

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 34, 2016, s. 421.

28 BURKE Peter, “Tacitism, Scepticism, and Reason of State”, The Cambridge History of Political

Thought 1450-1700, Cambridge University Press, New York, 1991, p. 479-480.

29 https://translate.google.com/#fr/en/Raison%20d'%C3%A9tat (Erişim Tarihi: 26.10.2018).

30 MAVUŞ Ali, Uluslararası Ceza Mahkemesinin Yargı Yetkisine Giren Bir Suç Olarak Uluslararası

Ceza Hukukunda Saldırı Suçu, Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Harp/Harekât Hukuku Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2015, s. 9.

31 KUTLU Aydoğan ve KOÇ Ferda, “Devlet Aklı Kavramında “Devlet Adamı” Figürü”, Ankara

Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 72, No: 2, 2017, s. 334.

32 KUTLU ve KOÇ, s. 334.

33 DOĞAN İlyas, Devletler Hukuku, Genişletilmiş 2. Baskı, Astana Yayınları, Ankara, 2013, sa.

43-44.

(19)

İtalyan Devlet adamı Niccollo Machiavelli, hikmet-i hükümet görüşünün önemli savunucularından olmuştur35. Ortak iyi adına ahlakın çiğnenebileceği

kanaatinde36 olan Machiavelli; “Prens gerekli gördüğü her zaman savaşa başvurma hakkına sahiptir” ifadesiyle devlet nedeni kavramına sınırsız hak getirmiş, genişletmiş ve hükümdarın takdirine bırakmıştır37.

Ülkelere savaşa başvurma hakkının verilmesiyle ulus devletlerin varlığı, ülkesel bütünlüğü ve egemenliği tehlike altına girecektir. Ayrıca bir devlete, diğerine kuvvet kullanma hakkının verilmesiyle, hedef devletin var olma hakkının korunmaması ciddi bir çelişkinin varlığını göstermiştir. Bu çelişki ve savaşın sivil halk üzerindeki olumsuz etkilerinin artması38, uluslararası hukukta savaşa

başvurulmasının kısıtlanmasına yol açmıştır39.

Çok taraflı andlaşmalar yoluyla savaşa başvurmanın sınırlandırılması ilk olarak 1899 ve 1907 La Haye Barış Konferansları yoluyla olmuştur. Bu konferansların sonucunda uluslararası ilişkilerde savaşa başvurma hakkına yönelik iki sınırlandırma öngörülmüştür. İlki savaşa başvurmada küçük bir sınırlandırma olan I No’lu Konvansiyon’un 2. maddesine göre devletler; “ciddi bir anlaşmazlık ya da uyuşmazlık durumunda silaha başvurmadan önce uyuşmazlıklar elverdiği ölçüde bir veya daha çok dost devletin dostça girişimine veya arabuluculuğuna başvurmayı kabul ederler”40. Görüldüğü üzere bu sınırlama bir zorunluluk olmayıp; kuvvete başvurma konusunda takdir yetkisi yine devletlere bırakılmıştır41.

35 ÖZTÜRK Armağan, “Devletin Ali Menfaatleri Söylemi Üzerine Felsefi ve Tarihsel Bir

Soruşturma”, Kent Kültürü ve Yönetimi Hakemli Elektronik Dergi, Cilt:9, Sayı: 3, 2016, s. 79.

36 ÖZTÜRK Armağan, “Machiavelli Düşüncesinde Cumhuriyetçi Özgürlük ve Kurucu Lider

İmgesi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 68, No. 2, 2013, s. 197.

37 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, s. 19.

38 TEMEL Mehmet, “Birinci Dünya Savaşı Yıllarında 1907 Tarihli Lahey Sözleşmelerine Aykırı

Davranan İtilaf Devletlerine Karşı Osmanlı Devleti'nin Aldığı Bazı Önlemler”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:6, Sayı:10, 2003, s. 148.

39 ACER, s. 49.

40 HATIROĞLU Hasan U., Uluslararası Ceza Hukukunda Saldırı Suçu, Ankara Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku (Uluslararası Kamu Hukuku) Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2015, s. 13.

(20)

20. yüzyılın başında yapılan birçok ikili anlaşmalarda anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi öngörülmüştür. Amerika Birleşik Devletleri, barışın gelişimi için 1913 yılından başlayarak birçok ikili müzakerelerde bulunmuştur. Hatta bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyonun anlaşmazlıkla ilgili bir yıl içinde rapor yazarak taraflara iletmesi zorunlu kılınmıştır. Bu raporun resmi bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen taraflar rapor yayınlanıncaya kadar savaşa başvurmamayı yükümlenmişlerdir42.

Görüldüğü üzere Birinci Dünya Savaşı’ndan önce uluslararası hukukta devletlerin kuvvet kullanma haklarına ilişkin ciddi bir sınırlama veya yasaklama getiren bir anlaşma imzalanmamıştır. Bu sebeple devletlerin saldırı fiillerine bağlı kişisel ceza sorumluluğu da ortaya çıkmamıştır43.

3. İki Dünya Savaşı Arası Dönemde Kuvvete Başvurma Hakkının Kısıtlanması

Birinci Dünya Savaşı’na toplam 65 milyon kişi katılmış, bunlardan 8,5 milyonu ölmüş, 21 milyonu yaralanmış ve 7,5 milyon kişi ise esir alınmış veya bulunamamıştır44. Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkım ve felaketin karşısında

devletler, tekrar böyle bir durumla karşı karşıya gelinmemesi için savaşa başvurmada belirli kısıtlamalar getirilmesi konusunda hem fikir olmuşlardır. Savaş sonrası toplanılan Paris Barış Konferansı’nda bu konuya bir çözüm getirmek katılan bütün devlet temsilcileri için en önemli konu olmuştur45.

42 DEĞİRMENCİ ve MAVUŞ, s. 29.

43 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, s. 20-21.

44Kullanılan kayıt sisteminin şüpheli doğruluğu ve bir dizi resmi belgenin kaybolması ya da imha

edilmesi nedeniyle kesin rakamlar hala tartışmalıdır. Bu veriler çeşitli kaynaklardan gelen sayıları yansıtmaktadır ve çoğu uzmanın mevcut tahminleriyle uyumludur. Kayıpları ülkeler bazında incelemek için bakınız:

http://www.uwosh.edu/faculty_staff/henson/188/WWI_Casualties%20and%20Deaths%20%20PBS.ht ml (Erişim Tarihi: 01.11.2018).

(21)

a. Milletler Cemiyeti Statüsü

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra savaşa başvurulmasını düzenleyen ilk uluslararası belge Milletler Cemiyeti Statüsü’dür46. Bu Cemiyetin kurulması fikrini

ortaya ilk atan kişi ise ABD Başkanı Woodrow Wilson olmuştur. Wilson, uluslararası bir organizasyon olacak bu kurumun gelecekteki savaşları önleyeceğine inanmıştır47. Statü’nün girişinde; “uluslararası hukuki işbirliğini desteklemek ve uluslararası hukuka ve güvenliğe kavuşmak için savaşa başvurmama yükümlülüklerini kabul ederek…” denilmiştir48. Anlaşılacağı üzere Statü’nün temel

amacı, uluslararası barış ve güvenliği korumaktır. Statü’nün 12. maddesi:

“Konsey üyeleri, aralarında bir kopmaya yol açabilecek herhangi bir anlaşmazlığın ortaya çıkması halinde, konuyu hakemlik, yargı çözümüne ya da Konsey tarafından soruşturmaya tabi tutulacaklarını ve Hakemlerin, yargı kararının veya Konsey'in raporunun üç ay sonrasına kadar herhangi bir durumda savaşa başvurmayacaklarını kabul ederler. Bu madde uyarınca herhangi bir durumda hakem kararı veya yargı kararı makul bir süre içinde yapılır ve Konsey raporu uyuşmazlığın sunulmasından sonraki altı ay içinde gerçekleştirilmelidir.”

Bu maddeye göre devletler, bir sorun yaşadıklarında öncelikle sağlanacak soruşturma yöntemlerine başvurmalarını ve bu yöntemlerin sonuçları üzerinden üç ay geçmedikçe savaşa başvurmamaları gerektiğini kabul etmektedirler.

Statü’nün 15. maddesine göre taraflar sorunu hakemlik veya yargı yolu ile çözemedikleri durumda 13. maddeye göre Konsey’e götürmek zorundadır. Taraflardan herhangi birisinin konseye başvurması sonucunda, konsey bu uyuşmazlığı inceleyerek iki tarafları uzlaştırmaya çalışır. Uzlaşma sağlanamazsa

46 ACER, s. 51.

47 KIRAN Abdullah, “Milletler Cemiyeti ve Önlenemeyen Savaş”, Social GAU Journal & Applied

Sciences, 3(6), 2008, p. 20.

48 RIDGLEY Gillian, “The Covenant of the League of Nations”, British Library Journal, 23, 1997, p.

(22)

konsey sorunla ilgili bir rapor yayınlar. Rapor oy birliği ile kabul edilmişse, rapor içeriğine uygun hareket eden tarafa savaş açılmaz. Ancak rapor oy birliği ile kabul edilmemişse cemiyet üyeleri savaş dâhil olmak üzere adaletin korunması için gerekli görecekleri biçimde davranma hakkını ellerinde tutacaklardır49.

Statü’nün 16. maddesi: “Herhangi bir Cemiyet Üyesi 12, 13 veya 15'inci maddelerde belirtilen Andlaşmaları göz ardı ederek savaşa başvurursa, bu durumda, derhal diğer tüm Üye Devletlere karşı savaş suçunu kabul etmiş sayılır…” şeklinde başlamaktadır. Maddenin devamında ise Cemiyet üyelerinin haksız savaşı başlatan devlete karşı mali ve ticari yaptırım uygulayabileceği yer almıştır. Bu madde de haksız savaşı başlatan devlete karşı bazı önlemlerin alınması gerektiği belirtilse de bu kararları kimin vereceği belirtilmemiştir. Bu eksiklik yüzünden 1920 yılında Rusya-Polonya, 1923 yılında Litvanya-Polonya uyuşmazlıkları ve 1932 yılında Japonya’nın Mançurya’yı işgalinde bu madde uygulanamamıştır50. İtalya’nın Habeşistan’ı

işgalinde de pek etkin olamayan Milletler Cemiyeti o dönem eleştirilere maruz kalmıştır. Milletler Cemiyeti’nin kuruluşunu değerlendiren İspanyol düşünür Jose Ortega Y Gasset; “Milletler Cemiyeti var olmayan bir hukuk için oluşturulmuş dev bir hukuksal aygıttı. Adalet boşluğunu hile ile ezeli diplomasi doldurdu, o da hukuk kılığına sokulduğundan, evrensel yozlaşmaya katkıda bulundu.” demiştir51.

Milletler Cemiyeti Statü’sü savaşı yasaklamamış ancak savaşa başvurmaya dair kısıtlamalar getirmiştir. Toprak genişletmek için yapılan savaşın hukuken haksız olduğu belirtilmiş ve bu bağlamda tecavüz savaşları yasaklanmıştır. Ayrıca Statü’deki maddelerin sadece cemiyet üyeleri için bağlayıcılığı bulunmakta olup; cemiyete üye devletler, üye olmayan devletlere karşı savaş açma haklarına hala sahiplerdi52.

49 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, s. 23.

50 MAVUŞ, s. 14.

51 KESKİN Fatih ve KESKİN Özlem, “İtalya’nın Habeşistan’ı İşgalinin Akbaba Dergisindeki

Yansımaları”, Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume: 10/4, 2015, p. 665.

(23)

Milletler Cemiyeti Statü’sünde saldırganın tarifi yapılmamış ve 10. maddede saldırganın tespitinin cemiyet üyelerine bırakılmasıyla hata yapılmıştır53. Bu hataları

ve eksikleri gidermek adına ortaya konan ilk uluslararası belge Milletler Cemiyeti Asamblesi tarafından 1924 yılında kabul edilen “Uluslararası Sorunların Barışçı Çözümüne İlişkin Cenevre Protokolü” olmuştur. Toplamda 21 maddeden oluşan protokolün en önemli maddesi; taraf devletlerden birbirine ya da başka devletlere karşı savaşa başvurmamayı yükümleyen 2. maddesidir54. Ancak bu yükümlülüğün iki

istisnası vardır bunlar; saldırı fiillerine karşı koyma veya Milletler Cemiyeti Statüsü ve bu Protokol’e uygun olarak hareket etme durumlarında. Bu protokol Birleşmiş Milletler Andlaşması’nın sisteminde olduğu gibi savaşa sadece meşru müdafaa veya uluslararası bir örgütün kararı ile başvurulabilir. Protokolün 8. maddesinde taraflara başka devletlere saldırı ya da saldırı tehdidinde bulunmaktan kaçınma yükümlülüğü getirirken; 10. maddesinde ise Protokol veya Statü yükümlülüklerine aykırı davranarak savaşan devleti saldırgan olarak tanımlamıştır55. Protokol yeterli sayıda

oyu alamadığı için hiçbir zaman yürürlülüğe girememiştir56.

b. Locarno Andlaşması

İsviçre’nin Locarno şehrinde Almanya, Belçika, İtalya, Fransa ve İngiltere arasında imzalanan Locarno Andlaşması, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’yı sisteme tekrar dâhil eden ilk Andlaşma olma özelliğini taşımaktadır57.

Andlaşmanın 2. maddesine göre Almanya, Belçika ve Fransa birbirinin toprak sınırını kabul ederek savaşa başvurmayacaklarını kabul etmişlerdir. Yine bu

53 ERIM Nihat, “Milletler Cemiyeti Üzerine Düşünceler”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler

Fakültesi Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, 1943, sa. 40-41.

54 ACER, s. 53.

55 HATIROĞLU, s. 20.

56 MAVUŞ, s. 15.

57 CEVİZLİLER Erkan ve ÖNCÜ Ali Servet, “Birinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Avrupa Barışı İçin

Önemli Bir Adım: Locarno Konferansı”, Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:9, 2013, s. 18;

(24)

maddede belirtildiğine göre savaşa başvurma aşağıdaki koşullarda yasak olmaktan çıkacaktır58.

I. Meşru savunma hakkının kullanılmasında kuvvet kullanma yasal olacaktır. II. Milletler Cemiyeti Sözleşmesinin 16. maddesi uyarınca harekete geçme durumunda kuvvet kullanma yasaldır.

III. Milletler Cemiyeti Konseyi tarafından alınan ya da Milletler Cemiyeti Sözleşmesinin 15. maddesinin 7. fıkrası uyarınca alınan kararlar kapsamında ve ilk saldırıya uğrayan devlete karşı bir devletlerin kuvvet kullanma yetkisi mevcut olacaktır59.

Uyuşmazlıkların çözümü Andlaşmanın 3. maddesine belirtilmiştir. Locarno sistemine göre yasakları ihlal eden bir devlete karşı diğer tüm devletler harekete geçme hakkına sahipti. Ancak uyuşmazlıkların çözümlenmemesi durumunda savaşa başvurma hakkı tanınmamıştır60.

Locarno Andlaşmasının sonunda Ren Misakı kabul edilmiş, Almanya Milletler Cemiyeti’ne üye olmuş ve saldırı savaşları da hukuk dışı sayılmıştır61. 1936

yılında Almanya’nın Ren bölgesinin işgaliyle Locarno Andlaşması’nın barışı koruma görevi sona ermiştir. Milletler Cemiyeti Almanya’nın haksız işgalini teyit etmiş ancak Locarno Andlaşmasını kabul eden üye devletler Andlaşmanın yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmıştır62.

58 DEĞİRMENCİ ve MAVUŞ, s. 33.

59 Yale Law School Website, Treaty of Mutual Guarantee between Germany, Belgium, France, Great

Britain and Italy; October 16, 1925 (The Locarno Pact),

http://avalon.law.yale.edu/20th_century/locarno_001.asp, (Erişim Tarihi:02.11.2018).

60 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, s. 24.

61 DEĞİRMENCİ ve MAVUŞ, s. 33.

62 GÜNDÜZ Aslan, Milletlerarası Hukuk Temel Belgeler Örnek Kararlar, İstanbul, Beta Basım, 5.

(25)

c. Kellogg-Briand Paktı

Milletler Cemiyeti Statüsü’nün ve yapılan diğer çalışmaların getirdiği düzenlemelerin savaşı yasaklama konusunda yetersiz kalması üzerine, Fransa Dışişleri Bakanı Aristide Briand ve Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Frank B. Kellogg 1928 yılında çalışmalara başlamıştır63. Bunun üzerine 27 Ağustos

1928 tarihinde 15 ülkenin onayıyla kabul edilen Paris Paktı olarak da bilinen Kellogg-Briand Paktı imzalanmıştır64. Daha sonra Türkiye’nin de içinde bulunduğu bağımsız olan çoğu devlet65 Pakt’ı kabul etmiştir66.

Paris’te imzalanan Pakt üç maddeden oluşmaktadır67. Sözleşme’nin 1.

maddesinde uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde savaşa başvurmayacaklarını ve birbirleriyle olan ilişkilerinde savaşı ulusal politika aracı olarak görmekten vazgeçtiklerini açıkça beyan etmişlerdir. 2. maddede ise devletler arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkların veya sorunların barışçıl yöntemler dışında başka yöntemlerle çözülmeyeceğini belirtmiştir. Son madde de ise Pakt’ın yürürlüğe konulması ve diğer devletlerin katılımıyla ilgili bilgilere yer verilmiştir68.

Kellogg-Briand Pakt’ı savaşı yasaklamış ancak aşağıda belirtilen şartlarda meşru kılmıştır:

I. Meşru müdafaa durumu, II. Uluslararası zorlama tedbiri,

63 ASLAN M. Yasin, “Savaş Hukukunun Temel Prensipleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi,

Sayı:79, 2008, s.254.

64 ABD, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Polonya, Belçika, Çekoslovakya, İngiltere ve

Dominyonları Hindistan, Bağımsız İrlanda Cumhuriyeti, Yeni Zelanda, Avustralya, Kanada ve Güney Afrika Birliği olmak üzere toplam 15 ülke Pakt’ı onaylamıştır. Bakınız: DİLEK Mehmet Sait, “Büyük Güçlerin Politikaları ve Briand-Kellogg Paktı”, Uluslararası İlişkiler Akademik Dergi, Cilt: 10, Sayı: 37, 2013, s. 150.

65 2. Dünya Savaşı öncesinde 1939 yılı itibariyle 63 devlet bu pakta taraf olmuştur. Bakınız: ASLAN,

s. 254, Dipnot: 81. Ayrıca Pakt'ı onaylayan diğer devletler için Bakınız: KESKİN, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve Birleşmiş Milletler, s. 33, dipnot 28.

66 KESKİN, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve Birleşmiş Milletler, s. 33.

67 DİLEK, s. 150; Ayrıca Pakt’ı incelemek için bakınız: Yale Law School Website, Kellogg-Briand

Pact 1928, http://avalon.law.yale.edu/20th_century/kbpact.asp (Erişim Tarihi: 03.11.2018)

(26)

III. Sözleşmeye taraf devletler ile taraf olmayan devletler arasında oluşabilecek muhtemel savaş durumu,

IV. Sözleşmeye aykırı hareket etme69.

Pakt, savaş kavramını kullanmış ancak bu kavramı tanımlamaması eksiklik olarak görülmüştür. Diğer taraftan savaşa varan kuvvet kullanımlarını yasaklamamış70 ve meşru müdafaa hakkına ilişkin bir tanımlama getirmemiştir.

Meşru müdafaa hakkının tanımlanmaması devletlerin önceden de olduğu gibi bu hakkını kullanma konusundaki yetkisini saklı tutmuştur. Bu eksikliklerin yanı sıra genel bir kuvvet kullanma yasağı getiren Kellogg-Briand Paktı, yüksek katılımcı sayısı ile o dönemde neredeyse evrensele yakın bir uygulama alanı bulmuştur. Pakt’ın savaşı hukuk dışı sayma çabaları 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla sonuçsuz kalmıştır71.

Birleşmiş Milletler Andlaşması ile birlikte kuvvete başvurma yasağını düzenleyen ikinci temel uluslararası Andlaşma konumunda olan Kellogg-Briand Pakt’ı hala yürürlüktedir. Ayrıca Nüremberg Askeri Mahkemesinde barışa karşı suçlardan dolayı yapılan yargılamalarda önemli bir rol oynamıştır72.

B. Birleşmiş Milletler Döneminde Kuvvet Kullanma Yasağı

İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan büyük kayıplar karşısında devletler, bir daha böyle yıkımlarla karşılaşmamak ve uluslararası alanda tekrar savaş yaşanmasını önlemek için uluslararası bir örgüt kurma fikrine yoğunlaşmışlardır. Bu amaçla 49 devlet yetkilisi 1945 yılında San Francisco’da bir araya gelerek BM Andlaşması’nı hazırlamışlardır. Böylece günümüzde hala geçerliliğini koruyan Birleşmiş Milletler

69 ASLAN, Savaş Hukukunun Temel Prensipleri, s. 254.

70 Savaşa başvurma yasağının kapsamı genişledikçe devletler, barışçıl abluka, misilleme ve savaşa

varmayan diğer kuvvet kullanma yöntemlerini hukuksal zemine oturtma çabasında olmuşlardır. Bakınız: ACER, sa. 54-55.

71 ALTINER Sümeyra, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı, Çankaya Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2009, s. 6.

(27)

kurulmuştur. 24 Eylül 1945 yılında yürürlüğe giren Andlaşmayı 51 ülke imzalamıştır73.

BM Andlaşmasında savaş kavramı yerine kuvvet tehdidi ya da kuvvet kullanma kavramı kullanılmıştır74. BM Andlaşması uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasının evrensel düzeyde yasaklandığı ilk anlaşmadır75. BM’nin

kurulmasında ki temel amaç, BM Andlaşmasının 1. maddesinde de belirtildiği gibi uluslararası barışın ve güvenliğin korunmasıdır76. BM Andlaşmasında konu ile ilgili

en önemli hüküm 2. maddenin 4. fıkrasıdır77.

“Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletlerin Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.” Anlaşılacağı üzere madde 2(4) hükmü kuvvet kullanımını ‘kaçınmak’ gibi yumuşak bir terimle de olsa genel anlamda yasaklamıştır. Ayrıca kuvvet kullanımı sadece ülkeler arası ilişkiler kapsamında yasaklanmış olup; devletlerin kendi toprakları üzerinde kullanımlarına dair bir yasak söz konusu olmamıştır. Bu bağlamda 1992 yıllarında Somali’de gerçekleşen uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden iç savaş bu madde kapsamında değerlendirilmemiştir78.

Andlaşmanın bazı yerlerinde geçen kuvvet kullanma (use of force), barışın bozulması (breach of peace), saldırı hareketi (act of aggression), silahlı saldırı (armed attack) gibi terimlerin tanımlarının yapılmamasından dolayı hangi tür kuvvet kullanmanın yasak olduğu konusunda farklı fikirler ortaya çıkmıştır. İlk görüşe göre,

73 ÇETİN Burak, Birleşmiş Milletler Andlaşmasında Kuvvet Kullanma Yasağının İstisnası Olarak

Bireysel Meşru Müdafaa Hakkının İncelenmesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006, s. 31; ALTINER, s. 6.

74 ACER, s. 55.

75 DEĞİRMENCİ ve MAVUŞ, s. 36.

76 Türkiye Büyük Millet Meclisi Website, Birleşmiş Milletler Andlaşması,

https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/3-30.pdf (Erişim Tarihi: 04.11.2018)

77 DÖNMEZ Suat, “Kuvvet Kullanma Kapsamında Ön Alıcı ve Önleyici Saldırı Kavramları”, Balkan

ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi, 03 (03), 2017, s. 9.

(28)

silahlı kuvvet kullanımı yanında siyasi ve ekonomik baskılarında yasak kapsamında olduğudur. Diğer görüştekiler ise yasak kapsamına sadece silahlı saldırının girdiğini savunanlardır79.

İkinci görüşü savunanların dayanakları daha güçlüdür. Öyle ki Brezilya’nın şiddet içermeyen ekonomik baskılarının da yasak kapsamına alınması için getirilen teklifler reddedilmiştir80. Ayrıca BM Genel Kurulu’nun 1965 yılında kabul ettiği

“Devletlerin İçişlerine Karışmanın Kabul Edilmezliği ve Devletlerin Bağımsızlıklarının ve Egemenliklerinin Korunması Bildirisi”nde devletin içişlerine müdahale etmemekle kuvvet kullanmamak arasında farklılıklar olduğu ortaya konulmuştur. Buna göre bir devletin egemenliğini zedelemek veya çıkar elde etmek için yapılan baskıların içişlerine müdahale prensibine ters düşerken silahlı saldırı boyutuna varmadığı sürece kuvvet kullanma yasağını ihlal etmiş sayılmamaktadır81.

BM Andlaşması’nın madde 2(4) hükmünün Uluslararası Adalet Divanı’nın Nikaragua davasında belirttiği üzere, uluslararası hukukun jus cogens82 (emredici kural) olarak örf ve adet hukuku kuralı halini aldığı ve bu sıfatla tüm devletleri bağladığı kabul edilmektedir83:

“BM Andlaşması’nın 2. maddesinin 4. paragrafında yer alan kuvvet kullanma yasağının uluslararası örf ve adet kuralı olarak geçerliliğinin bir başka teyidi de, devlet temsilcilerinin beyanlarında bunun uluslararası örf ve adet kurallarından sadece biri olduğunun değil, aynı zamanda uluslararası örf ve adet hukukunun en temel ve önemli ilkelerinden biri olduğunun sık

79 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, sa. 32-33.

80 ACER, sa. 56-57.

81 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, s. 33.

82 1969 Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi'yle uluslararası hukuk literatürüne giren jus cogens,

Türkçe’de buyruk kural, amir hüküm anlamlarına gelmektedir. Bakınız: DENK Erdem, “Uluslararası Andlaşmalar Hukukunda Jus Cogens Kurallar”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, 56-2, s. 44.

Jus cogens, hukuk kişilerinin sözleşme ile aksini kararlaştıramayacakları ve kesin olarak uygulamak zorunda oldukları hukuk kurallarını ifade etmektedir. Bakınız: KARAKOÇ İrem, “Uluslararası Hukukta Emredici Kural (Jus Cogens=Peremptory Norms) Olgusuna Tarihsel Bir Yaklaşım”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:8, Sayı:1, 2006, sa. 88-89.

83 TAŞDEMİR Fatma, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, USAK

(29)

sık dile getirilmesi gerçeğinde görülebilir. Uluslararası Hukuk Komisyonu, Andlaşmalar hukukunun kodifikasyonuna yönelik görevini yerine getirirken, şu görüşü ortaya koymuştur: ‘Kuvvet kullanma yasağına ilişkin Şart Hukuku, bizatihi, uluslararası hukukta jus cogens niteliği taşıyan kurallara barış bir örnek teşkil etmektedir.”84

Diğer önemli konu ise kuvvet kullanma yasağının kapsamının açıklığa kavuşturulmasıdır. Kuvvet kullanma yasağını düzenleyen madde 2(4) hükmüne göre bir devlet, başka bir devletin topraklarına sahip olmak veya siyasi boyunduruğu altına almak için kuvvet kullanamaz85.

BM Andlaşmasının madde 2(4) hükmüne göre, devlet içindeki ayaklanma veya iç savaş durumları gibi uluslararası niteliği bulunmayan kuvvet kullanmaları bu hükmün kapsamı dışında sayılmaktadır. Ancak sömürge altındaki toplulukların kendi kaderlerini tayin etme hakkı çerçevesinde yapılan mücadeleler uluslararası silahlı çatışma olarak kabul edilir ve kuvvet kullanma yasağı kapsamına girer86. Bu durum

BM Andlaşmasının 1. maddesinin 2. fıkrasında şöyle belirtilmiştir:

“Uluslararasında, halkların hak eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek için diğer uygun önlemleri almak”

Madde 2(4) hükmünün anlam ve kapsamı konusunda farklı görüşler87 mevcut

olsa da doktrinde, kuvvet kullanma yasağının kapsayıcı ve mutlak olarak kabul edildiği görüş yaygındır88. Bu bağlamda Uluslararası Adalet Divanı’nın Nikaragua

davası kararında kuvvet kullanmaya başvurmama ilkesinin emredici kural olduğunu hüküm altına almasıyla UAD kuvvet kullanma yasağını genel ve kesin kabul etmiştir.

84 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, sa. 28-29.

85 GÜNDÜZ, Savaş Hukukunun Temel Prensipleri, s. 48.

86 YILMAZ, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, sa. 29-30.

87 KESKİN, BM ve Kuvvet Kullanma, sa. 153-154.

(30)

1. Kuvvet Kullanmanın Hukuka Uygun Kabul Edildiği Durumlar

BM Andlaşması madde 2(4) hükmünde kuvvet kullanmak açıkça belirtilen iki istisna dışında yasaklanmıştır. İlki BM Andlaşması’nın 51. maddesinde belirtilen meşru müdafaa hakkı iken diğeri VII. bölümde düzenlenen BM Güvenlik Konseyi ile alınan kararlar doğrultusunda kuvvet kullanmanın yasal sayılacağı durumdur89.

2. Meşru Müdafaa

Meşru müdafaa, gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiiller90 şeklinde tanımlanabilir.

Meşruu müdafaa hakkı BM Andlaşması’nın 51. maddesinde tanımlanmıştır: “Bu Andlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Andlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.”

Bu maddeye göre oluşacak meşru müdafaa hakkının BM’yi tamamen devre dışı bırakıp savaşı yasallaştıran bir hak olarak değil; BM’nin hemen müdahale edememesi nedeniyle savunma boşluğunu dolduracak fiillerin yapılabilmesi için

89 ACER, s. 57.

90 Tanım için 5237 sayılı TCK’nın “İkinci Bölüm” “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan

(31)

getirilmiş bir hak olduğudur. Bu bağlamda meşru müdafaa gerektiren saldırı fiilinin, ani olması ve savunma dışında başka bir seçenek bırakmaması gerekir91.

BM Andlaşması’nın 51. maddesi ile “…doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkı...” cümlesiyle devletlere zaten doğal olan meşru müdafaa hakkını tanıdığını ifade etmiştir. Ayrıca Güvenlik Konseyi’nin gereken önlemleri alana kadar yasal olan meşru müdafaa hakkının doğması için kesinlikle silahlı bir saldırıya hedef olması gerektiği vurgulanmıştır.

Madde 51, meşru müdafaa kapsamında örf ve adet hukukunda yer alan meşru müdafaanın yanı sıra ortak meşru müdafaayı da kapsamına almıştır. Ayrıca bu maddenin meşru müdafaa hakkını bütünüyle tanımlayıp tanımlamadığı ve uluslararası örf ve adet hukukunda yeri olan meşru müdafaa hakkına sınırlama getirip getirmediği ciddi hukuksal tartışmalara yol açmaktadır92.

Görüşlerden ilki (klasik görüş) madde 51 hükmünde tanımlanan meşru müdafaa hakkının oluşması için gerçekleşmesi gereken silahlı saldırı fiilinin örf ve adet hukukunda var olan meşru müdafaa hakkını kısıtladığı yönündedir. Nikaragua davası kararında da Uluslararası Adalet Divanı bu görüşü benimsemiştir. Bu görüş, silahlı saldırının gerçekleşmesi güçlü bir ihtimal olduğu durumlardan korunmak için yapılacak meşru müdafaayı yasal görmemektedir93. Benzer şekilde UAD’nin 2005

yılında Kongo’daki Silahlı Faaliyetler Davası’nda kuvvet kullanma yasağının, meşru müdafaa kapsamında kuvvet kullanımının madde 51 de yer alan sınırlar içinde kaldığı sürece yasal olabileceğini belirtmiştir94.

Diğer görüş ise meşru müdafaa hakkının geniş yorumlanması gerektiğini öne süren neo-realist görüştür95. Bu görüşü savunanlara göre, silahlı saldırı olasılığının

91 DEĞDAŞ Ulaş Can, “Uluslararası Hukukta Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı”, Anadolu

Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:1, Sayı:6, 2018, sa. 25-26.

92 ACER, s. 58.

93 MAVUŞ, s. 26.

94 KURAN Selami ve GÜR Hande, “Devlet-Dışı Aktörlere Karşı Meşru Müdafaada “İsteksiz veya

Âciz” Doktrini: Suriye ve DAEŞ Örneği”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 23, Sayı:1, Oca 2017, sa. 58-59.

(32)

güçlü bir olasılık olduğu durumlarda meşru müdafaa adı altında kuvvet kullanma hakları vardır. Madde 51 hükmünde geçen “doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkı” cümlesinde meşru müdafaa hakkının BM Andlaşmasından önce örf ve adet hukukunda yer aldığını ve önleyici meşru müdafaa hakkının da BM Andlaşmasından önce var olduğunu; 51. maddenin de bu hakları kısıtlamadığını savunmaktadırlar96.

Meşru müdafaa hakkının örf ve adet hukukundaki kapsamının ne olduğundan ziyade BM sistemine üye olan devletler arasında bu konu hakkındaki bağlayıcı hüküm BM Andlaşması’nın 51. maddesidir. Bu maddede ise “silahlı bir saldırıya hedef olması halinde” cümlesiyle önleyici meşru müdafaa hakkını97, madde de geçen

meşru müdafaa hakkının dışında bıraktığını açıkça göstermektedir98. Bu bağlamda

silahlı saldırı ihtimalinin bulunduğu bir durumda meşru müdafaa hakkının kullanılması madde 51 kapsamında değerlendirilmez99.

İsrail’in Irak’ta bulunan Osirak Nükleer Reaktörüne saldırması olayında; İsrail, önleyici meşru müdafaa hakkını kullandığını ifade etmiştir. İsrail, Irak’ın gelecekte nükleer silaha sahip kendisine saldıracağı gerekçesiyle 6 Haziran 1981 yılında Osirak Nükleer Reaktörüne hava saldırısında bulunmuştur. İsrail’in yersiz önleyici meşru savunma hakkı iddiası, doğacak olan yakın bir tehditten değil Irak’ın güçlenmesinin önüne geçmek için yapılan bir saldırıdır. Nükleer reaktörü imha eden

96 AZUBUIKE Eustace Chikere, “Probing the Scope of Self Defense in International Law”, Annual

Survey of International & Comparative Law, Vol. 17, Issue 1, pp. 146-147.

97 Uluslararası teamül hukuku, önleyici meşru müdafaanın tehdidin oldukça büyük olup, bu saldırının

olacağından kesinlikle emin olunduğu durumlarda izin verilen bir hak olduğunu belirtmiştir. 11 Eylül 2001 ABD’ye yapılan saldırıdan sonra ABD ulusal güvenlik stratejisinin yayınlamış olduğu bildirgeye göre önleyici meşru müdafaa, ortada acil ve tanımlanacak bir tehdit olmaması halinde bile kendisine düşmanından önce saldırmanın bir hak olduğu şeklinde tanımlanmıştır. Bakınız: AKSOY Merve, “Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı Bağlamında Bush Doktrini Ve Abd’nin Irak’ı İşgali”, İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, Ocak 2008, s. 2.

98 BROWNLIE Ian, “International Law and the Use of Force by States” Revisited, Chinese Journal

of International Law, 1(1), 2002, pp. 6-8.

(33)

ve 10 kişinin ölümüne sebep olan bu saldırı BM Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyince kınanmaktan öteye gidilememiştir100.

Madde 51 hükmüyle ilgili diğer bir problem ise silahlı saldırı kavramının tanımı ve kapsamıdır. Nikaragua davası kararında UAD, BM Genel Kurulunun 1974 tarihli 3314 sayılı Saldırının Tanımı Kararı'na101 atıfta bulunarak silahlı saldırı için, “silahlı bir saldırının sadece düzenli silahlı kuvvetlerin sınır ötesi harekâtını değil, ayrıca 'bir devletin aleyhine düzenli güçlerin ika edebileceği ağırlıkta silahlı harekât ika eden silahlı grupların, düzensiz kuvvetlerin, ücretli askerlerin başka bir devlet tarafından veya onun adına gönderilmesini veya bu olaylara önemli ölçüde müdahil olmasını' içerdiğinin genellikle kabul edildiğini” demiştir102. Ayrıca UAD, sınır

olaylarının, asilere silah, lojistik ya da başka türlü desteklerin sağlanmasının silahlı saldırı kapsamına girmediğini belirtmiştir103.

Divan’ın saldırı açıklamasına göre, Türkiye’nin ülke bütünlüğünü bozmak için PKK ve benzer terör örgütü tarafından gerçekleştirilen terörist faaliyetler de silahlı saldırı kapsamına girmelidir. Türkiye meşru müdafaa kapsamında kendisini korumak ve saldırıları durdurmak için gerek sıcak takip hakkını gerekse sınır dışı operasyonlar düzenlemektedir104.

Madde 51 hükmünde yer almasa da meşru müdafaadan söz edebilmek için, silahlı saldırı ile meşru müdafaa önlemleri arasında bir zaman bağının bulunması gerektiğidir105. Bu konuya en iyi örnek 1982 yılında İngiltere ve Arjantin arasında

gerçekleşen Falkland Adaları çatışmasıdır. Arjantin, 150 yıl önce İngiltere’nin bir zamanlara Arjantin’in olan adaları haksız işgal ettiğini iddaa etmiş ve buna

100 CANİKOĞLU Erhan, “Uluslararası Politika Ve Birleşmiş Milletler Sisteminde Önalıcı Kuvvet

Kullanma”, Güvenlik Bilimleri Dergisi, 4(2), 2015, sa. 133-134; MAVUŞ, sa. 30-31.

101 United Nations Official Websites, “3314 (XXIX). Definition of Aggression”,

http://www.un-documents.net/a29r3314.htm (Erişim Tarihi: 05.11.2018)

102 ALTINER, s. 49.

103 DEĞİRMENCİ ve MAVUŞ, s. 44.

104 ALTINER, s. 49. Ayrıca konuyla ilgili daha fazla bilgi için bakınız: AKUTAY Sercan Semih ve

ATEŞ Davut, “Türkiye’nin Sınır Ötesi Operasyonlarının Hukuki Çerçevesi”, Gazi Üniversitesi

Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 17, Sayı:3, 2013.

105 KARADAĞ Ulaş, “Birleşmiş Milletler Andlaşması’na Göre Meşru Müdafaa Hakkı”, İnönü

(34)

dayanarak 1982 yılında Falkland adalarını işgal etmesini meşru müdafaa hakkına dayandırmıştır. Bunun üzerine BM Güvenlik Konseyi konuyla ilgili alınan kararda106, tarafların çatışmaları durdurup sorunu barışçıl bir şekilde çözmelerini önermiştir. İngiltere, konseyin aldığı bu kararın tek başına yeterli olmadığını belirtmiş ve silahlı çatışma yoluyla adaları geri almıştır. İngiltere bu eylemini meşru müdafaa hakkına dayandırmıştır. Ancak İngiltere’nin bu davranışını, Güvenlik Konseyi konuyla ilgili alınan kararı ihlal ettiği yönünde değerlendirmiştir107. Meşru

müdafaa önlemlerinin silahlı saldırıdan hemen sonra olması meşru müdafaa hakkının ihlali olasılığını ortadan kaldıracaktır. Ancak meşru müdafaa hakkını kullanacak devlet saldırıya hemen cevap verebilecek durumda değilse bu hakkını kullanacağını beyan etmeli ve saldırıyla savunma arasındaki bağı koparmadan savunmaya geçmelidir.108

3. Birleşmiş Milletler Kararları Kapsamında Kuvvet Kullanma

BM Andlaşması’nın kuvvet kullanmadaki ikinci istisnası Andlaşmanın VII. bölümünde Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumunda Alınacak Önlemler başlığı altında düzenlenmiştir. BM Güvenlik Konseyi’nin barışı korumak veya bozulan barış durumunu tekrar oluşturmak için alacağı kararların en önemli özelliği bağlayıcı nitelikte olduğudur109.

BM Andlaşması’nın 39. maddesinde, barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu ya da bir saldırı eylemi olduğunu saptama görevi açıkça Güvenlik Konseyine verilmiştir. Ayrıca yine bu madde de Güvenlik Konseyine, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için tavsiyelerde bulunma veya bazı

106 BM Güvenlik Konseyi’nin 1982 yılında vermiş olduğu 502 sayılı karardır. Orijinal metin için

bakınız: https://undocs.org/S/RES/502(1982) (Erişim Tarihi: 06.11.2018)

107 ACER, s. 59.

108 KARADAĞ, s. 179.

109 AYTOĞU Çağatay Oğuzhan, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları Doğrultusunda

İnsani Müdahale”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2016, s. 53.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kartl ödeme sistemi içerisinde yer alan süjelerden ilki kart hamilidir. Kart hamili, kartn çkartlmas konusunda kart çkaran kurulua hukuka uygun ekilde bavurarak

Yenileşime kaynak ayıran örgüt ikliminin (yka); insan sermayesinin finansal, müşteri ve örgütsel kapasite performanslarına direkt etkilerde; müşteri

Bu özel sayıya verdiği Mevlânâ ve Yunus Emre başlıklı yazısında, yine dürüstlükten ve medeni cesâretinden vazgeçmeyerek, Yunus’un değerini kabul etmekle

• Excluding the labor inspectors who are engineers, architects or technical staff inspecting in OHS, inspectors with at least 10 years of experience including the period as

In this study, we present a patient who underwent PET/CT to seek a primary focus with the presumed diagnosis of multiple bone metastasis, and Brown tumor

Her satır ve sütunda sadece iki sayı olacak şekilde 1-8 rakamlarını tabloya yerleştirin.. Her bir rakam sadece bir kez kullanılacak ve

357 Sanığın ırza geçmek eylemini sonuçlandırmak olanağı varken sürdürmeyerek kendiliğinden vazgeçmesi nedeniyle TCK'nın 61 inci maddesinin son fıkrası nazara

Çatışma ve Çatışma Sonrası Toplumlarda Hukukun Üstünlüğü ve Geçiş Döneminde Adalet Hakkında Genel Sekreterin Raporu’nda [Report of the Secretary-General on the