• Sonuç bulunamadı

Arabesk çölde bir vaha

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Arabesk çölde bir vaha"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T ‘ **7 i l

24 Ekim 1989 Salı ©

Uzak düşler ve özlem ler semti Beyoğlu’m m girişinde, küçük bir kültür kalesi... Taksim Sanatevi...

n O O O O O O O O O O O O O O O O O .

B E Y O Ğ L U B A R L A R I

o o o o o o o o o o o o o o o o o

Mey'le Muhabbet'in

Son Durağı

Arabesk çölde bir vaha

RafaeNn Flamenko nağmeleri

Rafael, safkan b ir Ispanyol... Gitarıyla, aralarında sanatçı Hûmeyra'nın da bulunduğu müdavimlerin kanını tutuşturan "Flamenko" parçalar döktürüyor: Sohbet iyi, hizm et sıcak, m üzik daha da sıcak... Entellektüellerin sanat ve siyaset tartışm aları saatler ilerledikçe hararetleniyor... Akdeniz'in b ir ucundan Boğaz'a uzanan Ispanyol nağmelerle muhabbet almış başını gidiyor...

ı Y ü zyılm başında Taksim , b ir “nezih.’ meydan... ön em li randevular orada veriliyor, yakada çiçek, elde buket, sevgililer bekleniyor. Bir zam anlar gerçekten bir selviiigln süslediği Sıraselviler Caddesi’nde, az İleride Sinem atek... B eyazperdenin ‘ dünyalar içindeki dünyası’ n a açılan bir pencere... Biraz üniversite kantin i havalı, derme çatm a, am a o lsu n

Yıllar sonra, Sinematek kapandı, Taksim Sanatevi

oldu. Tiyatrocu tayfasının mesken tuttuğu, yerin yedi

kat dibindeki bu mekân, ne sıkı edebiyat ve

siyaset tartışmalarına sahne olmadı ki! Taksim

Sanatevi sonunda, geniş ve ferah bir üst kata

taşındı. Usulünce aydınlatılmış, sıcak, konforlu bir

balkonda, Boğaz Köprüsü nün ve Süleymaniye'

nin ışıkları ayaklarınızın altında sanki...

Yazan: Jak DELEON

[5

F o t o ğ r a f la r G ü v e n F O L A l

ENE 1944’te bir yıl­ dız dergisi. Kapak­ ta, Nezihe Bece­ rikli... O demlerde, İstanbul otobüsle­ rinin pencereleri koltukları “ p u f gib i” yumuşak ve halis deri. Çok değil, 30 yıla kalmadan per­ deler tırnak makasına, kol­ tuklar çakıya kurban gide­ cektir. Daha doğrusu, ikisi de kültür erozyonuna, ne eroz­ yonu, sekiz R ichter ölçeğin­ de bir deprem şiddetindeki yozlaşmaya, çiğköfte ve lah­ macun, yumurta topuk ve dü­ pedüz “ orm an k ib a rı” zihni­ yetine ku rban gid ecektir. “ B ir şehri, şehir yapan ya­ p ılar değil, k işilerd ir” diye s e s le n e n E r n e s t He#- m in g w a y ’i doğrularca, İs­ tanbul şehir olmaktan çıktı, “ yeni İs ta n b u llu la r saye­ sinde kocaman bir taşra ka­ sabasına döndü. “B eyefen ­ d i” sözcüğü hepten unutul­ muş, “ arabesk” söylem çok­ tan yaşam tarzına dönüşmüş, Çelik G ülersoy, Aydın B oy ­ san, Özdem ir Kaptan dövü­ nüyor, nereden nereye İstan­ bul...

Ö N E M Lİ RANDEVULAR, TAKSİM'DE

S

EYRİNE doyamadığım birkaç bina dışında, Be- yoğ lu ’na ayak basma- maya özen gösteriyoru m . H ele R u m e li P a s a j ı ’ nın (C ité R o u m é lie ) yürekler acısı halini gördükçe, bütün bütün soğuyorum B eyoğlu ’ ndan. Kısası, Taksim çepe­ rinde noktalıyorum İstanbul’ u. O tadına doyulmaz Ban­ kalar Caddesi’ni günde yüz kez arşınlasam da, yol bitti­ ğinde Tünel yönüne değil, Tepebaşı a uzanıp P era Pa- las’ta yorgunluk kahvesi yu­ dumlamayı tercih ediyorum. Pera Palas, bir dönemden kalan son anı, b elk i son “ k a le” , arabesk çölde “ m e­ deniyet burcu!”

Âdet olduğu üzere bu bar yazışma da geniş “ perspek­ t if” ten girdik. Meydanı aşıp S ı r a s e l v i l e r ’ in ağzın daki Taksim Sanatevi’ne adım at­

madan önce T a ksim ’in enli, boylu ve derin tarihine göz atalım : Y ü zy ılın ba şın d a tram vay " r ö fü j'T e r i, gep- geniş alanın çevresinde do­ lanan tek tük “ M odel - T F ord ” otomobilleri ve yüz­ yılın ortalarına kadar daya­ nabilen kumbaralı İş Ban­ k a s ı saatiyle “ n e z ih ” bir meydan, öy le nezih ki, önem­ li randevular orada veriliyor. Yakada çiçek, belki de elde buket, sevgililer beklenir, Y ıldız ya da M ujik Sineması’ mn “ seans” saati kollanırdı: 'Greta G a rb o’nun “ M ata - H ari” si gösteriliyormuş bu­ gün, aman kaçırmayalım, çı­ kışta M arkiz’e uğramak şart oldu ama boyunbağı taksay­ dık keşke!’

Biz en iyisi Taksim ’den. aşağılara, bir zamanların Ma- jik Sineması, sonraların V e­ nüs S in em ası, bugünlerin İstanbul Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi’nin yanın­ dan, D ilson ve K eban otelle­ rine doğru yürüyelim. Çok değil, kırk adım ötede Sine- m atek'e rastlayacağız...

B e y a z p e rd e n in “ D ü n ­ yalar için deki dü n yası” na açılan bir pencere daha ka­ pandı. H um phrey B ogart ve Laureen B acall düğün pasta­ larını kesiyorlar, B arry Fitz- gerald ve B in g Crosby, “ Os- ca r” ı kaptılar, Broadvvay’de Ethel M erm an adlı bir yıldız doğuyor, “ A nnie Get Y our G un” yüzyılın müzikali ol­ maya aday!

KİMLER GELDİ. KİMLER GEÇTİ?_________ “ lyT P E L E R geçmedi ki Si- | \ | n em a tek 'in ekranın-

JLM

dan? S ilv a n a M an- g a n o 'n u n “ A c ı P i r i n ç ” i, Esther W illiam s’ın “ Su Pe­ r is i” , M ich ele M o rg a n ’ ın “ G u r u r l u l a r ” ı, U r s u la A n dress’in “ Çin M acerası” , C a t h e r in e D e n e u v e ’ ün “ Gündüz G üzeli” , Charlie C h aplin ’in “ H ong K ong'lu K ontes”i, G regory Peck'in “ M o b y D ic k ” i, A n th o n y Q uinn’in “ Z orb a ” sı, bir de ölümsüz devler: E isenstein’ ın “ P o t e m k in Z ı r h l ı s ı ” ,

Müzikli geceler

M etis Sökmen ve "G rup Vega", Taksim S anatevi'nin gözdesi... M üşteriler. ış ıltılı Boğaz manzarasının keyfîni çıkarırken, ke n d ile rin i m üziğin hoş nağm elerine bırakm aya hazır... Gece yarısına doğru başlayan program . Taksim S anatevi'nin ilg i çeken yönlerinden b iri...

“ Orson W elles” in “Yurttaş K a n e” , L a u ren ce O liv ie r ’ n in “ I I I . R i c h a r d ” ve “ H am let” filmleri.

Sonra Sinem atek kapan­ dı, yerine Taksim Sanatevi geldi. İşlemeli yeşil kapısı (bi­ raz ahşap, biraz cam), yerin yedi kat dibine döne döne inen merdivenleri, içeriden basamaklı “ p la tform " stili katları, kalın masaları ve kü­ çük sandalyeleriyle tam bir “ b istro” , peynir - şarap sis­ temine uygun bir mekân.

Tiyatrocu tayfasının mes­ ken tuttuğu T aksim Sana- tev i’nde yalnız içki içilip ye­ mek yenilm ez, “ h a z ir û n ” münhasıran entelektüeller­ den oluştuğu için, sıkı tartış­ malara girişilir: Efendim, şu romancı var ya, hani öve öve göklere çıkarttığımız, kitap­ ları bilmem kaç baskı yapan, “ feşm ekân ” kitabı düpedüz çalıntı, 40 yıl önce İngilizce yayımlanmış! Bale eleştirisi mi? Bırak birader, Türkiye' de bale eleştirmeni falan yok, hele bir Aslanzâde Yakub Efendi var ki, yazdıkları ev­ lere şenlik! (Hayrola yahu, kim bu Aslanzâde Y akub? Ben hiç duymadım.) özel ti­ yatrolar, suyuna tirit oyun­ larla savuşturuyor mevsimi, D e v le t T iy a tr o s u olduğu

yerde sayıyor, Şehir Tiyat­ r o l a r ı n ı n atılım ı ta rtışıl­ maya değer, T eşvikiye Sa­ nat G a lerisi’nde seramikçi Dalya A n ter’in sergisi var, Paris'ten yeni gelmiş, pek de yetenekli bir kızcağız! Dedesi M ısırlı Udi Selim Efendi, büyük dayısı da M ısırlı Udi İb ra h im E fen d i diyorlar, “ sanatkâr” bir aile... SICAK MEKÂNDA KÜLTÜR

TARTIŞMALARI

B

U arada, Sanatevi’nin sevim li “ p a t r o n ’ Tarı Ahm et ve Nilgün Se- zerel sağa sola laf yetiştirir, ikisi de kusursuz “ ev sahi- b i ” dir, m ekânı sıcak tut­ manın salt “k a lo rife r” so­ runu olmadığını çok iyi bilir­ ler! Yıllar sonra taşındı T ak­ sim Sanatevi; iki kapı yanın­ daki yapıya, geniş ve “ fe­ ra h ” bir üst kata. Enli pence­ relerinden bir tarafta Boğaz K öprüsü görülür, öte yanda ışıl ışıl Süleym aniye, kar­ şıda A sya kıyıları. Usulünce ışık la n d ırılm ış, gerçekten “k o n fo rlu ” olan bu yer, İs­ tan bul’un seçkin “b a r - res- tau ran t” larını aratmaz oldu.

Ama, yine de biraz nostal­ ji: Eski Sanatevi’nin tıkış tı- kışlığı, basık tavanı, m ü­

Kustırsuz ev sahibi

Ahm et SezereI (soldan ikinci), Flamenko g ita ris t Rafael (soldan üçüncü) ile b irlikte , kıdem li m üdavim lerle şakalaşıyor. Taksim Sanatevi, k a lite li b ir akşam yem eği isteyenler için biçilm iş kaftan. A hm et ve N ilgün Sezerel ç iftin in özenle oluşturdukları m utfak, Fransız ağırlıklı. F iya tla rd a , öyle "dudak uçuklatan" ya da "cüzdan solduran" cinsten sayılmaz pek.

davimlerin ister istemez kay­ naşması bir Londra 1950 ha­ vası veriyordu sanki, bardan masaya seslenmeler, belki bir sanatçı “ p u b ” ıydı o demler­ de, Olsun, yeni yer daha iyi; evet, o “ üniversite k a n tin i” atmosferi' yok ama Taksim S a n a te v i için “ ça ğ a t la ­ m an ın ” sırası çoktan gelmiş de geçiyordu bile! Sinem atek de belki bir gün adma ve ben­ liğine yakışan, modern dona­ nımlı, seyirciye her an “ ya n ­ gın k ork u su ” yaşatmayan bir yapıda yeniden açılabilir. Tüm yeni barlarda olduğu gibi, Taksim Sanatevi’ne ka­ liteli bir akşam yemeği için gidilebilir. A h m et’le Nilgün' ün ö z en le o lu ştu rd u k la rı mutfak Fransız ağırlıklı. Fi­ yatlar da öyle “ dudak u çu k ­ latan” , “ cüzdan soldu ra n ” . türden değil...

BİR TEK -BEYOĞLU' VAR' *T*ŞTE böyle, B eyoğlu ’nun

I g ir iş in d e k ü çü k b ir J L “ ka le", bir Sanatevi var. İstanbul Anakent Belediye Başkanı Nurettin Sözen, Be­ yoğlu'na kimliğini veren eski mekânların yeniden canlan­ dırılacağını her fırsatta yine­ liyor. Dansı M arkiz Pasta- nesi’nin (T okatlıyan Oteli’ nin, Cercle D’ O rient Ku- lübü’nün ve otelinin, vs„ vs.) başına. “ B eyoğlu n osta lji­ s in d e n b ı k t ı k u s a n d ık ” diye yakınanlar da lütfedip A tilla D orsay’m 8 Eylül 1989 tarihli Cum huriyet Gazetesi’ ndeki sözlerini okusunlar:

“ İstanbul d ış ın d a o t u ­ ranlar, gid erek b irço k İs­ tanbullu, Beyoğlu la fla rın ­ dan, Beyoğlu tartışm aların ­ dan, Beyoğlu n ostaljisin den gına getirm iş ola b ilir. Ne yapalım k i İstanbul’ da, do­ la yısıyla T ü rk iye’ de b ir tek Beyoğlu var. Azalm ış da o l­ salar, in sa n m a lzem esin ­ deki çeşitlilik ve zen gin lik­ le, bakım sız da olsa, m im a­ risin deki üslup fa r k lılık ­ ları ve bu n ların k en di için ­ deki uyum la, neredeyse b ir b u çu k y ü zyıld ır k oca b ir kentin eğlen ce ve sanat ya­ şam ındaki benzersiz yeri ve işleviyle, Beyoğlu hep b ir uzak düşler ve özlem ler semti ola gelm iş.”

YARIN: GARİBALDİ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ameliyat sonras› komplikasyonlar aç›s›ndan iki grup aras›nda fark bulunmam›fl, ancak femur k›- r›klar› sadece ‹M çivi grubunda görülmüfltür.. ‹n-

Tedavisi cerrahi olan frontal mukosellere yak›n zamana kadar klasik eksternal teknikler uygulan›rken günümüzde geliflmifl görüntüleme teknikleri ve endoskopik

[r]

Sinop elekt- rik ışığını sis düdüğü sayesinde ilk d e f a görmüş ve binanın ve düdük tesisatının sonsistem olu- şu halkın ziyaretlerini sıklaştırmış, zaten güzel

Taksimden Ayaspaşaya giden dönemeç ti- lerinde yüzü dar, derinliği çok bir arsa üzerine yapılan bu kira evinde katlar ön ve arka yön- lerde birer daire olmak üzere

Bizde inşaat ekseriya beton arme temel ve İskeletli olduğundan soğuğun ve donun müphem bir surette nazarı itibara alınması çok soğuk g ü r - lerde yalnız beton

Sırf memleketlerinin kültürü ve san'at yolundaki çalışmasını göstermek için açılan bu resmî sergilerin yanında kendi hesabına tetkik seyahati yapan bir Türk

[r]