Sayfa : 2
T - 7 - sr>-i?
:¥ARIM
ASIRDA NELER
GÖRDÜM?:
EVVEL ZAMAN İÇİNDE
S E M İ H M Ü M T A Z S.
Tefrika N o : 35 hakkı mahfuzdurN akil vb iktibas
1889 âan 1943 e kadar tiya tr o ve
mesirelerimizden ve sokaklarımızdan
ulak tefek hâtıralar
T iyatrolara ve gezm e ye rle rine götürülm eğe başladığım ız ta rih tejı itibaren gördükleri iniz şöyle hulâsa olunabilir: Tahta dan barakamsı b ir tiyatro. D e lik deşik bölm eler ve localar. H asırla n y ırtık iskem leler. B ir sürü ayakta dolaşan ve koşan badem e veya yanaşma. B ir ia • kem leye üç, b ir locada a ltı yedi İrişi. Satıcılar tiyatronun için - de, dışında. E llerde birbirine vu ratan bardaklar. Sim itçilerle, fındık fıstık çılar. Mandalina ve portakalcıiar. Sahnenin hemen önünde alafranga muzdka hey - e ti. Yan tarafında incesaz takı m ı. Abdürrezzakin meşhur Şef orkestrası Tonyo. B ilet satan - ia rla kontrol Cülerin lâübaMlik - İteri. A ğızlard a sigara. E llerde gû ya program . Locanın sağ ve y a sol ta ra fta m ı olduğunu m üş te riy e b ir türlü söyliyem iyen m em ullar. Parterde sabit olma dokları için m uttasıl gıcırdayan fefcesmteter. Omuz omuza, üstüs- te oturanlar veya kolkola ilişen fer. Yahut iskem lelerin üstünde ayak ta duranlar.
E ğer bu tiyatrola r yazlık m ahallerde kurulmuşlardan ise., üst katta da k afesli localar i- çbıde kadınlar ve mutlaka yan larında 'küçücük çocuklar. Bu k» çalardan aşağıdaki localara a - kan her türlü su döküntüleri, v e bundan çıkan vaveylâ veya fir a r . H a fiften müşatemeler —• yâ n i söğüşmeler. Çocuk ağlama ia rı. Bazan ninniler. Boyası u- çuk renksiz ve perişan b ir per denin açılış resmi. Bu sırada müjdeci orkestranın gjirültüsü.. derhal kantolar.. Peruz ve Şam ram ve küçük Eleni ve M an Ferha ve büyük Eleni «hanan»- la r. Kantocu Todorinân bu ha - namlardan b irile ç ift şarkıları. Y in e b ir patırdı gürültü ve kan tolartn bitrriesinden, perdenin kapanmasından b ilistifade kı - yam etter koparan satıcılar. Hal fa n raraıile el çırpm atarile bir daha kantolar. Sahneye müşte rilerin söz atm aları. H ele Gala- tanın meşhur pandomimalarm- d a ve tiyatrolarm da meselâ is tenilen b ir kanto söylenmezse.. Sahneye söz yerine iskem le ve y a bâr şişe Veya b ir bıçak atma ları. A cayip ve yorucu ve uzun uzu..n 'kahkahalar. San’atkâr - kırda tak lit namına münasebet s iz yüz buruşturmaları, dil çı karm aları M uttasıl tülûat yâni b ir nevi gevezelik ve hezeyan ya n şia n . Avuç avuç saçmalar. M antıksızlık ve mevzusuzduk. Y a ln ız ve yalnız ismi değişmi- yen bir oyun, b ir komedya, bir facia, bir sûzişli dram., iflı. Bu meyanda ve bu oyunlarda dahi aonu gebniyen tirad lar! Yaşı benzemesin bizinı Şehir T iy a t rosunun «Don K arloe» piyesin deki kadar tirad lar ve tablolar
ve envai oyunlar vesaire. M esire mahallerinde... Ç ayır lara serilm iş hasırlar. Seccade ler, şilteler, yastıklar. Tencere
leri© yem ekler, dolm alar, 'helva lar. V esaiti nakliye namına mu hacir arabaları, öküz arabaları. Eğlence namına k oy düğünleri. A t yarışları, pehlivan güreşleri, Bazı yerlerde bir de incesaz. Maahaza yin e fın d ık fıstık . K a zanîaria suda pişm iş m ısır. Dem durmam ve m uhallebiciler. Sey yar satım lar. A y n c a çadırlar önünde ip cambazları. Kukla - lar, hokkabazlar, b ir de orta o- yumı... Vesaire.
Şehrin m eydanlarındaki kah velerde... Maşasının ucuna iliş tird iğ i b ir ateş parças le müş - terinin sigarasını yaktıktan son ra... Sade bi...r, şekerli ik i fer- yadile kulakları yırtan ağzı si- garalı, ayaklan şıpıtık te rlik li; göğsü b ağrı açık; k ollan a v a li; çoraplan yırtık , koltuk al - tında sim siyah b r peçete taşı yan b ir k irli garson.. Potininin birin i ayağından çıkararak is - kemiede bağdaş kurmuş b ir m üşteri veya gerile gerile a r - kaya doğru eğik bir d iğer müş teri. Meselâ K âğıthane veya Göksu deresinde iseniz sahille - rinde yine satıcılar. Seccade ve ya hasırlara uzanmış adamlar. Gelen geçen sandallara taş atan çocuklar ve yanlarında ana ba baları. Çayırlarda iseniz okka larla toz toprak ve süprüntüler. A rabalarla gezerseniz volkan - lara müşabih to z fışk ırtm aları. Renklerim kaybetm iş adamlar, elbiseler. Bu yerlerin her b irin de davul zurna, darbuka. Çin - gene k ızlan ve sarkılan ve fa l- cılan . Hulâsa hiç durm ıyan ve oturmıyan b ir panayır.
İşte biz ve m uasırlarım ız 1889 dan 1908 senesine kadar umumî eğlence nam ve hesabı na bunlan gördük. Y a ln ız Ga - lata balozlanna mümkün değıi! götürütonezdik. Unutmadan sun lan da derlıatır edelim... Avru- padan gelen turnelerle opera ve operet ve kom edileri görü yor - duk. Yin e Avrupadan gelen «Kafeşanfcan» artistlerinin Bey- oğlundaki Odeon ve Konkordya tiyatroların da oynadıklanm ip tida duyuyordum, 9onralan da gördük. B ir de Istanbula dada nan bir at canbazhanesi vardı' ki direktörün adı Furniye, k ız larının adları Terez ve Antu - vanet idi. B ir h ayli aşıklan da vardı. V e galiba hararetli âşık lardan id iler ki ih tiyarlarım ız bizim yanım ızda olsun ağızla - nndan kaçırm am azlık edemez lerdi. Doğrusunu isterseniz; şa ka bertaraf bu k ızlar hakikaten hünerli idiler.
T iya tro namına mahut bara kalardan başka b ir şey oknıyan Manakyana gelince bu kumpan yada ciddî b ir eda yâni piyesler vardı. Bu adam zamanın en cid d î ve meşhur eserlerini Türk - çeye çevirir, tiyatrosunda oy - nardı. Bu eserler tezli piyes - ter idiler. H erkeste b ir merak, b ir tecessüs ve b ir de münakaşa
¿■= Y A R İ İ V İ ASIRDA NELER GÖRDÜM ?
=
■»
EVVEL ZAMAN İÇİNDE
S E M İ H M Ü M T A Z S.
Tefrika N o : 36 halda mahfuzdurN ak il ve iktibas
1839
û&n
1943 e kadar tiyatro ve
soesireEorlffîizdea ve softaklarıaıızdaıı
atak telek kâtıralar
«N eden bu böyle id i? H ele Tanzim attan sonra bavlıyan t i y a tro m eraklıları nasıl oklu da o gü zel ve m illî eserlerle ve te r cüm elerle ve operetlerin en âlâ- öü e ve verd ik leri b ir siirü husu s î hibelerle h ediyelerle merale - k ette tiya tro m erakını genişle tem ediler. Başlımıza yıkılan ve yık tırıla n tiya trola r yalnız ve yaln ız yükseklerden düşen gü l lelerle m i b irer tarafa yık ıld ı - la r; yoksa k olaylıkla yıaıkna - lan n da hiç om 1 azsa lâkaydilik- ierim izin m edhali var m ıdır? Bunu b itaraf ve kıym etli müte fekkirlerim izin lûtfd izahına bı rakarak ve sadede gelerek yine h âtıralarım ızı k arıştıralım ».
1908 den 1943 e kadar da şunları gördük: 1908 H ü rriye - itini m üteakip yeni yeni müel - lifle rim iz de belirm işti. E ski e- serlere de koşulmuştu. M illî he yecan lar taşm ıştı. Sahnemizde dahi mes’ut b ir inkılâbı idrâk h evesine düşmüştük. A rtık sa h a mesahası ölçülem iyecek ka - d ar büyüktü. Silven’in şakirdi H âm idin eserlerinde kahraman ye pek de m u vaffak oldu. Genç lerim iz sahnelerde edebî dert - lerin e derman aradılar ve bul - dular da. M illî kumpanyaların kurulduklarını gördük. Y aln ız p iyesler değil, buralarda lıita - beler, şiirler, nutuklar dinle - Ek. N u rettin Şefkatinin pek mu v a ffa k olduğu Selim Salis gibi gü zel eserleri seyrettik. B ir de h ey’e ti edeibiyesi var edilen bir D arülbedayiim iz oldu. Azasın - dan b azıları rol aldı. Müze Mü dürü Hamdi, Recai Zade Ek - rem , Abdülhak Hâm id Beyler iş e k arıştılar. Ahm et Muhtar K evak ib i, Said Paşa Dam adlı
-f
le meşhur N u ri, İzzet Melih, rahim Neem i, Reşat Nuri, D r. H üseyin Suat B eyler bu mü essesede çalıştılar, çabaladılar. Bunu da kabul etm eliyiz; bu işi iy i ibir yola soktular. Bunların hepsini gördük.Bu tarih te Manakyan, K el
Tfasan, Abdürrezzak, Kavuklu Haenrii gib iler de hayatta ve ken di işlerile iştigalde idiler. B unlara dair de b ir çok hatıra- iaru n iz vardır. E l ize Binemci- yan Hanimin öz b ir Türk evlâ dı kadar dürüst b ir lisanla sah n eyi dolduruşu; M uvahhidin; Ş âd ı’n in ; F ebim in ; heveslilere belâ kadar kuvvetli b ir iptilâ aerkedişi gözlerim izin önünde c a ri s a f b ir nehir gib i aktı gitti. N e güzel de piyeslerim iz vardı v e ne de güzel ve iy i bir «E lit» yetişm ekte idi. Bunlar da ta ri h e karıştı ve hangi güllelerle y jk ık b la r ?! İzah edemiyorum. H ele 1937 den sonra tiya tro ve m esire ve eğlence namına ne gördüm se bunlar b irer b irer ba n a m aziyi ih tar edip duruyor - la r. Y ân i enkazı veya henüz bi n a edilem em iş m alzem eyi hatır katıyorlar. Şehir tiyatrolarım ız dan komedi ta ra fı bana bilâ tereddüt K el Haşan E fen d iyi;
dram kısanı da Ahdinin, facıah oyunlannı ih tar ediyor. V eya - hut Manakyamn ve tiyatrosu • nun o «M onoton» tekellüm ü ta r zın ı kulaklarım a getiriyor. Şu kadar ki onun tercüm e ederek bize oyn adığı piyeslerin, mem - lekete faydası bakanımdan, rüc- hanlıklartm kaçırmam ak şar - tile ! M esirelerim ize gelince; o eski delik deşik tiy a tro bara - kalarınm yerİeri yü rekleri de - len ve deşen sazlı m eyhanelere inkilâp etm iş olarak o eski mes kenete bol taze bir fecaat tab - loşu gösteriyor. Sokaklar ye kahvehaneler ve çaycı dükkân larından da bahsedelim dersek; hâiâ o mektuptur diyenlerin baş ları ağrım az. Daha diin hergün devam etm ekte olduğum bir kahvehanenin tarasasm da bir çay istem ekîiğim i müteakip se vim li garsonumuz Abdürrahim Çelebi öyle b ir figan ile «ça y»ı ısm arladı k i: Em niyet ediniz kulaklarım ın zarı p atlıyâb ilir - di diyebilirim . Demek ki bugün ve hergün o günleri h atırlat - m akta ısrar edip durmaktadır.
H atıralarım ızı biraz daha ka rıştıralım . Bu Ramazanın (1306) on beşinci günü idi ve kış ramazanı idi. B iz Şehzade - başında oturuyorduk. Babam D ahiliye Müsteşarı idi. Hünkâr da «İkin ci Sultan Ham id». H ır- kai Ş erif alayından sonra Top - kapı Sarayında ifta r edecekti. V e fak at hangi tarikle Y ıld ız Sarayına avdet edecekti kimse bilm iyordu. Bununla beraber H alk sokaklara dökülmüştü. Babamın Mühürdarı Üstad Bes tekâr L e n fi B eyle lâlam İzzet E fendi beraberim izde olduğu halde beni dolaştırıyorlardı. Bü tün kahvehaneler, çayhaneler, tiy a tro kapıları fen erlerle do - natılm ış, ne kadar ev varsa kan d iller ve cam fen erler yakm ıştı. H âlâ aklım dadır K el Haşan E- fendinin tiyatrosunun kapısın - da o gece vereceği b ir oyunun ilân k âğıtları üzerinde şu yazı vard ı:
«■M eş’um bir gece»
Lem ’i Bey namuslu b ir genç olduğu için derhal kapının önü ne Haşan E fen diyi çağırtarak bir çıkış etm iş ve «Sen hem kendini hem de yüzlerce fuka - ra san’atkârı m ahv mı edecek sin... Bu ne g a fle ttir? » diyerek levhayı hemen yok ettirtm işti. Bereket versin o gürültüde bu nun kimse farkına varıp Haşan E fen diyi curnal etm em işti. Za vallı K el Haşan Efendinin az kalsın ödü kopacaktı. E rtesi ge ce bize ifta ra geldi, fak at ka - !»b a lık ta ona b ir şey söylem e - dik. Lisanıhal ile teşekkür edip g itti. Y a ln ız çok ısrar ederek, o gece bizim evde ne kadar ha deme varsa tiyatrosuna davet ederek götürdü.
Abdürrezzak tan da bir ha - tıram var. Malûm ya., o zaman tiyatrolarda sansürler vardı. Hem piyesi okurlar im zalarlar
dı, hem de tiyatrodaki locala - rm a kurularak oyunları seyir veya kontrol ederlerdi. Bu a - dam ların b ir çoğu fazla m iiz’ig değillerdi. Fakat bir aralık soy suz bir adam tiya trola r sansü rü olduğu için bu bîçare tülü - atçıları kasıp kavurur, h erif - lere lâkırdı ettirm ezdi. Piyes namına ve mevzu namına bu ti yatrolarda yalnız oyunun ismi değişm ediği için gerçi sansü - rün de vazifesi kolay değildi. Ancak bu defa nedense Abdür- rezzak’a kızgın Sansür Bey bir oyunun ortasında perdeyi ka - patmak, oyunu ta til etmek is - tem işti. Gûya Abdürrezzak lâ - kırdı arasında karşısındaki a - dama: «Senin Y ıld ızın düşkün» demekle Y ıld ızd a oturan P ad i şahı kasdetti mânasını verm iş ti. E ğer Sansür Beyin dediği olsaydı bu söz halkın ağzına düşecek ve hiç yoktan b ir dedi kodu mevzuu doğuracaktı. N e yapıp yapıp o gece nasılsa oyu nu tatil, balkı kapı dışarı etti - rem edikleri işin Abdi b ir belâ - dan kurtuldu. E rtesi gün de Sansür B ey azlokhı. Bunda... babamın m edhali vardır.
S. M. S. jNOT — Dünkü yazıda meşi nken yerine mesire mahalleri yazılmakla itiza r okmur. S.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi