• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet dönemi bölücü faaliyetler içinde Ağrı Dağı ayaklanmaları (1926-1930)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cumhuriyet dönemi bölücü faaliyetler içinde Ağrı Dağı ayaklanmaları (1926-1930)"

Copied!
119
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLKÖĞRETİM ANABİLİM DALI SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ A.B.D.

CUMHURİYET DÖNEMİ BÖLÜCÜ

FAALİYETLER İÇİNDE AĞRI DAĞI

AYAKLANMALARI

(1926–1930)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Durmuş YILMAZ

Hazırlayan Derya YAYLALI

(2)

ÖZET

Cumhuriyet Dönemi Bölücü Faaliyetler İçinde Ağrı Dağı

Ayaklanmaları (1926 – 1930)

Derya YAYLALI

Ağrı Dağı Ayaklanmaları, Kürt – Ermeni işbirliğinin ürünü olan 1927 yılında Fransızların kontrolündeki Lübnan’da kurulan Hoybun Cemiyeti tarafından organize edilmiştir. Bu ayaklanmalar, İhsan Nuri ve İbrahim Haso Telli tarafından Ağrı Dağından idare edilmiş, asilerin çoğu İran, Irak ve Suriye’deki bölücü Kürt Aşiretlerindendir.

Ağrı Dağı Ayaklanmalarındaki amaç: Doğu bölgemizde genel bir ayaklanma çıkartarak, bağımsız bir Kürt Devleti kurmaktır. Bu ayaklanmaları kendi çıkarları doğrultusunda başta Ermeniler olmak üzere İngiltere, Fransa ve İran desteklenmiştir.

Ağrı Dağı merkezli bu ayaklanmalar karşısında Türkiye Cumhuriyeti bölge halkının da desteğini alarak gereken siyasi, askeri ve idari tedbirleri alıp, asiler üzerine büyük bir askeri operasyon yapmıştır. Bu operasyonlar neticesinde 14 Eylül 1930 tarihinde Ağrı Dağı ve çevresi asilerden temizlenerek, dört yıldır süren ayaklanmalar bastırılmış, ayaklanmanın yakalanan elebaşları ve asileri yargılanarak gerekli cezalara çarptırılmıştır.

(3)

ABSTRACT

Mount Ararat Revolts Within Separatist Activities of Republican Period (1926-1930)

Derya YAYLALI

Mount Ararat Revolts were organized by Hoybun organization that was established in 1927 in Lebanon under the control of the French and that was a product of Kurdish-Armenian cooperation. These revolts were administered from Mount Ararat by Ihsan Nuri and Ibrahim Haso Telli and most of the rebels were from separatist kurdish tribes in Iran, Iraq and Syria..

Purpose of Mount Ararat Revolts is to establish an independent Kurdish State by rising a young rebellion in our Eastern region. Mainly Armenians and then the England, France and Iran supported these revolts in the direction of their interests.

Republic of Turkey conducted a big military operation by taking required political, military and administrative measures and by receiving support of regional people against these multi-centered rebels. As a result of these operations, rebels were cleared from Mount Ararat and its around on September 14, 1930, these revolts that continued for four years were broken, and riot leaders and rebels were heavily punished being judged.

(4)

İÇİNDEKİLER ÖZET ...i ABSTRACT ... ii İÇİNDEKİLER... iii ÖNSÖZ ...vi GİRİŞ ...1 BİRİNCİ BÖLÜM 1. CUMHURİYET DÖNEMİ BÖLÜCÜ FAALİYETLERE GENEL BİR BAKIŞ (1924-1938)...2

1.1. NASTURİ AYAKLANMASI ...3

1.1.1. Nasturi Ayaklanmasının Nedeni ...3

1.1.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması...5

1.2. AZADİ TEŞKİLATI VE ŞEYH SAİT AYAKLANMASI ...6

1.2.1. Azadi Teşkilatının Kuruluşu ...6

1.2.2. Şeyh Sait Ayaklanması...7

1.2.2.1. Ayaklanmanın Nedenleri ...7

1.2.2.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması...12

1.2.3. Atatürk’ün Şeyh Sait Ayaklanması İle İlgili Görüşleri ...14

1.3. DERSİM (TUNCEL)AYAKLANMALARI ...16

1.3.1. Birinci Dersim Ayaklanması ...16

1.3.1.1. Ayaklanmanın Başlaması...18

1.3.1.2. Tedip İçin Askeri Harekat...20

1.3.2. 1938 Tunceli Harekatı ...22

1.4. RAÇKOTAN VE RAMAN TEDİP HAREKATI ...25

1.5. SASON AYAKLANMASI...25

1.6. KOÇUŞAĞI AYAKLANMASI ...26

1.7. MUTKİ AYAKLANMASI...26

(5)

1.9. ASİ RESUL AYAKLANMASI...29

1.10. TENDÜREK HAREKATI...30

1.11. SAVUR TENKİL HAREKATI ...30

1.12. ZEYLAN (ZİLAN) AYAKLANMASI ...31

1.13. ORAMAR AYAKLANMASI ...32

1.14. PÜLÜMÜR HAREKATI...32

İKİNCİ BÖLÜM 2. AĞRI DAĞI AYAKLANMALARINDA HOYBUN CEMİYETİ...33

2.1. Kürt-Ermeni İşbirliği ve Hoybun Cemiyeti’nin Kuruluşu...33

2.1.1. Paris Kongresi (1926)...35

2.1.2. Beyrut Kongresi (1926)...36

2.2. Hoybun Nizamnamesi...37

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. AĞRI DAĞI AYAKLANMALARI ...50

3.1. BİRİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI ...50

3.1.1. Ayaklanmanın Sebebi ve Bastırma Harekatı...50

3.2. İKİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI ...53

3.2.1. İkinci Ağrı Harekatı ve Harekata Hazırlık ...53

3.2.2. Tedip Harekatı ve Sonucu ...55

3.2.3. Karaköse (Ağrı) Takip Bölgesi Komutanlığının Kurulması ...56

3.3. ÜÇÜNCÜ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI ...58

3.3.1. Ağrı Ayaklanmasına Katılan Asiler ve Bunların Elebaşları ...58

3.3.1.1. İhsan Nuri...59

3.3.1.2. İbrahim (Bro) Haso Telli...61

3.3.1.3. Ermeni Zilan (Ardeşir Muratyan) ve Baron Vahan ...62

3.3.2. Ağrı Dağı ve Çevresinde Sözde Askeri ve Siyasi Örgütlenme ...62

3.3.3. Af Kanunu ve Hoybun Bildirisi ...64

3.3.4. Harekat Kararı ve Hazırlığı ...69

3.3.5. Harekat Emri ve Taarruz Planı...71

(6)

3.3.7. III. Ağrı Dağı Ayaklanmasının Başlaması ...76

3.3.7.1. Zeylan (Zilan) Ayaklanması ...77

3.3.7.2. Oramar Ayaklanması ...80

3.3.7.3. Şaki Haco Ayaklanması ...84

3.3.7.4. Ağrı Dağının Asilerden Temizlenmesi ...85

3.3.8. Ağrı Ayaklanmasında Yabancı Parmağı ...95

3.3.8.1. İngiltere ...95

3.3.8.2. Fransa ...97

3.3.8.3. İran ...98

3.3.8.4. Sovyet Rusya...100

3.3.9. Ağrı Ayaklanmasının Dış Basına Yansıması ...100

3.3.10. Ağrı Asilerinin Yargılanması ...103

3.3.11. Türkiye – İran Sınır Anlaşması ...104

SONUÇ ...106

(7)

ÖNSÖZ

Türk Milleti, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 23 Nisan 1920’de yeni bir Türk Devleti kurdu ve 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile bu yeni devletin adı Türkiye Cumhuriyeti adını aldı; fakat bu yeni devletin kurulmasını hazmedemeyen içteki ve dıştaki bazı fesat ocakları bu yeni devleti zayıflatmak hatta parçalayıp yıkmak için pek çok bölücü faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Yeni Türk Devleti kurulduğu ilk yıllardan itibaren hızlı bir yenileşme politikasını uygulamaya koydu, artık devrin çok gerisinde kalmış olan saltanata son verip, cumhuriyet yönetimini uygulamaya koymuş, hilafete son vermiş, Osmanlı’nın köhnemiş kurumlarını yıkarak Türk Milletini çağdaşlaştıracak pek çok inkılabı hayata geçirmiştir. Bunun gibi toplumumuzu daha da çağdaşlaştıracak pek çok yenilik pek tabi eskiye körü körüne bağlı olanlar, hilafet, saltanat taraftarları, cumhuriyet karşıtları ile her şeyden önce bölgesinde güçlü bir Türkiye istemeyen, kendileri için kukla olan istedikleri gibi kullanıp yönlendirebilecekleri zayıf ve bağımlı bir ülkeyi arzu eden dış güçleri harekete geçirmiş ve hem içteki bölücülerin hem de dış bölücülerin çabaları ve çalışmaları neticesinde genç cumhuriyetimizin daha kurulduğu ilk yıllardan başlayarak pek çok bölücü faaliyet ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada biz bu bölücü faaliyetleri genel çerçeve içerisinde sunduktan sonra çalışmamızın asıl konusu olan ve bu dönem bölücü faaliyetler içerisinde boyutu, yayılma alanı ve süresi bakımından önemli bir yere sahip olan Ağrı Ayaklanmalarına yer verdik. Bu ayaklanmanın çıkış nedenleri, iç ve dış destekleri, örgütlenme yapısı, devletin bunlara karşı aldığı tedbirler ve sonuçlarını neden-sonuç ilişkisi içinde tarihsel sırasına göre sunmaya çalıştık.

(8)

Bu çalışmayı hazırlarken, konumuz ile ilgili o dönemde yayınlanmış arşiv belgeleri, istihbarat belgeleri, Genelkurmay yayınları başta olmak üzere döneme ait hatıralar ile Atatürk’ün eseri Nutuk, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, TBMM Zabıt Cerideleri ve bu alanda yapılmış diğer çalışmalar ile olayın basına geniş ölçüde yansıması sebebiyle basından önemli ölçüde yararlandık.

Son olarak, bana bu çalışmamda yardım eden, yol gösteren danışmanım Sayın, Doç. Dr. Durmuş Yılmaz hocam başta olmak üzere herkese teşekkür ederim.

Derya YAYLALI Konya - 2007

(9)

GİRİŞ

Bu çalışmada: Türkiye’de Cumhuriyet döneminde meydana gelen bölücü faaliyetler içerisinde yer alan Ağrı Ayaklanmalarına (1926–1930) yer verilmiştir. 1926 -1930 yılları arasında Ağrı Dağı merkezli olarak meydana gelen ve Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde etkili olan Ağrı Ayaklanmalarındaki olaylar tarihsel sırasına göre neden-sonuç ilişkisi içerisinde sunulmuş, ayaklanmanın nedenleri, ayaklanmadaki dış destek unsuru, cemiyet faktörü, devletin bu ayaklanma karşısında aldığı askeri, siyasi, idari tedbirler, ayaklanmanın bastırılması ve özellikle ayaklanmanın iç basın başta olmak üzere basına yansıması değerlendirilerek ele alınmıştır.

Çalışmanın I. Bölümünde: Tezin asıl konusu olan Ağrı Ayaklanmalarının etraflıca anlaşılabilmesi için Cumhuriyet dönemi bölücü faaliyetlere genel bir bakış yapılmış bu dönemde meydana gelen bölücü faaliyetler tarihsel sırasına göre neden – sonuç ilişkisi içerisinde ele alınmış, bunların amaçları ve dış destek unsurları incelenmiş ve devletin bunları etkisiz hale getirmek için almış olduğu tedbirler ve bu bölücü faaliyetlerin bastırılması işlenmiştir.

Çalışmanın II. Bölümünde: Ağrı Ayaklanmalarını örgütleyen ve kendi çıkarları doğrultusunda destekleyen, Kürt – Ermeni işbirliğin ürünü olan İngiliz destekli Hoybun Cemiyetinin kuruluşu, amaçları, örgütlenmesi ve Anadolu halkını ayaklanmaya teşvik etme noktasında yaptıkları ele alınmıştır.

Çalışmanın III. Bölümünde: Ağrı Ayaklanmaları tarihsel sıralarına göre ayrıntılı olarak sunulmuştur. Bu ayaklanmalar I. Ağrı Ayaklanması, II. Ağrı Ayaklanması ve III. Ağrı Ayaklanması olup, tezin ana bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölümde Ayaklanmaların amaçları, Hoybun cemiyetinin etkileri, yabancı parmağı, bunların amaçları, özellikle halkın olaylara bakışını yansıtması ve olayları o günün akışına göre vermesi sebebiyle Türk Basınına yansımaları bu bölümde geniş olarak ele alınmıştır.

Çalışmanın Sonuç kısmında: Bütün bölümlerin bir değerlendirilmesi yapılıp, yararlandığımız kaynaklar gösterilmiştir.

(10)

BİRİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİ BÖLÜCÜ FAALİYETLERE GENEL BİR BAKIŞ (1924 – 1938)

Cumhuriyet döneminde 1924–1938 yılları arasındaki 14 yıllık süreç içerisinde Türkiye’de pek çok bölücü faaliyet meydana gelmiştir. Bu bölücü faaliyetler içinde üçü diğerlerine göre daha dikkat çekicidir. Bunlar: Şeyh Sait Ayaklanması, Ağrı Ayaklanmaları, Dersim (Tunceli) Ayaklanmasıdır. Bu üç bölücü faaliyet hem geniş alanlarda hem de uzun süreli etkili olmuştur. Dönemin diğer bölücü faaliyetleri ise daha çok bu ayaklanmalar çevresinde şekillenmiş küçük boyutlu ve kısa süreli ayaklanmalardır. Bölücü faaliyetlerin meydana geldiği bölgelere baktığımız da ise önümüze Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi çıkmaktadır. Bu dönemde bu bölgelerimizde çıkan bölücü faaliyetler, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı tarafından yayınlanan, “Türkiye Cumhuriyeti’nde

Ayaklanmalar (1924–1938)” adlı kitapta şu şekilde verilmiştir.

1. Nasturi Ayaklanması 12–28 Eylül 1924

2. Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat- 31 Mayıs 1925 3. Raçkotan ve Raman Tedip1 Harekâtı 9–12 Ağustos 1925 4. Sason Ayaklanmaları 1925–1937

5. I. Ağrı Ayaklanması 16 Mayıs–17 Haziran 1926 6. Kocuşağı Ayaklanması 7 Ekim- 30 Kasım 1926 7. Mutki Ayaklanması 26 Mayıs- Ağustos 1927 8. II. Ağrı Harekâtı 13–20 Eylülü 1927

9. Bicar Tenkil2 Harekâtı 7 Ekim -17 Kasım 1927

10. Asi Resul Ayaklanması 22 Mayıs–3 Ağustos 1929 11. Tendürük Harekâtı 14–27 Eylül 1929

12. Savur Tenkil Harekâtı 26 Mayıs–9 Haziran 1930 13. Zeylan Ayaklanması 20 Haziran- 10 Temmuz 1930 14. Oramar Ayaklanması 16 Temmuz- 10 Ekim 1930 15. III. Ağrı Harekâtı 7–14 Eylül 1930

1 Tedip: Arapça bir sözcük olup; uslandırma, yola getirme, terbiye etme anlamlarına gelmektedir. 2 Tenkil: Arapça bir sözcük olup, uzaklaştırma, herkese örnek olacak bir ceza verme, düşman veya

(11)

16. Pülümür Harekâtı 8 Ekim- 14 Kasım 1930 17. Tunceli (Dersim) Tedip Harekâtı 1937–19383

Ağrı Ayaklanmalarına üçüncü bölümde değinileceği için bu bölümde ayrıca yer verilmeyecektir.

Bu ayaklanmalar ve onların bastırılması için Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı harekatlar sırasıyla aşağıda ele alınmıştır.

1.1. NASTURİ AYAKLANMASI (12-28 EYLÜL 1924) 1.1.1. Nasturi4 Ayaklanmasının Nedeni

Lozan’da Türkiye ile Irak arasındaki sınırın, dokuz aylık bir süre içinde Türkiye ile İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanması öngörülmüştü. Bu görüşmelerin ilki İstanbul’da düzenlenen İstanbul Konferansı ile gerçekleştirildi.19 Mayıs 1924 Tarihinde başlayan konferansta Türk tarafı adına konuşan Fethi (Okyar) Bey, Süleymaniye, Musul ve Kerkük’ün kendilerine bırakılmasını buna karşılık Petrolde ortaklık kurulmasını önerdi. İngiliz hükümetinin temsilcisi Sir Percy Cox, anlaşmaya pek niyetli görünmüyordu. Çünkü İngiltere sorunun Milletler Cemiyetinde çözümünden yanaydı. Bu yüzden Cox sadece hudut tayiniyle görevlendirildiğini ve Türk önerisine olumlu bakmadığını ima etti. Ayrıca Cox bununla da kalmayıp Beytüşşebap bölgesinin Nasturilere verilmesini istedi. Bu durumda tarafların uzlaşma zemini tamamen ortadan kalktığından 5 Haziran’da görüşmelere son verildi5. Aslında daha önceden İstiklal Savaşı yıllarında, Ankara Hükümeti Musul ele geçirebilmek için, İngiliz işgal kuvvetlerine karşı, Revandız bölgesindeki Kürt aşiretleriyle işbirliği olanakları aramıştır. Bu amaçla, Elcezire Cephe Komutanı 1920 sonlarında Revandız’a 3 subay ve 100 erlik bir piyade bölüğü göndermiş, 1921 Ağustosun’da da Binbaşı Şevki Bey’i Süleymaniye ve havalisi

3 Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924-1938), T. C. Genelkurmay Harp

Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara, 1972, s. 1- vd (ve diğerleri)

4 Nasturi: İngiliz belgelerine göre Nasturiler, o tarihte Kuzey Irak ve Hakkari civarında yaşayan ve

sayıları 35000 olan küçük bir Hıristiyan topluluktur.

5 Erol Kurubaş, Kürt Sorununun Uluslar arası Boyutu ve Türkiye, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara,

(12)

komutanlığına atamıştır. Fakat asıl, 1922 ilkbaharında Kürt aşiret savaşçıları ve Fransız ordusundan kaçan Müslüman askerlerden kurulu bir müfrezenin başına Milis Yarbay Özdemir Bey ve otuz küçük rütbeli subay atanarak ciddi bir girişimde bulunulmuştur. Bu müfreze 1922 ortalarında bölgeye gelmiş ve yerel aşiretlerden takviye alarak daha güneydeki İngiliz yanlısı birliklerde çatışmaya başlamıştır. Derbent’te ufak çapta bir başarı kazanan Özdemir Bey, İngilizlerin Süleymaniye’de manda altında bağımsız bir devlet olarak örgütledikleri Kürtlerin reisi Şeyh Mahmut’la gizlice anlaşmıştır. Doğu Cephesinden yeterli destek sağlayamayan Özdemir Bey 1923 Nisanında İngilizlere yenilerek İran’a sığınmak zorunda kalmış, üç hafta sonra yurda dönebilmiştir. Bu olaylardan önce, Özdemir Bey’in ilk başarılarından da umutlanan Genelkurmay Başkanlığı, İzmir’in geri alındığı günlerde, Musul yönünde büyük bir saldırı planlamış, fakat bunu uygulamaya olanak bulamamıştır6. Çünkü aslında İngiltere, Musul için Nasturilere gerekli yardımı yapmış ve onları silahlandırarak bölgeye sevk etmişti. Bu durumları yakinen takip eden Türkiye Hükümeti, İngilizlerin Nasturiler kanalıyla Türkiye’nin bu bölgesinde çıkarmak istedikleri isyanın önüne geçebilmek için, bunların ellerinde bulunan silahların toplanması gerektiğine karar verir. Fakat bu yörede, daha yeni kurulmuş ve toparlanmaya başlamış bir devlet olarak, ne idari teşkilatı ne de askeri kuvveti vardı. İlk planda burada bir idari teşkilatlanmaya gidilmesine ve askeri birlik gönderilmesine karar verildi7.

Nasturilerin önderi Ağa Petros’tu. 1923’te Ağa Petros, Van, Urmiye, Hakkâri ve Musul bölgelerini içine alan toprakları istiyordu. Bu pratikte uygulanamaz planı İngilizler kullanabileceklerini düşündüler. Nitekim İstanbul Konferansında Türk tarafının diretmesi üzerine İngilizler, Nasturileri silahlandırarak 1924’te ayaklandırdılar.8

Ayaklanmayı başlatan olay ise şu şekilde gelişmiştir: Nasturi azınlığın kışkırtıca faaliyetlerinin ortaya çıkardığı huzursuzluğa mani olmak için daha önce tayin edilmiş Hakkâri Valisi Halit Rıfat Bey hükümetin emri gereğince 7 Ağustos 1924’te, keşif için geldiği Hangediğinde isyancı Nasturilerin tuzağına düşer ve onlara

6 Tuncay, a.g.e., s.117

7 Mahmut Rişvanoğlu, Saklanan Gerçek “Kurmançların ve Zazaların Kimliği”, Tanmak, Ankara,

1994, s.226

(13)

esir olur. Aynı saldırıda İl Jandarma Komutanı Binbaşı Hüseyin Bey ile beş jandarma eri şehit düşmüştür. Bu olay Nasturi ayaklanmasının başlangıcı olmuştur9. Valinin

baskına uğraması Hangediği yakınlarında olduğu için ayaklanmaya Hangediği ayaklanması da denir10.

Ayaklanma Durumu: Misyoner kılığında İngiliz subaylarının örgütledikleri Nasturiler Kürt katılımıyla Çal (Çukurca), Oramar, Çölemerik, Beytüşşebap, ve Habur suyu civarında ayaklandılar. Bunun üzerine 7. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa (Eğilmez) 14 Ağustos 1924 tarihinde ayaklanmayı bastırmak için görevlendirildi11.

1.1.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması Burada hükümet isyana karşı şiddetle hareket etmeye karar verdi. Bakanlar

Kurulu aldığı Tenkil kararını uygulamaya koydu ve askeri harekât 12 Eylül 1924’te başladı. İki hafta süren ayaklanma bastırıldı. Ayaklanmaya katılan Nasturi ve Kürtlerin büyük kısmı İran’a ve Irak’a kaçarak İngilizlere sığındılar. Kürtlerin istenilen düzeyde örgütlenebileceklerinden tam emin olmayan İngilizler Nasturi Ayaklanmasıyla Kürtlerin bu konudaki başarısızlıklarını görmüş oldular ve ayaklanma İngiltere’nin Kürtlerden yana ağırlık koymama yönündeki görüşlerini güçlendirdi12 .

Bu tedibat sırasında eski Bitlis mebusu Yusuf Ziya’nın tahrikâtı sonucu askeri birliklerimizden bir kısmının silahlarıyla birlikte karşı tarafa geçmiş olması, olaylar yatıştıktan sonra Divan-ı Harp tarafından kovuşturulmuş ve Yusuf Ziya suçlu görülerek asılmıştır13.

Bu ayaklanmada Türk asilerin elebaşı İhsan Nuri idi. İhsan Nuri Kürt asıllı bir Türk yüzbaşısı idi. Daha sonra bu kişi Ağrı Ayaklanmalarında Genelkurmay sıfatıyla büyük rol oynamıştır.

9 Mahmut Şirvanoğlu, a.g.e., s.726

10 Mehmet Ali Kışlalı, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1996,

s.103

11 Abdulhaluk M. Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı Yayınları, Ankara, 1996,

s.326

12 Kurubaş, a.g.e., s.147-148 13 Tuncay, a.g.e., s.119

(14)

1.2. AZADİ TEŞKİLATI VE ŞEYH SAİT AYAKLANMASI 1.2.1 Azadi Teşkilatının Kuruluşu

Türkiye Cumhuriyetine yönelik Kürtçü faaliyetlerin en büyüğü şüphesiz Nakşibendi Şeyhi Palulu Sait’in ayaklanmasıdır. Şeyh Sait Ayaklanmasının organizatörleri ise 1923 yılında kurulmuş gizli Azadi teşkilatıdır14.

Lozan Anlaşmasının ardından birtakım Kürt milliyetçileri Lozan öncesi isteklerini, bu kez zorla kabul ettirmek için askeri eylemlere girişmeye karar verdiler. Bunun için de yeni koşullar altında ayaklanma çıkartarak amaçlarına ulaşabilecekleri bir örgüt kurdular. Örgütün adı tam olarak Cıvata Azadiya Kurd (Kürt Özgürlük Topluluğu) olup kısaca “Azadi” adıyla bilinmektedir15.

Azadi teşkilatı 1923 yılında Erzurum’da, eski Hamidiye Süvari Alayları ve eşraftan bazı kişilerin girişimiyle teşkilatlanmış, çekirdek kadrosunu deneyimli askerler oluşturmaktaydı. Azadi’nin mensupları arasında Miralay Halit Bey (Cibranlı), Bitlisli Yusuf Ziya (B.M.M’de I. Dönem Bitlis Milletvekili idi.), İhsan Nuri, Vanlı Seyit Abdulkadir ( Kürt Teali Cemiyetinin başkanı) … adları bilinmektedir16. Azadi’nin hedefi, öncekilerde olduğu gibi Kürdistan’ın bağımsızlığının sağlanması ve bir Kürt devletinin kurulmasıydı. Örgüt bunun için de genel bir ayaklanma çıkartmayı planlıyordu. Azadi ilk kongresini 1924’te yaptı. Kongreye Cibranlı Halit Bey’in akrabası olan ve Diyarbakır’ın kuzeydoğusundaki Zaza Kürtleri arasında etkili bir kişi olan Nakşibendî Şeyhi Sait de katıldı. Kongrede genel bir değerlendirme yapılarak bağımsız Kürdistan’ın kurulması için görüş birliğinin sağlanmasına çalışıldı. Bunda başarı sağlanmış ve burada alınan iki önemli karar dikkat çekiciydi:

1. Kürdistan’da genel bir ayaklanma çıkartılacak bunu bağımsızlık ilanı izleyecek.

2. Harekete gerekli dış destek İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği’nden sağlanmaya çalışılacak.

14 Çay, a.g.e., s.320

15 Kurubaş, a.g.e., s.143 16 Çay, a.g.e., s.321

(15)

İlginç bir biçimde 1924 sonbaharının ilk günlerinde Azadi mensupları yanlış bir anlamadan ötürü kendilerini Nasturi isyanı içinde buldular. Kürtler bu isyana Yusuf Ziya tarafından Kürt kuvvetleri komutanı İhsan Nuri adına gönderilen bir telgrafın yanlış deşifre edilmesi sonucu katıldılar. Yoksa bu isyan Azadi’nin planladığı geniş çaplı isyan değildi. Bu yanlış anlama aynı zamanda örgütün önder kadrosunun da sonu oldu. Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya, M. Kemal’in emriyle tutuklandılar17.

Azadi mensupları 1925 yılında Çan’da ikinci kongrelerini toplamayı başardılar. Bu kongrede hareket tarihi olarak 1925 yılının Mayıs ayı kararlaştırıldı. Bu tarih daha sonra 21 Mart 1925’e (nevruz günü) alınmıştır18.

1.2.2. Şeyh Sait Ayaklanması (13 Şubat – 31 Mayıs 1925)

Cumhuriyet, ilk yıllarında Kürtçü faaliyetlerin tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu tehditlerin ilki ve en büyüğü Nakşibendî Şeyhi Palulu Sait’in ayaklanmasıdır. Şeyh Sait Ayaklanmasının organizatörleri ise 1923 yılında kurulmuş olan Azadi teşkilatıdır19 .

Ayaklanma, 13 Şubat 1925 Cuma günü (şimdiki Bingöl ilinin bir ilçesi olan) Genç ilinin, Ergani İlçesinin, Eğil bucağının, Piran köyünde haklarında eşkıya diye tutuklama kararı bulunan, Şeyh Sait’in adamlarından on kişinin jandarmalara teslim olmayıp, ateşle karşılık vermeleri ile başlatmıştır.20 İsyan bölgesi Diyarbakır-Kulp-Varto-Bingöl-Çapakçur- Palu-Maden çevresidir.21 Ayaklanmanın lider kadrosunun

tamamı Nakşibendi şeyhlerinden oluşmakta idi. Ayaklanmaya Zaza aşiretlerinin çoğu bu arada Cibranlılar, bazı Haydaranlılır ve Hasenanlılar ile Çemişkezek, Pötürge ve Siverek’teki aşiretler katılmışlardır22.

17 Kurubaş, a.g.e., s.146-148 18 Çay, a.g.e.,s.326

19 Çay, a.g.e., s.320-21 20 Tuncay, a.g.e., s.135

21 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992, s.70 22 Çay, a.g.e., s.328

(16)

1.2.2.1. Ayaklanmanın Nedenleri:

İleride Şeyh Sait Ayaklanması olarak adlandırılan bu ayaklanmanın planlayıcısı, lider kadrosunda Şeyh Sait’in de içinde bulunduğu Azadi teşkilatı idi. 1923 yılında üst düzey elebaşları tarafından Erzurum’da kurulan ve hakkında yukarıda bilgi verilen Azadi teşkilatının hedefi Erol Kurubaş’a göre şu idi: Azadi’nin hedefi, öncekilerde olduğu gibi Kürdistan’ın Bağımsızlığının sağlanması ve bir Kürt Devletinin kurulmasıydı. Örgüt bunun için genel bir ayaklanma çıkartmayı planlıyordu. Azadi’nin 1924’te toplanan ilk kongresine ilerde bu isyanın başrol oyuncusu olan Şeyh Sait de katılmış ve Kongrede Kürdistan’ın kurulması için görüş birliği sağlanmaya çalışılmış ve şu kararlar alınmıştır: 23

1. Kürdistan’da genel bir ayaklanma başlatılacak ve bunu bağımsızlık izleyecek.

2. Harekete gerekli dış destek İngiltere, Fransa ve S. Rusya’dan sağlanmaya çalışılacaktır.

Azadi mensuplarının 1925’te Çan’da ikinci kongrelerini topladılar ve bu kongrede isyan tarihi olarak 1925 yılının Mayıs ayı kararlaştırıldı. Fakat daha sonra ayaklanma tarihi 21 Mart olarak tespit edilmiştir.24 13 Şubat’ta patlak veren Piran Hadisesi isyan tarihinin öne çekilmesine sebep olmuştur. Durmuş Yılmaz, “Musul

Meselesi Tarihi” adlı kitabında Piran Hadisesini şu şekilde vermektedir: “ Hareket

geçme zamanı olarak mart ayının tespit edilmiş olmasına rağmen tesadüfî bir olay, jandarmanın bir asker kaçağını Şeyh Sait’in yanında Piran’da (Dicle) yakalamak istemesi üzerine çatışma başlamıştır. Bu çatışmada bir jandarma erinin şehit düşmesiyle birlikte Şeyh Sait ve arkadaşları gerçekten “ Geriye Dönüşü Olmayan Yol” da ilerlemeye başlamışlar ve böylece ayaklanma başlamıştır”25. Bizce de

isyanın asıl sebebi bu olsa gerektir. Çünkü isyan mıntıkası İstiklal Mahkemesi’nin verdiği çeşitli mahkeme karlarında Bağımsız Kürdistan oluşturmaya kalkışma suçlaması ön plana çıkmaktadır.26 Şeyh Sait Ayaklanmasının niteliği hakkında ağırlık kazanan resim görüş ise; “irtica ve karşı devrim” kuramlarına yakın

23 Kurubaş, a.g.e., s.145 24 Çay, a.g.e., s.326

25 Durmuş Yılmaz, Musul Meselesi Tarihi, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, 2003, s. 191 26 Tuncay, a.g.e., s.136

(17)

olmuştur.27 Resmi görüşe göre Şeyh Sait ayaklanmasının nedeni: Hilafeti geri getirmek ve böylece cumhuriyeti ortadan kaldırmaktı ki Hamza Eloğlu’nun da bu konudaki görüşü şöyledir: “Olay, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetini tehdit eden büyük bir karşı devrim hareketi olarak bazı özellikler arz etmektedir. Bunlar:

1. Olay, bütün ülkeyi içine almak istidadını gösteren ve iki yıldan beri çeşitli kollardan hazırlanan büyük bir karşı devrim hareketidir.

2. Şeyh Sait olayında, karşı ihtilali bizzat hazırlamakla görevli Vahdettin ve adamlarının yakından ilgisi vardır. Daha İstiklal savaşı bitmeden önce Vahdettin ve tarafları İstanbul’da dış görünüşte adı “İlai vatan” gizli adı “Müdafa-i Hukuk

Hilafeti Kübra” (Yüce Hilafetin Haklarını Savunma) teşkilatını kurmuşlardır.

Vahdettin’in Türkiye’den kaçmasından sonra teşkilat toplu halde Bükreş’e geçmiş ve burada taraftarları ile Türkiye’de suikastlar yaparak ve isyan çıkararak karşı ihtilale teşebbüs kararı vermiştir. Karşı ihtilali hazırlamakla görevli ihtilal komitesi, ülke içinde gizli beyannameler dağıtıyor gezici hocalar ve seyyar satıcılar eliyle inkılâp hamlelerini kötülüyor, hilafet lehine telkinlerde bulunuyordu. Hilafet komitesi, Şeyh Sait’le anlaşarak ihtilali hazırlamıştır.

3. Birinci Cihan Savaşının sonucu Osmanlı İmparatorluğunun dağılması ile, Kürtlerde istiklal peşine düştüler. Bu maksatla kurulan, Kürt Teali Cemiyeti, İngiltere’nin mandası altında müstakil bir Kürt devleti kurmayı öngörüyordu. Bu cemiyet Cumhuriyetin ilanından sonra resmen dağıldı ise de, kurulan Kürt İstiklal Komitesi adı altında faaliyetline devam ediyordu. Komitenin başkanı Vanlı Seyit Abdülkadir, komite üyeleri de, eski milletvekillerinden Yusuf Ziya, Cibranlı, Hünsan, Halit, Hacı Musa ve Şeyh Sait idi. Komite amacına erişmek üzere İngiliz yardımını da sağlıyordu. İsyan başladıktan sonra, Seyit Abdülkadir, İstanbul’daki Kürtleri, silahlı bir irtica hareketine girdirmeye teşebbüs etmiş, bu yolda palanlar hazırlamıştır.

4. Şeyh Sait olayının İngilizlerle de ilgisi vardı. Lozan’da halledilmeyen, Musul meselesi ile ilgili görüşmeler, 1924 yılında İstanbul’da toplanan Türk-İngiliz konferansının sonuç vermemesi üzerine, Milletler Cemiyetine götürülmesi gerekli

(18)

idi. İngiltere bir taraftan Musul hakkının Türkiye ile birleşmek isteğini önlerken, diğer taraftan da Türkiye dâhilinde, isyan ve kargaşalıklar çıkararak Türkiye’yi siyasi istikrarı bulmamış ülke olarak dünyaya tanıtmak istiyordu. İngiltere, Türkiye’yi Yakın Doğu dengesinde kendi aleyhine bir durum yaratabilecek kuvvete sahip olmasını önlemek için Türkiye’ye karşı bir ihtilal hareketini körüklemekte idi.

5. Kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kısa zamanda, padişahçı, şeriatçı ne kadar muhalif varsa hepsini içine almıştı. Karşı ihtilalin zehirli tohumları, muhalif parti kanalı ile alenen ekilmeğe başlamıştı28. Mustafa Kemal Atatürk, bu konuda Nutuk’ta bazı açıklamalar yapmaktadır: “Tarih (gizli maksatlarla hazırlanmış, genel ve gerici nitelikteki) Doğu isyanının sebeplerini inceleyip araştırdığı zaman onun önemli ve belirli sebepleri arasında “ Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının” dini konularda verdiği sözleri (Parti, dini düşünce ve inançlara saygılıdır) ve Doğu’ya gönderdiği sorumlu sekreterinin kurduğu örgütü ve yaptığı kışkırtmaları bulacaktır29.” demektedir.

Ayaklanmanın nedeni konusunda Rişvanoğlu’nun görüşü ise şöyledir: “Kuzey Irak bölgesindeki Kurmanç ve Türkmen aşiretlerini Türkiye ile birleşmek

istemeleri karşısında, İngilizlerin bu yer altı kaynakları bakımından zengin bölgenin Türkiye’nin eline geçmemesi ve aşiretlerin Türkiye ile birleşmesini, sözün özü ‘Kuzey Irak’ın’ Türkiye sınırı içine girmemesi için çıkarttıkları bir isyandır.” Bu görüş

Genelkurmay’ın görüşüne yakın olan görüştür.30

Şu bir gerçektir, ayaklanmanın planlayıcısı Azadi teşkilatının 1924 yılında yaptığı ilk kongresinde aldığı kararlar çerçevesinde Azadi’nin ileri gelen üyeleri ve İstanbul’daki Kürt Teali Cemiyeti başkanı Seyit Abdülkadir’in girişimleriyle İngilizlerden para, silah, askeri ve siyasi destek istenmiştir. Fakat İngilizlerin bu yardımları yaptıklarına dair resmi bir belgeye rastlanmadığı gibi ayaklanma bastırıldıktan sonrada İngiltere’ye resmi bir suçlama yapılmamıştır. Şu da var ki İngilizler başlangıçtan beri isyan hareketinden ve teşkilatlanmasından haberdar oldukları kesindir; fakat bu haberdarlıktan hareketle Türk Hükümetini

28 Hazma Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara, 1990, s. 197-198

29 Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927 (Bugünkü dilli yayına hazırlayan Zeynep

Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006, s.602

30 Musul’un, Plebisite tabi tutulacağı kararı üzerine, İngilizler, (Niçlen) adında Kürtlerin ahvalini bilen

birini bu işe memur ettiler. Bu adamın, ayandan Seyit Abdülkadir ile müzakere ederek harekatın tertip ve idaresini Şeyh Sait’e verdi. (Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, s.70)

(19)

uyarmamışlardır. Herhalde bekleyip sonucu görmeyi istemişlerdir. Ne var ki İngilizler ayaklanmayı desteklememiş olsalar bile sonuçta bu ayaklanma Musul konusunda İngilizlerin işine yaramıştır.

Ayaklanmada İngiliz parmağı olduğu savı hususunda Mete Tunçay şu görüşü ileri sürmekte: “ Bu harekete İngiliz kışkırtmalarının yol açtığı savı, bana inanılması

güç görünüyor. İngilizler dinsel yönden halifeliğin geri getirilmesini amaçlayan ya da siyasal yönden Kürdistan’ın bağımsızlığını gerçekleştirmek isteyen bir ayaklanmayı neden kışkırtsınlar veya desteklesinler? İmparatorlukları içindeki Müslüman halkların varlığı nedeniyle, halifeliğin kaldırılmasına İngilizler çok sevinmişlerdir. Öte yandan, Türkiye Kürtlerinin bağımsızlığı manda altında tuttukları Irak’taki Kürtleri etkilemez miydi? Ayrıca İngilizlerin, Sovyet etkisinin yayılma olasılığına karşı Türkiye’nin daha çok zayıflamasını istemediği kanısındayım. Onun için, bu konu da inandırıcı kanıtlar ortaya konuncaya dek, Şeyh Sait Ayaklanmasının İngiliz emperyalizminin bir oyunu olduğunu kabul etme olanağı yoktur. Ayaklanma sonuçta Musul’la ilgili çıkarları dolaysıyla İngiltere’ye yaramış olması fazla bir şey değiştirmez31. Yukarıda isyanın nedenlerine değinirken, Şeyh

Sait Ayaklanmasının niteliği hakkında ağırlık kazanan resmi görüş ise: “ İrtica ve

karşı devrim” kuramlarına yakın olduğunu söylemiştik. İşte Mustafa Kemal

Atatürk’te Meclisin ikinci dönem üçüncü toplanma yılını açarken ( 1 Kasım 1925) bu görüşü destekleyen şu konuşmayı yapmıştır: “ Meclisi âli, faaliyetine fasıla verdiği

zaman Cumhuriyet ordusunun, irtica hadisesini tedip ve tasfiye etmekle meşgul bulunduğu malumdur. Ordu; cumhuriyet düşmanlarını sürat ve katiyetle tenkil etmiştir. Cumhuriyet ordusunun, bu uğurda verdiği şehitleri, lisan-ı tevkirle yadeder ve ordumuza karşı beslediğimiz itimat ve takdiratı bu vesile ile de tekrar eylerim. Asıl şayanı dikkat ve medar-ı emniyet olan nokta; cumhuriyeti, milletin nasıl hirzi can eteğinin, seferberlikte ve alelumum tezahürat_ı milliye de, gösterilen tehalükle teeyyüdetmesidir.”

Cumhurbaşkanı, Mustafa Kemal ( devamla) “İsyan hadisesinin; irticai, umumi mürekkep bir cereyan_ efkar ve bir silsile-i istihzaratın fiili bir işareti ve neticesi olduğu bir seneden beri cereyan eden ahval ve hadisat ile bir defa daha

31 Tunçay, a.g.e., s137

(20)

sabit olmuştur.” Ulu önder, burada meclis’in çalışmalarını ise şöyle

değerlendirmekte: “Büyük Millet Meclisinin, vaziyetin hamil olduğu ciddiyet ve

ehemmiyeti hakkıyla derpiş ederek ittihaz ettiği tedbir, vatanın selamet ve masuniyetini ve vatandaşların huzur ve emniyetini temin eylemiştir. Meclisi ali müşahedesinde ve tedabirlerindeki isabetle tarih-i millimizdeki mevkii ihtiramını bihakkın teyit eyledi”32.

1.2.2.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması Yukarıda sunulan durum karşısında T.C. Devleti çeşitli siyasi, idari ve askeri tedbirler almıştır. Bunları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz:

1. 13 Şubat 1925’ten 15 Nisan 1925’e kadar süren 62 günlük bir askeri harekat başlatılmıştır33.

2. Fethi Bey Hükümeti, 23 Şubat günü isyan bölgesinde sıkıyönetim ilan etmiş.

3. Mecliste Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda değişiklik yapılmış. Böylece kanunun ilk maddesine dini siyasete alet edilmesini engelleyici bir madde konulmuştur. TBMM Zabıt Ceridesinde birinci maddedeki bu değişiklik şu şekilde yer almaktadır: “Dini veya mukaddesatı diniyeyei siyasi gayelere esasa, veya alet

ittihaz maksadıyla cemiyetlere teşkili memnudur. Bu kabil cemiyetleri teşkil edenler veya bu cemiyetlere dahil olanlar hain-i vatan addolunur. Dini veya mukaddesatı diniyyeyi alet ittihaz ederek şekli devleti tebdil ve tağyir veya emniyeti devleti ihlal veya dini mukaddesatı diniyeyi alet ittihaz ederek her ne suretle olursa olsun ahali arasına fesat ve nifak ilgası için gerek münferiden ve gerek müçtemian kavli veya tahririr ve yahut fiili bir şekilde veya nutuk iradı ve yahut kezalik haini vatan adlolunur”34.

4. 24 Şubat’ta kısmi Seferberlik ilan edilmiştir. Ayaklanmanın yayılması karşısında Cumhuriyet Halk Fırkası Meclis grubu, bu konuda basiretsiz davranan ve

32 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, s. 355-356 33 Kışlalı, a.g.e., s.111

(21)

gerekli tedbirleri almayan Fethi Bey’e 2 Mart 1925’te güvensizliğini bildirdi. Fethi Bey, BMM genel kurulunda güvenoyu alabilecek durumda olmasına karşın görevden ayrılmayı uygun buldu ve 3 Mart 1925’te İsmet Paşa yeniden hükümeti kurdu. Aynı gün yapılan oylamada 2 çekimser ve 23 olumsuz oya karşılık 154 oyla güvenoyu aldı.35

5. Takrir-i Sükun Kanunu yürürlüğe girmiş ve 4 Mart 1925 tarihli Heyeti Umumiye Kararı uyarınca iki istiklal mahkemesi kurulmuştur. Bunlardan biri ayaklanma mıntıkası İstiklal Mahkemesi (Diyarbakır), başkanı Mahzar Müfit (Kansu, Denizli) diğeri ise Ankara İstiklal Mahkemesi başkanı Ali Çetinkaya (Afyon). Sıkıyönetim bölgesinde alınan idam kararları derhal Ankara mahkemelerinde alınan kararlar ise meclis onayından geçtikten sonra yerine getirilecekti36. Bu dönemde çalışmalar, birbirine bağlantılı olmakla birlikte üç farklı hedef doğrultusunda, üç yönlü yürütüldü. Bir yandan ayaklanmayı bastırmak için ordu geniş bir eyleme girişti. Bu eyleme bağlı olarak çalışan istiklal Mahkemeleri, özellikle Diyarbakır İstiklal Mahkemesi, ayaklanmaya katılanları en ağır bir biçimde cezalandırmaktan çekinmedi. Çalışmaların ikinci hedefi: Cumhuriyet ve önder kadrosunu bir türlü benimsemeyen İstanbul Basınının bir bölümü idi. İstanbul’da “Tasvir-i Efkâr” gazetesinin yerine çıkan “Tevhid_i Efkâr”, “Son Telgraf”, “İstiklal” gazeteleri, “ Sebilüreşat”, “Orak-Çekiç” ve “Aydınlık” dergileri, Adana’da “Sayha” İzmir’de “Sadayı Hak” Trabzon’da “İstikbal” ve “ Kahkaha” dergi ve gazeteleri kapatıldı. Çalışmaların üçüncü hedefi muhalefetin örgütlü gücü Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası idi. Bu partinin kuruluş çalışmalarını yürütmek için, Urfa, Siverek ve Mardin’e gönderilmiş bulunan emekli bir vali, seferberliğe karşı propaganda yaptığı ve ayaklanmacılarla işbirliği içinde görüldüğü için Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nce yargılanıp mahkûm edilmişti. İstanbul’da da partinin üye sayısını arttırmak amacıyla propaganda yaparken dinsel öğeler kullanan iki partili tutuklanmıştı. Ayrıca partinin Beykoz ilçe merkezinde yapılan aramada bazı belgeler bulunmuş ve ilçe mutemedi tutuklanmıştı. Tüm bu bulgulara dayanan Ankara İstiklal Mahkemesi, Ankara Savcılığına bir yazı yazarak hükümetin bu konuda uyarılması istedi. Savcılığın bu konudaki uyarısı üzerine harekete geçen İnönü Hükümeti,

35 Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, 2003, s.352 36 Kışlalı, a.g.e., s.108

(22)

Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nin; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının o yöredeki örgütünü kapatmış olması gerekçesiyle ve “Takrir-i Sükûn Kanunu” gereğince 3 Haziran 1925’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattı. Türkiye Cumhuriyetinin ilk çok partili yaşam deneyimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı37.

6. Fransız kaynaklarına göre ayaklanmanın bastırılması sırasında hiçbir gazeteci bu bölgeye sokulmamıştır38.

Alınan bu askeri ve siyasi tedbirler neticesinde ayaklanma bölgesi asilerden temizlenmiştir. 14 Nisan’da Şeyh Sait ele geçirilmiş ve böylece askeri operasyon tamamlanmıştır. Şeyh Sait’in yakalanmasından sonraki temizlik bir ay sürmüştür. 31 Mayıs 1925’te seferberlik kaldırıldı. Şeyh Sait ve yandaşlarının yargılanmaları 26 Mayıs-28 Haziran tarihleri arasında yapıldı.

Şeyh Sait bütün bu sorgulama süresince, ayaklanmanın önünde ya da arkasında olmadığını kendini olayın içinde bulduğunu, ayaklanmanın önceden planlanmadığını ve Kürtçülük davası gütmeyip, din düşüncesiyle yapıldığını ısrarla savunmuştur. Şark İstiklal Mahkemesinin kararında ise; “Din ve şeriat araç

yapılarak, bağımsız bir Kürdistan kurmak amacıyla isyanın başlatıldığı ve isyan süresince kanlı çatışma ve çarpışmaların meydana geldiğini, bir çok suçsuz vatandaş, asker, ve subayın yaralandığını ya da öldürüldüğünü yağma ve hırsızlık yapıldığını belirtmiştir”39.

Ayaklanma sonucunda İngiltere, Irak ve Türkiye arasında 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşması imzalanmış ve Musul sorunun Türkiye aleyhine olarak bütün yönleriyle çözümlenmiştir.

1.2.3. Atatürk’ün Şeyh Sait Ayaklanması ile İlgili Görüşleri.

Şeyh Sait Ayaklanması konusunda Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk adlı eserinde şunları söylemiştir:

‘Tarih, ( gizli maksatlarla hazırlanmış, genel ve gerici nitelikteki) Şark isyanının sebeplerini inceleyip araştırdığı zaman, onun önemli ve belirli sebepleri

37 Ateş, a.g.e., s.352-353

38 Kışlalı, a.g.e., s.122

39 Durmuş Yalçın, …, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2002,

(23)

arasında ‘Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının’ dini konularda verdiği sözleri, Doğuya gönderdiği sorumlu sekreterinin kurduğu örgütü ve yaptığı kışkırtmaları bulacaktır.

Efendiler, yeni parti kendine ad olarak seçtiği ‘Terakki’ ve ‘Cumhuriyet’ kelimelerinin tam tersi olan anlamlarla gelişmiştir. Bu partinin liderleri, gericilere gerçekten ümit ve kuvvet vermiştir. Buna örnek olarak arz edeyim: Ergani’de, asilerin valiliğini kabul eden ve sonra asılmış olan Kadri, Şeyh Sait’e yazdığı bir mektupta: ‘Millet Meclisi’nde; Kazım Karabekir Paşa’nın partisi, şeriat hükümlerine saygılı ve dindardır. Bize yardımcı olacaklarına şüphe etmem. Hatta Şeyh Eyüp’ün yanında bulunan sorumlu sekreterleri, partinin tüzüğünü getirmiş…’ diyor. Şeyh Eyüp de yargılanması sırasında: ‘Dini kurtaracak tek partinin, Kazım Karabekir Paşa’nın kurduğu parti olup, şeriat hükümlerine uyulacağının, parti tüzüğünde ilan edildiğini’ söylemiştir.

Efendiler, ‘Terakkiperver’ ve ‘Cumhuriyet’ kelimelerini kullanarak, bize ve milletin aydınlarına karşı din bayrağının gizlemeye çalışanların, memlekette genel bir gericilik ve ayaklanmaya yol açmak için içeride ve dışarıda türlü düzen ve kışkırtmalarla uğraşanların varlığından habersiz oldukları düşünülebilir mi? Yeni partiye girenlerin bütün üyeleri söz konusu olmasa bile, dini vaatleri başarıya ulaşmanın en etkili unsurları sayan ve bununla ilgili sloganı tüzüklerine de koymuş olan kimselerin, şahıslarımıza ve memlekete karşı yöneltilmiş olan suikastlardan habersiz oldukları kabul edilemez.

Diyelim ki, bunların isyanının patlak vermesinden aylarca önce, memleketin şurasında burasında yapılan gizli toplantılardan, ‘Cemiyet-i Hafiye-i İslamiye’ (Gizli İslam Derneği) teşkilatından, İstanbul’da Nakşibendi Şeyhlerinin yaptığı toplantıda, hazırlanacak ayaklanmaya yardım için söz verildiğinden ve nihayet milli sınırlarımız dışında bulunup da Şark isyanını kışkırtanların bildirilerinde, Kazım Karabekir Paşa’nın partisinden ümitle söz edildiğinden haberleri olmadığını düşünelim. Ancak, Bunların, Fethi Bey Hükümeti zamanında, doğrudan doğruya Fethi Bey vasıtasıyla kendilerine, partilerinin zararlı, isyan ve gericiliği kışkırtıcı bir durum ve nitelikte olduğu bildirildiği zaman olsun, gerçeği görüp anlamaları gerekmez meydi? Hükümetin ve benim tertemiz düşüncelerle yaptığımız bu uyarmalardan sonra olsun, gerçeği kavrayıp ona uymaları beklenirdi. Onlar tam tersine, bu defa da “ dini

(24)

düşünce ve inançlara saygılıyız” sloganını büsbütün zıt bir anlamda yorumlamaya kalkıştılar. Sözde, bu sloganla, her dinin ve her dinden olanların düşünce ve inançlarına saygılı olduklarını belirtmek… Geniş ölçüde hürriyetçi olduklarını anlatmak istiyorlarmış… Efendiler, böyle bir tutuma dürüst ve samimidir denemez! Ne oldu Efendiler? Hükümet ve Meclis olağanüstü tedbirler almayı gerekli gördü. Takrir- Sükûn Kanunu’nu çıkardı. İstiklal Mahkemelerini kurdu. Ordunun savaşa hazır sekiz dokuz tümenini, uzun zaman isyanı bastırmak üzere görevlendirdi. ‘Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ denilen zararlı siyasi kuruluşu kapattı40.

1.3. DERSİM (TUNCELİ) AYAKLANMALARI (1937–1938) 1.3.1. Birinci Dersim Ayaklanması (21/22 Mart–22 Ekim 1937)

Dersim ayaklanmalarının nedenlerine baktığımızda şu unsurlar karşımıza çıkmaktadır.

Ağrı ayaklanmasının bastırılmasının ardından devlet bölgede ıslahat hareketlerine mecbur kalmıştı. Bu ıslahat hareketi bölgedeki kanun ve nizamın kurulması, aşiretler arasındaki şekavet, yağmacılık, olaylarının bitirilmesi, aşiretler üzerinde etkili olan Seyit, ağa, şeyh, reis vb. gibi eski feodal kalıntıların otoritesinin son bulması, devlet otoritesinin bölgede hâkim kılınması, bölgede sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmanın başlatılması amacıyla bölgede Tunceli, Bingöl ve Elazığ kapsayacak şekilde General Abdullah Alpdoğan’ın başkanlığında 4. Umumi Müfettişlik kurulmuştur (16 Ocak 1936 ). Sıkıyönetim ilan edilen bölgede çeşitli yatırımların yapılması ve asayişin sağlanması amacıyla harekete geçilmiştir41.

İstanbul’daki ABD Büyükelçiliğinden Dersim isyanı ile ilgili olarak Washington’a gönderilen bir raporda isyanın nedeni olarak şu iddia ileri sürülmüştür:

“En son ayaklanma, Hükümetin, bölgenin sosyal ve ekonomik şartlarını ıslah etmek üzere geliştirdiği reform programını, daha önce elde edilmiş haklara tecavüz şeklinde gören liderler tarafından başlatıldı. Aynı belgede yerel basına göre ayaklanma, General’in (Abdullah Alpdoğan) aşiret reislerini Erzurum’da toplayarak

40 M. Kemal Atatürk, a.g.e., s.602-604 41 Çay, a.g.e., s.345

(25)

onlara Hükümetin bölgede yol ve diğer şekillerde girişeceği ıslah programını tanıtması üzerine başladı. Sahip oldukları iktidarın elden gitmesi karşısında rahatsız olan aşiret reisleri – Hükümete bir ültümaton göndererek Türk idaresine ancak, Dersim’de jandarma bulundurulmaması, yeni köprülerin inşa edilmemesi, bölgede yeni bir idari gücün ihdas edilmemesi, silahların ellerinden alınmaması ve vergilerin hükümetle kendi aralarında yapılacak müzakerelerde elde edilecek sonuçlara göre ödenmesine izin verilmesi şartıyla itaat edeceklerini bildirdiler”42.

Sözün özü bu isyan devletin bölgede yaptığı ıslah çalışmalarının kendi feodal yapılarını bozacağını düşünen aşiret reisleri tarafından çıkartılmıştır.

Ayaklanmanın nedeni olarak bir başka iddia da şudur: Bu dönemde Suriye’yi kontrol altında bulunduran Fransa’nın Türkiye ile özellikle Hatay sorunu olduğundan Fransa’nın Dersimde çıkan karışıklıklarda parmağı olabileceği tahmin edilmekteydi43. Suat Akgül bize bu konuda şu bilgiyi vermektedir: “Hatay’ın bağımsızlığının ortaya çıktığı günlerde Türkiye açısından önemli ve ciddi gelişmeler olur. Çünkü Suriye, Hatay’ı kendi topraklarına katmak istiyor, bunu için de Fransa ile işbirliği yapıyordu. Fransızlar, ajanları İzzettin vasıtasıyla Dersim’de dini lider ve alevi aşiretler üzerindeki etkisi dolayısıyla Seyit Rıza ile irtibat kurar. Seyit Rıza’nın bir tarikat lideri niteliğinde olması Hatay meselesinde Türkiye’yi güç durumlara sokabileceği gibi, bir Alevi-Sünni çatışmasını da beraberinde getirebilirdi. Fransızlar böylece çok öncelere dayanan araştırmalarının semeresini görebileceği gibi, bir taşla iki kuş da vurabilecekti. Çünkü hem Hatay meselesini Fransa’nın istediği gibi bir çözüme kavuşturacak, hem de yeni ve büyük bir Kürt Meselesini harekete geçirebilecekti. Fransız ajanı İzzettin, Suriye’deki cemiyet ile Seyit Rıza arasında irtibat kurarak Dersim’i kaynayan kazan haline getirir. Nihayet İzzettin, Mart 1937’de bir isyan için Suriye’deki Fransız gizli teşkilatından Seyit Rıza’ya talimat getirir. İzzettin, İngiliz ve Fransızların her türlü silah ve para ve propaganda desteği yapacaklarını belirtir. Gerçekten de bu ayaklanmanın bastırılması sırasında ele geçirilen vesikalar, mektuplar ve silahlar, isyanın Fransızlar tarafından teşvik ve tertibiyle çıkarılmış olduğunu ortaya koyar. Fransız planı, Fransız silahı ve Fransız

42 Çay, a.g.e., s. 348

(26)

senaryosuyla Dersim’de, Hatay’ı Türkiye’ye bırakmamak için oynanan oyun, Doğu Anadolu’da büyük ızdıraplara sebep olmuştur.44

1.3.1.1. Ayaklanmanın Başlaması

1934 yılından itibaren planlı ve kararlı şekilde Dersim sorunu üzerine eğilen hükümet, bunun olumlu sonuçlarını da görmeye başladı.

1935 Kasım’ında Atatürk’ün gündeme getirdiği ve aynı senenin son günlerinde kabul edilen Tunceli kanunu ile Dersim gelişme ve ilerleme yönünden önemli aşamalar kaydeder.

1936 yılında itibaren Dersim’de, aşiret, seyitlik ve ağalık yıkılarak derebeyliğe son verilmesiyle menfaati zedelenen zümreler meydana çıktı.

Merkezi otoritenin Tunceli’de gittikçe güç kazanması üzerine, birtakım iç ve dış faktörler sonucu aşiretler arasında, ağa, şeyh ve seyitlerin yönlendirdiği huzursuzluklar meydana gelir. Böylece menfaati zedelenen aşiret ileri gelenleri tekrar eski itibarlarını kazanmak maksadıyla çeşitli tertiplere başvururlar. İlk olarak da aşiretler arasında irtibat tesis edilerek, anlaşma zemini hazırlanır.

Dersim’de Seyit Rıza’nın önderliğinde yoğun bir propaganda ve kararlama kampanyasına girişilir. Kampanyada özellikle şu noktalar üzerinde duruluyordu:

1.Aşiret kadınlarının namusu tehlikededir. Bunlar gündüzleri kocalarının, geceleri karakol efradının malı olacaktır

2.Hükümetin yaptırdığı karakollar, yakında bu mıntıkadan sürülecek olan aşiretlere posta mevkii olmak içindir.

3.Köylerdeki bütün halk, bir yere toplanacak, bir sıraya yapılacak evlerin içerisinde tıkılacak, bu evlerin yalnız iki kapısı olacak, bu kapıların önünde birer polis bekleyecektir.

4.Ekmek ve odun vesika ile verilecektir.

5.Keçilere verilen meşe yaprağı bile vesikaya bağlanacaktır. 6.Halkın bütün kazandığı elinden alınacaktır.

44 Suat Akgül, Yakın Tarihimizde Dersim, İsyanlar ve Gerçekler, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1992,

(27)

Bu propagandalar sonucu aşiretler arasında elçiler göndermek suretiyle cemaat toplantılarına başlanır.

İlk toplantı Seyit Rıza’nın liderliğinde, Haydaran aşireti içerisindeki Kürpik’te yapılır. Toplantıya, Abbasuşağı, Yusufan, Demenan, Haydaran, Kureyşan ve Bahtiyar aşiretleri iştirak eder. Toplantıda Seyit Rıza kadar Demenan aşireti reisi Cebrail de önemli bir rol oynar. Cebrail “mektep, nahiye bizim nemize?” der.

Dersim bölgesinde yapılan bu ıslahat girişimleri iki yıl öncesine dayanmasına rağmen, bölge aşiretlerinin, şimdi böyle bir hareket tarzı içine girmeleri çok manidardır. Ancak bunun sebebi Türkiye ile Fransa arasında Hatay meselesinin buhranlı bir döneme rastlamasında aramak gerekir. Ayrıca güney sınırlarından Türkiye’ye yabancı ajanların girdiği söylentileri ve bunların Dersim’de de tahrikatta bulunmaları kuvvetli ihtimallerdendir.

Diyarbakır’da bulunan Karaköprü’de meydana gelen soygunculuk olayı Dersim için işaret niteliğini alır. Güneyden giren casuslarda da bir artış gözlenir. Bunlardan biri Hozat’ta yakalanır.

Bütün tahrikler, Kürpik’teki aşiretler toplantısı ve dış etkenlerin uygunluğu, Dersimlilerin hükümete sert bir ültimatom vermelerine yol açar. Ültimatomda: 45

1. İçimizdeki karakolları yapmayacaksınız. 2. Köprü kurmayacaksınız.

3. Yeniden nahiye ve kaza merkezleri ihdas etmeyeceksiniz. 4. Silahlarımıza dokunmayacaksınız.

5. Biz her zamanki gibi pazarlık usulü ile vergilerimizi vereceğiz denilmekteydi.

Ayaklanmayı başlatan olay ise şöyle gelişmiştir: Abbasuşağı aşireti reisi Seyid Rıza’nın liderliğinde, Haydaran, Abbasuşağı, Yusufhanlı, Demenanlı, Kureyşanlı ve Bahtiyar aşiretlerinin katılımıyla 21 Mart 1937 tarihinde Pah bucağı Kahmut’a bağlayan Harçik deresi tahta köprüsünün Demenan ve Haydaranlılar tarafından yıkılması, Pah bucağı karakolunun Demenan aşireti reisi Rıza’nın emri ile Sin

45 Akgül, a.g.e., s.123-125

(28)

karakolunun basılması Dersim olaylarını başlatmıştır46. Bu süreçte birçok karakol isyancılar tarafından basılmıştır.

1.3.1.2. Tedip İçin Askeri Harekat

Operasyona 7. ve 9. Kolordu birlikleri 17 tayyare ve 2 tank katılmıştır.47 3 Mayıs’ta Hava Kuvvetleri’ne bağlı bir uçak filosu, aşiret reisleri toplantı halindeyken, toplantıyı dağıtmak ve aşiretler üzerinde moral kırıcı bir etki sağlamak maksadıyla Keçiseken köyünü bombalar. Böylece Tunceli tedip hareketi fiilen başlamış olur.

Seyit Rıza’nın etkisiz hale getirilmesine yönelik olarak yürütülen en önemli faaliyet, 6 Haziran tarihine Kızıldağ’ın işgal edilerek, evinin Sabiha Gökçen’in kullandığı uçakla bombalanmasıdır.

Bu sırada 18 Haziran 1937’de Başbakan İsmet İnönü tarafından Hükümetçe Tunceli’nde yapılacak ıslahat programının ana hatları yayınlanmıştır. Buna göre: 48

1. Dersim’e, yol, köprü, mektep, kışla yapılacak. 2. Askerlik, vergi işleri düzene konacak

3. Ağalık, derebeylik, şeyhlik kökünden kaldırılacak zorbaların malları devlete geçecek

4. Halka toprak, ziraat aletleri ve tohumluk verilecek.

5. Dersimi eşkıya yatağı haline getirenler Garp vilayetlerine nakledilecekler, orada iskân edilip, namuslu müstahsil vatandaşlar haline getirilecekler.

6. Memleketin diğer köşelerine yerleştirilen Dersimliler ev ev dağıtılacaklar. Böylece öz ve öz Türk olan, Timurleng’in önünden kaçarak Horasan’dan gelme Türkler olan Dersimli, asıl muhitine, benliğine kavuşacak, vatan haritası 7 bin kilometrekarelik bir parça, memleket nüfusu 70 bin yurttaş kazanacak.

Tunceli harekâtına iştirak eden 25 bin kişilik Türk kuvvetleri, Haziran’ın ilk günlerinden itibaren, Dersim aşiretlerinin en kuvvetli dayanak noktası

46 Çay, a.g.e., s.345 47 Kışlalı, a.g.e., s.134 48 Akgül, a.g.e., s.128

(29)

olan dağların etrafını çevirerek dış bölgelerle irtibatını keser. Kızıldağ da takip müfrezelerince ele geçirilir. Böylece asi kuvvetleri gittikçe daha zor duruma düşürler. Asilerden Roznaklı Kamer, Demenanlı, Cebrali, Yusufanlı Ağdatlı Kamer, Kureyşanlı Seyhan Reisi Hasso Seydo ve Bahtiyar’dan Şahin, Elazığ’da muhakemeleri yapılmak üzere tutuklanırlar. Yapılan başarılı askeri operasyonlar neticesinde, S. Rıza 10 Eylül günü, silahsız olarak iki kişi ile birlikte Erzincan Jandarmasına teslim olur. Durum Erzincan 5. Jandarma Bölük Komutanlığınca 4. Genel Müfettişliğe bildirilir. Başbakan İnönü, Tunceli’deki olayların sonuçlanması maksadıyla, Tunceli ıslahatı hakkında T.B.M.M’ de bir konuşma yapar. 18 Eylül tarihli konuşmasında İnönü, “Cumhuriyetin imar ve ıslah programına muhalefet

eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretten müşevvik ve sergerde ne kadar adamlar varsa bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkânından tamamen, mahrum bırakılmışlardır. Altı aşiretten birinin reisleri imha edilmiş ve diğerlerinin reislerinin hepsi yakalanmış adalete teslim edilmiştir. … Kanun götüren ordu, jandarma neferlerinin ayak basmadığı yer, inmediği dere ve çıkmadığı tepe yoktur. … Arkadaşlar, Cumhuriyetin kanunlarının ancak refahı, umranı ve iyi geçinmeyi hedef tutan hükümlerini yürütmek için, çetin şartlar içinde alınan müsbet neticelere ermek yolunda Cumhuriyet idaresinin itibariyle Tunceli hadisesi en son ve en mukni bir misal olmuştur” der. Böylece Tunceli olayları ve tedip hareketi sona

ermiş olur. Ayaklanmacıların muhakemesi Ekim 1937’de başlar Tunceli ağır ceza mahkemesinde sürdürülen muhakeme neticesinde; 15 Kasım’daki oturumda mahkeme sonuçlanır. Mahkeme sonucunda 11 kişi idama, 33 kişi ağır hapse mahkûm olur. 14 kişi de berat eder. İdama mahkûm edilenlerden dördünün cezası yaşlı olmalarından dolayı otuzar seneye çevrilir. İdama mahkûm edilenlerden S. Rıza, oğlu Refik Hüseyin, Şeyhanlı Aşiret Reisi Hasso Seydo, Yusufanlı Aşireti reisi Kamer oğlu Fındık, Demenanlı Aşiret Reisi Cebrail oğlu Hasan, Kureyşanlı Ulukiye oğlu Hasan ve Mirza oğlu Ali’nin cezaları aynı gün infaz edildi. Dersim olaylarını tamamen son bulması ve suçlularının da cezalandırılması üzerine Cumhurbaşkanı Atatürk tetkiklerde bulunmak maksadıyla 12 Kasım’da Elazığ’a gelen Atatürk, Umumi Müfettiş A. Alpdoğan’ın mesaisi ve bundan sonraki çalışma planları hakkında bilgi alır. Yeni inşaatın proje, plan ve resimlerini inceler. Atatürk gezi ve incelemelerini sürdürürken yanına yaklaşan bir Dersimli ile kısa bir söyleşi yapar.

(30)

Atatürk Dersimli köylüye, “ Ben, Dersimlilerin ve bura yöre halkının nasıl temiz,

nasıl asil duygulu, nasıl vatanperver olduklarını yakinen bilirim. Sizlerin böyle hareketlere asla katılmamış olduğunuzdan da haberim var diye konuşur.” Hozat

suyu üzerindeki Singeç köprüsünü bizzat açan Atatürk, gece de halkevindeki müsamerede bulunur. 20 Kasım’da Doğu gezisini bitirerek Ankara’ya döner49.

1937 yılındaki, çarpışmalar, yargılanmalar ve bölgedeki inceleme gezileri böylece son bulmuş olur.

1.3.4. 1938 Dersim Harekâtı

1938 yılı Dersim olayları hakkında Suat Akgün, Yakın Tarihimizde Dersim İsyanları ve Gerçekler adlı kitabında bize şu bilgileri vermekte: 50

Ekim 1937’deki tedip harekâtı tamamlandıktan sonra Dersim’de kış boyunca hükümete muhalif olan ve yakalanmayan aşiret efradı çoğunlukla sinmişlerdi. Hatta bunlar fırsat buldukça da soygunlar yapmakta, aşiretler arasındaki gizli propagandalardı bulunmaktaydılar. Silahlanma ve aşiretler arasındaki ittifak girişimleri de gizliden gizliye yürütülmekteydi.

1938’in ilk olayı 2 Ocak’ta meydana gelir. Tunceli bölgesinde asker kaçaklarını toplamakla görevli sabit jandarma müfrezesinden yedi jandarma eri, Kör Abbas, Keçel ve Baluşağı aşiretlerine mensup kişilerce Mansuluşağı köyünden pusuya düşürülerek öldürülür. Olayı müteakip Mercan deresine inen aşiret mensupları Mercan karakolunu da basarak iki jandarma erini daha öldürürler.

Genel Müfettişlik 18 Ocak tarihinde üst makamlara sunduğu bir raporunda, aşiretler arasında tahrik edici propagandaların neler olduğunu aldığı istihbarata göre bildirir. Müfettişlik yapılan bu propagandaları şöyle açıklar:

1. Ağalar sürülecek, öldürülecek ve başsız kalan halkın da hayat ve namusu yok edilecek.

2. Adliyece ademi takiplerine, beraatlarına karar verilenlerle, Tunceli Komutanlığı’nca takipleri ertelenen ve cezaları tescil edilmiş olanların bugünkü durumları geçicidir.

49 Akgün, a.g.e., s. 128 - vd

(31)

3. Hükümet kuvvetleri aramızda dolaşmadığı zamanlarda rahat idik. Şimdi birçok külfetlere boyun eğmek zorunluluğunda kaldık. Rahatımız ve menfaatlerimiz bozuldu. Asılanlar ve hapsedilenler gibi hayat ve hürriyetlerimiz her zaman tehlikededir. Bunun için birleşmek ve birlikte direnerek hükümetin icraatına engel olmak lazımdır. Söz ve hareket birliği yapmazsak hükümet bizi ayrı ayrı kırar ve hepimiz mahvoluruz.

4. Hükümet 1937 yılında birçok paralar harcamak suretiyle Tunceli’de harekat yaptı ve Tunceli ıslah olundu denildi. Bu yıl tekrar bir harekat yapamaz. Çünkü şimdiye kadar yaşadığımız tecrübelere göre iki askeri harekat arasında birçok yıllar geçer. Bunun için elimizden birçok senelik fırsat ve zaman vardır. Biz bu zamandan faydalanarak elimizde bulunan az silahla fakat hep beraber direnmeye başlayalım. Teslim etmiş olduğumuz silahların yerine silah tedarik edelim ve askeri içimize sokmayalım.

Bu propagandaları yayanlar ise: Hükümet otoritesi dolayısıyla nüfuzları sarsılan Keçel, Kör Abbas, Bal ve Aşuran Ağaları ile Demenan, Haydaran ve Bahtiyar aşiretlerinin ele geçirilemeyenleri idi.

Genelkurmay Başkanlığı bütün bu gelişmeler üzerine 21 Mart’ta yayınladığı bir emirle Haziran’da başlaması uygun görülen tenkil ve silah toplama harekâtının hükümetçe karar altına alındığı bildirir.

Hükümetin aldığı bu karara göre 1938 yılında Tunceli’de yapılacak işler şu şekilde belirtilir.

1. Mansul ve Hemzikuşakları ile Külhan olaylarını yapanlarla bunlara yardım edenlerin tedipleri.

2. 1937 yılı muhalefet döküntülerinin takibi 3. Asker bakayası ve kaçaklarının takibi 4. Silah toplamanın ikmali

5. Mansul ve Hemzikuşakları ve Külhan mezrası olaylarını yapanlarla bunlara yardım edenlerden sağ kalanların, münferit eylemlerde ve dağ başlarında oturanlardan şüpheli olanlarının (2000-5000 kişi) Tunceli dışına nakilleri 6. Yasak bölgenin sınırlarının tespiti ile ne zaman ve hangi şart dahilinde bu

(32)

7. Çemişgezek ilçesinin Germil bucağındaki milli araziden 5-6 sene evvel borçlanma suretiyle uhdelerine arazi verilmiş olan itaatli halkına bu arazilerinin tapularının verilmesine devam edilmesi

8. Çemişgezek yakınındaki Hazari, Erdike, Oskih, Pogos köylerine indirilmiş ve 9 sene evvel yerleştirilmiş ve yerleştirilecek bulunan itaatli dağlı Türk neslinden olan insanların işgal etmekte oldukları arazinin tapularının kendilerine verilmesine devam edilmesi

9. Devlete itaat göstermiş olanlardan yersiz yurtsuz bulunan veya münferiden dağ başında oturan halkın bir kısmının Peri ve Paşavenk bucaklarındaki mevcut Türk köylerinde işlenmeyecek boş duran ve ziraata elverişli olan yerlerden tedarik edilecek arazi verilmek suretiyle bu köylere iskanları

10. Yol, köprü, kışla, okul, hükümet konakları, karakol, subay ve memur evleri inşaatına devam edilmesi, Pülümür- Nazımiye yolunun toprak tesviyesi halinde yeniden açılması.

Bu emre göre ilgili birlikler, tenkil harekâtı için gerekli hazırlıkları yaparlar ve harekât bölgesinde toplanmaya başlarlar.

Neticede, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay’ın kumandasında Haziran’da başlayan tedip ve tenkil harekatı neticesinde arama, tarama ve silahtan arındırma eylemi 16 Eylül 1938’de sona ermiş ve Dersim ayaklanması tamamen bastırılmıştır.

Bu konuya Atatürk, meclisin beşinci dönem dördüncü toplantı yılının açılışında Atatürk adına başbakan Celal Bayar tarafından okunan söylevinde şöyle değinmektedir: “Uzun yıllardan beri devan eden ve zaman zaman had bir şekil alan

Tunceli’ndeki toplu şekavet hadiseleri muayyen bir program dâhilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş, o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe devrolunmuştur. Cumhuriyetin feyzinden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tamimiyle istifade edeceklerdir51.”

(33)

1.4. RAÇKOTAN VE RAMAN TEDİP HAREKATI (9–12 AĞUSTOS 1925) Şeyh Sait Ayaklanmasının bastırılmasından sonra, silah toplamak ve bölgedeki çapulculuğa son vermek maksadıyla. Beşiri bölgesindeki Raman, Garzan ve Raçkotan aşiretleri ile Kulp’taki Bükran aşireti üzerine gidilmiştir. Harekat bölgesi, Dicle’nin kuzeyi- Siirt’in batısı, Sason- Silvan bölgesi. Harekat 41. Tümen Komutanlığınca yürütülmüş. Harekat sonucunda asilerin çoğu yakalanmıştır52

1.5. SASON AYAKLANMASI (1925–1937)

Ayaklanma bölgelerinden biri de Siirt’in Sason bölgesi idi. Şeyh Sait Ayaklanması (1925), Ağrı Ayaklanması (1930), sonrasında (1932), 1935 Nisan’ında, 10 Temmuz 1936 tarihinde Şeyh Sait ve Ağrı Ayaklanmalarının devamı mahiyetinde fasılalarla patlak veren ayaklanmalar, Kasım 1937’de tamamen bastırılmıştır53. Ayaklanmanın detaylarına baktığımızda: Siirt’in bir kazası olan Sason, Şeyh Sait Harekâtı sırasında bu bölgedeki ayaklanma bastırılıp yasak bölge haline getirilen bir yerdi. Ama aşiret reislerinin kovuşturmalarının ertelenmesi yasasından sonra burada olaylar başladı.

1930 Ağrı harekâtının başlamaşını fırsat bilip bu hareketleri artınca ikinci hareket 1932’de yapıldı. Üçüncü hareket 1935’te eşkıyaya verdirilen 23 ölü ile son buldu. 1936 yılı harekâtı ise 1935’in devamı sayıldı. 1937’de Kasım başına kadar süren harekâtta kesin sonuç alınamadı. Jandarma 38 şehit verdi. Eşkıyadan ise 273 ölü vardı. 748 kişi kendiliğinden teslim oldu. Sason’un ıslahı programı hazırlandı. Yeni karakollar kuruldu. Jandarma sayısı arttırıldı. Şeyh Sait’in kardeşi Şeyh Abdürrahim çetesi imha edildi. Sason, yasak bölgesinde 100 silahlı asinin kaldığı belirtildi54.

52 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3 , s.66-70 53 Çay, a.g..e., s. 331

(34)

1.6. KOÇUŞAĞI AYAKLANMASI (7 EKİM–30 KASIM 1926)

Harekât, kanuni vergilerini vermeyen, askerlik ödevini yapmayan ve çapulculuk yapan Koçuşağı aşiretini tenkil maksadıyla yapılmıştır. Ayaklanma Bölgesi: Ovacık-Hozat-Çemişkezek arasındaki Kamutlu- Ali boğazı – Beylan-Yılan Dağı bölgesidir. Hareket 7. Kolordu Komutanlığınca yapılmıştır55. 19 Eylül 1926’da devlet bu aşireti cezalandırmaya Albay Mustafa Muğlalı’yı memur etti. Hazırlık gizlilik içinde yapıldı. Birlikler Çemişkezek’te toplandı. Harekat 7 Ekim başladı: 11 Ekimde asilere teslim ol çağrısı yapıldı. Silahlarını 15 Ekime kadar teslim etmeleri istendi. Beklenen olmayınca harekat yeniden başladı. 28 Kasımda Koçuşağı çetesinin son sığınağı olan Kılavuz Deresinin temizlendiği bildirildi. 29 Kasımdaki aramalarda dağlık araziye saklanmış bir miktar asi ve hayvan daha yakalandı. Operasyonda bir subay ve 31 er şehit oldu. On er kayboldu. Asilerin kayıplarının büyük olduğu belirtildi, ama rakam yoktu56. Harekatın sonunda asilerin çoğu yakalanmış ve imha edilmiştir.

1.7. MUTKİ AYAKLANMASI (26 MAYIS – 25 AĞUSTOS 1927)

Sason harekâtı sırasında bazı eşkıyanın silahı toplanamamıştı. Mutki ilçesinde kimlerde silah olduğu tespit edilmiş, fakat alınamamıştı. Bitlis valiliği Mutki’deki 35 köyün nakline gerek görmüş bu da gerçekleşmemişti. Valilik bu nakli gerçekleştirmek isteyince köyler ayaklandı.

Silent ve Mutki olayları başladı. Sason ayaklanmasının tertipçilerinden Mehmet Ali Yunus burada da rol oynuyordu.

26 Mayısta cezalandırma başladı. Fakat Haziran sonuna kadar süren operasyonlarda birçok başarılı netice alındıysa da M. Ali Yunus yakalanamadı.

19 Haziran gecesi 18. Alayın iki bölüğüne komuta eden Binbaşı Zeki gerekli emniyet tedbirlerini almadığından pusuya düşürülüp şehit edildi.

5 Temmuzda harekâtı yöneten 2. Tümen yeni bir girişimde bulundu. Askere silah atanların köylerini yakılıp hayvanlarına el konacağı, silah atmayanlara iyi

55 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, s.74 56 Kışlalı, a.g.e., s.141

(35)

muamele yapılacağı, kaçanların takiple yok edileceği, eşkıyayı koruyanların harp divanına verileceği, kıtaların tedip harekâtı dışında başka işlerle ilgilenmeyeceği, bütün harekât sırasında adil hareket edileceği bildirildi.

Binbaşı Zeki olayının Buban aşiretiyle Velo ve Mahmut aşiretlerinin 500–600 kadar adamının eseri olduğu tespit edildi.

Mutki harekâtının bu aşamasında değişik yöntemler de kullanıldı. Esasta operasyona 2. Tümene bağlı birlikler katılıyordu. 18. alay takviyeler alarak çevreyi sararken Hazo’daki Mustafa Çeto’ya ve on adamına silah verildi. Çermililerden de yararlanıldı. Kürtçe bilen 5-10 ere Kürt elbisesi giydirildi. Çetelerden bazılarıyla, eğer o bölgedeyse M. Ali Yunus’un yok edilmesi için bunlar da kullanıldı. Operasyonun esasını ise, her zaman olduğu gibi tamamıyla konvansiyonel savaş yöntemleri oluşturuyordu. Ama kayıtlardaki ifadelerde birliklerin “eşkıya

muharebeleri taktiğine uygun” harekât yaptıkları yer alıyordu.

25 Ağustosta sona eren harekât neticesinde asilerin çoğu yok edilmiş, bir kısmı kaçmış bir kısmı da yakalanmış, ayaklanma bölgesindeki taranmamış yer kalmamıştır57.

1.8. BİCAR TENKİL HAREKÂTI (7 EKİM – 7 KASIM 1927)

Bicar Tenkil harekatı Şeyh Sait harekâtında sarp dağlarda, derelerde ve bilinmeyen mağaralarda saklanmış eşkıyanın temizlenmesi maksadıyla yapılmıştır58. Mehmet Ali Kışlalı, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma adlı kitabında bu konuda şu bilgileri vermekte: Bicar cezalandırma harekâtının yapıldığı bölge eşkıya için yalçın dağ yamaçları, sık ormanlarıyla saklanmaya uygun bölgeydi. Şeyh Sait’in takibi sırasında kaçanların çoğu buradaki in, mağara ve komlarda saklanarak kurtuldular. Kendi ahalileri onları besleyip birliklerin harekâtı hakkında da bilgi veriyordu. Bir süre sonra yavaş yavaş baskın, soygun, yol kesme, postalara saldırı ile PTT hatlarını kesme eylemlerine girişmişlerdi 7. Kolordu bu bölgeyle Urfa-Cizre bölgesinden zaman zaman gelen eşkıya faaliyetlerinde karşı mücadele ediyordu. Arka takip müfrezeleri asilerin yeri ve hareket istikameti hakkında doğru ve ayrıntılı

57 Kışlalı, a.g.e., s.140,141,

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk milleti hakkında pek amik hissiyat-ı muhâleset ile meşbû olarak zât-ı devletlerinin saadeti ve milletinin refah ve tealisi için samimi temennilerimi kabul

Yeni basın kanunuyla, basın özgürlüğü önündeki birçok engelin kaldırılması, çiftçiyi topraklandırmak için çaba harcanması, işçilerle ilgili birtakım

Cevabı içinde olan bir soruyla varlık ve yokluğu bozkırda bir nokta olarak birleştiren Tecer, Tanpınar’ın “büyü” dediğini “sihir” diye adlandırır:.. 9 Ahmet

modaya yapılan eleştirilerin çok fazla olduğu, modanın sürekli değişerek güzel şeyler de sunduğu, kadınların da kendilerini beğendirmek için sürekli değişime

12 İkinci Kanun “Dil üzerine çalışmalar: Güneş Dil Teorisine göre toponomik tahlil Türk en eski millet ve Türk dili anadildir 6 Katlı has isimler ve

46 Vakit, “Milletler Cemiyeti’nde Türkiye ve Irak: Hariciye Vekilimizin Türk-İngiliz ve Türk- Irak Münasebetlerine Dair Nutku”, 5 Teşrîn-i evvel (Ekim) 1932, s. 48 Sadi

Kültür Bakanlığı, Atatürk’ün Milli Dış Politikası (Milli Mücadele Dönemine Ait 100 Belge), s.. alınması bakımından 1926 tarihli antlaĢma büyük önem

Serbest Cumhuriyet Fırkası‟nın (SCF) teşkilatlanması ve 1930 belediye seçimlerine katılması, Batı Anadolu ve bu arada Manisa Vilayeti için ayrı bir önem arz eder..