• Sonuç bulunamadı

Milli mücadele yıllarında Marmara bölgesinde faaliyet gösteren müfrezeler, milis kuvvetleri ve çeteler (1918-1922)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Milli mücadele yıllarında Marmara bölgesinde faaliyet gösteren müfrezeler, milis kuvvetleri ve çeteler (1918-1922)"

Copied!
129
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

TARİH ANA BİLİM DALI 

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI 

       

MİLLΠMÜCADELE YILLARINDA MARMARA 

BÖLGESİ’NDE FAALİYET GÖSTEREN MÜFREZELER,  

MİLİS KUVVETLERİ VE ÇETELER (1918–1922) 

     

HASAN ALİ POLAT  

 

 

YÜKSEK LİSANS TEZİ  

 

DANIŞMAN 

DOÇ.DR. OSMAN AKANDERE  

    KONYA–2008 

(2)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

TARİH ANA BİLİM DALI 

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI 

     

MİLLΠMÜCADELE YILLARINDA MARMARA 

BÖLGESİ’NDE FAALİYET GÖSTEREN MÜFREZELER,  

MİLİS KUVVETLERİ VE ÇETELER (1918–1922) 

   

HASAN ALİ POLAT  

 

 

YÜKSEK LİSANS TEZİ  

 

DANIŞMAN 

DOÇ.DR. OSMAN AKANDERE  

 

 

Bu çalışma Bilimsel Araştırma Proje Koordinatörlüğü tarafından 07203007 No’lu YL Tez Projesi  olarak desteklenmiştir.    KONYA–2008 

(3)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI……….……….…..iv

TEZ KABUL FORMU………...………v

ÖNSÖZ………...……....vi ÖZET………...ix ABSTRACT………...xi KISALTMALAR………..………xii GİRİŞ………...…1 I. BÖLÜM MİLLÎ MÜCADELE BAŞLARINDA MARMARA BÖLGESİNDE GENEL DURUM A) Mütareke Dönemi’nde Marmara Bölgesi’nin Ekonomik Durumu………5

B) Marmara Bölgesinin Demografik Yapısı………..……...8

C) İtilaf Devletlerinin İşgalleri ve İşgal Sırasındaki Tutumları……….13

D) Bölge Halkının İşgaller Karşısındaki Tepkileri………20

E) Osmanlı Devleti’nin Mütareke Sonrası Takip Ettiği Genel Siyaset……….26

II. BÖLÜM MARMARA BÖLGESİ’NDE FAALİYET GÖSTEREN RUM VE ERMENİ ÇETELERİ A) Rum ve Ermeni Çetelerinin Örgütlenmesinde Rol Oynayan Devlet ve Kuruluşlar………..34

B) Marmara Bölgesinde Faaliyet Gösteren Rum Çeteleri………..45

B.1. Todori Çetesi……….…45

B.2. Bahari Çetesi……….…….46

B.3. Kommit Çetesi………...48

B. 4. Apostol ve Apostolidis Çeteleri………....49

B.5. Kirman ve Kırçaki Çeteleri………...50

B.6. Paşaköylü Karaoğlan ve Panayot Çetesi………...51

(4)

B.8. Yeniköylü Yorgi Çetesi……….52

B.9. Pandeli Çetesi………52

B.10. Andon Çetesi………...53

B.11. Karabıyık Dimitri Çetesi……….53

B.12. Vangel ve Vangelos Çeteleri………...55

B.13. Çakır Yorgi, Karabacak, Anesti Kaplan Çetesi………...56

B.14. Kör Vasil Çetesi………..56

B.15. Milto Çetesi……….57

B.16. Hrisantos ve Zafiri Çetesi………57

B.17. Milki (Milti) Kaptan Çetesi……….58

B.18. Marmara Bölgesinde Faaliyet Gösteren Diğer Rum Çeteleri………….59

C) Marmara Bölgesi’nde Faaliyet Gösteren Ermeni Çeteleri………64

C.1. Yuvacıklı Vahan Çetesi………64

C.2. Donik (Antranik) Çetesi………... 64

C.3. Bölgede Faaliyet Gösteren Diğer Ermeni Çeteleri………65

D) Osmanlı Devleti’nin Çete Hareketlerine Yönelik Aldığı Önlemler………..68

III. BÖLÜM MARMARA BÖLGESİ’NDE FAALİYET GÖSTEREN TÜRK MİLİS KUVVETLERİ VE MÜFREZELERİ A) Türk Milis Kuvvetlerinin Oluşumunda Etkin Olan Amiller ile Milis Kuvvetleri ve Müfrezelerinin Örgütlenmeleri………..72

B) Marmara Bölgesi’nde Faaliyet Gösteren Türk Milis Kuvvetleri ve Müfrezeleri………...79

B.1. Yahya Kaptan Müfrezesi………...79

B.2. Bulgar Sadık ve Demir Hulusi Milis Kuvvetleri………81

B.3. İpsiz Recep Milis Kuvveti……….83

B.4. Laz Osman Milis Kuvveti………..85

B.5. Tevfik Bey Müfrezesi……….85

B.6. Marmara Bölgesi’nde Faaliyet Gösteren Diğer Milis Kuvvetleri ve Müfrezeleri………86

(5)

C.1. Eski İzmit Mutasarrıfı İbrahim Hakkı Bey Çetesi………....90

C.2. Arnavut Ali Bey Çetesi………..…..92

C.3. Küçük Arslan Çetesi………..…...93

C.4. Çerkez Bekir ve Rüştü (Kuvâ-yı Milliye Kanlı Bayrak) Çetesi……...93

C.5. Marmara Bölgesi’nde Şekavet Eden Diğer Türk Çeteleri………96

SONUÇ………...…..….99

KAYNAKÇA………...…………100

(6)
(7)

YÜKSEK LİSANS TEZ KABUL FORMU

Hasan Ali POLAT tarafından hazırlanan MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA MARMARA BÖLGESİ’NDE FAALİYET GÖSTEREN MÜFREZELER, MİLİS KUVVETLERİ VE ÇETELER (1918-1922) başlıklı bu çalışma 13/08/2008 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

JÜRİ HEYETİ

Prof. Dr. Ramazan TOSUN Başkan

Doç. Dr. Osman AKANDERE Danışman

(8)

ÖNSÖZ

Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılıp Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmış ve bu Mütareke de, İtilaf Devletleri tarafından bir “paylaşılma projesi” olarak algılanıp uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda, Marmara Bölgesi itibariyle özellikle İngilizler ve Yunanlılar hummalı bir çalışma içerisine girmişler, Osmanlı Devleti’nin topraklarını birer birer işgal etmişlerdir.

İngilizler ve Yunanlılar, işgallerin kalıcı olabilmesini sağlamak amacıyla da Fener Rum Patrikhanesi ve Ermeni Patrikliği aracılığıyla Rum ve Ermeni azınlıktan faydalanmaya çalışmış, Rum ve Ermeni çetelerinin oluşmasına büyük katkı sağlamışlardır. İngilizler ve Yunanlıların destekleriyle güçlenen ve Patrikhane tarafından yönlendirilen Rum ve Ermeni çeteleri, Türk milletini Anadolu’ya hapsetmek maksadıyla Marmara Bölgesi’nde şekavet etmişlerdir.

Rum azınlığın Osmanlı Devleti’ne karşı harekete geçirilmesinde “Megali İdea” hedefinden yararlanılmıştır. Ermeniler de Yunanlıların Osmanlı Devleti’ne yönelik hedeflerinde başarılı olması neticesinde Doğu Anadolu’daki hedeflerine ulaşacakları umuduyla “Megali İdea” fikrinin hayata geçirilmesinde Yunanlılara yardımcı olmuşlardır.

Mütareke’den sonra hızla teşkil edilen Rum ve Ermeni çetelerinin Marmara Bölgesi’nde uyguladıkları mezalim dayanılmaz boyutlara ulaşınca Türkler de, milis kuvvetleri oluşturmak suretiyle kendilerini müdafaaya çalışmışlardır. Neticede oluşturulan bu milis kuvvetleri ve müfrezeleri, hem Türk nüfusu Rum ve Ermeni çetecilerinin zulümlerinden korumuş, hem de Yunanlılara karşı verdikleri mücadele ile Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasında ciddî katkılar sağlamışlardır.

Çalışmamızda; İngilizler ve Yunanlıların Patrikhane aracılığıyla Rum ve Ermeni çetelerinin örgütlenmesi, Rum ve Ermeni çetelerinin Marmara Bölgesi’nde giriştikleri mezalim ve katliam ile Türk milis kuvvetleri ve müfrezelerinin Rum ve Ermeni çeteleri ile mücadeleleri ele alınmıştır.

(9)

Çalışmanın esas kaynağını, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü belgeleri teşkil etmiştir. Dönemin gazeteleri, Millî Kütüphane ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesi vasıtasıyla taranmış ve konumuzla ilgili gazete haberleri de çalışmada kullanılmıştır. Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivi’ne de başvuruda bulunulmuş fakat başvuruya bir cevap alınamamış, bu nedenle de ATASE Arşivi’ndeki belgelerden faydalanılamamıştır.

Söz konusu yukarıdaki çalışmaların yanında, konumuzla ilgili olarak yayınlanmış olan hatırat, tetkik eserler ve makalelerden de faydalanılmıştır. Ayrıca konuyla ilgili olarak YÖK’ün Tez Merkezi’nde de bir çalışma yürütülmüş ve buradaki eserlerden konumuzla ilgisi doğrultusunda faydalanılmıştır.

Çalışmamız, giriş kısmı hariç üç bölümden oluşmaktadır. Girişte, Osmanlı Devleti’nin Mütareke Dönemi’ndeki durumuna kısaca değinilmiştir. Ayrıca milis kuvvetleri ve müfrezeleri ile çetelerin oluşturulmasının nedenleri üzerinde de durulmuştur.

Birinci Bölüm’de; Osmanlı Devleti’nin Mütareke Dönemi’ndeki ekonomik durumu, demografik yapısı, İtilaf Devletleri’nin işgalleri ve bu işgallere Türk halkının tepkileri dile getirilmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin bu dönemde takip ettiği genel siyaset hakkında da bilgi verilmiştir.

İkinci Bölüm’de; İngilizler ve Yunanlıların, Rum Patrikhanesi ve Ermeni Patrikliği aracılığı ile çeteler oluşturulması yönündeki çalışmaları irdelenmiştir. Fener Rum Patrikhanesi’nin “Megali İdea” etrafında giriştiği siyasî hareketler ve çetelere verdiği destek hakkında da bilgi verilmiştir. Ayrıca, Marmara Bölgesi’nde şekavet eden Rum ve Ermeni çeteleri hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. İkinci Bölüm’ün sonunda da Osmanlı Devleti’nin Rum ve Ermeni çetelerinin şekavetlerinin önüne geçmek amacıyla yürüttüğü çalışmalar ele alınmıştır.

Üçüncü Bölüm’de; Türk milis kuvvetleri ve müfrezelerinin oluşmasında etkin olan amiller ve bu kuvvetlerin vücuda gelmesinde büyük katkısı bulunan Karakol Cemiyeti üzerinde durulmuştur. Ayrıca, Marmara Bölgesi’nde faaliyet gösteren Türk

(10)

milis kuvvetleri ve müfrezeleri hakkında da bilgi verilmiştir. Bundan başka bölgede şekavet eden Türk çeteleri üzerinde de durulmuştur.

Bu çalışma bir yüksek lisans tezi olarak hazırlandı. Bu münasebetle, tez konusunu seçmemde ve tezi tamamlamamda büyük emeği geçen danışman hocam Sayın Osman AKANDERE’ye teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca bu tez çalışmasını proje kapsamında değerlendirip maddî destek sağlayan Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Koordinatörlüğü’ne de teşekkür ederim.

Hasan Ali POLAT

(11)

ÖZET

Mondros Mütarekesi’nin imza edilmesiyle birlikte, Mütareke hükümlerine dayanarak İtilaf Devletleri Anadolu’yu işgale başlamışlardır. Mütareke ile birlikte ülkede asayiş giderek bozulmuştur. Asayişin bozuk olması nedeniyle de ülke genelinde özellikle de Marmara Bölgesi’nde çete hareketlerinin önü açılmış, Rum ve Ermeni çetelerinin Müslüman-Türk tebaaya yaptıkları mezalim dayanılmaz bir hâl almıştır. Rum çeteleri “Megali İdea” etrafında siyasî emeller peşinde koşmuşlar ve İstanbul merkezli bir Bizans-Yunan İmparatorluğu’nun oluşması için büyük çaba göstermişlerdir. Bu hedefleri doğrultusunda Ermeni çeteleri ile de işbirliği içerisinde olmuşlardır. Gerek İngilizler gerekse de Patrikhane ile Yunanlılar, Rum ve Ermeni çetelerinin kurulması, silah ve cephane ihtiyaçlarının karşılanması hususlarında azamî destek sağlamışlardır. Rum ve Ermeni çeteleri Marmara Bölgesi’nde Müslüman-Türk köylerini basmışlar, halkın para ve değerli eşyalarını gasp etmişler, evleri yakıp yıkmışlardır. Yine, birçok Müslüman’ı katletmişler, pek çok kadın ve kıza da tecavüz etmişlerdir.

Rum ve Ermeni çetelerinin zulümleri neticesinde bölgede yaşayan halk, Karakol Cemiyeti ve Trakya-Paşaeli Cemiyeti gibi teşkilatların teşvikleri ve yardımlarıyla millî milis kuvvetleri oluşturmak suretiyle Rum ve Ermeni çetelerinin zulümlerinden korunmaya çalışmışlardır. Oluşturulan milis kuvvetleri bölge halkını Rum ve Ermeni çetelerinden korumuş, birçok Rum ve Ermeni çetesinin de imhasına muvaffak olmuştur. Bu milis kuvvetleri ve müfrezeleri, düşman silah depolarına yaptıkları baskınlardan elde ettikleri silahları Anadolu’ya göndermek suretiyle Anadolu’da yürütülen Kuvâ-yı Milliye Hareketi’ne önemli oranda destek vermişlerdir. Yine bu milis kuvvetleri ve müfrezeleri Anadolu’ya giriş ve çıkışların kontrol altında tutulması ve Kuvâ-yı Milliye Hareketi’ne katılacak olan subay ve gönüllülerin güvenli bir şekilde Anadolu’ya geçişlerinin sağlanabilmesi noktasında da büyük hizmetler yapmışlardır. Bu milis kuvvetleri ve müfrezeleri, çalışmaları boyunca Kuvâ-yı Milliye, daha sonrasında da Ankara Hükümeti ile sıkı ilişkiler içerisinde olmuşlardır. Zaten bu milis kuvvetleri ve müfrezelerinin bir kısmı Kuvâ-yı Milliye Hareketi’nin çabasıyla oluşturulmuştur. Milis kuvvetleri ve müfrezeleri,

(12)

Marmara Bölgesi’nde Rum ve Ermeni çetelerine ve işgal kuvvetlerine karşı kararlı bir mücadele sergilemiş, Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasına önemli katkı sağlamışlardır.

Anahtar Kelimeler: Marmara Bölgesi, Millî Mücadele, Çete, Müfreze, Milis Kuvvetleri

(13)

ABSTRACT

Allies began to occupy Anatolia after Armistice of Mudros. Public security was decayed gradually in the country by the armistice. As the public security had been decayed, operations of irregulars began in all over the country especially in Marmara region; atrocities against Muslim-Turkish citizens from Greek and Armenian irregulars became irresistible. Greek irregulars run after political desires around “Megola Idea” and made a great effort for this aim. They had been in cooperation with Armenian irregulars for this desire as well. Both British and Patriarchate and Greeks supported the foundation of Greek and Armenian irregulars and they provided their guns and ammunition. Greek and Armenian irregulars attacked Muslim-Turkish villages in Marmara Region, disease their money and valuables and harried and vandalized their homes. And, again they murdered many Muslims and raped many women and girls.

As a result of cruelty of Greek and Armenian irregulars, the public of the region tried to defense themselves against these irregulars by forming national militia forces by the help and encouragement of organizations such as Karakol Cemiyeti and Trakya-Pasaeli Cemiyeti (Newly) constituted militia forces protected the public of the region against Greek and Armenian irregulars and succeeded in destruction of many Greek and Armenian irregulars. These militia forces and battalions supported the National Movement by sending the guns which they got after they had raided the arsenals of the enemy. These militia forces played an important role again in controlling ingress-egress to Anatolia and providing safe passage of volunteers and army officers who will join the National Movement. These militia forces and battalions were in close relations with National Movement during their action and later with Ankara Government. Anyway, some of these militia forces and battalions were formed by the help of National Movement Action. Militia Forces and Battalions performed a clear struggle against Greek and Armenian irregulars in Marmara Region and provided an important contribution to the success of National Movement.

Keywords: Marmara Region, National Movement, Irregular, Cavalry Troops, Militia Forces

(14)

KISALTMALAR

BEO : Bâbıâli Evrak Odası

bkz : bakınız

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi

BOA, DH. UMVM : Dâhiliye Nezareti Umur-ı Mahalliye-i Vilâyât Müdüriyeti

Çev : Çeviren

DH. EUM. AYŞ. : Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umûmiye Asayiş Kalemi DH. EUM. KLU : Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umûmiye Kalem-i Umûmi DH. EUM. MH : Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umûmiye MH.

DH. EUM. VRK : Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Evrak Odası

DH. MB. HPS :Dâhiliye Nezareti Mebâni-i Emîriye ve Hapishaneler Müdüriyeti

DH-KMS : Dâhiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti DH-ŞFR : Dâhiliye Nezareti Şifre Kalemi

DUİT : Dosya Usûlü İradeler Tasnifi H.T.V.D. : Harp Tarihi Vesikaları Dergisi

MV : Meclis-i Vükelâ Mazbataları

Nr : Numara

s : Sayfa Numarası

TİTE : Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi

TTK : Türk Tarih Kurumu

ty : Tarih Yok

(15)

GİRİŞ

Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrıldıktan sonra 30 Ekim 1918 tarihinde devletin varlığı ve bütünlüğüne yönelik çok ağır şartlar ihtiva eden Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmıştır1. Osmanlı Devleti yetkilileri bu mütarekeyi imza ederken İngiltere’den göreceklerini umdukları hoşgörüye2 ve Wilson Prensipleri’ne güvenmişlerdir. Çünkü Wilson Prensipleri, “Osmanlı

Devleti’nin Türklerle meskûn kısımlarının istiklaline dokunulmayacağı vaadinde bulunuyordu”3. Osmanlı Devleti yetkilileri, İtilaf Devletleri’nin I. Dünya Savaşı’nı kazanmasında büyük rolü olan Amerika’nın, Wilson Prensipleri adı altında dünya kamuoyu önünde verdikleri sözün yerine getirileceğinden kuşku duymuyorlardı. Yine bu prensiplerle bütün milletler için kabul edilen “milletlerin, kendi

mukadderatlarını, kendilerinin tayin hak ve selahiyeti” maddesi de Osmanlı umumî

efkârını rahatlatıyordu4. Fakat Mütareke’nin uygulanışı Osmanlı Hükümeti’nin beklediğinin aksine oldu. Zaten, Mütareke’nin yedinci maddesi ile İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit eden herhangi bir stratejik noktayı ele geçirme hakkına da sahip olmuşlardı5. Bu yedinci madde ile İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı esnasında imza ettikleri gizli antlaşmaların uygulamaya konulmasına zemin hazırlıyorlardı6. Bu maddenin Mütareke hükümleri içerisinde yer almasındaki en mühim maksat, Mütareke’den sonra, önceden imza edilmiş olan gizli antlaşmalar doğrultusunda

1 Mondros Mütarekesi ve tatbikatı hakkında geniş bilgi için bkz, Türk İstiklal Harbi I Mondros

Mütarekesi ve Tatbikatı, Üçüncü Basım, Genelkurmay Yayınları, Ankara–1999, s. 20–285.

2 Padişahın; İngilizlerin mütareke şartlarını öğrendiği zaman İzzet Paşa’ya şunları söylediği rivayet

edilmektedir: “Bu şartları, çok ağır olmalarına rağmen, kabul edelim. Öyle tahmin ederim ki,

İngilizlerin doğuda asırlarca devam eden dostluğu ve lütufkâr siyaseti değişmeyecektir. Biz onların müsamahasını daha sonra elde ederiz”. Bkz, Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çev: Cemal Köprülü, TTK, Ankara–1991, s. 2.

3 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millî Mücadele, Cilt: I, Üçüncü Basım, Ankara–1992, s. 121;

Mondros Mütarekesi görüşmeleri esnasında İngiliz murahhaslarının Türk murahhaslarına gösterdikleri ilgi ve mütarekenin imzasından sonra Amiral Calthorpe’un Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf’a gönderdiği gizli mektupta, mütareke koşullarında doğan bazı anlaşmazlıkların giderilmesi adına verdiği sözler Hüseyin Rauf Bey ve diğer Türk heyetini umutlandırmıştır. Ve heyet, İstanbul’a dönünce imza edilen mütarekenin umut verici bir gelişme olduğunu dile getirmişlerdir. Bkz, R. Salahi Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt: I, Üçüncü Basım, TTK, Ankara–1995, s. 8.

4 Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millî Mücadele, Cilt: I, s. 121.

5 Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, s. 47; Lütfi Simavi, Osmanlı Sarayı’nın Son Günleri,

Hürriyet Yayınları, İstanbul-ty, s. 421.

6 İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti’ne yönelik paylaşım projeleri için, bkz, Selahattin Tansel,

(16)

Anadolu’da yapacakları işgallere hukukî zemin hazırlamaktı7. Yine imza edilen bu Mütareke ile Boğazların yönetimi İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılıyor, Osmanlı ordusu hudut muhafazası ve iç asayişin temin edilmesi için gerekli olan asker dışında terhis ediliyordu. İtilaf Devletleri’ne ve Ermenilere mensup harp esirleri de serbest bırakılıyordu8. Nitekim İtilaf Devletleri özellikle yedinci madde ve diğer maddelere dayanarak çıkarları doğrultusunda Anadolu topraklarını işgale başlamışlardır9.

Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar savaş içerisinde bulunması ve I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılarak imzaladığı Mondros Mütarekesi’yle birlikte toprakları işgal edilmeye başlanmış, ülke büyük bir kargaşa içerisine girmiştir. Bunun sonucunda da Osmanlı Hükümeti’nin otoritesini kullanamaması ve asayişi sağlayamamasının neticesi olarak ülke genelinde çetecilik hareketlerinin önü açılmış, özellikle Marmara Bölgesi’nde Türk, Rum ve Ermeni çeteleri etkin olarak faaliyet göstermeye başlamışlardır. Osmanlı Hükümeti’nin, en merkezî bölge olan Marmara’da bile asayişi sağlayamaması ve çete hareketlerinin önüne geçememesi, devlet yönetiminde ciddî bir zaafın ortada olduğunun da bir göstergesidir. Mütareke’nin imza edilmesiyle birlikte özellikle Rum ve Ermeni çetelerinin faaliyetlerinde ciddî bir artış görülmektedir. Şüphesiz bunun en büyük sebebi; Mütareke’nin imza edilmesi ve Osmanlı Devleti’nin bu Mütareke hükümleriyle çaresiz bırakılmasıdır. Ayrıca, İngilizler ve Yunanlıların, Rum ve Ermeni çetelerine müsamahakâr davranmaları, hatta el altından silah ve cephane noktasında ciddî manada desteklemeleri çete hareketlerinin önünün alabildiğine açılmasına sebep olmuştur. İngilizler ve Yunanlıların yanında Amerikalılar da Rum ve Ermeni

7 Mevlüt Çelebi, Millî Mücadele Döneminde Türk-İtalyan İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi

Yayınları, Ankara–2002, s. 25.

8 Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, s. 47; Simavi, Sarayın Son Günleri, s. 420–421.

9 Mesela, 15 Mayıs’ta İzmir, 16 Mayıs’ta urla, Sefer-i Hisar, 19 Mayıs’ta Çeşme, 20 Mayıs’ta Torbalı,

22 Mayıs’ta Menemen, 25 Mayıs’ta Manisa, Bayındır, Selçuk, 27 Mayıs’ta Aydın, Tire, 29 Mayıs’ta Ayvalık ve 30 Mayıs’ta Ödemiş işgal edilmiştir. Bkz, Doğan Ersoy, “Alaşehir Kuva-yı

Milliye Hareketi’nin Malî Kaynakları”, Millî Mücadele’de Alaşehir Kongresi (6–25 Ağustos

1919), Anadolu Matbaacılık, İzmir–1988, s. 199; İşgal edilen yerlerden birkaçı Nutuk’ta şöyle ifade edilmektedir: “Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya

ve Konya’da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. …15 Mayıs 1919’da, İtilaf Devletlerinin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir’e çıkartılıyor”. Bkz, M. Kemal Atatürk, Nutuk (1919–1927), Yay. Haz: Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara–

(17)

çetelerine silah ve cephane noktasında büyük yardımlar sağlamışlardır; mesela Derince’deki askerî depolarda büyük miktarda silah ve cephane bulunmaktaydı. Amerikalılar vasıtasıyla da Rum ve Ermeniler bu depolarda amele olarak çalıştırılmışlardır. Amerikalılar, Rum ve Ermenilerin bu depolardan “Hatıra” olarak silah ve cephane almalarına da müsaade etmişlerdir. Yine Rum ve Ermeniler ihtiyaçları olduğunu bildirdikleri takdirde bu depolardan makbuz karşılığında silah ve cephane alabilmişlerdir10.

Mütareke Dönemi’ndeki çete hareketlerini birkaç grupta değerlendirmek mümkündür: Birincisi; “adî” şekavet yapan, herhangi bir siyasî amacı olmayan ve otorite boşluğundan istifade ile yağma ve çapulculuk yapmak suretiyle kazanç elde etme gayreti içerisinde olan çetelerdir. Bu çeteler; hırsızlık, yol kesmek, adam kaçırmak, halkın para ve kıymetli eşyalarını gasp etmek vb. eylemleri gerçekleştirmişlerdir11. Asker kaçaklarının, işsiz güçsüzlerin oluşturduğu bu çeteler, Türkler ve Hıristiyanlar tarafından oluşturulan çetelerdir12.

İkinci grup ise; Yunan “Megali İdea”sı hesabına çalışan ve İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteren, toprak talebi içerisinde olan Yunanlılar ve İngilizler tarafından da el altından desteklenen çetelerdir. Bu çeteler siyasî amaçları doğrultusunda faaliyet gösteriyorlar, Türk köylerini basıyorlar, halkın para ve değerli eşyalarını gasp ediyorlar ve halkın topraklarını terk etmelerini sağlamaya çalışıyorlardı. Sadece halka karşı değil Osmanlı Devleti’nin askerine karşı da kin ve nefretle karşı koyuyor, askerleri katletmekten de çekinmiyorlardı13. Rum ve Ermenilerden müteşekkil bu çeteler, Fener Rum Patrikhanesi ve bu patrikhaneye bağlı olarak çalışan Mavri Mira ve Kordus gibi cemiyetler vasıtasıyla izci ve göçmen olarak bölgeye getirilen Rum ve Ermeniler ile İstanbul’un yerli Rumlarından oluşmaktadır14.

10 Yusuf Çam, Millî Mücadele’de İzmit Sancağı, Yayınlanmış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi,

Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara–1991, s. 54–55.

11 Rifat Yüce, Kocaeli Tarih ve Rehberi, Türk Yolu Matbaası, İzmit–1945, s. 64; Avni Öztüre, İzmit

Tarihi –Nikomedia Yöresindeki Yeni Bulgularla-, Çeltüt Matbaası, İstanbul–1981, s. 159.

12 Mehmet Temel, İşgal Yıllarında İstanbul’un Sosyal Durumu, Kültür Bakanlığı Yayınları,

Ankara–1998, s. 185.

13 Yüce, Kocaeli Tarih, s. 65; Öztüre, İzmit Tarihi, s. 159. 14 Temel, İşgal Yıllarında, s. 185.

(18)

Üçüncüsü ise; adî şekavetler işleyen bütün çetelerin ve siyasî olarak Yunan ve İngiliz hesabına çalışan Rum ve Ermeni çetelerinin bölgedeki faaliyetlerinin önüne geçmek için oluşturulan, Türk unsura dayanan milis kuvvetleridir ki, bu milis kuvvetleri hem adi şekavet işleyen hem de siyasî emeller peşinde koşan çetelerin faaliyetlerinin önüne geçmek için büyük gayret sarf etmişlerdir15. Anadolu’da başlayan Kuvâ-yı Milliye Hareketi ile de temas içerisinde olan bu milis kuvvetleri, güç şartlar altında yürütülen Millî Mücadele’ye katkı için Anadolu’ya cephane ve silah sevkiyatında da etkin rol oynayıp Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasında büyük katkılar sağlamışlardır. Bu milis kuvvetlerinin ve sonrasında oluşturulacak olan müfrezelerin insan kaynağını Mütareke hükümleri uyarınca Osmanlı ordusundan terhis edilen askerler16, işgalleri benimsemeyen vatansever kişiler, adî ve siyasî çetelerin faaliyetlerinden usanmış olan Anadolu’nun cefakâr halkı oluşturmaktadır17.

Bu çete ve milis kuvvetlerinin yanı sıra bir diğer grup daha vardır: Bu da, Anadolu’da düşmanla mücadele eden Kuvâ-yı Milliye’yi halk nezdinde ve dünya kamuoyunda küçük düşürmek için oluşturulan ve Osmanlı yönetimi ile İngilizler tarafından da desteklenen Türk ve Rumlardan müteşekkil çetelerdir. Bu çeteler Türk, Rum ve Ermeni köylerine baskınlar yapıyorlar ve eylemlerini Kuvâ-yı Milliye üzerine atıyorlardı. İngilizlerin böyle bir eylemi gerçekleştirmesinde kendi siyasî emelleri noktasından bakıldığında tutarlılık görmek mümkündür. Ancak, Osmanlı Devleti yetkililerinin böyle çeteler oluşturulmasına müsaade ve yardım etmesi, hakikatte Osmanlı Devleti’nin de düşmanı olan İtilaf kuvvetleriyle mücadele eden Kuvâ-yı Milliye’yi engellemek maksadıyla bu çetelerin eylemlerinden medet umması, daha da kötüsü oluşturulan çetelerle kendi milletine yapılan zulümlerin de nihayetinde müsebbibi olması, dolayısıyla da kardeşi kardeşe kırdırma gibi bir gafletin içerisinde olabilmesi elim ve aynı zamanda düşündürücü bir hadisedir.

15 Temel, İşgal Yıllarında, s. 185.

16 Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, s. 47; Simavi, Sarayın Son Günleri, s. 421. 17 Öztüre, İzmit Tarihi, s. 159; Yüce, Kocaeli Tarih, s. 71.

(19)

I. BÖLÜM

MİLLÎ MÜCADELE BAŞLARINDA

MARMARA BÖLGESİNDE GENEL DURUM

A. Mütareke Dönemi’nde Marmara Bölgesi’nin Ekonomik Durumu

Mütareke Dönemi’ne bakıldığında, I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmış olan Osmanlı Devleti’nin ekonomik durumu hiç de parlak değildi. I. Dünya Savaşı’nın ülkenin ekonomik durumu üzerinde açtığı tahribat çok yüksek düzeyde idi. Bunda ilan edilen seferberliğin yanında Ermeni tehcirinin uygulanmasının da rolü büyüktür. Çünkü Ermeniler birçok iş kollarında önemli ticarî varlık gösteriyorlardı18. Nitekim savaş dolayısıyla üretimde büyük bir düşüş görülmüş, memleketin her tarafı işgallere maruz kaldığı için bu yerlerden gelir elde edilememiş, neticede vergi gelirlerinde büyük miktarda azalma görülmüş ve bu durum ülkede zaten var olan ekonomik çöküntüyü daha da tetiklemiştir.

I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mütareke esnasındaki ekonomik duruma bakıldığında hayat pahalılığının savaş öncesine kıyasla 20 kat arttığı görülmektedir19. Fakat savaş ortamına nazaran kısmî bir düzelme görülmüştür. Bunda da terhis edilen askerlerin tekrar memleketlerine dönmeleri ve işgücüne katkıda bulunmalarıdır20. Buna rağmen ciddî manada bir düzelme görüldüğü söylenemez. Nitekim hayat

18 Sabahattin Özel, Millî Mücadele’de İzmit-Adapazarı ve Atatürk, Derin Yayınları, İstanbul–2005,

s. 19.

19 Bilge Criss, İşgal Altında İstanbul, İkinci Basım, İletişim Yayınları, İstanbul–1994, s. 60. 20 Özel, İzmit-Adapazarı, s. 20.

(20)

pahalılığı giderek tırmanmaktadır. Mütareke günlerindeki fiyatlar hakkında, dönemi yaşamış bir subayın not defterinden birkaç misal ve yorumunu verdiğimizde durumun vahameti gözler önüne çıkmaktadır: “Bir okka ekmek 80 kuruş, et 160,

şeker 300, gaz 300, pirinç 100, un 60, kuru fasulye 80, tuz 10, yağ 350, zeytinyağı 160 kuruş vesaire… 1 tane limon 10 kuruş, bir yumurta 7, odun kömürü 12, bir çeki odun 500 kuruşa çıktı. Şu halde nasıl yaşandı? diyeceksiniz. Şüphesiz pek çok insan öldü ise de memleketimizde istatistik tutmak adet olmadığından Umumî Harb’in iaşe yüzünden verdiği zarar ve telefat hakikî olarak tespit edilemedi”21. Yine İstanbul şehrinin et ihtiyacını karşılayan Bulgaristan’ın et ihracatını durdurması, Trakya-Rumeli ve Anadolu’dan gelen canlı hayvan sevkiyatının da yarı yarıya düşmesi neticesinde İstanbul’da et tüketimi önceki yıllara nazaran üçte bire inmiş, fiyatlar ise yirmi kat artmıştır22. İnsanların en temel gıda kaynağı olan ekmek bile ihtiyaç oranında karşılanamamaktadır. Nitekim 1918 yılında İstanbul’da ekmek sıkıntısı çekilmiş ve Devlet bu sıkıntıyı atlatabilmek için 3 milyon lira borçlanmaya gitmek zorunda kalmıştır. Bu sıkıntı ekmek fiyatlarına yansımış ve ekmek fiyatları 1919 yılında 11 kat artmıştır23. Mart 1919 tarihlerindeki fiyatlara baktığımızda da Buğday 28–30, fasulye 45, mısır unu 8 ve tereyağının 275 kuruştan satıldığını görmekteyiz24. Ayrıca sabit bir fiyatlandırma yoktu. Fiyatlar günü gününü tutmuyor değişken bir yapı arz ediyordu. Bir gün 6–7 kuruş olan mısır ertesi gün 4,5 kuruşa düşebiliyor veyahut artabiliyordu.

Fiyatların geçmişle karşılaştırılmasına bakıldığında da, 1915 yılında 1 Osmanlı Kâğıt Parası ile satın alınabilen herhangi bir malın 1918 yılında 5.50 Osmanlı lirası ile satın alınabilir duruma geldiği görülmektedir. Millî gelirden kişi başına düşen pay; İstanbul ve çevresinde 2.085, Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde 1.180, İç ve Doğu Anadolu’da ise 771 kuruştur. 1918–1919 yıllarına ait bütçe tahminlerine göre de; gelir tahmini 42.397, gider tahmini 90.146, tahmin edilen açık 17.767,

21 Şevket Rado, “Birinci Umumî Harpte ve Mütareke Günlerinde İstanbul”, Hayat Tarih

Mecmuası, Yıl: 7, Cilt: 1, Sayı: 2, 1 Mart–1971, s. 7.

22 Temel, İşgal Yıllarında, s. 33.

23 Ekmek Fiyatları; 1 Mart 1919’da 1 kuruş, 13 Nisan’da 5, 30 Eylül’de 8, Ekim’de 10 ve Ocak

1920’de 11 kuruş olmuştur. Bkz, Mümin Yıldıztaş, Mütareke Dönemi’nde Suç Unsurları ve

İstanbul Hapishaneleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü, İstanbul–1997, s. 7.

(21)

Meclis tarafından kabul edilen borçlanma da 136.888 Osmanlı lirasıdır. Duyun-u Umumiye idaresinin yaptığı hesaplara göre ise bütçe açığı 94.509.235 Osmanlı lirasıdır25. Bütün bunların ortaya çıkardığı tablo ile enflasyon çok büyük rakamlara

tırmanmıştır. Mesela 1914–1920 yılları arasında temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları % 1350 artmıştır. Temel ihtiyaç maddelerinin bu denli artışına rağmen mesela bir memurun maaşı ancak % 50 artmıştır. Mayıs 1919’a gelindiğinde ise Osmanlı Devleti memurlarına aylık ödeyemez duruma gelmiştir26. Maaşların ancak % 50 oranında artış göstermesi memurların alım gücünü % 60–80 düşürmüştür27. Bu fiyat artışları, iyi kötü bir geliri olan memurların bile belini büktüğüne göre herhangi bir geliri olmayan vatandaşların durumunun ne derece içler acısı olduğunu gözler önüne sermektedir. Mütareke Dönemi İstanbul şehreminlerinden Cemil Topuzlu, hatıralarında, I. Dünya Savaşı ve sonrasında İstanbul’un içinde bulunduğu durumu şu cümlelerle ifade etmektedir: “Sevgili şehrimiz her türlü vurgun ve suiistimale sahne

olmuş, çaresiz halk sınırlarda vatanın savunmasıyla meşgul bulunurken kadın, çocuk, kardeşleri, ana-babaları burada akıl almaz derecede eza ve cefaya maruz kalarak soyulmuş, sefaletin son derecesine düşüp, birçokları açlıktan ve hastalıktan telef olmuşlardır”28.

Böylesi bir tablo Mütareke Dönemi için Osmanlı Devleti’nin ekonomik gücünün ne düzeyde olduğunu gözler önüne sermektedir. Anadolu insanı Balkan Savaşları ve ardından I. Dünya Savaşı’yla birlikte daha da fakir düşmüş, bin bir zorlukla yaşam mücadelesi vermektedir29. Osmanlı Devleti son döneminde sadece siyasî ve askerî yönden değil ekonomi yönetimi açısından da başarısızdır. Mesela halkın böylesi zor şartlarda yaşam mücadelesi verdiği bir dönemde, savaşlar dolayısıyla zahire depolarında saklanan buğday, bu kötü ekonomik yönetimin sonucu gerekli olan yerlere aktarılamamış depolarda çürüyüp gitmiştir.

25 Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı’nın Malî Kaynakları, Atatürk Araştırma Merkezi

Yayınları, Ankara–1990, s. 95–97. ; Criss, İşgal Altında, s. 61.

26 Müderrisoğlu, Mali Kaynaklar, s. 94; Ersoy, “Alaşehir Kuvâ-yı Milliye”, s. 199. 27 Temel, İşgal Yıllarında, s. 28.

28 Temel, İşgal Yıllarında, s. 27.

29 Mustafa Kemal Paşa 1919 Mayıs’ında memleketin içinde bulunduğu durumu şu mühim cümlelerle

anlatmaktadır: “Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı

ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes imzalamış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. (…) Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…” Atatürk, Nutuk, s. 1.

(22)

Böylesine karamsar bir tablo ile karşı karşıya olan Osmanlı halkı, çetelerin bölgedeki faaliyetleri neticesinde daha da fakir düşmüş ve birçoğu ellerindeki mallarını, tarlalarını satmak suretiyle geçimlerini temine çalışmışlardır. Güç durumda olan halkın sattığı toprak ve mülk gibi gayrı menkullerin alıcılarına bakıldığında da ilginç bir durum ortaya çıkmaktadır. Yunanistan’ın Atina Bankası, işgaller neticesinde ekonomik durumu kötü olan halkın sattığı mülkleri almak isteyen Rumlara çok yüksek fiyatlarda krediler açtı. Bununla Türk mülklerinin alınması suretiyle bölgede Rum nüfuzunun kuvvetlendirilmesi ve Yunan “Megali İdeası”nın gerçekleştirilmesi yönünde büyük bir adım atılmak istemiştir. Fakat Osmanlı Devleti bu durumu fark edince 28 Mayıs 1919 tarihinde Vakıflar Nezareti’nin “herhangi bir

mülkü cazip fiyatla sahibinden satın almasına imkân tanıyan bir kanun çıkardı”30. Bu kanunun çıkarılmasıyla Vakıflar Nezareti, Türk halkının satmak istediği mülkleri ücreti ödenmek şartıyla alma hakkına sahip olmuş ve böylelikle Türk topraklarının yabancılara değil yine devlete gitmesini sağlamak suretiyle Rumların bölgede nüfuz edinmesinin önüne geçmeyi hedeflemiştir.

B. Marmara Bölgesinin Demografik Yapısı

Mütareke’nin imzalanmasından sonra Anadolu’dan ve bazı dış ülkelerden Marmara Bölgesi’ne Rum göçleri başlamıştır. Bu göçlerin büyük bir kısmı siyasî amaçlar doğrultusunda gerçekleşmiştir. Nitekim Yunan Başbakanı Elefteros Venizelos, Paris Barış görüşmelerini etkilemek maksadıyla Trakya, İzmir ve Karadeniz’de Rum nüfusun Türklerden daha fazla olduğunu iddia etmiştir. Yunan Başbakanı Venizelos’un Paris Barış konferansına verdiği rakamlara göre; İstanbul, Çatalca, Kırklareli, Tekirdağ, Gelibolu, Edirne, Dedeağaç ve Edirne’ye bağlı Gümülcüne dâhil tüm Trakya’da 730.822 Rum, 957.425 Müslüman, 112.174 Bulgar, 183.254 Ermeni, 65.821 Musevi ve 151.151 diğer milletlerden nüfus yaşamaktaydı31. Yunan Başbakanı Venizelos’a göre İstanbul’da da Türk nüfus azınlık durumundaydı. Ayrıca I. Dünya Savaşı ve sonrasında İtilaf Devletleri’nin Avrupa’daki yurttaşları İstanbul’un uluslararası bir yönetime alınması yönünde propaganda yapıyorlardı.

30 Criss, İşgal Altında, s. 43.

31 Ali Güler, İşgal Yıllarında Yunan Gizli Teşkilatları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,

(23)

Bunlara göre İstanbul bir Türk memleketi değildi ve Türk halkı azınlık durumundaydı. Avrupalı yazarlar kaynaklarını belirtmeden İstanbul üzerine nüfus istatistikleri vermekte ve İstanbul’un bir Türk şehri olmadığını kanıtlamak çabası içerisindeydiler. Muhtemelen sinagog, kilise ve patrikhanelerden elde ettikleri nüfus istatistiklerine göre İstanbul’da 685.000 gayrimüslim nüfusa karşılık 485.000 Müslüman nüfus vardı. Bu Müslüman nüfusun içerisinde de Türklerin payı oldukça az zikrediliyordu. Nitekim bu yazarların iddialarına göre İstanbul’da yaşayan Türklerin büyük çoğunluğu sürekli oturan değil geçici nüfustan oluşmaktaydı32. Venizelos’a göre ise İstanbul Vilayeti’ndeki 1.173.670 nüfusun 449.114’ü Türk, 364.450’si Rum, geri kalanı ise diğer azınlıklardan oluşmaktaydı33. Gerek Yunan Başbakanı Venizelos’un gerekse de Avrupa’daki bazı yazarların İstanbul üzerine iddialarının altında yatan gaye İstanbul’un bir Türk şehri olmadığını kanıtlamaya çalışmaktan ibarettir. Yunan Başbakanı Venizelos, dolayısıyla Yunanlıların siyasî emelleri doğrultusunda hareket eden Fener Rum Patrikhanesi ve diğer bazı kuruluşlar İstanbul ve çevresi üzerindeki iddialarını gerçeğe dönüştürmek için planlı ve gizli bir şekilde İstanbul ve çevresine dolayısıyla Marmara Bölgesi’ne Rum ahali sevk etmeye başlamışlardır. Maksatları Rum nüfusu Türklere galip getirmek ve “Megali

İdea”yı gerçekleştirmekti. Bu amaçla Anadolu içlerinde yaşayan Rumlar İstanbul’a

göç ettirilmiştir34. Bu durum Dâhiliye Nezareti’nin dikkatini çekmiş ve 14 Kasım 1918’de Edirne, Trabzon, Sivas, Konya ve pek çok şehre çekilen telgraflar da bu göçlerin önüne geçilmesi gerektiği bildirilmiştir35. Yine Yunan Muhacirin Komisyonu aynı maksat ile Haziran 1919’da İstanbul’a gelmiş ve Konya, Ankara, Bursa ve Kastamonu’da ikamet eden fakat gayrimenkulleri bulunmayan Rumları İstanbul’a sevk çalışmaları yürütmüştür36. Bölgeye Rum sevkini hızlandırmak

amacıyla Etnik-i Eterya Cemiyeti izci alayları oluşturmuş ve izci adı altında Yunanistan ve Anadolu’dan getirdiği pek çok kimseyi askerî eğitimden geçirdikten sonra silahlandırıp İstanbul ve Trakya’ya yerleştirmiştir37. Ayrıca Balkan Muharebesi

32 Criss, İşgal Altında, s. 21.

33 Nüfus hakkında tafsilat için, bkz, Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu

1918–1922, TTK, Ankara–1975, s. 73–75.

34 Temel, İşgal Yıllarında, s. 149. 35 BOA, DH. ŞFR, 93/158. 36 BOA, DH-KMS, 49–2/28. 37 BOA, DH-KMS, 49–2/8.

(24)

müteakibinde mübadele edilmiş Rumlar, Osmanlı Devleti’nde askerlik yapmamak için firar eden Rumlar ve Yunanistan ve adalardan birçok Rum Anadolu’ya gönderilmiştir. İstanbul’un işgalinden sonra ise bu getirilen Rumlar, namus ve canlarını korumak için topraklarını terk eden Türk halkının arazilerine yerleştirilmeye başlanmıştır. Bütün bu çalışmaların altında yatan ana maksat İstanbul ve çevresinin Yunan “Megali İdea”sına uygun olarak Türklerin ellerinden alınmasını sağlamaktır. Bir diğer maksat da, bölgede Türk halkına zulüm ika eden çeteleri takviye etmekti38. Oysa İstanbul nüfusuna bakıldığında Türk nüfusunun gayrimüslim nüfustan kalabalık olduğu rahatlıkla görülebilmektedir. Mesela 1914 resmî istatistiklerine göre Çatalca dâhil İstanbul’da 580.482 Müslüman nüfusa karşılık 242.559 Rum nüfus yaşamaktaydı39. 1920’de ise İstanbul’un nüfusu 560.434’ü Müslüman, 384.689’u Rum, 118.000’i Ermeni ve 44.765’i Yahudi olmak üzere yaklaşık 1.200.000 civarında idi40.

Kocaeli bölgesinde gayrimüslim unsurda bulunmaktaydı. Rumlar Şile tarafları, İzmit, Adapazarı, Sapanca ile diğer ilçe ve nahiyelerde, Ermeniler ise Akmeşe, Aslanbey, Bahçecik ve Adapazarı’nda yerleşmişlerdi41. Mütareke Dönemi’ne bakıldığında Fener Rum Patrikhanesi, İzmit ve çevresinin yönetiminin kendilerine verilmesini istemektedir. İzmit ve çevresinde nüfus yapısının değiştirilmesi adına bir takım çalışmalar yürütmektedir. Bölgede asayişsizlik yaratmak suretiyle Türk nüfusu göçe zorlama ve göç dolayısıyla boşalan yerlere de Rumların iskân ettirilmesi gayretleri göze çarpmaktadır. Bu amacın gerçekleşmesi için de, Şile, Darıca, Tuzla ve Pendik sahillerine kadar, Osmanlı tebaası olan Rumlara dayanılarak Mavri Mira Komitesi’nin teşkilatlanması hızlandırılmıştır42. Mütareke Dönemi’nde Fener Rum Patrikhanesi ve buna bağlı olarak faaliyet gösteren Mavri Mira ve Kordus gibi komiteler öncülüğünde İstanbul’dan “gönüllü” adı altında Rum gençleri yollanmakta ve iskân ettirilmeye çalışılmakta, dolayısıyla da Rum nüfusunu diğer unsurlara galip getirilmeye çalışılmaktadır. Nitekim Şile Takip Kumandanı İstanbul’dan Rum

38 BOA, BEO, Umumî No: 345376. 39 Güler, Yunan Gizli Teşkilatları, s. 79. 40 Criss, İşgal Altında, s. 39.

41 Adnan Sofuoğlu, Millî Mücadele Dönemi’nde Kocaeli, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları,

Ankara–2006, s. 13; Öztüre, İzmit Tarihi, s. 130.

42 Turgut Özel, Kocaeli Yarımadası’nda Millî Mücadele ve Yahya Kaptan, Yayınlanmamış

(25)

göçlerinin hızla gerçekleştiği yönünde kaygılarını İstanbul’a bildirmiştir. Dâhiliye Nazırı da Polis Müdüriyetine gönderdiği telgrafla Rum gençlerinin bölgeye gönderilmesinin önüne geçilmesini istemiştir43.

Nüfus hakkında gerçeğe bakıldığında ise İstanbul gibi Kocaeli bölgesinde de Türk nüfus hâkim unsuru teşkil etmekteydi. 1914 nüfus sayımına göre Kocaeli’nin toplam nüfusu 325.153’tür44. 226.859’u Müslüman, 40.047’i Rum, 55.403’ü Ermeni45, 428’i Yahudi, 8’i Bulgar ve 10’u Latin idi46. 1913 yılında Adapazarı’nın nüfusu 120.000 civarında tahmin edilmekteydi. Gruplandırıldığında ise İslam ahali kadime 42.836, Rumeli muhacirleri 6.650, Laz ve Gürcü 94–58, Yörük aşireti 173, Ermeni 16.500, Rum 6.761, Kürt 1.072, Musevi 113 kişi civarında bir nüfusa sahipti47. 1920 yılı içinde yapılan bir nüfus tahminine göre de İzmit şehir merkezinin 25.000 olarak tahmin edilen toplam nüfusun 11.500’ü Müslüman, 6.000’i Rum, 5.000’i Ermeni ve 2.500’ü Musevi idi48.

Yunanlıların Türk nüfusun azınlık olduğunu iddia ettikleri yerlerden biri de Trakya’dır. Yukarıda bahsettiğimiz, Yunan Başbakanı Venizelos’un Trakya üzerindeki iddiaları gerçekle uyuşmamaktadır. Yunan Başbakanı Edirne ve Çatalca’da 600.000 den fazla Rum bulunduğunu iddia etmişti49. Yunan Başbakanı, Avrupa kamuoyunu ikna etmek suretiyle Marmara Bölgesi’nde hak iddia etme çabası içerisindedir. Trakya’nın gerçek nüfusuna bakıldığında Rum nüfusunun iddia edilen orana hiçbir zaman ulaşmadığını görmekteyiz. Mesela 1905 yılında Edirne Vilayeti’nin nüfusu 1.185.189’dur ve bu nüfusun 650.624’ü Türk, 357.102’si Rum,

43 BOA, DH-KMS, 60–2/11. 44 Sofuoğlu, Kocaeli, s. 13. 45 Özel, İzmit-Adapazarı, s. 23.

46 Sofuoğlu, Kocaeli, s. 13; “Millî Mücadele’nin başlarında İzmit sancağı nüfusunun % 70 kadarı

Müslümanlardan oluşmaktaydı. % 30’luk bir kesim Hıristiyan azınlıklardan meydana geliyordu.”

Bkz; Çam, İzmit Sancağı, s. 35–36.

47 Özel, İzmit-Kocaeli, s. 30. 48 Öztüre, İzmit Tarihi, s. 162.

49 Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millî Mücadele, Cilt: I, s. 161; Venizelos’un konferansa sunduğu Yunan

dileklerine göre; “Türkiye’den Trakya’yı, Meis Adası karşısından başlayarak kuzeye, Marmara

Denizi’ne doğru uzanan bir hattın batısındaki yerleri istemişti. Bursa, Mudanya, Gemlik şehirleriyle Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Muğla vilayetlerini bu yerler içerisine almış, yalnız Boğazlar mıntıkasını bunların dışında tutmuştu”. Bkz, Celal Bayar, Ben de Yazdım –Millî Mücadele’ye Giriş-, Cilt: 5, Sabah Kitapları, İstanbul–1997, s. 33.

(26)

127.459’u Bulgar ve geri kalanı da diğer unsurlardan oluşmaktaydı50. 1914 resmî istatistiğine göre ise Edirne Vilayeti, 722.862’si Türk, 310.932’si ise Rum nüfustan müteşekkildi51. Bir diğer tahmine göre de; Edirne Vilayeti’nin nüfusu 1.154.253’tür.

Bu nüfusun 807.248’i Türk, 251.008’i Rum, 50.735’i Bulgar, 21.284’ü Ermeni ve 23.978’i Musevi’dir. Serez, Drama ve sair yerlerin nüfusları ise 429.745’i Türk, 78.052’si Rum, 109.734’ü Bulgar, 197’si Ermeni ve 1.080’i Musevi olmak üzere toplam 618.790’dır52. Görüldüğü gibi, eldeki verilere bakıldığında Trakya’da Türk unsurun azınlık olduğunun iddia edilmesi gerçekle bağdaşmamaktadır. Verilere bakıldığında Türk unsurun azınlık değil bilakis, bölgede yüksek oranlarla hâkim unsur olduğu görülmektedir. Nitekim Amerikalı Profesör A. Lyber’in 1922 Nisanı’nda yazdığı ve 1918–1919 tarihlerinde Yunan İmparatorluğunu diriltmek için harcanan çabaları anlattığı bir yazısında “Türk Trakya’sında ve İzmir dolaylarında

nüfus durumu, halkın isteği ve ekonomik koşulların, bu bölgelerin Yunanistan’a verilmesini haklı çıkarıp çıkaramayacağını öğrenmek için Paris Konferansı yerinde soruşturma yapmak zahmetine bile katlanmamıştı. Oysa 1919’da Trakya ve Küçük Asya’nın İzmir dolaylarındaki Türkler büyük çoğunluğu teşkil ediyordu…53”demekte ve Yunan iddialarının gerçekle alakası olmadığını açık bir dille vurgulamaktadır.

Marmara Bölgesi’nin diğer şehirlerinin nüfuslarına baktığımızda da Türk halkının hâkim unsur olduğu görülmektedir. 1914 nüfus sayımına göre; Hüdavendigar (Bursa) Vilayeti’nde 616.227 olan nüfusun 474.114’ü Türk, 74.927’si Rum, 58.921’i Ermeni ve 4.126’sı Yahudi’dir. Balıkesir’in nüfusu ise 472.970’dir ve bu nüfusun 359.804’ü Türk, 97.447’si Rum, 8.544’ü Ermeni, 5.438’i Bulgar, 362’si Yahudi ve 2’si Latin’dir. Çanakkale’nin nüfusu 22.252’dir ve bu nüfusun 13.596’sı Türk, 4.358’i Rum, 1.269’u Ermeni ve 2.961’i Yahudi’dir54. Marmara Bölgesi’nin

50 Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millî Mücadele, Cilt: I, s. 149; Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti

Osmaniyesi’nin beyannamesine baktığımızda Balkan Savaşı’ndan önce Edirne Vilayeti’nin toplam nüfusu 1.094.371’dir ve bu nüfusun 615.720’si Türklerden oluşmaktadır. Rum nüfus 345.467, Ermeni nüfus ise 18.028’dir. Bkz, Zekai Güner, Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin

Kuruluşu ve Faaliyetleri (1 Aralık 1918–13 Mayıs 1920), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları,

Ankara–1998, s. 17.

51 Güler, Yunan Gizli Teşkilatları, s. 78–79.

52 Mehmet Serez, Atatürk ve Millî Mücadele’de Tekirdağ, Tekirdağ Valiliği Yayınları, Tekirdağ–

2004, s. 27.

53 Sonyel, Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt: 1, s. 32.

54 Adnan Sofuoğlu, Kuvâ-yı Milliye Dönemi’nde Kuzeybatı Anadolu (1919–1921), Genelkurmay

(27)

demografik yapısı hakkında verdiğimiz bilgiler ışığında baktığımızda bölgenin hiçbir yerinde Türk unsur azınlık durumunda değildir. Bilakis hâkim unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

C. İtilaf Devletleri’nin İşgalleri ve İşgal Sırasındaki Tutumları

İtilaf Devletleri, imza ettikleri Mondros Mütarekesi’ni derhal uygulamaya geçirmeye başladılar. İlk olarak 6–12 Kasım 1918’de Çanakkale Boğazı’nın istihkâmlarını ele geçirdiler. 13 Kasım’da ise birkaç Yunan zırhlısı ile birlikte İtilaf donanmaları İstanbul’a geldi55. Bu durum Osmanlı Devleti’nin paylaşılmak istendiğinin göstergesiydi. Nitekim İstanbul’a İtilaf donanmasının gelmesinden iki gün önce bir İngiliz diplomatı olan D. G. Hogart, “Bundan sonraki Osmanlı Devleti,

Bursa Hükümet merkezi olmak üzere bütün Anadolu’yu içine almalıdır. Belki yabancı topraklarda kalan küçük bir kısımla beraber İzmir ve Avrupalıların himayesine girmesi uygun olan altı vilayet bu hududun haricinde kalır” demişti56. Buna uygun olarak 15 Kasım’da İstanbul Boğazı’nı işgal altına almak için çalışmalara başladılar. 8 Aralık’ta ise askeri bir yönetim oluşturmak suretiyle liman, tramvay, jandarma ve polis hizmetlerini sıkı bir denetim altına aldılar57. Fakat İtilaf Devletleri giriştikleri bu işgal hareketlerini Osmanlı Devleti ile ilişkilerini bozmamak için bir işgal olarak göstermemeye, Mondros Mütarekesi’nin 1 ve 7. maddesinin uygulamaya konulması olarak tanımlamaya çalışmaktadırlar. Mütareke hükümlerinin uygulamaya konulması olarak gösterdikleri işgal hareketleri artarak devam etmiştir. Mütareke’nin 6. maddesine dayanarak küçük gemiler haricindeki tüm savaş gemilerine Haliç’te gözaltına almışlardır. İtilaf Devletleri, 17 Ocak 1919 tarihinde Osmanlı zabıta teşkilatını da kontrolleri altına almışlar ve bu suretle kıyı ve limanların denetimlerini ellerine geçirmeyi başarmışlardır58. 15 Ocak 1919’da

karşılık 85.547 Rum/Ortodoks yaşamaktaydı. Bkz, Sonyel, Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt: 1, s. 37.

55 Yenigün, 14 Teşrin-i Sani (Kasım) 1334/1919, Nr: 71; Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, s. 115–

116; Bayar, Ben de Yazdım, Cilt: 5, s. 1; “22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan ve 4 Yunan savaş

gemisinden kurulu bu donanma 13 Kasım 1918’de Marmara’ya girerek Dolmabahçe önünde demirledi”. Bkz, Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Cilt: 1, s. 54.

56 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi Mondros’tan Mudanya’ya Kadar (30

Ekim 1918–11 Ekim 1922), TTK, Ankara–1989, s. 3.

57 Temel, İşgal yıllarında, s. 4.

(28)

Haydarpaşa İstasyonu İngilizler, Sirkeci’deki Şark Demir Yolları Müdürlüğü de Fransızlar tarafından işgal edilmiştir59. Ayrıca yine Mütareke hükümleri uyarınca

Osmanlı Devleti’nin tüm ordusu terhis edilirken İtilaf Devletleri özellikle de İngilizler “Trakya’dan Kafkasya’ya kadar Türkiye’nin her yerine Türk ordusunun

terhis ve silahtan arınmasını gözlem altında bulundurmak için kontrol subayları”

yerleştirmişlerdir60. Oysa Mondros Mütarekesi imzalanırken İngiltere adına imzayı atan Amiral Calthorpe, Rauf Bey’e, İtilaf Devletleri’nin İstanbul’da askerî varlıklarının olmayacağı noktasında sözlü olarak garanti vermişti61. Nitekim Rauf Bey Amiral Calthorpe’un verdiği söze ve Mütareke hükümlerine güvenerek Yenigün gazetesi muhabirine “Mütareke’yi akde memur olarak İstanbul’dan hareket eder iken

bu günkü gibi iftihar ve sevinç ile avdet edeceğimi tasavvur etmiyordum. İngiliz Mütareke murahhaslarının bize karşı hüsnü kabul ümidin fevkinde olmuştur. Müzakeratımız gayet samimi ve son derece açık bir lisanla cereyan etmiş ve su-i tefehhümü mucip olacak hiçbir hal ve harekete meydan verilmemiştir. Akdeylediğimiz Mütareke neticesinde devletimizin istiklali saltanatımızın hukuku

tamamen kurtarılmıştır”62 yönünde bir beyanat vermiştir. Fakat Mütareke

hükümlerini bile Osmanlı Devleti’nin acizliği dolayısıyla işlerine geldiği gibi yorumlamakta mahir olan İngiltere’nin, Amiral Calthorpe’un bu sözlü garantisini dikkate alacağını ummak yanlış olur. Bu “sözlü garanti” ve Mütareke hükümlerini çıkarlarına uygun olarak uygulamaya koyan İtilaf Devletleri, Türkleri Asya’ya hapsetmenin de hesabını yapmaktaydılar. İtilaf Devletleri’nin, Avrupalı Müslüman sömürgelerini tedirgin etmeden, kendilerine karşı bir muhalefet oluşumunu önleyecek bir şekilde İstanbul’u Türklerin elinden almak istemektedirler. Bu amaca yönelik Lord Curzon’un Vatikan Önerisi’ne göre; “İstanbul ve Boğazlar uluslar

arası statü altına alınacak ve Fransa ile İngiltere beraberce, yönetimde egemen bir etkinliğe sahip olacaklar. Türk Hükümeti’nin yeni başkenti Küçük Asya’da olacak, fakat Padişah bütün Müslümanların lideri olarak kalacak ve İstanbul İslam’ın

59 Azmi Nihat Erman, “Millî Mücadele Döneminde Kocaeli Bölgesinde Çeteler”, Belgelerle Türk

Tarihi Dergisi, Sayı: 70, Kasım–2002, s. 40.

60 Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, s. 178. 61 Criss, İşgal Altında, s. 13.

(29)

başkenti olarak kalmaya devam edecek”63ti. İtilaf Devletleri Türkleri İstanbul’dan atmak için 13 Kasım 1918’de fiilî olarak başlattıkları işgali 16 Mart 1920’de resmîleştirmişlerdir. İşgal kuvvetleri resmen İstanbul’u işgal edince resmî bir tebliğ yayınlamışlardır. Bu tebliğde; “1. İşgal geçicidir. 2. İtilaf Devletleri’nin niyeti

saltanat makamının nüfuzunu kırmak değil, aksine, Osmanlı idaresinde kalacak olan memleketlerde o nüfuzu güçlendirmek ve sağlamlaştırmaktır. 3. İtilaf Devletleri’nin niyeti, yine Türkleri İstanbul’dan mahrum etmemektir. Fakat Allah korusun, taşrada bir karışıklık veya katliamlar ortaya çıkarsa, bu karar değiştirilebilir. 4. Bu nazik dönemde ister Müslüman ister gayrimüslim olsun, herkesin görevi, kendi işine gücüne bakmak, güvenliğin sağlanmasına yardımcı olmak, Osmanlı Devleti’nin yıkıntısından yeni bir Türkiye’nin kurulması için var olan son bir ümidi, çılgınlıklarıyla mahvetmek isteyenlerin aldatıcı sözlerine kapılmamak ve hala

saltanat merkezi olarak kalan İstanbul’dan verilecek emirlere uymaktır64”

denilmektedir. Görüldüğü gibi özellikle üçüncü madde üzerinde durmak gerekir. Çünkü bu tebliği yayınlayanlar Rum ve Ermeni çetelerini silahlandırmak suretiyle Türk halkı üzerine salmışlar, dolayısıyla birçok katliam hadiselerinin esas sorumlusu olmuşlardır. Gayrimüslim azınlığı silahlandırıp Türk halkı üzerine salmakla bir kargaşa ortamı çıkarmaya ve dolayısıyla işgali Mütareke hükümlerine göre hukukî bir zemine çekmeye çalışmaktadırlar.

İşgal kuvvetleri İstanbul’a yerleştikten sonra çevreyi de kontrol altında tutmak istemişler ve bu maksatla 48 parça harp gemisini İzmit körfezine göndermek suretiyle buradaki Türk deniz kuvvetlerini etkisizleştirmişler, Yavuz kruvazörünü de gözaltına almışlardır65. Güvenliği tamamen sağlayabilmek maksadıyla da 25 Haziran 1920 tarihinde Karamürsel’i İngiliz Deniz Kuvvetleri işgal etmiştir66. Ayrıca İngilizler, Arafiye ve Adapazarı’na kadar olan demiryolu hattının önemli noktalarına

63 TİTE, Kutu No: 19, Gömlek No: 1, Belge No: 1; Criss, İşgal Altında, s. 24.

64 Alemdar, 17 Mart 1336/1920, Nr: 455 (2755); Atatürk, Nutuk, s. 283–284; Ali Fuat Cebesoy,

Millî Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul–2000, s. 346–347; Sonyel, Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt: 1, s. 206–207; Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Cilt: 3, Emre Yayınları,

İstanbul–1995, s. 1132–1134.

65 Yenigün, 15 Teşrin-i Sani (Kasım) 1334/1919, Nr: 72; Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, s. 27; Çam,

İzmit Sancağı, s. 43.

(30)

kendi askerlerini yerleştirmiş ve demiryolu hattını da kontrol altına almışlardır67. İngilizler karaya da asker çıkarmak suretiyle istasyon ve telgrafhaneyi denetimleri altına aldılar68. Böylece Mart 1920 sonlarına gelindiğinde İzmit işgal edilmiş

vaziyetteydi69. İzmit tersanesi, telgrafhane, istasyon, iskele vb. yerler tamamen işgal edilmişti. İşgalin ciddiyetini göstermesi bakımından belirtmek gerekir ki İngilizler 16 Eylül’de Derince’ye 2 tank, çok sayıda bomba, cephane ve asker çıkarıp 300 çadır kurmuşlardır70. İşgal kuvvetlerinin komutanlarından izin alınmadığı müddetçe karadan ve denizden İzmit ile bağlantı kurulamaz hale gelmişti. Öyle bir hal almıştı ki, telgraflar parafe edilmedikçe, mektuplar okunup izin verilmedikçe sahiplerine verilmiyordu71. Ayrıca önemli sanayi kuruluşları da tahrip edilip kontrol altına alınmıştır. Mesela 19 Haziran 1919’da İzmit Çuha Fabrikası İngilizler tarafından tahrip edilmiştir72. Hereke’deki Fabrika-i Hümayun Müdürü Yusuf Agâh Bey de İngilizlerin beklentileri doğrultusunda hareket etmediğinden dolayı görevinden alınmıştır73.

İşgal hareketleri Marmara Bölgesi’nin bütününde görülmektedir. 4 Kasım 1918’de Doğu Trakya’ya bir Fransız alayı gelmiş Uzunköprü-Sirkeci demiryolu hattını işgal etmişlerdir. Fransızlar Ocak 1919’da ise işletme hakkını kendilerinde saklı tutmak kaydıyla demiryolu hattının güvenliğinin sağlanmasını Yunanlılara devretmişlerdir74. Yunanlılar 9 Ocak 1919’da Uzunköprü-Hadımköy demiryolunu bir taburla işgal etmişlerdir. Bu işgal hadisesi Millî Mücadele öncesinin ilk Yunan işgalidir75. Bu işgal hareketleri gün geçtikçe hızlanmış ve Batı Trakya 27 Mayıs 1920 Doğu Trakya ise 25 Temmuz 1920’de Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir76.

67 Sofuoğlu, Kocaeli, s. 20.

68 Yüce, Kocaeli Tarih, s. 66–68; Öztüre, İzmit Tarihi, s. 159–160.

69 Bünyamin Turan, İzmit Livası’nda Yunan Mezalimi (1920–1921), Yayınlanmamış Yüksek Lisans

Tezi, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya–1996, s. 5.

70 BOA, DH-KMS, 53–3/36. 71 Öztüre, İzmit Tarihi, s. 159–160.

72 Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s. 455. 73 BOA, DH-KMS, 61–2/9.

74 Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millî Mücadele, Cilt: I, s. 145.

75 Sabahattin Selek, Millî Mücadele –Ulusal Kurtuluş Savaşı-, Cilt: 1, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul–

1970, s. 72.

76 Edip Başer, Mütareke’den Sonra İstanbul Hükümetleri ve Trakya Politikaları, Yayınlanmamış

(31)

İtilaf Devletleri’nin işgallerde bölge halkına karşı davranışlarına baktığımızda İngiliz, Yunan ve Fransızların işgal ettikleri yerlerde yaşayan Türk halkına karşı davranışlarının çok sert olduğunu görmekteyiz. Zaten Osmanlı Devleti’nin Türk halkı ülke genelinde uygulanan işgal hareketlerini benimsememektedir. Nitekim İstanbul’un işgali hadisesi Rum, Ermeni ve diğer azınlıkları sevindirmekle beraber Türk halkını derinden sarsmıştır. Türk halkı işgallerin yanında kendilerine karşı kötü muamelede bulunulmasından ciddî manada rahatsızlık duymaktadır. Mesela işgal kuvvetlerinden yüz bulan Rumlar ve Ermeniler trenlerde, vapurlarda birinci mevkilerde otururlar, birinci mevki bilet alan Türk halkı ve Osmanlı zabitleri ise ayakta yolculuk ederlerdi. İşgal güçleri, Osmanlı askerini dahi hakir görmüşler ve rütbesi ne olursa olsun bir Osmanlı asker veya zabitinin İtilaf askerlerine yolda sokakta karşılaştıklarında selam vermelerini zorunlu kılmışlardır. Bir Türk subayın işgal kuvvetlerinin bir askerine selam vermemesi ile ilgili bir ceza belirlenmemişti. İşgal kuvvetlerinin askerleri kendilerine selam vermeyen Türk subaylara ancak hakaret edebiliyorlardı. Ancak hakaret edebilmelerinin neticesinde Türk subayları horlanmış oluyor, hakir görülüyorlardı. Bu hakaretlerle Türk subayları psikolojik baskı altına alınmaya çalışılıyordu. Mesela bir Osmanlı albayı bir İtilaf teğmenine selam vermediği gerekçesiyle teğmen tarafından tevkif ettirilmiş ve türlü hakaretler edilmiştir77. Rum ve Ermenilere ise her noktada imtiyaz sağlanmıştır. Hıristiyan ahali başlarına fes yerine şapka giymeye başlamışlardır. Çünkü şapka giyenler İtilaf kuvvetlerinin imtiyaz ve teveccühüne mazhar olacaklardı78.

Mütareke Dönemi’nde işgal kuvvetlerinden İngilizler ve Yunanlılar, Rum ve Ermeni azınlığı Türk halkına tercih eder bir tutum içerisinde olmuşlardır. Kocaeli’yi işgal ettiklerinde geceleri evlerde ışık yakılmasını yasaklamışlar ve ışık gördükleri evleri basıp hane halkını cezalandırmışlardır. İngiliz donanmaları geceleri ışık

77 Şevket Rado, “Mütareke Günlerinde İstanbul”, Hayat Tarih Mecmuası, Yıl: 7, Cilt: 1, Sayı: 3, 1

Nisan–1971, s. 14; Criss, İşgal Altında, s. 116; İstanbul’da Türkler ve gayrimüslim unsurlar arasında ayrımcılık yapılıyordu. İngiliz askerleri tramvaylara önden binen, piyade kaldırımlarından yürümeyen Türklere bol bol para cezaları vermekteydiler. Tramvay ve demiryollarını gayri Türk unsurlar istila etmişlerdi ve ellerinden geldiğince Türk yolculara güçlük çıkarıyorlardı. Bkz, Rahmi Apak, İstiklal Savaşı’nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, TTK, Ankara–1990, s. 44.

78 Şevket Rado, “Mütareke Günlerinde İstanbul”, Hayat Tarih Mecmuası, Yıl: 7, Cilt: 1, Sayı: 4, 1

(32)

ararken gündüzleri de uygun gördükleri yerleri topa tutmuşlardır79. Ayrıca işgal kuvvetlerine tercümanlık eden Rum ve Ermeniler, şahsi meseleleri ve Türklere karşı besledikleri intikamcı duygular nedeniyle Türkler hakkında gerçek dışı iddialarda bulunmuşlar ve neticede birçok Türk İngilizler tarafından hapse attırılmıştır. İngilizler ve Fransızlar, Türklere ait olan birçok konağa da el koymuşlardır. Silah arama bahanesiyle evlere girilmiş ve silah bulunmadığı halde evde buldukları birçok değerli eşyayı da gasp etmişlerdir80. İşgal kuvvetleri küçük bahanelerle Türkleri durmadan tevkif edip cezalandırıyorlar, bazen de işgal kuvvetleri merkezlerinde fena halde dövüyorlardı81. Mesela İngilizler ve Yunanlılar, 9 Mart 1919 tarihinde Kemerburgaz’a bağlı Pentehor köyünde Mehmet Ali Bey adında birisinin çiftliğini silah arama bahanesiyle basmışlar ve Mehmet Ali Bey’i suçsuz yere tutuklamışlardır82. Ayrıca işgal kuvvetlerinden Yunanlılar, işgal ettikleri yerlerde birçok Türk’ü katletmişlerdir. Yunanlılar, yerli Rum ve Ermenileri silahlandırıp çeteler oluşturmak vasıtasıyla bu katliam hareketlerini gerçekleştirmişlerdir. Yunanlılar bir bölgeyi işgal ettiklerinde iki şekilde davranmışlardır: “1. Bütün

Müslüman erkeklerini bir yere toplamaktadırlar. Üstlerini arayarak üzerlerindeki değerli eşyaları gasp etmekte ve sonra hapse atmaktadırlar. 2. Erkekleri hapsedilen Müslüman evlerine silah arama bahanesiyle önce Yunan askerleri girmektedir. Evdeki değerli eşyaları alırlardı. Kızlara ve kadınlara tecavüz etmekten geri durmazlardı. Yaralama, dayak, ırza geçme ve katletme Yunan askerlerinin sıkça başvurdukları yöntemlerdi”83. Bunun yanında Yunanlılar ellerindeki değeri düşük olan kendi paraları Drahmi’yi de değerinden yükseğe piyasaya sürmüşlerdir. Türk

79 Yüce, Kocaeli Tarih, s. 72–73.

80 Şevket Rado, “Mütareke Günlerinde İstanbul”, Hayat Tarih Mecmuası, Yıl: 7, Cilt: 1, Sayı: 4, 1

Mayıs 1971, s. 15–16; “Evler zorla sahiplerinin elinden alınıyor, içeridekiler dışarıya atılıyordu”. Bkz, Halide Edip Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Özgür Yayınları, İstanbul–2004, s. 15.

81 Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı, s. 15; “İngilizler bulundukları her bölgede kendi istekleri

doğrultusunda hareket etmeyen halka her türlü zulmü yapmaktan geri kalmamış ve onları çok büyük miktarlarda zarara uğratmışlardır (Atase Arşivi’ne ait bir belgeye dayanarak)”. Bkz, Cengiz

Dönmez, Millî Mücadele’ye Karşı Bir Cemiyet: İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara–1999, s. 49; Yine Yunanlılar da Türk halkını komite teşkil edecekler bahanesiyle tevkif etmeye kalkmışlardır. Bkz, BOA, DH. EUM. AYŞ, 15/42.

82 BOA, DH-KMS, 49–2/10. 83 Turan, Yunan Mezalimi, s. 9.

(33)

esnafı bu parayla ticaret yapmaya zorlamışlardır ve bu yüzden de pek çok kişi büyük zararlara uğramışlardır84.

İşgal kuvvetleri 1921 Ekim’ine kadar kendi ihtiyaçları dairesinde Türk halkının mülklerine el koymuşlardır. Burada da birçok karışıklık ortaya çıkmıştır. Mesela bir işgal kuvvetinin el koyduğu bir mülke başka bir işgal kuvveti de el koymaya gelebiliyordu. Bu gibi karışıklıkların ortaya çıkması nedeniyle İtilaf kuvvetleri ortaklaşa hareket etmek suretiyle bir alt komisyon oluşturdular. Nitekim oluşturulan Müttefiklerarası Elkoyma Bürosu, 18 Kasım 1921’de bazı kararlar aldı. Buna göre; “1. İlke olarak bütün elkoymalar Osmanlı uyruklularının mülkleriyle

sınırlandırılmıştır. 2. 11 Kasım 1918 Mütarekesi’nden sonra milliyetini değiştiren Osmanlı uyrukluları elkoymadan muaf tutulmayacaklardır. 3. Eğer bir mülkün sahibi Müttefik uyruklu ise ve bu mülk bir Osmanlı uyruklu tarafından kiralanmış ise sahibinin rızası olmaksızın bu mülke elkonmayacaktır. 4. Eğer bir mülkün kiracısı bir Müttefik uyrukluysa ve mülkün sahibi Osmanlı uyruklu birisiyse, bu mülke elkonmayacaktır. 5. İster sahibi olsun ister kiracı, üç Müttefik devletin işgal kuvvetleri mensuplarının barındıkları mülkler, Müttefiklerarası Elkoyma Bürosu’nun karar vermesi gereken acil askerî ihtiyaçlar dışında elkoymadan muaf tutulacaklardır”85. Bu kararlara bakıldığında Türk unsurun mülklerine elkonulması hususunda bir keyfîlik söz konusudur. Yani bu karar da göstermektedir ki işgal kuvvetleri, Türk halkına ait herhangi bir mülke istedikleri zaman elkoyma hakkında sahip olmuşlardır.

İtilaf Devletleri’nin Türk halkını nasıl gördüklerine baktığımızda birkaç basmakalıp görüşe dayandıklarını görmekteyiz. İtilaf Devletleri’ne göre; “Türklere

İslamî kadercilik hâkimdi, Türkler geriydiler ve bütün Hıristiyanlara düşmanlık besliyorlardı”. İtilaf Devletleri’nin Türk halkına bakışı hakkında Bilge Criss eserinde

devamla şu bilgileri vermektedir: “Türklere karşı önyargı İngiliz devlet görevlilerinin

anılarına bile yansımaktaydı. İngiliz Dışişleri Bakanlığı’ndan Harold Nicholson bunlardan birisiydi. Nicholson, Müttefiklerin Sevr Antlaşması’nı Türklere kabul ettirmekteki başarısızlığını, otorite ve boyun eğdirme ilkelerini, Müttefiklerin yanlış

84 Yüce, Kocaeli Tarih, s. 76. 85 Criss, İşgal Altında, s. 116–117.

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmada sağlık durumunu algılama ile özbakım gücü, umut düzeyi ve yaşam doyumu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur.. Sağlık durumunu

服用中藥時需與西藥或茶間隔兩小時 一般感冒 忌橘子、籚筍汁、冰….. 高血壓、心臟病

Bu çalı mada veri toplama amacıyla Borich (1992) tarafından geli tirilen ve Rogan, Borich ve Taylor (1992) tarafından yüksek geçerli i ve güvenirli i (Alpha

11-12 The calculated excess lifetime cancer risks rates from radioactivity materials in Mersin drinking water are given in Table 2.. Determination of accumulation of heavy

35. Even after a lengthy discussion, it hasn't been --- which branch will get the first automated office system. After Farmer Giles caught them in the act, the boys had to ---

Önerilen yaklaşımda, kademe ayarlı transformatörlerin bağlı olduğu baralar için yeni güç denklemleri üretilmiş ve bu denklemlere bağlı olarak, yeni Jacobian

Bu çalışmalardan sonra, TCSC eşdeğer reaktans parametresi değerini Jacobian matrise sokan önerilen yaklaşımla elde edilen güç akışı sonuçları ile, TCSC

to build a stronger body image Daha güçlü beden imajı inşa etmek (yapmak,