• Sonuç bulunamadı

1950 sonrası Türk resminde figüratif soyutlama

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1950 sonrası Türk resminde figüratif soyutlama"

Copied!
162
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

GÜZEL SANATLAR EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI

RESĠM-Ġġ EĞĠTĠMĠ BÖLÜM DALI RESĠM BÖLÜMÜ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

1950 SONRASI TÜRK RESMĠNDE

FĠGÜRATĠF SOYUTLAMA

EMEL AKIN

TEZ DANIġMANI

ÖĞR. GÖR. DR. DENĠZ GÖKDUMAN

EDĠRNE 2015

(2)

T.C.

TRAKYA ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

GÜZEL SANATLAR EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI

RESĠM-Ġġ EĞĠTĠMĠ BÖLÜM DALI RESĠM BÖLÜMÜ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

1950 SONRASI TÜRK RESMĠNDE

FĠGÜRATĠF SOYUTLAMA

EMEL AKIN

1088215104

TEZ DANIġMANI

ÖĞR. GÖR. DR. DENĠZ GÖKDUMAN

EDĠRNE 2015

(3)

ÖNSÖZ

Figür resmi, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye‟de de büyük geliĢmeler göstererek sürekli bir iletiĢim aracı haline gelmiĢtir. Figür resminin Türk resim sanatına giriĢ ve geliĢme sürecinin doğru anlaĢılması adına, baĢlangıcından bu güne Türk resminin figür resmi ile iliĢkisi incelenerek geçirdiği değiĢimler ele alınmıĢtır. 1950 sonrası Türk resminde figüratif soyutlamanın incelendiği bu araĢtırmada, batı sanatının Türk resmi üzerindeki etkileri ve Türk resim sanatçılarının yaĢadığı değiĢimlere yer verilmiĢtir.

Osmanlı Devleti‟nin yıkılmasının ardından yaĢanan siyasi, toplumsal ve kültürel geliĢmeler ıĢığında Türk resim sanatı büyük bir geliĢme süreci içerisine girmiĢtir. Figür resminin Türk resim sanatına giriĢ sürecinde, kültür ile etkileĢimi sonucu gösterdiği değiĢim, akımlar ve bu değiĢimden etkilenen sanatçılar; 1950 sonrası Türk resminin araĢtırılması, tezin en önemli amacıdır.

1950 sonrası Türk sanatında figüratif soyutlama sanatının incelenmesinin amaçlandığı bu süreçte bilgi, tecrübe ve desteklerini esirgemeyen baĢta danıĢmanım Sn. Öğr. Gör. Dr. Deniz GÖKDUMAN‟ a, Sn. Doç. Dr. Nurcan PERDAHÇI‟ ya, Sn. Yrd. Doç. Dr. Mehtap KODAMAN‟ a, aileme, minnet ve Ģükranlarımı sunarım.

(4)

ÖZET

1950 SONRASI TÜRK RESMĠNDE FĠGÜRATĠF SOYUTLAMA

Bu araĢtırmada 1950 sonrası Türk Resim Sanatında figüratif resim anlayıĢının soyut sanat içerisinde nasıl bir geliĢim süreci izlediğinin ve Türk resmindeki yerinin kuramsal bir çerçevede incelenmesi amaçlanmıĢtır. Bu araĢtırma figürün ele alındıktan sonra nasıl farklılaĢarak soyutlandığının, izlediği geliĢim sürecinin anlaĢılması açısından önemlidir. AraĢtırma 1950 Sonrası Türk Resim Sanatında Figüratif Soyutlamanın geliĢim süreci, figüratif soyutlama yapan sanatçılar ve eserleri ile sınırlıdır.

AraĢtırmanın birinci bölümünde; problem, araĢtırmanın amacı, önemi, sınırlılıklar, tanımlar, sayıtlılar, kısaltmalar, araĢtırmanın yöntemi yer almaktadır.

AraĢtırmanın ikinci bölümünde; figür, figüratif resim, soyutlama ve sanatta soyutlama kavramları vurgulanarak, figüratif resmin soyutlamaya olan etkilerinden bahsedilmiĢtir.

Figür ve figüratif soyutlama kavramının Türk resim sanatı içerisindeki yeri ve tarihsel geliĢimi baĢlığı altında yer alan üçüncü bölümde, Türk sanatında figürün ilk oluĢum sürecine değinerek minyatür sanatından itibaren ele alınmıĢ, devamında ise Batı resim sanatından etkilenerek geliĢtiği dönemlere yer verilmiĢtir. Müstakil Ressamlar ve HeykeltıraĢlar Birliği ile ortaya çıkan kübist eğilimler ve sonrasında meydana gelen sanat akımları ile kurulan gruplar içerisinde, figür resminin yeri araĢtırılmıĢ, sanat akımlarının anlatım biçimi, tekniği, konusu ve sanat anlayıĢında ortaya çıkan figürün ele alınıĢ biçimindeki farklılıklar incelenmiĢtir.

AraĢtırmanın dördüncü bölümde ise ÇağdaĢ Türk Resim sanatında figüratif soyutlama yapan ressamlar, Cevat Dereli, Avni ArbaĢ, Selim Turan, Ferruh BaĢağa, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Mustafa EsirkuĢ, Nurullah Berk, Fikret Mualla, Mehmet

(5)

Güleryüz, Abidin Dino, Burhan Uygur, Mustafa Ata, Muzaffer Akyol, Fikret Otyam, Utku Varlık, Onay AkbaĢ ve Mustafa Horasan resimleri incelenmiĢtir.

Anahtar Kelimeler: Figüratif Resim; Soyutlama; Figüratif Soyutlama;

Müstakil Ressamlar ve HeykeltıraĢlar Birliği; D Grubu, Yeniler Grubu, Onlar Grubu,Türk resim sanatı.

(6)

ABSTRACT

THE FIGURATIVE ABSTRACTION IN TURKISH PICTORIAL ART AFTER THE YEARS 1950

In this study it is aimed to look into figurative pictorial art approach in Turkish painting after the years of 1950 and it is also aimed to show how it improved in the abstract art.

What we would like to express in this study is that we want to represent how a figure taken is differentiated by making it abstract and show its improving process.

The study is limited with developing process of figurative abstraction in Turkish pictorial art after the years of 1950 and artists who make figurative abstraction and their works.

In the first part of the study, it can be seen the problem, the aim and importance of the study, limitations, numerals, the abbreviations and the method of this research.

In the second part of the study, it is mentioned the effects of figurative paintings to abstraction by stressing the concept of figure, figurative painting, abstraction and especially abstraction in pictorial art.

The third part of the study deals with the importance of figure and concept of figurative painting in Turkish pictorial art and its historical evolution.

Starting with the art of miniature which is the first figure in Turkish pictorial art and then how it is influenced by western pictorial art and expressed the process of evolution. By the Union of Independent Painters and Sculptors, some cubist trends emerged. Then later some groups formed with this new art movements.

It is analyzed how they handle figurative painting, their techniques, expressing styles and art approaches and differences.

(7)

In the fourth and the last part of the study, the contemporary Turkish artists who make figurative abstractions such as Cevat Dereli, Avni ArbaĢ, Selim Turan, Ferruh BaĢağa, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Mustafa EsirkuĢ, Nurullah Berk, Fikret Mualla, Mehmet Güleryüz, Abidin Dino, Fikret Mualla, Burhan Uygur, Mustafa Ata, Utku Varlık, Burhan Uygur, Muzaffer Akyol, Fikret Otyam, Onay AkbaĢ and Mustafa Horasan are introduced and their works are reviewed thoroughly.

Key words: figurative painting, abstraction, figurative abstraction, the

Union of Independent Painters and Sculptors, the D group, the New Group, The tenth group, Turkish pictorial art

(8)

ĠÇĠNDEKĠLER

Sayfa ÖNSÖZ ... i ÖZET ... ii ABSTRACT ... iv ĠÇĠNDEKĠLER ... vi RESĠMLER LĠSTESĠ ... ix 1. GĠRĠġ ... 1 1.1. Problem ... 1 1.2. Amacı ... 2 1.3. Önemi ... 3 1.4. Sınırlılıkları ... 3 1.5. Sayıltılar ... 4 1.6. Kısaltmalar ... 4 1.7. AraĢtırmanın Yöntemi ... 4 1.7.1. AraĢtırmanın Modeli ... 4 1.7.2. Verilerin Toplanması ... 4

2. FĠGÜR, SOYUTLAMA VE FĠGÜRATĠF SOYUTLAMA ... 5

2.1. Figüratif Resim ... 5

2.2. Soyutlama kavramı ve Sanatta Soyutlama ... 8

2.2.1. Soyutlama Kavramı ... 8

2.2.2. Sanatta Soyutlama ... 9

2.2.2.1. Geometrik Soyutlama ... 10

2.2.2.2. Lirik Soyutlama ... 12

2.2.2.3. Geometrik Non-Figüratif Soyutlama ... 13

2.2.2.4. Lirik Non-Figüratif Soyutlama ... 14

(9)

3. 1950 ÖNCESĠ TÜRK RESĠM SANATININ TARĠHSEL GELĠġĠMĠ ... 17

3.1. Türk Resminin GeliĢim Dönemi ... 22

3.2. Cumhuriyet Öncesi Toplumsal Yapı ... 26

3.3. Cumhuriyet Dönemi Toplumsal Yapı ... 28

3.4. Cumhuriyet Döneminde Modern Sanat Temayülleri... 29

3.5. Cumhuriyet Döneminde Kurulan Sanat Grupları ... 35

3.5.1. Müstakil Ressamlar ve HeykeltıraĢlar Birliği ... 35

3.5.2. D Grubu ... 40

3.5.3. Yeniler Grubu ... 45

3.5.4. Onlar Grubu ... 49

3.6. 1950 Sonrası Figüratif Resmin GeliĢim Süreci ... 51

3.7. 1950 Sonrası Dönemde Soyut Resme GeçiĢ ... 58

3.7.1. Lirik Soyut Sanat Eğilimi ... 73

3.7.2. Geometrik - Non Figüratifler ... 76

3.7.3. Lirik Non - Figüratif Soyutlama ... 77

3.8. Figüratif Resmin Soyut Sanat Ġçindeki Algısı ... 77

3.9. Figüratif Soyutlamaya GeçiĢ Süreci ... 79

3.10. Figüratif Sanat Eğilimleri ... 86

3.10.1. Toplumsal - Gerçekçi Eğilim ... 86

3.10.2. Gerçeküstücü (Sürrealist) Sanat Eğilimi ... 91

3.10.3. Naif Sanat Eğilimi ... 93

3.10.4. DıĢavurumcular ... 96

4. ÇAĞDAġ TÜRK RESĠM SANATINDA FĠGÜRATĠF SOYUTLAMA YAPAN SANATÇILAR VE ESERLERi ... 103

4.1. Cevat Dereli (1900-1989) ... 103

4.2. Fikret Mualla (1903-1967) ... 105

4.3. Nurullah Berk (1906-1982) ... 107

4.4. Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-1975) ... 110

4.4. Abidin Dino (1913-1993) ... 111

4.6. Selim Turan (1915-1994) ... 113

4.7. Ferruh BaĢağa (1915-2010) ... 117

4.8. Avni ArbaĢ (1919-2003) ... 119

(10)

4.10. Mehmet Güleryüz (1938 - ) ... 123 4.11. Burhan Uygur (1940-1992) ... 126 4.12. Utku Varlık (1942 - ) ... 129 4.13. Mustafa Ata (1945 - ) ... 131 4.14. Onay AkbaĢ (1964 - ) ... 134 4.15. Mustafa Horosan (1965 - ) ... 136 SONUÇ ... 1391 KAYNAKÇA ... 141

(11)

RESĠMLER LĠSTESĠ

Sayfa

Resim 1: “Mağara Resmi”, Lascaux, Fransa ... 6

Resim 2: “Sultan Mehmet‟in Karanfil Koklayan” Portresi Tuval Üzerine Yağlıboya, Saray Albümü, 15. yy ... 18

Resim 3: “Matrakçı Nasuh „Sivas Minyatürü‟, 1537 ... 19

Resim 4: Abdullah Buhari, “Banyo Yapan Kadın” 16x10 cm, Topkapı Sarayı Müzesi, 1741 ... 20

Resim 5: ġeker Ahmet PaĢa, “Manzara”, Suluboya, Ġstanbul Resim ve Heykel Müzesi... 23

Resim 6: Osman Hamdi Bey, “Ġki Müzisyen Kız” Tuval Üstüne Yağlıboya, 1880 ... 24

Resim 7: Cemal Tollu, “Bodrum Süngercileri”, 2.5x54 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya ... 33

Resim 8: Halil Dikmen, “Halay Çekenler”, 45x58 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya ... 33

Resim 9: Ali Avni Çelebi, “Maskeli Balo”, 138x186 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1928 ... 37

Resim 10: Zeki Kocamemi, “Mekkare Birliği”, 123x200 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1935 ... 38

Resim 11: Refik Epikman, “Bar”, 46x55 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1928 ... 39

Resim 12: Abidin Dino, “Hastalık Resimleri II”, 90x72 cm, Karma Teknik, 1976 ... 43

Resim 13: Bedri Rahmi Eyöboğlu, “Salı Pazarı”, KarıĢık Teknik, 1938 ... 44

Resim 14: Nuri Ġyem “Nalbant” 120x100 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya... 47

Resim 15: Mümtaz Yener, “Karıncalar”, 74x99 cm, Tual Üzerine Yağlıboya, 1969 ... 48

Resim 16: Turgut Atalay, “Balerin”, 65,5x93,5 cm, Tual Üzerine Yağlıboya ... 49

Resim 17: Nedim Günsür, “Panayır”, Tual Üzerine Yağlıboya, 1982 ... 50

Resim 18: Ferruh BaĢağa, “AĢk-Karasevda”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1948 ... 59

Resim 19: Zeki Faik Ġzer, “Müzik”, Tablosu, 60x80 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1958 ... 62

(12)

Resim 21: “Taksim Meydanı”, 70x100 cm, Mukavva Üzerine Yağlıboya,

1947 ... 64

Resim 22: Mustafa Esirkus, “Hamile Köylü Kadın”, 64x50 cm, Tuval Üzeri

Yağlıboya ... 65

Resim 23: Bedri Rahmi Eyüboğlu, “DüĢünen Adam”, Tuval Üzerine

Yağlıboya, 1953 ... 67

Resim 24: Ercüment Kalmık, “Kompozisyon”, 7x86 cm, Kağıt Üzerine

Guvaj ... 68

Resim 25: Ferruh BaĢağa, “Soyut Kompozisyon”, 50x50 cm, Tuval Üzerine

Yağlıboya ... 68

Resim 26: Nuri Ġyem, “Köylü Sevgililer” 50x50 cm, Tuval Üzerine

Yağlıboya ... 69

Resim 27: Salih Urallı, “Mevlana”, 130.0x97.0 cm, Duralit Üzerine

Yağlıboya ... 72

Resim 28: Sabri Berkel , “Kubbeler,” 128x130 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya,

1951 ... 72

Resim 29: Ömer Uluç, “Sultan Ahmet Cami Camları”, Tual Üzerine

Yağlıboya ... 75

Resim 30: NeĢet Günal, “Duvar Dibi”, 130x184 cm, Tuval Üzerine

Yağlıboya, 1963 ... 81

Resim 31: Cihat Burak, “Ġsimsiz”, 65x60 cm, Litografi, 1988 ... 83 Resim 32: Orhan Perker, “Ġtfayeciler”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1973 ... 84 Resim 33: Özdemir Altan, “Köpek Gezdirme Alanları YaygınlaĢtırma

Projesi”, 300x400 cm, Tuval Üzerine Akrilik... 87

Resim 34: Nedim Günsür‟ün, “Köylüler”, 78x106 cm, Tuval Üzerine

Yağlıboya ... 89

Resim 35: Nedim Günsür, “Gurbetçiler”, AyĢe-Mahmut Özgener

Koleksiyonu, 1965 ... 89

Resim 36: Ġbrahim Balaban, “Dibekte Buğday Dövenler”, 70x100 cm, Tuval

Üzerine Yağlıboya, 1987... 88

Resim 37: NeĢ‟e Erdok, “Ressam ve Modeli”, 140x170 cm Tuval Üzerine

Yağlıboya 2000 ... 90

Resim 38: Nuri Abaç, 50x60 cm, Tual Üzeri Yağlı Boya, Özel Koleksiyon,

1996 ... 92

Resim 39: Ergin Ġnan, “ġekillere Büründü”, 30x25cm, Tuval Üzerine Akrilik,

1993 ... 97

Resim 40: Utku Varlık, “Sorrow”, 190x170 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya,

(13)

Resim 41: Ali Ġsmail Türemen, “Ġsimsiz”, 100x100 cm, Tuval Üzeri Akrilik... 99 Resim 42: Ali Ġsmail Türemen “Tanımsızlarla Ġstif”, Tuval Üzeri Akrilik... 100 Resim 43: Alaattin Aksoy, “Figürlü Kompozisyon”, 54x65 cm, 1998 ... 101 Resim 44: Cuma Ocaklı, “Ġsimsiz”,116x131 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya,

1991 ... 102

Resim 45: Cevat Dereli, “Bursa”, 50x70 cm, 1956 ... 104 Resim 46: Cevat Dereli, “Balık Tutan Adam”, 89x115 cm, Tuval Üzerine

Yağlıboya ... 104

Resim 47: Fikret Mualla, “Ġkili Portre”, 53x65cm, Kağıt Üzerine GuaĢ, 1954 .... 106 Resim 48: Fikret Mualla, “Kadınlar”, 28x41cm, Kağıt Üzerine GuaĢ, 1957 ... 107 Resim 49: Nurullah Berk, “Portre”, Tuval Üzerine Yağlıboya ... 109 Resim 50: Nurullah Berk, “Ütücü Kadın”, 100x100, Tuval Üzerine Yağlı

Boya ... 109

Resim 51: Bedri Rahmi Eyüboğlu, Tual Üzerine Yağlıboya ... 111 Resim 52: Bedri Rahmi Eyüboğlu, Tual Üzerine Yağlıboya ... 111 Resim 53: Abidin Dino, “Gökyüzü”, 112x222 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya,

1959 ... 112

Resim 54: Abidin Dino, “Yüzler”, 30x24 cm, Kağıt Üstüne Çini Mürekkebi,

1992 ... 113

Resim 55: Selin Turan, “Soyut Kompozisyon”, 150x150, Tuval Üzerine

Yağlı Boya, 1981... 115

Resim 56: Selin Turan, “Soyut Kompozisyon”, 92x65 cm, Duralit Üzerine

KarıĢık Teknik ... 116

Resim 57: Ferruh BaĢağa, 60x60 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1973 ... 118 Resim 58: Ferruh BaĢağa, “Soyut”, 175x363 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya,

2005 ... 118

Resim 59: Avni ArbaĢ, “Çiçekler”, 70x50 cm, Serigrafi Baskı ... 119 Resim 60: Avni ArbaĢ, “Oturan Çocuk”, 89x116 cm, Tuval Üzerine

Yağlıboya, 1957-58 ... 120

Resim 61: Mustafa EsirkuĢ, “Balıkçı”, 60x53 cm, Duralit Üzeri Yağlıboya ... 122 Resim 62: Mustafa EsirkuĢ, “Folklor”, Tual Üzerine Yağlı Boya ... 123 Resim 63: Mehmet Güleryüz, “October/New York”, 161x98 cm, Tuval

Üzerine Yağlıboya... 125

Resim 64: Mehmet Güleryüz, “Uçur Beni”, 200x180cm, Tuval Üzerine

Yağlıboya, 2009 ... 126

(14)

Resim 66: Burhan Uygur, “Çiçekçi Kadın ve Kedisi”, 70x70cm, Tuval

Üzerine Yağlıboya, 1986... 129

Resim 67: Utku Varlık, “Fragmanlar”, 32-24x18 cm, Tuval Üzerine KarıĢık

Teknik... 130

Resim 68: Utku Varlık, “Soyut Kompozisyon”, 70x70 cm, Tuval Üzerine

Yağlıboya ... 131

Resim 69: Mustafa Ata, “Ġsimsiz”, 97x130cm, Tuval Üzerine Yağlıboya,

2008 ... 133

Resim 70: Mustafa Ata, “Vlam”, 130x197cm, Tuval Üzerine Yağlıboya,

2002 ... 133

Resim 71: Onay AkbaĢ, “1. La Bagare”, 128x96 cm, Tuval Üzerine

Yağlıboya, 2001 ... 135

Resim 72: Onay AkbaĢ, “Pourvuqu ile Tombent”, 150x150 cm, Tual Üzerine

Yağlıboya ... 136

Resim 73: Mustafa Horasan, “Ġsimsiz”, 100x120cm, Tuval/Akrilik+KarıĢık

Teknik... 137

(15)

1. GĠRĠġ

1.1. Problem

Figüratif -doğadaki varlıkların yer aldığı- resim, anlatılmak istenen duygunun veya konunun çizgiler, renkler ve farklı form biçimleriyle iĢlenerek ifade edilmesi olarak tanımlanabilir. Ġnsanoğlu, kendi bilincinin farkına vararak duygularını ifade etme çabasına girmekle birlikte, bireysel veya toplumsal kaygılarla çeĢitli anlatım tarzları oluĢturmuĢtur. BaĢlarda resim ve figür resmi tamamen bir kendini ifade ediĢ biçimi olarak kullanılırken, zamanla farklı bir boyut kazanmıĢ, bireysel kaygı ya da anlatımların dıĢında duygulara da yer vermeye yönelmiĢtir. Ġnsanın doğadaki kendi konumunu ve varoluĢunu anlama çabası, insanoğlunun farkındalığını arttırmıĢ, merak güdüsünün verdiği araĢtırma heyecanıyla, insanoğlu doğayı incelemeye ve çevresindeki objeleri, Ģekilleri, figürlü anlatım tekniğine bağlı kalarak resmetmeye baĢlamıĢtır. Ġnsanlık tarihi kadar eski olan resimli anlatım teknikleri zamanla farklı anlatım ve duygu modelleri oluĢturarak, sanatsal kaygılar taĢımaya baĢlamıĢtır. Böylece insanların yaĢamını güzelleĢtirme ve duyguların farklı tekniklerle ifadesi olarak tanımlanarak evrimleĢmiĢtir. Her çağda ve toplumda yeni arayıĢlar ve anlatım teknikleri denenmiĢ, sanatsal akımlar ortaya çıkmıĢtır. Resmin geliĢim serüveni, çağlara, toplumsal yaĢayıĢlara göre farklı Ģekillerle ifade edilmiĢ olsa da, hepsinin temelinde insanın duygularını ifade ediĢ biçimi yatmaktadır.

Dünyada yaĢanan sanatsal geliĢmeler, Osmanlı döneminde farklılaĢarak süsleme sanatına dönüĢmüĢ olsa da paylaĢılan fikir alıĢveriĢleri ve sanatsal etkileĢimler sonucunda, figür resmi Osmanlı saraylarına ve sanat anlayıĢına girmeye baĢlamıĢtır. Devam eden süreçlerde padiĢahların ve saray çevresinin figür resmine ilgisi sonucu portre resmi hayatımıza yavaĢ yavaĢ girerek ĢekillenmiĢtir. YaĢanan bu değiĢimlerin etkisiyle, yeni arayıĢlar ve ifade biçimleriyle, sanatçılar farklı teknik ve anlatımlara yönelmiĢtir. Batının geliĢim gösterdiği bu dönemde Osmanlı Ġmparatorluğu da batıya ayak uydurmak adına çeĢitli atılımlarda bulunarak, idari, askeri ve eğitim alanında yenilikler yapmıĢ, okullarda yeni düzenlemelere gidilerek sanat ve resim dersleri

(16)

müfredata girmiĢtir. YurtdıĢına birçok öğrenci gönderilerek, yaĢanan sanatsal değiĢimler hızlanmıĢ ve yeni bir boyut kazanmıĢtır.

Cumhuriyet‟in ilanıyla birlikte kapılarını geliĢmelere açan sanatçılar, sanatsal anlamda büyük bir ivme kazanmıĢ, toplum bilinci ve uluslararası sanat arayıĢıyla yeni anlatımlar ve gruplar oluĢturmuĢlardır. 1950 sonrası dönemde gerçekleĢen tüm yenilenme çabaları meyvesini vermiĢ, figürün anlatım Ģekilleri daha da çeĢitlenmiĢtir.

Böylece resim, figürü hem kompozisyon hem teknik açısından ele alarak, daha geniĢ ve zengin anlatımlarla ĢekillendirmiĢ, içeriğin özü konumuna getirmiĢtir. Figür resmi, sanatçının anlatımıyla zenginleĢmiĢ, kompozisyonun ana konusu haline gelmiĢtir. Çünkü figüratif resim, yaĢanan tüm geliĢmelere ve sanatsal gruplara rağmen, her zaman tahtını korumuĢtur. Türk resim sanatçıları, batının sanatsal etkileĢimleriyle resimlerinde farklılaĢmaya gitmiĢ ve bulunduğu grubun etkisiyle eserler vermiĢtir. Bunun sonucu olarak da, figürde yeni anlatım teknikleri oluĢturarak figüratif soyutlama yapmıĢlardır. Türk sanatı ve sanatçıları bağlamında ele alındığında, figüratif resmin araĢtırılması, günümüz sanatı ve sanatçıları için aydınlatıcı bir kaynak niteliği taĢımaktadır. Bu nedenle araĢtırmanın problemini, 1950 sonrası Türk resminde anlatım aracı olarak figürün ele alınıĢ biçimlerinin ve sanatçılarının araĢtırılması oluĢturmaktadır. Bu açıklamadan yola çıkarak problem doğrultusunda; öncelikle 1950 öncesi sanatsal yapı ele alınarak figürün geliĢimi incelenmiĢtir. 1950 sonrası Türk resim sanatında yaĢanan geliĢmelere yer verilmiĢ, sanatçıların resimlerindeki figür kullanımları ele alınmıĢtır.

1.2. Amacı

Bu araĢtırmanın amacı; 1950 sonrası Türk resmi içinde figüratif resim anlayıĢının soyut sanat içindeki yerinin kuramsal bir çerçevede araĢtırılmasıdır. Bu amaç çerçevesinde, araĢtırmada Ģu sorulara cevap aranmıĢtır.

1- Figüratif resim ve figüratif soyutlama nedir? Sanata yansıyıĢ biçimi nasıl olmuĢtur?

(17)

3- Türk resim sanatında figürün soyutlanma biçimleri nelerdir?

4- 1950 sonrası Türk resminde figür soyutlamaları sanatçı resimlerine nasıl yansımıĢtır?

5- 1950 sonrası Türk resim sanatının yaĢadığı geliĢim nasıldır?

6- 1950 öncesi ve sonrasında figüratif soyutlama yapan sanatçılar kimlerdir?

Belirlenen bu sorular doğrultusunda figür resmin Türk resim sanatı içerisindeki yerinin incelenmesi amaçlanmıĢtır. 1950 sonrası yaĢanan sosyal, toplumsal, kültürel, ekonomik ve sanatsal geliĢimler doğrultusunda, „figüratif resim nasıl bir evrim geçirerek, resim sanatına nasıl bir etki yaratmıĢtır?‟ sorusu amacımızı oluĢturmaktadır.

1.3. Önemi

Bu araĢtırma; batı sanatından etkilenen Türk sanatçıların bireysel bir üslupla ele alınması, kendi anlatım tarzlarıyla oluĢturdukları figürün soyutlanma sürecinin incelenmesi ve yorumlanması açısından önem taĢımaktadır.

1.4. Sınırlılıkları

Bu çalıĢma 1950 sonrası Türk resim sanatında figüratif soyutlama yapan Cevat Dereli, Avni ArbaĢ, Nurullah Berk, Selim Turan, Ferruh BaĢağa, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Mustafa EsirkuĢ, Abidin Dino, Fikret Mualla, Mehmet Güleryüz, Burhan Uygur, Muzaffer Akyol, Fikret Otyam, Mustafa Ata ve Mustafa Horasan, Onay AkbaĢ ile sınırlıdır. Bu sanatçılar, günümüz Türk resim sanatında figüratif soyutlamaları ile öne çıkan önemli isimlerdir. Her bir sanatçı, figüratif soyutlama denemeleriyle figür resminin önemini belirterek, figüratif resme bir canlılık getirmiĢtir. Ayrıca bu sanatçıların her biri ayrı bir çalıĢmanın konusu olabilecek nitelikte sanatçılar olmaları bakımından önemlidir.

(18)

1.5. Sayıltılar

1950 sonrası Türk resim sanatında figüratif soyutlama konulu araĢtırma kaynak, tarama modeli ile gerçekleĢtirilerek, araĢtırma Ģekli, mevcut durumun değiĢtirilmeden olduğu gibi aktarılmasını sağlayan betimleme yaklaĢımları kullanılmıĢtır. AraĢtırmanın konusu olan konu, kiĢi ya da durumlar dönemin koĢulları doğrultusunda var olduğu haliyle ele alınarak tanımlama yapılmaya çalıĢılmıĢtır. 1950 öncesi ve sonrası dönemde ele alınan Türk sanatçılarının eser sayılarının yeterli olduğu varsayılmıĢtır.

1.6. Kısaltmalar Bkz. : Bakınız Res. : Resim San. : Sanat Örn. : Örnek 1.7. AraĢtırmanın Yöntemi 1.7.1. AraĢtırmanın Modeli

Yapılan araĢtırma alan yazın taraması niteliğindedir. Ayrıca yapılan araĢtırmada, betimleme, çözümleme, yorumlama ve yargı olarak belirtilen basamak aĢamaları göz önünde bulundurularak incelemiĢtir.

1.7.2. Verilerin Toplanması

Yapılan bu araĢtırmada 1950 öncesi ve sonrası Türk resminin geliĢim evresinin incelenebilmesi için, tarihsel veriler temel alınarak, sanat tarihi kitaplarından, yapılmıĢ olan tezlerden, yayınlanan dergilerden yararlanılmıĢtır.

(19)

2. FĠGÜR, SOYUTLAMA VE FĠGÜRATĠF

SOYUTLAMA

2.1. Figüratif Resim

Figür sözcüğü, Fransızca kökenli bir kelimedir. Resim, heykel ve tüm sanat dallarında betimlenmiĢ, doğada bulunan ya da düĢsel olarak ele alınan her tür varlığın genel ismine denir.

Türkçe‟de „beti‟ sözcüğü ile eĢ anlamlı gibi görülse de, beti, sanat yapıtında kullanılan ve her tür gerçeklik için dile getirilen, figür kelimesinin aksine daha geniĢ anlamlı kullanılan bir kelimedir.

Figürün genel tanımını yaparsak, bir varlığın dıĢ çizgileri ya da bir insanın, hayvanın ya da herhangi bir canlının deseni, gravürü, tasviri, heykeli yani tüm sanatsal çalıĢmalar biçimsel anlamda bir „figür‟ tanımı içerisine girmektedir. Figürün tasvir sanatına mal olan yönlerini kavrayabilmek, hayatla benzer olan ve olmayan taraflarını görebilmek için, doğrudan figüratif öğelerin yorumuna dayalı eserlerle iliĢki kurmak ve onları incelemek gerekir. Tarihsel geliĢim süreci içinde, bu kavramın yaĢadığı evrim, farklı dönemlerde birbirini bütünleyen, birbirine dönüĢen ya da birbirinin aksi yönde özellikler gösteren nitelikler taĢımaktadır.

Figüratif Sanat, mevcut nesne ve objelere gönderme yaparak betileri kullanır ve soyut ya da nonfigüratif düzenlemelerle yeni biçim ve form anlayıĢı içerisinde etkili ifadeler oluĢturur.

Ġlk çağlardan beri figür, resim sanatının en temel konusu olmuĢtur. Bu çağlarda yaĢayan insanlar, çizdikleri resimlerde konu olarak insan-hayvan formlarına ve o dönemin yaĢam biçimine eğilmiĢ, günlük yaĢamın sahnelerini ve av konularını iĢlemiĢtir. Ayrıca bu döneme ait olan bulgular arasında pek çok kemik ve taĢtan yapılmıĢ kaba araç gereç ve av aletleri bulunmaktadır. Bu dönemde yapılan mağara resimleri incelendiğinde bizon, mamut ve ren geyiği resimlerini çizdikleri

(20)

görülmektedir. Bu resimlere bakıldığında fark edilen en belirgin özellik Ģudur; yaĢamını sürdürmek için avlanan ilk insanlar bu hayvanları çok iyi tanımaktadır, bu yüzden de çizilen bu resimlerde hayvanların karakteristik özelliklerine de yer verildiği görülmektedir.

Resim 1: “Mağara Resmi”, Lascaux, Fransa

Ġlk insan için görüntü taklidin çok ötesindeydi. Onlara göre tasvir, çizilen varlığın tüm yetilerine sahiptir. Bu yüzden figür aynı anda insanoğlunun doğa üzerindeki üstünlüğünün bir kanıtıdır. Çizdikleri figürün gücünü aldıklarını ve avın onlar için baĢarılı geçeceğine inanırlardı. Paleolitik dönemde (yontma taĢ dönemi) yaĢayanlar doğadaki formları, bir „sanat eseri‟ yapma kaygısı olmadan resmetmiĢ ya da kazımıĢlardır. Yapılan çizimin amacı, tamamen avlanma güdüsü üzerine kurulmuĢtur. Avın bereketli olmasını ya da tuzağa yakalanmasını sağlamak amacıyla çizilen bu figürler tamamen içgüdüsel olarak ele alınmıĢtır. Yani bu dönemde sanatın baĢlıca görevi, doğaya ve hayvanlara karĢı güç sağlamaktır. Ġnsanlık tarihinin baĢlangıç döneminde sanatın güzellikle bir ilintisi yoktu ve estetik kaygılar taĢımıyordu, sadece yaĢama karĢı verilen savaĢta kullanılan büyülü bir alet, bir silahtı.

(21)

Figür insanlar için her zaman önemli bir kavram olmuĢtur. Ġlk çağlarda insanlar yaĢayıĢını aktarmada, geliĢen çağlarda ise sanat yoluyla ifadenin aktarılmasında figür daima yerini bulmuĢtur. Figür bir ifade biçimidir. IĢık-gölge-derinlik gibi kavramların da eklenmesiyle etkileyiciliği daha da artmıĢtır. GeliĢen çağlarda ise daha büyük bir kullanım alanına sahip olmuĢtur. Sanat akımları ve sanatsal yaklaĢımlar çağın getirilerine göre sürekli bir değiĢim ve geliĢim gösterse dahi, figürden sürekli yararlanılmıĢ, anlatıma büyük bir etki katmıĢtır. Figür, resim sanatının en önemli temel taĢıdır ve bütün sanat akımlarının içerisinde gizli veya belirgin, sürekli yerini korumuĢtur.

Yapılan resim, “soyut resim” olarak adlandırılsa bile, eğer resmi inceleyen seyirci, resimsel imgeler ve nesneler bulup, var olan dünyadaki formlarla iliĢki kurarak, figürasyonu ortaya çıkarabiliyorsa, bu resim artık bir figüratif resimdir. Buradan da anlaĢılacağı gibi, figüratif resmin değeri bu iliĢkide yatmaktadır. Soyut resim olarak adlandırılan bazı resimlerde, figürasyon gizli tutulabilmektedir. Bazen de eseri meydana getiren sanatçı, var olan nesnelerin ve formların sezgi yoluyla anlaĢılmasını ve zor sezdirilmesini amaçlayabilir, fakat iyi bir gözlem gücüne sahip olan seyirci, nesnelerle imge arasındaki bu iliĢkiyi hemen kavrayarak keĢfedebilir.

Figüratif anlatımlı çalıĢmalara bakıldığında, bir sanatçının ustalığı, özgürlüğü ve figürü kullanıĢ biçimi, bir olayı etkili ve yetkin bir teknik diliyle canlandırmasıyla anlaĢılmaktadır. Batı sanatının figürü ele alıĢ biçimi incelendiğinde, klasik tarzdaki çalıĢmalarda insan vücudundan yola çıkıldığı görülmektedir. Ġnsanın doğayı, çevresini ve kendi yaĢantısını anlatırken kullandığı ölçü, yine insan vücudu olmuĢtur. Böylece figüratif tarzda resimler üreten sanatçı, anlatım dilinin ana öğelerini oluĢtururken insan vücudu öğelerinden yola çıkarak kendini ifade etmiĢtir. Figüratif tarzda resimler yapan sanatçı, klasik anlatımlardan yararlanarak, belirli figür ya da nesneden hareket ederek kendini yansıtır. Yapılan bu resimlerde sanatçı, figür ve nesnelerden yararlanarak, figürü veya doğayı konularına alarak, onların doğal biçimlerini korumuĢ ve yorumlamıĢtır. Figüratif anlatımlı resimlerde henüz optik görüntünün değerlendirilmediği dönemlerde, anlatım tarzı, genel anlamda iki boyutlu, Ģematik bir biçimlemeyi içermekte ve bu yönde örnekler vermektedir.

(22)

Figüratif resimlerde figüre bağımlı biçimleme mantığı hep ön planda olmuĢtur. Resimlerde doğasal biçim tanınırlığı, yani nesnelerin optik görüntüsü ile doğal biçim ve ölçülerine uygunluk bakımından bir düzen bulunmaktadır. Bunun dıĢında ilerleyen dönemlerde ve süreçte batı‟da da, bizde de geleneksel figür resim tekniğiyle çalıĢan sanatçılarda, figür yorumlamalarında ve kompozisyonal anlatımlarında, soyut resim biçimlerindeki yeni resimsel anlatım olanaklarından yararlanarak figürde soyutlama eğilimine gidildiği görülmektedir.

Figür resmi, sanatın içerisinde, değiĢen dönemine, kullanım alanına ve anlatım tarzına göre değiĢiklik gösterebilmektedir. Yine de geçmiĢten günümüze önemini sürekli korumuĢ ve yetkinliğini devam ettirmiĢtir. Soyut sanat akımlarının etkisiyle yapılan resimler incelendiğinde, figürün bazen belirli bazen de gizil olarak yorumun içerisine gizlendiği görülebilmektedir.

Figür ve figüratif resimli anlatımlarda, yapılan resmin içinde figür olsun ya da olmasın, sanatçı, doğa gerçeğinden yola çıkarak düzenlemeler yapmıĢtır. Sonuç olarak resmin içinde belirli veya gizil ama mutlaka figür bulundurulmuĢ ve hatta bulundurmakla da kalmayıp baĢköĢede yer verilmiĢtir.

2.2. Soyutlama kavramı ve Sanatta Soyutlama

2.2.1. Soyutlama Kavramı

Soyutlama, sözlük tanımı ile bir nesnenin özelliklerinden herhangi birini tek baĢına ele alan zihinsel bir iĢlemdir. Soyutun sözlük anlamı ise varlığı ancak akıl yoluyla kabul edilen; anlaĢılması güç olandır.

Temelde, soyutlama kelimesi Latince „abstrahere‟ kelimesinden gelmektedir. Anlam olarak baĢka bir yere çekmek, kavramsalı algılanan nesneden veya deneyimden ayırarak, farklı bir anlatım oluĢturmak olarak nitelendirilebilir.

BaĢka bir açıdan bakıldığında, bir nesnenin istenilen bir yanının ele alınarak, diğer parçalarından ayrılması ve ele alınan parçanın ön plana çıkarılması olarak da düĢünülebilir. Bu iĢlem ansal bir iĢlemdir. Düzenleme öncelikle insan

(23)

zihninde yapılarak hayata geçirilir. Yapılan soyutlamada amaç, gözlemlerle tekrardan somut nesnelere ulaĢmak ya da çağrıĢtırmak ve somutun bütün parçalarının birbirleriyle olan iliĢkilerini kendi içinde yansıtarak, nesnenin tümünün gözlem ve algı yoluyla kavranması olarak değerlendirilebilir.

Ġlkel çağlarda soyut resmin anlatım biçimi mağara resimleriyle baĢlamıĢtır. Bu dönemde topluluk halinde yaĢayan insan, gözlemlerde bulunarak doğa ve kendi çevresindeki özümlediklerini en yalın haliyle, bir nevi görsel iĢaretler olarak aktarımda bulunmuĢlardır. DıĢ dünyada yaĢanan olayları anlama çabası içinde, var olan belirsizliklerinden ve evren hakkındaki bilgilerinin yetersizliğinden kaynaklanan soru iĢaretleri insanları soyut sanata yönlendirmiĢtir.

Ġnsanın doğayı anlama ve doğaya karĢı bir hakimiyet kurma çalıĢmasıyla, ilkel dönemdeki stilizasyon zamanla yerini birebir gerçekliğe ve taklit güdüsüne bırakmıĢtır. Doğadan korkmamayı ve onunla yaĢamayı öğrenen insan ile evren arasındaki etkileĢimin sonucunda natüralist sanat çıkmıĢtır. Ġnsan doğadaki yerini ve kendini kabul ettikçe soyut sanat süsleyici bir unsur niteliği taĢımaya baĢlamıĢtır.

Soyutlama, araĢtırma ve inceleme sonucu varılan bilginin salt karĢılığıdır. Ġnsanoğlu ilkçağlardan bu yana soyutlama kavramında sürekli araĢtırmalar yaparak, soyutlamanın geliĢimini sağlamıĢtır. Günümüzde ise soyutlama, bilinçli bir kavram olarak kullanılan, duygu ve düĢüncelerin, akıldaki fikre uyum sağlama yöntemi olarak kullanılmaktadır.

2.2.2. Sanatta Soyutlama

Soyut sanat içinde soyutlama kavramı ele alındığında, genel anlamda soyutlama için, doğa biçimlerinden hareket eder denilebilir. Soyutlama, doğadaki bir nesnenin biçiminin giderek genelleĢtirilmesi, farklılaĢtırılması ya da sadeleĢtirilmesiyle elde edilebilir. Resimler incelendiğinde ortaya çıkan form nesnenin ilk halini anımsatmaktadır. Dolayısıyla oluĢan yeni biçim için soyut yerine “soyutlama” kavramını kullanmak daha doğru olacaktır. Soyutlamada, baĢlangıç doğa ve içinde bulunan nesnelerdir. Sanatçı, doğadan bir form seçer ve iĢlemeye

(24)

baĢladığında ilk baĢtaki haliyle çok az bağlantısı kalıncaya kadar yalınlaĢtırır ya da içine yeni anlamlar yükleyerek değiĢime uğratır. Ortaya çıkan resimde doğadan oldukça uzaklaĢılmıĢ ve içine yeni anlamlar yüklenmiĢtir. Yani genel anlamıyla soyutlama, doğada görünen haliyle alınan formun anlamını daha kuvvetli bir hale getirebilmek ve yeni anlamlar yükleyebilmek adına sadeleĢtirilmesi ya da abartılarak deformasyona uğratılması olarak ifade edilebilir.

Soyut Sanat, sanatçının ister baĢlangıç ister hareket noktası olsun, ilk haliyle ele alınan formu hiçbir Ģekilde hatırlatmayan, akla getirmeyen hatta ortaya çıkan resme bambaĢka anlamlar yükleyen bir sanat biçimidir. Kısacası bir resmin soyut resim olarak değerlendirilebilmesi için içinde yaĢadığımız dünyanın nesnel gerçeklerinden hiçbir iz taĢımaması gerekmektedir. Kısacası doğadaki ilk haliyle bulunan ve tanınabilen formun değiĢerek iĢlenmesi olarak nitelendirilebilir. Resmin formdan bağımsız bir resim olarak ele alınmasından sonra, sezgiler yoluyla fark edebildiğimiz gerçeği, var olanın dıĢındaki bütün ölçütlerle ve anlamlarla değerlendirebildiğimiz andan itibaren o resme soyut resim diyebiliriz.

Sanatta en somut görünümler bile soyutlamayla elde edilmiĢtir ve yakından bakarsak görüldüğü kadar somut değildir, ama görüldüğü kadar soyutta değildir. Bu belki de ne bir güvercindir, ne bir kırlangıçtır, yalnızca kuĢtur, kuĢ fikrinin ta kendisidir, der Picasso. Resimde gördüğümüz kuĢ hem kuĢtur hem değildir, somut olarak vardır oradadır ama yine de bir soyutlamadır. O bir simgedir ya da simgeler karmaĢığıdır.1

2.2.2.1. Geometrik Soyutlama

Geometri; yüzeyler, aralar ve mesafeler gibi özellikler ile dünyayı ölçme ve anlama çabasıdır. Sanatçı da gözlemleri ve sezgileri yoluyla doğadaki geometriyi bularak resimlerine aktarır. Dünyadaki her formun kendine özgü bir geometrisi ve biçimi bulunmaktadır. Sanatçı bu formları geometriksel bir düzlemde ele alarak sanatına aktarır.

1

(25)

Sanatçı iĢlediği konuda formu geometrik bir tasarım olarak ele alır. OluĢturduğu biçimler arasında büyülü bir denge kuran sanatçı, aklın formları dönüĢtürebilme yetisine baĢvurur. Sanatçının yansıttığı formlar ancak zihnimizle kavrayabileceğimiz bir gerçekliğe ulaĢarak, etkili bir irade gücüne kavuĢur. Ortaya çıkan geometriksel formlar bilimsel bir kesinlik yansıtmamakla birlikte, sanatçının resminde, ele aldığı varlıkların ardındaki gizlere iĢaret ederek anlatımı güçlendirir. Resimdeki bu sadelik aslında dünyamızdaki kalabalıklığa iĢaret etmek ister.

Geometrik soyutlamanın geliĢim sürecini incelediğimizde,1910‟lu yıllarda Avrupa‟nın değiĢik ülkelerinden birçok sanatçı, formu yorumlama düĢüncesiyle, kendilerine has yorumlamalarda bulunmuĢlar, soyutlama denemelerine giriĢerek yeni form ve biçimler oluĢturmuĢlardır. Devamında dünyada endüstri ve teknolojinin geliĢmesiyle, bir etki süreci olarak resimde biçimler parçalanmaya baĢlar. Geometrik soyutlama çalıĢmalarıyla tanınan Cezanne‟ın doğadaki nesneleri küreye, koniye ve silindire göre biçimlendirme yöntemini empresyonistler daha da ileri götürmüĢler ve resme büyük bir hareketlilik katmıĢlardır. Akımın öncülerinden olan Picasso biçimi daha da uç noktalara taĢıyarak nesnenin mantıksal yıkımına ulaĢmıĢtır. Fakat bu yıkımı, formu yok etme yoluyla değil nesneyi farklı bölümlere ayırma, parçalama ve yapısal bir biçimde tuvale aktarmasıyla elde etmiĢtir.

Biçimcilik ve karĢıt-biçimcilik hareketi sanat tarihi içinde her zaman var olmuĢtur. Buna bağlı olarak organik formda nesnelerin geometrikleĢtirilmesine sanat tarihinin birçok döneminde rastlanmaktadır. Fakat bu durum Cezanne ile bir üslup sorunu haline gelmiĢtir ve modern sanat akımlarında görünen gerçekliğin yansıtılması endiĢesi büyük ölçüde ikinci planda kalmıĢtır. Çünkü kübist anlayıĢta resim artık doğayı taklit eden, bir sanat olmaktan çıkmıĢ ve soyut biçimlerin oluĢturduğu, doğa düzenine paralel, lojik matematik bir düzen gösteren bir konstrüksiyon olmuĢtur.2

Bu sanat kavramı içinde yapılan resimlere bakıldığında, geometrik biçimler resmin temel unsurunu oluĢturmaktadır. Bu durum kübizmin, nesnenin özünü

2

(26)

geometrik figürlerde bulduğunun ve biçimi matematiksel bir düzlemde parçalayarak çözümlediğinin bir göstergesidir.

2.2.2.2. Lirik Soyutlama

Lirik soyutlamada, göz görme organı unsuru olarak birinci derecedeki önemini yitirmiĢtir. Çünkü sanatçı doğanın taklidi yerine kendi iç sesine ve gerçeklerine yönelmiĢtir. Böylece, konunun baĢkahramanı olan figür, yavaĢ yavaĢ resmin temel elemanları durumuna gelen renk ve çizgiyi taĢımakla görevli birer Ģematik iskeletten ibaret kalır. Yani ortaya çıkan eser, doğada bulunan bir nesnenin doğrudan doğruya aktarılmasının dıĢında bir anlam kazanarak, sanatçının imzası haline gelmektedir. Sonuç olarak ekspresyonizmden beklenebileceği üzere, bir iç zorunluluğu ortaya koyarak sanatçıyı yansıtmaktadır.

Resimsel lirizm, sanatçının iç dünyasındaki fırtınaların, düĢüncelerin ve ruh halinin bir dıĢa vurumudur. Bu ifade ediĢ tarzının baĢ malzemesi boya ve fırçalardır. Lirizme göre; ressam doğadaki görünümleri birebir ele almak yerine, kendi iç dünyasındaki fikirleri yansıtmaktadır. Sanatçının duygularının bir dıĢavurumu ve adeta bir iç savaĢtır. Bu duygu yoğunluğunun sebebini sanatçı dahi bilmemektedir. Çünkü anlık ruh hali resme yeni anlamlar yükleyebilmektedir. Sanatçının resmi bittiğinde, sanatçının resmi yaptığı anda dahi aklına getirmediği bir motif, bir anlatım tarzı ortaya çıkmıĢtır. Lirik soyutlamada genel olarak doğasal düzlemden hareketle yola çıkıldığı gözlemlenmektedir. Bunlar bir bebek, bir kız çocuğu, veya doğadan bir görüntü olabileceği gibi, rengarenk nesneler ya da hareket halindeki bir figürün görünüĢünün duruĢunun etkisi, ya da buna benzer bir etkileĢim sanatçının çıkıĢ noktası olabilmektedir.

Sanatçı kendi iç dünyasını, modelden yola çıkarak yansıtmaktadır. Sanatçının yaĢadığı sevinç veya üzüntü ya da değiĢen psikolojik durumu, baĢlangıçta çıkılan yolu tamamen değiĢtirmektedir. Duygular, renk ve Ģekillerle ifade edilmektedir. 2. Dünya SavaĢı sonrası baĢlayan bu süreçte, ressam duygularını renklere yükleyerek Ģekillendirir. Doğadan aldığı figürleri, kendi ruh durumuna göre soyutlayarak yeni bir anlatım tarzı oluĢturur.

(27)

Ressam, yaptığı resimlerde renk, biçim, jest, ifade ve anlatım tarzıyla, sonuçlarını önceden bilmediği belirsiz bir oyun oynamaktadır. Bazen lirizmin verdiği coĢku içinde resim yüzeyini iĢlerken, resim düzenlemesinin oluĢum ve geliĢim sürecini izlemememize katkısı olacak bir yol çizerken; bazen de kesik, aralıklı ve dinamik bir anlatım tekniğiyle resmini yaparak yeni kavram ve duygular aktarır. Bu hislerin yönlendirdiği bu tarz resimlerde, sanatçının ruh haline göre ya da rastlantı eseri ortaya çıkan birçok değer, durum, duygu ve birikim resmin oluĢmasına katkıda bulunur.

Geometrik soyutlamada, nesneyi çağrıĢtıran sembolik biçimler vardır. Resme bakıldığında, geometrik motifler ön plana çıkmaktadır. Lirik Soyutlamada ise resme heyecan ve coĢku girerek mantığın önüne geçer. Resmin oluĢum sürecinde heyecanı ve coĢkuyu içinde barındıran ressamın, etkili fırça vuruĢları, boyayı kullanıĢ tarzı, renklerin karıĢımı ile çeĢitli malzemelerle oluĢturduğu etkiler, resmi Ģiirsel bir doku üzerine oturtularak, anın duygu yoğunluğunu yansıtır. Lirik soyutlamada nesnelerin ve figürlerin görüntüsü yok olur. Sonuç olarak lirik soyutlama tarzında yapılan resimlerin çoğu non-figüratif bir görüntüye ulaĢmaktadır. Bu yüzden lirik soyut ile non-figüratif resimler birbirlerine karıĢtırılabilmektedir. Bazen de lirik soyutlama tarzını yansıtan çalıĢmalarda, doğasal bazı kalıntılardan izler kalmaktadır. Böyle bir tarzda yapılan bir soyutlamada resimlerin adları da doğa ile ilgili olabilmektedir.

2.2.2.3. Geometrik Non-Figüratif Soyutlama

“Geometrik non-figüratif soyutlama resim türünün felsefesini anlamak için Mondrian‟ın ve Doesburg‟un resim deyince aradığı Ģeyden hareket edebiliriz. Resim, her iki sanatçı için de, doğanın dıĢında, doğa ilgilerinin ötesinde vardır. Doğa baĢka bir varlıktır, sanat yapıtı baĢka bir varlıktır. Bu iki varlık alanının biçim düzenleri de birbirinden farklıdır. Bu farklılık, bir karĢıtlık anlamında anlaĢılmalıdır. Çünkü doğanın sahip olduğu biçim düzeni, sanat yapıtının düzeni karĢısında bir biçim yokluğunu ifade eder. Bunun için sanat, doğal orantıları ve ilgileri yıkarken, bunları estetik-sanatsal ilgiler ve orantılar uğruna yapar. Doesburg‟un dediği gibi: “Sanatçı doğa orantılarını yıkarken, temel sanatsal orantıları ortaya çıkarır.” Bu temel sanatsal

(28)

orantılar, her Ģeyden önce geometrik ilgilerde anlamını kazanır. Bundan dolayı Piet Mondrian‟ın ve Theovan Doesburg‟un resimleri, birbirine katılmıĢ kareler, dikdörtgenler ve onları birbirinden ayıran çizgilerden oluĢur. Bu resimlerin anlamı, yüzey gerilimlerinin mutlak dik açısında dile gelir.3

Bu anlayıĢ kübizmin temelinden gelmektedir. Renk uyumları ve geçiĢler ile çizgisel ifade dikkat çekmektedir. Konunun ve içeriğin olmadığı bu resimlerde, renkler ve çizgiler kalın katmanlar halinde uygulanarak ön plana çıkmaktadır. Kısacası çizgisel ve renksel bir motif resmidir.

2.2.2.4. Lirik Non-Figüratif Soyutlama

Bu tarzdaki resimlerde çok renklilik, çabukluk ve spontone geliĢen bir kompozisyon tarzı öne çıkmaktadır. Lekeci bir tarzda, sanatçının o anki düĢüncesine göre hızlıca Ģekillenen, sonu ve konusu belli olmayan bir anlatım tarzıdır. Sanatçı etkileĢimlerini ve coĢkusunu el çabukluğuyla lekesel tarzdaki anlatımına yansıtır. Plan yapmadan, geliĢen ve hızlı fırça vuruĢlarıyla Ģekillenen bir yorumdur kısacası.

Fransız tarzındaki iĢlemeli lekecik ile Amerikalıların yaptığı motifsiz anlık oluĢum evresi gösteren bu lekeci çalıĢmalar, bu grup içinde yer alır. Türkiye‟de de lirik non-figüratif resim yapan sanatçılarımız bu iki değerlendirme Ģekli içinde yer alır. 1953‟ lü yıllarda ülkemizde yapılan non-figüratif tarzdaki resimler, geometrik bir düzenleme içinde yapılmaktaydı. YurtdıĢında aldığı eğitim çerçevesinde yeni tarzda düzenleme ve kompozisyonlar üreten sanatçılarımız bu dönemde non-figüratif tarzda çalıĢmıĢlar ve lirik soyutlama tarzından soyut sanata geçiĢ yapmıĢlardır. Bu geliĢim Ģekli, doğal bir süreci yansıtmaktadır. Bu dönemde soyut resmin en etkili, güzel ve güçlü örneklerini Adnan Turani, Adnan Çoker sunmaktaydı. Bu iki sanatçı eğitimlerini yurtdıĢında tamamlamalarının ardından 1960‟lı yıllarda yurda dönmüĢlerdir. Yaptıkları resimlerde hiçbir zaman var olan bir nesne ya da figürden yola çıkmamıĢlar, yeni düzenlemeler yaparak etkili resimler oluĢturmuĢlar ve soyut resim alanında birçok örnek vermiĢlerdir.

3

(29)

“Belirsiz bir boyutta bilinmeyen bir serüvene baĢlamak olarak nitelendirilen bu teknik, lirik non-figüratifçilerin öncelikli tercihi konumunda bulunmaktadır. Lirizmde çevresel ve sosyal etkiler bazen soyutlanarak bazen de oldukları gibi alınırken, lirik non-figüratifte, bu etkiler sadece hayali soyutlamalar yoluyla bizlere aktarılmaktadır.

2.2.2.5. Figüratif Soyutlama

Bu evren tablosu içine, insanın nesneler dünyası ile olan iliĢkileri, bilme ve düĢünme ilgileri değil, aynı zamanda duyarlılık ilgileri de girer. Tüm bu etkinlikler, insanı belirli bir temel kategori ile evreni belirlemeye götürür. Bu kategori, soyutluktur. Buna göre, insanın nesneleri kavraması soyut bir kavrayıĢ, varlığı bilmesi ve düĢünmesi „soyut‟ olduğu gibi, yaratığı sanat yapıtları da yine „soyut‟tur. Buna göre, soyutluk, insanın yalnız bilme ve düĢünme dünyasını değil, aynı zamanda ve sanat dünyasını da belirler. Ġnsanın yaratmaları soyut sanat biçimleri olarak objektifleĢirler. Kısaca, insan soyut bir dünyada soyut bir değerler sistemi içinde yaĢar. Ġnsan böyle bir dünyada giderek empirik gerçeklik dünyası ile ilgisini yitirir, hatta onu yok farz ederek, asıl varlığı bilerek, düĢünerek ve yaratarak yaĢamak ister. Böyle bir istemle insan, empirik bir dünyadan çıkarak soyut bir dünyaya katılır. Soyutlama içerisinde bazen renk, bir figürün yerini alacak, bazen bir çizgi, figürün sancısını yansıtacak güce gelmiĢtir. Çünkü bilincin uğradığı değiĢim sanatçıya „an‟dan bahsetmektedir. Figür artık bildiğimiz insan tasviri olmaktan çıkmıĢtır. Resim figürü denilen Ģey bazen biçim, bazen leke, bazen de çizgi oluvermektedir. Aslında bu yaĢadığımız hayatı tanımlamak anlamında en iyi ifade biçimlerinden birisidir. Doğa; materyalist yaklaĢımın katılaĢmıĢ bir Ģekilde insana yapıĢtırılmıĢ hali anlamına gelir. Maddecilik ve bu katılıktan kurtulamayan insanın düĢüncesinin yıkılması, kavramlarla ilgilenmeye baĢlaması, aslında kübizme denk düĢmüĢtür. Kübizmin kırdığı gelenekçi veya alıĢkın olduğumuz figür artık iyice dıĢa-içe açılmıĢtır. Figürün kolları, dünyayı bir çizgi Ģeklinde sarabilecek tüm sorularına yanıt verebilmek için, insanın karĢısına geçebilecek güce gelmiĢtir soyutlamayla beraber.

(30)

“Kübizm, soyut sanatın öncüsü ya da yakını olarak değil de, tersine „soyutlayıcı sanatın‟ sadece bir temsilcisi olarak görülmelidir.4

Figüratif soyutlama incelendiğinde Analitik Kübizm ile yakından bağlantılı olduğu görülebilmektedir. Analitik Kübizm, resimde betimleme ve alıĢılmıĢ mekân kurgusunun dıĢında, yeni bir biçimsel dil oluĢturma düĢüncesiyle ortaya çıkmıĢtır. Bu bağlamda çizgisel perspektif taslağını resminden çıkaran Cezanne‟dan gördüklerini geliĢtiren Braque ve Picasso, resimsel öğelerin taklitsiz iĢlevi ile nesnelerin yapısal ve hacimsel sorunları üzerinde yoğunlaĢarak, daha da etkili anlatım tarzı yakalamıĢlardır. Bu dönemde sanatçılar renklerin tercihi ve etkililiği konularını bir kenara bırakarak, her türlü resimsel yanılsatıcı algılamayı ve hacimsel-mekânsal düzene iliĢkin sorunlara odaklanarak, resme olan ilginin dağılmasını önlemek adına, gri-koyu renkli nötr tonlar kullanmayı tercih etmiĢlerdir. Analitik Kübizm tarzında resimler yapan sanatçılar, Rönesans anlayıĢından koparak farklı bir anlatım geliĢtirmeyi amaçlamıĢlardır.

Çizgiler arasında kaybolup giden figürler, yaĢamın içindeki algımıza, 20. Yüzyılın kaosuna birebir denk düĢmektedir. Bu koyu karanlık tasvirler, acı verici çizgiler bir sancının ahenkli dansıdır. Ruhun acı verici titreĢimlerini tüm fırça darbeleriyle adeta yansıtır sanatçı. YaĢanılan çağda bilinçaltına ulaĢmak oldukça zor olduğundan bunu bir ritüele çevirecek ve kendi ayinini yaratarak gövdesinden yükselen ateĢle belki de kendisini yakma pahasına dansına devam edecektir. “Resim, algı bağlamında, doğrudan doğruya yaĢantı içeriğinin adaklandığı Ģeyle hesaplaĢır”.5

4

Tunalı, 2003: 119. “Felsefenin IĢığında Modern Resim”, Sanat Rh+, 6. Basım

5

(31)

3. 1950 ÖNCESĠ TÜRK RESĠM SANATININ

TARĠHSEL GELĠġĠMĠ

Günümüz Türk resim sanatını incelemeye baĢlamadan önce, Türk resim sanatının geçmiĢ yüzyıllardaki geliĢim sürecini incelememiz, 1950 sonrası Türk resim sanatının geliĢim sürecini açıklayabilmemiz için gereklidir çünkü Türk resim sanatının geçmiĢine inilmeden yapılan bir araĢtırmanın, geliĢim sürecini tam anlamıyla yansıtılamayacağı düĢüncesindeyim. Türk resim sanatı yüzyıllardır sürekli devam eden bir geliĢim içerisindedir. AĢamaları her dönemin özelliğine ve etkileĢimlerine göre farklılık göstermektedir. Avrupa‟da resmin geliĢim serüveni dini inançlara dayanmaktadır. Bizans imparatorluğunun resmi dinini M.S IV. yüzyılda Hristiyanlık olarak kabul etmesi ile resmin geliĢim serüveni baĢlamıĢtır. Hristiyanlık dininin, okuma yazma bilmeyen halk kitlelerine öğretilebilmesi için, kiliselere freskler, vitraylar vb. süslemeler yapılmıĢtır. Resim, dinin öğretilmesi adına kullanılmıĢ ve zamanla büyük bir geliĢme göstermiĢtir.

Türk resim sanatına baktığımızda, Osmanlı devleti döneminde, resim, heykel ve insan figürlerinin putperestlik anlamı taĢımasından korkularak, özellikle (insan konulu) figüratif tarzdaki çizimlerden uzak durulmuĢ, daha çok vitray, hat sanatı ve minyatür sanatı üzerine çalıĢmalar yapılarak bu alanda geliĢim gösterilmiĢtir.

Minyatür; el yazması kitaplarda, metnin daha kolay anlaĢılmasını ve içeriğin zenginleĢmesini sağlamak amacıyla yapılan çok ince iĢlenmiĢ, küçük, boyutsuz, perspektifsiz resimlerdir. Ortaçağ‟da el yazması kitapların baĢ harfleri kırmızı renge boyanırdı. Bu iĢ için kırmızı renk veren „minimum‟ adındaki kurĢun oksit kullanılmaktaydı. Bu kelimenin bir çağrıĢımı olan Minyatür kelimesi, bu Ģekilde türemiĢtir. Osmanlı‟da ise bu kelime yerine nakıĢ ya da tasvir kelimesi kullanılırdı. NakıĢ sanatçısına ise „nakkaĢ‟ ya da „musavvir‟ denilirdi. Minyatür, kağıt ya da fildiĢi vb. gibi malzemeler üzerine iĢlenirdi.

(32)

Türkler Ġslam öncesinde de, minyatür sanatına önem vermiĢlerdir. Selçuklular döneminden kalma (Kalile, Dinme, Varka, GülĢah vb.) minyatürler buna örnek olarak gösterilebilir. Tarih boyunca bu sanata önem verilmiĢtir fakat geliĢim dönemine, Fatih Sultan Mehmet döneminde girilmiĢ ve Ġstanbul‟u fethetmesinin ardından büyük bir hız kazanmıĢtır. Buna örnek olarak dönemin ünlü ismi Sinan Bey, Fatih Sultan Mehmet‟in elinde karanfil tutarak bağdaĢ kurmuĢ haldeki resmini yapmıĢtır.

Resim 2: “Sultan Mehmet‟in Karanfil Koklayan” Portresi Tuval Üzerine Yağlıboya, Saray Albümü, 15.yy

Böylece bu dönemde portrenin ilk temelleri de atılmıĢtır. Minyatür sanatının geliĢimi ise; Kanuni Sultan Süleyman döneminde hız kazanmıĢtır. Bu dönemin

(33)

önemli nakkaĢlarından biri olan Matrakçı Nasuh, kuĢbakıĢı çizimlerden oluĢan doğa tasvirleri ile döneme damgasını vurarak, topografik resim tarzının ilk örneklerini oluĢturmuĢtur.

Resim 3: Matrakçı Nasuh, „Sivas Minyatürü‟, 1537

Perspektif kuralının olmadığı, figür ve nesnelerin istifleme biçiminde birbiri üstüne yerleĢtirildiği, yer düzleminin kaldırıldığı, düz bir boyama tekniğiyle ıĢık gölgenin yansıtılmadığı minyatür sanatı; tarihi ve toplumsal olayları, savaĢları ve

(34)

saray yaĢamını konu almıĢtır. Minyatür sanatının diğer önemli sanatçıları arasında Haydar Reis, Osmanlı Döneminin klasik üslubunu yansıtan NakkaĢ Osman, Lütfü Abdullah, ġehnameci Osman, NakĢi yer almaktadır.

18.yüzyıl minyatür sanatı batıya yönelmeye baĢlamıĢtır. Bu dönemin en önemli sanatçılarından sayılan Levni, bu dönemde Murakka sanatına önem vermiĢtir. Ayrıca kadın figürünü minyatür sanatına büyük ölçüde sokmuĢ ve bu konuda birçok örnek vermiĢtir. Levni‟yi izleyen dönemde ise (1735-45) çoğunlukla çiçek ve kadın figürlerini iĢleyerek dikkatleri üzerine çeken Abdullah Buhari bulunmaktadır. Bu sanatçının (yıkanan kadın resmi) bu dönemin en ilgi çekici örneklerindendir.

Resim 4: Abdullah Buhari,“Banyo Yapan Kadın”16x10 cm, Topkapı Sarayı Müzesi, 1741

Minyatür el yazmalarının son derece masraflı olması ve Osmanlı Devleti‟nin ekonomik gücünü giderek yitirmesi, minyatür sanatına olan ilginin azalmaya baĢlamasına neden olmuĢtur. Ayrıca Batı‟ya olan ilginin artması, ülkeye

(35)

sürekli batılılaĢan sanatçıların gelerek eserler vermesi, batılı anlamda resme olan ilginin artmasını sağlamıĢtır. Böylece minyatür sanatı daha fazla geliĢim gösterememiĢtir. Avrupa resminin temellerinin atılması ve Osmanlının yeni sanat biçimlerine yönelmesi minyatür sanatının son bulmasına neden olmuĢtur.

18.Yüzyıldan 19.Yüzyıla geçiĢ sürecinde yüzünü Avrupa‟ya çeviren Osmanlı Devleti, batıdan ilk önce eğlence, sanat ve lüksün ve bu yaĢam tarzının yansımalarını almıĢtır. Ayrıca Osmanlı Devleti‟nin yurtdıĢına gönderdiği 28 Mehmet Çelebi‟nin Fransa gezisi sonrası hazırladığı raporundaki anlatımlarından sonra Avrupa yaĢamına ilgi daha da artmıĢ, sarayda bu tarzda düzenlemeler yapılmıĢtır.18. yüzyılda barok ve rokoko etkileriyle yapılan mimariler, çiçekli vazolar, meyve sepetleri vb. betimlemeler çoğalmaya baĢlamıĢtır. Doğa, kent, boğaz, kız kulesi, av sahneleri, yelkenliler ve yapı görünümleri duvarlarda yerini almıĢ, tuval resmi önem kazanmaya baĢlamıĢtır. Osmanlı Devleti batıya yönelerek batı etkisinde resimler yaparken, Batı da Osmanlı Devleti‟nin yaĢam tarzına yönelmiĢ, bu sebeple birçok sanatçı ve elçi Ġstanbul‟u ve sarayı ziyaret etmiĢtir. Bu ziyaretler oryantalizmin geliĢmesine katkı sağlamıĢtır. Bu dönemde birçok sanatçı Ġstanbul hayranlığı etkisiyle buraya yerleĢiyor ve sarayda resimler yapıyorlardı. Osmanlı sanatçıları batı etkisinde resimler yaparken, batılı sanatçılar Osmanlı‟nın yaĢam ve kültür birikimiyle doğu hayranlığı yaĢıyordu. Batılı ilginin giderek çoğalması ile kurumlarda da değiĢimler yaĢanmaya baĢlamıĢ, bunun sonucu olarak da Nizam-ı Cedid kurulmuĢ ve Mühendishane-i Berri Humayun‟da askeri amaçlarla resim tekniklerinin öğretilmesi adına resim dersleri konulmuĢtur. Bu dönemin en önemli giriĢimi olarak resim derslerinin baĢlaması, bu döneme damgasını vuran önemli bir atılımdır. Resim derslerinin verilme süreci Harbiye ve diğer okullarda da devam etmiĢtir. Ayrıca bu dönemde resim dersleri almaları için Avrupa‟ya birçok öğrenci gönderilmiĢtir. Eğitim almaları için gönderilen asker öğrenciler batılı anlamda resim tarzının ilk temsilcileri olarak sayılmıĢtır. Bu dönemin en önemli isimleri arasında Osman Hamdi, Süleyman Seyyid, Avni Lifij, ġeker Ahmet PaĢa, Hikmet Onat, Halil PaĢa, Hoca Ali Rıza, Türk resminin ilk kuĢağını oluĢturan sanatçılardır. Bu sanatçılar Sanayi-i Nefise‟nin açılmasından sonra yurtdıĢında eğitim görmüĢler, yurda

(36)

döndüklerinde verdikleri sanat eğitimleriyle yetiĢtirdikleri öğrenciler, Cumhuriyet döneminin en önemli sanatçıları olmuĢtur.

3.1. Türk Resminin GeliĢim Dönemi

Türk resim sanatı; 18.YY‟dan itibaren sürekli bir etkileĢim ve geliĢim içinde bulunmaktadır. Fakat batı resim sanatına olan ilginin arttığı en önemli dönem, 3. Selim dönemidir. Askeri yenileĢme hareketlerinin bir sonucu olarak kurulan Nizam-ı Cedid, askeri alanda yeni teknik ve bilgilerle donatılmıĢ uzmanların yetiĢmesini sağlamak amacıyla kurulmuĢtur. Bu okulun ardından Mühendishane-i Berri Humayun‟da (1793-94) da askeri amaçlı resim teknikleri öğretebilmek amacıyla resim dersleri verilmeye baĢlanmıĢtır.

Osmanlı döneminin yaĢadığı bu yenilenme ve geliĢme döneminde, batılılaĢmanın etkisiyle, özellikle eğitim alanında önemli adımlarda bulunulmuĢtur. Askeri okullarda resim dersleri devam ederken, sıra ile açılan Hendese-i Mülkiye (1868) Ġstanbul Galata Sultanisi (1869) DarüĢĢafaka Lisesi (1873) vb. gibi kurumlarda resim derslerine ağırlık verilmeye baĢlanmıĢtır.

Mühendishane-i Berri Humayun‟da ya da diğer sanat eğilimli eğitim veren diğer mekteplerde eğitimine devam eden bu talebeler, Avrupa etkisinde çalıĢmalar yapmaları bakımından önemli bir yere sahip olmuĢlar ve devamındaki süreçte pek çok yeni öğrencinin yetiĢmesine katkı sağlamıĢlardır. Bu öğrenciler arasında yer alan sanatçılarımız, Ferik Ġbrahim PaĢa, Yusuf Bey, Servili Ahmet Emin, Süleyman Seyyid, ġeker Ahmet PaĢa‟dır.

Asker ressamların gerçekleĢtirdiği en önemli özelliklerden biri Osmanlı topraklarında gezdikleri yerlerde desen ve suluboya çalıĢması yapmıĢ olmalarıdır. Bu resimler eski Ġstanbul hakkında birçok fikir sunmaktadır.

(37)

Resim 5: ġeker Ahmet PaĢa,“Manzara”, Suluboya, Ġstanbul Resim ve Heykel Müzesi

1890-1900‟lü yıllarda ülkemizde pek çok yenilik yaĢanmaya baĢlamıĢtır. Bunlardan en önemlisi de fotoğrafın keĢfi ile fotografik teknik geliĢmiĢ, fotoğraftan yararlanılarak yapılan resim çalıĢmaları artmıĢtır. Pek çok ressamımız, Ġstanbul görünümlerini konularına alarak resimler yapmıĢ, resimlerinde Yıldız Sarayı, Yıldız Camii, Kağıthane, Ihlamur KöĢkleri, havuzlu bahçeleri, fıskiyeleri, binaların görünümlerini kullanmıĢlardır. Bu dönemde bu tarzda çalıĢan sanatçılar arasında; Hüseyin Giritli, Hilmi KasımpaĢalı, Fahri Kaptan, Necip, Selâhaddin, Salih Molla AĢki, Ahmet Bedri; Münip, Ahmet ġekur, Ahmet Ziya Sami, Ġbrahim, Mustafa, ġefik, ġevki, Osman Nuri gibi sanatçılarımız yer almaktadır.

Bu sanatçıların dıĢında Osman Hamdi Bey figüre önem vererek, Osmanlı‟nın düĢünce ve yaĢantısını yansıtan resimler yapmıĢtır. Ayrıca Asker Ressamlar KuĢağı sanatçıları arasında sivil bir kiĢilik olarak resim yapmaya devam etmesi dikkat çekicidir.

(38)

Resim 6: Osman Hamdi Bey,“Ġki Müzisyen Kız” Tuval Üstüne Yağlıboya, 1880

Osmanlı döneminde 3 Mart 1883‟de Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi‟nin kurulmasıyla akademik anlamda resim eğitimi verilmeye baĢlanmıĢtır. Sivil öğrencilerin yetiĢtiği bu okullar, yıllık sergileri, atölye çalıĢmaları ve aktif sanat eğitimleri ile dönemin gözde sanat eğitimi merkezi haline gelmiĢtir.

Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi, 1927 yılına kadar bu ad altında eğitim vermiĢ, 1927 ve 1928‟de Sanayi-i Nefise Akademisi olarak adlandırılmıĢ, 1980‟den sonra çıkarılan 2147 sayılı yasayla bu isim değiĢtirilerek, Mimar Sinan Üniversitesi

(39)

Güzel Sanatlar Fakültesi adını alarak bu isimle eğitimine devam etmiĢtir. Günümüzdeki ismi ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi‟dir.

Bunun dıĢında, 1908 yılında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, 1921 yılında Türk Ressamlar Cemiyeti olarak isim değiĢtirmiĢ, 1926‟da tekrar isim değiĢikliğine gidilerek, Güzel Sanatlar Birliği adıyla anılmıĢtır. Bu cemiyeti Türk resminde önemli yeri olan ve Sanayi-i Nefise Mektebi‟ni bitiren sanatçılarımız açarak çalıĢmalara baĢlamıĢlardır. Cemiyetin kuruluĢunun ilk çalıĢmalarını M. Ruhi Arel yapmıĢtır. Yapılan ilk kuruluĢ toplantılarına ise M. Ruhi Arel, Sami Yetik, ġevket Dağ, Hikmet Onat, Ġbrahim Çallı, Hoca Ali Rıza, Ahmet Ziya Akbulut, ġerif Abdulkadirzade, Hüseyin HaĢim gibi ressamlar katılmıĢtır. Bunun dıĢında pek çok sanatçı zaman içerisinde bu cemiyete katılmaya baĢlamıĢtır. Bu sanatçılar arasında Ömer Adil, Ziya Güren, H. Avni Lifij, Feyhaman Duran, Namık Ġsmail, Celal Esat Arseven gibi sanatçılarımız yer almaktadır. Bu sanatçılar cemiyeti sanatçı birliği haline getirmiĢ ve geniĢletmiĢlerdir.

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti bu dönemde yayınladıkları bir makalede kurulan bu grup hakkında bilgi vererek amaçlarını açıklamıĢlardır. Onların amacı, Osmanlı dünyasının zenginliklerini tüm dünyaya göstererek bu yeteneği gözler önüne sermek, Osmanlı tebaasının baĢarısını kanıtlamak, yaĢanan yükselme döneminin ürünlerini ortaya koymaktır.

Ġkinci MeĢrutiyet‟in ilanından sonra birçok sanatçı, baĢta Paris olmak üzere yurt dıĢına sanat eğitimine gönderilmiĢlerdir. Bu dönemde Türk ressamların çoğu izlenimci resme yönelmiĢ, izlenimciliğin yeni üslup çözümlemelerini benimsemiĢlerdir. 1. Dünya SavaĢı‟nın baĢlaması, Paris‟te eğitim serüveninin sonunu getirmiĢtir. 1914 yılında yurda dönen bu sanatçılar, döndükleri yılın ismini alarak 14 KuĢağı olarak anılmıĢlardır. Çallı KuĢağı ressamları natürmort ve doğa görünümlerini bolca iĢlemiĢlerdir. Bu dönemde figür de giderek önem kazanmaya ve tablolarda yerini edinmeye baĢlamıĢtır. 1914 kuĢağı sanatçıları kübist – geometrik ve soyutlamaya geçiĢteki süreci sağlayan önemli temsilciler olarak görülmektedirler.

(40)

3.2. Cumhuriyet Öncesi Toplumsal Yapı

Türkler 17.YY‟da tüm dünya halkına göre, büyük bir üstünlük kazanmıĢtır çünkü tüm dünyada nam salmıĢ köklü bir devlet olarak varlığını sürdürmüĢlerdir. Bu tarihlere kadar da üstünlüklerini devam ettirmiĢlerdir. Bu dönemde sadece çok değerli gördükleri ve kendi ülkelerinde bulunmayan malları alan Türkler, 18. YY‟da Osmanlı‟nın zayıflamasından sonra, Avrupa ülkelerine verdiği ticari haklar sonucunda, tamamen dıĢa bağımlı bir ticaret anlayıĢına girmiĢ, yerli halk iĢ yapamaz bir konuma düĢmüĢtür. Batı‟nın hızla büyümesinin ve geliĢmesinin etkisiyle, Osmanlı Devleti‟nde de sanat, kültür ve askeri alanlarda pek çok yenilenme çabasına gidilmiĢtir fakat daha çok askeri alanlarda yenilenmeye gidilmiĢ ve Avrupa ülkeleri örnek alınmaya baĢlanmıĢtır. 19.YY‟da Avrupa kültürünün etkisi her alanda görülmeye baĢlamıĢtır. Bu zorunlu kültür etkileĢimi II. Mahmut Dönemi‟nde de devam etmiĢ, Tanzimat, II. Abdülhamit Dönemi ve MeĢrutiyet Dönemi‟nde daha da hız kazanmıĢtır. Avrupa etkisiyle yapılan bu değiĢim ve yenilenme hareketleri sonrası, yenilenme pek çok alana yayılarak devam etse de, köklü bir değiĢime gidilememiĢ, yapılan yeniliklerin bir kısmı yüzeysel kalmıĢtır.

Osmanlı toplumu ele alındığında karĢımıza Ģu manzara çıkmaktadır. Osmanlı Devlet sistemi bir piramide benzemekte, bu piramidin en üstünde devleti yöneten sultan ve onun çevresi, ardında ordu, onun altında bilim ve ilimle ilgilenen entelektüel kesim, daha aĢağıda zanaatla uğraĢan gruplar ve tüccarlar, piramidin tabanında ise çoban ve çiftçiden oluĢan halk kesimi yer almaktadır. En altta bulunan bu grup, üretici sınıftır ve toplumun en kalabalık nüfusunu bu grup oluĢturmaktadır, yine de hiçbir siyasi güce sahip olamamıĢlardır.

(41)

Osmanlı Devleti mutlak monarĢi ile yönetilmekteydi. PadiĢahlar, devlet yetkilerinin yanı sıra dini yetkilere de sahipti. Bunun dıĢında 2. Mahmut Dönemi‟nde askeri, eğitim, sağlık, ekonomi vb. gibi pek çok alanda değiĢime gidilmiĢtir. Yapılan bu değiĢimler, batılılaĢma etkisiyle gerçekleĢtirilen ilk önemli atılımlardır.

18. yüzyıla gelindiğinde ülkede geliĢen koĢullarla birlikte pek çok değiĢim olmuĢtur fakat bu dönemde padiĢahın mutlak gücünden söz etmek mümkün değildir çünkü batı örnek alınarak yapılan devlet siyaseti, Osmanlı Devleti‟ni 18.YY‟dan sonra farklı etkilemeye baĢlamıĢ, kendi yapısını koruyarak yaĢanan geliĢmeleri kendi halkına uyarlayarak değiĢme yerine, Avrupalılar‟ın kültürü birebir taklide gidilmiĢtir. Batı örnek alınarak pek çok geliĢme yapılmıĢ fakat bu süreçte Osmanlı asimile olmuĢtur. YaĢanan bu sürece bakıldığında, Osmanlı Devleti‟nin eski yapısından çok farklı olduğu ve öz benliğini kaybettiği açıkça görülmektedir.

1838 yılları arasında yapılan pek çok anlaĢma sonucunda Osmanlı Ġmparatorluğu, Dünya kapitalist sistemine resmen girmiĢtir. Bu tarihlerden sonra yeni bir çağ baĢlamıĢ, devletin yapısı gittikçe bozulmuĢ, köylü halk ve dar gelirli aileler daha da fakirleĢmiĢtir. PadiĢahlar ise, ülkenin büyük bir kısmına kiĢisel tapu yaparak bu toprakları kendi üzerlerine almıĢlar, ülkenin çöküĢ evresinde kiĢisel çıkarlarını ön planda tutmuĢlardır.

Osmanlı Devleti‟nin genel yapısına bakıldığında düzen, toprak mülkiyeti üzerine kurulmuĢtur. 19. YY‟dan sonra devletin yaĢadığı ekonomik buhranlar, bu yapının yeni bir boyut kazanmasına neden olmuĢtur. Yönetici ve güçlü grupların toprağı kendi özel mülkiyetine geçirmeleri, Anadolu‟da devamı gelen bir süreç doğurmuĢ, toprak tam anlamıyla kapanın elinde kalmıĢ, buna bağlı olarak da Anadolu‟da beyler ve ağalar türemiĢtir. Anadolu da birçok isyan baĢ göstermiĢtir.

Ġlerleyen süreçte Kanuni Esasi Kanunu ile yeni düzenlemeler yapılmıĢ, padiĢahın yetkilerinin büyük kısmı elinden alınarak sınırlanmıĢtır. Ġdari mekanizmanın yeniden yapılandırılmasının amaçlandığı bu süreç, ilk anayasal hareket olmuĢtur fakat geçerliliği sadece 2 yıl sürmüĢ, ardından yürürlükten kaldırılmıĢ ve 30 yıl aradan sonra 2. kez yürürlüğe konulmuĢtur fakat genel anlamda

Referanslar

Benzer Belgeler

Rekreasyon çevresinde birçok alanı barındırmaktadır. Çevresindeki bu alanlara bireylerin katılma amaçları doğrultusunda ortak nokta olmaktadır. Bu çevresindeki

Basra ve Kûfe ekolleri arasındaki ihtilâfın hemen hemen son bulduğu bu asırda Bağdat nahiv uleması her iki ekolün görüşleri arasında kendi fikirlerine uygun gelen bir

Yüksek lisans tezi olarak sunulan bu çalışmada, de Sitter 3-uzayında yeni özel yüzeyler, Minkowski uzayında space-like eğrilerin temel geometrisi ve space-like

Cevdet merhumun Tedrisat mecmuasında neş­ redilmiş konferansı iyi bir etiid olduğu gibi, Ahmed Mithat Efendi merhumun (Fatma Aliye Hanım) -isimli eserinden de

Edebî sahada yaşanan bu gelişimin en önemli iki şairi Safevî Devleti’nin kurucusu olan, Türkçeci şair olarak siyasette başarmış olduğu Şiilik eksenli

Kemalizm’in ideolojileştirilmesi çabalarına resmi sosyolojinin yazıcısı ve öğreticisi olarak katkıda bulunan bir bilim insanı ve düşünür; Durkheim-

萬芳醫院李存昌醫師淺談「眼瞼下垂」,治療後可改善視野

Titus Burckhardt, İslâm sanatında soyutlama sürecini, modern soyut sanatta olduğu gibi, “beşerî ve rasyonalisttik bir süreç olarak değil”, düşünebilmenin meyvesi