• Sonuç bulunamadı

2. FĠGÜR, SOYUTLAMA VE FĠGÜRATĠF SOYUTLAMA

3.5. Cumhuriyet Döneminde Kurulan Sanat Grupları

3.5.4. Onlar Grubu

On‟lar grubu 1947 yılında kurulmuĢtur. Bu gruba katılan sanatçılar Bedri Rahmi Eyüboğlu‟nun atölyesinden ders almıĢlardır. Grup üyeleri arasında Nedim Günsür, Mehmet Pesen, Osman Oral, Orhan Peker, Mustafa EsirkuĢ, Turan Erol, Fitret Otyam, Ġhsan Ġncesu, Leyla ve Hulusi Sarptürk, Fahrünissa Sönmez yer almaktadır. Grup 1955 yılına kadar resim alanında güçlü bir etki bırakarak adından çokça söz ettirmiĢtir. Bedri Rahmi ve öğrencileri Türk Resminde kendi kültürümüze motiflerden yararlanılması gerektiğini savunmuĢlardır. Örnek olarak, halılardan,

minyatürlerden, iĢlemelerden ve bunun gibi süslemelerden yararlanmıĢlardır. 1946‟da akademi salonlarında ilk sergilerini açmıĢlardır. Bu sergi sonrası büyük bir baĢarı elde etmiĢler, birçok genç sanatçının grubun etkinliklerinde rol almasını sağlamıĢlardır. Bu etkileĢim sonrasında aktif rol oynayan sanatçıların kendi varlıklarını güçlendirmek istemeleri sonucunda grup ikinci planda kalmıĢtır.

Grup üyelerinden biri olan Nedim Günsür yaptığı resimlerde, yöre halkının yaĢamını ve geleneksel motifleri seçmiĢtir. Nedim Günsür Leger ile Bedri Rahmi‟nin öğrencisidir. ĠĢlediği konularda iĢlediği konularda toplumsal olayları seçmesi nedeniyle, toplumsal gerçekçiler olarak adlandırdığımız sanatçılar arasında yer almaktadır. ÇalıĢmalarında geniĢ alanlar kullanmıĢ, figürlerini ise küçük çizerek geniĢ mekandaki etkilerini azaltmıĢtır.

Resim 17: Nedim Günsür,“Panayır”, Tuval Üzerine Yağlıboya,1982

Grubun hedefi; Bedri Rahmi Eyüpoğlu‟nun resimlerinde aktardığı Doğu- Batı sentezini Türk resmine yansıtmaya devam etmek olarak da ifade edilebilir. Ayrıca bu dönemde yeni mezun olan öğrencilerin sanat ortamına girmelerini

sağlayarak, yaptıkları çalıĢmalarla onları tanıtabilmekti. Bedri Rahmi bu gruba her zaman destek vermiĢtir. 1954‟lü yıllardan sonra sergi etkinliklerinin düzenliliğini sağlayamayan grup dağılmıĢlardır. On‟lar Grubu sanatçılarının ortak özellikleri Ģudur; sanatçılar yaptıkları resimlerle halk sanatına ve yaĢamına eğilmiĢler, renkçi ve lekeci tarzda resimler yapmıĢlardır. Türk resim sanatında lekeciği en iyi kullanan ressamlar arasında; Orhan Peker, Avni ArbaĢ, Turan Erol yer almaktadır.

Fikret Otyam ise eserlerinde Anadolu halkını ve kültürünü özgürlükçü bir yaklaĢımla ele alarak, baĢarılı eserler vermiĢtir. Birçok çalıĢmasında Turgut Zaim, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Namık Ġsmail‟in betimleme etkisi görülmektedir. Resimlerinde Anadolu motiflerini ve halkın yaĢayıĢına sıkça yer vermiĢtir. Bunun dıĢında yaptığı figürlerde göz figürleri üzerinde durarak, iri ve etkili betimlemeler yapmıĢtır.

3.6. 1950 Sonrası Figüratif Resmin GeliĢim Süreci

1950‟li yıllarda, Türkiye‟nin sanat ve kültür yaĢamına bakıldığında, bu yıllarda eskiye nazaran daha büyük geliĢmeler görülmektedir. Bu dönem sanatçıların öncekinden geliĢmelere daha yatkın ve açık olduğu bir dönemdir ve bu geliĢim günümüze dek devam etmektedir. Bu dönemde yaĢanan sosyo-ekonomik geliĢmeler halkın düĢünce ve yaĢam tarzını etkileyerek modernleĢtirmiĢtir. Ülkemiz II. Dünya SavaĢı‟na girmemesine rağmen, savaĢın tüm olumsuzluklarından etkilenmiĢtir. SavaĢ sonrasında ise tüm dünyayı saran yeni etkileĢim olgularından uzak kalınamamıĢ yoğunluğu hızla artan uluslararası iletiĢim Batı dünyasında geçerli olan üretim iliĢkilerinin model almaması hususunda, ülkede var olan tavır ve eğilimlere kesinlik kazandırmıĢtır. Politik alanda çok partili demokratik sistemin benimsenme çabaları da çarpıcı deneyim aĢamalarını ortaya koymuĢtur. Bu arada sanat, Türkiye‟nin modern kültürler arasındaki yerini alma çabasının göstergesi olduğu bir platform olmuĢ, çağdaĢlaĢma olgusunun daha hızlı bir tempo kazanıĢında sorumluluk üstlenmiĢ bir etkinlik alanı kimliği kazanmıĢtır. ġüphesiz bu sürecin daralıp ferahladığı çeĢitli evreler vardır. Fakat Türk resminin modernleĢme temposu, liberal

eğilimlerin gündemde kalmasıyla bireysel üslup araĢtırmaları yönünden kesintisiz bir sürekliliği konusu gelmiĢtir.6

Ġkinci dünya savaĢı sonrası yaĢanan geliĢmeler, batı sanatının değerlendirilip geliĢtirilmesi açısından önemli bir aĢama kaydetmiĢtir. Ekonomi ve sanat alanındaki değiĢimler, hızlı kentleĢme, göçler ve kent yaĢamının farklılaĢması ve geliĢmesi, uluslar arası iletiĢimin daha da güçlenmesi, dünya ile iletiĢim ve etkileĢimin artması gibi olaylar kültürümüzde önemli geliĢme ve değiĢmelere yol açmıĢ, bu geliĢmeler plastik sanatlar alanında da etkisini göstermiĢtir.

Kültür sanat alanındaki değiĢimlere bakıldığında Cumhuriyet‟in kuruluĢundan baĢlayarak günümüze dek görülüyor ki kültür ve sanat alandaki geliĢmeler devletin desteğiyle güçlendirilmiĢ, çağdaĢ bir niteliğe ulaĢması için çaba harcanmıĢtır. Cumhuriyet döneminde Kültür politikasının desteklenmesi amaçlanırken hedeflenilen, her alanda sanatın ve sanatçının korunmasını sağlayan bir yapı oluĢturmaktı. Klasik müzik, plastik sanatlar ve sahne sanatları gibi bölümlerin geliĢtirilmesi adına devlet konservatuarları kurulmuĢ, ayrıca açılan akademiler sanatsal araĢtırmalarına devam etmiĢ; Devlet Opera ve Balesi, CumhurbaĢkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Tiyatroları, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü gibi kurum ve kuruluĢlar, Türkiye‟nin kültürel anlamda geliĢmesine katkıda bulunarak toplumsal görevler üstlenmiĢtir. 1959-1960 yılları arasında Ġstanbul‟da da opera açma çalıĢmaları baĢlamıĢ, 1983 yılında Ġzmir Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü kurulmuĢtur. Bu geliĢmenin ardından 1992 yılında Mersin Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü, 1999 yılında da Antalya Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü kurularak sanat alanında büyük atılımlar yapılmıĢtır.

Sanat, toplum ve sanatçı arasındaki iliĢki güçlenmeye baĢlamıĢ, beraberinde ise sanatta profesyonelliği bir zorunluluk haline getirmiĢtir. DeğiĢen dünya ile birlikte, ülkemiz de sanat ve kültür alanında büyük bir yenilenmeye girmiĢ, bu alandaki bütün kaynakları kullanmaya baĢlamıĢtır. Bu kaynaklardan biri de müzeler yoluyla sanat eğitimidir.

6

Batı‟da 19. YY‟da baĢlanılan Müzeler ve galeriler yoluyla sanat eğitimine 1950‟lerden sonra ülkemizde de önem verilmeye baĢlanmıĢtır. Bu eğitim tekniği hem öğrenci hem de öğretmen için oldukça önemlidir. Görerek ve gezerek öğrenmenin amaçlandığı bu tarz uygulamalara günümüzdeki pek çok geliĢmiĢ ülke ve okul da baĢvurmaktadır. Bu yüzdem müzeler ve sanat galerileri, öğrenciler ve halk için özel eğitim programları gerçekleĢtirerek eğitimi eğlenceli hale getirmektedirler. Çünkü müzeler, sanatsal düĢüncenin gerçek bilincini oluĢturan ve geliĢmesini pekiĢtiren en rasyonel mekanlardır. Bireyin dünya ve kendi kiĢisel çevresi ile kurduğu iletiĢim, etkileĢim ve iliĢkilerinin geliĢmesini sağlayan bu sanatsal etkinlikler, kiĢilerin sanat tarihi ve sanatın çeĢitli alanları hakkında bilinçli bir fikre varmasını sağlayan yegane ortamlardır.

Müzeler, sanat eserlerini koruyucu ve tanıtıcı kimliğiyle, sanata var olma niteliğini vererek, müzelerin tanıtılmasını ve sanat eserlerinin gelecek kuĢaklara iletilmesini gerçekleĢtirmektedir. Kısacası müzeler, üniversiteler gibi akademik eğitim kurumları olarak nitelendirilebilir. Müzeler, izleyicilerin sanat yapıtlarıyla doğrudan karĢılaĢtıkları, istedikleri sanat eserine ulaĢabildikleri ve bu eserlerle bireysel iliĢkiler ve bağlar kurabildikleri yerlerdir. Müzeleri, sadece sanatseverlerle ve sanat eseriyle kurulabilen bir iletiĢim aracı olarak görmek doğru olmaz. Müzeler aynı zamanda bireylerin sanatsal yaratıcılıklarının geliĢtiği etkili bir ortam olarak ele alınabilir.

Fakat bu dönemin en önemli bir problemi, müze ve galerilerin eksikliğiydi. BaĢlarda sayısı çok az olan sergi salonlarının ve özel galerilerin sayısı zamanla artmaya baĢlamıĢ, günümüze ise büyük kentlerde hemen her caddede olacak kadar artmıĢtır. Güzel Sanatlar galerileri ise Müze ve galerilerin Anadolu‟da çoğalmasını sağlamaları bakımından önemli bir rol oynamaktadır. Günümüzde özel müzecilik de az sayıda olsa da önemli geliĢim göstermiĢtir. Ġstanbul‟da Modern Sanatlar Müzesi‟nin açılması ile ise sanatsal aktivitelerin sayısında büyük bir artıĢ yaĢanmıĢtır.

Sanatın geliĢimi açısından müzeler kadar sanat galerileri de sanatın geliĢmesi alanında önemli roller üstlenmiĢtir. Sanatın halka aktarılmasını sağlayan sanat galerilerine de önemi gün geçtikçe artmıĢtır.

1950 sonrasında sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda pek çok geliĢmeler yaĢanmıĢtır. Bu yeni geliĢmelerin, yeni durum ve koĢullara, çok yönlülüğe uzanan etkileri sebebiyle, iĢçi-köylü sınıfı ve hayat koĢulları, yapılan resimlerle daha anlaĢılır bir hal almıĢtır. Artan bu bireysel hareketlilik sonucunda pek çok ürün oluĢmuĢ, bu resimler 1970‟lerde özel sanat galerilerinin çoğalmasını sağlamıĢtır. Böylece yeni ve büyük bir sanat piyasası oluĢmaya baĢlamıĢtır. BaĢlarda bu galeriler büyük kentlerde açılmaya baĢlasa da geliĢen sanat piyasası koĢulları sonucu Anadolu‟ya da yayılmaya baĢlamıĢtır.

1950‟li yıllarda baĢlayan sanatsal geliĢmeler ve devamında takip eden sanatsal hareketlilik dönemi Maya Sanat Galerisi‟nin açılmasıyla daha da büyük bir geliĢime olanak sağlamıĢtır.

1971‟de yaĢanan bir diğer geliĢme de Melda Kaptana Galerisi, butik galeriye çevirmiĢ “sivil” galericilik alanında büyük bir atılım yaĢanmıĢtır. Bu galeri “Türkiye‟de açılan ilk devamlı sergi‟ olması bakımından da önemlidir. 1972‟de Melda Kaptana, sanatsal etkinliklerini beĢ yıl sürdüren Maya Galerisi‟ni anma sergisi düzenleyerek yine adından söz ettirmiĢtir

1960‟lı yılardan sonra, ülkemizdeki sanatçı sayısı oldukça büyük bir artıĢ göstermiĢtir. Bu artıĢın sebebini sanat eğitimi veren merkezlerin sayınının artmasına bağlayabiliriz. Özel galeriler de bu dönemde oldukça büyük etkinlikler göstermiĢtir. 1970‟lerde Ankara ve Ġstanbul çevresinde sayıları oldukça artarak büyük bir geliĢim göstermiĢler ve sanat çevrelerini ĢekillendirmiĢlerdir. 1950 öncesinde açılan sergilerin sayısı üç yada beĢi geçmezken 1970‟li yıllarda sadece bir kentte açılan sergi sayısı yüzü geçmiĢtir. Türkiye‟de sanat yapıtına verilen değerin artmasıyla koleksiyonculuk da önem kazanmaya baĢlamıĢ, sanatçıların resimlerinin toplanmasında galeriler ve özel koleksiyoncular aktif rol oynamıĢtır. Fakat bu geliĢim önemli bir olumsuzluğa sebep olmuĢtur. Sanatçılar talebi karĢılayabilmek

adına çok fazla ve niteliği düĢük resimler yapmaya baĢlamıĢtır. Piyasa için sanatsal tarz ve tutumlarını bir yana bırakan bu sanatçılar, Türk resmini büyük bir çıkmaza sürüklemiĢtir. Ayrıca resim alıcısının beğenileri de devreye girmiĢ, bireysel istekleri sanatçının resminin oluĢumunu etkileyerek sanatsallığı ortadan kaldırmıĢtır. YaĢanan bu olumsuzluklar Türk resminin bir anlamda yozlaĢmasına sebep olmuĢtur.

Tüm bu olumlu geliĢmelere ya da olumsuz değiĢimlere rağmen, sanat alanındaki geliĢim bir süreklilik halinde devam etmiĢtir. Özel sektörler de kurum olarak sanata destek vermeye baĢlamıĢ, resmi ve özel bankalar da koleksiyon oluĢturma adına sanat eseri toplama faaliyetlerine baĢlamıĢ, banka galerisi kavramını geliĢtirmiĢlerdir. Ayrıca konsolosluk galerilerinin varlığı da önemli katkılar sağlamıĢtır.1960 yılından sonra sanat etkinliklerini yurdun geneline yaymak için güzel sanatlar ve belediye galerileri de açılmaya baĢlanmıĢtır.

1975 yılında da YahĢi Baraz kendi galerisini açmıĢtır. Avrupa‟da aldığı eğitimle Sabri Berkel‟den aldığı sanat eğitimini pekiĢtirerek büyük bir üne kavuĢmuĢtur. Galesini açmasının ardından resim satın almaya baĢlayan Baraz kapsamlı bir galeri oluĢturmuĢtur. Önceleri izlenimcilerin resimleri ile klasik resimleri satın almaya baĢlamıĢtır. Böylece sanat dünyasında etkin bir rol oynamıĢtır. Galeriler 1980‟lerde darbe sonrası dönemde, yeniden çoğalmaya baĢlamıĢtır. Bu süreci TÜYAP Sanat Fuarları izlemiĢtir.

1990‟lı yıllara girildiğinde tuval ve enstalasyon arasındaki tartıĢmalar alevlenmiĢ, buna rağmen kimi çevreler bu iki tarzın arasında malzeme farkı olabileceği gibi, kavramsal farkın olmadığını savunmuĢlardır. Bu dönem özellikle kavramsal ve küratörlü sergilerin yapıldığı dönem olmuĢtur. “Anı-Bellek” sergileri ile Vasıf Kortun hem bu tip sergileri düzenlemiĢ hem de 3. Uluslararası Ġstanbul Bienali‟nin küratörlüğünü yapmıĢtır. 1990‟lı yılların ikinci yarısından sonraki dönem zarfında, 1995‟te Devlet Han‟da“Devlet, Sefalet, ġiddet”; MüĢerref Zeytinoglu, Emre Zeytinoğlu, Ahmet Müderrisoğlu, Bülent ġangar, Gülsün Karamustafa, Hüseyin Bahri Alptekin, Michael Morris, Ġsmet Doğan, 1996‟da “Diyaloglar”; Erdal Aksel, Rahmi Aksungur, Elvan Alpay, Selim Birsel, Esra Ersen, Serhat Kiraz, Kadri Özayten, Osman, Ergül Özkutan, Ġskender Yediler, Adem Yılmaz, gibi sergiler

dikkat çekmiĢtir. Siyasi ve kavramsallaĢan sergiler yeni bir yaklaĢımı ortaya koymuĢtur. Habitat II sırasında gerçekleĢtirilen “Öteki” sergisi Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği‟nin giriĢimiyle Salıpazarı 1. Antrepo Binası‟nda Haziran 1996‟da gerçekleĢtirilmiĢtir ve “Türk resminde Büyük Figür” sergisi Resim-Heykel Müzesi‟nde Haziran 1996‟da gerçekleĢtirilmiĢtir, bu iki yaklaĢımın sergileri gibi durmaktadır: Tuval resminde figür ve enstalasyon ve tuval resminin kavramsal olarak ele alınıĢı TÜYAP salonlarında gerçekleĢtirilen “Genç Etkinlik” sergileri de bu anlamda genç bir sanatın oluĢumunu göstermektedir.7

Ġstanbul Kültür Sanat Vakfı‟nın toplu sergi etkinliği projesi de önemli bir atılımdır. Ġlk sergilerini 1987 yılında gerçekleĢtirmiĢlerdir. Fakat bianellerin belirli bir iĢleyiĢ ve düzen kazanması belirli bir süreç gerektirmiĢtir. 1989 yılında uluslararası 2. Ġstanbul Bianeli adı altında yeniden toplanarak büyük bir faaliyet gösterilmiĢtir. Günümüze dek devam etmekte olan bu bianeller çağdaĢ sanat serüveninin en önemli temsilcisidir ve büyük bir sanat birikimine sahiptir

Ġstanbul Bienali, Tüyap Sanat Fuarı ve Art Ġstanbul Uluslararası ÇağdaĢ Sanat BuluĢması, Türkiye‟de sürekli olarak gerçekleĢtirilen ve sanatsal anlamda büyük bir etkileĢimin yaĢandığı en önemli merkezleridir. Çünkü Türkiye‟nin kültür ve sanat alanında büyük atılımlar göstererek geliĢmesini sağlayarak önemli bir rol oynamıĢlardır. Buralarda açılan sergilerde sanatçılar çeĢitli akım ve tarzlardaki resimlerini sanatseverleriyle buluĢturmuĢtur. Sanatçılar Pop Sanat, Hiper Gerçekçilik, Minimal ve Kavramsal Sanat, Yeni Gerçekçi, Yeni DıĢavurumculuk gibi sanat akımlarını yorumlayarak etkili çalıĢmalar yapmıĢlardır. Kültürel bir köprü niteliği taĢıyan Türkiye‟de, bu tarz sergi ve sanatsal etkinlikler büyük bir gereklilik ve ihtiyaçtır. Tabi ki devletin bu tarz etkinliklere nasıl baktığı da önemlidir çünkü devletin sanatsal yaklaĢımı, sanatın geliĢiminde büyük bir rol oynamaktadır. Günümüzde bu sanatsal etkinliklere büyük bir talep olmakta ve bu tarz yerler sürekli takip edilmektedir. Bu galerilerde açılan çok sayıdaki etkili ve ilgi çekici sergi ve eseri pek çok insan gezmekte, sanatsal bir fikri olmayan insanlar bu sergiler sayesin

7

de sanatla tanıĢarak sanat alanında çeĢitli fikirlere sahip olmaktadırlar. Bunun dıĢında potansiyeli olan pek çok bilinçli seyirciye sanat alanında ıĢık tutmaktadır.

Sonuç olarak, 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde gözlenen durum Ģudur; galeriler, fuarlar ve sanatsal etkinliklerde sürekli bir geliĢim yaĢanmaktadır. GeliĢim süreci izlendiğinde 1940 ve 1950‟li yıllar yöresellik, evrensellik tartıĢmalarının yaĢandığı ve sanatsal etkinliklerin sayısının arttığı bir dönemdir. Türk sanatı kendini sorgulamıĢ ve kendinden bir Ģeyler çıkararak batı sanatıyla harmanlamıĢ ve kendine ait bir sanatsal tutum yakalamıĢtır. Aynı zamanda bu yıllarda birçok sanatsal eğilim yaĢamıĢ, çeĢitli örnekler verilmiĢtir. Sanatçılar figüratif resim tarzından, figüratif soyutlamaya, ardından da soyuta kadar pek çok akın içinde yer alarak kendilerini geliĢtirmiĢlerdir. Fakat 1960‟lı yıllarda soyut biçimlendirmenin bile çok yeni olduğu ülkemizde, sanatçılar soyut sanatı kavratmaya çalıĢırken, Batı sanatının yeni biçimsel bir arayıĢa girmesiyle, Türk sanatı kavramsal düzeye geçiĢi sağlayamamıĢtır. Ancak değiĢimlerin her alanda hızla yaĢandığı ülkede, plastik sanatların da 1970‟lerle birlikte giderek artan bir ivmeyle büyük bir geliĢme yaĢadığı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Özellikle 1970‟lerde baĢlayan galericilik ve resmin sanat eseri olarak piyasada ekonomik değere dönüĢmesi plastik sanatların geliĢimine hız kazandıran olgulardan biri olmuĢtur. GeliĢen dünyaya koĢut, tüm insanların aynı dönem içinde aynı sorunları, benzer yasam koĢullarını paylaĢmaları ile değiĢim daha da hızlanmıĢtır. Toplum katlarına da yayılan bu kıpırdanıĢ, 1980 ve 1990‟lı yıllarda yavaĢ yavaĢ kültürel değiĢimlere zemin hazırlamıĢ, dünyada yaĢanan sanat akımlarının Türkiye‟ ye yansıma süresi kısalmıĢtır. Bu değiĢim ve canlanmada, Türk sanatçılarının yaĢadıkları yurtdıĢı deneyimlerinin ve giderek artan iletiĢim olanaklarının katkısı da unutulmamalıdır. 21.Yüzyılda sanat kavrayıĢının baĢka bir boyutta olduğunu görmekteyiz. DüĢünsel yaratıcılık çoğu zaman kiĢisel becerinin önüne geçmektedir. Bu Ģartlar altında Türk sanatçılarının evrensele entegre olmaya baĢlamakta ve küreselleĢen dünyada çağdaĢ yapıtlar ortaya koyarak varlıklarını daha çok hissettirmekte olmaları sevindirici birer kültürel değiĢimdir.8

8

3.7. 1950 Sonrası Dönemde Soyut Resme GeçiĢ

Ülkemizde soyutlama ve soyut sanata iliĢkin ilk sanatçı ve yazar görüĢlerinin oluĢmaya baĢlaması, 1947 yılı ile ilgili dergilerde saplanıyor. Resim sanatına değin anlayıĢların oluĢum çizgisi üzerinde yer almaya baĢlayan ilk bilinçli soyut çalıĢmalar ise, yukarıda belirtilen tarihten sonraki yıllara rastlıyor. 1930‟lardan 1953‟lere değin resimlerimiz, Ģematik kübizme dayanan bir çeĢit Modernizm ile, 1910‟lardan bu yana benimsemeye baĢlanılan izlenimci bir anlayıĢın ölü dalgalarının oluĢturduğu Ģairane notlardan ibarettir. 1943‟lerden bu yana Picasso Braque sentetik kübizmi çevresinde yaklaĢımlar arayan kiĢiler, Refik Epikman, Nurullah Berk, Sabri Berkel ve zaman zaman da Cemal Tolludur. Salih Urallı ise, figürle ilgili çizgisel kesiĢmelerin ritmik Konstrüksiyonunu tekrarlıyordu. 1949 Devlet Resim Sergisi‟nde yer alan Ferruh BaĢağa‟nın “AĢk‟ adlı resmi aslında birer erkek ve kadın silüetinin soyutlamasına dayanıyordu ve ilginç olan, bu sergide birincilik ödülü ile onurlandırılıyordu. Belirtilen süre ile ilgili geliĢim çizgisi üzerinde yer alan 1948‟lerin bu „AĢk‟ resmi, soyuta yaklaĢımın bizdeki en cüretli örneğinin, bu tarihte henüz hangi noktada olduğumuzu göstermesi bakımından önemlidir. Kısacası, bu dönemin yazılarından ve yapılan yapıtlardan anlaĢılan, o sıralarda ülkemizdeki resim anlayıĢını, en çok genel bir kübist biçimlendirme ile favla yakın bir biçimlendirme sınırı içinde olduğudur. Kaldı ki, bu gün yapılabilen daha rahat bir gözlemle, o dönemin kübist biçimlendirmesi, bir analitik-kübist anlayıĢın araĢtırıcılığından çok uzaktı.9

9

Resim 18: Ferruh BaĢağa,“AĢk-Karasevda”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1948

Ferruh BaĢağa‟nın 1948 tarihli AĢk-Karasevda isimli resmi, sanatçının bir sanatsal tavır olarak sonradan yöneleceği ana yola da iĢaret etmektedir. Sanatçı bu resimde iki sevgilinin yakınlaĢması gibi Türk resminde o güne kadar pek rastlanmayan bir temayı görselleĢtirmiĢtir. Resimdeki yarı soyut ifade figüratiften soyuta doğru niyetlenen bir sanatçı tutumun habercisi gibidir. Bir yıl sonra kendisine Devlet Resim Heykel Sergisi‟nde birincilik ödülü kazandıracak olan bu çalıĢma aynı zamanda sanatçının kendi kimliği yönündeki arayıĢının ilk basamaklarından sayılabilir. Resim, aĢkın somut bir göstergesi olarak iki sevgilinin bedenlerini birbiri içerisinde kaynaĢıp kaybolmuĢ, fiziksel yakınlaĢmanın etkisiyle neredeyse tek vücut hâline gelmiĢ bir bütünlük olarak göstermektedir. Bu yarı tanrısal bütünleĢme anı, bütün aĢkın cinsel duyumlarda olduğu gibi bu dünyanın -bir süreliğine de olsa -dıĢına çıkmaktır. Resimdeki boya sürüĢ, yüzeylerin yalın bir biçimde boyanmıĢ olması ve kurulan yarı dingin primitif ifade dünyanın sessizce dönüĢtürülmesini çağrıĢtırır.

Sevgililerin bedenleri ve bedenlerden yansıyan ruh hâlleri sonsuzluk üzerine düĢündüren bir arka plan önünde görüntülenmiĢtir. Ġki bedenin birleĢme anında artık doğal, bildik mekânın herhangi bir önemi ve etkisi yoktur. Kurulan resimsel mekân

Benzer Belgeler