• Sonuç bulunamadı

Batı Anadolu'da Bir Peçenek Beği: Kızıl Beğ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Batı Anadolu'da Bir Peçenek Beği: Kızıl Beğ"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KIZIL BE~~

TUNCER BAYKARA

Do~du~um Kara~aç Ovas~~ topraklar~ndan 1333 y~l~n~n Haziran ay~nda geçen ünlü seyyah ~bn Battuta'n~n, bu yörenin kuzeyindeki topraklar~n sahibi olan Germiyanhlar hakk~nda kulland~~~~ a~~r ve sert sözlerin, ~imdiye kadar uygun bir izah' yap~lamam~~t~. Gerçi ilk bak~~ta bu sözlerin Hamid-o~ullar~~ ile Germiyan-o~ullar~~ aras~ndaki mücadelenin bir yank~s~~ oldu~u görülüyor. ~bn Battuta'n~ n belki de yörede o s~ rada faaliyet gösteren yol kesici bir haydut çetesinden dolay~~ "yol kesici, haydut" gibi a~~r sözleri söyledi~i de akla gelebilir. Bu arada Germiyanl~ larla ili~kili sözlerinin, geldi~i Hamido~ullar~~ diyarm~n m~, yoksa ula~t~~~~ Denizli halk~n~n bir dü~üncesi mi oldu~u aç~kça belli de~ilse de, Hamid diyarm~n dü~üncesini yans~ tm~~~ olmas~~ daha muhtemeldiri.

Hamid-o~ullar~~ ile Germiyanl~ lar aras~ndaki sert ili~kilerin yan~nda, Ayd~n-o~ullar~n~n Germiyanl~larla yak~ n dostluklar~, birçok yönden dikkate de~erdir. Bunlar~n hepsinin birer Türkmen Beyli ~ i oldu~u gözö-nüne al~n~rsa, meselenin daha ba~ka boyutlar~~ olabilece~i de akla geliyor.

Bat~~ Anadolu ucunda, XIII. miladi yüzy~l ortalar~ na ait Denizli ve Kütahya yöresinde kitabeler bir hayli çoktur. Bat~~ Anadolu'nun, Türkçenin yer ve ~ehir ad~~ verme kurallar~na ayk~r~~ gibi görünen isim ta~~yan iki yerle~-mesinden birisi olan U 5 a k, (ötekisi Dinar'd~r) eskiden beri dikkatimizi çekiyordu. U~ak ~ehrinin hemen güneyinde, eski ifadelere göre U~ak-Denizli yolunun 4. kilometresinde, Banaz çay~n~n bir kolu üzerinde Çanl~~ Köprü vard~r. U~ak'~n ortaya ç~k~~~, anla~~l~yor ki Do~u-Bat~~ istikametindeki yollar-dan çok, Kuzey-Güney yönündeki yollar üzerinde olu~una ba~l~d~r. ~~te bu köprü, bu yol düzeninin de bir i~areti olmaktad~r. Fakat bu köprünün, bize göre, as~l büyük özelli~i, üzerinde, ~ç Bat~~ Anadolu'nun en bat~s~ndaki, en 1 ~ bn Battuta'n~ n eseri: C. Defremery et B.N. Sanguinetti, Voyages d'Ibn Batoutah. Paris 1853-58, II, 271-72; ilgili k~s~ m için bk. T. Baykara, Denizli Tarihi, 2. Kas~m, ~stanbul, 1969, s. 54-56; Ac~payam yöresinde, Germiyanl~larla mücadeleyi A3~ar boyu beylerinin yürüttü~üne dair türküler günümüze kadar gelmi~tir: Ali Vehbi (Aykota), Ac~payam, Ankara 1951, s. 13-15

(2)

eski Selçuklu devri kitabesine sahip olmas~d~r. Hatta köprünün suyun ç~k~~~ yönündeki yüzünde, kemerin her iki taraf~na ayn~~ kitabe konulmu~~ imi~2. Bu yörenin insan~~ olan tarihçi Orhan Dengiz, kitabeyi, daha 1930'1u y~llar~n son-lar~nda istihsah edip talebe çal~~mas~~ olarak i~leyerek rahmetli Prof. Mükrimin Halil Y~nanç (1899-1962) gibi Selçuklu Devri üstadlar~na bildirmi~~ ve son olarak da Vak~flar Dergisi'nde yaymlam~~t~r3.

Kitabeden, sonraki zamanlarda mahalli ara~t~r~c~lar da söz etmi~lerdir. Mesela bir U~ak Tarihi kitab~~ yazm~~~ olan Ha~im Tümer, kitabeyi k~smen Latin harfleriyle nakletmi~tir4. Bizim son zamanlardaki aramalar~m~z netice vermemi~, muhtemelen define arapc~lar~n~n gadrine u~rayan kitabelerin, 1970 sonras~nda kayboldu~una kanaat getirilmi~tir5. Bu sebeple, kitabenin okunu~u için, rahmetli Orhan Dengiz'in yapnlam~~~ oldu~u foto~rafla yetin-mek durumunday~z.

j3L~ bL j.!..d~t .1.111L! ~j w

*1_11 r bl A.:"‹

LrliY I

r I

Kitabede, köprüyü daha do~rusu "imare"yi, yani yap~p, in~a ettirenin ismi ve tarih verilmi~tir.Tarih, aç~kça belirtilen 653 hicri y~l~ndan gayri, H. Tümer'e göre günler6, fakat O. Dengiz'e göre aylar itibariyle de belirtilmi~tir. Netice olarak kitabe, 653 hicri y~l~~ cemazielevveli, yani 8. VI-7.VII.1255 tari-hini ta~~maktad~ r. Çok iyimser olarak "gün"leri de gözönüne al~rsak, 18 Haziran 1255 tarihi de söylenebilir. Kitabeyi koyduran ki~i de O. Dengiz'e

2 Ha~im Tümer, U~ak Tarihi, ~stanbul 1971, s. 212.

3 Orhan Dengiz, "U~ak'da bir Köprü Kitabesi: Çanl~~ Köprü (H. 653-M.1255)", Vak~ flar

Dergisi, XII1. (1983), s. 525-529.

4 Ha~im Tümer, U~ak Tarihi, ~stanbul 1971, s. 212.

5 Kitabenin günümüzdeki durumuyla ilgili yard~ mlar~~ için U~ak'da, Afyon Kocatepe Üniversitesi mensubu Prof. Dr. Adnan ~i~man'a te~ekkür borçluyum; kitabe 1970% y~llarda, ne yaz~ k ki Ha~im Tiimer'in kitab~ n~n yarm~ ndan sonra kaybolmu~tur. Çünkü, köprü yak~ n~nda alt~n oldu~una dair rivayet nakledilmi~tir. Köprü sa~laml~~~n~~ devam ettirmekte olup, az bir himmet ile eski mükemmel durumunu kazanabilecektir. Kitabenin söküldii~il yerlere veya birine, yeniden kaz~nm~~~ metinleri•dahi yerle~tirilebilir.

(3)

göre Emir Sipehsalar Siicaeddin K~z~l bin Nuhbe (?) dir. Kitabede dikkati çeken bir özellik, bu türden kitabelerde genelde Sultan~n ad~n~n verilmesi mutad iken, burada herhangi bir ismin verilmemesidir. Bununla birlikte en ba~ta yer alan Es-Sulta~~i sözü Selçuklu Sultamna ba~l~l~~~n~~ aç~kça gösteriyor. Anla~~l~yor ki, XIII. yüzy~l ortalar~nda, Selçuklu Hanedan~mn d~~~nda yeni Türkmen Be~lerinin ortaya ç~k~~~ 7 hareketine kat~lmam~~t~r. K~z~l Be~~ güney kom~usu Mehmed Be~'in do~rudan Hulâg~fya ba~vurarak, Selçuklu idare-sinden ç~kmak isteyen hareketini tasvip etmemi~~ görünüyor.

2. Kitabeyi, birkaç yönden ele alabiliriz. Öncelikle ismi verilmi~~ olan yap-t~ran ki~iyi, yani K~z~l Be~'i tarihi kaynaklardan tespit etmemiz gerekmekte-dir. Gerçekten de U~ak yak~nlar~ndaki köprünün üzerindeki kitabe, ad~n~~ ba~ka kaynaklardan bildi~imiz bir Uç Beyi 'nin ismini ta~~maktad~ r. K ~ z ~ l ismini ta~~yan bir Beyin ad~n~~ hem XIII. yüzy~ l~n yaz~l~~ kaynaklar~n-dan, mesela ~bn Bibi'den, hem de ba~ka kaynaklardan biliyoruz. 1211-12 y~l-lar~ nda Selçuklu taht~ nda iki karde~, ~zzeddin Keykavus ile Alaeddin Keykubad aras~ndaki saltanat çeki~mesinde K~z~l Bey'in ad~~ Seyfeddin K~z~l Be~~ ve ~zzeddin Keykavus yanl~s~~ olarak geçmektedirs. ~zzeddin Keykavus devrinde, K~z~l Be~, Ankara ve bat~s~yla ilgisini devam ettirmi~tir. Çünkü, 1219 senesinde Ankara'y~~ Bat~'ya ba~layan yol üzerinde, hemen Ankara'n~n yak~n~ndaki Çubuk çay~~ üzerindeki Ak-köprüyü yapurm~~t~r9. Anla~~l~yor ki K~z~l Be~, köprüler yapt~rarak yeni Türk yurdunun hem imânna hem de, ge-li~ecek kervan yollar~~ sebebiyle ekonomik hayat~n~n canlanmas~na katk~da bulunmak istemi~tir. Çünkü her iki köprü, Ak-köprü ve Çanl~~ Köprü onun sorumlu olarak ba~~nda bulundu~u u c' un birisi en do~usunda, öteki de en bat~s~nda bulunuyordu. K~z~l Bey, ayr~ca Ankara'da önemli in~aat yapt~rm~~-t~r. 1219 tarihli Ak-köprü d~~~nda, onun Ankara'da in~a ettirdi~i ve kendi 7 Tuncer Baykara, Denizli Tarihi, ~stanbul 1969, s. 27 ve dev.; bu dü~üncemiz halen de etkinli~ini devam ettirmektedir; K~z~l Be~'in halefi olan Germiyanl~lar~ n Gazan Han idaresine sad~ k olu~u Zeki Velidi Togan taraf~ ndan da belirtilmektedir: Umumi Türk Tarihine Giri~, Istanbul 1970. s. 488, not: 81".

8 Seyfeddin Emir K~z~l, 1211-12 y~llar~ ndaki olaylar s~ras~ nda geçer; ~bn Bibi, El Evamirü7

Alaiye... (t~pk~~ bas~ m), Ankara 1956, s. 137; Keza bk. O. Turan, Selçuklular De~rinde Türkiye, ~stanbul, 1971, s. 301 (not. 76). "Seyfeddin K~z~ l Be~~ ad~, Ankara'da cami ve mahallesi ile bugüne kadar gelmi~tir".

9 Mübarek Galib, Ankara, ~kinci K~s~m Kitabeler, ~stanbul 1928, s. 4-5.

(4)

ad~n~~ ta~~yan cami, medrese ve türbesil° XX. yüzy~l~n ikinci•çeyre~ine kadar varl~klar~n~~ sürdürmü~lerdir

Burada belirtmemiz gereken ikinci husus, Ankara'daki K~z~l Bey ile U~ak yak~nlar~ndaki kitabenin üzerindeki isim aras~ndaki ili~kinin tespitidir. K~z~l Bey ile Ankara ~ehri aras~nda çok yak~n bir ili~ki, onun Uc beyli~inin, daha do~rusu sorumluluk sahas~n~n buralardan ba~lad~~~n~~ göstermektedir.

Ankara'daki bir ba~ka kitabe de U~ak'daki kitabenin çözümü için önemli bir ipucu ve dayanak olu~turmaktad~ r. Çünkü, halen de müzede korunan K~z~l Bey camiine ait bir minber tamiri kitabesi, 1299 tarihinde Germiyanl~lardan Ali~ir-o~lu Yakub Be~'in, kitabedeld künyesi ile "Emir ül-ecel'ül-kebir Yakub bin Ali~ir" Be~'in ad~n~~ ta~~maktad~r".

"Melik ül-ümera Seyfeddin Emir K~z~l", 1220'de Alaeddin Keykubad'~n tahta ç~k~~~nda, nerede oldu~u bilinmeksizin, bir kere daha tarih sahnesine ç~kmaktad~r. Çünkü Uc'a haber gönderilerek U c Beyleri ça~r~lm~~t~~ ki, bu arada "melik ül-ümera" olarak Çoban ve K~z~l Be~lerin adlan geçmektedir. Bunlar eski beylerden, ülkenin önde-gelen büyüklerinden olarak tammlan~r. Pek çok (endazesiz) dinar, direm (alt~n ve gümü~~ paralar) ile köle ve öteki e~yalardan olu~an arma~an ve hediyelerle gelmi~lerdi. Öteki uc beyleri ise "koyun, at, deve ve köle" getirdiler. Sultan da kendilerinden memnun kal~p, her birisinin men~urlar~n~~ yenileyip görev yerlerine göndermi~ti". K~z~l Be~'in, bu s~rada hangi u c'da oldu~u belirtilmiyorsa da, getirdi~i "alt~n ve gümü~" dolay~s~yla, onun ~ehir ve para ekonomisiyle yak~ndan ilgili oldu~u anla~~l~yor.

1° G. Oney, Ankara'da Türk Delri Dini ve Sosyal Yap~lar~, Ankara 1968, s. 93: K~z~l-Bey mescidi; s. 123: K~z~l-Bey türbesi; Ankara'da Hamam-C~nil'nde, Yürüyen Dede tC~rbesinin bulundu~u sahada olan "K~z~ l Bey Medresesi" nde istinsah edilen bir kitap, Burdur kütüp:~anesinde bulunuyordu: M. Zeki Oral, "Mevcud Vesikalara göre Burdur Kiltilphaneleri ve Kitap Vakfiyeleri, Vesikalar~", Belleten, XXIV/94 (1960) s. 233-261.

11 O. Turan, Ayn~~ eser, s. 301, not: 76; E. Behnan ~apolyo, Mustafa Kemal ve Birinci Büyük

Millet Meclisi Tarih çesi, (Ankara, 1969, s. 7) nde: "~ehir bahçesinin yan~nda Türkmen

Beylerinden K~z~l-Bey türbesi ve medresesi bulunmakta olup" diye söz eder; "medrese" den, yukar~daki notta da söz edilmi~tir.

12 Sanat tarihi aç~s~ ndan, Türk ah~ap i~lemecili~inin en nefis örneklerinden olan bu minber eskiden beri incelenmi~, kitabesi de yapmlanm~~ur; kitabenin Germiyan tarihindeki yeri için bk. M. Çetin Varl~ k, Germiyan O~ullar~~ Tarihi, Ankara 1974, s. 31; M. Zeki Oral, "Anadolu'da sanat de~eri olan ah~ap minberi ve tarihçeleri", Vak~ flar Dergisi, V, 1962, s. 23-78-53-55. Ayr~ca bk. E. U~urlu, "Ankara K~z~lbey Camii Minberi", Türk-Etnografya Dergisi, Say~: X, 1967, s. 75-81.

(5)

Böylece Germiyanl~lar ile Ankara aras~ndaki bir ili~kiden söz edebilece-~imiz gibi, daha çok, K~z~ l Be~'in köprüyü yapt~rd~~~~ U~ak dolaylar~n~n Germiyan ülkesi olmas~na dikkat etmeliyiz. Çünkü, 1211-12 ve 1219'lardaki "Emir ül-Ümera" Seyfeddin K~z~l Be~, 1299 tarihi için biraz erkendir ama, 1255 tarihindeki K~z~l Be~, muhakkak ki Ankara'da 1299 senesinde minberi yenilenen camiin ad~n~~ ald~~~~ ki~iyle çok yak~n ili~kili ve ayn~~ insand~r.

1211 ve 1220 tarihlerinde etkili bir konumda bulunan K~z~l-Be~'in, ol-gun say~labilecek bir ya~ta olmas~~ tabiidir. 1211'de, 25 ya~lannda olsa (1184-85 do~umlu), 1255 tarihinde 70 ya~lar~nda olur ki, uzun bir ömre sahip olup, bir köprü yapt~rmas~~ o kadar imkân d~~~~ bir olay de~ildir. Bu arada, 1211 ve 1220'lerde, U c Be~leri say~l~rken, Çoban Be~'in daha önce zikredilmesi, K~z~l Be~'in ya~~ itibariyle daha genç olu~una da i~aret say~labilir.

Burada önemli olan bir di~er nokta, ~bn Bibi ve Ankara'daki yap~~ kitabe-lerinde ad~~ geçen K~z~l Be~~ ile, U~ak kitabesinde ad~~ geçen K~z~l Be~~ (bn ~ücaeddin) 'in ayn~~ ki~iler olup olmad~~~~ meselesidir. Asker kökenli ki~ilere verilen ünvanlar aras~nda ~ücaeddin ola~an olup, bunun yan~nda, Seyfeddin de ola~an kar~~lanmal~d~r. Bir ba~ka ifade ile "dinin kahraman~" ile "dinin k~-l~c~" aras~nda, Türk insan~~ fazla bir fark görmemi~, hepsini ayn~~ kabul etmi~-tir". Her iki köprünün yapt~r~c~s~n~n ayn~~ ki~i olmas~~ muhtemeldir. Anla~~l~yor ki, yukar~da dedi~imiz gibi K~z~l Be~~ köprüler yapt~rarak yeni Türk y~~rdunun imanna katk~da bulunmak istemi~tir.

U~ak yalunlar~ndaki kitabenin sahibi K~z~l Be~~ ile, Ankara'daki yap~lar~n sahibi olan K~z~l Be~~ ayn~~ ki~i oldu~unu tespit etmi~~ bulunuyoruz. Kitabede, K~z~l Be~~ için "emir-i sipehsalar" denmesi, onun kaynaklara da yans~m~~~ olan

Uc Be~i özelli~ine tam olarak uymaktad~r 15.

3. Kitabemizin as~l büyük özelli~ine gelmi~~ bulunuyoruz. Varl~~~~ kesin-likle XIII. yüzy~l~n ilk 60 senesinde takip edilebilen bu naml~~ uç Be~i'nin ba-bas~n~n (veya soyunun) ad~~ üzerinde durmak istiyoruz. Kitabeyi ilk defa ya-y~mlam~~~ ve ilim alemine sunmu~~ bulunan Orhan Dengiz bu ismi Nuhbe okumu~, fakat yan~na da bir soru i~areti koymu~tur. Kitabenin resmine dik-katle bak~l~nca, "Nuhbe" biçiminde okunu~~ yad~rganm~yor. Ancak, as~l üze-rinde durulmas~~ gereken husus, Türkçeye benzemeyen böyle bir ismin

14 Benzer bir mesele, Orhan Gazi için de söylenir. Val~fiyesine göre Siicaeddin lakap

(=unvan) l~~ Orhan Gazi, ba~ka kaynaklarda ihtiyareddin veya Seyfeddin olarak da söyleniyordu:

~ . Hakk~~ Uzunçar~~l~~ "Orhan Gazi'nin vefat eden o~lu Süleyman Pa~a için tertip ettirdi~i

vakfiyesinin ash (16 fotokopi ile birlikte), Belleten, XXVII/107 (Temmuz 1963), s. 437-452.

15 Hasan bn Abdi-Ilmi:1'min el-Hoyi, Rdsumu'r-risail ve Ndcuml-fazail, (yar Adnan Erzi)

(6)

Türklerin hayat~nda hemen hiç rastlanmam~~~ olmas~d~r. Orhan Dengiz'in bu hususu dü~ünerek, ayr~~ bir isim okunu~u da teklif etmesi gerekirdi diye dü-~ünmü~üzdür.

Kitabeye dikkat edilince, e~er bir noktan~n yerini biraz kayd~r~rsak, yeni bir isim kar~~m~za ç~kmaktad~r. ( ) biçiminde kabul edilen bu ismi, ( 44:1 ) ~eklinde okumay~~ denersek, kar~~m~za Becene, yani Peçenek ismi ç~ kmaktad~ r". O zaman K~z~l bin Becene, yani bir O~uz boyu olarak Peçenek-o~lu K~z~l Be~, Uc Beyi olarak yad~rganmayacak bir insand~r. Fakat acaba böyle bir okuyu~~ tarihi hadiseler ve yörenin XIII. yüzy~l ortalar~ndaki durumu ile uygun mudur? K~sacas~~ XIII. yüzy~l ortalar~nda böyle bir Türk Boyunun önderi gerçekten olabilir mi?

Burada mesele, sadece bir isim olarak K~z~l Beyi de~il, co~rafyasm~~ da il-gilendirmektedir. Çünkü, sonradan Germiyanl~lar~n hakim olacaklan U~ak yöresi dolay~s~yla, K~z~l Bey ile Germiyanl~lann ili~kisinden yukar~da söz edilmi~~ idi. Acaba Germiyanl~lann Peçeneklerle ili~kisi bilinen tarihi gerçek-lerle uyu~makta m~d~r?

4. Peçenek o~lu K~z~l Be~, ~ç Bat~~ Anadolu'da e~er Peçeneklerin varl~~~~ gösterilirse, daha sa~l~kl~~ olarak tarih sahnesinde yerini alabilir. Peçeneklerin bu yöredeki varl~~~~ için, XIII. yüzy~lda de~il, fakat Osmanl~~ devrine ait baz~~ kaptlardan söz edilebilir.

O~uzlann ünlü ara~unc~s~~ rahmetli Faruk Sümer, XVI. yüzy~la ait tahrir defterlerinde rastlanan Peçenek ad~n~~ ta~~yan dört köyün de Ankara Sanca~~'nda bulundu~unu belirtmektedir". Ankara ile K~z~l Be~~ aras~nda var

16 Böyle bir okuyu~~ ilk bak~~ta yad~rgauc~d~r. Nitekim 4 Nisan 1997'de, kitabenin foto~raf~ n~~ gösterdi~imizde Prof. Dr. Fahreddin K~rz~o~lu üstad~m~z ilk bak~~ta "Becene" okumu~, fakat hemen "bu olamaz" diye hafif bir sesle, olumsuz bir fikir belirtmi~tir. "Bu olamaz" demesi, genellikle Selçuklu devrinde, O~uz boy adlar~n~~ belirten kitabelerin nerede ise hiç görülmemesinden dolay~d~r. Ancak, böyle bir okuyu~~ imkan~~ oldu~unu aç~kça gösterdi~inden dolay~~ kendisine te~ekkür ederim.

17 F. Sümer, O~uzlar (Türkmenler) Ankara 1967, s. 312; F. Sümer bu ad~n "Biçene" diye yaz~ld~~~n~~ da belirtiyor (s. 313). Dr. F. Sümer, "Bay~nd~r, Peçenek ve Yüre~irler", Ankara

Üniversitesi Dil ve Tarih-Co~rafya Fakültesi Dergisi, XI. cilt, 24 say~~ (Haziran-Eylül-Aral~k 1953)

s. 317-344'de biraz daha ayr~nt~~ vard~r. Becene ile Peçenek ayn~d~r: Z. Velidi Togan, O~uz

Destan~, ~stanbul 1972, s. 98, keza bk. dizin, Becene ve Peçenek. Bilindi~i gibi "becene", erken

Osmanl~~ dönemi Türkçesinde "pusu, tuzak, gizlenilen yer" gibi anlamlara gelmektedir: Bk. ~ bn Kemal, Tevarih-i Al-i Osman, Ankara I, II, VIII ve di~erleri. Bu arada "becene" ad~yla ilgili olarak, Bulgaristan sahas~~ Türklerinde ya~ayan hat~ra çok önemli olabilir. Çünkü, orada "Becenelik", "insanlar~n k~ran (öldürücü salg~n hastal~k)dan kaçuklar~~ yüksek kayal~klardaki delikler, ma~aralard~r". Bu ismi, vaktiyle Xl. yüzy~lda Trakya sahas~nda, Bizans ve Kuma~~~ sald~r~s~yla büyük bir k~rg~na u~rayan Peçeneklerin art~klar~n~n oralarda saklanmalar~ ndan

(7)

olan çok yak~n ili~kileri yukar~da göstermi~~ idik. Bugün de Peçenek-özü diye bir yer ad~n~n ya~ad~~~~ Ankara dolaylar~nda, XII yy. sonlar~nda veya XIII. yüz-y~l ba~lar~nda Peçenekler daha etkin bir durumda bulunmu~~ olabilirler. Önceleri Ankara yöresinde yurt tutan Peçeneklerin çok daha bat~ya kadar uzanm~~~ olmalar~~ da yad~rganmamal~d~r.

A. Nimet Kurat, çal~~malar~n~n son y~llar~nda Peçeneklerle ilgili olarak ~öyle demektedir:

"Anadolu'da çok miktarda rastlanan bu Peçenek köylerinin, vaktiyle bu-raya Bizansl~lar taraf~ndan yerle~tirilen Peçeneklerin izlerini te~kil etti~i ve XI-XIV. as~rlarda bu köylerin daha da çok oldu~u anla~~lmaktad~r"8.

Selçuklu taht~ nda, 1220-1237 aras~ nda 17 y~l kalacak olan Alaeddin Keykubad'~n, taht mücadelesi y~llar~nda A~abeyinin taraf~n~~ tutan Beylere kar~~~ duydu~u büyük kinini de bu arada unutmamak gerekir. Muhtemelen bu y~llarda, K~z~l Be~, Alaeddin Keykubad'~n h~~m~ndan uzak kalmak ama-c~yla, Ankara havalisinden bat~ya göçerek, U~ak dolaylar~nda kalmay~~ tercih etmi~~ olmal~d~r. Ancak, kaynaklarda (~bn Bibi ve di~erleri), Alaeddin Keykubad ile K~z~l Be~~ aras~nda herhangi bir olumsuz ili~kiden söz edilmi-yor. ~li~kiler ola~an düzeyde geçmi~, Alaeddin Keykubad tahta geçti~inde, di~er Uc Beyleri ve bu arada K~z~l Be~de gelip, Be~lik men~urunu yeniletmi~~ idi.

K~z~l Be~, ~ç ve Bat~~ Anadolu'daki oldukça kalabal~k ve etkin bir Peçenek kitlesinin önderi bulunuyordu. K~z~l Be~'in "Peçenek" özelli~ini aç~klarken, onun ~bn Bibi'ye aç~k olarak yans~yan Çoban Be~~ ile olan yak~nl~~~na dikkat etmemiz gerekmektedir. Onun Çoban Be~'in denetiminde olmas~~ gereken ~skilip'de de milki olmas~n~, buras~n~ n kendi sahas~ nda olmas~~ ihtimali kadar, Çoban Be~~ ile olan ili~kileri de aç~klayabilir 19. Eski (atik) Hamam'~n sahibi

olu~u ile ilgili bu kay~t, a~a~~da sözünü edece~imiz, Karadeniz kuzeyi ile ili~-

dolay~~ alm~~~ olabilir. Becenelik=Peçeneklik olarak, Peçeneklerin saklan~p ya~ad~klan yerler olup, sonraki yüzy~llarda k~r~lma sebebi, salg~n hastal~k biçimine dönü~mü~~ olabilir: Dr. A. Tacemen,

Türk FM Ugor.. zemininde, Bulgaristan Türkleri inan~~lar~~ veya Türk-Kimli~i, Ankara 1995, s.

545-546. 18

~slam Ansiklopedisi, "Peçenekler" madd. IX, 535-543., 543a.

19 ~skilip'te, 1272 tarihli Cacao~lu vakf~yesinde ad~~ geçen "Hamam-1 atik", K~z~l Bey'in olub, çar~~=suq'da bulunmakta idi: A. Temir, K~r~ehir Emin i Caca o~lu Nur al-dinin 1272 tarihli

Arapça-Mo~oka Vakfiyesi, Ankara 1959, metin, sh. 57, sat~r; 486, tercüme: s. 124. K~z~l Be~'i tam

olarak kar~~layan "Emir K~zda ait "Eski Hamam"~n 1272 tarihinde "Eski" diye an~lmas~, bu sahiplenmenin, oldukça eski, belki yüzy~l~n ba~lar~nda oldu~unu gösterebilir. Ayr~ca, özellikle belirtelim ki, bu hamam~n yak~nlar~nda Siraceddin Ali~ir el-Cündi'nin de evleri bulunmakt,,d~r. Bu kay~ t, "Ali~ir" evlad~~~~~~~ Germiyanl~~ say~lmas~~ sebebiyle dikkati çekiyor.

(8)

kiler için de önemlidir. Hele Çoban Be~'in K~r~m sahillerine bir sefer yapm~~~ olmas~?", K~z~l Be~~ aç~s~ndan son derece önemli olmal~d~r. Muhtemelen o da bu sefere kat~larak, Çoban Be~'e bir tür dan~~manl~k da yapm~~~ olabilir. Onun bu hareketi, a~a~~da sözünü edece~imiz husus aç~s~ndan çok önemli-dir. Çünkü, Karadeniz kuzeyindeki bu sahada vaktiyle en çok Peçenekler et-kili bulunuyordu.

Bu arada ilk dönem Osmanl~~ kaynaklar~ , Germiyan ülkesindeki Türklerden kimi zaman Tatar olarak da söz etmektedirler". Tatar ad~~ Anadolu insan~~ için genellikle Karadeniz kuzeyinden gelen Türkler için söy-lenmektedir. Karadeniz kuzeyindeki büyük Türk kitlesinin içinde en çok Peçenekler oldu~unu biliyoruz22. Böylece, Peçenek ad~~ geçmese de Karadeniz kuzeyinden Anadolu içlerine gelen Türklerle ilgili kay~tlar da bu-lunmaktad~r.

Bu arada Karadeniz kuzeyi ile yak~ n ili~kiler, XIV. yüzy~l sonlar~nda Timur'un kula~~na da ula~m~~~ idi. O Osmanl~lar~n kay~kç~~ bir Türkmen nes-linden oldu~unu söylemekle, acaba bu Karadeniz kuzeyi ile olan ili~kileri mi kasdetmektedir? Neticede ne olursa olsun, K~z~ l Be~'in Türkmen, ve bu arada Peçenek kökeni, tarihi bilgilerimize o kadar da yabanc~~ ve ters dü~-memektedir. Hem böylece, Germiyanl~lar~n kökenleriyle ilgili olarak, yeni bir ipucu da elde etmi~~ oluyoruz. Gerçi daha önceleri de, Zeki Velidi Togan ile ~ehabeddin Tekinda~23 Germiyanl~lar~n "Kangh- K~pçak" as~ll~~ oldukla-r~n~~ belirtiyorlard~. Bilindi~i üzere, Kangl~-K~ pçak unsurunun en çok Karadeniz kuzeyi ile ilgisi vard~r.

20 Bu sefer ayr~nt~l~~ olarak bilinmektedir: mesela bk. O. Turan, Selçuklular Zaman~nda Türkiye, ~stanbul 1971, s. 357-58 1227 de, C. Cahen ise P~-e-ottoman Turkey (1968 s. 125-126) 1225 de yap~ld~~~ n~~ belirtirler; ayr~ca A. Yakubovsky'nin de bir makalesi vard~r (nakleden O. Turan, Ayn~~ eser, s. 359, not: 54).

21 A~~kpa~a-zade ve Ne~ri'de yeterli kay~ t vard~ r, Germiyanl~lar~n "Tatar" özellikleri, yeterince aç~~a ç~kart~lmam~~~ idi. Keza bk. Varl~k. Ayn~~ eser, s. 5.

22 H. Nam~k (Orkun), Peçenekler, ~stanbul 1933; daha ayr~ nt~l~~ bilgi: A. Nimet Kurat,

Peçenekler, (~stanbul 1937) ve Karadeniz Kuzeyi Türk Kavimleri Tarihi (Ankara 1971) de vard~r. Bir k~s~m tarihçilerin Karlarla Kaytan ay~rmas~~ gibi. Peçenekleri de O~uz heyetine dahil olanlar ve olmayanlar diye ikiye ay~rmalar~~ adet olmu~tur. Oysa bunlar ayn~~ büyük urukdur. Ancak Türklerin, Hazar Denizi'nin kuzeyinden veya güneyinden bat~ya göçmelerinin etkilerinin sonradan oldukça büyük oldu~u görülüyor. Peçeneklerin Çaka Be~~ ile yak~nl~~~n~~ da bu arada hat~rlayahm. Ayn~~ müellif, Çaka Be~, Ankara 1984.

23 Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giri~, ~stanbul 1970, s. 485; M.C. ~ehabeddin Tekinda~, Anadolu'da Türk Tarih ve Kültürü, Trabzon 1967, s. 167; keza bk. Varl~k Ayn~~ Eser, s. 7 .

(9)

Peçenekler ile kom~ular~ , bu arada O~uzname ve Dede Korkut'un ha-milleri aras~ndaki sert ili~kiler, Türkmenlerin destani tarihi ile ilgili kaynak-larda Peçenekler için "it becene" deyi~inde de yanlus~n~~ bulmu~~ idi. Sonraki y~llarda ve bu arada Osmanl~lardan sonra, ayn~~ yörenin kuzeyinde Kaplar~n öne ç~kuklar~n~~ da biliyoruz.

~bn Battuta'n~ n, Denizli güneyinde, daha çok Kap ve Salur boyundan

olan Türkmenlerin aras~ndan geçti~i zaman Germiyanl~lar hakk~nda söyle-dikleri, yukarda sözü edilen gerçeklerin ~~~~~ nda, ~imdi yeni bir yorum im-kân~~ vermektedir. Peçenekler ile öteki Türkmenlerin, özellikle Salurlar~n kavgalar~n~n uzanus~, vaktiyle Hazar do~usu Türkmenlerinde Peçeneklerden söz edilirken It-Becene biçiminde ya~am~~~ idi" Hamid-diyar~n~n bir kö~esin-deki Türkmenlerin zihninde de bu hauralar, daha erken bir zamanda ve daha canl~~ bir ~ekilde ya~am~~~ olmal~d~r. Aralar~nda Salurlarm26 da

bulundu-~unu kesin olarak bildi~imiz bu Türkmenler, onlar~~ eskiden beri gelen

olumsuz hauralar~n ~~~~~nda yine çok olumsuz ifade, Yezid soyundan sayan kelimelerle tammlam~~lard~r.

Yukar~da bu yöredeki Türkmenlerin en çok Kap boyundan olduklar~n-dan söz etmi~~ idim; ancak XIII. yüzy~l kaynaklar~nda adlar~~ geçenler aras~nda, do~rudan O~uz Boyu ad~n~~ ta~~yan be~, Salur Be~'dir. ~bn Battuta'n~n kayd~ndan aç~kça anla~~l~yor ki, Kütahya-U~ak yöresindeki Peçenek as~ll~~ Türkmenler ile güneylerindeki Salur boyunun da içlerinde oldu~u Türkmenler aras~nda büyük bir çeki~me söz konusudur. Peçeneklerin hem kuzeylerindeki (Osmanl~) hem de güneylerindeki (Hamid) Kaplar ile çe-ki~me ve çat~~malar~~ da olmu~tur.

Burada dikkatimizi çeken bir özellikten daha söz etmek gerekir. Kütahya-U~ak yörelerinde, XIII-XV. yüzy~llar aras~ndaki "berlerin baba ve atalar~n~n adlar~, yayg~n veya al~~~k olmad~~~m~z türden isimlerdir. U~ak Ulu

Camiinin d~~~ duvar~nda yer alan Kav~id ( ) o~lu Hasan o~lu Mehmed,

veya Tav~anl~'daki Biçar Be~~ ad~~ böyledir. Bu gibi adlarm da, Nuhbe= Beçene

türünden, öteki yayg~n Türk ki~i adlar~yla ba~lanus~n~n oldu~unda ~üphe

24 Ebülgazi Bahad~r Han, ~ecere-i Terakime (yay. A. Kononov), Moskova 1958 s. 41;: (st. 707)" Salur ili Becene halk~n~~ ~t becene derler", ayr~ca bk. s. 66, 70; A. Dzhikiyev, "On the Ethnogenesis of Salyr Turkmens (according to ethnographical data)", Moscow 1964, s. 4.

25 T. Baykara, Denizli Tarihi, s. 32; Salur Beg'in ad~~ Aksarayi'de geçer: Müsameret

ül-/Ihbar, Ankara 1944, s. 71; O. Turan, Selçuklular Zaman~nda Türkiye, ~stanbul 1971, s. 513 ve

dev. Sonraki zamanlarda, Germiyanhlarla çeki~mede Av~ar Beylerinin etkili olduklar~ , halen de i~itilen türkülerinden anla~~l~yor; keza bk. Ali Vehbi, Ampaya~n, s. 14.

26 Mahmut Akok, "U~ak Ulu Camii", Vak~ flar Dergisi, III (1956, s. 69-72; qvgi imlas~yla.

(10)

yoktur. Dilcilerimizin bu konuyla daha yak~ndan ilgilenmelerini, bu türden karma~~k gibi görünen isimleri Karadeniz kuzeyindeki Türklerin adlannda aramalanyla neticeye vanlabilece~ini san~yoruz.

Anadolu'nun Türk devrinin tarihi co~rafyas~~ ile yak~ndan me~gul oldu-~um için, U~ak ~ehrinin kurulu~u, henüz aç~kl~kla bilinmeyen olaylar~n veya bir durumun neticesi olabilir kanaatinde idim. ~imdi, bir süre ya~ad~~~~ Ankara'da ~ehir hayat~na yabanc~~ olmad~~~n~~ bildi~imiz K~z~l Be~'in sonradan U~ak ad~n~~ alacak iskân yerinin ortaya ç~kmas~nda etkili olmu~~ olabilece~ini aç~kça söyleyebiliriz. As~l dayana~~~ Bat~~ Anadolu'nun verimli vadileri olan Iznik Devletiyle ili~kiler s~ras~nda U~ak, bir yeni iskân yeri olarak XIII. yüzy~l~n üçüncü çeyre~i içinde ~ekillenmi~~ olabilir. Nitekim, bir Bizans devri kale-~ehrini Selçuklu devrinde Türk ~ehir özellikleriyle devam ettiren Kütahyahlann, yak~n zamanlara kadar U~akl~lan Adik olarak tan~mlamalar~~ da dikkati çekiyor27.

Kendisi U~akl~~ olan Besim Atalay, Kâ~garl~~ Mahmud'un kitab~n~n çevirisi s~ras~nda, "Emgendi" kelimesi için, Kâ~garl~'n~n "O~uzlar bunu bilmezler" demesi üzerine, koydu~u dip-notunda ~u bilgileri nakletmi~tir28.

"Kâ~garl~, "bunu O~uzlar bilmez" demi~~ ise de bu söz yerinde olmasa ge-rektir. O~'uzlardan olan Bat~~ Türkleri ve hele Kütahya, Afyon, U~ak, Denizli taraflar~n~n halk~~ bugün bile bu anlamda emenmek filmi kullan~rlar "bu i~~ için çok emendim" derler ki "çok emek çektim, yoruldum" demektir".

B. Atalay'~n "emenmek" kelimesini çok iyi bildi~inden, böylesine kesin konu~tu~u anla~~l~yor. Ancak onun O~uzlardan oldu~unu sand~~~, zikretti~i yöreler halk~n~n, O~uz heyetine dahil olmayan bir "Peçenek" zümresine ait olabilecekleri, böylece yeni bir delil daha kazanm~~~ olmaktad~r.

Sonuç olarak K~z~l Be~, Anadolu'da sonraki zamanlarda pek tarihi l~adiselere kar~~mam~~, hatta unutulmu~, bir Türkmen boyunun mensubu idi. ~ç-Bat~~ Anadolu'nun en güçlü Beyli~i olan Germiyanl~lar~n bu boyla var oldu~u art~k kesinle~en ili~kileri, hatta tatar özellikleri de, daha ayr~nt~l~~ ola-rak incelenmelidir. Ayr~ca, belirtmek gerekir ki, K~z~l Be~~ devrine, bir ~ekilde ad ve nam b~rakan bir Türkmen Beyi'dir. Onun ad~~ döneminde oldukça et-

27 Besim Atalay, Türk Hahahgt re U~ak Hahlan, (T. ~~~ Bankas~~ Yay~n~) Ankara 1967, s. 22 dipnotu.

(11)

kili olmu~~ olmal~~ ki Mevlana, Divan-~~ Kebir' inde K~z~ l Be~'den, devrinin naml~~ bir Türk'ü olarak söz etmektedir.

29 Mevlana C. Rumi, Divan-~~ Kebir (çev. A. Gölp~ narl~ ), ~stanbul 1958 III, 417: Mevlana'n~ n aras~ra baz~~ z~d~ klar~~ belirtirken de "k~z~l" da~~~ söz etti~i bilinmekle birlikte, bu isim do~rudan namb uç beyi olan sözünü etti~imiz K~z~l Be~~olmal~d~r.

(12)

•••

(13)
(14)

Res. 2 — U ~ ak, Çan l~-köp rü, 19 70'ler de, kita be y er in de ( Ha ~ im Tüme r'den ).

(15)

Res. 3 — U~ak, Çanl~-köprü, 1997 Martfnda, Mansab taraf~ndan görünü~: Kitabe yeri bo~.

(16)

Referanslar

Benzer Belgeler

Toplam sembolüyle ifade edilen değerin hesaplanması için aşağıdaki kuralların bilinmesi gerekir.. Toplam Sembolünün Özellikleri

Bu gösterimde kullandığımız  sembolüne çarpım sembolü denir... Çarpımı

Akkuş Gayrimenkul , kalitesiyle adından söz ettiren Alya Residence, Alya Trio, Alya Penta ve Alya Grandis projelerini hayata geçirmiştir. 1993 yılında kurulan Lübnan’lı

[r]

Yine oyun, çocukların sosyal uyum, zeka ve becerisini geliştiren, belirli bir yer ve zaman içerisinde, kendine özgü kurallarla yapılan, sadece1. eğlenme yolu ile

Marmara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans/Doktora Öğrencisi Bülent MERTOĞLU’nun “Lisansüstü tez nasıl yazılır” başlıklı tez çalışması, 24

Aktarıcı için: kaynak cihazın HDMI çıkış portuna bağlanma yeri Alıcı için: görüntüleme cihazının HDMI giriş portuna bağlanma yeri 3 Aktarım Butonu

Bose SimpleSync™ teknolojisi ile Bose SoundLink Flex hoparlörünüzü bir Bose Akıllı Hoparlör veya Bose Akıllı Soundbara bağlayarak aynı şarkıyı farklı odalarda aynı