• Sonuç bulunamadı

Uluslararası hukukta insani müdahle ve Irak örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uluslararası hukukta insani müdahle ve Irak örneği"

Copied!
117
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI

ULUSLARARASI HUKUKTA İNSANİ MÜDAHLE

VE IRAK ÖRNEĞİ

Yüksek Lisans Tezi

Hazırlayan

Hanan Ahmed Ali BAYATI

Tez Danışman

Yrd. Doç. Dr. Selcen ERDAL

 

     

(2)
(3)
(4)
(5)
(6)

1

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR………..4 ÖZET……….5 ÖN SÖZ……….6 GİRİŞ………...7 BİRİNCİ BÖLÜM İNSANİ MÜDAHALE KAVRAMI I. İnsani Müdahale Kavramının Tanımı ... 10

II. İnsani Müdahale Tarihsel Gelişimi ... 10

III. Uluslararası Hukuk Açısından İnsani Müdahale ... 13

A. Birleşmiş Milletler Antlaşması ... 13

1. Genel Olarak ... 13

2. Kuvvet Kullanma ve İnsani Müdahale ... 15

a. Kuvvet Kullanımının Yasaklanması ... 15

b. Kuvvet Kullanılmasına İzin Verilen Haller ... 18

i. Meşru Savunma ve insani Müdahale ... 18

ii. Güvenlik Konseyi Kararı ile Kuvvet Kullanımı ... 24

B. Uluslararası Örf Ve Âdet Hukukunda İnsani Müdahale ... 26

IV. Egemenlik ve İnsani Müdahale ... 27

1. Egemenlik Anlayışının Gelişimi ... 27

2.Egemenlik ile İnsani Müdahale İlişkisi ... 29

3.İnsani Müdahale ile Önleyici Müdahale Arasındaki İlişki ... 31

İKİNCİ BÖLÜM IRAK’A İNSANİ MÜDAHALE VE GEREKÇELERİ I. Irak’a İnsani Müdahale ... 34

A. 1988’deki Halepçe Olayları ... 35

1. 1988’de Halepçe’ye Kimyasal Saldırı ... 35

2. Halepçe’de İnsan Haklarının Çiğnenmesiyle İlgili Uluslararası Rapor ... 36

3. Halepçe Olaylarının Sorumlusu Kimdir? ... 37

B. 1991’de Körfez Savaşı... 39

1. Güvenlik Konseyi'nin Kriz Yönetimi……….42

2.BM Sözleşmesi’nin Altıncı Bölümüne Geçmeden Yedinci Bölümün Hemen Tatbik Edilmesi ... 42

3. Yedinci Bölüm Irak’a Karşı Çıkarılan Güvenlik Konseyi Kararına Uygulanmasının Hukuki Süreci ... 43

(7)

2

1. 661 ve 665 Sayılı Kararların İçeriği ... 44

2. 678 Sayılı Karar Gereği Irak’a Askeri Müdahale ... 46

D. 1991’deki Kürt ve Şiilerin Ayaklanması ... 48

1. Irak Yönetiminin Kürt ve Şiilere Karşı Muamelelesi ... 48

2. Irak Hükümetinin 1991’de Şii ve Kürtlerin Ayaklanmaların Bastırması ... 50

a. 1991’de Şii Ayaklanmasının Bastırılması ... 50

b. Kürt Ayaklanmasının Bastırılması ... 50

II. 1991’de Irak’a Yapılan İnsani Müdahalenin Gerekçeleri ... 51

A. Devletin Sınırları Dışına Çıkan İnsan Haklarının Çiğnenmesine Karşı Koymak……….52

1. Ahlaki ve İnsani Görev Olarak İnsan Haklarının Koruması ... 53

a. Irak’ta İnsan Haklarının Çiğnenmesini Durdurmak İçin İnsani Müdahalenin Gerekliliği ... 53

b.İnsan Haklarının Evrenselliği ve Mutlak Egemenlik İlkesinin Gerilemesi.56 2. İnsan Haklarını Koruma Gerekçelerinin Değerlendirmesi ... 58

a. Uluslararası Toplumun 1991’den önce Irak Yönetiminin İnsan Haklarını İhlal Etmesini Görmezden Gelmesi... 58

b. İnsan Haklarını Korumak İçin Yapılan Müdahalenin Seçilmesi ... 59

B. Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi ... 60

1. Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi ... 61

a. 688 Sayılı Kararın Irak’ın Müdahaleye Onay Vermesine Yoğunlaşması 61 b. 18.04.1991 Tarihinde İnsani Yardımla İlgili İmzalanan Mutabakat Müzekkeresi ... 61

c. BM’nin Gözlemci Göndermesiyle İlgili 25.05.1991 Tarihli Anlaşma . 63 2. Irak’ın İnsani Müdahaley Onayının Değerlendirilmesi ... 64

a. Irak’ın Şekilsel Onayı ... 64

b. Onayın Sadece BM Örgütü’nün Müdahalesini Kapsaması ... 65

c. Irak Onayının Müdahaleden Sonra Olması... 67

C. Irak’a Müdahalenin Gerçek Sebebinin Uluslararası Çıkar Olması ... 68

1. Irak’ın Stratejik Konumu ... 68

2. Irak’ın Petrol Rezervi ... 69

3. Silah Ticaretinin Canlandırılması ... 70

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KOALİSYON DEVLETLERİNİN IRAK'A İNSANİ MÜDAHALELERİNİN HUKUKİ TEMELİ I. Irak’a İnsani Müdahale Mekanizmaları ... 73

(8)

3

1. Fransa’nın İnsani Merkez ve Çadırların Kurulma Önerisi ... 74

2. Koalisyon Devletlerinin İnsani Çadır ve Merkezlerin Yapılması İçin İşe Koyulması ... 75

B. Kuzey Irak’ta Güvenli Bölge ... 76

1. Güvenli Bölge Kavramı ... 77

a. Güvenli Bölgenin Tanımı ... 77

b. Güvenli Bölgenin Hukuki Kaynakları ... 79

b.1. Birleşmiş Milletler ... 79

b.2. Uluslararası Sözleşmeler ... 79

2. Güvenli Bölgelerin Oluşturulma Ölçüleri ve Şartları ... 79

3. Irak Hükümetinin Kuzey Irak’ta Güvenli Bölge Oluşturulmasına Karşı Tutumu ... 80

C. Uçuşa Yasak Bölgeler ... 81

1. Uçuşa Yasak Bölgelerin Oluşturulması ... 82

a. Kuzey Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması ... 82

b. Güney Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması ... 83

2. Uçuşa Yasak Bölgelerin Hukuki Durumu ... 84

a. Uçuşa Yasak Kuzey Bölgenin Hukuki Durumu ... 84

b. Uçuşa Yasak Güney Bölgenin Hukuki Durumu ... 85

II. Irak’a İnsancıl Müdahalenin Meşruiyeti ... 85

A. Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli ... 86

1. Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Bir Temeli Olarak 688 SayılıKararı.86 2. 688 Sayılı Kararın 678 Sayılı Karara Dayanması ... 88

B. Uçuşa Yasak Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli ... 89

C. BM’nin Uçuşa Yasak Bölgeler Koyma Çözümünden Uzak Durması ve Irak’a Karşı Güç Kullanmak ... 91

1. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağı Koymaya Karşı Olumsuz Tutumu ... 92

2. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağını Çözmekten Uzak Durmasından Sorumlu Olan Birim ... 92

a. Güvenlik Konseyin Hukuki ve Siyasi Sorumluluğu ... 93

b. Genel Kurul Yetkilerini Dondurmak ... 93

c. BM Genel Sekreteri’nin Hukuki ve Siyasal Sorumluluğu ... 94

SONUÇ………....97

(9)

4

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

b. : İbn

BM : Birleşmiş Milletler f. : fıkra

GK : Güvenlik Konseyi

S : Sayfa

UAD : Uluslararası Adalet Divanı

ICISS : International Commission on Intervention and State Sovereignty (Müdahale ve Devlet Egemenliği Uluslararası)

CIA : Central Intelligence Agency (Amerika Askeri İstihbarat Ajansı)

(10)

5 ÖZET

İnsani müdahalenin konusu Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda kuvvet kullanımının

yasaklanması ile gerçekleşmiştir. Kuvvet kullanımının yasaklanması ile birlikte, eskiden var olan tüm kuvvet kullanma yöntemleri gibi insani müdahale de bu yasağın kapsamında kalmıştır. BM Antlaşması gereğince çözmeye zorlamayacağını ifade eden madde 2/7’ye uygun olup olmadığı, yine Birleşmiş Milletler Antlaşması VII. Bölümü çerçevesinde uluslararası barış ve güvenliği ihlal edip etmediği değerlendirilmiştir. Ayrıca insani müdahalenin uluslararası örf ve âdet hukukuna uygunluğuyla “jus cogens” bir kural olup olmadığı incelenmiştir.

1991’de Irak’taki Saddam rejiminin saldırılarına karşı Kuzey’deki Kürt grupların ve güneydeki Şii grupların korunması için oluşturulan çekiç güç, Kuzey Irak’a ABD liderliğinde gerçekleştirilen “Huzur Operasyonu” Irak’ın içişlerine müdahaledir.

1992’de Irak’ın kuzeyinde ve güneyinde oluşturulan “uçuşa yasak bölge” ile Saddam Hüseyin rejimine karşı korunması amaçlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: İnsani müdahale, kuvvet kullanma, uluslararası örf-âdet hukuku, Huzur Operasyonu, uçuşa yasak bölge.

Abstract

The subject of huminitarion intervention has been actualised with the prohibition of using forces of United Nations agreement, Huminitarion intervention took plase in the scope of this prohibition lik an the procedule of using forces in the past with the prohibition of using force. Within the agreement of United Nations, whether the peace and security has been violated and It is proper for 2/7 in the frame of the part of united nations o greement or not is evaluated. Besides, Convenience of humminitarion intervation was eromined in the perspective of ( jus cogens) unwritten law of nations.

Combined task force that is constituted for protecting the Kurdish groups in the north and the shi’a groups in the south. Against the attacks of Saddam Rejime in 1991 inter fered in the internal affairs of Iraq with the “peace operations” which is organized under the authority of U.S.A.

In 1992, no flight zone was constituted in the north and south of Iraq for the purpose of protecting civilians against Saddam Rejime.

Key words: humitarion intervention, using force, unwritten law of nations, peace opertion, no flight zone.

(11)

6 ÖN SÖZ

Bu çalışmanın ortaya çıkmasında, başta değerli eleştiri ve yorumlarıyla bana yol gösteren kıymetli danışmanım Yrd. Doç. Dr. Selcen ERDAL olmak üzere Selçuk Üniversitesi/Kamu Hukuku deki Hocalarıma ve sevgili aileme teşekkür ediyorum. Tüm hata ve eksikler ise sadece bana aittir.

(12)

7

GİRİŞ

İkinci dünya savaşından sonra insani müdahale önem kazanan günümüzde de üzerinde durulan bir konudur. 1944’te bu konuya ilişkin Avrupa Parlamentosu tanım yapmış ve Güvenlik Konseyi 1965’te Güney Rodezya ile ilgili Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 39. maddesine göre uluslararası barışı ve insan haklarını ihlal edildiğine dair tespitte bulunarak ve 1970’lerden itibaren de ilk insani müdahalelerinde bulunmuştur1.

İnsani müdahale kavramının tanımı olduğu kadar uluslararası hukuka uygun olup olmadığı da tartışmalıdır. Bu hususta, insani müdahalenin unsurlarının da kendi içlerinde tartışmalı kavramlar olmasının payı büyüktür. İnsani müdahale, üzerinde en çok mutabık kalınan ve en basit tanımıyla; “bir devletin vatandaşlarını o devletin uyguladığı geniş çaplı insan hakları ihlallerinden korumak amacıyla bir devlet, devletler grubu ya da uluslararası örgütler tarafından kuvvet kullanılması ya da kuvvet kullanılması tehdidi”2 dir.

İnsani müdahalenin amacı güvenliğin ve barışın sağlanmasına yönelik olarak ifade edilmektedir. Uluslararası ilişkiler seksenli yıllardan beri iç anlaşmazlıklara kıyasla uluslararası anlaşmazlıkların eksilmesiyle temayüz etmektedir. İç anlaşmazlıklar günden güne artıyor. Öyle ki grupsal, etnik ve dini çatışmalar büyümüştür. Bunlar savaşan ve savaşmayanı ayırmadan binlerce ölüyü geride bıraktı. Bu kanlı savaşlar çoğu zaman insan haklarını geniş bir şekilde çiğnedi. Bu da BM hükümleri ve ilgili uluslararası sözleşme ve bildirilere apaçık aykırıdır3.

Dünyanın şahit olduğu iç çatışmaların geride bıraktığı ve hala bırakmaya devam ettiği bu kurbanlar büyük bir sıkıntı yaşıyorlar. En basit hakları olan yaşama haklarını kaybediyorlar.

O zaman insani müdahale düşüncesinin doğmasıyla konu 1986 yılından beri akademik çerçevede tartışıldı. Nitekim Paris Güney Üniversitesi; Dünya Doktorlar

1 KEF, Sevda, “İnsani Müdahale”, http:// www.tuicakademi.org (04.01.2016). 2 ERTUĞRUL, ELÇİN, “Insani Müdahale”, s. 661-662, http://www.ayk.gov.tr/wp- content/uploads/2015(07.01.2016).

(13)

8

Örgütü ve Fransa yönetimi desteğiyle insani müdahale düşüncesi öncülerinin denetimi altında uluslararası bir forum düzenledi. Onların başında da Bernard Kouchner ve Mario Bettati vardı. Bu foruma “İnsan Hak ve Etiklerinin İlk Uluslararası Sempozyumu” denilebilir. Bu sempozyum toplu baskı eylemleri ya da iç veya uluslararası silahlı çatışma kurbanlarının hakkına çağrı yaptı4.

Bu girişimin belli devlet çevrelerinde büyük bir destek gördüğünü söylemek mümkün olsa da üçüncü dünya ülkelerinin yanında o çekince ve şüpheyle karşılandı. Bu ülkeler, bu kavramın kurban oldukları ve hala olmaya devam ettikleri gücün siyasetine destek verdiğini gördüler.

Birleşmiş Milletlerinin (BM) müdahale hakkının hukukiliği Sözleşme’nin 55. maddesinden çıkmaktadır. Sözleşmeyi imzalayan ya da ona katılan ve ona onay veren her devlet onun gereklerine saygı göstermesi gerekir. Uluslararası Örgütün insani müdahale hakkı; İnsan Hakları Uluslararası Hukuku’nun uluslararası anlaşma ve tüm ulusal yasalara üstünlüğüyle ortaya çıkmaktadır. Ayrıca uluslararası barış ve güveni korumak ve onun amaçlarını gerçekleştirmek-ki insan haklarına saygı da bundandır-için müdahale hakkıyla ortaya çıkmaktadır5.

O zaman BM sorununu ve onun insani müdahaledeki rolünü inceleyerek öğrenmek gelişigüzel bir mesele değildir. Bu örgütte çalışanların faaliyetlerinin artmasıyla o, üçüncü dünya devletleri ve halkları için bir zorunluluk haline geldi. Sürekli araştırmaları; güven ve istikrarı sağlamak içindir. BM örgütüne gelen en önemli mesele Irak’ta insan haklarının çiğnenmesi meselesidir.

25.02.1991’de Körfez savaşının bitimi, Kuveyt’in özgürleştirilmesi, Irak güçlerinin oradan çıkması ve Irak’ın 687 saylı karardan sonra ABD’nin kuzey ve güneyde anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Bu da Saddam Hüseyin’i onlara karşı güç kullanma zorunda bıraktı. 05.04.1991 tarihli 688 sayılı karar altında GK’nin bir karar çıkarması için acele etti. Fransa insani müdahale düşüncenin sahibi olması hasebiyle kendi projesini bu esnada

4 HALİL, Muhammed, رصاعملا يلودلا نوناقلا يف ةوقلا مادختسا , Cezayir 2004, s. 30.

(14)

9

sundu. Orada bölgedeki durumun uluslararası barış ve güveni tehdit etmeye başladığına değindi6.

Konuyu Seçme Sebepleri

İnsani müdahaleye yol açan gerçek sebepleri örenmek. İnsan haklarının çiğnendiği durumların bulunmasına rağmen onun için kimse hareket etmiyor.

GK’nin insan haklarının çiğnenmesiyle yaptığı muamelenin tarafsızlığını açıklamak ve BM’nin o ihlalleri durdurma politikasını öğrenmek.

Bu sorunun farklık görünümlerini açıklamak. Bu da şimdiki uluslararası hukukun insani müdahale meselesine karşı tutumunu ve özellikle soğuk savaştan sonra BM’nin tutumunu belirlemekle olur.

Araştırmanın Amacı

Araştırma Irak’a insani müdahale gerekçelerini incelemeyi amaçlıyor. İnsani müdahalenin, kendi hukuki temeline ihtiyaç duymasının gölgesinde ona bir nevi meşruiyet eklenebilir. En son olarak da bu araştırmadan Irak’a insani müdahaleden umulan neticelere ulaşmayı amaçlıyoruz. O neticelerin başında da insani yaklaşımlar gelmektedir.

Bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde: İnsani Müdahale Kavramının Tanımı, İnsani Müdahale Tarihsel Gelişimi, Uluslararası Hukuk Açısından İnsani Müdahale, İnsan Hakları, Egemenlik Ve İnsani Müdahale. İkinci bölümünde: Irak’a İnsani Müdahale ve Gerekçeleri. Üçüncü bölümünde: Koalisyon Devletlerinin Irak’a İnsani Müdahalelerinin Hukuki Temeli.

(15)

10

BİRİNCİ BÖLÜM

İNSANİ MÜDAHALE KAVRAMI

I. İnsani Müdahale Kavramının Tanımı

Devletin egemenliği ilkesi, BM Antlaşması ile başlayan 1945 sonrası uluslararası düzende son birkaç yüzyıldır dünya düzenini, devletlerarası ilişkileri düzenleyen ve belirleyen temel bir ilke olarak esas alınmıştır7.

Esasen şunu belirtmek gerekir ki; “askerî müdahale” ve “insanî müdahale” adından da anlaşılacağı üzere birbirinden farklı kavramlardır. Askerî müdahale tek bir devlet, iki devlet veya bir koalisyon tarafından kara, deniz veya havada, müdahale edilen devletin rızası alınarak veya alınmadan, yetkili bir bölgesel otoritenin veya BM Güvenlik Konseyi’nin onayı alınarak veya alınmadan gerçekleştirilen askerî operasyonları kapsar8. İnsanî müdahale ise bir devletin sınırları içinde başka devletler tarafından kendi vatandaşlarını korumak amacıyla olmamak kaydıyla, geniş kapsamlı ve ağır insan hakları ihlallerini önlemek veya durdurmak için müdahale edilen devletin izni alınmadan güç kullanılması veya güç kullanılması tehdidinde bulunulmasıdır. Bu durumda kuvvet kullanma veya kullanma tehdidi ile başka devlet tarafından kötü muamelelere maruz kalan halkın korunması söz konusudur9.

II. İnsani Müdahale Tarihsel Gelişimi

19. yüzyılda ortaya çıkan insanlık adına müdahale doktrini işte bu esaslar üzerine oturtulmuştur. İnsanlık adına müdahale doktrinine göre, “bir hükümet, egemenlik haklarının sınırları içinde hareket etmesine rağmen, insanlığın haklarını, uygarlığımızı ve geleneklerimizi rencide edecek kadar zalimce ve haksızca ihlal ederse, müdahalede bulunmak meşrudur. Bunun en önemli sebebi ise devletlerin egemenliği ve bağımsızlığı

7 TOSUN, Fatih, “Uluslararası Hukukta “Kuvvet Kullanma ve Karışma” Kavramlarının Değişen Anlamı”, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/guvenlikstrtj/article/viewFile (14.01.2016).

8 STEVEN, Haines, “Military Intervention and International Law”, Trevor C. Salmon (ed.), Issues in International Relations, Routledge, 2000, s. 94.

(16)

11

ne kadar saygıdeğer olursa olsun, daha saygıdeğer bir şey vardır, o da insanlığın ve toplumun rencide edilmeme hakkıdır”.

1792 Antlaşmasının dördüncü maddesin göre “Eğer bir devletin sakinleri keyfi yönetim tarafından mağdur edilirlerse, bir diğer devlet haklı olarak müdahale edebilir ve mağdurlara yardım etmek için kuvvet kullanabilir”10.

Milletler Cemiyetinin, 1920 yılında ardından da BM’nin 1945 yılında kurulmasıyla klasik uluslararası sistemin dönüştürülmesi dönemi başlamıştır. BM, "emperyalist bir dünya düzeninin politik-hukuki iktidar tekellerini" oluşturma işlevini yüklenerek bu güne kadar görevini sürdürmüş ve tüm ulus-devletlerin uluslararası bir örgütte birleştirilmesini başararak, evrensel normlardan kaynaklanan bir uluslararası hukuk yaratmıştır11. Yaratılan bu hukuk sistemi, ulus-devletler açısından egemenlik haklarının paylaşması demek olmuştur. BM ile sömürgecilikten kurtulup yeni bağımsızlıklarını kazanan devletlerin biçimsel eşitliği ve bağımsızlığını tanınırken, diğer yandan bu biçimsel bağımsızlığı sınırlayacak ve ulusal politikaları manipüle etmeyi sağlayacak "üstün ortak amaçlar" formüle edilmiş ve onlara dayalı politikalar yürütülmüştür. "İnsan hakları, barışın ve güvenliğin korunması", ulus-devletin uluslararası hukuktaki egemenlik haklarını sınırlayan hukuksal ilkelerin en başında yer almıştır12.

1967 yılında Afrika devletlerinden, Nijerya’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden Biafra’da İbo azınlığa karşı askeri katliamlar uygulanmıştır. Fransa’da yaşanan bu katliamlar sonucunda İbolar lehine müdahale hakkı kampanyası başlatmıştır. Bu yaşanan olaylara tepki göstermek manasında iki hukukçu, Micheal Reisman ve Myers Mc Dougal, 1969 tarihli “İboları korumak için insancıl müdahale” adlı makaleyi kaleme almışlardır. Amaç ise bu durumda tek taraflı insancıl müdahale hakkının meşru olduğunu ve bunun daha ileride BM tarafından kurumsallaştırılmasını savunmuşlardır13. Bu manada Uluslararası Hukuk Derneği’nin (Interntional Law Association-ILA) bir protokol hazırladığını görüyoruz. Bu raporlardan kaynaklanan ortak kriterler şunlardır14:

10 TÜRKMEN, Füsun, İnsan Haklarının Yeni Boyutu: İnsancıl Müdahale, İstanbul 2006, s.28-29. 11 ÖZDEK, Yasemin, Uluslararası Politika ve İnsan Hakları, Ankara 2000, s.151.

12 ÖZDEK, s. 151-164. 13 TÜRKMEN, s.31. 14 TÜRKMEN, s. 31-32.

(17)

12

1. Acil nitelikte ve ciddi insan hakları ihlallerinin sürüyor olması;

2. Müdahale dışında her türlü çözüm yolunun daha önceden tüketilmiş olması; 3. Yeterli zaman olması halinde, olası müdahaleci tarafın BM Güvenlik Konseyine planlanan eylemin amacını belirgin bir biçimde açıklaması;

4. Müdahalecinin başlıca amacının kendi çıkarlarını savunmak yerine insan hakları ihlallerini engellemek olması;

5. Bu amaç bağlamında; müdahalenin söz konusu devletin idari yapısına zarar vermesi;

6. Müdahalenin mümkün olduğu kadar kısa bir süre içinde tamamlanması ve hedefe ulaşılır ulaşılmaz sonlandırılması;

7. Hedefin gerçekleştirilmesi yönünde mümkün olduğu kadar az kuvvet kullanılması; 8. İmkân varsa, müdahalecinin söz konusu devlet tarafından davet edilmesi ve eylemin karşılıklı işbirliği içinde yürütülmesi;

9. Müdahalenin eylem öncesi BM Güvenlik Konseyi’nin toplanmasını talep eden, müdahalenin ancak Konseyin daha önce müdahale etmemesi durumunda

gerçekleştirileceğini açıklaması;

10. BM tarafından yapılacak bir müdahalenin bölgesel bir örgüt tarafından yapılacak müdahaleye, bölgesel bir örgüt tarafından yapılacak bir müdahalenin ise bir devlet veya devletler topluluğu tarafından yapılacak müdahaleye tercih edilmesi;

11. Müdahaleden önce, müdahalenin söz konusu devlete, sürdürülen ciddi insan hakları ihlallerine son vermesi için kesin bir uyarı veya ültimatom göndermesi; 12. Yukarıdaki koşulları yerine getirmeyen her müdahalecinin BM Antlaşmasının

(18)

13

VII. Bölümü uyarınca barışı tehlikeye sokmuş olurlar.

BMGK yoluyla insani müdahaleye meşruiyet kazandırıldı. Ancak o dönemin siyasi konjonktürü ve zihniyeti buna imkân vermemiş, 1980 yılların ortasına kadar BM Genel Kurulu çeşitli bildirgeler vasıtasıyla “her ne sebeple olursa olsun” müdahale kavramını reddetme yoluna gitmiştir.

BM Genel Kurulu,8 Aralık 1988 tarihinde Fransız Hükümetinin girişimleriyle bir adım atmış ve 43/131 sayılı kararıyla, bir devletin halkına yardım edemediği acil durumlarda, başka devletlerin veya insancıl örgütlerin engelsiz bicimde yardıma gelmelerin izin verilmesin kabul etmiştir. Bu kara, insancıl müdahale kavramını uluslararası meşruiyet yönündeki ilk adımıdır15.

1990 yılında BM Genel Kurulu, yine Fransa’nın önderliğinde ikinci bir adım atmış ve 45/100 sayılı kararıyla, çatışma sırasında sivil halka yardım ulaştırılabilmesi için savaş alanında insancıl amaçlı geçitlerin (corridor humanitaire) açılmasına olanak tanımıştır16. III. Uluslararası Hukuk Açısından İnsani Müdahale

1. Birleşmiş Milletler Antlaşması

A. Genel Olarak

24 Ekim 1945'te kurulmuş olan BM, dünya barışını, uluslararası güvenliğini korumak ve ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliğini sağlamak için kurulan uluslararası bir örgüttür. BM kendini "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş" olarak tanımlamaktadır. Uluslararası ilişkilerde, kuvvet kullanılmasını ilk olarak evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma BM Antlaşması'dır.

Örgüt ilk kurulduğu yıllarda üye sayısı 51 iken bugün ise bu sayı, üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti, son katılan üye Güney Sudan dahil 193'e ulaşmıştır. Örgütün genel merkezi New York'ta bulunmaktadır ve örgüt faaliyetleri

15 TÜRKMEN, s. 33.

16 GHOZALI, Nasser Eddine, “Heurts et malheurs du devoir d’ingerence humanitaire”, Relations İnterationales et strategiques, 1991-3, s. 84.

(19)

14

buradan yürütülmektedir. Her yıl düzenli olarak, üye ülkelerle yapılan toplantılar yine bu genel merkezde gerçekleştirilmektedir.

II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla, BM fikri ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BMGK’nin varlığı ve çalışmalarıyla ortaya koymuştur. GK on beş ülkeden oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir17. ABD, Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Birleşik Krallık ve Fransa beşi daimi üye ülkedir. GK karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden herhangi birisinin aksi yönde oy kullanmaması gereklidir. BM içtihatlarına göre GK karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının oylamaya katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmemektedir. Ayrıca daimi üyelerin çekimser kalmaları da aynı sonucu vermektedir.

1945 yılında BM kurulması ile beraber insan hakları standartlarının geliştirilmesi yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, 10 Aralık 1948’de BMGK tarafından bu çalışmaların ilk ürünü olarak kabul edilmiştir. Bildirge’nin bağlayıcı nitelikte olmaması nedeniyle çalışmalar 1948 yılından sonra da devam etmiş, ancak büyük ölçüde Soğuk Savaş’ın etkisiyle, bu çabalardan sonuç almak on yılları bulmuştur. Öte yandan, BM çatısı altında kabul edilmiş olsa dahi, bir insan hakları sözleşmesi ancak ona taraf olan devletler bakımından bağlayıcıdır. Bu nedenlerle, herhangi bir insan hakları sözleşmesine dayalı olmayan, doğrudan BM Şartı’nın yukarıda değinilen 1. maddesindeki amacı gerçekleştirmeye yönelik denetim usulleri kurulmuştur. 1945’te BM Antlaşması ile kurulmuş olan sistemin iki temel özelliği vardır. Antlaşma II Dünya Savaşı’nı yaşamış ve gerek Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında ortaya konulmuş anlaşmaların, gerek Milletler Cemiyeti’nin işlevsizliğini tecrübe etmiş bulunan ülkeler tarafından oluşturulmuştur. Ülkelerin yaşamış oldukları ağır savaş, onların savaştan olabildiğince uzak durmak istemelerine neden olmuştur, bu

(20)

15

nedenle de Antlaşma’nı hazırlarken kuvvet kullanmanın her türlüsünü daha önce olmadığı kadar açık şekilde yasaklamaya çalışmışlardır18.

İkinci olarak bu devletler daha önceki uluslararası mekanizmalardaki aksaklıklar sonucunda ettikleri tecrübeler bu kez gerçekten düzeni koruyacak ve bozulduğunda yeniden kurabilecek bir düzene sahip bir uluslararası örgüt kurmak istemişlerdir. Bunların sonucunda ortaya kuvvet kullanımını Antlaşmada belirtilen istisnalar dışında tamamen yasaklayan ve BM eliyle kuvvet kullanımını düzenleyen çeşitli hükümler ortaya çıkmıştır. Kuvvet kullanımı ile ilgili hükümler ve insani müdahale ile bağlantısı aşağıda ele alınacaktır.

B. Kuvvet Kullanma ve İnsani Müdahale

a. Kuvvet Kullanımının Yasaklanması

BM Antlaşması’nın ilk maddesinde sayılan amaçlara ulaşmak üzere uyulacak ilkeleri açıklayan 2/4. madde oluşturmaktadır. Uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunulmasını açıkça yasaklayan söz konusu hüküm şu şekildedir:

“Teşkilatın üyeleri, milletlerarası münasebetlerinde gerek bir başka devletin toprak

bütünlüğüne veya siyasî bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş Milletlerin amaçları ile telif edilemeyecek herhangi bir surette, tehdide veya kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.”

Böylece, BM Antlaşması’nın kabulüyle birlikte bir devletin diğer bir devlete karşı tek taraflı kuvvet kullanımında bulunması hukuka aykırı kabul edilerek yasaklanmıştır. BM Antlaşması’nın 2/4. maddesinde düzenlenen kuvvet kullanma yasağı, aynı maddenin 3. fıkrasında öngörülen devletlerin taraf oldukları uyuşmazlıkları uluslararası barış ve

18 PEKYARDIMCI, Elif Burcu, İnsancıl Müdahale Kavramı Ve Kosova Sorunu, Ankara Üniversitesi, SBE Kamu Hukuku, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. 43-44, https://www.google.com.iq (28.01.2016).

(21)

16

güvenliği adaleti tehlikeye atmayacak bir şekilde çözüme kavuşturmaları gerektiği yükümlülüğünün doğal bir sonucudur19.

Madde metninden de anlaşılacağı üzere, devlet baş gösteren iç savaş gibi durumlarda ya da baş gösteren ayaklanma kuvvet kullanması anılan yasağın dışında kalmaktadır. Dolayısıyla bir devletin ülkesinde devam eden isyanı bastırmak veya gerilla hareketlerini önlemek amacıyla kuvvet kullanması, hükmün kapsamına girmemektedir. 1992 yılında Somali’de yaşanıldığı gibi iç çatışmalar, BM Antlaşması’nın 39. maddesine göre uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden ve önlem alınmasını gerektiren bir nitelik taşıyabilir.

Ancak bu durum söz konusu iç çatışmanın BM Antlaşması’nda kuvvet kullanmaya ilişkin temel hüküm olan 2/4. maddede yasaklanan kuvvet kullanma kapsamına girmesine neden olmaz20.

BM Antlaşması’nın 2/4. maddesinde kuvvet kullanmak ya da kuvvet kullanma tehdidinde bulunmak yasaklanmakla beraber yasağın silahlı kuvvet kullanılmasıyla sınırlı kalıp kalmadığı açıklanmamıştır. Bu nedenle, silahlı kuvvet kullanmanın yanı sıra siyasî ve ekonomik baskıların da yasaklanıp yasaklanmadığı tartışma konusu olmuş ve bu konuda başlıca iki görüş ortaya çıkmıştır21.

İlk görüşe göre, yasaklanan kuvvet kullanma yalnızca silahlı kuvvet kullanmadır. Siyasi ve ekonomik baskı yapılması bu madde kapsamına girmez. İkinci görüş ise özellikle gelişmekte olan ülkeler ve Sosyalist dünya tarafından savunulmuştur ve ekonomik zorlamanın da günün koşulları gereği 2/4 kapsamında sayılması gerektiğini savunmaktadır. Yine 2/4.maddeyi açıklamak üzere Genel Kurul tarafından 1970’te kabul edilen “Dostça İlişkiler Bildirisi” de sadece “silahlı kuvvet kullanılması” terimi üzerinde durmaktadır22.

19 TOPAL, Ahmet Hamdi, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma, Ankara Üniversitesi, Kamu Hukuku, Doktora Tezi, Ankara 2004, s.102-103.

20 BOZKURT, Enver, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı, 3. Baskı, Ankara 2007, s. 44-45. 21 KESKİN, Funda, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş Karışma ve Birleşmiş Milletler, Ankara 1998, s. 35.

(22)

17

İkinci görüş ise, daha çok gelişmekte olan ve Sosyalist ülkeler tarafından savunulmaktadır. Bu görüşe göre 2/4. madde de yer alan kuvvet sözcüğü ile kastedilen anlamın, hükmün amacı dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Devletin ülke bütünlüğü ve siyasî bağımsızlığını korumak şeklinde ifade edilen hükmün amacı, askerî tedbirlerle olduğu kadar, ekonomik ve siyasî baskılarla da tehdit edilebilir niteliktedir. Dolayısıyla bu tür zorlayıcı fiillerin de yasaklanmış olduğu ifade edilmektedir23.

Bahsedilen bu görüşler ele alındığında devletlerin diğer bir devletin tavır ve politikalarını etkilemek için yaptıkları normal baskının kuvvet kullanma yasağı kapsamına girmediği görülmektedir. 1963 yılında Meksika’da yapılan Devletler Arasında Dostça İlişkiler ve İşbirliği Konferansı’nda devletlerin geniş yorumu reddetmişlerdir. Ekonomik ve siyasî baskıya daha açık olan küçük devletlerin söz konusu yolları yasak kapsamına sokma çabaları anlayışla karşılanabilir olmakla birlikte gelinen nokta bu tür bir yorumu desteklememektedir24.

Milletler Cemiyeti Misakı ve Briand-Kellog Paktı’nda savaş açık bir şekilde yasaklanmış ancak savaşa varmayan kuvvet kullanma yolları anılan yasağın kapsamı dışında kalmıştır. Kuvvet kullanımına başvuran devletler taraf oldukları çatışmaları savaş şeklinde tanımlamayarak her iki düzenlemenin de öngördüğü yasaktan kurtulmayı amaçlamışlardır. Yaşanan bu deneyim BM Antlaşması’nın hazırlanması sürecinde göz önünde tutulmuş ve Antlaşmada savaş teriminin yerine kuvvet kullanma terimine yer verilmiştir. Böylece savaşın yanı sıra savaşa varmayan kuvvet kullanma yolları da kuvvet kullanma yasağı kapsamında değerlendirilerek her türlü silahlı kuvvet kullanımı ve tehdidi hukuka aykırı kabul edilmiştir25. Bir devletin ülke bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına aykırı olmamak kaydıyla kuvvet kullanılıp kullanılamayacağı konusunda, bir görüşe göre, kuvvet kullanma yasağının kapsamı geniş olarak yorumlanmalı ve devletlerin ülke bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına aykırı olmayan kuvvet kullanmalar da, yasağın ihlali olarak değerlendirilmelidir. Diğer bir görüşe göre ise, devletlerin ülke bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığını hedef almayan kuvvet kullanmalar, yasağın ihlali

23 TOPAL, s.104-105. 24 KESKİN, s. 36.

(23)

18

olarak kabul edilmemelidir. Doktrinde yaygın olarak kabul edilen görüş ise, kuvvet kullanma yasağının kapsayıcı ve mutlak olarak kabul edildiği görüştür26.

Antlaşmanın 2.maddesinin 4.fıkrası, geniş anlamda bir kuvvet kullanma yasağı getirmiştir. Antlaşmanın hiçbir maddesinde, insani müdahale için kuvvet kullanmaya izin veren bir hüküm bulunmamaktadır. Bu sebeple, insani müdahale için kuvvet kullanma, BM Antlaşması'na aykırı kabul edilmekle beraber, bu konudaki tartışma devam etmektedir27.

b. Kuvvet Kullanılmasına İzin Verilen Haller

i. Meşru Savunma ve insani Müdahale

Uluslararası hukukta, herhangi bir devletin kendisine karşı girişilen bir saldırıya karşı kendini savunma hakkı bulunmaktadır. Devletlerin meşru savunma hakkı, doğal bir hakkı olarak tanındığından, meşru savunma durumunda devletin kuvvete başvurması yasal kabul edilmiştir. Meşru savunmanın söz konusu olabilmesi için öncelikle ani, beklenilmez ve katlanılmaz bir durumun oluşması gerekmektedir. Bununla beraber meşru savunma amacıyla girişilen eylemler akla yatkın, yani var olan tehlikenin kapsamı ile aynı orantılı olmalıdır. Meşru savunma kavramı BM sistemi içerisinde de ele alınmıştır. BM antlaşmasının 51. maddesi meşru savunma hakkını çerçeve içerisinde onaylamaktadır.

Anılan madde aynen şöyle kaleme alınmıştır;

“Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşilmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyeni doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.”

26 KESKİN, Funda, “BM Ve Kuvvet Kullanma”, s. 155, http://www.21yyte.org.pdf (01.02.2016). 27 ALTINER, Sümeyra, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanıma Yasağı, Yüksek Lisans Tezi, Çankaya Üniversitesi, Ankara 2009, s. 11, http://earsiv.cankaya.edu.tr (04.02.2016).

(24)

19

BM Antlaşması ile beraber meşru savunma devletlere getirilen kuvvet kullanma yasağının tek istisnası olarak korunmuştur ve devletlere bireysel kuvvet kullanımı için açılan tek kapıdır.

BM Antlaşmasının 51. maddesi hükmünden de anlaşılacağı gibi, meşru savunma hakkına başvurulabilmesi için bir silahlı saldırıya hedef olunması ana koşulu oluşturmaktadır28.

Meşru savunmanın birinci koşulu olarak bir saldırı bulunması gerekmektedir. Saldırı kavramını geniş anlamak gerekir. Başladığı takdirde savunma yapma imkânını ortadan kaldıracak veya savunma yapmayı güçleştirecek bir saldırı başlamış bir saldırı olarak değerlendirilmektedir. Yine, bittiği halde tekrarlanmasından endişe duyulan bir saldırı da henüz sona ermemiş bir saldırı olarak kabul edilmektedir. Bu ihtimallerin tamamında saldırı vardır ve meşru savunma hakkının kullanılabilmesi için ilk koşul gerçekleşmiştir.

İkinci koşul ise, saldırının haksız olması, yani hukuka aykırı olmalıdır. Saldırı hukuka aykırı değilse, yani bir başka hukuka uygun davranışı oluşturuyorsa, artık bu harekete karşı meşru savunmada bulunulamaz. Haksız saldırı hukuk düzeninin izin vermediği saldırı demektir.

51. madde, ilk olarak meşru savunma hakkının kullanılabilme şartını belirtmektedir. Meşru savunma hakkı ancak bir üyenin silahlı saldırıya uğraması halinde kullanabileceği bir haktır, yani meşru savunma hakkı devletin herhangi bir kuvvet kullanma veya karışma halinde kullanması için değil, yalnızca silahlı saldırıya karsı koyması için öngörülmüş bir haktır29.

Silahlı saldırı kavramı, 51. maddede yer almasına rağmen tıpkı saldırı kavramı gibi BM Antlaşmasında tanımlanmamıştır. Silahlı saldırı kavramı, kapsam itibarıyla, 2/4. maddede yer alan kuvvet kullanma veya kullanma tehdidine oranla daha dar bir anlama sahiptir. Silahlı saldırı bir kuvvet kullanımını gerektirdiği halde, kuvvet kullanma yasağını ihlâl eden her durum silahlı bir saldırı niteliğinde değildir. Dolayısıyla 2/4.

28 PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, 13. Bası, Ankara 2014, s. 521 29 PEKYARDIMCI, s. 54.

(25)

20

maddede yasaklanan her tür kuvvet kullanma veya kullanma tehdidi 51. madde anlamında silahlı saldırı teşkil etmez. Silahlı saldırının varlığından söz edebilmek için ciddî düzeyde bir kuvvet kullanımının ve bunun yol açtığı hasarın söz konusu olması gerekmektedir. Bu nedenle, düzenli silahlı birliklerin müdahil olduğu küçük çaplı sınır ihlâlleri kuvvet kullanma yasağına aykırı olmakla birlikte bir silahlı saldırı olarak kabul edilmemektedir. Silahlı saldırı kavramının BM Antlaşmasında tanımlanmaması nedeniyle diğer kaynakların ele alınması gerekmektedir. Bu konuda başvurulacak ilk kaynak olarak karşımıza “Saldırının Tanımı Kararı” çıkar. Ancak Aralın da isabetle belirttiği gibi bu belgenin bağlayıcı olmayan bir bildiri mahiyetinde olması bir yana, tanımı yapılan kavram, silahlı saldırı değil saldırgan eylemdir30. Kararda silahlı saldırı kavramı değil GK barışın tehdit edildiği, bozulduğu ya da bir saldırı eyleminin olduğunu tespit etme görevini belirleyen 39. madde anlamında saldırı kavramı tanımlanmıştır.31 Saldırının Tanımı Kararının 51. madde bağlamında silahlı saldırı kavramının dolaylı bir şekilde tanımını yaptığını ve kavramın anlam ve içeriği hususundaki belirsizliği çözdüğünü söylemek mümkün değildir.

Bununla birlikte silahlı saldırı kavramının anlam ve içeriğinin belirlenmesinde önemli katkılar sağladığı görülmektedir32 .

Söz konusu kararın birinci maddesinde saldırı kavramı BM Antlaşması ile uyumlu bir şekilde genel olarak tanımlanmaktadır: “Saldırı, bir devletin diğer bir devletin

egemenliğine, ülke bütünlüğüne veya siyasî bağımsızlığına karşı veya işbu tanımda belirtildiği üzere, Birleşmiş Milletler Antlaşması ile bağdaşmayan diğer herhangi bir tarzda silahlı kuvvet kullanmasıdır.” 3. maddede de saldırı olarak kabul edilen fiiller

sıralanmıştır:

“a-Bir devletin silahlı kuvvetlerinin diğer bir devleti istila etmesi veya ona hücum etmesi

veya ne kadar geçici olursa olsun, böyle bir istiladan veya hücumdan ileri gelen herhangi bir askerî işgal veya kuvvet yoluyla başka bir devletin ülkesinin veya bir bölümün ilhakı;

30 STONE, Julius, "Hopes and Loopholes in the 1974 Definition o f Aggression", American Journal of International Law, Cilt. LXXI, No:1- 1977, s.228.

31 KESKİN, s. 46-47.

(26)

21

b-Bir devletin silahlı kuvvetlerinin, başka bir devletin ülkesini bombardıman etmesi veya bir devletin diğer bir devletin ülkesine karşı herhangi bir şekilde silah kullanması; c-Bir devletin liman ve kıyılarının diğer bir devletin silahlı kuvvetleri tarafından abluka altına alınması;

d-Bir devletin silahlı kuvvetleriyle başka bir devletin kara, deniz veya hava kuvvetlerine veya deniz veya hava filolarına saldırması;

e-Bir devletin başka bir devlete sonuncusuyla yapılan bir anlaşmaya göre bulunan silahlı kuvvetlerinin o anlaşmada öngörülen hükümlere aykırı şekilde kullanılması veya bu silahlı kuvvetlerin varlığının bu ülkede anlaşmanın sona ermesinden sonra da sürdürülmesi;

f-Ülkesini başka bir devletin emrine veren bir devletin, ülkesinin o devlet tarafından üçüncü bir devlete karşı saldırı amacıyla kullanılmasına izin vermesi;

g-Bir devlet tarafından veya bir devlet adına diğer bir devlete karşı yukarıda Listesi

verilen fiillere varan veya o ölçekte olan silahlı kuvvet fiillerini icra eden silahlı çetelerin, grupların, gayri nizamî askerlerin veya paralı askerlerin gönderilmesi veya bu gibi fiillere önemli ölçüde karışılması.”

Bu eylemlerin son ikisi dolaylı kuvvet kullanma yollarıdır ve Uluslararası Adalet Divanının1986 Nikaragua Davası Kararında bu yolların da silahlı saldırı kapsamında olduğu kabul edilmiştir.

51. Maddeye göre bir devletin meşru savunma hakkını kullanabilmesi için bir silahlı saldırı zorunludur. Kuvvet kullanma tehdidi veya sınır olayları gibi çatışma durumlarında ve “Saldırının Tanımı Kararı” 3/g çerçevesinde silahlı saldırıya varmayan dolaylı yollara başvurulması durumunda meşru savunma hakkına başvurulamaz. Silahlı saldırı oluşturmayan eylemler karşısında geçerli olan ister yapılageliş ister BM Antlaşması olsun, devletlerin silahlı bir karşılık verme hakları yoktur33.

(27)

22

BM Antlaşması’nın 2/4. maddesinde öngörülen yasak kapsamında olduğu ifade edilmiştir: “Bir başka devletin ülkesine girmek üzere özellikle paralı askerlerden olmak

üzere silahlı grupların ya da düzen-dışı kuvvetlerin örgütlenmesi” ve “Bir başka devletin ülkesinde iç savaş ya da terörist eylemleri örgütleme, kışkırtma, yardım etme veya bunlara katılma ya da ülkesinde bu gibi eylemlerin yapılmasına yönelik örgütlenmiş faaliyetlere rıza gösterme”.

Öngörülen kuvvet kullanma yasağı bir devletin düzenli askerî birlikleri tarafından silahlı kuvvet kullanılması şeklinde doğrudan kuvvet kullanılmasını içerdiği gibi devletin destekleyeceği ve yardım edeceği silahlı gruplar ya da gönüllü birlikler gibi düzen dışı kuvvetler tarafından dolaylı kuvvet kullanılması veya kullanma tehdidinde bulunulmasını da içermektedir. Bu durumda doğrudan saldırılarda olduğu gibi dolaylı silahlı saldırının da meşru müdafaa hakkı için bir temel oluşturacağı açıktır34.

Meşru savunmanın diğer hukuk dallarında olduğu gibi uluslararası hukukta da saldırı ile orantılı olması gerektiği aşikârdır. Devlet karsı tarafa zarar vermek amacıyla değil yalnızca kendisine yönelmiş bulunan silahlı saldırıyı def etmek amacıyla hareket etmeli ve bu amaca ulaştığı an eylemine son vermelidir, aksi takdirde uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmiş olacaktır35.

BM Antlaşması ile başlayan 1945 sonrası uluslararası düzende son birkaç yüzyıldır dünya düzenini, devletlerarası ilişkileri düzenleyen ve belirleyen temel bir ilke olan devletin egemenliği ilkesi esas alınmıştır36.

Uluslararası hukukta, müdahale etmeme kavramı, hiçbir devlet, diğer bir devletin iç ya da dış işlerine müdahalede bulunamaz. Bu sebeple, devletler hukuku alanında müdahale kavramını değil, müdahale etmeme kavramını açıklamak gerekir. Müdahalenin söz konusu olabilmesi için eylemin zorlama unsuru taşıması gerekmektedir37. 34 TOPAL, s. 92. 35 PAZARCI, s. 120. 36 TOSUN, s. 108 37 ALTINER, s. 39.

(28)

23

Genel Kurul tarafından alınan, 24 Ekim 1970 tarih ve 2625 sayılı Devletler Arasındaki Dostane ilişkiler Bildirisi'nde109, müdahale ile ilgili şu düzenlemelere yer verilmiştir “Hiçbir devlet veya devletler grubunun, her ne sebeple olursa olsun, doğrudan veya dolaylı olarak, herhangi bir devletin iç veya dış işlerine müdahale hakkı yoktur. Bundan dolayı, silahlı müdahale ve diğer bütün müdahale çeşitleri veya devletin kişiliği, siyasi, ekonomik ve kültürel unsurlarına karşı tehdit girişimleri, uluslararası hukuku ihlal eder. Hiçbir devlet, diğer bir devletin egemenlik hakkının kullanılmasının kendisine bağlanması ve ondan herhangi bir çıkar sağlamayı güvence altına almak amacıyla, onu zorlayacak ekonomik, siyasi veya başka herhangi bir türde önlem alamaz veya alınmasını teşvik edemez. Keza hiçbir devlet, diğer bir devletin rejimini şiddet kullanarak devirmeye veya iç savaşa müdahaleye yönelik olarak terörist veya silahlı grupları örgütleyemez, teşvik edemez, finanse edemez,tahrik edemez ve onlara yardım edemez.”

Devletlerin ulusal yetkisine giren işlerin neler olduğu konusunda, herhangi bir açıklık mevcut değildir. Çünkü bu konular zaman içinde değişir. Örneğin insan hakları konusu, önceki yıllarda devletlerin ulusal yetkisine girerken, şimdilerde ulusal sınırlardan çıkıp uluslararası bir konu haline gelmiştir38.

Zayıf devletlere sürekligüçlü devletlerin müdahalesinde bulunmaktadırlar.

Bu durum da, devletlerin büyük bir çoğunluğunda derin endişeler uyandırmaktadır. Hatta müdahalede bulunma konusunda ciddi bir rekor sahibi olan ABD gibi devletler bile, Orta Doğu'daki bazı devletlerin “terörizm sponsoru” olduğu konusunda şikâyette bulunabilmektedir39.

Silahlı uyuşmazlıklar anlamındaki müdahale terimi ise, bir devletin iç savaş yaşayan diğer bir devlete, o devletin hükümetini veya hükümet muhaliflerini destekleyerek karışmasıdır. Bu tür müdahaleler, kuvvet kullanma yasağının ihlali niteliğindedir40. Böyle müdahalelere maruz kalan devlet, müdahalenin niteliğine uygun tedbirler alma hakkına

38 BAŞEREN, Sertaç, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2003, s. 96.

39 ALTINER, s. 40. 40 TOPAL, s. 101.

(29)

24

sahiptir. Örneğin müdahale, silahlı saldırı boyutundaysa devlet meşru savunma hakkını kullanabilir.

Meşru savunma hakkının kullanımında silahlı saldırıya uğrayan devlet bunu tek başına karşılayabileceği gibi, yardım çağıracağı başka devletlerle birlikte de karalama hakkına sahiptir. Bu hak hem 51. maddede hem de uluslararası içtihatta kabul edilmektedir. Silahlı saldırıya uğrayan bir devlet bu yönde bir çağrıda bulunmuş olması yeterlidir. Kimi durumlarda ortak meşru savunma hakkının BM GK’inin bu yönde üçüncü devletlere izin vermesi üzerine kullanıldığı da görülmektedir. Örneğin, GK 29.11.1990 tarih ve 678 sayılı kararı üzerine “Koalisyon Kuvvetleri” Kuveyt ile birlikte ortak meşru savunma hakkını kullanmak suretiyle Irak’a karşı silahlı kuvvete başvurmuşlardır. BM Antlaşmasının 51. Maddesinde açıkça öngörülen alınan meşru savunma

ii. Güvenlik Konseyi Kararı ile Kuvvet Kullanımı

BM’nin bir devlet içerisinde gerçekleşen insan hakları ile ilgili olaylara insani müdahalede bulunabilmesinin temel şartı GK insan hakları ihlallerini barışı tehdit eden veya bozan bir durum olarak nitelendirmesi ve buna karşı gerekli tedbirlerin alınması yönünde karar vermesidir. Bu aynı zamanda kuvvet kullanma yasağı ilkesinin ikinci istisnasını oluşturmaktadır41.

Kuvvet kullanmanın yasaklanmasıyla BM çatısı altında barış ve güvenliği korumak veya bozulan barışı yeniden tesis etmek amacıyla müştereken kuvvet kullanılmasını öngören ortak bir güvenlik sistemi oluşturulmuştur. BM Antlaşması uluslararası barış ve güvenliğin başlıca sorumluluğunu 24. maddesiyle GK vermiştir. Antlaşması’nın “Barışın

Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Durumunda Yapılacak Hareket” başlığını taşıyan VII.

Bölümünde yer alan 39. madde GK, barışın tehdit edildiği, bozulduğu veya bir saldırı eylemi olduğunu tespit etmesi halinde, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için tavsiyelerde bulunacağını veya 41. ve 42. madde uyarınca hangi önlemlerin alınacağına karar verileceğini düzenlemekteydi.

41 ORALLI, Levent Ersin, “Uluslararası Hukukta ve BM Sisteminde Askeri Müdahale Olgusu”, Tesam Akademi Dergisi, s.6, http://atif.sobiad.com/sobiadfiles/sobiadarsiv2 (15.02.2016).

(30)

25

GK’nin hangi durumlarda ve hangi koşullarda uluslararası barış ve güvenliğin bozulduğuna ya da tehdit edildiğine karar vereceği hususu açık değildir. Çalışmada değinilen ve özellikle Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkan çok sayıda örnek bu belirsizliği doğrular niteliktedir. Açıktır ki, BM yapısının tabiatı itibariyle GK’ne bu konuda oldukça geniş bir yetki sahası bırakılmıştır. GK kararlarının niteliğinin, lüzumunun ya da rasyonelliğinin, hukuki somut verilerden öte uluslararası güç dengelerine ve politik gerekliliklere bırakıldığına dikkat çekilebilir42. Güç kullanımı kararının sadece Kore’de ve Körfez Savaşı’nda alınmış olması da bu gerçeği doğrulamaktadır. Sürekli üyeler arasındaki rekabet ve veto yetkisi bu hakkın keyfi kullanımının en önemli engelleyicisi olmuştur. Müdahale edilmesi gereken bir olayda daimi üyelerden birinin yararına uygun olmayan bir durum söz konusu olduğunda, bu üye veya üyelerin müdahaleyi önlemesini bu günkü GK karar sisteminde kimse engelleyemeyecektir. Aynı şekilde yapılacak bir müdahalede askeri harcamaların fazlalığından dolayı bu masrafları gerçekleştirecek olan başta ABD olmak üzere diğer gelişmiş ülkeler her olayda aynı hassasiyeti göstermeyecektir. GK tarafından 678 sayılı karar alınmadan önce İngiliz ve ABD donanmaları zaten Körfez’de yerlerini almışlardı. GK 678 sayılı kararda kuvvet kullanma konusunda yetki vermemiş, kullanılan kuvveti tanımlamıştır. Karara, VII. Bölüm dayanak olarak gösterilmiştir.

Kararların VII. Bölümün tamamına, 42. maddeye yahut 51. maddeye dayanabileceği olasılıkları ileri sürülmüştür. Nitekim Körfez olayında GK çok hızlı bir şekilde olaya müdahale ederken Bosna olayında müdahale kararının alınması için çok uzun bir sürenin geçmesi gerekmiştir.

GK, olay anında hakim olan siyasi, stratejik ve askeri şartlara göre kendi kararını verir. Bu da benzer insan hakları ihlalleri karşısında farklı uygulamalar ortaya koyan BM’nin güvenirliliğini büyük ölçüde zarara uğratır. Bu itibar kaybının önlenebilmesi için en azından zor da olsa BM üyesi devletlerin üzerinde konsensüs sağlayacağı bir barışı tehdit eden insan hakları ihlallerinin tespit edildiği katalogun belirlenmesi yerindedir43.

42 ORALLI, s. 117.

43 DÖNER, Ayhan, “Kuvvet Kullanma Yasağı ve İnsani Müdahale Açısından II. Körfez Krizi”, http://www.e-akademi.org( 25.02.2016).

(31)

26

B. Uluslararası Örf ve Âdet Hukukunda İnsani Müdahale

Milletlerarası Adalet Divanı Statüsü ’nün 38. maddesinde uluslararası hukukun asli kaynakları arasında uluslararası örf ve âdet (teamül ya da yapılageliş) kuralları da sayılmıştır. Örf ve âdet kurallarının oluşumu, anlaşma hukukunun oluşumundan farklıdır. Örf ve âdet hukuku devletlerarası anlaşmaların yazılması ile yaratılmamış, özel alanda devletlerin fiilleri arasındaki düzenlemelerle oluşmuştur.

Uluslararası hukukta örf ve âdet kuralının varlığı için maddi ve manevi ögesinin birlikte bulunması gereklidir. UAD Statüsünün 38. maddesinde örf ve âdetin maddi ögesi “genel uygulama” şeklinde ifade edilmiştir. Genel uygulama, müşterek ve yaygın olmayı ifade etmektedir, evrensel olması şart değildir. Bu durumunda devletin uygulaması ve diğer devletlerin de buna itiraz etmemesi kastedilmiştir44.

Uluslararası örf ve âdetin manevi ögesi ise, hem nicelik hem de farklı gruplardaki devletlerin, genel uygulamanın bir hukuk kuralı olduğuna inanmalarıdır. Kuvvet kullanma yasağının sadece antlaşmalar hukuku kapsamında değil aynı zamanda bir örf ve âdet hukuku kuralı olduğunu ifade edilmiştir.

İnsani müdahale, kuvvet kullanmayı gerektirmesi dolayısıyla da örf-âdet kuralı değildir. Zira kuvvet kullanma yasağının örf-âdet kuralı olduğu şüphesizdir. UAD’na göre, hem BM Antlaşması hem de örf ve âdet hukuku, uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanmayı yasaklayan ilkeden doğmuştu. Bunda UAD, Nikaragua Davası’nda işaret etmiştir. Günümüzde kuvvet kullanma yasağının uluslararası örf ve âdet hukuku kuralı niteliğinin yanı sıra aynı zamanda jus cogens niteliği kazandığı da kabul edilmektedir45. Bununla birlikte jus cogens kuralı oluşturan kuvvet kullanma yasağının kapsamı tartışmalı olup söz konusu yasağın kapsamının 2/4. maddeden ve örf ve âdet hukukundaki genel kuvvet kullanma yasağından daha dar olduğu ileri sürülmektedir46. Bir eylemin jus

cogens kuvvet kullanma yasağının kapsamına girebilmesi için, uluslararası toplumun

temel unsurları tarafından aksine bir düzenleme yapılmayacak bir şekilde yasaklandığının

44 ERTUĞRUL, s. 661-662. 45 ERTUĞRUL, 662.

46 KAVAK, Ömer Faruk, Uluslararası Güvenlik Tehditleri Açısından Uluslararası Terörizmin

(32)

27

kabul edilmesi gerekir. Buna göre, uluslararası toplumun bir kısmı tarafından hukuka uygun kabul edilen fiil, jus cogens kuvvet kullanma yasağının kapsamına dâhil olmayabilecektir. Ayrıca, devletler bir fiilin kuvvet kullanma yasağının kapsamına girdiğini kabul etmekle beraber aksine düzenlemeler yapılabileceğini de kabul etmeleri halinde söz konusu fiilin örfi kuralla yasaklanmasına rağmen jus cogens kuvvet kullanma yasağının kapsamına girmeyeceğini kabul etmek mümkündür47.

IV. Egemenlik ve İnsani Müdahale 1. Egemenlik Anlayışının Gelişimi

Egemenlik kavramı, uzun yıllar devletin temel unsurlarından birisi ve onun ayırt edici özelliği olarak kabul edilmiştir. Devletin oluşabilmesi için belirli toprak parçasında (ülke) yerleşmiş, ortak özellikleri bulunan insanlar üzerinde tek ve üstün bir siyasi otoritenin kullanabilmesi gerekir. Üstün ve sınırsız bu güç; emir, kumanda ve müeyyide uygulama yetkisi şeklinde karşımıza çıkan egemenliktir.

Devlette egemenlik iç ve dış görünümleri söz konusudur. Devlette egemenlik tek olmakla birlikte iç ve dış görünümleri söz konusudur. İç egemenlik, devlet kudretini; devletin siyasi iktidarının, diğer iktidar sahibi gerçek ve tüzel kişilerin üzerinde olmasını, emretme ve yön verme yetkisine sahip olmasını ifade eden dış egemenlik ise kısaca “bağımsızlık”, yani devletin kendi hür iradesiyle kabul ettiği sınırlamalar dışında uluslararası alanda başka hiçbir sınırlamaya tabi tutulamaması olarak kendini gösterir48. Devletin egemenlik yetkisini hiçbir bağlı olmadan kullanması, onun uluslararası hukuk kurallarının öngördüğü durumlar dışında, devlet hiçbir gücün organik bağımlılığı altında değildir. İç egemenlik ile dış egemenlik, aslında tek ve aynı sistemi oluştururlar.

Başka bir ifadeyle devlet egemenliği, ancak, bu başka devletlerle karşılaşıldığında ve onlar tarafından saygı görünce anlam taşır. Bu nedenle egemenlik mantığı, bir uluslararası sistemin varlığını gerektirir49. Uluslararası antlaşmalar da devletin egemenliğinin ancak uluslararası hukuk kuralları ya da onun rızası ile sınırlanacağını

47 TOPAL, s. 120.

48 BAŞGİL, Ali Fuat, Esas Teşkilat Hukuku, C. 1, İstanbul 1960, s. 178-179.

49 BERİŞ, Hamit Emrah, “Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi Ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 2006, Sayı. 63-1, s. 57-62,

(33)

28

kanıtlayan çeşitli hükümler içermektedir. Bunların en tanınmışlar, Milletler Cemiyeti Sözleşmesinin uluslararası hukukun üye devletlerin ulusal yetkisine bıraktığı alanlarda Cemiyetin karışamayacağını öngören 15. madde 8. fıkrası ile Birleşmiş Milletler Antlaşmasının üye devletlerin ulusal yetkisine giren konularda örgütün karışamayacağını öngören 2. madde 7. fıkrası olmaktadır.

Devletlerin kendi kararlarını serbestçe almaları konusunda uluslararası içtihadında, devletlerin antlaşma yapma yoluyla yükümlülük altına girmelerinin egemenlik yetkisinin terki olarak değerlendirilmeyeceği konusudur. Bu konuda uluslararası içtihat devletlerin antlaşmalar aracılığıyla egemenlik yetkilerine getirecekleri sınırlamaların da dar bir yoruma bağlı olarak demlendirilmesinin gerektiğini öngörmektedir50.

Devlet ülkesi üzerinde egemenlik yetkisini münhasır bir biçimde kullanır. Bunun da iki yanı vardır. Birincisi, belli bir devletin ülkesi üzerinde yalnızca bu devlet egemenlik yetkilerine sahip bulunmaktadır. Belli bir devlet ülkesinde kamu gücü bu devlet dışında ilk olarak başka bir otorite tarafından uygulanmaz. Palmas Adası Davas`na ilişkin 4.4.1928 tarihli hakemlik kararı bu ilkeyi şu cümleyle doğrulamaktadır:

“Dünyanın bir parçası ile ilgili olarak bağımsızlık, orada, bütün öteki devletler dışında, devlet yetkilerini uygulama hakkıdır "51.

Devletin ülkesi üzerinde münhasır egemenliği ilkesinin ikinci yanı ise, bir devletin egemenliğinin ilke olarak, ülkesi ile sınırlanmasıdır. Nitekim Sürekli Hakemlik Mahkemesinin Kuzey Atlantik Kıyılarında Balıkçılık Davası`na ilişkin 7.9.1910 tarihli kararında devletin egemenliğinin sınırının ülkesi olduğu açıkça bildirilmiştir52. Bir devletin başka bir devlet ülkesi üzerinde ilke olarak onun rızası olmadan herhangi bir egemenlik yetkisi kullanamaması olmaktadır. U.S.A.D.’nın Lotus Davasına ilişkin 7.9.1927 tarihli kararında bunu şu sözcüklerle doğrulamaktadır:

50 PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, 2. Kitap, 9. Bası, Ankara 2013, s. 20. 51 Reports of International Arbıtral Awards, Recueil des Sentences Arbitrales,Island of Palmas case

(Netherlands, USA),4 April 1928,Nations Unies – United Natıons Copyright (c) 2006, vol. II, s. 838. 52 PAZARCI, s. 21.

(34)

29

“Uluslararası hukukun devlete öncelikle koyduğu kısıtlama, aksine izin veren bir kural yokluğunda, başka bir devletin ülkesi üzerinde gücünü herhangi bir biçimde uygulamayı yasaklayan kısıtlamadır”53.

Egemen otoritenin diğer devletlere karşı sorumluluğu ise onların egemenlik haklarına saygı göstermek, uzlaşmazlıkları güç mücadelesiyle değil, karşılıklı görüşme ve mutabakat aracılığıyla çözmeye çalışmak bağlamında özetlenebilir. Bununla beraber söz konusu sorumluluk, diğer devletlerle eşgüdüm içinde hareket etmek koşuluyla, bu anlamda uluslararası toplumun bir parçası olarak, kendi devletlerinin hukuksuz muamelelerine maruz bırakılan halklara yardım elini uzatmayı da kapsamaktadır. Bu açıdan ciddi ve sistematik insan hakları ihlallerinde bulunan devletler ile siyasal ve diplomatik ilişki kurmaktan kaçınma şeklinde bir strateji izlenmesi bu yöndeki politikalara örnek gösterilebilir. Bu durumun en önemli yerel ve ulusal çapta sınırlı kalmayacak ve tüm dünyaya yayılacak demokratik ve özgürlükçü bir düzenin belirmesi olabilecekti54.

2. Egemenlik ile İnsani Müdahale İlişkisi

Avrupa Konsey üyesi ülkeler tarafından imzalanan ve 1953 yılında yürürlüğe giren İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunması Avrupa Sözleşmesi’yle üye ülkelerde insan hakları ihlallerinin sürekli olarak izlenmesi, böylece ihlallerin önlenebilmesi için hızla harekete geçilmesi öngörülmüş; Konsey üyesi ülkelerin girişecekleri hak ihlalleri karşısında bireyleri koruyacak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuştur55. İnsan hakları ihlallerini sistematik hale getiren devletlere “uluslararası toplum” adına girişilen “insanî müdahaledir (humanitarian intervention)56. BM Antlaşması’nın ünlü 2/7. maddesi devletlerin egemenlikleri altındaki topraklara, kendi talepleri olmaksızın müdahale edilemeyeceği anlayışını içerir. Oysa insan haklarını temel alan “insanî müdahale” kavramıyla, başka ülkelere yönelik güç kullanma gerekçeleri, politik ya da stratejik değil,evrensel ve insanî ilkelere dayandırılarak meşru

53 Cour Permanent de Justice Internationale, Serie A, 7 Septembre 1927, No. 9, s. 18-19. 54 BERİS, s. 75-76.

55 BERİS, s. 66.

56 MİCHAEL, Ignatieff, “Intervention and State Failure”, Dissent 2002, Vol. 49, Issue 1, s. 115- 123.

(35)

30

görülmüştür. Ayrıca müdahale,her ne kadar bir ya da birkaç ülke tarafından yürütülse de asıl özne olarak uluslararası toplum” gösterilmiştir57. Bu bağlamda müdahaleci devletler, genelde, “uluslararası toplum” adına hareket ettikleri iddiasından yola çıkarlar58.

David P. Forsythe’a göre “Uluslararası insan hakları hukuku devrimci bir nitelik taşımaktadır çünkü ulusal egemenliğin karşıtıdır; buna göre bir devlet kendi yargı yetkisi çerçevesinde her istediğini yapamaz”59.

Henry Kissinger’a göre insancıl müdahale “Yeni anlayışa göre, geleneksel egemenlik kavramı ve diğer ülkelerin içişlerine karışmama ilkesi, evrensel barış ve adaletin önündeki en büyük engelleri oluşturmaktadır”60.

Egemenlik, her devletin kendi toprakları içerisinde mutlak hâkimiyet sahibi olduğu ve hiçbir dış güce hesap vermek zorunda olmadığıdır. BM Genel Kurulu`nun 1970 yılında kabul etmiş olduğu bir karara göre, “her devlet kendi siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel sistemini özgür olarak seçip geliştirme hakkına sahiptir”61. İçişlerine karışmama ilkesinin daha çok Avrupalı devletler tarafından Avrupalı olmayan devletlere karşı geçersiz sayılmış olduğudur. Böylelikle 19. Yüzyılı simgeleyen emperyalizm ve kolonyalizm, hem egemenlik hem de müdahale yasağının sistematik olarak çiğnemesine yol açmıştır. Devlet egemenliği, kavramı/ilkesi, uluslararası politikada bir ya da birden fazla aktörün/devletin, başka bir devlete müdahale etmemesi ve iç işlerine karışmaması olarak kabul edilen bir ilkedir62. 1990’lardan itibaren dönüşüm geçirmesi söz konusu olmuştur. Zira bu kavramın geleneksel tanımı ile insani müdahale yaklaşımı arasında bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Bir yandan haksız yere birçok sivilin hayatının kurtarılması söz konusu olurken, diğer yandan bir devletin iç işlerine müdahale etmeme gereği, böyle bir kurtarma çabasının önüne zorluklar çıkarmaktadır. Birleşmiş Milletler, bu konu ile ilgili

57 KURT, Mills, Human Rights in the Emerging Global Order: a New Sovereignty? London/New York- 1998, Macmillan/St. Martin’s Press.

58 AYOOB, Mohammed, “Humanitarian Intervention and State Sovereignty”, The International Journal of Human Rights 2002, Vol. 6, No. 1, s. 81-102.

59 FORSYTHE, David P., Stephen D. Krasner, Sovereignty: Organized Hypocrisy, Princeton University Press 1999, s. 24.

60 KİSSİNGER, Henry, Does America Need a Foreign Policy: Towards a Diplomacy for the 21st Century, New York, 2001, s. 234.

61 TÜRKMEN, s.237-238.

62 DURAN, Hasan, “ İnsani Müdahale”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 2001, Cilt. 6, Sayı. 1, 2001, s. 90.

(36)

31

olarak 1990’ların sonlarına doğru, Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonu’nun kurulmasını sağlamıştır. Bu konu ile ilgili olarak 1990’ların sonlarına doğru, Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonu’nun kurulmasını sağlamıştır63.

20 Eylül 1999’da BM Genel Sekreteri Kofi Annan, BM Genel Kurulu’nda yıllık raporunu sunarken yapmış olduğu konuşmada devletlerden geleneksel egemenlik anlayışlarını gözden geçirmelerini talep etmiştir. Bu talebe Kanada hükümeti takip eden sene Müdahale ve Devlet Egemenliği Uluslararası Komisyonunu (ICISS) toplantıya davet ederek cevap vermiştir. Bu bağımsız uzmanlar Komisyonu görüşmeleri Avusturya eski dışişleri bakanı Gareth Evans ve uzun yıllar BM özel danışmanı Cezayirli diplomat Muhammed Sahnoun’un ortak başkanlığında gerçekleşmiştir64. 2001 Aralık tarihli nihai raporunda ICISS koruma sorumluluğu yaklaşımını dile getirmiş ve BM organlarına bu yaklaşımın benimsenmesi ve somutlaştırılması tavsiyesinde bulunmuştur 15. koruma sorumluluğu yaklaşımı BM Genel Sekreteri tarafından reform önerileri hazırlamakla görevlendirilen yüksek hiyerarşili grup tarafından BM reform sürecine dahil edilmiştir. Bu çalışmalar sonucu hazırlanan raporda getirilen önerilere, aralarında ABD, Çin ve Rusya’nın da bulunduğu tüm devletler tarafından itirazlar yapılmıştır 16. Devletlerin bir kısmı bunun yeni bir müdahale teşkil edeceği düşüncesini ileri sürerken, diğerleri GK’ne kapsamlı yetki verilmesinden ve siyasi takdir haklarının daraltılmasından duydukları endişeleri dile getirmiştir65.

3. İnsani Müdahale ile Önleyici Müdahale Arasındaki İlişki

ABD’de 11 Eylül 2001 Salı günü, dört yolcu uçağından ikisinin New York’taki Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine, bir diğerinin de Washington’da Pentagon’a çarptığı, sonucunun ise düşürüldüğü saldırının ardından Amerikan güvenlik algılamalarının değiştiği bir gerçekti. Bu olay adeta, hukuki meşruluğa dayanmayan tek yanlı Amerikan müdahalelerinin sözde gerekçesini oluşturacaktı. 11 Eylül sonrası

63 TEKİN, s. 11. 64 TÜRKMEN, s.258.

65 ARSAVA, Füsun, “Egemenlik Ve Koruma Sorumluluğu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 2011, C. 15, Sayı. 1, s. 105-106.

Referanslar

Benzer Belgeler

Günümüzde tüm sektörler arasında en fazla kaynak gıda güvenliğine aktarılmasına rağmen Dünya Gıda Programının (WFP) Şubat 2021’deki tahminine göre

Ancak Ağustos 1986 hava saldırısı için, Ekim 1984 Antlaşması’nın yanı sıra, uluslararası hukukun karada meşru kabul etmediği sıcak takip hakkının da ısrarla

ABD’nin Irak’tan çekilmesinin İran’ın işine ne kadar yaradığı tartışma konusudur Bu durum İran’ın Irak’a ve bölgeye bakışı ile doğrudan ve ABD’nin İran’a

PKK terör örgütü, Türkiye’ye karşı bir tehdit oluşturduğu, zarar verdiği, ayrıca sözde Büyük Kürdistan’ın Türkiye ayağını oluşturmasına hizmet ettiği,

Akra, Musul: Akra, 1991 yılından bu yana Duhok Vilayetince idare edilmekte ve fiili Kürt Özerk Bölgesi Yönetimi’ni Irak Yönetimi’nden ayıran “Yeşil Bölge”nin üzerinde

El-Nahda ve Selam Grubu, Fazi- let Partisi, Irak Türkmenleri İslam Birliği, Ulusal Reform Hareketi, Irak Ulusal Kongresi, Hepi- miz Irak’ız, Irak Aşiretleri Ulusal Hareketi, İnşa

Bu konferansların sonunda 26 Haziran 1945’te 51 ülke (Beyaz Rusya ve Ukrayna Sovyetler Birliği’nden ayrı olarak kabul edilmek suretiyle) Şartı imzalamışlar ve 24

İslami ve milli bir sorumluluk olarak direnişin kök salması noktasında meşru tüm yolların kulla- nılarak bir an önce işgalin bitirilmesi yönünde yoğun faaliyetlere