• Sonuç bulunamadı

Diyarbakır el sanatları 3 : değerli maden, metal, ahşap, deri, hat, el santları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Diyarbakır el sanatları 3 : değerli maden, metal, ahşap, deri, hat, el santları"

Copied!
471
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EDİTÖR: pROF. DR. YUSUF KENAN hASpOLAT

DİYARBAKIR EL SANATLARI-3

(D

EğERLİ

M

ADEN

-M

ETAL

-A

hşAp

-D

ERİ

-h

AT

(2)

DİYARBAKIR EL SANATLARI-3 (Değerli Maden-Metal-Ahşap-Deri-Hat El Sanatları)

Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat

Tür Araştırma Sayfa Tasarımı Ensari Özdoğan Birinci Baskı Ağustos 2014 (e-kitap)

Bu kitabın her türlü yayın hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat’a aittir. Tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

ISBN: 978-605-84962-8-6 e-mail:khaspolat@hotmail.com

(3)

DİYARBAKIR EL SANATLARI-3

(D

EğERLİ

M

ADEN

-M

ETAL

-A

hşAp

-D

ERİ

-h

AT

E

L

S

ANATLARI

)

(4)

Yusuf Kenan haspolat

1954 yılında Diyarbakırda doğmuştur. Çocuk Hastalıkları, Çocuk Acil, Geli-şimsel Pediatri ve Çocuk Endokrin dallarında profesör olan yazar halen Dicle Üniversitesi Çocuk Hasta-nesinde Anabilim Dalı Başkanı, Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazar evli ve iki çocuk babasıdır.

Yazarın Diyarbakır'la ilgili 25.000 sayfa eseri ayrıca tıbbi 700 yayını ve 500 atıfı vardır.

Yayınlanmış Eserleri

Bedüzzaman ve Diyarbakır Dicle İlçesi

Diyarbakır Ekonomi Tarihi (2 Cilt) Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi (3 Cilt) Diyarbakır Yeraltı Kaynakları

Diyarbakır Yerüstü Kaynakları (2 Cilt) Diyarbakır'da Çevre ve Doğa (Sempozyum) Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji, Maden Eğil ve Turizm

Ergani İlçesi ve Turizm

Gül Şehri - Diyarbakır Sempozyumu Hani İlçesi

Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri Karacadağ

Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır (4. Baskı) Sema (Şiir)

Tabiattan Fısıltılar (Şiir) Ümit (Şiir)

Gökteki ışıltılar(Şiir Hazırlanıyor) Toplumdan esintiler (Şiir Hazırlanıyor) Tarih - Kültür - İnanç Kenti Diyarbakır Tüm Yönleriyle Çermik İlçesi ve Turizm

Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kulp İlçesi Ve Turizm Tüm Yönleriyle Çüngüş İlçesi Ve Turizm Diyarbakır Surları

Diyarbakır İlçelerinde Kaleler Diyarbakır’ın Tarihi Evleri

Diyarbakır İlçe Evleri, Köşkler, Saraylar, Küçeler Diyarbakır’ın Tarihi Yemek Ve Gıda Mekanları Diyarbakır’da Kamu Yapıları

Diyarbakır’da Tarihi Ve Kültürel Mekanlar (2 Cilt) Tüm Yönleriyle Çınar İlçesi Ve Turizm

Tüm Yönleriyle Kocaköy İlçesi Ve Turizm Diyarbakır Cami Ve Mescitleri

Diyarbakır Türbe, Medrese, Kiliseleri Diyarbakır El Sanatları (3 Cilt)

(5)

İÇİNDEKİLER

A- GELENEKSEL DERİ EL SANATLARI Bölüm Editörü: Öğr. Grv. Ahmet Akaydın

1- Tarihten Günümüze Diyarbakır’da Deri Sektörü / Prof. Dr. Kenan Haspolat 9

2- Deri El Sanatları / Aygül Doru 20

3- Yemenicilik / Yük. Müh. İrem Haspolat 56

B- DEğERLİ MADEN EL SANATLARI

Bölüm Editörleri: Arş. Grv. Mehmet Yanmış - M. Ali Abakay

1- Diyarbakır’da Altın Ve Altın İşlemeciliği / Prof. Dr. Kenan Haspolat 65 2- Diyarbakır’da Bakır Madenleri Ve Bakırcılık / Müh. Cüneyt Haspolat 91 3- Diyarbakır’da Gümüş Madenleri Ve Gümüşçülük / Aygül Doru 140 4- Diyarbakır’da Elmas, Sedef, Kehribar Ve Mercan İşçiliği / Aygül Doru 172

C- DİYARBAKIR’DA METAL EL SANATLARI VE İşÇİLİğİ Bölüm Editörleri: Arş. Grv. Mehmet Yanmış - M. Ali Abakay

1- Demircilik / Prof. Dr. Kenan Haspolat 181

2- Nalbantlık / Prof. Dr. Kenan Haspolat 260

3- Kalaycılık / Cüneyt Haspolat 268

4- Tenekecilik / Aygül Doru 278

D- DİYARBAKIR’DA AğAÇ VE AhşAp İşÇİLİğİ

1- Ağaç İşleri Oymacılığı / Prof. Dr. Kenan Haspolat 285 2- Ahşap İşçiliği / Yüksek Müh. İrem Haspolat 335 Sayfa No.

(6)

E- DİYARBAKIR’DA hATTATLIK Bölüm Editörü: Arş. Grv. M. Yanmış

1- Diyarbakır’da Hat Sanatı / Prof.Dr.Kenan Haspolat 383 2- Diyarbakır Surları, Burçları, Kapıları Üzerindeki Kitabeler /

Vedat Güldoğan 407

(7)

Bölüm Editörü: Öğr. Grv. Ahmet Akaydın

A- GELENEKSEL

DERİ EL SANATLARI

(8)
(9)

U

rfa, Diyarbakır ve Van İllerinin bulunduğu yörelerde M.Ö. 1400 yılla-rında yaşamış olan Mitanniler’de de dericiliğin çok ileri olduğu saptan-mıştır. Özellikle Osmanlı’da; Diyarbakır’da işlenen sahtiyan derilerinden yapılan ciltlerin; işleme ve bezeme kalitesi açısından tercih edildiği bilgisi mevcuttur.(19)

16.yüzyıl: Onaltıncı yüzyılda Diyarbakır, Anadolu’daki önemli ticaret merkezlerin-dendir. Ticari önemi olan meslekler Madencilik, Demircilik, Bakırcılık, Sarraflık, Gü-müşçülük, Debbağlık, Kavafiye, ve Dokuma bunların belli başlı olanlarıdır.(1)

Genellikle mütevazı gelirlere sahip olan bu endüstriler arasında en dikkati çekeni, ilk dönemdeki (1518) yüksek miktardan, sonraki dönemlerde (1540 ve 1564) düşük miktara inen deri işlemeciliğidir. Diyarbakır’a gelen seyyahların Avrupa’da büyük talep gören en önemli ticari meta olarak bah settiği kırmızı boyalı derinin (sahtiyan) üretiminin yapıldığı ve şehir halkının yaklaşık dörtte birinin uğraşısı olan deri endüstrisiydi.

Üretilen derinin gön, meşin ve sahtiyan gibi tür ve kalite olarak çeşit leri bulunmakta ve ayakkabı, terlik, çizme, koşum takımı yapımında kul lanılmaktadır. Diyarbakır’da iş-lenen deri ve bunlardan yapılan ürünlerin, şehir ve bölge halkının ihtiyacına yönelik ol-duğu tahmin edilmektedir.

Şehirdeki endüstri kollarından olan, deri işlenmesi ve baş hane (kelle ve paça pişirilen ve servisi yapılan lokanta) için gerekli olan ham maddeler şehirde kesilen hayvanlardan

TARİhTEN GÜNÜMÜZE

DİYARBAKIR’DA DERİ SEKTÖRÜ

(10)

sağlanmaktaydı. Koyun ve keçinin iç yağı mum yapımın da kullanılmak üzere şem haneye, bağırsakları yay yapımında kullanılmak üzere kirişhaneye, baş ve ayakları pişirilmek üzere baş haneye, derisi de tabaklanmak üzere tabakhaneye gönderiliyordu. Genellikle mütevazı gelirlere sahip olan bu endüstriler arasında en dikkati çekeni, ilk dönemdeki (1518) yüksek miktardan, sonraki dönemlerde (1540 ve 1564) düşük miktara inen deri işlemeciliğidir.

16. yüzyılın ikinci yarısına (1564) ait ticari gelirler arasında Tamgay-ı siyah vergisine tabi olan ürünler arasında kumaş türleri, deri (bulgari), bulunmaktadır.

Şehirden yalnızca transit geçerek İstanbul’a giden kervanlardan, güm rük yerine, yal-nızca “tamga-ı kayseriyye” adı altında geçiş vergisi alın-maktaydı. Yünlü dokumalar (ak-mişe), deri (bulgari), uzun mesafeden gelen kervanlarla İstan bul’a taşınmaktaydı. Uluslararası transit ticaretin yanı sıra, Diyarbakır şehrinde, bölgeler arası ve bölge dahi-linde yapılan ticaret de önemli yer tutmaktadır. Bu konuda, öncelikle, Diyarbakır’ın sur-larında yer alan dört kapıdan geçerek şehre satılmaya gelen mallardan ve bunlardan alınan kapı vergisinden bah setmek gerekmektedir. 16. yüzyılın ilk ve ikinci yarısında rastlanan ve resm-i ebvab-ı erbaa adıyla anılan bu vergi zahire, koyun, sığır, ve yünden alınmaktaydı. Pamuk ipliği ve pamuk, (rişte ve penbe), karışık renkli ipek (harir-i elvan) ve çeşitli deriler (gön, sahtiyan ve meşin) de şehirde satılan mallar arasındaydı. (1)

Yabancı gezginlerin gözüyle deri ve yün sektörü

FRANSIZ TAVERNİER: Ünlü Fransız gezgin Jean Baptiste Tavernier, 1630’lu yıl-larda gördüğü Amid’de, deri sanayini överken şöyle der; “Amid’in derileri renk ve

benek-leri bakımından şarkın bütün mamulbenek-lerinden üstündür. O kadar çok maroken imal edilir ki, şehir halkının dörtte biri bu işle geçinir.

POLANYALI SİMEON: 1650’de Diyarbakır ve çevresini gezen Polonyalı gezgin

Sİ-MEON ise o yılların Amid’ini şöyle anlatır; “Şehir tarih boyunca olduğu gibi bu gün

de bir din ve irfan merkezidir. Emsali yalnız İstanbul’da bulunan, çok usta kuyum-cular, zernişancılar, bıçakçılar, papuççular, çizmeciler ve diğer zenaat erbabı vardır.

FRANSIZ POULLET: Sonra, 1660 lı yıllarda Fransız gezgin Poullet kente gelir. İran’dan Moğolistan’dan, Polonya ve Moskova’dan buraya gelen tüccarların fevkalade güzel deri ürünleri alıp döndüklerini yazar.(2)

(11)

(MS.1691-1692 ) Cizye- Defterlerine Göre Diyarbekir’deki Meslekler içinde dericilik: Bir yerleşim yerinde bulunan mesleklerin ortaya çıkarılmasında mü-racaat edilen kaynaklardan birisi de cizye defterleridir. Bu itibarla ele alınan defter, Diyarbekir’de 1691 yılında hangi meslek gruplarının bulunduğu konusunda son de-rece faydalı bilgiler sunmaktadır.

Bu defterde yer alan meslek isimlerinin, dil itibariyle, bir kısmının Türkçe’den ve bir kısmının da Arapça’dan ibaret olduğu görülmektedir. Basmacı, boyacı, semerci, katırcı, çulcu çizmeci, odabaşı, börekçi, taşçı, kazancı, kavukçu, paçacı, kebapçı gibileri Türkçe meslek isimleridir. Mimar, habbaz (ekmekçi), hayyat (terzi), hariri (ipekçi), mutaf (kıl dokucu), haddad (demirci), debbağ (deri yüzücü), ‘tespit etmek mümkündür.

Diyarbekir’de XVII. yüzyılın sonlarında en yaygın mesleğin çulculuk olduğu görül-mektedir. Çulculuğu debbağlık, basmacılık, boyacılık, kassarilik, sellahlık izlegörül-mektedir.(3)

Örnek vermek gerekirse; Kıtırbil Köyü’nde ise 14 çulcu, 20 debbağ, çalışıyodu. Diyarbakır, kumaş ve iplik boyacılığı, kadife, keten, bez ve ipekli do kumaları11ile

tekstilde, ayakkabı, terlik, çizme ve koşum takımları üretmek için gerekli olan deri işle-meciliğinde, ün yapmış merkezlerden biridir. Tavernier, Diyarbekir marokenleri için: “gerek renk ve gerek benekleri bakı mından Şark’in aynı cins bütün mamûlatının fevkin-dedir. Burada o kadar çok maroken imal edilir ki şehir halkının dörtte biri bu işle geçinir” demek tedir. Kayseri Şer’iyye Siciline göre, meşhur kırmızı Diyarbakır sahtiyanı, alışve-rişte bir değer olarak kullanılmıştır.(4)

19. yüzyıl: Vital Cuinet seyahatnamesinde şehirde 28 maroken fabrikası , 30 kumaş boyacısı olduğunu, ifade eder. (5)

1815 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden Buckingam ‘...., 300 deri imalatçısı, vardır. ’ demektedir. Diyarbakır’ın bu tarihlerde ihraç ettiği bir önemli madde de deri boyanma-sında büyük öneme sahip mazu idi. 1797 tarihli bir arzdan anlaşıldığına göre ‘Diyarba-kır’dan Kayseri’ye mazu gönderilmediğinden İstanbul’da ayakkabı fiyatları oldukça yükselmişti. Bunun sebebinin mazunun İzmir’e gönderilerek buradan Avrupa ülkelerine ihraç edilmesi olduğu anlaşıldığından dolayı bu işin önünün alınması istenmekteydi. Bu ise Kayseri debbağ esnafının perişanlığına yol açtığından Diyarbakır’a gönderilen fer-manlarla mazunun uygun fiyatlarla Kayseri’ye gönderilmesi istenmişti. Bu ferman

(12)

Av-rupalı tüccarların Diyarbakır’da mazu ticaretini yine önleyememiş, 1815 yılında bir ikaz fermanıyla mazunun Avrupa’ya değil, Kayseri’ye gönderilmesi emredilmiştir. (6)

Padişah 3.Selim zamanında Ergani’de kesilen hayvan derilerinin de Kayseri’ye gön-derilmesi istenmektedir.

padişah fermanı

Diyarbakır’a gelen seyyahların Avrupa’da büyük talep gören en önemli ticari meta olarak bah settiği kırmızı boyalı derinin (sahtiyan) üretiminin yapıldığı ve şehir halkının yaklaşık dörtte birinin uğraşısı olan deri endüstrisinin, son iki dönemdeki (1540 ve 1564) düşük gelirlerini açıklayacak yeterli delil bulunmamaktadır. Bölgede yapılan hayvancılığa paralel olarak, deri işle meciliğinin oldukça gelişmiş düzeyde yapılmasına rağmen, aynı oranda Defterlere yansımaması ilginçtir. Dericilikten elde edilen gelirlerin düşük görün-mesinin asıl sebebi, defterdeki rakamlara, ilk dönemde, dükkan kiraları ile birlikte, ta-bakhane gelirinin dahil edilmesi, son iki dönemde ise, yalnızca düşük miktardaki dükkan kiralarının kaydedilmiş olmasıdır. Diğer bir ifadeyle, bu dönemlerde tabakhane gelirleri kaydedilmemiştir. Deri ürünlerinin ticaretinden alman vergi ayrıca ve ipek ile birlikte, tam-gay-ı gön ve sahtiyan ve meşin adı altında tahsil edilmiştir. Yine de, toplam 27.017 akça olan bu miktara, 8.000 akçelik kira eklendiğinde dahi (35.017 akça), ilk dönemdeki yüksek tutara ulaşmadığı görülmektedir. Bu durumda, söz konusu dönemde dericilik işinin gerilediği veya gelirlerinin başka bir yere tahsis edildiği akla gelmektedir.

19.yüzyılda sanayi durumu için Diyarbakır salnamelerine bakacağız: Diyarbakır salnamelerinde; 1869-1905 Diyarbakır salnamesinde debbağlık müterakkidir. (geliş-miştir) (4/362) (3/360) Zirai ürün olarak ‘Hınta, Şa’ir, hububat-ı saire, kesilen ağnam, kıl, kök boya, mazı veteferruatı, penbe-i ham, Safi erz, Cild-i sansar, Cildi tilki, Cild-i

(13)

iplik, manusa, yerli basma, çarşaf, mülevven meşin, mülevven sahtiyan, kösele, ayakkabı, tifti, k.şal aba, harir puşi, cenfes, ma’rekeeğer takımı, mamaulat-ı ahşabiye, çorap, külah, mutabiye, mamul cild-i camus.(4/72)

Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde: Mazı ve kitre ve antuf ağaçlıkları: Bu ağaçlıklar dağlarda yetişen huda-yi nabit şeyler olup mazi ve kitre ve antuf hâsıl etmektedir ki civar ahali tarafından toplanıp bunun için mahsusan oralara giden tüccara satılır. Bunlar boya için istimal olunduğundan şehir ve kasabalarda sarfiyat-ı va-kıasının fazlası harice çıkar. Boya nevinden purik, şakaloz, sumak yaprağı, kök boya, cehre, palamud, çiriş dahi buralarda hasıl olmaktadır.(3/360)(7)

Diyarbekir’de ashab-ı sanayi az değildir. Sanayi ve mamulâttan bu havaliye ve husu-suyla ekrâd taifesine lazım ve münasib olanların her türlüsü çıkarılır. Sanayi ve mamulât esnafının başlıcaları şunlardır: Debbağ, dikici, penbeci, gazzaz, kirişçi, kunduracı, kü-lahçı, boyacı, semerci, 1841 tarihli askeri mübaya defterlerine göre Diyarbakırda deri üretiminin hayli ileri seviyede olduğunu görüyoruz. (6)

19. yüzyılda Diyarbakır şehri deri, yapağı ve ipek üretiminde söz sahibiydi. 5 Tem-muz 1841 tarihli bir belgede asker için 80.000 yapağı ve 370.000 kıyye alındığı belir-tilmektedir. (36) İlçelerde de deri sektörü ön plandaydı. Arif paşa seyahatnamesinde Çüngüş’den şu şekilde bahseder: Çüngüş’te 13 debbağhane, 5 boyahane vardır, den-mektedir. 1873-1876 yılında: Diyarbakır’da, 32 dabakhane, 6 iplikhane, 7 boyahane, Ergani’de 1 dabakhane, Çermik’te, 2 boyahane, 3 dabakhane, Hani’de 1 boyahane, 1 dabakhane bulunmaktaydı. (8)

Kentte dericilik daha çok Dicle nehrine yakın bölgelerde yapılmıştır. Bunun nedeni ise, kentin bir mil kuzeyinde, Dicle’ye açılmış bir kanalla ırmağın suyunun kente getiril-mesidir. Diyarbakır’da yapılan kırmızı maroken, deriyi güzelleştirmekte özel bir niteliği olan bu suda yıkanır. Farley’e göre Diyarbekir’in maroken derisi çok önemlidir; bu ürün-lerin bir kısmı ciltçilik ve diğer benzer amaçlar için çok uy gundur. Keçi ve koyun derileri tabakhaneler de kullanılan deri cinsleridir ve bu deriler bir tarafta Trabzon öbür uçta da Harput’a kadar gönderilmektedir .(20)

Salnamelere göre hayvansal ürün İhracatı: 1869-1905 yıllarında Diyarbakır’dan hayvansal ürün olarak yapağı, keçi ve oğlak derisi, ipek kozası, koyun ve keçi, inek ve öküz, keçi derisi, yağ ihraç edilmiştir. (Salname 4/276)

(14)

1869-1905 yılı Diyarbakır salnamelerine göre el sanatlarına esas olacak hammadde ve ürün şu şekildedir. Yapağı 56.000 kıyye Kıl 50.000 kıyye Tiftik 200 kıyye Deri 70.000 kıyye İpek kozası 42.000 kıyye Sansar cildi 17.000 adet Tilki cildi 11.000 adet Tavşan cildi 11.000 adet Ayı ve kurt 540.adet

Mülevven(renkli) meşin 10.500 adet Mülevven sahtiyan 13.700 adet Kösele 10.000 adet

Ayakkabı 70.000 çift Eyer takımı 1000 adet (9)

İlçelerde de deri sektörü ön plandaydı. Örneğin 1869 yılında Hani’de , debbağhane, 1 boyahane bulunmaktaydı (9)

Tarihte Karacadağ’da hayvancılık, deri sektörü: Tarihte Karacadağda Milan aşireti ve Türkmenler özellikle yazın ikamet etmiş, hayvancılık yapmıştır. Karacadağ’da koyun-culuktan elde edilen kasaplık hayvan, süt ürünleri, yapağı Halep pazarında İstanbul ve Avrupa’ya gönderilmek üzere çok iyi para ediyordu. Milan yünü ve halıları Avrupa’da çok beğeniliyordu. Milan malları Avrupa, Mısır ve İstanbul’a Halep üzerinden gidiyordu. Karacadağ, koyun ve deve üreticisi göçerler için de uygun bir yerdir. Onun için gö-çerler, koyun, keçi ve deve sürüleri beslemişlerdir. Sığır ve at için uygun otlaklar yoktur. Dağın otlak ları sürü hayvanları özellikle koyun, keçi ve develer için mükem mel mera-lardır Milan Aşiret Konfederasyonunun ana üretim konusu koyun yetiştiriciliğiydi. Koyun ve kuzu derisinden kürk yapımı, derisinden rugan ve koyun tulumundan değişik ev ihtiyaçları giderilirdi. Keçi kılı, kara çadırın ve bazı urganların ana materyalidir. De-venin etinden, sütünden ve tüylerinden de yararlanılırdı. Öküz derileri kışlık çadır yapı-mında kullanılıyordu, ineklerin süt ve sığırların et üretimi de çok önemli katkı

(15)

Cumhuriyet dönemi:

1931 yılı üretim: Manda derisi 2910 kg, sığır derisi 13014 kg, koyun derisi 36210 kg, Keçi derisi 22204 kg (11)

1/9/931-1/1/932 Tarihleri arasında Diyarbakır’dan dışarıya satılanlar ve değerleri :

1931’de hayvanat Maddeleri İhracat Cedveli, Türkiye İskele veya Kapılarında İhracat Cedveli

Av hayvanları

1931-Diyarbekir Vilâyetinin Mevaddı hayvaniye Cedveli

1934-1937 ihracat durumu (17)(12) (18) Nev’i Kıymeti-Lira Deri 23 900 Cinsi Adet Tavşan Derisi 2252 Kurd Derisi 344 Tilki Derisi 1223 Çakal Derisi 31 Kunduz Derisi 45 Kedi Derisi -Sansar Derisi 162 Ayı Derisi 9

Ehîl Hayvanlar Kilo Manda Derisi 2910 Sığır Derisi 13014 Koyun Derisi 36210 Keçi Derisi 22204

Başlıca Mevat Mikyas 1934 1935 1936 1937

Koyun Derisi Çift 20.000 25.000 30.000 35.000

Keçi Derisi “ 10.000 15.000 20.000 25.000

(16)

1938 yılına ait bir kitapta: Deri ihracı; Gerek sığır, koyun ve keçi derileri, gerek av derileri ilin zengin ihraç maddelerinden birini teşkil eder. İhraç edilen av derileri kurt, tilki ve tavşan derileridir, denir.(13)

1949 yılında hayvancılık: 1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izle-nimlerini detaylandırmıştır. Hayvan derileri işlenmiş olarak 25 ton ve işlenmemiş olarak 102 tondur. Borsa binasında, zamanına göre deri, gibi mallar da arttırılmaktadır.(14)

1967 il yıllığı: Diyarbakır’ın ihraç ettiği ticarî maddeler canlı hayvan ve hay vansal ürünler, ham deri, yapağı, bağırsak), ürünleridir.

Çifte handan sonra borsa Urfakapı’daki mekana ve sonra da Urfa yoluna taşınmıştır.

Urfakapı’daki borsa

1973 il yıllığına göre: Diyarbakır’da 1973 yılında yılda, kıl keçilerinden 210 ton keçi kılı elde edilir. Yılda 750 ton ham deri işlenmeden ilimizden sevk edilmektedir.

(17)

2007 yılı TUİK(2007) Deri 440 791 ton

Sığır derisi 47 035 Manda derisi 21

Koyun derisi 386 389 ton Kıl keçisi derisi 7 346

Yapağı 1 259 ton

Kıl 89 ton Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü

DERİ ÜRÜNLERİ

Tulum, Carfe, .Çarık, Çekur, Çerm(Kalın deri , Eğrilmiş deri tel , Heban, Debbağ-lanmış tulum yayık, Post:

Sahtiyan: Alelade yüzülmüş vasıfsız deridir.

Gön: Özel debbağlama ve terbiyeden geçirilmiş öküz derisidir. Sürekli dürtüldük-leri için nasır bağlayıp kalınlaşmış but deridürtüldük-lerinden yapılanları daha makbuldür.(49)

Başlıca deri çeşitleri şunlardır:

1- Meşin: Koyun derisinden yapılır ve postallarda astar olarak kullanılır. 2- Sahtiyan: Keçi derisinden yapılır.

3- İnce Astar: Meşin ve sahtiyanın cildi bozuk olanlarıdır. (15)

(18)

Kurban sonrası yüzülen deri

(19)

KAYNAKLAR

1- Ahmet Taşkın Tez Danışmanı Prof. Dr. Münir Koştaş Ankara-2003 Ankara Üniver-sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ve Din Bilimleri (Din Sosyolojisi) Anabilim Dalı Diyarbakır Ve Çevresindeki Türkmen Alevilerinde Dini Hayat Doktora Tezi

2-Mehmet Mercan.Diyarbakıryahoogrup

3-Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih Erpolat .Cizye Defterlerinin Sosyal Ve İktisadî Tarih Araş-tırmaları Açısından Önemi: Diyarbakır Örneği Sabard. Eylül 2004 Yıl: Iı, Sayı: 4, Sayfa: 105 - 251

4-Mehımet Salıh Erpolat.Osmanlı Devleti Döneminde Diyarbakır’daki Esnaf Grupları ve Meslekler Osmanlıdan Cumhuriyete Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.Ank.2008. 5- M Şefik Korkusuz:Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.İst.2003.s.62

6- Yrd.Doç.Dr.İbrahim Yılmazçelik:XIX.Yüzyılın ilk yarısında Diyarbakır.TTK yay.Ank 7- Tellioğlu Ö(ed)Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.İstanbul Acar matb.1999

8- Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX.

9-Tellioğlu, Ömer (ed), Diyarbakır Salnameleri. Büyükşehir Belediye Yay. İst. 1999. 5/303, 2/187

10- Kıran E.Kürt Milan Aşiret federasyonu.Elma yay.İst.2003.s., 32, 89, 142 11- H. Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.1936.s.363, 169, 270

12- Usman Eti.Diyarbekir.Diyarbekir matb.1937.

13-Prof.Dr.Kenan Diyarbakır’da Tarım tarihi.Diyarbakır’da Tarım Çevre ve Doğa sem-pozyumu. 2011.c.1

14- Cahit Beğenç:Diyarbakır ve Raman.Ulus Basımevi.Ankara.1949.s.24, 25, 27 15- İskan Altın Folklor Araştırmacısı Şanlıurafa El Sanatları. www.urfakultur.gov.tr 16- Mirze Mehmet Çelik.Fotoğraflarla Kulp.Edubba yay.İst.2009

17- Mehmet Ali Abakay. Cumhuriyetin İlk Yıllarında Diyarbakırda Tarım Ve Hayvan-cılık Diyarbakır Ekonomi Tarihi(ed.Prof K.Haspolat)Uzman matb.İst.2013

18- Cumhuriyetin 15.yılında Diyarbakır.s.83

19-Canan Erdönmez, Lütfü Dağtaş .Anadolu’da Dericilik Ve Diyarbakır’ın Konumu. Geleneksel Diyarbakır El Sanatları.Prof.Dr.Kenan Haspolat, Yrd.Doç.Dr.Evren Daş-dağ.Diyarbakır Valiliği-Dicle Üniversitesi yay.2013

20- Türkan Kejanlı Tarihi Diyarbakır Sur İçi Bölgesinde El Sanatlarının Ticaret Alanları Oluşumuna Etkisi Ve Yer Seçim Özellikleri.Diyarbakır Geleneksel El Sanatları.2013

(20)

D

iyarbakır Kuzey Mezopotamya bulunan bir ildir, özellikle Asur etkisinde kalmıştır. Mezopotamya insanı genellikle, omuzlardan ayak bileklerine uzanan, sağ kol ve omzu açıkta bırakan giysiler giydiler. Zengin ve fakir kadınlar, ayni stilde giyinmelerine karşın zenginler, pahalı, lüks, renkli ve parlak kumaş-ları kullandılar. Thomas, yaklaşık İ.Ö.III.bin sonkumaş-larında Assurlukumaş-ların, basit tarzda bir tunik ve bir şal ile giyindiklerini yazıyor Mezopotamya’da giysiler, yün ve ketenden ya-pılıyordu. Mevsime uygun, kumaş cinsi kullanılıyordu.

Yün, Lefêbure’ye göre, koyun ve keçi sürülerinin çoban atalarımız tarafından beslen-mesiyle birlikte yararlanılmış bir malzemedir. İnsanlar bu hayvanlardan yemek için et, giymek için de yün elde ettiler. Childe ise arkeolojik kayıtlarda bilinen en eski Neolitik toplumların, bitki yetiştirmenin yanı sıra yabani koyun, keçi, sığır ve domuzları evcilleş-tirmiş olan karma tarımcı toplumlar olduğunu söyler. Sürü beslemekle edinilen gözlem birikiminden bu hayvanların canlı yiyecek ve giyecek kaynakları olduğunu anlamış ola-bileceklerini nakleder: İnekler, keçiler ve koyunların, öldürülmeleri gerekmeksizin sü-tünden ve her yıl yapağısından yararlanıldı.

Yün, hayvandan yolma yoluyla alınır, iğ ile eğrilirdi. Yünlerin terbiye edilmesini, do-kuma kıvamına getirilmesini biliyorlardı. Bundan dolayı özellikle tapınakların büyük dokuma atölyeleri bulunuyordu. Dokuma, genellikle kadınlar tarafından tezgâhlarda yapılıyordu. Dokunan kumaşlar, temizleyiciye gidiyor, büyük teknelerdeki alkali solüs-yonuna batırılıp, ayaklarla çiğneniyordu. İ.Ö. 1900 yıllarında Mezopotamya’dan

Ana-DERİ EL SANATLARI

(21)

Deri de, bir diğer giysi malzemesiydi. Yıldız’dan da bu bilgiyi alıyoruz. Mezopotamya, İ.Ö. III. binden itibaren deriyi işlemeyi öğrenmiş, Sümer, Akad, Babil ve Assur Dönem-lerinde de yaygınlaşıp gelişmiştir.

‘’Kaunakes’’, Sümerlerin koyun postundan etek ve deri giysileri ve ‘’guffas’’ da Assur-lular’ın geniş, kolsuz paltolarıdır. Koyun, keçi ve sığır başta olmak üzere eşek, domuz, yabani dağ keçisi (ibeks), yaban kedisi, geyik, kedi, köpek, tavşan, mongos, sırtlan, deve, fil, vaşak, kurt, aslan, kaplan, panter, bizon, köpek balığı, su yılanından deri sağlanıyordu. Bu derilerin, farklı işleniş biçimlerine metinlerde rastlanmıştır. Deriler, soyulduktan sonra pisliklerinin temizlenmesi için tuzlu suda tutuluyor, ardından gölgede kurutulu-yordu. Temizlenmiş olan deri, belli maddelerin bulunduğu bir çözeltide ıslatılıyor, tüyleri çıkartılıyor ve deri şişiyordu. Bu işlemler için gübre infüzyonları kullanıldı. Deri, sopa-larla dövülüp, ağaç tezgâhlara gerilip kurutuluyordu. Postlar ise un, üzüm suyu, şarap, bira, süt ve tuz ile işlemleniyordu. Tabaklamak amacıyla kullanılan en önemli mineral, şaptı. Şap, ‘’ Dağ ülkesinin beyaz tozu’’ olarak biliniyor, olasılıkla Anadolu’dan geliyordu. Hem tabaklamada hem de deri ve kumaşların boyanmasında sabitleyici olarak kullanılan şap, yumurta sarısı ve un ile karıştırılıp kaliteli, suya dayanıklı deri elde ediliyordu.

Tabaklamak için bitki özlerinden deyararlanmışlardır: Meşe kabuğu, mazı meşesi, mazı palamudu, nar kabuğu, sumak, , sarı sabır otu, buğday unu, akasya tohumları, bö-ğürtlen. Derilere belli bir esneklik vermek, sağlamlık kazandırmak ve çürümelerini ön-lemek için onları yağlarla işlediler: Tereyağı, balık yağı, kemik iliği, beyin, süt, yumurta sarısını deriye yedirdiler. Mazı, şap, un gibi maddelerle birlikte yağın da kullanımı derinin suya dayanıklı hale gelmesini sağlamıştır. Özellikle ayakkabılar için deriler yağlanmıştır. İşlenen deriler metinlere göre, siyah, beyaz, kırmızı ve mine tonlarında boyanıyor, açıklı koyulu renk nüansları elde ediliyordu. Şapla tabaklanmış deriler ise, doğal rengi olan beyaz idi. Boya maddesi olarak kullanılan, meşe üzerinde yaşayan kermes böceği, kırmızı; bakır sülfat üzerine mazının reaksiyonuyla elde edilen ‘’kalkanthos’’ ve ‘’vitriol’’ (zaç), siyah renk veriyordu. Ayrıca nar kabuğu, safran (crocus) ve sappan ağacı da boyacılıkta kullanılmıştır. Bu derilerin işlendiği, dikildiği atölyelerin varlığı açıktır. İ.Ö.III. bin yıldan itibaren deri işçileri, dönemlere göre farklı adlar almıştır. Farklı uzmanlık dalları olan deri işçileri, kendi aralarında meslek birlikleri kurmuşlar, derinin kötü kokusu yüzünden kent dışında belli mahallelerde yaşamışlardır.

Dokuma tezgâhları üzerine kısa bilgiye göre, dokunmuş kumaşların İ.Ö. 6500 yı-lında kullanıldığına dair arkeolojik buluntular ışığında, dokumacılığın günümüzden en

(22)

az 8000 yıl önceleri de bilindiği ortadadır. Bu buluntular, Neolitik Döneme ait, karbon-laşmış eski dokuma kumaşlardır ve Anadolu’da yapılan kazılarda da ele geçmiştir. Dokuma, iki iplik sisteminin birbiri içerisinden ve birbirine 90 derecelik açılarla örgü oluşturacak biçimde geçirilme işlemidir. Bu işlemde çözgü sistemi düşey olarak asılmakta, atkılar ise bunların arasından elle geçirilmekteydi. Antik Dönem’de üç tür dokuma tezgâhı görülür: Boğa, buzağı, domuz ve koyun derisi, alkali, sumak ve daha başka bilinmeyen mad-delerle terbiye edilmiş, bir tür yağ ile esnek ve su geçirmez hâle getirilip pek çok papuç ve sandal yapılmıştır. Özellikle Assur ve Babillilerin kırmızı boyalı keçi derisinden yapılan süslü ayakkabıları ünlüydü. Önasya kaynaklarında farklı adlarla tanıyabilinen ayakkabı türleri içinde en yaygın olanı sandalettir. İ.Ö.III. binde önce tanrı ve krallar ile Sümer askerleri tarafından giyilen sandalet, İ.Ö.II. binden itibaren halk arasında yaygınlaşmıştır. En eski ayakkabı olan deri sandalet, ayakkabı tabanına tutturulmuş kayışlardan ibaretti. Sağlam öküz derisinden yapılan taban, kral sandaletlerinde katmanlıdır. Bu katlar, biz ile delinip hayvan kirişleriyle dikilirdi. Çivi, kullanılmazdı. Tabanı ayağa bağlayan kayış-lar, topuk derisindeki kancalardan geçip, ayak boyunca devam eder, arkadaki kancada sona ererdi. Birleşen bu kayışlar, sandaletin orta kısmındaki kayışı meydana getirmiştir. Bu kayışlar, açılıp kapanabilen, bazen de değerli taşlarla süslenen düğümlü iplerden oluş-maktaydı. Zaman içinde tabana açılan delikler, halkaların yerini aldı ve bu deliklerle san-dalet dikildi. Topuk ve arka topuk derileri de yükseltildi. Böylece tabaklanmış ve boyanmış koyun, keçi ve sığır derisindenyapılma, sağlam tabanlı, üst kısımları kayışlarla açılıp kapanabilen, topuklu ve topuksuz, sade ve süslü sandaletler üretildi. Hamile ka-dınlar için bile rahat deri sandaletler yapılmıştır. Anadolu’dan alınan çizme de giyilmiştir. Çizmeler, bileğe kadar uzanan ve bağlı örneklerdir. Her tür ayakkabı için keten, keçe ve madeni parçaların yanında ana malzeme deri olmuştur. Sümer ve eski Babil metinlerinde yağ ile doyurulmuş (şamua), tabaklanmış ve tüylerinden temizlenmiş ‘’Hamban tipi deri’’ denilen deriler belirtilmiştir. Sandalet ve çizme yapılan bu deriler, mazı ile boyanıyor, sarı ve yeşil kahve tonları alıyordu. Kullanılan farklı deriler de görülür: Tüylü inek deri-leri, sandaletler ve sağlam tabanlar için geçerliydi, inek kirişleriyle dikilmişti. Kayış, ilmik, burun gibi kısımlar için teke ve koyun derilerinden üretiliyordu. Beyaz teke derisi, kadın ayakkabıları için kullanılmıştır. Bu deriler, ‘’duşu taşı’’ ile parlak yeşilimsi ve sarı renge boyanıyor, yumuşak bir deri elde ediliyordu.(25)

(23)

Ancak oldukça eski bir zanaat olan dericilik farklı zamanlarda farklı değer yargılarına muhatap olmuştur.

İşlenmiş derinin Türk tarih ve sosyal hayatındaki yeri ise oldukça eskilere uzanmaktadır. Yapılan araştırmalar debbağlık ve deri işçiliğinin Anadolu’da ilk gelişen meslek oldu-ğunu ve bu mesleği başlatan kişinin de Ahi teşkilatını kurucusu Ahi Evran olduoldu-ğunu or-taya koymuştur. Selçuklular zamanında Diyarbakır ve Kastamonu, Anadolu’daki deri sanayiinin merkezi durumunda olmuştur. Beylikler döneminde önemini koruduğunu gördüğümüz dericilik mesleği Osmanlı döneminde de canlılığını muhafaza etmiştir. XV. ve XVI. asırlarda kasabalara kadar yayılarak diğer meslekler arasında önemli bir yer tutan dericilik özellikle İstanbul, Edirne, Kayseri, Ankara, Bursa, Manisa, Tokat ve Konya, Di-yarbakır, Urfa gibi şehirlerin ticari hayatında etkili olmuştur.(18)

1518 ve 1540 Tarihli Tahrir Defterlerine Göre Diyarbakır’da tabakhanelerin işlerli-ğini verdiği vergiden anlıyoruz.Tabakhane 100.000 akçe vergi veriyordu (20)

1732 Diyarbekir Şeriyye sicillerine göre Diyarbakır debbağ(derici) esnafının getirdiği sahtiyanı önce dikici esnafının alması, sonra tüccarların alınması vurgulanıyor (30)

hammaddesi hayvansal Lif Olan Geleneksel Sanatlar

Kültür Bakanlığı sınıflandırmasına göre; Hayvansal lifleri, kimyasal yapılarına, elde ediliş şekillerine, lif uzunluğuna göre gruplamak mümkündür.

1. Kimyasal Yapılarına Göre; Keratin yapısında olan lifler (koyun yünü, tiftik, deve yünü vb. ); Fibroin yapısında olan lifler (ipek böceği ipeği).

2. Hayvandan elde ediliş şekillerine göre; Örtü lifleri (koyun yünü, tiftik, deve yünü, tavşan yünü vb. ); Salgı lifleri, ipek böceği ipeği.

3. Lif Uzunluğuna göre; Stapel Lifleri; koyun yünü, diğer hayvan yünleri, rejenere yünler (kazein), kimyasal lifler (protein lifleri); Filament Lifleri (ipek böceği ipeği, artıklar).

Yün: Tekstil alanında kullanılan, oldukça fazla kıvrımlı, ince bükülebilir, uzun olma-ları nedeniyle hayvansal liflerin en önemlisidir. Sadece koyunun yünü, genel bir kavram

(24)

olan yün kelimesiyle belirtilmektedir. Koyunun deri örtüsü olan yün, kırkım yoluyla elde edilmekte, eğrilip, bükülmek suretiyle iplik haline getirilmektedir. Kazılar sonucu bronz çağında yünün eğrilip, dokunduğu tespit edilmiştir. Yün lifleri önce keçeleştirilerek kul-lanılmış daha sonraları ip haline getirilerek dokuma olarak kulkul-lanılmıştır. Tekstil alanında ilk kez kullanılan bu liflerden daha çok halı, kilim, battaniye gibi kaba dokumaların üre-tilmesinde kullanılmaktadır.

Diğer hayvanların lifleri hayvanın ismi ile (tavşan yünü, deve yünü, lama yünü, alpaka yünü vb. ) birlikte anılmaktadır. Alpaka, lama, deve, kaşmir keçisi, Ankara keçisi, Ankara tavşanı gibi hayvanların liflerinden ise tekstil alanında yararlanılmaktadır.

Kıllar: Bunlar genellikle keçi, at, sığır, domuz gibi hayvanlardan elde edilen oldukça sert yapıda düz, kıvrımsız kalın liflerdir. Eğrilmeleri oldukça zor olan bu liflerden genel-likle çok kaba dokumaların üretimi ile fırça yapımında kullanılmaktadır. Özelgenel-likle eski erkek giysilerinin süslenmesinde kaytan yapımında (at kılı - kılçar) görülmektedir.

hammaddesi hayvansal Deri, hayvansal Atık Olan Geleneksel Sanatlar

Hayvandan elde edilen, deri, kürk, boynuz, kemik gibi maddelerden yapılan el sanat-larını, kullanılan malzeme, kullanım alanı vb. sınıflandırmak mümkündür.

Saraçlık: Koşum takımlarının yapımı, tamiri ve süsleme işlerine saraçlık denilmek-tedir. Atın boyuna uygun olarak yapılan koşum takımları, onun doğal hareketlerini ko-laylaştırmak onu rahatsızlıktan, incinmekten, zararlı çarpmalardan korumak için yapılmaktadır. Koşum; paldum, başlık, gem, çeki kayışı, yan kayış, ok kayışı, yular, dizgin gibi parçalardan oluşmaktadır.

Koşumculukta genellikle manda derisi kullanılmaktadır. Yağlı deri, kromlanmış deriler sepici bıçağı ile kesildikten sonra, tıraşlanmakta, mumlu iplik, biz, ucu kütleşmiş iki iğne ile veya sırım. Sırım iğnesiyle dikilmektedir. Bütün bu parçalar kıtıkla doldurulmaktadır.

Atın boynuna geçirilen koşum takımlarının göğüs kayışı, yan kayışı, ok kayışı, se-demka gibi parçaların hamuta bağlanarak atın arabayı çekmesi sağlanmaktadır. Hamut iki ağaç parçasının (Hamut ağacı) birleştirilerek sırayla üzerine simit, fitil, dolma, kapak gibi bölümlerin yapılması ile oluşmaktadır. Paldum’da koşum takımının bir parçasıdır.

(25)

Dericilik: Derinin tabaklanarak günlük hayatta kullanılması ilk insanla başlamıştır denebilir. Ancak oldukça eski bir zanaat olan dericilik farklı zamanlarda farklı değer yar-gılarına muhatap olmuştur. İşlenmiş derinin Türk tarih ve sosyal hayatındaki yeri oldukça eskilere uzanmaktadır. Selçuklular zamanında Diyarbakır ve Kastamonu, Anadolu’daki deri sanayiinin merkezi durumunda olmuştur.(1)(18) Beylikler döneminde önemini ko-ruduğunu gördüğümüz dericilik mesleği Osmanlı döneminde de canlılığını muhafaza etmiştir. XV. ve XVI. asırlarda kasabalara kadar yayılarak diğer meslekler arasında önemli bir yer tutan dericilik özellikle İstanbul, Edirne, Kayseri, Ankara, Bursa, Manisa, Tokat ve Konya, Diyarbakır, Urfa gibi şehirlerin ticari hayatında etkili olmuştur. Osmanlı dö-neminde deri savaş malzemesi olarak kabul edilmiş olduğundan devletin izni olmadan ihraç edilmesi yasaklanmıştır. Bu nedenle debbağlar tarafından işlenen derilerin öncelikle tersane, cephane, tophane ve mehterhane gibi askeri kurumların ihtiyacının karşılanma-sında kullanılmıştır.

Debbağlar XVIII. asrın ikinci yarısında gerek sanatlarını icra açısından ve gerekse zenginlik bakımından belirgin bir hale gelmişlerdir. XVI. asırdan itibaren Türk derile-rinin Avrupa pazarlarında itibar görmesi debbağlık sanatının yeniden önem kazanmasını sağlamıştır. Ancak Tanzimat’tan sonra debbağlık sisteminde yapılan değişiklikler, Av-rupa’da gelişen sanayi ve derinin ihracı gibi nedenlerden dolayı Osmanlı dericiliğinde aynı parlaklığı görmek mümkün olmamıştır. Böyle olmakla birlikte Türk toplumunda dericilik sanayii bugüne kadar varlığını koruya bilmiş, tekstil sanayiindeki gelişmelere rağmen vazgeçilmez olmuştur (1).

Osmanlı Döneminde Diyarbakır’da Deri Sektörü

Diyarbakır’da tarihte hayvancılık çok ileriydi. İstanbul ve Halep’e hayvan ihracı söz konusuydu. Haliyle deri sektörü çok ileri düzeydeydi.

Evliya Çelebi Diyarbakır’ın güzel sahtiyanı ve bundan dikilen çizmeler, mest-pabuç-ların çok ve kıymetli olduğunu belirtir. Ayakkabı üreticileri (dikiciler) ve ayakkabı satı-cılarının (haffaflar), başlıca esnafı kuyumcular olan Hasan Paşa Çarşısında bulunduğunu yazar.(24)

Diyarbakır’ın derisine aşırı talep vardı. Hatta tepeden inme emirlerle bu derilerin sevki istenmiştir. 26 Aralık 1801 yılı Sadrazama ait bir emirde Diyarbakır’ın kazası Er-gani yöresinde kesilen hayvan derilerinin Kayseri’ye yollanması emredilmektedir (2).

(26)

İl-çelerde de bu sektör ileriydi Arifpaşa seyahatnamesinde Çüngüş’den şu şekilde bahseder: Çüngüşte 13 debbağhane, 5 boyahane, vardır (3). Buckıngham 1827’de seyahatnamesinde ‘Şehrin imalatları esas olarak; 300 tane deri imalatçısı cilt işinde çalışıyor; ayakkabı, sa-raçlık ve derinin diğer tüketim adalarında çalışanlar var’ demektedir (3).

Başbakanlık Osmanlı Arşivinde yer alan vesikalarda geçen bilgileregöre Kayseri’de sahtiyan imalinde Kayseri ve çevresinden elde edilen derilere ilâveten Sivas, Arapkir ve Diyarbakır derileri kullanılmıştır(18)

Diyarbakır malları karaborsaya da düşüyordu. Örneğin Diyarbakır taraflarından gelen mazının kantarı normal zamanlarda

80 veya en fazla 100 kuruşa, keçi derisinin 100 tanesi ise 60-70

kuruşa satın alınırken ortaya çıkan muhtekirler dolayısıyla 1207/1792-1793 senesi içerisinde fiyatlarda meydana gelen artış nedeniyle mazının kantarı 230-240 kuruşa, keçi derisi ise daha az bulunur olmasından dolayı 140, 150 ve hatta 160 kuruşa ve peşin fiyata satılır olmuştur.(18)

İlçeler de dericilik söz sahibiydi

1891 tarihli Arifi paşa seyahatnamesinde

Çermikte 4 debbağhane mevcuttu .Çüngüşte 13 debbağhane bulunmaktaydı (21) Çüngüşte halkın %70’i dericilikle uğraşıyordu, deriler köylerdeki koyun sürülerinden elde ediliyordu.Derileri işleyen üç büyük işletmeden başka marokenciler, çizmeciler ve diğer sanatkarların ürettikleri mallar tüm imparatorluğa gönderilirdi.(26)

1869 tarihi Diyarbakır salnamelerine göre (1/366)Hami’de 1 debbağhane, Ergani’de 1 debbağhane vardı

(27)

Kundura sektörü

1900’lü Yıllarda Diyarbakır’da Kunduracılar(26)

Mektebi sanayi kunduracılık atölyesi (27)

Diyarbakır Bölgesinde Kırsalda Deri Ürünleri

Tulum: Tulumlar hem yolunarak, hem yolunmadan kullanılabilirdi. Tulum halinde çıkarılır karışımın an ve tüyü dökülmesin diye şap, nar kabuğu ve tuz ile terbiye edilen hayvan derisidir. Bu tulumun içinde çökelek saklanırdı. Tulumda saklanan çökelek, daha taze kalırdı.

(28)

Tulumun derisinin rahat yolunması için deri, kül, tuz ve bulgur unundan yoğrulan bir karışımın içinde bir müddet fermante edilip tüyleri çekilirdi. Yolunan tulumun bı-çakla kazındığı da olurdu.

Carfe: Sığır derisinden çekilmiş 2–3 cm. enindeki şeritlerin örülmesiyle elde edilen bir çeşit urgandır. Yaklaşık iki üç karış uzunluğunda olan carfe’nin bir ucunda kulp, öbür ucunda da iki paralel kulp bulunur. Bu kulplardan tek olanı, diğer ikisinin arasına yer-leştirilip üçünden bir pim geçirilmek suretiyle iki uç bağlanırdı.

Carfe karasabanı boyunduruğa bağlamaya yarardı. Bu bağlama halatı o kadar sağlam olurdu ki yıllarca pulluğu çekmeye dayanırdı. Carfe’nin geniş tutulması, pulluğun derin işlemesini, gergin ve dar bağlanması ise pulluğun sığ işlemesini sağlardı.

Çarık: Çarık, kalın öküz gönünden yapılan ilkel ayakkabı, daha doğrusu, çevre şart-larından asgari seviyede koruyan bir muhafaza kaplamasıydı. Ayağı örtebilecek genişlikte bir deri parçası düzgünce kesilerek kenarlarında açılan deliklerden bir uçkur geçirilirdi. Çarık kurudukça katılaştığı için genellikle ıslatılıp giyilirdi.

Çekur: Eskiyip kurumuş derilere ‘çekur’ denir. Bunlarla sepet ve zembil gibi örme kaplar kaplanırdı.

Çerm (Kalın deri): Normal yüzülmüş sığır postuna çerm denir. Bu deri satılmak üzere tuzlanırdı. Bazen bundan çarık imal etmek için parçalanırdı.

Eğrilmiş deri tel: Hayvan derisinden ip şeklinde sırımlar teşi ile eğrilir, elek imalinde kullanılırdı.

heban: Debbağlandıktan sonra, kuru zahire depolamada kullanılan tulum halindeki hayvan derileridir. Eskiyip işe yaramaz hale gelen yayıklar da heban olarak kullanılırdı.

Debbağlanmış tulum yayık: Tulum halinde çıkarılan deridir. Bu tulumun tüyleri yolunurdu. Tüylerin kolay yolunması için tuzlu bulgur ununda bekletilirdi. Bu işlemden sonra debbağlanırdı.

(29)

lenmiş tahta boğularak kapatılırdı. Tulumlar pekmezin taşınması ve depolanmasında da işe yarardı.

Kun: İçinde başta su olmak üzere, pekmez, ayran gibi sıvı gıdalar taşınmaya yarayan, teke ve dana gibi orta boy hayvanların tulumlarından oluşan deri kaplardı. Bunlar sız-dırmaz bir şekilde dikilirdi.

post: Genel olarak her türlü deri, cilt, zar gibi koruyucu tabakalar bu adla anılır. Deri-cilikte kılı ya da yünü yolunmamış derinin adıdır. Sergi ve seccadelere de post dendiği olur.

Sahtiyan: Alelade yüzülmüş vasıfsız deridir.

Gön: Özel debbağlama ve terbiyeden geçirilmiş öküz derisidir. Sürekli dürtüldükleri için nasır bağlayıp kalınlaşmış but derilerinden yapılanları daha makbuldür (14).

(30)

Dericilik Teknikleri

(31)

Derinin kıl kökleri ve üst tabakasının giderilmesi

(32)

Bir Bölge Sanatı Olarak Debbağlık

Debbağlık sanatının geçmişi çok eskilere dayanmaktadır Bu sanat günümüzde fabrika türü derilere yenik düşerek tamamen terkedilmiş bir durumdadır Gön debbağlığı ve deri debbağlığı olmak üzere iki bölüme ayrılan bu zenaatın her bölümü ayrı debbağhânelerde ve ayrı ustalar tarafından icra edilirdi söz edilmektedir.

Gön debbağlığı

Öküz, İnek ve Deve gibi büyükbaş hayvanların derilerinin işlenmesine “Gön Deb-bağlığı”, bu sanatı yapanlara da “Göncü” denilmektedir Buradaki gön kelimesi kösele an-lamında olmayıp, kalın deri anan-lamındadır Bu deri, postallarda yüz ve astar olarak kullanıldığı gibi sarraçlıkta da yaygın olarak kullanılmaktadır.

1. Gönün hazırlanması

İç kısmı kireçlenerek 24 saat yatırılan derinin yünleri kabaca yolunur ve Aşağı Deb-bağhane’ye gönderilir Deri burada su içerisinde ıslatılır “Heyden” denilen ve avluda yer alan kireç çukuruna üç gün süre ile yatırılır 20 cm eninde, 15 m uzunluğunda “Vereçe” denilen duvara dayalı tahta üzerine yatırılır Ağzı bıçak gibi yarı keskin, iki yanı ağaç saplı “Demir” denilen aletle kalan tüyler iyice alınır.

(33)

Deri tekrar kireç çukuruna yatırılır 25 gün sonra çıkarılarak demir ile eti alınır Daha sonra, iyice yıkanarak “Sile” tabir edilen ve içerisinde “Sakat” denen köpek pisliği karıştı-rılmış su bulunan bir havuza yatırılır Sıcak günlerde 3–5 gün, soğuk günlerde 20–25 gün sile çukurunda yatan deri, daha sonra buradan çıkarılır ve çayda iyice yıkanıp temizlenir.

Sile havuzu boşaltılarak temizlenir ve sumak yaprağının karıştırıldığı su ile doldurulur Gön, bu suya yatırılır Bir hafta sonra çıkartılır Sile havuzu tekrar boşaltılarak temizlenir, döğülmüş mazı kozalağı ve su karışımı ile doldurulur Deri, 1 hafta 10 gün süreyle bu ka-rışıma da yatırıldıktan sonra çıkartılır Mevsimlerden kış ise güneşte, yaz ise gölgede ku-rutulur ve yüz kısmı iç yağı ile iyice yağlanır Yağlama işleminden sonra deri gölgede dinlenmeye alınarak kurutulur ve tekrar suya basılır.

Bundan sonra boyama işlemine geçilir Topak haline getirilmiş sığır kuyruğu, “Zaç Ruhu” karıştırılmış boyaya batırılarak gönün yüzüne sürülür Daha sonra güneşte kuru-tulan gön, “Sıpa” denilen tezgâh üzerine yatırılır; karşılıklı iki kişinin iple çektiği ve ta-vana asılı “Iskefe” denilen billur cam aletle parlatılarak satışa hazır hale getirilir.

2. Deri debbağlığı

Koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanların derilerinin işlenmesine “Deri Debbağlığı”, bunları işleyenlere de “Debbağ” denilmektedir Gön denilen kalın derilere nazaran daha ince olan bu deriler postal ve ayakkabılarda astarlık deri olarak kullanılmaktaydı.

Başlıca deri çeşitleri şunlardır;

1- Meşin: Koyun derisinden yapılır ve postallarda astar olarak kullanılır 2- Sahtiyan: Keçi derisinden yapılır

3- İnce Astar: Meşin ve sahtiyanın cildi bozuk olanlarıdır 3. Derinin hazırlanması

Bazı farklılıkları olsa bile, gönün hazırlanmasına benzer İç kısmı tuzlanmış deri, suda iyice yıkanarak yumuşatılır İç kısmına kireç sürülerek ikiye katlanıp yatırılır 24 saat sonra açılarak yünleri burada 15–20 gün süreyle kireç çukuruna yatırılır Daha sonra bu çukur-dan çıkarılan deri, içersinde “Sakat” denilen köpek pisliği ve su karışımının dolu olduğu “Sile”ye (havuza) basılır.

(34)

Kış aylarında 3 gün, yaz aylarında 1 gün bu çukurda bekletilen deri, daha sonra çıka-rılarak iyice yıkanır Yere yatıçıka-rılarak bıçakla tüyleri alınır Buğday kepeği ve su karışımın-dan oluşan “Bulamaç” çukuruna yatırılır 2 gün sonra bu çukurkarışımın-dan çıkartılarak su ile tekrar yıkanır Ezilmiş sumak yaprağı ve su karışımı ile dolu “Sile”ye yatırılır 3–4 gün sonra çıkartılarak çayda temiz su ile yıkanır “Sırık” denilen ağacın üzerine asılarak suyu süzdürülür Buna “Su Düşmesi” denir Su düşmesinden sonra deri, ezilmiş mazı kozalağı ve su karışımı ile dolu sileye yatırılır 3–4 gün sonra çıkartılarak içerisinde 10 kğ tuz eri-tilmiş sileye tekrar yatırılır 1 gün sonra çıkartılarak sırığın üzerine atılıp tekrar suyu süz-dürülür Yaz mevsimi ise gölgede, kış mevsimi ise güneşte serilerek kurutulur Tekrar temiz suya basılıp yıkanır ve sırığa atılarak suyu süzdürülür

Bu aşamalardan sonra deri, masa şeklindeki tezgâha yatırılarak çeşitli renkte boyalarla el ile boyanır Gön debbağlığının aksine, deri debbağlığında boyaya “Zaç Ruhu” katıl-mamaktadır Boyanan deri güneşe serilip yarı kurutulur Tekrar tezgâha yatırılıp yüzüne zeytinyağı serpilir

Camdan yapılmış ve “Bellur” denilen merdaneye benzer aletle parlatılıp satışa hazır hale getirilir “Bellur” aleti, göncülükte tavana asılı olarak karşılıklı iki kişinin iple çek-mesi, deri debbağlığında ise, bir kişinin el ile sürmesi suretiyle kullanılmaktadır(4).

Tarihi Diyarbakır Deri Sektörü

Prof. Dr. M. Ali Taş Diyarbakır’daki deri sektörünü şöyle anlatmaktadır; “Çocuklu-ğumuzda Anzele biraz da Çift kapı ile Urfa kapı arasındaki surlara yakın bölgenin adıydı. Anzele su kaynağının suyu havuzdan sonra açıkta akarak dere oluşturduğundan bölgenin biraz aşağısında da tabakhane ve salhane oluşmuştu. Anzele suyu salhane ve tabakhaneden geçtikten sonra Haram su adıyla yoluna devam ederdi. Her ne kadar bazı kişiler bunun harem (kutsal) su anlamına geldiğini söylerlerse de, aslında tabakhanede tabaklama işlemi için köpek pisliği kullanıldığından, suyun Haram Su olarak anılması daha akla yakındır.

Halk arasında çok acele eden, gereksiz bir telaşla koşuşturan kişilere, aşırı samimiyeti olanlar tarafından “Ne bu acele! Tabakhaneye … mu yetiştiriyorsun?!” diye alaycı seslenenler olurdu. Bu sözde debbağlıkla ilgilidir. Deri Debbağlanmasında taze köpek pisliğindeki en-zimlerden yararlanıldığından, acele edilirdi. Daha sonra suni enen-zimlerden yararlanılmaya başlandı. Ayrıca, içi boşaltılan hayvanların barsak pislikleri de bu suyun son bölümüne

(35)

Prof. Dr. Nuran Elmacı’da debbağhane kültürünü şöyle anlatır; “Diyarbakır ‘da An-zelhe suyu Çift Kapı semtinde itfaiyenin olduğu yerde yeryüzüne çıkar. Anzelha suyu tek kanalda ilerledikten sonra ikiye ayrılır. Biri mezbahaya, bir diğeri Tabakhaneye akar. Mez-bahada etler temizlenir, Tabakhanede de deriler… Sonrasında bu kirli, atık sular kentin çeşitli yerlerinde açıktan akarlar. Urfa kapıya uğrar, Mardinkapı’dan geçerek Dicle’ye ka-rışırlar. Bu sulara haram su denir. Haram su denmesinin nedeni, tabakhanede yıkanan deriler için köpek dışkısının kullanılmasıdır. Bu dışkının bileşimdeki maddelerin deriyi te-mizlediği denenerek bulunmuştur. Ayrıca dışkının çok taze olması gerekmektedir”(13).

Kürkçülük de deri sektörünün önemli bir ürünüydü.İçkalede ise Kürkçüler çarşısının olduğunu öğreniyoruz. (22)

Günümüzde bir örnek

Geçimini hayvan postlarını doldurarak sağlıyor

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde Aslan Çoban isimli vatandaş geçimini hayvan postlarını doldurup satarak sağlıyor. 25 yıldır hayvan postu doldurup sattığını belirten Aslan Çoban, işinin oldukça zahmetli olduğunu söyledi. Çoban, “Hayvan postlarını özel bir ilaçla tuzu karıştırıp hayvan derilerini bu karışımda bekletip daha sonra alçı, pamuk ve telden oluşan malzemelerle yapıyorum. Daha sonra hayvanların gözlerine bilye yerleşti-riyorum. Şu anda satışımız normal. Daha çok evcil hayvanları tercih ediyoruz. Bu işte av hayvanı kullanmak yasak olduğundan av hayvanı kullanmıyoruz .(23)

(36)

Deri ürünlerine örnekler

Deriden av çantası-semer

Deri ile yapılan ciltçilik

Anadolu’da başta Diyarbakır, Edirne ve İstanbul’da olmak üzere Türk üslubunda yapılan ciltler, bilim ve sanata verilen önem yansıtması açısından da önemlidir.

XVI. yüzyıl Osmanlı klâsik ciltçiliğinin en belirgin özellikleri, kalıplarla basılarak gömme tekniğinde yapılan hatayi, rumi penç, bulut, tığ ve tepelik gibi üsluplanmış mo-tiflerin çok kullanılmış olmasıdır. Osmanlı döneminde Cilt sanatının önemli merkezleri

(37)

arasında İstanbul, Edirne, Konya, Trabzon, Diyarbakır, Urfa ve Bağdat sayılabilir(6). Ciltler yapıldıkları yerler, süslerine ve kalitelerine göre isimlendirilmişlerdir. Hatayi (Kaşi, Horasan, Buhara, Nıhlevi), Herat (Herat, Şiraz, İsfehan), Arap (Arap yarımadası, Halep), Rumi (Selçuklu), Mağribü (İspanya, Sicilya, Fas), Türk (Diyarbakır, Bursa, Edirne, İs-tanbul), Lakd (İran, Hind) gibi isimler verilmiştir(7).

Ciltçilikte Türk üslubu Diyarbakır, Bursa, Edirne, İstanbul, şüküfe, barok ve modern olmak üzere birbirinden küçük farklılıklar gösteren alt üsluplara ayrılır. Adı geçen şe-hirler Osmanlı ciltçiliğinin geliştiği başlıca merkezlerdir (8).

Anadolu Selçuklularının deriyi çok iyi işleyerek kullandıkları o dönemlerden günümüze ulaşan bezemeli ciltlerden XVI. yüzyılda J.Chesneau, XVII, yüzyılda Tavernier ve Evliya Çelebi gibi gezginler, Osmanlı dönemi dericiliği konusunda ayrıntılı açıklamalarda bulun-muşlardır. İstanbul Edirne, . Konya, Trabzon, Diyarbakır, Urfa, ve Bağdat gibi merkezlerde üretilen deri eşyalar işleme ve bezemedeki kalite bakımından büyük değer taşırlar,

Deriden, başta ciltler olmak üzere, pabuç, çizme torba, kese, kalkan ok ve yay torba-ları, kınlar, hayvan koşumtorba-ları, perde ve sofra altı gibi eşyalar üretilmiştir. Bunların yanında doğuya özgü bir sanat türü olan gölge oyununun Karagöz figürleri de deve derisinden yapılmıştır.

Kalın deriler, bezemede kullanılan aplike tekniğinde motifler, zeminden farklı bir renkte kesilerek kenarları dikilir. (16)

Mukavva, deri veya tahta üzerine çeşitli boyalarla ve altınla yapılan nakışları bir çeşit vernikle kaplayarak meydana getirilen eserler lake adı verilir.

Türkiye’de özellikle Diyarbakır, Bursa, İstanbul ve Edirne şehirlerinde lake cilt yapıl-mıştır. Bu sanatın en büyük üstadı olan Mehmed (M. 1732) Diyarbakır’lıdır. Ali Emiri Tezkire-i Şuarayı Amid eserinde seksen adet şair ve edibin isim ve eserleri yanında kırktan fazla ciltçi, tezhibci vs. sanat sahiplerinden bahseder (9).

Değişik İslam ülkelerinin yanı sıra Anadolu’da başta Diyarbakır, Edirne ve İstanbul’da olmak üzere Türk üslupunda yapılan ciltler, bilim ve sanata verilen önem yansıtması açı-sından da önemlidir. XVI.yüzyıl Osmanlı klâsik ciltçiliğinin en belirgin özellikleri, ka-lıplarla basılarak gömme tekniğinde yapılan hatayi, rumi penç, bulut, tığ ve tepelik gibi

(38)

üsluplaşmış motiflerin çok kullanılmış olmasıdır. XVII.yüzyıldan itibaren XVI.yüzyıl-daki oran ve amotiflirin inceliği kaybolmaya başlamakla birlikte, renkler uyumunu ko-rumuştur. XVIII.yüzyıl sonlarında ve XIX . yüzyıl “şukûfe” üslubu ve “lake” gibi yenilikler görülür. XVIII.yüzyıl sonlarında ve XIX. yüzyıl ciltlerinde görülen. Barok ve Rokoko etkisi, Türk cildinin-ana yapısında değişikliğe neden olmakla birlikte bezeme açısından eski özelliklerin yitirilmesine yol açmıştır.

Cilt yapımında başta “Sahtiyan” denilen keçiderisi olmak üzere, meşin ceylan ve deve derileri kullanılmıştır. XV ve XVI.yüzyılda en üstün ürünleri verilen klasik ciltler, kitabın üst bölümünü örten “üst kapak”, alt bölümünü örten “alt kapak” arkasını örten “dip veya sırt”, kitabın üst kapağıyla kitap arasına giren “ miklâb”, miklâbın alt kapağına bağlanan bölüm olan “Sertâb” adlı parçalardan oluşur. Klasik citte, kitabin formaları balmumlu ibrişim veya cilt dikiş ipliğiyle bağlanır. Kitap yapraklarını düzgün olarak tutan ve “ şi-raze” denilen çeşitli tiplerdeki bağlayıcı örgü, eski cilt örneklerinin bozulmamasının baş-lıca nedenidir.

Yazma eserlerin korunması için kitabın içine konulduğu bir tür zarf olan “ciltbent” de yapılmıştır. Klasik şemse citler, bezemeleri farklı tekniklerle yapılan vedoğrudan ba-sılan kabartma motifi yaldızsız “soğuk şemse” kabartma motifleri deri renginde, zemini altınlı “ alttan ayırma şemse” zemin deri renginde, motifleriyse altınlı olan “üstten ayırma şemse” deri oyma olarak yapılan motifleri deriden başka renkte yapılan “mülevven şemse”, Kırmızı ve yeşil altının birlikte kullanıldığı “mülemmez şemse” gibi adlar alırlar.(16)

Tarihi süreçte Diyarbakır’da Deri Üretimi

Selçuklular zamanında Diyarbakır ve Kastamonu, Anadolu’daki deri sanayiinin mer-kezi durumunda olmuştur. Beylikler döneminde önemini koruduğunu gördüğümüz de-ricilik mesleği Osmanlı döneminde de canlılığını muhafaza etmiştir. XV. ve XVI. asırlarda kasabalara kadar yayılarak diğer meslekler arasında önemli bir yer tutan dericilik özellikle İstanbul, Edirne, Kayseri, Ankara, Bursa, Manisa, Tokat ve Konya, Diyarbakır, Urfa gibi şehirlerin ticari hayatında etkili olmuştur. XVI. asırdan itibaren Türk derilerinin Avrupa pazarlarında itibar görmesi debbağlık sanatının yeniden önem kazanmasını sağ-lamıştır. (28)

(39)

Diyarbakır derileri kullanılmıştır. Kayseri’de sahtiyan üretimi için gerekli olan mazı Amid, Çemişkezek, Palu ve Harput kazalarından temin edilmiştir (28)

1931 yılı üretimi; Manda derisi 2910 kg, sığır derisi 13014 kg, koyun derisi 36210 kg, Keçi derisi 22204 kg (10). 1936 yılında; 35. 000 koyun derisi, 20. 000 keçi derisi, 70. 000 sığır derisi, vardı. 1937 yılına ait bir kitapta Dabbağlık sanatı da ilerdedir den-mektedir (11).

1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus ga-zetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylan-dırmıştır. Hayvan derileri işlenmiş olarak 25 ton ve işlenmemiş olarak 102 tondur (12).

1967 il yıllığında Diyarbakır’ın ihraç ettiği ticarî maddeler canlı hayvan ve hay vansal ürünler, ham deri, yapağı, bağırsak ürünleridir. 1973 il yıllığına göre Diyarbakır’da 1973 yılında yılda kıl keçilerinden 210 ton keçi kılı elde edilir. Yılda 750 ton ham deri işlenmeden ilimizden sevk edilmektedir. Diyarbakır’da 2001 deri üretimi 107. 022 dir. Yün yapağı 1. 50 ton, keçi kılı 68 tondur (Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü 2002 Yılı İstatistik Verileri).

2007 yılı TUİK verilerine göre, deri 440 791 ton sığır derisi 47 035 ton manda derisi 21 ton deri işlenmiştir (Tarım İl Müdürlüğü).

Ülkede Deri Eşya (Saraciye) Sanayii

Deriden mamul ürünler üreten sanayiler içinde insanın günlük ihtiyaçlarındaki artışa paralel olarak ürün çeşitliliğine en fazla sahip olan sanayi, deri eşya (saraciye) sanayiidir. Eyer ve koşum takımları, elde ve sırtta taşınan çantalar, valizler, bavullar, omuz çantaları, seyahat eşyaları, takım çantaları, portföyler, cüzdanlar, para keseleri, kılıflar, spor ve ko-runma amaçlı eldivenler, bazı ürünler için özel amaçlı kutular, muhafazalar vb. pek çok eşya bu sanayinin kapsamı içindedir. Kısaca, deri ve kürk giyim eşyası ile bel kemeri, belli tür eldivenler ve ayakkabı dışındaki ürünlerin bu sanayi kapsamında yer aldığı söylenebilir.

Ayakkabı sanayii

Deri giyim eşyası, bir ihtiyaçtan daha çok giyime bir çeşitlilik katmak, moda, prestij vb. güdülerle tüketime konu olan ve uzun süre dayanabilen bir üründür.

(40)

Saraciye ürünleri, günlük yaşamımızda daha yaygın olarak yerini almasına karşılık, zorunlu tüketim malı niteliği daha az ağır basan ve genellikle uzun süre kullanılabilen ürün grubudur. Bunlara karşılık ayakkabı ise, zorunlu ve yarı dayanıklı bir tüketim ma-lıdır. Ayakkabılar ürün tipine, kullanım sıklığına ve kalitesine bağlı olarak dayanıklılık süreleri farklılık gösterse de, bu süre deri giyim ve saraciye eşyalarına oranla daha kısadır. Bu nitelikleri nedeniyle ayakkabı, deri giyim ve saraciye eşyalarına göre dünyada üretim miktarı en yüksek olan ve dış ticareti en fazla yapılan üründür. Bu özelliği ile ayakkabı sa-nayii, diğer deri ürünleri sanayileri arasında ülkelerin üzerinde en fazla politika geliştirmeye çaba harcadıkları, dış ticareti ile ilgili çok sayıda düzenleme yaptıkları bir alandır (15).

Dekorasyonunda deri aksesuarlar

Derinin geçmişten günümüze gelinceye kadar birçok alanda kullanıldığı görülmek-tedir. Bazen ürünün kendisini oluşturan kimi zamanda yardımcı malzeme olarak kulla-nılan deri, ev dekorasyonunda kullanım alanlarına göre, yastık, minder, masa ve sehpa örtüsü, sandık, abajur, ayna, saat, fotoğraf çerçevesi, sehpa, gazetelik, çanak, çiçeklik, tablo ve panolar şekilde gruplandırılabilir (16).

Türkiye’de deri giyim eşyası üretimi

Türkiye’de alt sanayiler itibarıyla değerlendirmelerde, deriden mamul ürünler üreten sanayiler içinde en çok gelişmiş olan deri ve kürk-süet giyim ürün grubu üzerinde yo-ğunlaşılacaktır. Bu değerlendirmelerde ülkemizde üretimi daha az gelişmiş olan kemer, eldiven vb. ürünlerden oluşan ürünler de deri giyim eşyası içinde kapsanmış olunacaktır.

Kürk giyim eşyasından, aksi belirtilmedikçe, kuzu kürkünden imal edilmiş giyim eş-yaları kastedilecektir. 1980 yılından önce büyük bir küçükbaş ham deri varlığına sahip olan Türkiye’de küçükbaş ham deri işleme ve dolayısıyla deri giyim eşyası üretimi alanında önemli birikim oluşmuştur. 1970’li yıllarda özellikle Almanya’dan fason talepler gelmiştir. Fason üretim yapan firmalar, siparişi veren alıcılardan uygun derilerin temini, kalıp, model, kalite ve teknoloji vb. konularda üretim sürecinde yardım görmüşler ve bu sipar-işleri çoğunlukla başarıyla karşılamışlardır. Bunun sonucunda Türkiye, deri giyim eşya-sında ciddi bir üretim tecrübesine sahip olmuş ve dünyada önemsenen üretici bir ülke konumuna kavuşmuştur. 1980’li yıllarda Türkiye’nin ekonomide dışa açılma politikala-rının yarattığı ortamdan ve 1990’lı yıllarda eski doğu bloku ülkelerinin dağılmasıyla bu

(41)

ürünler üreten sanayiler içinde en çok yarar sağlayan sanayi, kürk-süet giyim ile deri giyim eşyası sanayileri olmuştur. Bu sanayiler, doğrudan veya dolaylı (bavul ticareti) ihracata dayalı başarılı ve hızlı bir büyüme göstererek dünyadaki payını pekiştirmiştir. Bu sana-yilerde alınan mesafe, özellikle koyun kuzu cinsi ham deri işleme sanayiinde de atılım yapılmasına yol açmıştır. Böylece Türkiye, deri ve kürk giyim eşyaları -eldiven-kemer hariç- ve küçükbaş deri işleme sanayilerinde dünyada ikinci önemli ülke konumuna yük-selerek, sektörde adından söz ettiren güçlü bir piyasa oyuncusu olmuştur.

Deri giyim eşyası sanayii yüksek üretim seviyesiyle, 1980’li yıllardan 1998 yılı Rusya krizine kadar, hem sektöre hem de ülkemiz ihracatına ve emek yoğun olması nedeniyle istihdamına önemli katkılarda bulunmuştur. 1999 yılında dünya deri giyim eşyası sana-yiinde genel bir düşüş yaşanmış ve izleyen yıllarda da bavul ticaretinde azalış eğilimi ya-nında ülke içinde ortaya çıkan krizler, sektörü olumsuz etkilemiştir. Yaşanan bu olumsuzluklar sonucu üretim değeri açısından Çin’den sonra ikinci sırada olan Türki-ye’nin –kemer, eldiven hariç- üretim miktarı açısından Hindistan’dan sonra üçüncü sıraya gerilemesine rağmen, dünyada önemli ülke konumu devam etmektedir. Deri ve kürk giyim eşyası üretim kapasitesi, 1990 yılı öncesinde yurt içinde turistlere yapılan satışlara ve büyük ölçüde ihracata dayalı; 1990–1997 yılları arasındaki dönemde ise esas olarak bavul ticaretine bağlı bir gelişme çizgisi izlemiştir. 1996 yılında Türkiye, dünya deri giyim eşyası üretim kapasitesinin yüzde 14’üne sahiptir. 1998 yılından sonra ise sektörde yapı-lan yatırımlar, bavul ticaretinde ve ihracatta azalmaya bağlı olarak azalmış ve üretim kap-asitesine önemli bir ilave olmamıştır. 2001 yılında, 1996 yılına oranla kapasite dünyada yüzde 21 oranında artarken, Türkiye’de yüzde 2 artmıştır. Böylece, 2001 yılında, Tür-kiye’nin deri giyim eşyası üretim kapasitesi yıllık 16 milyon adet ile dünya kapasitesinin yüzde 12’sine gerilemiştir.

Türkiye’de deri ve kürk-süet giyim eşyası üreten tesislerin sayısı tam olarak bilinme-mektedir. Bununla beraber bir mertebe olarak bu tesislerin sayısının 1800–1900 adet civarında olduğu tahmin edilmektedir Deri ve işçilik kalitesi, modaya uygun üretim ya-pılması, moda ve marka yaratma gibi hususlarda ise gelişme ihtiyacı bulunmasına rağmen Türkiye, Çin, Hindistan ve Endonezya’dan daha iyi durumdadır. Ancak İtalya, İspanya, Almanya ve Fransa’dan daha geri konumdadır. Türkiye’de üretilen deri giyim eşyalarının kalitesi, Hindistan’da üretilen kalitede olanlardan İtalya’da üretilen kalitede olanlara kadar, geniş bir yelpazeye yayılmış durumdadır. Ortalama olarak; Türkiye’de üretilen giyim eşyalarının genel kalitesi, orta kalitenin epeyce üzerinde, fakat yüksek kaliteli olan-ların altında bir yerde yoğunlaşmış bulunmaktadır. Buna paralel olarak üretim fiyatları

(42)

Çin, Hindistan, ABD, Güney Kore’den daha yüksek, İtalya, İspanya, Almanya’dan daha düşük olup, genel dünya ortalamasının üstündedir. Deri ve kürk giyim eşyası sanayiinde kalite yanında uluslararası pazarlarda kalıcı pay edinmeyi ve bu payı artırmayı sağlayacak asıl önemli unsurlar moda yaratmak, marka tutundurmak, modern pazarlama yöntem-lerini ve tanıtımı yaygın biçimde uygulamaktır. Bu sanayi, diğer deriden mamul ürünler üreten sanayiler arasında bu konularda girişeceği faaliyetleri en kolay gerçekleştirebilecek durumdadır. Fakat bu konularda firmaların, özellikle marka yaratma ve tutundurma hu-suslarında yeterli çabaları olduğu söylenemez. Firmaların bir kısmı ulusal ve uluslararası fuarlara katılım ile yetinmekte; çoğu zaman alıcıların, Türkiye’nin bu sektördeki şöhretini duyarak kendisine ulaşmasını beklemektedir. Nitekim öteden beri, Almanya başta olmak üzere bazı Batı Avrupalı ülkelerden sipariş verenlerin ve daha sonra da Rusya başta olmak üzere Doğu Avrupalı alıcıların, firmalarımızın yanı başına kadar gelmesiyle bu sektörde iyi konuma gelinmiştir. Ancak bu dış alıcıların, özellikle Almanyalı ve Rusyalı alıcıların gelişlerinin hızla azalmasıyla birlikte, sektör 1998 yılından itibaren darboğaz yaşamaya başlamıştır. O halde, Türkiye’de deri giyim eşyası sanayiinde üretim seviyesini yerli tü-keticilerin talebinden ziyade dış alıcıların talepleri belirlemektedir.

Ülkemizde 1989 yılında 6 milyon adet olan deri ve kürk giyim eşyası üretimi, 1993 yılından itibaren ihracatta gözlenen azalışa rağmen, bavul ticaretinde gözlenen olumlu gelişmelere bağlı olarak üretim sürekli artmış 1996 yılında en yüksek düzeyine erişerek 10, 8 milyon adete ulaşmıştır. 1997 yılında, bavul ticareti belirgin bir şekilde azalmış, buna karşılık Uzak Doğu Asya ülkelerinde ortaya çıkan kriz nedeniyle Endonezya, Tay-van ve özellikle Güney Koreli firmaların darboğaza girmeleri sonucu ihracat yükümlü-lüklerini yerine getirememesinden dolayı piyasada arz kıtlığı ortaya çıkmış; bunun üzerine Avrupalı alıcıların alımlarını ülkemizden karşılama yoluna gitmeleri üzerine Tür-kiye’nin deri ve kürk giyim ihracatında görülen yüksek oranlı artış sonucu üretim düşüş hızı daha yavaş yüzde 10, 3 olarak gerçekleşmiş ve üretim 9, 7 milyon adete gerilemiştir. Asya’daki bu olgu ortaya çıkmamış olsaydı, deri giyim eşyası üretiminin 1997 yılında daha yüksek oranda gerilemiş olacağı görülmüştür. 1998 yılında ihracatın azalması ya-nında aynı yıl içinde baş gösteren Rusya krizinin bavul ticaretinde olumsuz gidişi daha da derinleştirmesi nedeniyle bavul ticaretinin düşmeye devam etmesi sonucunda deri ve kürk giyim eşyası üretimi yüzde 29, 9 azalarak 6, 8 milyon adet olmuştur. 1999 yılında da aynı olumsuz piyasa koşullarının devam etmesi sonucunda üretim 5, 3 milyon âdete düşmüştür. 1997–1999 döneminde art arda üç yılda yarıdan daha fazla azalan üretim, 2000 yılında hem ihracatın hem de yurt içi talebin artması sonucunda 6, 3 milyon âdete

(43)

2001 yılında Şubat ayında yurt içinde yaşanan mali krizin ekonomiyi ciddi şekilde olumsuz etkileyerek yerli tüketimin azalması ve ihracatın düşmesi sonucunda deri ve kürk giyim eşyası üretimi yeniden düşerek 5, 7 milyon âdete gerilemiştir. Böylece, 1997 yılından itibaren azalan bavul ticaretinin ve peş peşe yaşanan krizlerin etkisiyle 2001 yı-lında gerçekleşen deri ve kürk giyim eşyası üretim seviyesi, 12 yıl önceki, 1989 yıyı-lındaki, üretim seviyesinin de altına inmiştir. Değer bazında ise cari fiyatlarla 1996 yılında ülke-mizde 1, 3 milyar (sabit fiyatlarıyla 1, 1 milyar) dolar üretim yapılırken, 2001 yılında 713 milyon (1998 yılı fiyatlarıyla 676 milyon dolar) üretim gerçekleştirildiği tahmin edilmektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde, ülkemizde deri ve kürk giyim eşyası üretimi miktar bazında dünya üretiminin 1996 yılında yüzde 8, 1’i (değer bazında yüzde 9, 7) civarında iken, 2001 yılında yüzde 4’e (değer bazında 6, 4) gerilemiştir. Diğer bir ifade ile Türkiye’nin dünya üretiminin 1996 yılında miktar bazında 12’de 1’ini (değer bazında onda birini) yaparken, 2001 yılında 25’te 1’ini (değer bazında 16’da 1’ini) yapar hale gelmiştir. Bu da ülkemizin altı yıllık süreçte bu sanayide ne kadar çok gerilediğini gös-termektedir. 1996–2001 döneminde değer ve miktar bazında aradaki farkın açılmasının nedeni deri giyim eşyaları içinde kuzu kürkünden deri giyim eşyasının payının artmasıdır. Bu dönemde, Güney Kore, İngiltere, Avusturya ve Slovenya hariç, Çin olmak başta üzere diğer ülkeler üretimlerini artırmışlardır. Önemli rakiplerimizden Çin ile ülkemiz karşı-laştırıldığında, 1996 yılında adet olarak Çin’in yüzde 19, 7’si kadar (değer bazında yüzde 61) üretim yapan Türkiye, 2001 yılında Çin’in yüzde 7, 1’si kadar (değer olarak yüzde 21) üretim gerçekleştirmiştir. Bu veriler ülkemizin, Çin karşısında ciddi ölçüde gerile-diğini göstermektedir.

Toplam deri ve kürk-süet giyim eşyası üretimimizin büyük bölümünü deri giyim eşyası oluşturmaktadır. Deri giyim eşyası üretiminin, toplam deri ve kürk giyim eşyası üretimi içindeki payı 1999 yılında 4, 6 milyon adet ile yüzde 86, 3’den (değer bazında yüzde 69, 1), 2000 yılında 5, 6 milyon adet ile yüzde 87, 6’ya (değer bazında yüzde 72, 6) çıkmış ve 2001 yılında 4, 8 milyon adet ile 84, 5’e (değer bazında yüzde 65, 5) gerilemiştir. Buna karşılık kürk-süet giyim eşyası üretiminin toplam içindeki payı 1999 yılında 730 bin adet ile yüzde 13, 7’den (değer bazında yüzde 30, 9), 2000 yılında 786 bin adet ile yüzde 12, 4’e (değer bazında yüzde 27, 4) düşmüş ve 2001 yılında 888 bin adet ile 15, 5’e (değer bazında yüzde 34, 5) çıkmıştır. Türkiye, 1997 yılından itibaren miktar olarak İtalya’nın önüne geçerek kürk–süet giyim eşyasında Çin’den sonra dünyada ikinci sıraya yüksel-mesine rağmen, değer bazında İtalya’nın gerisindedir. Fakat her iki ülkenin, Türkiye ve İtalya’nın üretim seviyeleri birbirine yakın olduğundan, her ülkenin kendi ihracat pazar-larındaki talep gelişmelerine bağlı olarak sıralama kolayca değişebilmektedir.

Şekil

şekil . Diyarbakır Evlerinde Kullanılan parmaklık Örnekleri ( Erginbaş, D.1952) (28)

Referanslar

Benzer Belgeler

olan) durumuna inememiş ise insan ve ya- pıt değildir, bir fizik parçadır, ve yakını ile ilgili olması, içini cesurca açabilmesi ve de karşısındakine kıymet vermesi

Deniz Hayvanı Artıklarını İşleyen El Sanatları Tüy ve Telek Kullanan El Sanatları.. Barsak ve Diğer Hayvansal Artıkları Kullanan El

• Kahramanmaraş: pamuklu dokumacılık, maden işleri, deri işleri. •

• Kahramanmaraş: pamuklu dokumacılık, maden işleri, deri işleri. •

Aşı, hastalık çıkan yerlerde doğumdan hemen sonra, koruyucu amaçla ise doğumların tamamlanmasından sonra her yaştaki kuzu ve oğlaklara toplu alarak Regio

Aşı, hastalık çıkan yerlerde doğumdan hemen sonra, koruyucu amaçla ise doğumların tamamlanmasından sonra her yaştaki kuzu ve oğlaklara toplu alarak Regio

Türkiye’de kırmızı et üretimi ve çeşitli türlerin payı Türkiye’de süt üretimi ve çeşitli türlerin payı... Koyun ve Keçinin

Akkaraman koyunlarının Alman Yapağı Et Akkaraman koyunlarının Alman Yapağı Et Merinosları ile melezlenmesinden elde edilen, % Merinosları ile melezlenmesinden