• Sonuç bulunamadı

Musavvir Hüseyin İstanbuli ve Levni'nin Padişah Portrelerinin Üslup Açısından İncelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Musavvir Hüseyin İstanbuli ve Levni'nin Padişah Portrelerinin Üslup Açısından İncelenmesi"

Copied!
106
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

MUSAVVĠR HÜSEYĠN ĠSTANBULĠ VE LEVNĠ’NĠN PADĠġAH PORTRELERĠNĠN ÜSLUP AÇISINDAN ĠNCELENMESĠ

Ünzile BüĢra TELLĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

EL SANATLARI EĞĠTĠMĠ ANA BĠLĠM DALI

GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI EĞĠTĠMĠ BĠLĠM DALI

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ

EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

(3)

TELĠF HAKKI ve TEZ FOTOKOBĠ ĠZĠN FORMU

Bu tezin tüm hakkı saklıdır. Kaynak göstermek koĢuluyla tezin teslim tarihinden itibaren ….(…) ay sonra tezden fotokopi çekilebilir.

YAZARIN

Adı: Ünzile BüĢra Soyadı: TELLĠ

Bölümü: Geleneksel Türk El Sanatları Eğitimi Bilim Dalı Ġmza: Teslim tarihi: TEZĠN

Türkçe Adı : Musavvir Hüseyin Ġstanbuli Ve Levni‟nin PadiĢah Portrelerinin Üslup Açısından Ġncelenmesi

Ġngilizce Adı: An Examination of Sultan Portraits by Musavvir Hussein Istanbuli and Levni in Terms of Manner

(4)

ETĠK ĠLKELERE UYGUNLUK BEYANI

Tez yazma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyduğumu, yararlandığım tüm kaynakları gösterme ilkelerine uygun olarak kaynakçada belirttiğimi ve bu bölümler dıĢında tüm ifadelerin Ģahsıma ait olduğunu beyan ederim

Yazar adı soyadı: Ünzile BüĢra TELLĠ

Ġmza: …………....……….

(5)
(6)

TEġEKKÜR

Osmanlı minyatür sanatı Osmanlı saray kültürün yansıtarak el yazmalarını süsleyen, genelde padiĢah ve yüksek mertebelere sunulmuĢ bir sanat dalıdır. Her bir yazma eser aynı zamanda belge niteliği taĢır.

Minyatür sanatının Osmanlı himayesinde geliĢmiĢ devletin gücüyle doğru orantılı bir Ģekilde ilerlemiĢtir. Fatih Sultan Mehmed döneminde portrecilik baĢlamıĢ ve portrecilik adı altında ayrı bir minyatür konusu doğmuĢtur. NakkaĢlar dönemin padiĢahlarını minyatürlerken, kendisinden önce yaĢamıĢ olan padiĢahları da diğer nakkaĢların yaptığı minyatürlere bakarak kendi üsluplarıyla minyatürlemiĢlerdir.

AraĢtırmaya konu olan iki nakkaĢın da üslupları incelenmiĢ ve yeni araĢtırmalara ıĢık tutması amaçlanmıĢtır.

Bu çalıĢmanın her aĢamasında büyük katkılar sağlayan Sayın Hocam Yrd. Doç. Dr. Hatice TOZUN‟a, lisans hocam Zeliha ALAV‟a, Prof. Dr. Bahattin YAMAN‟a Osmanlıca metinlerin okunmasında yardımcı olan Süleyman Demirel Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Ġslam Tarihi Bölümü‟ndeki Doç. Dr. Sadık AKDEMĠR hocama, süreç boyunca maddimanevi desteklerini esirgemeyen eĢim Ömer TELLĠ‟ye ve aileme teĢekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.

Ünzile BüĢra TELLĠ ANKARA 2014

(7)

MUSAVVĠR HÜSEYĠN ĠSTANBULĠ VE LEVNĠ’NĠN PADĠġAH

PORTRELERĠNĠN ÜSLUP AÇISINDAN ĠNCELENMESĠ (Yüksek

Lisans Tezi)

Ünzile BüĢra TELLĠ

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ

EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

Mart, 2015

ÖZ

Bu araĢtırmada Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni‟nin padiĢah portreleri incelenmiĢtir. Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr. Hasan Gürbüz Kütüphanesi‟ndeki Silsile-name kitabından ve Gül Ġrepoğlu‟nun NakıĢ ġiir Renk kitabından her iki nakkaĢın ortak minyatürlediği on padiĢah seçilmiĢ ve portreler üslup açısından incelenmiĢtir. AraĢtırma kapsamında minyatür sanatı ve boyama teknikleri, minyatürün ve Osmanlı Dönemi portreciliğinin tarihsel geliĢimi, Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni‟nin hayatı ve diğer eserleri hakkında bilgi verilmiĢtir. AraĢtırma sonucunda Levni minyatür sanatına kendi üslubunu vurgulayıp, minyatüre farklı bir bakıĢ açısı getirmiĢ olsa da teknik açıdan Musavvir Hüseyin Ġstanbuli‟den etkilendiği görülmüĢtür.

Bilim Kodu : -

Anahtar Kelimeler : Minyatür Sanatı, Portrecilik, Musavvir Hüseyin Ġstanbuli, Levni Sayfa Adedi : 90

(8)

AN EXAMINATION OF SULTAN PORTRAITS BY MUSAVVIR

HUSSEIN ISTANBULI AND LEVNI IN TERMS OF MANNER

(Master’s Thesis)

Unzile Busra Telli

GAZI UNIVERSITY

INSTITUTE OF EDUCATIONAL SCIENCES

March, 2015

ABSTRACT

In this study, the portraits of the Ottoman Sultans painted by Musavvir Hussein Istanbuli and Levni have been studied. Ten Sultans portraits, which were painted by both of the artists, were selected from the books called Silsile-name, from the Prof. Dr. Hasan Gurbuz Library in Suleyman Demirel University; and Nakış Şiir Renk by Gül Ġrepoğlu. Then, these portraits were examined in terms of manner. The study also provides information on the art of miniature painting and painting techniques, the historical development of miniature painting and portraits during the Ottoman period, the biographies and other works of Musavvir Hussein Istanbuli and Levni. The study shows that even though Levni highlighted his own manner in the art of miniature painting and brought about a new point of view to it, he was influenced by Musavvir Hussein Istanbuli.

Science Code : -

Keywords : The art of miniature painting, Portraits, Musavvir Hussein

Istanbuli, Levni

Number of Pages : 90

(9)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZ ... iv ABSTRACT ... v ĠÇĠNDEKĠLER ... vi TABLOLAR LĠSTESĠ... x RESĠMLER LĠSTESĠ ... xi

BÖLÜM I

... 1

GĠRĠġ

... 1 1.1. Problem Durumu ... 1 1.2. AraĢtırmanın Amacı ... 3 1.3. AraĢtırmanın Önemi ... 4 1.4. AraĢtırmanın Sınırlılıkları ... 4 1.5. Varsayımlar ... 4 1.6. Tanımlar ... 5

BÖLÜM II

... 9

KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR

... 9

2.1. Minyatürün Tanımı veTarihçesi ... 9

2.2. Minyatür Boyama Teknikleri ... 14

2.2.1. Akıtma Boyama Tekniği ... 14

2.2.2.1. Yüz Boyama Tekniği ... 15

2.2.2. Tarama Boyama Tekniği ... 15

2.2.2.1. Sakal (Bıyık) Tarama Tekniği ... 16

2.2.2.2. Saç Tarama Tekniği ... 17

2.2.2.3. Tül Tarama Tekniği ... 17

2.2.3. Nüanslı Boyama Tekniği ... 18

2.2.4. Noktalama Boyama Tekniği ... 18

2.2.5. Kademeli (Degrade) Boyama Tekniği ... 19

(10)

2.4. Portrecilik ... 20

2.4.1. Osmanlı’da PadiĢah Portreleri ... 21

2.5. Tek figürlü PadiĢah Portrelerinde NakkaĢların Üsluplarına Genel Bir BakıĢ ... 30

2.6. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Hayatı ve Eserleri ... 33

2.7. Levni’nin Hayatı ve Eserleri ... 35

BÖLÜM III

... 41

YÖNTEM

... 41 3.1. AraĢtırmanın Modeli ... 41 3.2. Evren ve Örneklem ... 41 3.3. Verilerin Toplaması ... 42 3.4.Verilerin Analizi ... 42

BÖLÜM IV

... 43

BULGULAR VE YORUM

... 43 4.1. I. Osman (1299-1326) ... 43 4.1.1. Bilgi Formu ... 43 4.1.2. Silsilename Türkçesi ... 44

4.1.3. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Yorumu ... 45

4.1.4. Levni’nin Yorumu ... 46

4.1.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen) Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 46

4.2. I.Murad (Hüdavendigar) (1359-1389) ... 48

4.2.1. Bilgi Formu ... 48

4.2.2. Silsilename Türkçesi ... 48

4.2.3. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Yorumu ... 49

4.2.4. Levni’nin Yorumu ... 50

4.2.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen) Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 51

4.3. II.Mehmed (Fatih Sultan Mehmed)(1451-1481) ... 52

4.3.1. Bilgi Formu ... 52

4.3.2. Silsilename Türkçesi ... 52

4.3.3. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Yorumu ... 53

(11)

4.3.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen)

Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 55

4.4. II. Beyazıd (1481-1512) ... 56

4.4.1. Bilgi Formu ... 56

4.4.2. Silsilename Türkçesi ... 56

4.4.3. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Yorumu ... 57

4.4.4. Levni’nin Yorumu ... 58

4.4.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen) Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 59

4.5. I. Selim (1512-1520) ... 60

4.5.1. Bilgi Formu ... 60

4.5.2. Silsilename Türkçesi ... 60

4.5.3. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Yorumu ... 61

4.5.4. Levni’nin Yorumu ... 62

4.5.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen) Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 63

4.6. I.Süleyman (1520-1566) ... 64

4.6.1. Bilgi Formu ... 64

4.6.2. Silsilename Türkçesi ... 65

4.6.3. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Yorumu ... 65

4.6.4. Levni’nin Yorumu ... 66

4.6.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen) Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 67

4.7. I.Mustafa (1617-1623) ... 68

4.7.1. Bilgi Formu ... 68

4.7.2. Silsilename Türkçesi ... 69

4.7.3. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Yorumu ... 69

4.7.4. Levni’nin Yorumu ... 70

4.7.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen) Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 71

4.8. II. Osman (Genç Osman) ... 72

4.8.1. Bilgi Formu ... 72

4.8.2. Silsilename Türkçesi ... 72

(12)

4.8.4. Levni’nin Yorumu ... 74

4.8.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen) Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 75

4.9. IV.Murad (1623-1640) ... 76

4.9.1. Bilgi Formu ... 76

4.9.2. Silsilename Türkçesi ... 76

4.9.3. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Yorumu ... 77

4.9.4. Levni’nin Yorumu ... 78

4.9.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen) Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 79

4.10. IV. Mehmed (1648-1687) ... 80

4.10.1. Bilgi Formu ... 80

4.10.2. Silsilename Türkçesi ... 80

4.10.3. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli’nin Yorumu ... 81

4.10.4. Levni’nin Yorumu ... 82

4.10.5. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni’nin (Seçilen) Portrelerinin üslup Açısından KarĢılaĢtırılması ... 83

BÖLÜM V

... 85

SONUÇ ve TARTIġMA

... 85

KAYNAKLAR ... 87

(13)

TABLOLAR LĠSTESĠ

(14)

RESĠMLER LĠSTESĠ

Resim 1. NakıĢ iĢleyen ... 13

Resim 2. Akıtma Boyama Tekniği ... 14

Resim 3. Yüz Boyama Tekniği ... 15

Resim 4. Tarama Boyama Tekniği ... 16

Resim 5. Sakal - Bıyık Tarama Tekniği ... 16

Resim 6. Tül Tarama Tekniği ... 17

Resim 7. Nüanslı Boyama Tekniği ... 18

Resim 8. Noktalama Boyama Tekniği ... 19

Resim 9. Kademeli Boyama Tekniği ... 19

Resim 10. Fatih Sultan Mehmed‟in portresi ... 22

Resim 11. Barbaros Hayrettin PaĢa‟nın Portresi ... 22

Resim 12. I.Mehmed‟in portresi ... 23

Resim 13. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli imzalı Silsilename örneği ... 25

Resim 14. IV. Mehmed portresi ... 25

Resim 15. Osmanlı Sultanlarının Soy Ağacı ... 27

Resim 16. Osman Gazi‟nin Portresi ... 28

Resim 17. Fatih Sultan Mehmed‟in portresi ... 30

Resim 18. Kanuni Sultan Süleyman‟ın portesi ... 32

Resim 19. IV.Mehmed‟in portresi ... 32

Resim 20. Adem ile Havva ... 34

Resim 21. Saraylı Hanım ... 35

Resim 22. II.Mustafa‟nın portresi ... 37

Resim 23. Albüm Resimlerinden örnekler ... 38

Resim 24. Surname-i Vehbi, Haliç‟te Gösteri ... 39

Resim 25. Osman Gazi‟nin portresi ... 44

Resim 26. Osman Gazi‟nin Portresi ... 45

(15)

Resim 29. II.Mehmed‟in portresi ... 53

Resim 30. II.Mehmed‟in portresi ... 54

Resim 31. II.Beyazıd‟ın portresi ... 57

Resim 32. II. Beyazıd‟ın potresi ... 58

Resim 33. I. Selim‟in portresi ... 61

Resim 34. I. Selim‟in portresi ... 62

Resim 35. I. Süleyman‟ın portresi ... 65

Resim 36. I. Süleyman‟ın portresi ... 66

Resim 37. I. Mustafa‟nın portresi ... 69

Resim 38. I. Mustafa‟nın portresi ... 70

Resim 39. II. Osman‟ın portresi ... 73

Resim 40. II. Osman‟ın portresi ... 74

Resim 41. IV. Murad‟ın portresi ... 77

Resim 42. IV. Murad‟ın portresi ... 78

Resim 43. IV. Mehmed‟in portresi ... 81

(16)

BÖLÜM I

GĠRĠġ

Bu bölümde problem durumu, araĢtırmanın amacı, önemi, varsayımları, kapsam ve sınırlılıkları yer almaktadır.

1.1. Problem Durumu

“Minyatür sanatı M.S. 7.yy.dan 19.yy. sonlarına kadar yapıla gelen tarihi geçmiĢe sahip bir sanattır. Türk kültürünün kökeni olan Ural-Altay Türk kültürünün bir uzantısıdır. M.S. 8.yy ortalarından kalan Uygur Türklerinin Hoço Merkez olmak üzere Turfan Bölge‟sinde meydana getirdikleri minyatürler daha sonra Türk minyatür sanatının kaynakları olmuĢtur” (Ersoy, 2006, s. 1).

Osmanlıların kuruluĢ dönemine ait resimli yazma örnekleri günümüze kadar gelmemiĢtir. Osmanlı minyatüründeki en önemli geliĢmeler Fatih Sultan Mehmet döneminde baĢlar (Özkeçeci ve Özkeçeci, 2007, s. 200). Ġstanbul‟un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmed‟in batılı sanatçıları saraya davet etmesi üzerine Osmanlı minyatür sanatı geliĢimini yepyeni etkilerle sürdürür. Bu değiĢimin temelinde Fatih‟in batılı krallar gibi kendi portresini yaptırma arzusu yatmaktadır ve bu arzu zaman içinde Osmanlı minyatür sanatında padiĢah portreciliği gibi yeni bir geleneğin doğmasını sağlayacaktır. (Mahir, 2004, s. 45). Fatih‟in saraya gelen Avrupalı sanatçıların ve batı eğitimi gördüğü sanılan Sinan Bey‟in Osmanlı resim sanatına en büyük katkısı portrecilik alanında olmuĢtur. Bu dönemde baĢlayan Osmanlı padiĢah portreciliği XIX. yüzyıla kadar etkin bir tür olarak devam edecektir (Bağcı, Çağman, Renda ve Tanındı, 2006, s. 39).

“II. Beyazıd‟ın hayatta iken yapılmıĢ bir portresine rastlanmaz. Ancak Avrupa‟da ilk Osmanlı padiĢah portreleri dizisinin bu dönemde ortaya çıkması ilginçtir” (Bağcı vd. 2006, s. 82).

(17)

XVI. yüzyıl boyunca Osmanlı sarayında padiĢah portreciliğine büyük önem verilmiĢtir. Avrupa ülkeleriyle güçlü güçlü siyasal ve kültürel iliĢkiler kuran Kanuni Sultan Süleyman‟ın ünlü Avrupalı ressamlar tarafından yapılmıĢ birçok portresi vardır. Fatih döneminde yerleĢen padiĢah portreciliği geleneğinin, XVI. yüzyıldaki temsilcisi sayılan Nigari mahlaslı Haydar Reis bu dönemde tam profil veya dörtte üç kalıbını kullanarak Kanunu Sultan Süleyman‟ın, II.Selim‟in , ve Barbaros Hayrettin PaĢa‟nın, minyatür geleneğinde portrelerini yapmıĢtır. Bunların dıĢında Fransa Kralı I. François ile Kutsal Roma Ġmparatoru V. Charles‟ın portrelerini de yapan Nigari‟nin, bu tasvirleri yaparken Cranach ve Clouet gibi Avrupalı ressamların eserlerinden yararlandığı da düĢünülmektedir (Mahir, 2004, s. 55).

III.Murad döneminde ġehnameci Seyyid Lokman ve NakkaĢ Osman‟ın hazırladıkları tarihi konulu eserlerde, padiĢahları en doğru Ģekilde tasvir edebilmek için ġemailname veya Kıyafetü‟l –insaniye fi ġema‟il ü‟l-Osmaniye adlı bir eser hazırlamıĢlardır. O güne kadar hüküm süren oniki padiĢahın (Osman Gazi

– III.Murad) fiziksel özelliklerinin yanı sıra giysilerinin anlatıldığı ve portrelerini içeren bu eser hazırlanırken NakkaĢ Osman geçmiĢ dönem sultanlarını tasvir etmek konusunda zorlanınca Osmanlı sultanlarının Avrupa‟da olduğu bilinen portrelerinin getirilmesi düĢünülmüĢ, bunun için sanatsever Sadrazam Sokullu Mehmed PaĢa‟dan yardım istenmiĢtir. Veronese Atölyesi sanatçılarının bazı gravür ön örneklerinden yaptıkları yağlıboya padiĢah portreleri bir kalyona yüklenerek Ġstanbul‟a gönderilmiĢtir. Gelen resimlerin, özellikle Fatih Sultan Mehmed‟den önceki padiĢahların fizyonomilerinin Ģekillendirilmesinde NakkaĢ Osman‟a esin kaynağı olduğu anlaĢılmıĢır. NakkaĢ Osman, portrelerini tam sayfa üzerine çalıĢmıĢtır ve bu tasvirlerde padiĢahlar bağdaĢ kurarak, tek dizlerini bükerek veya diz çökerek oturur. Bu portrelerin büyük bölümünde padiĢahların bir ellerini dizlerine dayayıp mendil tuttukları görülür. Yıldırım Beyazıd‟ın yanı sıra Çelebi Mehmed‟le Fatih Sultan Mehmet çiçek koklarken betimlenmiĢtir (Mahir, 2004, s. 59). IV. Mehmed döneminden sonra Osmanlı resminde yenilikler görülür. XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra Osmanlı padiĢahlarının Edirne sarayında yaĢamaya baĢlamaları, bir grup sanatçının Edirne sarayında çalıĢmalarını sürdürmelerini sağlamıĢtır (Tanındı, 1996, s. 57). Edirne saray nakıĢhanesinde hazırlanan yazmalardan pek azı bugüne kalmıĢsa da, bazı silsilenameler ve kıyafet resimli albümler Osmanlı resmine gelen yenilikleri yanısıtır. Örneğin XVII. yüzyıl sonlarının özellikle 1680‟li ve 90‟lı yıllarda etkin bir sanatçı olan Musavvir Hüseyin bu dönem Osmanlı resim sanatında önemli rol oynamıĢtır. Musavvir

(18)

Hüseyin‟in IV. Mehmed ve II. Süleyman dönemlerinde sarayda kabul gören etkin bir nakkaĢ olduğu anlaĢılır. Nitekim onun yaptığı padiĢah portreleri öncekilere kıyasla daha gerçekçidir (Bağcı vd. 2006, s. 239). “Musavvir Hüseyin Adem‟den baĢlayarak peygamberleri ve Osmanlı sultanı IV. Mehmed‟e kadar önemli Ġslam padiĢahlarının portelerini yapmıĢ, bu portreler Silsilename ismini alan kitap içinde toplanmıĢtır” (Tanındı, 1996, s. 58, 59). 1682 tarihli olan bu ilk nüsha ikincisi için örnek oluĢturmuĢtur. Bu ikinci Silsilename‟nin sonunda yer alan, tahtta oturan IV.Mehmet portresinin altında “amel-i Hüseyin el-musavvir el-Ġstanbuli” imzası bulunmaktadır.

Musavvir Hüseyin Ġstanbuli, bu iki eserin dıĢında II.Süleyman döneminde hazırlanan ve madalyonlarında sultanların büst portrelerinin yer aldığı, birbirine çok benzeyen iki Silsilename‟nin resimlendirilmesinde de çalıĢmıĢtır (Mahir, 2004, s. 75).

Osmanlı padiĢah portreciliğinde ikonografik değiĢimlerin yaĢandığı ikinci önemli dönem Sultan III.Ahmed‟in saray nakkaĢı olan Levni‟nin yaptığı Kebir Musavver Silsilename‟deki dizi padiĢah portreleriyle baĢlar. NakkaĢ Osman ve Musavvir Hüseyin‟in tasvir kalıplarını kendi üslubuna göre uyarlayan Levni‟nin yaptığı padiĢah portrelerindeki yeni yaklaĢımlar, özellikle giysiler ve mekan ayrıntılarında kendini göstermiĢtir (Mahir, 2004, s. 143). Levni dizisinin (Osman Gazi- III. Ahmed) padiĢah portreleri, XVIII. yüzyıl boyunca baĢka sanatçıların yaptığı padiĢah tasvirlerine de örnek oluĢturmuĢtur (Mahir, 2004, s. 143).

Osmanlı Devleti‟nde portreciliğin önemine bağlı olarak bu araĢtırmada birbirine yakın dönemlerde yaĢamıĢ olan Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve çırağı sanılan Levni‟nin padiĢah portreleri üslup açısından incelenecektir.

1.2. AraĢtırmanın Amacı

Bu araĢtırmada amaç minyatür sanatında portreciliğe yön veren Musavvir Hüseyin

Ġstanbuli ve çırağı Levni‟nin eserlerinde padiĢah portrelerine bakılarak üsluplarını incelemektir.

Alt amaçlar;

Musavvir Hüseyin Ġstanbuli‟nin hayatı nasıldır ve eserleri nelerdir? Musavvir Hüseyin Ġstanbuli‟nin portrecilik üslubu nasıldır?

(19)

Levni‟nin portrecilik üslubu nasıldır?

Seçilen örnekler doğrultusunda Musavvir Hüseyin Ġstanbuli‟nin ve Levni‟nin üsluplarının karĢılaĢtırılması.

Musavvir Hüseyin Ġstanbuli‟nin ve Levni‟nin padiĢah portrelerindeki renk, teknik, mekan, kıyafet özellikleri.

1.3. AraĢtırmanın Önemi

Osmanlı minyatüründe aynı fizyonomiye sahip olan, aynı giysileri giyen, çeĢitli yer ve mekanlarda resmedilen padiĢahları XV. yüzyıldan beri görmekteyiz. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni aynı dönemde yaĢamıĢ olsalar da Osmanlı minyatür sanatında portreciliğe farklı bir bakıĢ açısı geliĢtirmiĢlerdir. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli‟nin ve çırağı sanılan Levni‟nin portreciliği klasik minyatürün özelliklerini taĢısa da kullanılan resim teknikleri açısından da geliĢme göstermiĢtir. Minyatür klasik özelliklerinin son demlerini bu iki sanatçıyla yaĢamıĢtır ve yerini tuval resimleri almıĢtır. Bu geçiĢ dönemi Musavvir Hüseyin ve Levni‟nin portrelerine yansımıĢtır. Bu araĢtırma; aynı dönemde yaĢamıĢ iki sanatçının padiĢah portrelerindeki renk, teknik, mekan, kıyafet özelliklerini inceleme açısından önemlidir.

1.4. AraĢtırmanın Sınırlılıkları

Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni‟nin değiĢik eserlerinden padiĢah portreleri ile sınırlıdır.

Musavvir Hüseyin Ġstanbuli ve Levni ile ilgili yayınlanmıĢ eserlerle sınırlıdır. UlaĢılabilen yerli ve yabancı kaynaklarla sınırlıdır.

1.5. Varsayımlar

AraĢtırmanın kavramsal çerçevesini oluĢturmak amacıyla taranan kaynaklar güvenilir ve yeterli bilgi vermektedir.

(20)

1.6. Tanımlar

Altın Cetvel: Yazma sayfalarında metin çevresine çizilen altına cetveldir. Bunun iki yanına da siyahla tahrir çekilir (Özkeçeci ve Özkeçeci, 2007, s. 297).

Altın Varak: Ġnce tirĢeler arasında çekiçle do ve döve inceltilen altın levhalara verilen ad. Ġyi bir altın varak elde etmek için yaklaĢık on bin çekiç darbesi gereklidir. YapıĢtırma levha hâlinde tezhip de kullanılırdı; Ciltlerde ise, meĢinin üstüne yumurta akı sürüldükten sonra altın varak yapıĢtırılır, bunun üzerine istenilen yazı ile hazırlanan ısıtılmıĢ kalıp basılmak suretiyle Ģekil verilirdi ( Özen, 1985, s. 3).

Betimleme: Güzel sanatlarda ayrıntıları ile resmetmek, ayrıntılamak. Minyatür içindeki, figürlerin, nesnelerin, desenlerin anlam taĢıyacak Ģekilde, düzende bir araya getirilmesidir (Ersoy, 2006, s. 164).

Bezeme: Herhangi bir mimari unsuru ya da eĢyayı çeĢitli süs ögeleriyle süslemektir (Can ve Gün 2006, s. 409).

Çırak: Bir ustanın yanında hizmet ederek öğrenen sanat talibine denir. Usta ve çırak tabiri meĢhurdur. Klasik sanatların hepsinde bu Ģekilde bir eğitim verilmiĢtir (Özkeçeci, 2007, s. 297).

Desen: Yalnız çizgilerle boyasız olarak yapılan resim (Özkeçeci ve Özkeçeci, 2007, s. 298).

Ehl-i Hiref: Osmanlı Devleti‟nin imparatorluk haline gelmeye baĢladığı yıllardan sonra saray teĢkilatı içinde oluĢturulan sanatçı ve zanaatkarlar topluluğu. Bu topluluk sarayın her türlü sanatsal gereksinimini karĢılayan sanatçı ve zanaatkarların yanı sıra cerrahlık, kehhallık (göz doktoru) gibi uzmanlık ve bilgi gerektiren mesleklerle, güreĢçileri de içermektedir (Mahir, 2004, s. 177).

El yazması: Elle yazılan kitaplara verilen ad (Keskiner, 2004, s. 90).

Figür: Gerçek veya hayali insan ve hayvan tasvirlerine denir (Can ve Gün, 2006, s. 409). Hat: Hat kelimesi; ince, uzun doğru yol, birçok noktaların birbirine bitiĢerek sıralanmasından meydana gelen çizgi, çizgiye benzeyen Ģeyler ve yazı gibi anlamlara gelmektedir. Özellikle Ġslam kültüründe, yazı ve güzel yazı manalarında kullanılmıĢtır. Hüsn-i hat, estetik kurallara bağlı kalarak, ölçülü, güzel yazma sanatıdır. Yalnız Ġslam yazıları için kullanılan bir tabirdir (Düzağaç, 2012, s. 6).

(21)

Kakum Kürk: PadiĢahlarla kibarların giydikleri kakum derisinden olan kürkün adıdır. Kakum kediye benzer bir hayvandır (Pakalın,1983, s. 142).

Kuzulu Cetvel: Sayfalarda metnin etrafına çekilen altınlı veya altınsz cetvellerin dıĢına trilingle çekilen ince tahrir(Özkeçeci ve Özkeçeci, 2007, s. 299).

Motif: Tezyinatta, kompozisyonu teĢkil eden parçalardan her birine verilen isim (Can ve Gün, 2006, s. 414).

Murassa: Üzeri cevherle süslenmiĢ demektir. Kılıç, niĢan gibi Ģeyler cevherle süslenmiĢ olanlarına denir. Murassa kılıç, murassa altın gibi (Pakalın, 1983, s. 584).

Musavvir: Tasvir yapmak demektir. Yalnız portre yapan değil, her Ģeyi çizen, yapan; tasvir eden yani suretleĢtiren, Ģekillendirerek ifade eden demektir (Özkeçeci ve Özkeçeci 2007, s. 300).

Mühre: Kâğıtlar aharlandıktan sonra parlatma için kullanılan âletin adıdır(Özen, 1985, s. 50).

Müzehhip: Tezhip yapan kiĢiye denir (Özen, 2003, s. 2).

NakıĢ: Eskiden boyalı resimlere, minyatürlere verilen ad. Yazma kitaplara renkli olarak yapılan süsleyici resimlere, minyatürlere nakıĢ, yapanlara da nakkaĢ denilirdi. Buna tasvir ve Ģebih yazmak da denilirdi. Yapanlar nakkaĢ, musavvir, Ģebihnüvis adlarını alırdı (Özen, 1985, s. 53).

NakıĢhane: Resim atölyesi yerine kullanılır. Bir Ģeyi yağlı boya ile boyamak, birkaç türlü renkle süslemek demek olan nakıĢ yerine de kullanıldığı için nakıĢ evi manasına gelen bu tabir meydana gelmiĢtir (Pakalın, 1983, s. 647).

NakkaĢ: Yazmalara minyatür ve tezhip yapan sanatkâr, özellikle kitaplara minekârî resim yapanlara denilmiĢtir (Özen, 1985, s. 53).

Nigar: Eskiden resim, suret, insan resmi yerine kullanılan, Farsça bir kelimedir (Özen, 1985, s. 54).

Rokoko: XVIII. Yüzyılın ortalarına doğru, Barok üslubunu izleyerek ve Fransa‟da düz hatlara bir tepki olarak doğan, XIX. yüzyılda Türkiye‟ye de yayılan, yuvarlaklaĢtırılmıĢ çizgiler ve fazla özentili biçimlerle karakterlenen; Barok üslubunun aĢırı kabalığı ve ağırlığı yanında hafif ve ince bir görünüĢe sahip tezyini üslup (Turani, 1998, s. 119). Saz yolu: Uzun dallar üzerine yapılan süslerdir. Yaygın biçimde kıvrım dal olarak adlandırılan

(22)

saz yolu çalıĢmalarında çok zengin ve detaylı bitkisel motifler ve figürler bulunur (Özkeçeci ve Özkeçeci, 2007, s. 300).

SerpuĢ: BaĢa giyilen Ģeyler, baĢlıklar hakkında kullanılan bir tabirdir (Pakalın, 1983, s. 188).

Sorguç: SerpuĢların ön taraflarındaki süsler. Tüy, kıymetli mücevher vb. (Pakalın, 1983, s. 257).

Surname: Düğün Ģenliklerini, Ģehzadelerin doğumunu, sünnet düğünlerini anlatan yazmalara denir (ġahinoğlu, 2000, s. 28).

Silsilename: Osmanlı padiĢahlarının soyunu Adem‟den baĢlayarak tüm din ve tarih büyüklerine bağlayan resimli yazmalardır (Mahir, 2004, s. 97).

Süsleme: Bir obje veya yüzeye, onu güzel ve anlamlı kılan çeĢitli unsurların uygulanması (Mülayim, 1999, s. 15).

ġahname: Hükümdar Kitabı (Ersoy, 2006, s. 167).

ġebin: Osmanlıcada portreye denirdi. Sonradan tasvir kelimesi kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Turani, 1998, s. 113).

ġeĢper: Altı dilimli topuza denir. Soğancık denilen altı baĢlı topuza da bu isim verilmektedir. Eski harp aletlerindendir (Pakalın, 1983, s. 345).

ġikaf: Hafif renklendirilmiĢ halkara denir (Özkeçeci ve Özkeçeci, 2007, s. 301).

Tahrir: Sayfanın yazı kenarlarını çevirmek üzere dört tarafına çekilen çizgi; cetvellerin kenarına çekilen değiĢik renkli çizgiler; boya veya altınla iĢlenen süsleme Ģekillerinin çevrelerine daha koyu renkte ve çoğunlukla mürekkeple geçirilen çizgiler (Özen, 1985, s. 68).

Tarrah: Manzara ve tezyinat resim yapanlara denir ( Elmas, 1994, s. 6). Tezyinat: Süsleme, bezeme (Turani, 1998, s. 138).

Üslûp: Bir devrin ya da bir sanatçının kiĢiliği, bir eserin teknik, renk, kompozisyon biçim ve anlatım bakımından özellikleri .

(23)

ZerefĢan: Varak altın toz haline getirildikten sonra jelatinli su ile karıĢtırılıp fırça ile kağıt üzerine serpilmesidir. Sonra mühre ile parlatılır. Kağıtların yazı ve süslemelerinde zemin olarak da kullanılır (Özkeçeci ve Özkeçeci, 2007, s. 301).

(24)

BÖLÜM II

KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR

2.1. Minyatürün Tanımı veTarihçesi

“Yazma kitaplara yapılacak küçük, renkli ve iĢlenmiĢ resme minyatür denir” (Gülensoy, 1997, s. 55). “Minyatür; hikaye Ģiir ve tarihin canlı bir tercümesidir. Bir minyatüre bakıldığında o eseri ortaya koymuĢ olan nakkaĢın içinde yetiĢtiği toplumun ahlak ve adetlerini, o dönem insanının giyiniĢ tarzını, yaĢam Ģeklini, tarihi olayları günümüze kadar getirmektedir” (Binark, 1975, s.36). Minyatür terimi, Ortaçağ Avrupasında yazma kitapların bölüm baĢlarına yapılan tezhiplerde (süslemelerde) baĢ harfleri vurgulamak amacıyla kullanılan boya minium‟dan türetilmiĢtir ve söz konusu tezhipleri tanımlar. Daha sonraları Latince miniare kökünden türetilerek Ġtalyancaya miniatura, Fransızcaya miniature biçiminde geçip zamanla yazma kitaplardaki resimleri ifade etmek için kullanılan terim, Türkçeye Batı dillerinden girmiĢtir. Minyatür kelimesi sanat tarihçilerine göre, kırmızılamak anlamında miniatin kelimesinden gelmektedir. “Kırmızı kabuklu ve kabuğundan lakit adında bir tür boya çıkarılan böcekten elde edilen boya ile yapılan resimlerdir. Orta Asya sanatına bakıldığında, ilk minyatürlerin kırmızı ile yapıldığı ve baĢka renklerin kullanılmadığı görülür (Akbulut Ersoy, 2006, s. 1).

Kur‟an-ı Kerim‟de resmi yasaklayan kesin bir buyruk olmamasına rağmen bazı hadisler kıyamet günü geldiğinde canlı varlıkların resimlerini yapanlara hesap sorulacağı ve onların cezalandırılacağı Ģeklinde yorumlanmıĢ, yaratılmıĢ varlıkların benzerlerini tasvir etmek bir anlamda Allah‟ı taklit etmek sayılmıĢtır. Böylelikle edebiyat, bilim, tarih konulu el yazması kitaplar süslenmeye baĢlanmıĢtır. Dini kitaplar resimlenmemiĢ, yalnızca tezhiplenmiĢtir (ĠpĢiroğlu, 1997, s. 19,20).

Türklerde resim ve minyatür sanatının tarihi, Orta Asya‟da tarih sahnesine çıktıkları devirlere kadar uzanır. Yapılan kazı ve araĢtırmalar neticesinde resim ve minyatür sanatının bir Orta Asya Türk sanatı olduğu kesinlikle ortaya konmuĢtur. Orta Asya‟da

(25)

Türklerin en eski resimleri hakkında Çin tarihinde birçok bilgiye rastlanmıĢ olup, adı geçen tarihlerde Göktürklerden bahsedilirken, Türklerin büyüklerine ait mezarlar üzerine bina inĢa ettikleri ve bu binaların duvarlarını da ölünün hayatındaki çeĢitli hadiselerin resimleri ile süsledikleri ifade edilmektedir (Binark, 1975, s. 37). “Bu dönemde Orta Asya‟da ayrı ayrı devletler kurarak yaĢayan Uygur Türkleri güzel sanatlarda özellikle de resim ve minyatür sanatında çok ileri düzeye ulaĢmıĢlardır. Önce Manihaizm daha sonra Budizm dinini seçen Uygurların tasvir sanatı bu iki din çerçevesi içerisinde kendini göstermiĢtir” (Elmas, 1994, s. 7). Uygurlardan günümüze gelen resimlerin çoğu duvar resimleri olmakla beraber pek çok da dağınık kitap sayfalarında minyatürlere rastlanır. Bunlar çoğunlukla IX. ve X. Yüzyıla aittir ( Ġnal,1995, s. 7).

Eski Türk resim sanatı Budizm, Maniheizm ve Ġslamlık devri olarak üç din çerçevesi içindeki eserleri ihtiva eder. Böylece VIII. ve IX. Yüzyıllardan kalma Budist ve Maniheist duvar resimleri ile minyatürler Türk resminin bugüne kadar bilinen en eski örnekleridir. Bu resimlerde rahipler, vakıf yapanlar ve müzisyenler tasvir edilmektedir. Kompozisyon, sıralama halinde ve simetrik bir düzene göredir. Koyu mavi ve kırmızının çok olduğu parlak renkler kullanılmıĢtır (Aslanapa, 1984, s. 15-16).

Ġslâmiyetten önce Orta Asya‟da Uygurların üstün bir seviyeye çıkardıkları Türk resim ve minyatür sanatı, Ġslâmiyetin kabulünden sonra çeĢitli yollarla Anadolu‟ya gelmiĢtir. Bu dönemde Ġslâm dünyasını hâkimiyeti altına alan Selçuklu Türkleri, sultan ve emirlerinin Uygurlu nakkaĢlara sahip çıkmalarıyla Selçuklu çığrını yaratmıĢlardır. Büyük Selçuklular devrinden sonra minyatür sanatı, Anadolu Selçukluları zamanında da devam etmiĢ, fakat bu döneme ait fazla bir el yazma eser günümüze kadar gelememiĢtir. Günümüze ulaĢan eserlerde ise; ilim, hekimlik, tabiat ve edebi konular ele alınmıĢtır ( Elmas, 1998, s. 9). 12. yüzyılın ilk yarısından, 13. Yüzyılın ilk çeyreğine kadar Artuklu emirlerin resim sanatına destek verdikleri, Türkiye‟de ve Türkiye dıĢındaki kütüphanelerde bulunan minyatürlü yazmalardan bilinmektedir. Artuklu dönemindeki Diyarbakır‟ ın (Amid) maden iĢleme merkezi, zengin ve hareketli bir ticari Ģehir olduğu 12. Yüzyılın sonlarında Ģehirde 140.000 cilt kitap bulunduğu anlaĢılan Artuklu döneminde hazırlanan resimli eserlerden biri 10. Yüzyıl bilginlerinden El-Sûfi‟nin yazdığı Suvar el-Kevâkib el-Sâbita isimli astronomi kitabıdır. Batlamyus‟un Almagest‟inin kaynak olduğu bu kitap Mardin‟de 1135 yılında resimli olarak kopya edilmiĢtir. (SK-Fatih 3422). Eserde insan, hayvan ve cansız nesnelerle simgeleĢtirilen, kaynağının ilk çağa dayandığı sanılan yıldızların ve burçların,

(26)

yüzeysel, çizgi üslubuyla, renklendirilmeden, salt siyah çizgiyle biçimlendirilmiĢ tasvirleri yer almıĢtır (Tanındı, 1996, s. 3).

Anadolu‟lu hekim Dioskorides‟in (M.S. 2.yüzyıl) Materia Medica‟sı (Kitap el-HaĢa‟iĢ) Artuklu Emiri Necm el Din Alpi (1152-1176) için Mihran Ġbn Mansur tarafından Süryanice‟den Arapça‟ya çevirisi Silvan‟ da hazırlanmıĢtır. Ġçerisinde bulunan minyatürler, 1222‟ de Abdullah Ġbn el Fazıl tarafından yapılmıĢtır. Eserin iki nüshası Topkapı Sarayı‟nda (A. 2127) ancak asıl üç cilt olanı Ayasofya Kitaplığı‟nda dır. Eser içiriĢinde bulunana minyatürler, bitkiler, kökler, madeni ilaçlar, zehirli hayvan sokmaları v.b. konuları içermektedir. Bitki resimleri kendi doğal ortamları içerisinde, çekirge, kuĢlar ve çeĢitli hayvanlarla birlikte ele alınmıĢtır. Bazen bir dal halinde bazende vazo içerisinde gösterilmiĢlerdir. Ġnsan figürlerinin bulunduğu minyatürlerde figürler bir çizgi üzerine yerleĢtirilmiĢ, herhangi bir mekan fikri güdülmemiĢtir (Elmas, 1998, s. 10).

Orta Asya Uygur resim geleneğinin etkisinin açıkça görüldüğü bir diğer eser Kitab elTiryak‟tır. Günümüze ulaĢmıĢ iki nüshasında bulunan bazı minyatürlerde, Uygur fresklerindeki kompozisyon kurallarının yinelendiği dikkati çeker (Mahir, 2004, s. 32). Topkapı Sarayı III. Ahmed Kitaplığı‟nda bulunan iki nüshada (No: 2127-2147) yer alan minyatürlerde diğer nüshalara göre (Ayasofya‟da yer alan) farklılık göze çarpar. Burada günlük hayat karakteri taĢıyan sahneler ve tipler minyatürlerin içerisine girmiĢtir. Selçuklu figürleri ve mahalli tipler, ev içi dekoru, gündelik eĢyaların resme geçiĢi kitap resimciliğinde yeni bir aĢamayı iĢaret eder. Selçuklu devir minyatürleri arasında zooloji- botanik, hayvan anatomisi ve baytarlık gibi konuları kapsayan minyatürlerde önemli bir yer tutar. Hayvan anatomisi ve baytarlık üzerine hazırlanmıĢ en önemli Selçuklu devri minyatürleri isr, Kitab el Baytara adındaki el yazma içerisinde bulunmaktadır (Elmas, 1998, s. 11).

Ahmed Ġbn El Hüseyin Ġbn El Ahnaf‟ın kopyalarından birisi olan Kitap el Baytara adındaki bu eserin, Ģu anda Topkapı Sarayı (Nr. 2115) Süleymaniye Kitaplığı (Fatih Nr. 3609) ve Ayasofya Kitaplığı‟nda (Nr. 4197) bulunan nüshalarında atçılık ve baytarlık hakkında bilgi veren minyatürler vardır. Topkapı Müzesi‟nde bulunan nüsha 1210 tarihli olup Ali Ġbn Hasan Ġbn Hibetullah tarafından kopya edilmiĢtir. Minyatürler çerçevesiz bir Ģekilde, metin içerisine yerleĢtirilmiĢtir. Konu olarak yeĢil bir zemin üzerinde at ve seyis motifleri ele alınmıĢtır. Ġnsan figürleri, tip ve kıyafetlerin iĢlenmesi bakımından Bizans üslubunu

(27)

yansıtmakla beraber bazı sakallı, kemerli burunlu çekik gözlü tipler o devrin yerli tiplerini aksettirir (Elmas, 1998, s. 11).

12. yüzyılın ikinci yarısında hazırlanan minyatürlü bir eser de, El Cezeri tarafından yazılan, kısaca “Otomato” diye isimlendirilen mekanik ve otomatik aletlerin bilimini ve iĢlemesini öğreten “ Kitâb Fi Ma‟rifet El-Hiyel El Hendesiye” isimli kitaptır. Eser Ģu anda Topkapı Müzesi‟nde yer alır. Artuklu emiri Nasreddin Mahmud‟un emiriyle Diyarbakır‟da (Ġmida) yazılmıĢtır (1200-1222). Cezeri‟nin 25 yıl Artuklu hanedanına hizmet ettiği bilinir. Otomata ArĢimed‟in ve diğer Yunan alimlerinin mekanik keĢiflerine dayanır. Eserde altı kategoride 50 otomatik aletin yapımı anlatılır. Otomata‟nın 1206 tarihli bir nüshası Topkapı Müze‟sinde dir (Ahmed III 3472). Bunun dıĢında yine 13. yüzyılda değiĢik koleksiyonlara dağılmıĢ bir nüsha ile Memlük devrinde yapılmıĢ bazı nüshaları bulunmaktadır (Elmas, 1998, s. 11).

Topkapı Müzesi‟nde bulunan nüsha 1206 tarihli olup, bu nüsha Cezeri‟nin kendi eliyle yaptığı nüshadan kopye edilmiĢ ve resim ile planlar bizzat El Cezeri tarafından yapılmıĢtır. Eserde bir takım alet ve mekanik eĢyaların resimleri bulunmaktadır. Çerçevesiz bir Ģekilde metin içerisine yerleĢtirilmiĢ bu resimler, XIII. yüzyıl baĢında orijinalleri belki de Artuklu sarayında bulunan bazı aletleri ve bunların projelerini göstermeleri bakımından önemlidir. Bu aletlerden birçoğu insan ve hayvan tasvirleri, fil ve ejderleri içerir. Minyatürlerde görülen figürler, dolgun çehreli, kısa boylu ve örgü saçlı olup Selçuk tiplerini yansıtmaktadır ( Ġnal,1995, s. 27).

Varka ve GülĢah arasında geçen hazin öykünün 71 minyatürle anlatıldığı eserde, minyatürler metin içerisine frizler halinde yerleĢtirilmiĢ ve ince bir çerçeve içerisine alınmıĢtır. Konular gayet açık bir Ģekilde, hareketli, canlı ve baĢarıyla anlatılmıĢtır. Benzerleri BeyĢehir Kubadabad çinilerinde, manai tekniğindeki seramiklerde, maden iĢlerinde görülen yuvarlak yüzlü, çekik gözlü, uzun örgülü saçlı, küçük ağızlı figür tipleri, soyut, doğa betimlemeleri, gerçekçi uslupta çizilmiĢ hayvanlar, kırmızı ve mavi renklerin sıkça kullanılması, kimi tasvirlerde zemini dolduran sarmal dal ve yapraklar resimlerin baĢlıca özellikleridir ( Tanındı, 1996, s. 6).

Osmanlı Dönemine geldiğimizde Osmanlı imparatorluğunun siyasi, sosyal, kültürel, askeri ve teknolojik hayatını, padiĢahların özelliklerini, zaferlerini, dönemlerinde meydana gelen olayları Ģehnameciler yazdı, belgeledi ve insanlık tarihine sundu. NakkaĢlar da bu yazarların eserlerini, onların anlattıkları veya doğrudan tanık oldukları olayları

(28)

resimlendirdiler. Bu yaklaĢımla bir olay, bir durum, bir tarihçi tarafından anlatılmıĢ, hem de nakkaĢ tarafından görüntülenmiĢ olurdu. Eserin gerçekle bağlantısı sağlanır, tarihi değeri artardı. Osmanlı minyatürlerinin en belirgin özelliği olayların belgelenmesi, sultanların hayatlarındaki güç ve büyüklüğün sergilenmesi ve toplumun hayat tarzının ortaya çıkrılmasıdır. Açıklanan özellikler her minyatüre bir tarihi belge değeri kazandırmaktadır. Bu minyatürler nakkaĢhanelerde yerli ve yabancı nakkaĢların ekip çalıĢmasıyla üretilir, ender olarak yaratılan eser de ustanın adı ile anılırdı. Türk minyatürleri ruh ve düĢünceleri, konu ve teknikleri, renkleri, çizim ve motifleri bakımından diğer Ġslam ülkelerindeki minyatürlerden farklıdır. Mimari eserleri, toplumsal olay ve iliĢkileri en ince ayrıntılarına kadar ele alır. Coğrafi, tarihi durum ve konuları iĢlemeleri, haritadaki topoğrafik stilleri tamamen kendine özgü bir üslup ve sanat yaratmıĢtır (Duran, 1999, s. 12-13).

Minyatür yapılırken renkler üst üste sürülür ve bunların birbirine karıĢmaması için suyla inceltilmiĢ toprak boyalar kullanılırdı. XIV ve XVIII. yüzyıllar arasında bu boyaları sabitleyebilmek için içlerine taze yumurta sarısı kullanılırdı. Bununla birlikte yumurta sarısıyla hazırlanan boyalar kuruduktan sonra ikinci kez kullanılmamakta ve her kullanım için yeni bir boya hazırlanırdı. Bu sebeple de zaman içinde boyalara yumurta sarısı yerine suda eritilmiĢ tutkal karıĢtırılmaya baĢlandı. Bu teknikte suda eritilmiĢ tutkalın içine bir damla pekmez ya da iki damla üzüm suyu damlatılır, böylece boyalar kurusa bile istenildiğinde suyla eritilerek yeniden kullanılırdı (Mahir, 2004, s. 15).

Resim 1. NakıĢ iĢleyen (Atabek, 2011, s. 90).

Minyatürde boyaları sürmek için kullanılan fırçalar üç aylık beyaz kedinin ense tüyünden yapılırdı. Pamuktan yapılmıĢ ve hint kağıdı denilen kağıt ile parĢömen denilen ipekli

(29)

kağıttan baĢka aharlı kağıt da minyatürde kullanılmaktadır (Binark, 1975, s. 36). Ahar, niĢasta, yumurta akı, niĢadır, kitre, zamk-ı arabi, üstübeç, beyaz Ģap, balık tutkalı, un, hatmi çiçeği, taze gül yaprağı, pirinç gibi maddelerden yapılan ve ham kağıtların terbiyesinde kullanılan sıvıdır (Özen,1985, s. 1-2). Kağıtlar aharlanır sonra kurutulmaya bırakılır ve sonra kağıt mührelenir (Mahir, 2004, s. 16).

“Minyatürde iĢlenecek olan konu eskiz kağıdına ince kıllı fırçalarla kiremit rengi boya veya sepya mürekkebiyle kağıda çizilir. Boyama iĢleminde önce altın sürülür sonra diğer renklere geçilir” (Mahir, 2004, s. 16).

2.2. Minyatür Boyama Teknikleri

Minyatürün boyama tekniği, Avrupa resim sanatında kullanılan sulu boya, boyama tekniğinden farklıdır. Kendine özgü bir tekniktir. Minyatür boyama tekniklerinin tümü aynı zamanda Türk Süsleme Sanatlarında uygulanan boyama teknikleridir. Minyatürde boyama beĢ teknikle gerçekleĢir:

2.2.1. Akıtma Boyama Tekniği

Türk Süsleme Sanatlarındaki boyama tekniklerinin en baĢında yer alır. Diğer boyama tekniklerinin çoğu (degrade boyama tekniği hariç) akıtma tekniği üzerine uygulanır. Fırçaya bolca alınan boya, boyanacak alana fırçanın ucu değdirilerek bırakılır ve aĢağı çekilir, boya fırça yardımıyla akıtılır. Akıtma boyama tekniği geniĢ alanlarda uygulandığı gibi, dar el, yüz boyamalarında da kullanılır. Boyanın dalga yapmaması sanatçının seviyesini gösterir (Ersoy, 2006, s. 76).

(30)

2.2.2.1. Yüz Boyama Tekniği

Minyatürün en belirgin özelliklerinden biri de insan figürlerindeki yüzlerin ifadeden yoksun görünmeleridir. Farklı konulu da olsa her bir minyatürde bulunan insan yüzleri ifadeden yoksun gibidir. Yüz çalıĢmaları, sakal, bıyık, kaĢ, göz ve dudak yapı farklılıkları, el hareketleri döneminin karakteristik özelliklerini gösterir. Hepsinin kendine özgü üslubu vardır. Minyatürdeki insan figürlerinin yüz boyamasındaki baĢarı sanatçının ustalık seviyesini gösterir. Yüz rengini oluĢtururken figürün teninin açıklık ya da koyuluğuna göre beyaz miktarı ayarlanır. Akıtma tekniği ile yüz, boyun, eller ten rengine boyanır. Kuruduktan sonra kızıl kahve ile çok açık ve sulu bir Ģekilde kaĢ, göz, burun, dudak, çene, kulak (göründüğü kadarıyla), eğer varsa sakal bıyık yerleri en ince fırça ile dikkatlice tahrirlenir. Göz boĢlukları beyaz boya ile doldurulur. Göz çevresi nüanslı bir Ģekilde tahrirlenir. KaĢlar nüanslı bir Ģekilde boyanır, gerekirse çok ince bir Ģekilde taranır. Özellikle portre çalıĢmalarında kaĢla göz arasındaki boĢluk kızıl kahve renkle çizgi olarak çekilir. Minyatürde kirpik çalıĢması yapılmaz. Göz istenilen renkte boyanır. Portre minyatürlerinde gözbebeği özellikle siyah ya da beyazla noktalanır. Sonra çene ile burun çizilir fakat gölgeleme yapılmaz. KaĢ da gözün baĢlangıç noktasından kalın, Ģakağa yakın yerinde inceltilerek bitirilir (Ersoy, 2006, s. 77-79).

Resim 3. Yüz Boyama Tekniği (Erke ve Uzel, 1997, s. 1). 2.2.2. Tarama Boyama Tekniği

“Minyatürlerde saç, sakal, bıyık, tül, kürk, tüy boyama teknikleri aynıdır. Minyatüre baĢlayan kiĢiler en baĢta bu boyama tekniği ile ġukufe çiçek boyarlar. Tahrir çekmek için

(31)

kullanılan fırçalarla, sabırla ince ince iĢlenerek tarama boyama tekniği uygulanır” (Ersoy, 2006, s. 79).

Resim 4. Tarama Boyama Tekniği ( Duran, 2008, s. 146).

2.2.2.1. Sakal (Bıyık) Tarama Tekniği

Sakal çalıĢması yaparken sakalın üst baĢlangıç noktasından çenenin bitim noktasına kadar, daha sonra sakalın alt biten yerinden çeneye kadar taranır ve ortada kalan tarama yeri yine tarayarak kaynaĢtırılır. Sanatçı fırça hareketini sakalın düz yahut kıvırcık olmasına göre belirler. Sakal kızıl kahve, kahve, siyah ya da beyazla taranır. Çene ucunda ya da dudak altında olan sakallar da aynı Ģekilde tel tel seyrek olarak taranır. Bıyık da bıyığın kesim Ģekline göre taranır. Bıyığın Ģekline göre fırça dudak ortasından sağa ve sola doğru ya da üstten dudağa doğru tarama yapılır (Ersoy, 2006, s. 80).

(32)

2.2.2.2. Saç Tarama Tekniği

Bayanların saçları minyatürlerde genelde örtülüdür ya da saçlarının bir kısmı görünür. BaĢtaki örtünü altından çıkacak olan saçlar estetik olarak, saç yönüne ve saç Ģekline göre taranır. Güncel minyatür çalıĢmalarında eğer saç tümüyle açıksa saçın modeline, Ģekline (düz ya da dalgalı) göre fırça hareket ettirerek tarama tekniği uygulanır. Erkeklerin sarık, kalpak ya da Ģapka kenarından görünen saçlar saç Ģekline göre estetik bir Ģekilde taranır. Eğer ki baĢta herhangi bir Ģey yoksa ve saçın tümü görünüyorsa saç düz ya da dalgalı bir Ģekilde taranır (Ersoy, 2006, s. 80).

2.2.2.3. Tül Tarama Tekniği

Figür üzerindeki saç, baĢtaki iĢlemeler, yüz çalıĢması, kıyafet çalıĢması tümüyle bittikten sonra ve boya iyice kuruduktan sonra beyaz boya sulu bir Ģekilde tülün Ģekli boyunca sürülür. Zemin boyasının çok iyi kuruması tül taramasının kalitesini de arttırır. Daha sonra tülün dokusuna göre dikine, enine veya verev tarama gerçekleĢir. Fırça kuru denecek kadar az boya ve fırça ucu zemine çok fazla değirilmeden uygulanır. Alttaki kurumuĢ olan boyanın dağılmamasına dikkat edilmelidir. Doğru bir Ģekilde tül boyaması ve taraması yapılırsa boyanın bozulması gibi bir Ģey düĢünülemez (Ersoy, 2006, s. 81-82).

(33)

2.2.3. Nüanslı Boyama Tekniği

Eserlerdeki tek düzeliği bozmak, esere hareket kazandırmak için uygulanan boyama tekniğidir. Minyatürde çizgi niteliği düz ve tek düze değildir. Çizgiler ritmik bir Ģekilde inceli kalınlı çizilerek estetik güzellik sağlanmalıdır. Nüanslı çizimde ritim ve karĢıtlık vardır. Ritim birbirini takip eder, figürdeki kumaĢ kıvrımı nüanslı çizilirken diz kıvrımı da düĢey bir çizgi olarak nüanslı çizilir. Minyatürlerdeki kıyafetler akıtma boyama ile boyandıktan sonra, kıyafetin kenar çizgileri etek kıvrımları, oturuĢ Ģekillerine hareket getirmek ve hareketi belirginleĢtirmek için kullanılır (Ersoy, 2006, s. 82).

Resim 7. Nüanslı Boyama Tekniği (Öğütmen, 1966, s. 12). 2.2.4. Noktalama Boyama Tekniği

Bu teknik minyatürdeki baĢ giysi süslemelerinde, takılardaki boncuk çalıĢmalarında, giysilerin düğmelerinde ve kumaĢ desenlerinde, çiçeklerde, ağaçlarda, panter ayağı desenlerinde ve bazı gölgelemelerde kullanılır. Uygulama yapılacak olan zemin noktalanırken, fırça ucuna alınan boya ne çok sulu ne de çok katı olmalıdır ve nokta koyulurken fırça zemine değdirilip çekilmelidir. Nokta çizgiye dönüĢmemeli, hemen hemen tüm noktaların boyu da aynı büyüklükte olmalıdır. Sanatçı arzusuna göre tarama gölgeleme yerine, noktalama tekniğiyle de gölgeleme yapabilir. Gölgelemede kullanılan noktalama, ancak görülebilecek büyüklükte ve gereken sıklıkta olmalıdır. Gölgenin koyuluğuna ve açıklığına göre sıklaĢır ya da seyrekleĢir (Ersoy, 2006, s. 85-86).

(34)

Resim 8. Noktalama Boyama Tekniği (Mert, 2007, s. 31)

2.2.5. Kademeli (Degrade) Boyama Tekniği

Selçuklu münhanilerinde uygulanan bir boyama tekniğidir. Kademeli boyama tekniği minyatür sanatında bulut çalıĢmalarında, bazı meleklerin, mitolojik hayvanların kanat boyamalarında, çiçek ve dağ boyamalarında uygulanan bir tekniktir. Boyanacak olan alanın Ģekline göre dipte koyu onun yanına gelen boyalar yanındakinin her zaman bir ton daha açığı ve en dıĢta kalan bölüm en açık olmak üzere uygulanır. Rengin tonuna göre de en dipte olan en açık ton onun yanına gelen tonlar bir ton koyusu ve en dıĢta kalan bölüm en koyu olmak üzere de uygulanabilir. Boyama iĢlemi kat kat devam eder. Boyanacak olan zeminin Ģekline göre aynı boyanın tonlarının yan yana sürülmesi ile gerçekleĢen bir boyama tekniğidir (Ersoy, 2006, s. 86).

Resim 9. Kademeli Boyama Tekniği (And, 2010, s.189) 2.3. Osmanlı Minyatür Sanatında Konular

Osmanlı minyatür sanatı, konusu tarih olan eserler, konusu edebiyat olan eserler, konusu bilim olan eserler, din konulu eserler, albüm resimleri ve portrecilik adı altında altı baĢlıkta toplanabilir. Kendi içlerinde de konusu tarih olan eserleri 3‟e; Ģehnameler, gazavatnameler, Topografik ressamlık, konusu din olan eserleri silsilenameler adı altında, portreciliği de padiĢah portreleri ve silsilenameler olmak üzere 2‟ye ayırabiliriz (And, 2004, s. 144).

(35)

ġehnameler, hazırlandıkları dönemin önemli olaylarını SavaĢları konu alan, bazıları manzum olarak ve mesnevi biçiminde yazılan gazavatnameler, belirli bir savaĢ ya da seferi ayrıntılarıyla anlatmaları bakımından önemlidir. Osmanlı kitap sanatında resimlenmiĢ olan gazavatnameler padiĢahların yanı sıra vezirlerin, serdarların aldığı yerleri, kaleleri de hikaye eder. Matrakçı Nasuh, NakkaĢ Osman gazavatmane türünde eserler veren nakkaĢların sadece ikisidir (Mahir, 2004, s. 9596).

2.4. Portrecilik

“Belli bir kiĢinin heykel malzemesi, boya, grafik veya desen ile yapılan resmi olup o kiĢinin karakterini ve ifadesini veren resimlere portre denilmektedir” (Turani, 1998, s. 113).

Portre türü çok eskiye dayanır. Eski Mısır‟da gerçekçi portre sanatı vardı. Yunan‟da idealist, Roma‟da naturalist anlayıĢa önem verilmiĢtir. Portre sanatı Rönesans‟ta büyük geliĢme göstermiĢtir. Özellikle Leonardo Da Vinci, çok ünlü tablosu „La Gionconda‟ ile portre türünde zirveye çıkmıĢtır. Ayrıca Rafaello, Velazquez, Goya ve Ġngres gibi sanatçılar da portre türünün büyük isimleridir. Rönesans‟tan sonra barok döneminde de ünlü portreciler yetiĢmiĢtir (Yeni Türk Ansiklobedisi, 1985, s. 3102).

Türk resminde porte minyatür sanatında çok iĢlenen bir tür olmuĢtur. Osmanlı nakkaĢları yalnız sultanların değil, ünlü kiĢilerin, peygamberlerin, ulu kiĢilerin de portrelerini yapmıĢlardır (And, 2004, s. 145). Portrecilik resmi tarih yazımı ile birlikte baĢlamıĢtır. Sarayda özenle hazırlanan el yazması tarih kitaplarını minyatürleyen nakkaĢlar Osmanlı padiĢahlarının baĢarılı savaĢlarını ve görkemli törenlerini yansıtırken bir tür tarih belgeciliği yapmıĢlardır. NakkaĢlar herkesten önce padiĢahları en doğru görüntüleriyle canlandırmaya çalıĢmıĢlarıdır. (Renda, 2000, s. 713). NakkaĢın çağdaĢı kiĢiler daha aslına uygundur. Daha önceki dönemlerin padiĢahlarının portrelerinin yapımında ise ya Avrupa gravürlerinden yararlanılmıĢ ya da padiĢahın dönemindeki kitaplardaki betimlemelerden yararlanılarak hayalden yapılmıĢtır (And, 2004, s. 145). “ Osmanlılarda XV. yüzyılda baĢlayan ve XIX. yüzyılın sonuna kadar devam eden padiĢah portreciliği öteki Ġslam çevrelerinde, örneğin Timurlularda ve daha sonraları Hint-Ġslam saraylarında izlenen hükümdar portreciliğinden farklı bir geliĢim çizgisi gösterir” (Renda, 2000, s. 713). Ġslam ülkeleri içinde Osmanlı nakkaĢları özellikle hükümdar portreciliğini kendi baĢına bir tür olarak geliĢtirmiĢlerdir (And, 2004, s. 145).

(36)

2.4.1. Osmanlı’da PadiĢah Portreleri

“Teknolojinin geliĢmediği fotoğraf ve film makinelerinin olmadığı o dönemlerde sultanlar, Osmanlı Devleti‟nin kuruluĢundan itibaren kendilerine kadar gelen padiĢahların minyatürlerini yaptırmıĢlardır. ġehzadelerin ve gelecek kuĢak Ģehzadelerinin geçmiĢteki sultan atalarını ve kendi suretlerini öğrenmelerini istemiĢlerdir” (Ersoy, 2006, s. 56). Osmanlı minyatür sanatının günümüze en erken tarihli örnekleri II. Murad‟ın (1421-44 ve 1446-51) Ģehzadelik döneminde Amasya‟da ve oğlu Fatih Sultan Mehmed‟in saltanat yıllarında (1451-81) Edirne‟de hazırlanmıĢtır (Mahir, 2004, s. 41). Ġstanbul‟un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmed‟in batılı sanatçıları saraya davet etmesi üzerine Osmanlı minyatür sanatı geliĢimini yepyeni etkilerle sürdürür. Bu değiĢimin temelinde Fatih‟in batılı krallar gibi kendi portresini yaptırma arzusu yatmaktadır ve bu arzu zaman içinde Osmanlı minyatür sanatında padiĢah portreciliği gibi yeni bir geleneğin doğmasını sağlayacaktır. (Mahir, 2004, s. 45). Ferrara, bir yüzünde padiĢahın profilden büst portresinin, diğer yüzündeyse onu at üzerinde gösteren tasvirinin yer aldığı en güzel madalyayı hazırlamayı baĢarmıĢtır. Gentile Bellini‟nin Ġstanbul‟da yaptığı yağlıboya Fatih Portresi, yerli sanatçılar üzerinde etkili olmuĢ bir diğer yapıt olarak önem taĢır. Fatih‟in bir diğer portresinin de Costanzo da Ferrara‟ya ait bir portreden hareketle yapıldığı düĢünülen bu tasvirde, iki ayrı sanatçının eli fark edilir; padiĢahın alıĢılmadık uzunluktaki sakalının albüm hazırlanırken baĢka bir sanatçı tarafından boyandığı düĢünülür (Mahir, 2004, s. 46). Fatih‟in saraya gelen Avrupalı sanatçıların ve batı eğitimi gördüğü sanılan Sinan Bey‟in Osmanlı resim sanatına en büyük katkısı portrecilik alanında olmuĢtur. Bu dönemde baĢlayan Osmanlı padiĢah portreciliği XIX. yüzyıla kadar etkin bir tür olarak devam edecektir (Bağcı vd. 2006, s. 39).

II. Beyazıd‟ın hayatta iken yapılmıĢ bir portresine rastlanmaz. Ancak Avrupa‟da ilk Osmanlı padiĢah portreleri dizisinin bu dönemde ortaya çıkması ilginçtir (Bağcı vd. 2006, s. 82).

(37)

Resim 10. Fatih Sultan Mehmed‟in portresi (Mert, 2007, s. 31)

Resim 11. Barbaros Hayrettin PaĢa‟nın Portresi (And, 2004, s. 163)

XVI. yüzyıl boyunca Osmanlı sarayında padiĢah portreciliğine büyük önem verilmiĢtir. Avrupa ülkeleriyle güçlü güçlü siyasal ve kültürel iliĢkiler kuran Kanuni Sultan Süleyman‟ın ünlü Avrupalı ressamlar tarafından yapılmıĢ birçok portresi vardır (Mahir, 2004, s. 55).

Kanuni Sultan Süleyman‟ın saltanat yıllarının en ilginç sanatkarlarından birisi Nigari mahlasıyla resimler yapan ve Ģiirler yazan dönemin ünlü denizcilerinden Haydar Reis‟tir. Özellikle II. Selim‟e yakınlığı ile bilinen Nigari, Doğu ve Batı arasındaki farklı kültürlerin, sanat anlayıĢının en ilginç sentezlerinden birini ortaya koymuĢtur. Nigari‟nin dönemin seçkinlerinin toplandığı Galata‟da Tophane etrafındaki evi, Eyüp‟deki derviĢ ve kalenderlere tekke görevi yapan meyhanesi, güzel resim yapmaktaki hünerleri, renkleri kullanmadaki becerisi, Mani ve Bihzad gibi büst portre çizmede usta olması, Ģiirdeki baĢarısı kaynaklarda belirtilir. Nigari‟nin resimleri kitaplar içersinde yer almaz. Sanatçının

(38)

kağıt üzerine çalıĢtığı portrelerinden Kanuni Sultan Süleyman‟ın boy portresi, Barbaros Hayreddin PaĢa‟nın boy portresi, Barbaros Hayrettin PaĢa‟nın profilden büst portresi, ġehzede II. Selim‟in ok atarken boy portresi, Fransa

Kralı I.Francois ile Kutsal Roma Ġmparatoru V. Charles‟ın büst portreleri günümüze ulaĢmıĢtır. Öte yandan Nigari‟nin yaptığı varsayılan geçmiĢteki Osmanlı sultanlarına yönelik bazı portrelerin Barbaros Hayrettin PaĢa tarafından 1543 yılında Marsilya‟da, Virginio Orsini‟ye hediye edildiği ve Avrupa‟da Osmanlı PadiĢah portreciliğinin ilk portreciliğini oluĢturduğu çeĢitli verilerden anlaĢılmaktadır. Nigari arka fonu siyaha yakın koyu yeĢil renkte boyadığı, portrelerinde kimi zaman Osmanlı‟nın nakıĢ dünyasını yansıttığı giysilerle, kimi zaman da çok fazla ince olmayan fakat kiĢilerin portre karakterini beceriyle yansıtan portre üslubuyla önemli bir dönüm noktasını oluĢturmuĢtur (Çağman, 2004, s. 896-897).

Nigari‟nin portreleri tarihi resim geleneğinin geliĢimine katkı sağlamıĢtır (Görmez, 2007, s. 390).

Resim 12. I.Mehmed‟in portresi (Duran, 1998, s. 158).

III.Murad döneminde ġehnameci Seyyid Lokman ve NakkaĢ Osman‟ın hazırladıkları tarihi konulu eserlerde, padiĢahları en doğru Ģekilde tasvir edebilmek için ġemailname veya Kıyafetü‟l –insaniye fi ġema‟il ü‟l-OsmanĢye adlı bir eder hazırlamıĢlardır. O güne kadar hüküm süren oniki padiĢahın (Osman Gazi – III.Murad) fiziksel özelliklerinin yanı sıra giysilerinin anlatıldığı ve portrelerini içeren bu eser hazırlanırken NakkaĢ Osman geçmiĢ dönem sultanlarını tasvir etmek konusunda zorlanınca Osmanlı sultanlarının

(39)

Avrupa‟da olduğu bilinen portrelerinin getirilmesi düĢünülmüĢ, bunun için sanatsever Sadrazam Sokullu Mehmed PaĢa‟dan yardım istenmiĢtir. Veronese Atölyesi sanatçılarının bazı gravür ön örneklerinden yaptıkları yağlıboya padiĢah portreleri bir kalyona yüklenerek Ġstanbul‟a gönderilmiĢtir. Gelen resimlerin, özellikle Fatih Sultan Mehmed‟den önceki padiĢahların fizyonomilerinin Ģekillendirilmesinde NakkaĢ Osman‟a esin kaynağı olduğu anlaĢılmıĢır. NakkaĢ Osman, portrelerini tam sayfa üzerine çalıĢmıĢtır ve bu tasvirlerde padiĢahlar bağdaĢ kurarak, tek dizlerini bükerek veya diz çökerek oturur. Bu portrelerin büyük bölümünde padiĢahların bir ellerini dizlerine dayayıp mendil tuttukları görülür. Yıldırım Beyazıd‟ın yanı sıra Çelebi Mehmed‟le Fatih Sultan Mehmet çiçek koklarken betimlenmiĢtir (Mahir, 2004, s. 59).

IV. Mehmed döneminden sonra Osmanlı resminde yenilikler görülür. XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra Osmanlı padiĢahlarının Edirne sarayında yaĢamaya baĢlamaları, bir grup sanatçının Edirne sarayında çalıĢmalarını sürdürmelerini sağlamıĢtır (Tanındı, 1996, s. 57). “Edirne saray nakıĢhanesinde hazırlanan yazmalardan pek azı bugüne kalmıĢsa da, bazı Silsilename‟ler ve kıyafet resimli albümler Osmanlı resmine gelen yenilikleri yanısıtır. Örneğin XVII. yüzyıl sonlarının özellikle 1680‟li ve 90‟lı yıllarda etkin bir sanatçı olan Musavvir Hüseyin bu dönem Osmanlı resim sanatında önemli rol oynamıĢtır. Musavvir Hüseyin‟in IV. Mehmed ve II. Süleyman dönemlerinde sarayda kabul gören etkin bir nakkaĢ olduğu anlaĢılır. Nitekim onun yaptığı padiĢah portreleri öncekilere kıyasla daha gerçekçidir” (Bağcı vd. 2006, s. 239). Musavvir Hüseyin Adem‟den baĢlayarak peygamberleri ve Osmanlı sultanı IV. Mehmed‟e kadar önemli Ġslam padiĢahlarının portelerini yapmıĢ, bu portreler Silsilename ismini alan kitap içinde toplanmıĢtır (Tanındı, 1996, s. 58-59). 1682 tarihli olan bu ilk nüsha ikincisi için örnek oluĢturmuĢtur. Bu ikinci Silsilename‟nin sonunda yer alan, tahtta oturan IV. Mehmet portresinin altında “amel-i Hüseyin el-musavvir el-Ġstanbuli” imzası bulunmaktadır. “Musavvir Hüseyin Ġstanbuli, bu iki eserin dıĢında II. Süleyman döneminde hazırlanan ve madalyonlarında padiĢahların büst portrelerinin yer aldığı, birbirine çok benzeyen iki silsilenamenin resimlendirilmesinde de çalıĢmıĢtır” (Mahir, 2004, s. 75).

(40)

Resim 13. Musavvir Hüseyin Ġstanbuli imzalı Silsilename örneği (Bağcı vd. 2006, s. 239).

Resim 14. IV. Mehmed portresi ( Ġrepoğlu, 1999, s. 101).

Osmanlı padiĢah portreciliğinde ikonografik değiĢimlerin yaĢandığı ikinci önemli dönem Sultan III. Ahmed‟in saray nakkaĢı olan Levni‟nin yaptığı Kebir Musavver Silsilename‟deki dizi padiĢah portreleriyle baĢlar. NakkaĢ Osman ve Musavvir Hüseyin‟in tasvir kalıplarını kendi üslubuna göre uyarlayan Levni‟nin yaptığı padiĢah portrelerindeki yeni yaklaĢımlar, özellikle giysiler ve mekan ayrıntılarında kendini göstermiĢtir (Mahir, 2004, s. 143). “Levni, Sultan III. Ahmed‟i ve devrinin tiplerini bir fotoğraf gibi resmetmiĢ, bunlara bir üslup özelliği veya sanat kuvveti gösterememiĢtir. Tek sahifeler halinde yaptığı minyatürlerde de bütün çehreler birbirine benzemekte, elbiseler daima değiĢmektedir” (Aslanapa, 2000, s. 647).

Bazılarında ortasından toplanmıĢ perde motifiyle çerçeveler bulunan Levni dizisinin (Osman Gazi- III. Ahmed) padiĢah portreleri, XVIII. yüzyıl boyunca baĢka sanatçıların yaptığı padiĢah tasvirlerine de örnek oluĢturmuĢtur (Mahir, 2004, s. 143).

(41)

XV. yüzyıldan beri Osmanlı resim sanatında ayrı bir dal olarak geliĢen padiĢah portreciliği XVIII. yüzyılda yeni biçim ve tekniklere kavuĢmuĢtur. BaĢtanberi Osmanlı Hanedanını görselleĢtirmeyi amaç edinen padiĢahların giderek Avrupa görsel geleneğini benimsediği açıktır. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında yenilikçi padiĢahlar portreciliğe ivme kazandırmıĢ, yerli ve yabancı ustalara portrelerini sipariĢ etmiĢlerdir. Teknik ve kalıp olarak Avrupa resimlerini örnek alan guaj ve yağlıboya portreler, artık padiĢah portrelerinin yalnız el yazma kitaplarda veya albümlerde değil, asılmak üzere yapıldığını gösterir. Hatta kimi kayıtlar bazı portrelerin padiĢah ailelerinden kiĢilerin evlerine konduğunu belirtir. BaĢka bir deyiĢle portreler saray hazinesinde duran ya da sadrazamlara, vezirlere sunulmuĢ elyazmalarında veya albümlerde saklı kalmaktan kurtulmuĢ, taĢınabilir resim niteliğine kavuĢmuĢtur. Bu el yazma ya da portre albümlerin üretilmediği anlamını taĢımamalıdır. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda fotoğrafın icadına kadar çok sayıda padiĢah portresi albümü hazırlanmıĢtır (Bağcı vd. 2006, s. 281).

XVIII. yüzyılın ikinci yarısında padiĢah portreciliğine yenilik getiren ressam Rafael/Refail (öl.1780) olmuĢtur. Refail‟in adı kimi kaynaklarda Rafael Manas veya Manasi olarak geçer, kendisinin aynı zamanda mimar ve müzisyen olduğu, I. Mahmud, III. Osman, III. Mustafa ve I. Abdülhamid‟in portrelerini yaptığı belirtilir. Rafael Levni‟nin resimlediği Kebir Musavver Silsilename‟ye eklediği son dört padiĢahın portreleriyle yeni bir kalıp geliĢtirmiĢ, tek renge boyalı sade bir zemine yerleĢtirdiği padiĢahları taht üzerinde ve cepheden göstermiĢtir. Bu üslup bundan sonra birçok padiĢah portresinde uygulanacaktır. Hatta XVIXVII. yüzyıl Silsilenamelerinde sonradan eklenen portrelerde aynı kalıbın izlendiği görülecektir. Ressam Refail‟in kağıt üzerine yağlıboya ile resimlediği portreler Osmanlı resminde kağıttan tuvale geçiĢin önemli adımlarından biri olmuĢtur. Ressam hem III. Mustafa‟nın hem de I. Abdülhamid‟in büyük boy yağlıboya portrelerini yapmıĢtır. Bunların hepsinde padiĢahlar cepheden görülür ve portre tüm tuvali kaplar. Hem giysi ayrıntılarına hem de yüz ifadelerine büyük önem gösterilmiĢtir. Sanatçı bu dönemde Ģehzade olan III. Selim‟i de resmetmiĢtir. Arkasındaki yazıya göre Refail‟in Ģehzade 12 yaĢındayken yaptığı bu portrede Selim sade bir fonun önünde ayakta durur ve yine cepheden resmedilmiĢtir (Bağcı vd. 2006, s. 281-282).

PadiĢah portrelerinde yeni teknik ve malzeme arayıĢına ilginç bir örnek, kolaj tekniğinin kullanıldığı bir albümdür. Osmanzade Ahmed Taib‟in (öl.1724) III. Ahmed dönemine kadar Osmanlı tarihini kapsayan Ġcmal-i Tevarih-i Al-i Osman adlı eserinin hattat Mir Mehmed Emir tarafından 1201 de yapılmıĢ kopyasıdır. I.Abdülhamit‟e kadar olan bölüm

(42)

metne sonradan eklenmiĢtir. Ġçindeki 27 padiĢah portresinde takı, hançer, düğme gibi ayrıntılarda parlak kağıt parçalarıyla kolaj yapılmıĢtır. Birden fazla sanatçının elinden çıkma portrelerde daha çok Levni‟nin kalıpları kullanılmıĢtır ancak boya tabakası daha incelmiĢ, giysilerde gölgelemelere yer verilmiĢ, iki portreye de bir manzara Ģeridi eklenmiĢtir. Bu portreler XVIII. yüzyılda farklı tekniklerin denendiğini gösterir (Bağcı vd. 2006, s. 282).

Bu dönem ortaya çıkan bir baĢka padiĢah portresi türü soyağaçlarıdır. Avrupa‟nın soylu ailelerinde sıklıkla görülen soyağaçlarına çok benzeyen bu resimlerde portreler tüm tabloyu kaplayan bir ağacın dallarına asılı madalyon Ģeklindeki çerçeveler içine yerleĢtirilmiĢtir. Portreler hanedan silsilesini temsil etmek üzere birbirilerine kurdelelerde bağlıdırlar; çoğunlukla en üstte hanedanın kurucusu olan I.Osman, en sonda ise saltanatı süren padiĢah yer alır. PadiĢahların isimleri madalyonların altına Osmanlı ya da Latin alfabesiyle yazılmıĢtır. Bilenen ilk soyağacı I.Abdülhamid döneminde yapılmıĢtır (Bağcı vd. 2006, s. 282).

(43)

Resim 16. Osman Gazi‟nin Portresi (Bağcı vd. 2006, s. 285).

XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIX. yüzyılda padiĢah portrelerinin giderek yaygınlaĢması, bu portrelerin çeĢitli devlet erkânına ve hatta yabancı temsilcilere sunulduğunu gösterir. Artık portreler diplomatik amaçla hatta propaganda niyetiyle kullanılacaktır. Nitekim III. Selim portresini yaptırıp dağıtılmak üzere bastıran ilk padiĢahtır. III.Selim oymabaskı bir portresini sipariĢ etmiĢtir. Hem siyah-beyaz hem de renkli olarak gravürlenen bu portre padiĢahı ayakta, yarım boy ve 3/4 profilden, kürk kaplı kırmızı bir dıĢ kaftan, belindeki mücevherli kemere sokulmuĢ bir hançer ve yelpaze biçimli sorgucu olan bir sarıkla gösterir. Portreyi çevreleyen madalyonun altında, Selim‟in 179192 yıllarında gerçekleĢtirdiği askeri reformları simgelemek amacıyla Tophane KıĢlası‟nın görüntüsü yer almıĢtır. Bu portreyi dönemin ünlü ressamı Kostantin Kapıdağlı yapmıĢ ve Londra‟da Schiavonetti gravürlemiĢtir (Bağcı vd. 2006, s. 284). Kapıdağlı, III.Selim döneminde etkin olan Rum asıllı sanatçısdır. YapımıĢ olduğu III. Selim‟in portresini, III. Selim çok beğenince kendisinden III. Selim‟e kadar hüküm sürmüĢ padiĢahların portresini yapmasını istemiĢtir. Guaj tekniğiyle oluĢturduğu bu dizi portrelerde Kostantin, padiĢahları daha batılı bir biçimde ayakta, yarım boy ve dörtte üç profilden göstermiĢtir. III. Selim‟den önceki sultanların fizyonomisini daha doğru bir Ģekilde yansıtabilmek için Levni Silsilename‟sine baĢvurmuĢtur. Yeni bir anlayıĢ ve tekniğin ürünü olan bu dizi portreler, II.Mahmud döneminde Londra‟da gravürlenerek Young Albümü adıyla basılmıĢtır. Albümün giriĢ metininde padiĢah portrelerinin Ġstanbul‟da yeteneğiyle sultanın övgüsünü kazanmıĢ, taĢra kökenli bir Rum ressam tarafından yapıldığı belirtilmiĢtir. Young Albümü‟ndeki portrelerin ikonografyası diğer yerli sanatçılarca da değerlendiriĢmiĢ, bu modellerden yola çıkılarak çok sayıda padiĢah portresi albümü hazırlanmıĢtır (Mahir, 2004, s. 171-172).

Şekil

Figür üzerindeki saç, baĢtaki iĢlemeler, yüz çalıĢması, kıyafet çalıĢması tümüyle bittikten  sonra  ve  boya  iyice  kuruduktan  sonra  beyaz  boya  sulu  bir  Ģekilde  tülün  Ģekli  boyunca  sürülür
Tablo 1. Ġncelenen Eserlerin Teknik ve Üslup Özellikleri

Referanslar

Benzer Belgeler

Murat (1362- 1389) dönemlerinde Osmanlı padişahları, yönetici-padişah veya mutlak hükümdar değil, daha çok merkezî örgütlenmeyi ve askerî gücü elinde bulunduran

Osmanlı pazarının ihtiyaçları, Çerkes kabilelerinin Osmanlı Devleti ile kurduğu ilişkiler, Kırım Hanlığı’nın rutin yağma ve köle akınları gibi

Elinizdeki eserde; millet sistemi üzerinden hareketle Osmanlı Toplumundaki sosyal değişimi ve sosyal hayat ile ilgili az bahsedilen konuları Osmanlı Arşivi’nden yararlanarak

Bundan akdem müteveffâ oğlu yeri ve çayırı babasına ve anasına virilmemekle oğlu fevt oldukda ata ve ana oğulları yerlerinden mahrûm oldukları içün çiftlikler bozulub

Çocuk gazete ve dergilerini okuyan, çocuklar için yapılan oyuncak ve giysileri giyen, çocuğun korunması ve masumiyetine inanan bir ailesi olan, çocuklarının disiplinini

Ülkemizde modern Türk lehçelerini sözlük bilimsel olarak ele alan çalışmaların içinde Hüseyin Kâzım Kadri tarafından hazırlanan Türk Lügati’nin önemli bir yeri

A) Bizans’ın Anadolu’yu Türklerden geri alma ümidi kırılmış- tır. C) Türkler yeni fetihlerde bulunmuştur. Haçlı Seferi’nden sonra başlayan karışıklık devri sona

Osmanlı Devleti, genellikle eleştirildiği, Avrupa diplomasi anlayışının dışında kalma ve devamlı elçi bulundurma uygulamasına gitmeme siyasetini, güçlü olduğu dönemde