• Sonuç bulunamadı

1980'den sonra kente göç edenlerin tutunma yolları: Konya örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1980'den sonra kente göç edenlerin tutunma yolları: Konya örneği"

Copied!
347
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYOLOJİ ANABİLİMDALI

1980’DEN SONRA KENTE GÖÇ EDENLERİN

TUTUNMA YOLLARI: Konya Örneği

AHMET KOYUNCU

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. YASİN AKTAY

(2)

Bilimsel Etik Sayfası

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

ÖNSÖZ

Çok çeşitli, çok nedenli ve çok sonuçlu olan göç hareketleri insanlık tarihi kadar eski olan kalıcı yer (coğrafi) değişiklikleridir. Toplumsal ve ekonomik değişim süreçlerinin hem bir sonucu hem de bir nedeni olarak da değerlendirebileceğimiz göç her şeyden önce kendi özgüllüğü olan bir süreçtir. Gelişmiş ülkelerde 18. yüzyılın ortalarında başlayan sanayileşme ile ortaya çıkan göç hareketleri, Türkiye’de ise 20. yüzyılın ortalarından itibaren etkili olmuş ve ülkedeki toplumsal dönüşümün son 60 yılına damgasını vurmuştur.

1950’li yıllarda yaşanan siyasi, sosyal, ekonomik gelişmelere bağlı olarak başlayan ve ağırlıklı olarak kırdan kente doğru gerçekleşen göç hareketleri, 1980’lerle birlikte niteliği ve formu değiştirmekle birlikte devam etmiştir. Kırsal alanların itici faktörlerinin yanında, kentsel alanların çekici şartları ve gün geçtikçe gelişen kitle iletişim ve ulaşım araçları da, göçe ivme kazandırmıştır. Ancak kente gelenlerin kentlileşmesi için kente gelmesi, yerleşmesi, iş bulması yeterli olmamış, kent yaşamına ve kentsel emek piyasasına uyum durumları, barınma ihtiyaçları, kente ait kuralları, davranış kalıplarını benimsemesi, kendilerini kente ait hissetmesi sancılı bir sürece dönüşmüştür.

Bu anlamda göçün kaynaklandığı yerleşim, göç eden kişiler, göçün ulaştığı yerleşim ve bütün bu unsurları içine alan göç olgusu birçok bilim adamı tarafından araştırılmış özellikle 1960’lı yıllarda konuya ilişkin çok sayıda araştırma yapılmıştır. Ancak mevcut araştırmaların (zorunlu göç ile ilgili olanların bir kısmı dışında) genellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropollerde yoğunlaşmıştır.

Bu anlamda çalışmamız, ülkemizdeki toplumsal, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik dönüşümün çözümlenmesinde merkezi bir rol üstlenen göç olgusunun, kendine özgü kimliği ve kentleşmesi ile dikkatleri üzerinde toplayan Konya özelinde analitik bir incelemeye tabi tutulması, göçe yön veren unsurlar temelinde Konya’nın ülkedeki göç ile benzeşen ve ayrışan boyutlarının araştırılması ve göç edenlerin göçe,

(4)

kente ve göç edilen kent olarak Konya’ya ilişkin kanaatlerinin ortaya konması amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Elbette ki her çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da birçok kişinin emeği vardır. İlk olarak hayatın her anını olduğu gibi bu çalışmanın da her aşamasını paylaştığım ve bu süreçte sürekli desteğini aldığım eşim Kafiye’yi minnetle anmak isterim.

Araştırmanın saha uygulama kısmında desteklerini esirgemeyen başta Nevzat DEMİRCİ ağabeyim olmak üzere, Ramazan ÖZÜDOĞRU, Atilla ŞAHİN, Hakan ŞENER ve tüm aile bireylerine, büyükşehir belediyesi ve ilçe belediyelerin yetkililerine teşekkür ederim.

Araştırmanın teorik arka planının şekillenmesinde, saha uygulama aşamasında, bulguların analiz edilmesinde kısacası araştırmanın tüm safhalarında desteklerini gördüğüm kıymetli dostlarım Yrd. Doç Dr. Mahmut AKIN ve Dr. Mehmet Ali AYDEMİR’e teşekkürü bir borç bilirim.

Akademiye olan iştiyakımın sürekli canlı tutan başta Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU olmak üzere Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ndeki tüm hocalarımı anmadan geçemeyeceğim. Ayrıca çalışma süresince katkılarını esirgemeyen Nevşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet CİHAN’a, göstermiş oldukları ilgi ve akademik yardımdan dolayı Tez İzleme Komitesi Üyeleri Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa AYDIN ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Birol AKGÜN’e minnettarım.

Çalışmanın vücuda gelmesinde desteğini esirgemeyen, bütün yoğunluğuna rağmen hiçbir görüşme talebimi geri çevirmeyen, birikimi ve tecrübesiyle çalışmaya yön veren Hocam Prof. Dr. Yasin AKTAY’a teşekkürü bir borç bilirim.

(5)

ÖZET

Bu çalışmanın konusunu 1980’den Konya’ya göç etmiş bireylerin kente tutunma serüveni oluşturmaktadır. Bir neden sonuç ilişkisi bağlamında bakıldığında içgöç, toplumumuzun son 60 yıllık dönüşümünün birçok yönünü belki de en iyi açıklayabilecek süreçtir. Buna karşın içgöç olgusu ve bu olguya ilişkin pek çok başka toplumsal, ekonomik ve kültürel süreç, sosyal bilimciler için önemli bir araştırma nesnesi olsa da bugüne dek yapılan çalışmaların yeterli olduğunu söylemek güçtür. Mevcut çalışmalar da daha ziyade İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropollerde yoğunlaşmıştır.

Çalışmada, ülkemizdeki toplumsal, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik dönüşümün çözümlenmesinde merkezi bir rol üstlenen göç olgusunun, kendine özgü kimliği ve kentleşmesi ile dikkatleri üzerinde toplayan Konya özelinde analitik bir incelemeye tabi tutulması, ülkedeki göç ile benzeşen ve ayrışan boyutlarının mülakat ve anket tekniği bir arada kullanılarak araştırılmasını amaçlanmıştır. Bu bağlamda Konya’ya göç edenlerin hangi saik ya da saiklerle göç ettiği, Konya’yı tercih sebepleri, ağırlıklı olarak kentten mi kırdan mı göç ettikleri, hangi semtlerde yoğunlaştıkları, sosyal, kültürel, siyasi tercih ve beklentileri, istihdam, barınma, işgücü, yaşam tarzı, gelir ve eğitim düzeyleri, göç ettikleri yerle halihazırdaki ilişkileri vb. birçok değişken kullanılarak Konya’ya gerçekleşen göçün temel dinamikleri, ortaya koyduğu ekonomik ve toplumsal sonuçlar çerçevesinde incelenmiştir.

Araştırmanın bulguları, ülkemizdeki içgöçün temel unsurları olan kentte geliş tarihi, göç sebebi, istihdam, barınma, hemşerilik ve hemşeri dernekleri, kent hayatına ve kurallarına uyum, kent algısı ve göç edilen kente ilişkin kanaatler açısından Konya özelinde farklılaştığını göstermiştir.

(6)

SUMMARY

The research is about how the people who came in Konya in 1980 got used to this city. When looked in respect of cause and effect, internal immigration may be the best continuum to explain many aspects of our society’s transformation in last 60 years. The immigration phenomenon and many other social, economical and cultural continuums related to the immigration are important areas for academics interested in liberal arts to make research, after all it is difficult to say that researches made until today are satisfactory. As for available researches, they are more concentrated in metropolitan areas such as Istanbul, Ankara and Izmir.

In this study, it is aimed that the immigration event, which undertakes a significant role in the analysis of social, political, cultural, economical transformations in our country, is given an analytical analysis in a specific area as Konya which draws attention with its unique identity and urbanization, also aimed to research its similar and different dimensions with the immigration in the country by using techniques as interview and public survey. In this context, the basic dynamics of immigration to Konya is studied regarding the economical and social results it brought about, by using variable factors like the reason or reasons of immigration to Konya, preference for Konya based on reasons, generally if they moved from city or countryside, which districts they heavily populate, social, cultural, political preferences and expectations, employment, housing, labour force, lifestyle, revenue and education levels, their connections with the place they moved from, etc.

The findings of the study showed that it differs from the aspect of arrival date, reason of immigration, employment, housing, citizenship and fellow citizen associations, adaptation for urban life and its rules, perception of the city and opinions about the migrated city, which are the basic elements of internal immigration in our country, in the example of Konya.

Key words: Immigration, internal immigration, rural areas, city, urbanization, Konya.

(7)

KISALTMALAR

ADNKS: Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi DİE : Devlet İstatistik Enstitüsü

GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla GSYİH : Gayri Safi Yurt İçi Hasıla

RTÜK : Radyo ve Televizyon Üst Kurulu STK : Sivil Toplum Kuruluşu

TOKİ : Toplu Konut İdaresi Başkanlığı TUİK : Türkiye İstatistik Kurumu

(8)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... II ÖNSÖZ ... III ÖZET ... V SUMMARY ... HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. KISALTMALAR ...VII

GİRİŞ ...1

I. BÖLÜM ...10

TÜRKİYE’DE KENTLEŞME VE İÇGÖÇ ...10

1.1. Türkiye’de Kentleşme Olgusu ... 10

1.2. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tarihsel Gelişim ... 11

1.3. Cumhuriyet Döneminde Kentleşme ... 13

1.3.1. 1927 – 1950 Dönemi Kentsel Gelişim ve İçgöç ... 13

1.3.2. 1950 – 1980 Dönemi Kentsel Gelişim ve İçgöç ... 17

1.3.3. 1980 – 2010 Dönemi Kentsel Gelişim ve İçgöç ... 23

1.4. Türkiye’de İçgöçün Nedenleri ... 37

1.4.1. Bölgesel Nedenler ... 39

1.4.2. Hızlı Nüfus Artışı ... 52

1.4.3. Türk Tarımının Yapısal Karakteri ve Makineleşme ... 54

1.4.4. Ekonomi Politikaları, İstihdam ve İşgücü ... 63

II. BÖLÜM ...74

KENTLEŞME SÜRECİNDE KONYA VE GÖÇ ...74

2.1. Demografik Göstergeler ... 75 2.1.1. Nüfus ... 75 2.1.2. Göç ... 81 2.2. Ekonomik Göstergeler ... 87 2.2.1. Genel Bilgiler ... 87 2.2.2. İşgücü ... 88 2.2.3. İstihdam ... 90

2.2.4. Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Düzeyi ... 92

III. BÖLÜM ...96

METODOLOJİ ...96

(9)

3.2. Örneklem ... 101

3.3. Mülakat ve Anket Soru Formunun Özellikleri ... 103

3.4. Araştırmada Kullanılan İstatistik Teknikler ... 105

3.4.1. Ki-Kare Testi ... 105

3.4.2. T-testi ... 106

3.4.3. Tek Yönlü Varyans Analizi (One Way ANOVA) ... 106

3.4.4. Faktör Analizi ... 106

3.4.5. Uyum (Correspondance) Analizi ... 107

IV. BÖLÜM ...108

ARAŞTIRMA BULGULARI ...108

4.1. Sosyo-Ekonomik ve Demografik Değişkenler ... 108

4.2. Göç İle İlgili Değişkenler ... 123

4.3. Gündelik Hayat ve Siyasallık ile İlgili Değişkenler... 165

4.4. Faktörlerin Analizi ... 183

4.4.1. Göç, Kent ve Konya ... 183

4.4.2. Gündelik Hayat ve Kentte Sosyal Yaşam ... 203

SONUÇ VE ÖNERİLER ...214

EK-1: TABLOLAR ...222

EK–2:ANKET SORULARI ...310

KAYNAKÇA ...32020

(10)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. 1 Türkiye'de kentsel - kırsal nüfusun gelişimi ve oranları ... 14

Tablo 1. 2 Türkiye'de toplam ve kentsel nüfusun yıllık artış hızları (1927-1980) .... 14

Tablo 1. 3 Türkiye'de kentsel - kırsal nüfusun gelişimi ve oranları (1950-1980) ... 20

Tablo 1. 4 Türkiye'de toplam ve kentsel nüfusun yıllık artış hızları (1950-1980) .... 20

Tablo 1. 5 Kır – kent nüfusu (1970-2009) ... 25

Tablo 1. 6 Yaşa özel ve toplam doğurganlık hızları, 2001-2008 ... 27

Tablo 1. 7 Türkiye’de tarımsal olanakların ve karayolu ulaşımının büyümesi: 1947-1990 ... 41

Tablo 1. 8 1927-2000 yılları bölgeler arası nüfus ve yoğunluk dağılımı ... 51

Tablo 1. 9 Bazı ülkelerde önemli göstergeler (2001) ... 56

Tablo 1. 10 Türkiye’de nüfusun gelişim seyri ... 59

Tablo 1. 11 Tarım işletmelerinde ortalama arazi genişliği ... 60

Tablo 1. 12 Sektörlerin GSMH içindeki payları ... 61

Tablo 1. 13 Türkiye’de yıllar itibariyle dışsatım ve dışalımların ... 61

Tablo 1. 14 Ekonomik yönden aktif nüfusun sektörlere dağılışı ... 62

Tablo 1. 15 Bazı önemli tarımsal girdilerin üretimindeki değişmeler ... 62

Tablo 1. 16 Ekonomik faaliyet koluna göre istihdam edilenler ... 65

Tablo 1. 17 İşgücü durumuna göre kurumsal olmayan nüfus [kent] ... 67

Tablo 1. 18 İşgücü durumuna göre kurumsal olmayan nüfus [kır] ... 68

Tablo 1. 19 Türkiye’de büyüme ve istihdam ... 70

Tablo 2. 1 Türkiye’de ve Konya’da yıllık nüfus artış hızları (1927-2009) ... 75

Tablo 2. 2 İBBS ikinci düzey (26 bölge) gösterge ve sıralamaları 2009 ... 78

Tablo 2. 3 Konya ili şehir ve köy nüfusu 1927 – 2000 ... 79

Tablo 2. 4 2000 yılı nüfus sayımı ve 2009 ADNKS’ye göre nüfusun dağılımı ... 80

Tablo 2. 5 ADNKS’ye göre 2009 yılı 20 yaş ve üstü nüfus dağılımı ... 80

Tablo 2. 6 1935-2000 yılları arasında nüfus rakamları ve nüfusun doğum yerine göre dağılımı ... 81

Tablo 2. 7 Bazı illerin 1975-2000 dönemi net göç hızına göre sıralanışı ... 83

(11)

Tablo 2. 9 Konya ilinin yaş grubuna göre aldığı göç, 2008-2009 dönemi ... 84

Tablo 2. 10 Konya ilinin yaş grubuna göre verdiği göç, 2008-2009 dönemi ... 84

Tablo 2. 11 Konya ilinin diğer illerden aldığı ve diğer illere verdiği göç, 2008 – 2009 dönemi ... 85

Tablo 2. 12 Konya ilinin eğitim durumuna göre aldığı – verdiği göç, 2008-2009 dönemi (6+ yaş) ... 86

Tablo 2. 13 Konya ilinin aldığı, verdiği, net göç ve net göç hızı, 2007-2009 dönemleri ... 87

Tablo 2. 14 İstihdam edilenlerin sektörel dağılımı, 2004 ... 91

Tablo 2. 15 İstihdam edilenlerin sektörel dağılımı, 2008-2009 (TR, TR52) ... 92

Tablo 2. 16 Bazı illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik endeksi ... 94

Tablo 4. 1 Cinsiyet dağılımı ... 108

Tablo 4. 2 Yaş dağılımı ... 110

Tablo 4. 3 Doğum yeri ... 110

Tablo 4. 4 Medeni durum ... 112

Tablo 4. 5 Sahip olunan kardeş ve çocuk sayısı ... 113

Tablo 4. 6 Evde kimlerle birlikte ikamet edildiği ... 114

Tablo 4. 7 Eğitim durumu ... 115

Tablo 4. 8 Babanın ve eşin eğitim durumu ... 116

Tablo 4. 9 Meslek ... 117

Tablo 4. 10 Babanın mesleği ... 118

Tablo 4. 11 Eşin mesleği ... 119

Tablo 4. 12 Sosyal güvence ... 120

Tablo 4. 13 Ailenin aylık geliri ... 120

Tablo 4. 14 Aile ekonomisine katkı sağlayan kişi sayısı ... 122

Tablo 4. 15 İkamet edilen ilçe ... 122

Tablo 4. 16 Konya’ya hangi tarihte gelindiği ... 123

Tablo 4. 17 Konya merkeze nereden gelindiği ... 125

Tablo 4. 18 Hangi sebeple göç edildiği ... 126

Tablo 4. 19 Konya’yı tercih sebebi ... 127

(12)

Tablo 4. 21 Göç etmeden önce konya’ya gelindi ise hangi amaçla gelindiği ... 129

Tablo 4. 22 Konya’ya ilk kimlerle birlikte göç edildiği ... 130

Tablo 4. 23 Karşılaşılan en önemli güçlük/sıkıntı ... 131

Tablo 4. 24 İş bulma ... 132

Tablo 4. 25 İlk olarak çalışılan sektör ... 133

Tablo 4. 26 Pozisyon ... 135

Tablo 4. 27 Halen aynı işte mi çalışıldığı ... 136

Tablo 4. 28 (Konya’ya gelindikten sonra) Kaç iş değiştirildiği ... 137

Tablo 4. 29 (İş değiştirenlerin) Şu an hangi sektörde çalışıldığı ... 138

Tablo 4. 30 Pozisyon ... 140

Tablo 4. 31 Konya’ya gelmeden önce geçimin hangi yolla temin edildiği ... 141

Tablo 4. 32 Konya’ya gelmeden önceki kazanç ile şu anki kazanç karşılaştırdığınızda mevcut durumun nasıl nitelendirildiği ... 142

Tablo 4. 33 Memlekette gelir getiren bir arazi, ev vb. bir mülkün olup olmadığı ... 143

Tablo 4. 34 (33. Soruya “evet” diyenler) Yıllık ne kadar gelir getirdiği ... 144

Tablo 4. 35 Barınma sorununun nasıl çözüldüğü ... 145

Tablo 4. 36 İlk olarak hangi semte yerleşildiği ... 147

Tablo 4. 37 Niçin bu semtin tercih edildiği ... 149

Tablo 4. 38 Halen aynı semtte mi ikamet edildiği ... 151

Tablo 4. 39 Semt değiştirildi ise ne zaman yer değiştirildiği ... 151

Tablo 4. 40 Semt değiştirildi ise neden yer değiştirildiği ... 152

Tablo 4. 41 Şu an ikamet edilen semtten taşınmak istense hangi semtin tercih edileceği ... 154

Tablo 4. 42 İkamet edilen konut tipi ... 155

Tablo 4. 43 İkamet edilen konutun mülkiyet durumu ... 156

Tablo 4. 44 (Evi kira olanların) Kira bedeli ... 157

Tablo 4. 45 Komşuların kimlerden oluştuğu ... 158

Tablo 4. 46 Memleketle ilişkiler ... 159

Tablo 4. 47 Hemşeri derneği olup olmadığı ... 160

Tablo 4. 48 (Hemşeri derneği olanların) Derneğin faaliyetlerine ne sıklıkta katıldığ ... 162

(13)

Tablo 4. 50 Sahip olunan dayanıklı tüketim malları ... 165

Tablo 4. 51 Otomobil sahipliği ... 167

Tablo 4. 52 Günde kaç saat televizyon izlendiği ... 168

Tablo 4. 53 TV’de en çok izlenen program ... 169

Tablo 4. 54 Siyasal kimlik (kendini nasıl tanımladığı) ... 170

Tablo 4. 55 Kaç STK üyeliği olduğu ... 172

Tablo 4. 56 Bir siyasi partiye üyelik ... 174

Tablo 4. 57 Aktif siyasette yer alma ... 176

Tablo 4. 58 Aktif siyasete bakış ... 177

Tablo 4. 59 2007 genel seçimlerinde hangi partiye oy verildiği ... 178

Tablo 4. 60 Bugün bir genel seçim olsa hangi partiye oy verileceği ... 181

Tablo 4. 61 Göçe ilişkin kanaatler (göç algısı) ... 184

Tablo 4. 62 Kente ilişkin kanaatler (kent algısı) ... 186

Tablo 4. 63 Konya’ya ilişkin kanaatler (konya algısı) ... 187

Tablo 4. 64 Göçe ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Konya’yı Olumlama faktörü ... 189

Tablo 4. 65 Göçe ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Kenti Olumsuzlama faktörü ... 1922

Tablo 4. 66 Göçe ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Kenti Olumlama faktörü ... 1955

Tablo 4. 67 Göçe ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Hemşeriliği Olumlama faktörü ... 1977

Tablo 4. 68 Göçe ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Konya’yı Olumsuzlama faktörü ... 2000

Tablo 4. 69 Gündelik hayat ve kentte sosyal yaşam ... 2033

Tablo 4. 70 Gündelik hayat ve kentte sosyal yaşama ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Ziyaret faktörü ... 2055

Tablo 4. 71 Gündelik hayat ve kentte sosyal yaşama ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Sosyo-Kültürel Faaliyet faktörü ... 2077

Tablo 4. 72 Gündelik hayat ve kentte sosyal yaşama ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Eğlence ve Şans Oyunları faktörü ... 2088

(14)

Tablo 4. 73 Gündelik hayat ve kentte sosyal yaşama ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Gündemi Takip faktörü ... 2100 Tablo 4. 74 Gündelik hayat ve kentte sosyal yaşama ilişkin sorulara uygulanan faktör analizinin dönüşümlü matrisi Geleneksellik Ve Dindarlık faktörü ... 2111

(15)

GİRİŞ

Nüfusun bir yerden başka bir yere hareketi olarak tanımlan göç, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Ancak göçlere katılan insan sayısının en fazla olduğu dönemi sanayileşme hareketi ve buna bağlı olarak kırsal alanlardaki insanların iş imkânlarına doğru yönelmesi oluşturur. Ülke içi (içgöç) ve ülkeler arası (dış göç) bir nüfus hareketi olan göç; ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerle ortaya çıkar ve temelde sanayi toplumunun bir niteliği olarak sunulur. Buna göre, kırsal alanlardan, kentlere doğru olan içgöç hareketleri, ilk kez Sanayi Devrimi sırasında büyük bir ivme kazanmış; bunun sonucunda da kırsal alanlardan kentlere doğru büyük göç dalgaları yaşanmıştır.

Söz konusu göçler ile ortaya çıkan toplumsal sorunlar kentlerde daha yoğun ve belirgin olmuş ve (Tönnies, Durkheim, Weber, Marx ve Simmel gibi) dönemin sosyologlarının başlıca inceleme konularından biri haline gelmiştir. Sanayi devrimi ile ortaya çıkan yeni toplumsal yapı (Simmel hariç) klasik dönem sosyologları tarafından geleneksel modern dikotomisi üzerinden tahlil edilmiş ve geleneksel toplumla sanayi toplumunu karşılaştıran toplumsal değişim kuramları ön plana çıkmıştır. Toplumsal yapıyı çözümlemeye dönük bu çabalar detaylı analizlerden ve derinlikli saha çalışmalarından ziyade mevcut yapıyı kavramlar üzerinden ele almıştır. Klasik sosyologların ardından Robert Park, Ernest Burgess ve Louis Wirth gibi kenti derinlemesine, ayrıntılı bir biçimde inceleyerek sosyolojik araştırmaların nesnesi yapan, bu konuda etkileri günümüze kadar süren kuramlar geliştiren ve birçok alan araştırması yaparak kent sosyolojisinin temellerini atan Chicago Okulu’nun temel argümanları döneme damgasını vurmuştur. 1950'li yıllarda ivme kazanan ve Gans, Suttles gibi isimlerin öncülük ettiği, Chicago Okulu'nun argümanlarını sorgulayan, mevcut toplumsal yapı ile örtüşüp örtüşmediğini test eden ve çoğunlukla da onların iddialarını çürütecek nitelikte olan alan araştırmaları dikkat çekmiştir. 1960’lı yılların ikinci yarısında ise göç ve kentleşmenin ortaya çıkardığı farklılaşma ve ayrışmanın sosyolojideki karşılığı olarak nitelendirilebilecek olan Marksist çözümleme etkili olmuştur. Manuel Castells, David Harvey ve R. E. Pahl'in öncülüğünü üstlendiği Marksist çözümleme, kentsel mekan üzerindeki politik mücadelelerin de yoğunlaşmasına paralel biçimde kent sosyolojisinde ortaya

(16)

koyduğu yeni tartışmalar ve radikal yaklaşımlarla ön plana çıkmıştır. Son olarak klasik sosyolojinin kullanmış olduğu kır-kent, topluluk-toplum gibi kavramları kendilerine yüklenen düalist anlamlardan kurtararak günümüz koşullarına uygun biçimde yeniden tanımlamaya olan ihtiyaca bir cevap niteliği taşıyan Sennet ve Bauman’ın yaklaşımları Batı’da ortaya çıkan temel yaklaşımlar olarak değerlendirilebilir. Elbette Batılı sosyologların göç ve kentleşme sonucu yaşanan toplumsal sorunlara ilişkin ileri sürdükleri bu görüş ve yaklaşımlar, içinde yaşadıkları dönem ve içinde yaşadıkları toplumun toplumsal, kültürel, ekonomik, siyasal, etik özellikleri çevresinde son derece anlamlı olmakla birlikte, mezkur yaklaşımlar kullanılarak ülkemizde gerçekleşen içgöçü çözümlemeye çalışmak pek mümkün gözükmemektedir. Nitekim gerek ülkemizde içgöçün ortaya çıktığı tarihler (1950 sonrası) gerek içgöçün sebepleri (ki bizde içgöç temelde sanayileşmenin bir sonucu değildir), gerek göç edenlerin sosyo-ekonomik nitelikleri gerekse göçün sonuçları açısından oldukça farklı bir yapı söz konusudur.

Bu bağlamda, çalışmanın birinci bölümünde, tarihsel süreç içinde içgöçün Türkiye serüvenini ortaya koymak amacıyla Türkiye’deki kentleşme ve içgöç olgusu, ülkedeki sosyal, siyasal, ekonomik ve demografik dönüşümler göz önüne alınarak dönemlere ayrılmış, söz konusu dönemlerde içgöç ve kentleşmenin seyri sebep ve sonuçları ile ele alınmıştır. Buna göre ülkemiz açısından bakıldığında göç hareketinde 1950 ve 1980 sonrasının belirleyici olduğu söylenebilir. Söz konusu tarihlerde yaşanan, siyasi, sosyal, ekonomik gelişmeler bunda belirleyici olmuştur.

1950 yılından önce İstanbul’a, başkent Ankara'ya ve kısmen de İzmir'e yönelik bazı göçler olsa da bu göçlerin ülke bütününe ait verilere yansıması çok sınırlı olmuştur. Nitekim elimizdeki veriler, Türkiye'de 1950 öncesindeki kentleşme hareketlerinin, mevcut kentlerdeki nüfusun kendi iç dinamikleri ile artmasından kaynaklandığını göstermektedir. Bu anlamda 1950 öncesinde son derece yavaş olan göç hareketleri, 1950’den sonra kırdan kente göçler nedeniyle hız kazanmıştır.

Kentleşme sürecinin 1950'den sonra kaydettiği hızlı gelişmede ve geçmiş döneme göre daha geniş bir alana yayılmasında siyasi, sosyal ve ekonomik yapıda

(17)

ortaya çıkan gelişmeler etkili olmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülke nüfusunun %75'inin kırsal alanlarda yaşadığı ülkemizde, tarım kesiminde meydana gelen değişmeler, bu büyük kitlenin yer değiştirme kararlarını önemli ölçüde etkilemiştir. Savaş öncesi dönemde iç pazarlarla sınırlı olan ülke ekonomisi için, özellikle tarımsal mekanizasyona ağırlık verilmesiyle birlikte dışa açılma süreci de başlatılmıştır. Tarımda bir yandan hızlı bir modernizasyon gerçekleştirilirken, bir yandan da demiryolu ağırlıklı bir ulaşımdan karayolu ağırlıklı bir ulaşım sisteminin geliştirilmesi için önemli adımlar atılmıştır. Böylece yerel pazarlar için sınırlı üretim yapılan bir yapıdan ulusal ve uluslararası pazarlar için üretim hedefleyen bir yapıya doğru geçilmeye başlanmıştır. Söz konusu dönemde, çok partili döneme geçiş ve Demokrat Parti ile beraber önceki döneme damgasını vuran devletçi politikalar yerini liberal söylemlere bırakmaya başlamıştır. 1950'lerin ikinci yarısında ilaç, kimya, tarım araçları, otomotiv, makine, elektrikli aletler gibi dayanıklı tüketim mallarının üretimi üzerinde yoğunlaşılmıştır. Yine bu dönemde, bir yandan mevcut kentlerin nüfusu hızla artarken, diğer yandan da, çok sayıda yerleşme nüfuslanarak kent statüsü kazanmıştır.

Kentleşmenin 1950 sonrasında kaydettiği artışa bakıldığında, 1927’den 1950’ye kadar geçen sürede %24’ten ancak %25’e çıkan kentsel nüfus oranının, daha 1955 yılında %29, 1960’ta ise %32’ler düzeyine çıkması, 1950 sonrasında kentleşmenin kazandığı ivmeyi açıkça göstermektedir. Kentsel nüfustaki artışı ifade eden bir diğer bulgu da, hiç kuşkusuz, kentsel nüfusun artış oranıdır. 1927-1950 arasında kentsel nüfus %59; 1950-1980 döneminde ise %275 artmıştır. İdari ölçüte göre olan bu artış, 10.000+ nüfuslu kentler dikkate alındığında da %284’tür (www.tuik.gov.tr).

1950-1980 dönemindeki kentleşme hareketlerini bir önceki dönemden ayıran en önemli fark, kentlerin doğal nüfus artışından çok kırsal alandan kentlere yönelik göçlerle büyümeleri olmuştur. Özellikle sanayi yatırımlarında, yurtdışından gelen teknolojinin maliyetinin ucuz emek ile dengelenmesi ucuz emeğe olan ihtiyacı artırmıştır. Zaten kırda toprağın parçalanması, tarımdaki makineleşme, artan nüfusla birlikte, istihdam sorunu yaşayan insanlar iş bulmak amacıyla kentlere

(18)

yönelmişlerdir. Dolayısıyla ilk göç dalgası, genelde vasıfsız ve fazla bir serveti olmayan yoksullardan oluşmuştur. Büyük çoğunluğu kente tutunabilmek için sanayiye ucuz emek sağlayan ya da enformel sektörlerde faaliyet gösteren bu kesim daha ziyade kamu arazisi üzerine inşa ettikleri gecekondularda ikamet etmeye başlamışlardır. Zira bir yandan kira ödememekte, diğer yandan sigortalı olanlar dışındaki kesimin dolaylı vergiler dışında ödemek zorunda oldukları vergiler de bulunmamaktadır. Ama bu kesim, ilk gelmenin avantajlarından da yararlanmayı başarmıştır. Özellikle de yerleştikleri yerler şehrin tercih edilen alanlarına yakınsa ilk gelenler oldukça değerli gayrimenkullere sahip olmuşlardır. 1960 ve 1970’lerde gelenler ise, genelde ilk taşınma maliyetini (arsa bulup inşaat yapma anlamında) üstlenebilecek bir zenginliğe sahiptirler. Bu dönemde gelenlerin en büyük avantajlarından biri ise ilk dönem gelen hemşerilerinden kente tutunma da yardım almalarıdır. 1950-1980 döneminde en fazla göç alan iller ise İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi genel olarak sanayinin yoğun olduğu illerdir.

Bu dönemde kente göç edenlerin yaşadığı en önemli sorunlardan biri de kente uyum sorunudur. Kırsaldan taşınan kültürel değerlerin, kentsel değerler ve yaşam tarzları ile olan çatışması temel bir sorun olarak su yüzüne çıkmıştır. Bu çatışma, büyük kentlerimizde gecekondu kültürünün doğmasının da en temel sebebidir. Bunun yanı sıra kentin talepleri karşısında ekonomik yetersizlikler ve yoksulluk, eğitim düzeyinin düşük olması ile daha da belirginleşen kente uyum problemleri, göç edenleri kentliler karşısında farklı bir kültürel hayatı ve yaşam tarzını üretmeye yöneltmiştir. Bu durum kırdan göç edenler ile yerli nüfus arasında yaşanan toplumsal ayrışma ve sosyal dışlanma gibi yapısal problemlerin de doğmasına neden olmuştur.

1970-1980 yılları arasında, ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullara bağlı olarak yavaşlayan kentleşme hareketleri, 1980’den sonra yeniden ivme kazanmıştır. 1980’li yıllarda tüm dünyada etkili olan küreselleşme, Türkiye’de de özellikle ekonomi politikalarındaki değişimle yeni bir süreç başlatmıştır. Türkiye’nin gündemine 24 Ocak kararlarıyla birlikte giren küreselleşme olgusu, özelleştirme, devletin ekonomik alandaki etkisini azaltma, devleti küçültme çabalarıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Özellikle 1984 yılından itibaren ihracatı

(19)

artırmaya yönelik politikalar büyük bir kararlılıkla uygulamaya konmuş ve sanayi sektörü önemli ölçüde dışarıya açılmayı başarmıştır. Zaman zaman Türkiye’nin enerji, ulaşım ve iletişim gibi alt yapı eksikliklerinin giderilmesi için kamu yatırımlarını artırıcı devletçi politikaları uygulamaya koyulmuş olsa da genel olarak liberal bir politika izlenmiş ve bu çerçevede devletin ekonomideki ağırlığını azaltmaya, serbest piyasa ekonomisini kurmaya ve devleti küçültmeye yönelik çabalar ön plana çıkmıştır. Bu yeni ekonomik yapı, kentsel yerleşim yerlerinin içinde organize olan hizmet sektörü ve kentsel yerleşim yerlerinin çeperlerinde organize olan sanayi sektörü için daha fazla sayıda işgücüne ortam hazırlamıştır. Bu gereksinimin bir sonucu olarak da kırsal yerleşim yerlerinden kentsel yerleşim yerlerine işgücü göçü daha da hızlanmıştır.

Bu sürecin sonucu olarak 1990’lı yıllarda yüzde 59’a yükselen kentsel yerleşim yerlerinde yaşayan nüfusun oranı, göçlere dayalı olarak 2000’li yılların başında yüzde 65’e yükselmiştir. Nitekim 1950’de kentlerde yaşayan nüfus %25 iken, 1980’de %43,9’a yükselmiştir. 1980’de 19.645.007 olan kentsel nüfus, binde 54,5 gibi yüksek bir artış kaydetmiş ve 1990’da 33 milyonu aşmıştır. Kentsel nüfusun özellikle 1980-1985 döneminde çok daha büyük bir hızla arttığı dikkati çekmektedir. Söz konusu dönem, hem Cumhuriyet tarihinin en yüksek kentsel nüfus artışının gerçekleştiği (binde 62,6), hem de kentsel nüfusun kırsal nüfusu ilk kez geçtiği dönem olmuştur (www.tuik.gov.tr). Başka bir anlatımla, artık geleneksel kentler diyebileceğimiz İstanbul, Ankara, İzmir, Adana; İstanbul doğusunda Bursa ve İzmit 1980 sonrasında da nüfuslanmaya devam ederken; kentleşme modellerinde ve kentleşmenin coğrafi boyutunda önemli sayılabilecek değişimler ortaya çıkmıştır. Bölgedeki kentler, aynı zamanda, Türkiye’de sanayileşmenin, kentlerin nüfus artışı üzerindeki etkilerinin çok güçlü bir biçimde görüldüğü başlıca kentlerdir.

Geleneksel sanayi merkezlerine yönelik göçlerin egemen olduğu kentleşme modeli, ülkemizdeki mevcut kentleşmenin temel modeli olurken; bu modele, kaynağını tarım ve turizm faaliyetlerindeki gelişmelerden, terör hareketlerinden ve yeni kurulan üniversitelerden alan kentleşme modellerinin eklendiği gözlenmiştir. Ülkenin iç kısımlarında ise başkent olma avantajını elinde tutmasıyla gelişen Ankara

(20)

dışında, tarımdaki gelişmelerin sanayiye aktarıldığı Konya, Kayseri kentlerinin ve Güneydoğu’da Gaziantep gibi illerin sanayi faaliyetleriyle büyüme kaydeden önemli kentler olduğu belirtilebilir.

Sanayi, 1980 sonrasında da ülkemizdeki kentleşmeye yön vermeye devam etmekle birlikte iki önemli etken daha ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri turizm, diğeri ülkenin doğusunda yoğunluk kazanan terör olaylarıdır. 1990 sonrasındaki nüfusu hızla artan kentlerin büyümesinde, turizm ve terör olayları gibi farklı dinamikler etkili olmuştur. Bu durum Türkiye’de kentleşmenin, daha doğru bir deyişle kentsel nüfusun artışında, geleneksel bölge ve merkezlerine yenilerini eklerken; göç nedenlerine terör kaynaklı “zorunlu göç” adı verilebilecek bir olguyu da eklemiştir. Türkiye’de 1990’lı yılların ortalarından itibaren çıkış noktası Güneydoğu Anadolu Bölgesi olan ve temelinde güvenlik nedenleri olan yeni bir göç hareketinin yaşandığı görülmektedir. Bu dönemde kırsaldan gerçekleşen zorunlu göçler sonucunda kentler başta ekonomik olmak üzere, sosyal, siyasal ve kültürel açıdan pek çok sorunla yüzleşmek durumunda kalmıştır. Göç edenlerin kent hayatına adapte olmalarını sağlayacak sosyal dinamiklerin yetersiz oluşu, öncelikle kent kültürüne yabancı olan göçmenler için sorun oluştursa da, kentin yerlileri için de ayrıca sorunlu bir karşılaşmayı doğurmuştur.

2000’li yıllara gelindiğinde ise yaşanan ekonomik krizin etkisiyle kısmen yavaşlayan göç hareketleri ilerleyen yıllarda yeniden ivme kazanmış, uygulanan politikalar sonucu, 2000 – 2005 döneminde Türkiye ekonomisi %7,4 oranında büyümüş, gayri safi yurt içi hasıla, kişi başına düşen milli gelir, tüketim, sabit sermaye yatırımları, ihracat, ithalat, turizm gelirleri gibi ekonomik canlılığın göstergesi olarak değerlendirilen tüm ekonomik veriler önemli oranlarda artış göstermiştir. Bu dönemde sanayi, hizmetler ve tarım sektöründe büyüme görülmüştür. Gerçekleştirilen ekonomik reformlar ile özel sektörün ekonomi içerisindeki ağırlığı arttırılmış, özel sektör kaynaklı ekonomik büyüme gerçekleştirilmiştir.

(21)

TÜİK verilerine göre, Türkiye'nin il ve ilçe nüfusunun artışı yıllar içinde istikrarlı bir seyir izlerken, en yüksek artışlar 1980 sonrasında meydana gelmiştir. 1980-2009 döneminde kent nüfusu 2,8 kat yani 35,2 milyon kişi artmıştır. Bu artışın 10,8 milyonu ise 2000 sonrasında meydana gelmiştir. 1980-2010 dönemi içinde göç ile ilgili verilere bakıldığında, Türkiye genelinde toplam nüfus içinde göç eden nüfusun payında artan bir eğilim gözlenmiştir (www.tuik.gov.tr).

1980-2010 dönemi göç etme nedenleri arasında, hane halkı fertlerinden birine bağımlı göç nedeninden sonra iş arama/bulma, tayin/atama, eğitim ve evlilik amaçlı göçler, göç olgusunun en önemli nedenlerini oluşturmuştur. Bu dönem için vurgulanması gereken en önemli unsur ise nitelikli göçlerde yaşanan artıştır. Benzer şekilde sanayi sektörü ve enformel sektörün hakimiyeti yerini hizmetler sektörüne bırakmıştır. Bu döneme ilişkin bir diğer farklılık da gecekondu olgusunda meydana gelen dönüşümdür. 1980’lerden sonra gecekondu sahipleri ile gecekondu kiracıları şeklinde ayrışmalar oluşmaya başlamıştır. Bu sürecin bir diğer yansıması ise kiracı olarak gecekondu mahallesine gelen kesimin hemşerilik ilişkilerinden ilk gelmiş olanlar kadar yararlanamamaları ve dolayısıyla kendilerini yeni göç ettikleri kentte büyük ölçüde yalnız hissetmeleridir. Özellikle 2000 sonrasında alınan yasal tedbirler, başta yerel yönetimler olmak üzere her geçen yıl artarak uygulamaya konulan kentsel dönüşüm politikaları ile gecekondu inşa etmek neredeyse imkansız hale getirilmiştir. Bu anlamda, göç olgusu 1980’lerle birlikte nitelik değiştirmeye başlamış ve daha önceleri kırdan kente gerçekleşen göçün yerini (küçük) kentten (büyük) kente göç almıştır (www.tuik.gov.tr).

Çalışmanın ikinci bölümü araştırmanın gerçekleştirildiği Konya kentine ayrılmış, demografik ve ekonomik göstergeler ışığında genel olarak kentin ve kente gerçekleşen göçün yapısal bir analizi sunulmuştur. Bu bağlamda, Konya iline yönelik nüfus bilgileri, aldığı ve verdiği göç oranları, göç edenlerin nitelikleri, iş gücü potansiyeli, istihdam oranları ve istihdamın sektörel dağılımı ile ilin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyine yer verilmiştir. Gelişen sanayisi, artan hizmetler sektörü potansiyeli ve Türkiye’nin tahıl ambarı olma konumu, düzenli bir şehir ve güvenli bir

(22)

yaşam alanı olması, deprem kuşağı üzerinde olmaması gibi nedenlerle göç alan Konya ili, bu özellikleriyle ülke içinde önemli bir cazibe merkezi haline gelmiştir.

Çalışmanın üçüncü bölümü ise metodolojiye ilişkindir. Bu bölümde göçe ilişkin ortaya konan teorik ve pratik düzlemdeki tartışmalar, çalışmada faydalanılan göç kuramları, kullanılan araştırma teknikleri, hipotezler, örneklem seçimi, verilerin toplanması ve verilerin yorumlanmasında kullanılacak olan istatistiki teknikler detaylarıyla ele alınmıştır. Çağımızın karakteristik özellikleri göç ve göç biçimlerine yansımakta ve yaşanan gelişmeler, her bir göçü biricik ve kendine özgü kılmaktadır. Bu çerçevede özellikle içgöç olgusu ve bu olguya ilişkin toplumsal, ekonomik ve kültürel pek çok süreç, sosyal bilimciler için önemli bir araştırma nesnesi olsa da göç, durağan bir olgudan daha çok, nedenleri ve sonuçları ile birlikte algılanan ve dolayısıyla süreci ifade etmesi hasebiyle üzerinde çalışılması oldukça güç bir alandır. Bizatihi göçün tanımı -durağan olgu olmaktan daha çok, bir süreç olması- onun tanımlanma, ölçülme, çözümlenme, açıklanma ve yorumlanma konularını hem kuramsal hem de görgül anlamda karmaşık bir hale getirmektedir. Ayrıca çalışmalarda göç ve göçmen dikotomisi doğru ayırt edilememesi, göç kuram ve modelleri de bu çerçevede araştırmanın hedefine yönelik olarak kullanılamaması da tartışmaların bir diğer boyutudur. Günümüz kadar yapılan araştırmalarda üzerinde en çok tartışılan konuların başında göçe ilişkin çalışmalar gelmektedir. Özellikle araştırmaların teorik arka planı, metodolojisi ve kullanılan araştırma teknikleri en temel tartışma konusudur. Nitekim bugüne kadar yapılmış araştırmaların büyük çoğunluğun da anket tekniği kullanılmış bir kısmı da mülakat tekniği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Ancak bir süreç olan göç, kaynaklandığı yerleşim, göç eden kişiler, göçün ulaştığı yerleşim ve bütün bu unsurları içine alan bir olgudur. Dolayısıyla göç araştırmalarında göç sürecinin bu unsurları arasındaki bağı kurmak son derece önemlidir. Buna göre, (araştırmamız göç olgusunu ele aldığından) çalışmanın kuramsal çerçevesi oluşturulurken daha ziyade göç olgusunu çözümlemeyi amaçlayan kuramlardan faydalanılmıştır. Araştırmamızda göçe ilişkin çalışmaların temel probleminden biri olan araştırma tekniği ile ilgili sorunları ortadan kaldırmak amacıyla hem mülakat hem de anket tekniği uygulanmıştır. Buna göre, göç eden bireye ilişkin derinlemesine bilgi edinebilmek, olayları ve ilişkileri

(23)

anlamaya ve bir takım ilişki örüntüleri bulmaya çalışmak, doğru soruları sorabilmek ve katılımcıların cevaplarını doğru yorumlayabilmek, bireylerin göçe bakış açılarını, yaşantılarını, olaya yükledikleri anlamları çözümleyebilmek, kısaca sürece dahil olmak amacıyla mülakat tekniğinden yararlanılmıştır. Mülakat tekniğinin sağladığı bu faydalar yanında görüşülen kişi sayısının sınırlı olması sebebiyle göç olgusuna ilişkin temel verilere ulaşma imkanının bulunmaması, katılımcıların gerçek düşünce ve duygularını, araştırmacı tarafından kabul görmeyeceği endişesiyle saklayıp, samimi olmayan cevaplar verme eğilimi, elde edilen bilgilerin objektif olarak derlenmesi gibi temel sorunları aşmak ve göç olguna ilişkin genel verilere ulaşmak için de anket tekniğine başvurulmuştur.

Araştırmanın dördüncü ve son bölümünde gerek mülakat gerekse anket tekniğiyle elde edilen verilerin yorumları yapılmış, Konya’ya göç edenlerin kente tutunma serüvenlerine ilişkin bulgular farklı istatistik teknikleri kullanılarak analitik incelemeye tabi tutulmuştur. Bu bağlamda, ülkedeki içgöçün temel parametleri olan göç edilen tarihler, kente hangi yerleşim biriminden göç edildiği, göç sebepleri, göç edenlerin sosyo-ekonomik nitelikleri, istihdam, barınma, hemşerilik bağları ve hemşeri derneklerinin süreç içindeki fonksiyonları, göç ve kent algısı ile kentte sosyal yaşama ilişkin hususların Konya özelinde benzeşen ve farklılaşan yönleri ele alınmıştır.

(24)

I. BÖLÜM

TÜRKİYE’DE KENTLEŞME ve İÇGÖÇ 1.1. Türkiye’de Kentleşme Olgusu

Tarihi gelişim sürecinde kentler, ülkelerin ya da toplumların sosyal, coğrafî, ekonomik, kültürel vb. özelliklerine göre farklılıklar gösterirken; sanayi devrimiyle birlikte sanayileşme düzeyi, genellikle, kentleşmenin temel belirleyici unsuru olarak işlev görmüştür. Bundan dolayı, sanayileşmiş Batı toplumlarında kentleşme, sanayileşme ile bağlantılı iken; sanayisi az gelişmiş ya da henüz gelişmekte olan toplumların kentleşmesi ile sanayileşme arasında bir bağlantı kurmak zordur (Kongar, 1982:24; Vergin, 1986:27-28). Dolayısıyla Batı’da kentleşme ve kentlileşme, sonuçları bakımından, bütünleşmiş kavramlar olarak değerlendirilebilir (Güngör, 1990:23).

Sanayileşmiş toplumları model alan fakat kentleşme süreci sanayileşmeye dayanmayan toplumların kentleri ise kısmen sanayi öncesi, kısmen sanayi şehri özelliklerini bir arada taşıyan kentler görünümündedir. Hem sanayi öncesi hem de sanayi kentlerinin özelliklerini bir arada taşıyan kentleri Sjoberg, “geçiş halindeki kentler” olarak ifade etmektedir (Sjoberg, 1965: 329). Kıray, geçiş halindeki toplumlarda, Sjoberg’in uyum mekanizmaları ile benzer bir işleve sahip “tampon mekanizmalar”dan söz eder (1982:16). Bu açıdan, Sjoberg’in “geçiş şehri” teorisinin, Türkiye’deki kentleşme olgusuyla örtüştüğü söylenebilir (Aslanoğlu, 1998:37-39). Sanayileşme ve teknolojik gelişmenin geç başlaması bu durumun en büyük sebebidir. Türkiye’deki kentleşme olgusu ülkenin toplumsal ve ekonomik yapısını biçimlendiren temel öğelerin başında gelmektedir. Bu durum sadece tarımdaki değişmelerin ve sanayileşmenin bir sonucu değil, aynı zamanda toplumsal değişme sürecinin de bir göstergesidir. Ülkemizde kentleşme süreci kamusal düzenlemelerin ve kentsel kurumların denetimi ve yönlendirilmesi altında, yani planlı olarak gerçekleşmediği bilinmektedir. Bunun yanı sıra bu süreç, kuralları kamuca belirlenen, açık piyasa mekanizması koşulları içinde de gerçekleşmemiştir.

(25)

Sezal, Türkiye’deki kentleşme olgusunu, Batı’daki “kent blokları” tipinin aksine “köy blokları” tiplemesiyle nitelendirmektedir. Köy blokları tipi, Türkiye’deki kentleşmenin, sanayileşmeye dayanmadığını, çevre tahribatı ve fizikî plânsızlıkla birlikte oluştuğunu, gecekondulaşmanın beraberinde köy kültürünü de kentlere getirdiğini ima etmektedir (Sezal, 1981: 112). Diğer taraftan Keleş’e göre, köy blokları tiplemesi eleştiriye açık bir yaklaşım tarzıdır. Kentte, tarım dışı faaliyetlerin tarımsal faaliyetlere dönüştürülmesi mümkün olmadığından, kentlerin köyleşmesi ifadesi sadece şehre gelen köylülerin henüz şehre uyumlarını sağlayamadıklarını, köye ait değerlerini ve yaşamlarını sürdürdüklerini anlatmaktan öteye bir anlam taşımaz (Keleş, 1972: 41).

Erder’e göre ise Türkiye’de kentleşme, geleneksel devlet-toplum iliksilerinin belirlediği, merkeziyetçi ve otoriter kurallarla işleyen kurumlar; güçsüz yerel yönetimler ve popülist politikaların beslediği enformel örgütlenmelerin karşılıklı etkileşiminin oluşturduğu ve dıştan bakıldığında kaotik olarak algılanabilecek bir ortamda gerçekleşmiştir (Erder, 1998:231). Bu bağlamda Türkiye’deki kentleşme sürecini Osmanlı Devleti’nin modernleşme çabalarının arttığı bir süreçten yani Tanzimat’tan günümüze kadar irdelenmesi yerinde olacaktır.

1.2. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tarihsel Gelişim

Bu dönemde Batıda meydana gelen gelişmeler Osmanlı Devleti’nin mevcut değerlerini derinden etkilemiştir. Batılılaşma sürecinin hızlandığı bu dönemde başta İstanbul olmak üzere kentlerde mimariden yaşam tarzına, eğitimden sanayiye kadar birçok alanda yenilikler yaşanmıştır. Başta askeri harcamalar olmak üzere dış ekonomik etmenlerin ürünü olarak giderleri artan devlet, karşılaştığı parasal sorunları çözebilmek için vergi sisteminde köklü değişiklikler yapmış ve ayni olarak ödenen ve yerinde hizmete dönüştürülen tımar gelirlerini peşin para karşılığında iltizama vermeye başlamıştır. İltizam sistemine, miri toprakların özel mülkiyete dönüşmesi eşlik etmiştir. Toprağın özel mülkiyeti ve merkezi iktidarın zayıflamasıyla, onun yerel yetkilerini paylaşan ve ‘ayan’ adıyla yetkisi resmen tanınan bir toprak aristokrasisi belirmiştir. Toprağın özel mülkiyeti köylünün topraktan kopuşunu başlatmış, kentlerin işsiz insanlarla yüz yüze gelmesi Osmanlı kentinin çehresini

(26)

değiştirmiştir. Fakat kır kesiminde büyük çiftliklerin yaygın bir üretim örgütlenmesi haline gelemeyişi, tarımda pazara yönelik üretimi amaçlayan yeni ilişkilerin egemenlik kazanamayışı köylünün büyük yığınlar halinde topraktan kopmasını engellemiştir. Böyle olmakla beraber 16. yy.da başlayan 18. yy.da ise devam eden kırdan kopuş ve değişen tüm toplumsal ilişkiler devletin kendini değişimlere uyarlayarak Tanzimat dönemine girmesine neden olmuştur (Sencer, 1979:45-48). Avrupa’da meydana gelen yenilikler beraberinde Osmanlı İmparatorluğu’nun oluşan yeni koşullara uyum sağlamak için reform çabaları içine girmesini sağlayarak devletin yerleşme yapısında önemli değişmelere yol açmıştır.

19. yy.da ülkenin dış pazarlara açılması, ulaşım ve tarım teknolojisindeki gelişmeler kentleşmeye olanak vermiştir. Kentli nüfus oranı %25’e yükselmiştir. Kentlerin genel olarak büyümesinin yanında mekansal dağılımı da değişme göstermiştir. Kentsel dağılım yeni ticaret biçimi ve anlayışı sebebiyle dışa dönük hale gelmiştir. Ayrıca kentlerin formunda da değişiklikler olmuş, gelişen iş ilişkileri için yeni merkezlere ihtiyaç duyulmuştur. Tanzimat’ın getirdiği bürokratik yapı, devlet dairesinin doğuşuna sebep olmuş, böylece Osmanlı kenti merkezi iki odaklı bir yapı kazanmıştır. Kent merkezinde görülen dönüşüm, konut alanlarına da yansımıştır. Kent içi ulaşımın gelişmesine paralel olarak kent dışı banliyöler oluşmuştur. Bu gelişmelere bağlı olarak kentin iç dokusunda da değişimler meydana gelmiştir. Kent içi ulaşımda atlı arabalar yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır (Keleş, 1986:240-241). Yeni ilişkiler sonucu ihtiyaç duyulan yeni alt yapılar özellikle liman kentlerinde kendini göstermiştir. Bu kentlerde bankalar, sigorta şirketleri, iş hanları, limanlar, rıhtımlar, posta binaları, klasik Osmanlı kentinde bedesten etrafındaki çarşılardan, liman çevresindeki kapanlardan ve çarşılardan oluşan eski merkezin yanı sıra modern bir merkezi, iş alanı oluşturmaya başlamıştır. Kentsel yapıda meydana gelen bu değişimler Osmanlı toplumsal yapısında da kendini göstermiştir. Kapitalist ilişkiler içerisinde kentlerde yeni sosyal sınıflar belirmiştir. Bu yeni durumda Osmanlı Devleti’nin merkezi iktidarını yeniden güçlendirmek için başvurduğu yeni kurumlaşmaların rolü de unutulmamalıdır. 19. yy.’ın ikinci yarısından itibaren sağlık koşullarındaki iyileşmeler sonucu yavaş da olsa nüfusun artması ve imparatorluğun kaybettiği topraklardan aldığı yoğun

(27)

Müslüman göç, kentlerin büyümesine ve etrafında göçmen mahallelerinin oluşmasına neden olmuştur (Tekeli, 1998:2). Diğer önemli gelişmeler de kentlerin yapısındaki değişimin eskiden kenti düzenleyen kurumların kapasitesini aşmasıyla belediye kurumlarının yaşama geçirilmesi ve İstanbul’dan başlamak üzere kent planlamasının yapılmasıdır. Osmanlı toplumunun yaşadığı bu gelişme Cumhuriyete özellikle liman kentlerinde, büyük ölçüde dönüşmüş bir kentsel yapı ve kentsel yaşam ile güçsüz de olsa bir belediye kurumu, önemli kentlerde mevzi planlar düzeyinde de olsa uygulanmaya başlamış bir kent planlama pratiği devretmiştir (Tekeli, 1998:3).

1.3. Cumhuriyet Döneminde Kentleşme

1.3.1. 1927 – 1950 Dönemi Kentsel Gelişim ve İçgöç

Türkiye’de kentleşme, 1950’lere gelinceye değin yavaş bir tempoda devam etmiştir. Savaş yılları içinde ise özellikle büyük kentlerin savunma zorlukları altında boşaltılmaları sebebiyle kentsel nüfusta önemli bir artışın olmadığı gözlenir. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda ve özellikle devlet teşebbüsleri şeklinde kurulan sanayi kuruluşlarının da büyük oranda bir kentleşme hareketine yol açmadığını söylemek mümkündür. Türkiye'de kentleşmenin özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Marshall yardımlarının gelmesi ve tarımda makineleşmenin başlamasının ardından ciddi bir hareket olarak belirdiği söylenebilir. Bu gelişme, çok büyük bir kısmı toprağa bağlı ve dolayısıyla da köylerde yaşayan toplumun toplumsal hayatında ciddi bir değişime yol açmıştır. Bu yüzden Türkiye'de ciddi bir toplumsal değişme süreci olarak kentleşmenin Demokrat Parti yıllarında başladığı görülmektedir.

1927 yılında ülkede nüfusun %75’inden çoğu köyde yaşamaktadır. Bunun en büyük nedenlerinden biri sanayileşmeye ülkenin büyük bölümünde geçilememesidir. Bunun yanında şehir yaşamının zorlukları da eklenince nüfus, daha çok tarım, hayvancılık ve diğer mesleklerle kırsal bölgelerde kalma yoluna gitmiştir. Cumhuriyetin kurulduğu yıllar ile II. Dünya Savaşı’nın bulunduğu yıllar arasında kentleşmede görülen hafif canlılık ise devlet eliyle kurulan temel sanayi kuruluşlarına bağlanabilir.

(28)

Kısaca ifade edilirse, 1950 öncesinin temel özelliği ülke bütününde güçlü bir kentleşme hareketinin bulunmamasıdır. Örneğin 1935'te 3.802.642 olan kent nüfusu 1950'de 5.244.337’ye yükselmiştir. Kentsel nüfusta görülen bu son derece önemsiz artış, doğal olarak etkisini kentsel nüfus oranında da göstermiş ve 1935'te % 23,5 olan kentsel nüfus oranı 1950'de ancak % 25'e ulaşabilmiştir. 1950 öncesi kentleşme hareketlerinin bir başka önemli yanı da bu düşük artışın kırsal alanlardan kaynaklanan göçlerle değil, büyük ölçüde kentlerin kendi iç dinamiklerine bağlı olarak gerçekleşmesidir. Eldeki veriler Türkiye'de 1950 öncesindeki kentleşme hareketlerinin, mevcut kentlerdeki nüfusun kendi iç dinamikleri ile artmasından kaynaklandığını göstermektedir.

Tablo 1. 1 Türkiye'de Kentsel - Kırsal Nüfusun Gelişimi ve Oranları (1927-1950)

Yıllar Kentsel Nüfus % Kırsal Nüfus %

1927 3 305 879 24,2 10 342 391 75,8 1935 3 802 642 23,5 12 355 376 76,5 1940 4 346 249 24,4 13 474 701 75,6 1945 4 687 102 24,9 14 103 072 75,1 1950 5 244 337 25,0 15 702 851 75,0 Kaynak: tuik.gov.tr

Tablo 1. 2 Türkiye'de Toplam ve Kentsel Nüfusun Yıllık Artış Hızları (1927-1980)

Kaynak: tuik.gov.tr

Dönemler Toplam Nüfus Artışı (Binde) Kentsel Nüfus Artışı (Binde)

1927-1935 21,1 17,5

1935-1940 19,6 26,7

1940-1945 11,0 15,1

(29)

Bu dönemde kentleşme hızı, nüfus artış hızına paralel olarak gerçekleşmiştir. Kentleşmenin hızlanması ancak dönemin sonlarına doğru olmuştur. Bu dönemde Ankara yeni başkent olmuş ve Ankara’daki kentleşme hızı %6 düzeyine çıkmıştır. Kentleşme sürecinde ortaya çıkan en büyük değişiklik, devletçilik uygulaması ve demiryolu programına paralel olarak liman kentlerinin, İç Anadolu kentlerine göre öneminin azalmasıdır. Boratov’a (1990) göre “1923-1929 dönemi açık ekonomi koşullarında ekonominin yeniden inşası dönemidir”. “1930-1939 dönemi ise korumacı, devletçi sanayileşme ile tanımlanır.” Bu anlamda kapitalizm, devletçilik ve korumacılık genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yapılanmasındaki ekonomik unsurlar olmuştur.

1927 Yılı Sanayi Sayımı'na göre, Türkiye'deki 65.245 işletmenin %43,6’sı tarım, küçükbaş hayvancılık, deniz ve av ürünleri sanayilerinde yoğunlaşmıştır. İkinci ana grup, %22,6 ile maden işleme ve makine onarımı ve imalatı grubudur. Bu işletmelerde çalışanların sayısı 256.855'dir. Çalışanların %43'ü tarımla ilgili sanayilerde, %18,7’si dokuma sanayinde çalışmaktadır. İşletmelerin %35,72’si tek kişilik, %35,7’si iki veya üç kişilik işletmelerdir. 50 kişinin üzerinde işçi çalıştıran işletme sayısı 321'dir ve bu işletmelerin büyük bir kısmı dokuma sanayindedir (İTO, 1989). Bütün bu sonuçlar, Türkiye'de o yıllarda, sanayide genellikle küçük işletmelerin hakim olduğunu ve özellikle tarımsal maddeleri işleyen işletmelerin önem kazandığını ortaya koymaktadır. 1930’lu yıllar, Türkiye’de sanayileşmenin yoğun yaşandığı yıllardır (Kazancıgil, 1982). Türkiye genelinde Cumhuriyetin kurulduğu yıldan 1933 yılına kadar 133 dokuma ve ipek fabrikası inşa edilmiştir. Sanayileşme, nüfusun kırsal yöreden kente göçünü de beraberinde getirmiştir. Bu dönemin ayırıcı bir diğer özelliği de 1930-35 yıllarında çıkarılan yasalarla belediye yönetimi ve imar mevzuatının tamamen yenilenmesidir. Bu yasalarda belediyenin görev alanı genişletilmiş, kentlerin modern kültürün bir örneği olmasına çalışılmıştır. Bu yeni kentsel yaşam, Osmanlı imgelerini taşımayacak, çağdaş olacaktır. Bunun içinde belediye yasası ile her belediyeye imar planı yapma yükümlülüğü getirilmiştir. Planların nitelikleri çıkarılan Yapı ve Yollar Yasası ile ayrıntılı biçimde belirlenmiştir (Tekeli, 1986:253). Bu anlamda modern devlet, siyasal merkez ile toplumsal çevre arasındaki mesafenin daraltılması ve toplumsal kaynakların devleti

(30)

destekleyecek biçimde harekete geçirilmesi anlayışını benimsemiştir. Aynı dönemde kentsel nüfus büyük kentlerde toplanmıştır. İstanbul ve İzmir dışındaki iller tarıma dayalı ve devlet eliyle sanayileşmeye başlamış bir toplumun merkezleri konumundadır. Kentleşmenin yavaş olduğu bu dönemlerde kent merkezleri genelde tarım ile uğraşan, sınırlı boyutta tarım dışı üretimi denetleyen ve hizmet sunan mekanlar şeklindedir. Yönetim işlevlerinin yanı sıra kişisel ve kurumsal hizmetlere yönelik işlerde merkezde yer almaktadır. Pek çok kentte, yan yana farklı iki merkezli bir kent dokusu oluşmuştur. İlki, çarşısında küçük el üretiminin yoğunlaştığı dükkanların, perakendecilerin, çevrenin ürünlerini toplayarak iç ve dış pazarlara sunan tüccarların, hanların, hamamların, çeşmelerin vs. yer aldığı dar sokaklı, ev ile iş yerinin farklılaşmadığı geleneksel kent merkezidir. Ötekisi ise, genellikle geniş meydanların etrafında sıralanan yapılar, düzenli yollarla tüm kenti bu meydana bağlayan devlet kurum ve kuruluşlarının yer aldığı, bir anlamda devlet otoritesini öncelikle yansıtan yeni bir kent merkezidir (Osmay, 1998:140-141).

Söz konusu dönemle ilgili diğer bir hususta dönemin toplam doğurganlık hızı ve göç oranlarına ilişkindir. 1920-1925 arasında 5,60 olan toplam doğurganlık hızı, 1925-1930 arası 6,60, 1930-1935 arası 7,10, 1935-1940 arası 6,60, 1940-1945 arası 6,55, 1945-1950 arası 6,85 olarak gerçekleşmiştir (www.tuik.gov.tr). Bu olgu, ülkedeki genel kentleşme düzeyi doğrultusu ile büyük bir paralellik göstermektedir. 1950'lerde ülke ile aynı doğrultuda sıçrama gösteren nüfus artışı, 1970'lere kadar devam etmiştir.

Göç ile ilgili verilere bakıldığında ise 1935 nüfus sayımına göre, 1,1 milyon civarında göç eden nüfusa sonraki yıllarda önemli katılımlar olmuştur. Nitekim göçe katılan nüfus, 1940–1945 yılları arasında 1,3 milyon, 1950–1955 yılları arasında 2,5 milyon (toplam nüfustaki payı %10,4), 1955–1960 yılları arasında 3,1 milyona (toplam nüfustaki payı%11) çıkmıştır.

Geçirdiği savaşlar ve ekonomik zorluklar sebebiyle sosyo-ekonomik açıdan sancılı bir dönemden geçen Türkiye’de 1945’li yıllara kadar durgun olan nüfus, 1945-50’li yıllardan itibaren hızlı bir artış göstermiştir. Nitekim Cumhuriyetin ilk

(31)

yıllarında kentleşme oranı %24,2 iken bu oran gittikçe artarak 2000 yılında %64,9’a, 2005 yılında %78'e ulaşmıştır (www.tuik.gov.tr; T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, 2004). Kentleşmeyi modernleşmenin birinci adımı olarak ele alan Lerner, Türkiye’nin geleneksel toplumdan, “geçiş toplumu” özelliklerine doğru bir dönüşümünün 1950’lerde ortaya çıktığını tespit etmiştir (Lerner, 1964:94). Nüfus artışının hızlanması, nüfusun köy ve kasabalardan kentlere doğru kaymasını da hızlandırmıştır.

Son kertede, Cumhuriyetin kuruluşundan 1950’lere kadar olan dönem, geleneksel toplumdan modern topluma geçiş çabalarının ve içte tarım ağırlıklı ekonomik yapı ile tek partiye dayalı merkeziyetçi yapının, dışta ise ekonomik durgunluk ve politik sıkıntıların yaşandığı bir dönem olmuştur.

1.3.2. 1950 – 1980 Dönemi Kentsel Gelişim ve İçgöç

1950’ye kadar fazla bir gelişme göstermeyen kentleşme 1950’den sonra Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biri durumuna gelmiştir. Tabi ki bu durumun ülkenin hatta dünyanın siyasal konjonktüründen ayrı düşünülmemesi gerekmektedir. II. Dünya Savası sonrası tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de demokrasi, insan hakları, refah devleti ilkeleri ön plana çıkmış ve ülkenin siyasal durumunda önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Çok partili döneme geçiş ve Demokrat Parti ile beraber önceki döneme damgasını vuran devletçi politikalar yerini liberal söylemlere bırakmaya başlamıştır. Bu dönemde, savaş öncesinde iç pazara hapsolmuş ülke ekonomisinin, özellikle tarımda modernizasyona ağırlık verilerek dışa açılma süreci ivme kazanmıştır. Liberalleşme söylemi içinde özel kesime önem verilmeye başlanmıştır. 1950'lerin ilk yarısında dokuma, gıda, tütün, dericilik, seramik gibi dallarda faaliyet gösteren özel kesim, 1950'lerin ikinci yarısında ilaç, kimya, tarım araçları, otomotiv, makine, elektrikli aletler gibi dayanıklı tüketim mallarının üretimi üzerinde yoğunlaşmışlardır. 1960 ihtilalı ile birlikte, ekonomik ve sosyal kalkınmada plan ve planlama kavramları düşünce aşamasından uygulama aşamasına geçmiştir. Yanı sıra demiryolları ağırlıklı alt yapı stratejisinden, karayolları ağırlıklı alt yapı stratejisine geçilmiştir (Tekeli, 1998:12). Kentler, sanayileşmenin hızlanması ve sanayileşme stratejisinin yeniden tanımlanması, aşırı nüfus artışı, kentlerin belediye

(32)

sınırları dışına taşarak büyümesi ve kentsel ulaşım araçlarının sayı ve çeşitlerinin çoğalması doğrultusunda biçimlenmiştir (Osmay, 1998:142). 1950’den sonra her yönde yaşanan bu hızlı dönüşüm, kentlere yönelmişse de büyük kentler bu dönüşüme ayak uyduramamış ve sonuçta ulaşımdan, yerleşime ve mesleklere kadar her alanda marjinal, plansız, düzensiz bir görüntü kentlere hakim olmuştur (İçduygu-Sirkeci, 1999:252).

1960’lı yıllarla girilen nispeten daha planlı dönemde kent merkezlerindeki hızlı dönüşüm devam etmiştir. Planlamaya ağırlık verilerek, kent merkezlerinde yoğunlaşan işyerleri, sanayi kuruluşları kentlerin dışına çekilerek sanayi siteleri örgütlenmelerine gidilmiştir. Kent merkezlerinde ise, denetim ve ticaret faaliyetleri ağırlık kazanmıştır. Merkezi iş alanlarının dönüşümünü etkileyen ve bu dönemde kentlerin aldığı formda belirleyici rol oynayan iki önemli etmen, konut sunumu biçimleri ve ulaşım sorununu çözmeye yönelik çabalar olmuştur (Osmay, 1998:145). Özellikle planlı dönemde, 1954 yılında çıkarılan ve kat mülkiyetine olanak sağlayan yasa ile kooperatif konutları yaygınlaşırken, 1-2 katlı evlerin yıkılıp çok katlı apartmanların yapımı ve yap-satcılığın da hızla yaygınlaştığını görülmüştür. Ulaşım alanında ise belediyelerin yetersiz kaynaklarıyla çözümleyemedikleri sorun, farklı çözümleri ortaya çıkarmıştır. Dolmuşçuluk hızla Türkiye’nin ulaşım sisteminde önemli bir yer edinmeye başlamıştır.

1960’lı ve 1970’li yıllarda yapılan kamu yatırımlarının ise daha çok özel sektörün ara malları gereksinimini gidermeye yönelik alanlarda (demir-çelik, çimento, kağıt, kimya, alüminyum, petrol rafineri, madencilik, vb.) yoğunlaştığı görülmektedir. Ayrıca bu dönemde, sanayinin gelişmesi için ulaşım, limanlar, iletişim ve enerji gibi önemli alt yapı yatırımları devlet tarafından yürütülmüştür.

1960-1980 yılları arasında hükümetler çalışan tüm kesimlerin gelirlerini artırıcı politikalar uygulamış ve bu yolla işçi, köylü, memur ve çiftçi gibi kesimlerin tüketim potansiyelini artırarak yerli sanayicinin her türlü malı satabileceği geniş bir iç pazar oluşturulmaya çalışılmıştır. Ayrıca devletin çeşitli tarım ürünlerine uyguladığı taban fiyat politikalarıyla kırsal kesimin gelir düzeyi korunmaya, bununla da yerli

(33)

sanayicinin pazar problemi çekmemesine çalışılmıştır. Bu arada sanayi üretiminin milli gelir içersindeki payı sürekli olarak artmaya başlamış ve büyük kentlerde yüksek teknoloji uygulayan ağır sanayi kuruluşları ortaya çıkmıştır.

1950-1980 dönemi Türkiye’de kentleşmenin hızlandığı bir dönemdir. Yukarıda bahsi geçen politikalar sonucu kırdan kentte doğru olan göçün artarak devam etmesi kentlerde yaşayan nüfusun sürekli artmasına neden olmuştur. Örneğin 1950 yılında toplam nüfusunun yalnızca % 18’i kentlerde yaşarken bu oran 1980 yılında % 44’de çıkmıştır. Nitekim, idari ölçüte göre 1950'de kent nüfusunun ülke nüfusu içindeki payı % 25 gibi oldukça düşük bir düzeydeyken, bu oran 1960'ta % 31,9'a, 1980'de % 43,9'a ulaşmıştır. Söz konusu dönemde, bir yandan mevcut kentlerin nüfusu hızla artarken, diğer yandan da, çok sayıda yerleşme nüfuslanarak kent statüsü kazanmıştır.

Kentleşmenin 1950 sonrasında kaydettiği artışa bakıldığında, öncelikle nüfusun ülke bütünündeki olağanüstü artışına dikkat çekmek gerekmektedir. 1950’de ülkede idari ölçüte göre kent kabul edilen yerleşmelerde 5.244.337 kişi yaşarken, bu rakam 1980’de 19.645.007’e yükselmiştir. Başka bir ifadeyle, kentlerde yaşayan nüfus % 25’ten, 1980’de % 43,9’a yükselmiştir (Tablo 3). 1927’den 1950’ye kadar geçen sürede % 24’ten ancak % 25’e çıkan kentsel nüfus oranının, daha 1955 yılında % 29’a, 1960’ta ise % 32’ler düzeyine çıkması, 1950 sonrasında kentleşmenin kazandığı ivmeyi açıkça göstermektedir.

Kentsel nüfustaki artışı ifade eden bir diğer bulgu da, hiç kuşkusuz, kentsel nüfusun artış oranıdır. İlk nüfus sayımının yapıldığı 1927 ile 1950 arasındaki sayım dönemlerinde kentsel nüfusumuz, binde 15- 27 arasında artarken bu oran 1950-1980 arasındaki sayım dönemlerinin özellikle başlarında binde 50- 55’ler düzeyinde seyretmiştir (Bkz. Tablo 1.3 ve Tablo 1.4).

(34)

Tablo 1. 3 Türkiye'de kentsel - kırsal nüfusun gelişimi ve oranları (1950-1980)

Yıllar Kentsel

Nüfus % Kırsal Nüfus %

1950 5 244 337 25,0 15 702 851 75,0 1955 6 927 343 28,8 17 137 420 71,2 1960 8 859 731 31,9 18 895 089 68,1 1965 10 805 817 34,4 20 585 604 65,6 1970 13 691 101 38,5 21 914 075 61,5 1975 16 869 068 41,8 23 478 651 58,2 1980 19 645 007 43,9 25 091 950 56,1 Kaynak: tuik.gov.tr

Tablo 1. 4 Türkiye'de toplam ve kentsel nüfusun yıllık artış hızları (1950-1980)

Kaynak: tuik.gov.tr

1950-1980 dönemindeki kentleşme hareketlerini bir önceki dönemden ayıran en önemli fark, kentlerin doğal nüfus artışından çok kırsal alandan kentlere yönelik göçlerle büyümeleri olmuştur. Nitekim 1950 öncesi dönemde toplam ve kentsel nüfus artışları arasında belirgin bir fark bulunmazken, 1950'den sonra kentsel nüfus artışının toplam nüfus artışını bir hayli geride bıraktığı gözlenir. 1950'de binde 21,7 olan toplam nüfus artışı, 1955 ve 1960 yıllarında binde 27-29 arasında gerçekleşmiştir. Buna karşılık, 1950’de binde 22,5 olan kentsel nüfus artışı, 1955 ve 1960’ta sırasıyla binde 55,6 ve binde 49,2 gibi yüksek bir düzeye ulaşmıştır (Tablo

Tarihler Toplam Nüfus Artışı (Binde) Kentsel Nüfus Artışı (Binde)

1950-1955 27,7 55,6 1955-1960 28,5 49,2 1960-1965 24,6 39,7 1965-1970 25,2 47,3 1970-1975 25,0 41,7 1975-1980 20,6 30,5 1980-1985 24,8 62,6

(35)

1.4). Tüm bu rakamlar, kentsel nüfustaki artışın en az yarıdan fazlasının göçlerden kaynaklandığı yönündeki görüşleri de desteklemektedir (İçduygu, Sirkeci, 1999).

Söz konusu göç hareketinin temelinde ise, kırsal alanda, artan nüfusun aynı oranda artmayan tarım arazisine getirdiği baskı ve tarımın makineleşmesi sonucu kırda oluşan emek fazlası vardır. Bu durum kırdan kente göç hareketinin en temel belirleyicilerinden biridir. Bu hareketlilikte kent civarlarında gelişmekte olan sanayinin emek talebini kentlerde yaşayan kesim karşılayamaması ve yeni gelişmekte olan sanayinin emek talebinin kırsal kesim açısından bir çekim oluşturması da etkili olmuştur.

İlk göçmenler, hükümetlerin toplumun bu kesiminin konut ihtiyacını karşılayamadığı bu dönemde, gecekondularını, kelime anlamına uyacak şekilde bir gecede, büyük şehirler civarına inşa etmişlerdir. Bu yeni gelenler büyümekte olan sanayiye ucuz emek sağlamışlardır. Hükümetler genelde popülist ve patronaj bazlı politikalar yürütmüşlerdir: çoğunlukla kamu arazisi üstüne kaçak inşa edilen evlere göz yumma ve belirli belediye hizmetlerini sağlama karşılığında göçmenlerin oylarını alma şeklinde gelişen örtülü bir pazarlık mevcuttur. Bu vaatlerin sonucu olarak, 1966’da çıkan “Gecekondu Kanunu” bu gecekondu bölgelerinin kalıcılaşmasına zemin hazırlamıştır. Bu anlamda ilk gecekondular 1950’lerde İstanbul’da ortaya çıkmış, bu durum diğer şehirlere de yansımış ve 1970’lerde en üst düzeye tırmanmıştır. 1950-70 dönemine baktığımızda, özel sektörün, büyük ölçüde kentlerdeki arazi mülkiyeti sorunlarından dolayı, konut alanına yoğun olarak girmediği, bunun yerine enerjisini sanayide yoğunlaştırmış olduğu görülmektedir. Sanayi yatırımlarında ise, yurtdışından gelen teknolojinin maliyetinin ucuz emek ile dengelenmesi ihtiyacı bulunmaktadır. Ucuz emeği ise, kentlere göç eden ve büyük ölçüde kamu arazisinde, gecekondularda yaşayan, çoğu enformel çalışan kesimler sağlamıştır. Dolayısıyla, büyük kent merkezlerinin civarında konuşlanan yeni gelenler sanayiye ucuz girdi sağlamışlardır. Zira bir yandan kira ödememekte, diğer yandan sigortalı olanlar dışındaki kesimin dolaylı vergiler dışında ödemek zorunda oldukları vergiler de bulunmamaktadır. İlk göç dalgası, genelde fazla bir serveti olmayan yoksullardan oluşmuştur. Ama bu kesim hızlı bir şekilde ilk gelmenin

(36)

avantajlarından yararlanmayı başarmışlardır. Özellikle de yerleştikleri yerler şehrin tercih edilen alanlarına yakınsa ilk gelenler oldukça değerli gayrimenkullere sahip olmuşlardır. 1960 ve 1970’lerde gelenler ise, genelde ilk taşınma maliyetini (arsa bulup inşaat yapma anlamında) üstlenebilecek bir zenginliğe sahiptirler. Bu dönemde genel görüntü, kent sınırları ile sanayi alanları arasında konuşlanmış, genelde etrafında bahçecilik yapmaya elverişli bir miktar toprağı da bulunan, tek ya da en fazla iki katlı evlerden oluşan ve benzer coğrafyalardan göç etmiş ailelerin yaşadığı mahalleler şeklindedir. 1980’lere gelindiğinde ise, kentlerdeki yüksek nüfus artışı, kent merkezleri ve civar bölgelerdeki bina yoğunluğunun yükselişi, hizmet sektöründeki gelişmeye bağlı olarak kent merkezlerine hizmet sektörünün gelişi gibi etkenler neticesinde, orta sınıfın kent civarlarındaki alanları yerleşim yeri olarak benimsemesi söz konusu olmuş; bu da beraberinde gecekondu alanlarının birden değer kazanmasını getirmiştir. Dolayısıyla, orta sınıfın oturduğu blok yerleşimler ile gecekondu bölgeleri yan yana bulunmaya başlamış, bu da beraberinde gecekondu olgusunun kendisinin ticari bir kazanç alanı olmaya başlamasına neden olmuştur. Aynı zamanda, yukarıda bahsedildiği gibi, eskiden tek katlı ev şeklinde olan ve önünde/yanında bulunan bir parça arazide sebze ve meyve yetiştirmeye imkân veren bahçesi olan gecekondular yerlerini “apartman gecekondulara” bırakmaya başlamıştır.

Bu dönüşüm sürecinde kentler plansız gelişmeleri yanında hem doğal, tarihi ve kültürel çevreyi hem de afet risklerini göz ardı ederek büyümüşlerdir. 1950 ve 60’lı yıllardan itibaren İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük kentler bu dönüşümün simgesi haline gelmiştir (Keskinok, 2001:37; Tekeli, 1982:70; Görmez, 2004:43). Kentlere doğru gerçekleşen bu içgöç kırda yaşanan yoksulluğun kentlere taşınmasına ve biçim değiştirmesine de neden olmuştur. Kentlerde yaşanılan sosyal dışlanma ve yoksulluk etrafında gelişen toplumsal sorunların büyük bir bölümü, yoksulluğun kırdan kente göçmesinin sonucudur.

Kırdan kente doğru olan göçün artarak devam etmesi, gecekondulaşma ve sanayideki gelişmelere paralel olarak işçi sınıfının önemli bir toplumsal kesim olarak ortaya çıkmasına da ortam hazırlamıştır. Gerçekten de, 1960 yılından sonra işçi sınıfı

Şekil

Tablo 1. 1 Türkiye'de Kentsel - Kırsal Nüfusun Gelişimi ve Oranları  (1927-1950)
Tablo 1. 4 Türkiye'de toplam ve kentsel nüfusun yıllık artış hızları (1950-1980)
Tablo 1. 6 Yaşa Özel ve Toplam Doğurganlık Hızları, 2001-2008
Tablo 1. 7 Türkiye’de Tarımsal Olanakların ve Karayolu Ulaşımının Büyümesi:  1947-1990
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

2010大學校院博覽會,北醫展現旺盛活力!舉辦4場免費的全國巡迴「志願選填說明會」,造福莘莘學子

Sekiz saatin sonunda yüksek ve orta yoğunluklu brothlarda MRSA test edilirken on saatin sonunda tüm yoğunluklardaki MRSA üremesi test edildi.. Deneyin 24 saat

We compared the ability of a trainee and an experienced endoscopist in distinguishing between neoplastic polyps and nonneoplastic polyps by conventional white-light,

ve %38.42(5), İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Malatya Askeri Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniklerine değişik şikayetlerle başvuran 0-7 yaş

Bizim araştırmamızda ise, hasta- ların özelleşmiş bir merkezde takibinden itibaren en şiddetli depresif dönemleri değerlendirilmesine kar- şın; iki uçlu

Frontal lob etkilenmesi olan nöropsikiyatrik hasta grubunda total FDB skorları, sağlıklı bireylere göre düşüktür.. Bu bulgu testin ayırt edici değerinin iyi

Terkos gölünden Kâğıthane- ye kadar uzatılan ikinci ana galeriye yapılacak bağlantı mü­ nasebetiyle bugün Terkos kesil­ miş, şehir susuz kalmıştır.. Gerek

In the present study, ia tramadol and bupivacaine either applied preoperatively or postoperatively provided better pain control without any signifi- cant side effects, compared to