• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.4. Türkiye’de İçgöçün Nedenleri

1.4.1. Bölgesel Nedenler

Bölgesel dengesizliği bir ülkenin çeşitli bölgelerinde görülen her çeşitten eşitsizlik olarak nitelendirirsek, bugün her ülkede az ya da çok, ama mutlaka bölgesel dengesizlik vardır. Bölgesel dengesizlik daha dar anlamda ekonomik ve sosyal fırsat eşitsizliği şeklinde de ele alınabilir. (Dinler, 2005:97).

Bölgesel dengesizlikler gerek gelişmiş gerekse az gelişmiş ülkelerde niteliklerine göre üç ayrı grupta incelenebilir. Birincisi, doğal ya da coğrafi dengesizliklerdir. Bu tür dengesizlikler doğal kaynakların bazı bölgelerin lehine bazılarının ise aleyhine sonuçlar doğuracak biçimde ortaya çıktığı bölgesel dengesizliklerdir. İkincisi, iktisadi ve fonksiyonel dengesizliklerdir. Bu anlamda dengesizlikler bulunan ülkelerde aynı üretim faktörleri, pazar farkından dolayı farklı bölgelerde değişik kazançlar elde ederler. Diğer yandan işgücünün tarım sektöründen, sanayi sektörüne aktarılması halinde de kazançlarda farklılıklar ortaya çıkabilir. Üçüncü dengesizlik, sosyal ve kültürel dengesizliktir. İnsanların davranışları ve değer yargıları arasındaki farklılıkları da kapsayan bu tür dengesizlik, eğitim düzeyine bağlı olarak meydana gelmektedir. Kültürlü kimselerin sosyal mevkileri, değer yargıları, davranış ve giyinişleri diğerlerinden ayrılmaktadır. Üçüncü tür dengesizliklere örnek olarak metropoliten şehirlerdeki gecekondu bölgeleri ve kenar semtleri ile bunların dışında kalan varlıklı semtler gösterilebilir (Gündüz, 2006:15-16).

Genel olarak; nitelikli işgücünün, girişimci nüfusun ve sermayenin bölgelerarası dağılımı, hızlı nüfus hareketleri, nüfus artışının yüksekliği, işgücüne düşük katılım oranları, kamu yatırımlarının dağılımı, iç pazarın büyüklüğü, bazı bölgelerde altyapı yatırımlarının tamamlanamamış olması, ulaştırma ve haberleşme imkanlarındaki farklılıklar, bölgesel açıdan gelişmişlik farklarına yol açan sosyo- ekonomik nedenler arasındadır (Uzay, 2005:95). Nitekim G. Myrdal (1963), S. Amin

(1974), A. Fortes (1978), C. Meillassouk (1981), E.M. Petras (1981), D.K. Forbes (1984) gibi yazarlar göçün temel nedeninin bölgeler arası sosyo-ekonomik farklılıklar olduğunu belirlemişlerdir (İçduygu&Ünalan, 1998:41). M. P. Todaro’ya (1976) göre, bu, muhtemelen literatürde ileri sürülen teorik göç yaklaşımlarının en önemli hipotezidir. Buna göre göç, bölgeler arası sosyo-ekonomik eşitsizlikler sonucu ortaya çıkar (Friedlander, 1992:295). Buna göre, ekonomik fırsatın, bölgeler arası göç modellerinde gösterilen hareket ettirici nedensel güç olduğu iddiası, istihdam fırsatı ve yüksek gelir, göç kararında temel etken olmaktadır. Bu tezden yola çıkarak İngiltere’deki (1850-1900) göçü analiz eden D. Friedlander (1992), bölgeler arasındaki sosyo-ekonomik eşitsizliklerin göçü önemli ölçüde etkilediği sonucuna varmıştır. Başka bir ifadeyle ekonomik gelişme ile birlikte bölgeler arası göç, dolayısıyla emek hareketleri de artacaktır. Bölgeler arası gelişme farklılığı büyük ise, net göç bakımından gelişmiş bölgeler ‘yığılma’; diğerleri ise, ‘boşalma’ merkezleri haline gelecektir (Erkan, 1994:59). Başka bir ifade ile göç, “itici” ve “çekici” nedenlere sahiptir. Nüfusu kente iten etkenler, artan nüfus baskısı, yetersiz ve kötü dağıtılmış toprak, düşük verimlilik, doğal afetler, kan davaları, toprağın mirasla parçalanması, tarımda makineleşme, terör ve güvenlik vb. olarak sıralanırken; nüfusu kente çeken etkenler ise köy-kent gelir farklılıkları, daha iyi eğitim, daha kaliteli, gelişmiş sağlık hizmetleri, kentin cazibesi, iş bulma ümidi, daha yüksek yaşam standardı, ulaşım olanakları, kentlerdeki sosyal ve kültürel olanaklardan faydalanma isteği şeklindedir (Sezal, 1993:35-36). Konuya bu açıdan bakıldığında Türkiye’de de bölgeler itibariyle ekonomik gelişme bakımından farklılıklar olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ülkenin doğusunda (batısına göre) gelişmişlik düzeyi düşük bölgeler, batısında ise (doğusuna göre) gelişmişlik düzeyi yüksek bölgeler yer almaktadır. Türkiye’de bölgeler arasındaki göç incelendiğinde; Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz bölgelerinden batı bölgelerine doğru göçlerin yaşandığı görülmektedir. 1950-1953 ve 1960-1972 arası dönemlerde Demokrat Parti’nin liberal ekonomi programı çerçevesinde uygulanan Marshall Planı kapsamındaki programlar, bir taraftan köyü bir derece daha yaşanır bir hale getirmeyi amaçlarken, öte yandan sanayi ve inşaat sektöründeki işgücü gereksiniminin giderek artması, kırdan kente toplu bir göçe ortam hazırlamıştır (Erhard, 1994:173).

Tablo 1. 7 Türkiye’de Tarımsal Olanakların ve Karayolu Ulaşımının Büyümesi: 1947-1990

Yıl Traktör (1000) kullanımı (1000 ton) Azotlu gübre Ekilebilir alan (1000 ha) (1000 km) Otoyol Otobüs (1000)

1947 1 1.1 13.000 12 2 1950 10 6.2 16.008 17 3 1955 40 10.1 22.763 29 7 1960 42 22.6 25.167 40 11 1965 55 53.3 25.456 42 22 1970 175 330.7 24.296 59 16 1980 510 596.7 24.560 60 33 1990 689 899.8 24.258 60 63 Kaynak : İçduygu (1995).

Tablo 1.7, bu uygulamanın sonuçlarını, tarımsal olanakların gelişimini ve Türkiye’de karayolu ulaşımını göstermektedir. 1950’den sonra başta tarımda makineleşme olmak üzere diğer gelişmelerle birlikte ekilebilir alanlar hızlı bir şekilde genişlemiştir. Ancak bu büyüme, nüfus artışı ile birlikte geleneksel toprak sisteminin dönüşümüne neden olmuş ve büyük toprak sahipleri ile küçük toprak sahipleri ya da topraksız köylüler arasında kutuplaşmayı artırmıştır. Tarımsal faaliyetini sürdüremeyen birçok köylü -ücretli tarım işçileri bile- kentlere göç etmeye başlamıştır. Diğer taraftan, ulaşım ve iletişim araçlarında sağlanan iyileşme, kır insanının hareketliliğini artırmış ve kentle tanışmalarına imkan sağlamıştır. Bu süreci izleyen aşamalarda ‘kentlere gidiş’ oldukça yaygınlaşmış ve göç adeta kurumsallaşmıştır.

1980’lerde liberal ekonomi politikalarının uygulanması, sanayi ve hizmet sektörlerinde önemli artışlara neden olurken tarım sektöründe bir düşüş yaratmış ve bu da köyden kente göç akışını hızlandırmıştır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, 1980’lerin ortalarından itibaren yükselen terör sorunu da göçün bir başka boyutunu oluşturmuştur. Bu bölgelerde yaşayan kitleler, ekonomik ve siyasal güvensizlik nedeni ile zorunlu olarak kırsal alanlardan kentsel alanlara göç etmiştir. 1990’larda kısmen de olsa yaşama geçirilen Güneydoğu Anadolu Projesi de bu genel eğilimi değiştirmeye yetmemiştir. 1945-1995 arasında yaşanan kitlesel kır-kent göçü milyonlarca köylünün başta İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana olmak üzere kentsel

alanlara yerleşmesine yol açmıştır. 1950-1970 arasında yılda 200 binden fazla köylünün kentlere göç ettiği tahmin edilmektedir. Söz konusu rakamlar 1970-1980 arasında 350 bin, 1980-1995 arasında ise 500 bin civarındadır. Bu yolla işgücünün önemli bir kısmı kırdan kente kaymış ancak sanayi sektörünün büyüme hızı bu işgücünü istihdam edebilecek yeni iş alanları yaratmada yetersiz kalmıştır (Levine&Üner, 1978:16). Kısacası, Türkiye’de kırdan kente göçün temel doğrultusu, geri kalmış Doğu illerinden az çok sanayileşmiş Batı illerine doğru olmuştur. Yani, kentleşme sanayileşmenin ardından gitmesi gerekirken önünde gitmiş, nüfus yığılması anlamında demografik bir kentleşme niteliğini kazanmıştır. Halen devam eden bu eğilim kıyı kentlerinde gelişen turizm sektörüne yönelen işgücü göçü ile de çeşitlenmiştir. Aynı doğrultuda, Orta ve Güney Anadolu’da gelişmekte olan kentler de geri kalmış Doğu ve Güneydoğu için çekim merkezi konumuna gelmişlerdir.

Bölgelerarası sosyo-ekonomik gelişmişlik farklarını azaltabilmek amacıyla 1968 yılından günümüze, yöresel teşviklerin verildiği ülkemizde, hangi yörelere (illere) teşvikler verileceğinin belirlenmesi amacıyla, DPT tarafından illerimizin sosyoekonomik gelişmişlik endeks çalışmaları yapılmaktadır. İlki 1970 yılında yapılan ve belirli dönemlerde yinelenen bu endeks çalışmalarının sonuncusu 2003 yılında yapılmıştır. Başta imalat, inşaat, tarım, mali gibi ekonomik ve nüfus, istihdam, eğitim, sağlık, altyapı gibi sosyal olmak üzere 58 değişkenin göz önüne alındığı çalışmada, bölgesel farklılaşmanın boyutunu vurgulayabilmek için 81 il baz alınmıştır. Ülkemizdeki bölgesel farklılaşmanın boyutlarını açık bir şekilde ortaya koyabilmek için söz konusu çalışmada önce aynı gelişmişlik düzeyinde olan iller gruplaştırılarak homojen alan çalışması yapılmış, daha sonra ise coğrafi bölgelerin gelişmişlik düzeyleri belirtilmiştir.

Aşağıdaki grafikte de net olarak görüldüğü gibi 1.70211 endeksiyle Marmara Bölgesi ülkenin en gelişmiş bölgesidir. Marmara Bölgesi’ni 0.48296 endeksiyle Ege Bölgesi ve 0.48138 endeksiyle İç Anadolu Bölgesi izlemektedir. Ancak Marmara Bölgesi ile bu bölgeyi izleyen Ege ve İç Anadolu Bölgelerinin endeks değerleri arasında Marmara Bölgesi lehine çok büyük fark vardır ve bu fark sütunların boylarının karşılaştırılması ile kolayca anlaşılmaktadır (Dinler, 2005:239).

Grafik 1.1. Coğrafi Bölgelere Göre Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi

Kaynak: Dinçer vd., 2003:75

Diğer yandan nasıl Marmara Bölgesi’nin sosyo-ekonomik gelişmişlik endeksiyle Ege ve İç Anadolu Bölgelerinin gelişmişlik endeksleri arasında önemli boyutlara varan farklar, benzer şekilde Marmara Bölgesi’nin illeri arasında da söz konusudur. İstanbul’un gelişmişlik endeksi ile bölgenin diğer illerinin gelişmişlik endeksi arasındaki farklılık Grafik 2’de daha bariz olarak görülmektedir. Gelişmişlik sıralamasında dördüncülüğü 0.02069 endeksiyle Akdeniz bölgesi almaktadır. Bu bölgenin sahip olduğu endeks değeri yine Grafik 1’de görüldüğü gibi, ülke ortalaması civarındadır ve Ege ve İç Anadolu Bölgeleri’nin endeks değerlerinden oldukça geridir. Gelişmişlik sıralamasında beşinciliği Karadeniz Bölgesi almaktadır. Ancak –0.51355 endeksiyle bu bölge ülke ortalamasına yakın, ancak ortalamanın altındadır. Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgeleri ise –1.01123 ve – 1.16236 endeksleriyle ülke ortalamasının çok altında kalmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Gaziantep hariç, tüm illerin gelişmişlik düzeyi ülke ortalamasının altındadır. Ancak Kilis’ten Şırnak’a doğru gelişmişlik endeksinin değeri giderek azalmaktadır (Dinler, 2005:239).

Grafik 1.2. Marmara Bölgesi İllerinin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeks Değerleri

Kaynak: Dinçer vd., 2003:79

2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, 68 milyona yaklaşan Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 25’i (17 milyon) en gelişmiş bölge olan Marmara Bölgesi’nde bulunmaktadır. Marmara Bölgesinin sahip olduğu nüfusun yarıdan fazlası, bölge merkezi İstanbul’da toplanmıştır. Yaklaşık 10 milyon nüfusu ile İstanbul; hem Marmara’nın, hem de ülkenin en çok nüfusa sahip olan ilidir. İstanbul’dan sonra en çok nüfusa sahip iller sırasıyla; Bursa (2.125.140), Kocaeli (1.206.085) ve Balıkesir’dir (1.076.347). 10 ilden oluşan Marmara’da diğer illerin nüfusu 1 milyonun altındadır (Dinçer vd., 2003:79)

Grafik 1.3. Ege Bölgesi İllerinin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeks Değerleri

Kaynak: Dinçer vd., 2003:83

Ege Bölgesi, mevcut sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi ile oldukça dengeli bir yapı sergilemektedir. Ekonomik ve sosyal sektörlerde gözlenen dengeli gelişme, mekansal düzeyde de geçerlidir. Bölgede endeks değeri itibariyle Türkiye ortalaması altında kalan tek il Afyon ve Kütahya olmakla beraber, bu iller ile diğer iller arasında sosyo-ekonomik gelişmişlik endeksi oranları yakındır. İzmir dışında Ege’de yer alan tüm iller, Türkiye ortalamasına yakın değerler almıştır.

Grafik 1.4. İç Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeks Değerleri

Kaynak: Dinçer vd., 2003:85

13 ilden oluşan İç Anadolu Bölgesi’nin 2000 yılı nüfusu 11,6 milyondur. Bu nüfusun yaklaşık üçte birini barındıran Başkent Ankara, aynı zamanda İstanbul’dan sonra ülkenin en çok nüfusa sahip ikinci ilidir. Konya, yaklaşık 2,2 milyon nüfusuyla Ankara’yı izlerken, diğer iller 1 milyon nüfusun altında kalmaktadır (Dinçer vd., 2003:84-86).

Grafik 1.5. Güneydoğu Anadolu İllerinin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeks Değerleri

Kaynak: Dinçer vd., 2003:94

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Gaziantep hariç, tüm illerin gelişmişlik düzeyi ülke ortalamasının altındadır. Ancak Kilis’ten Şırnak’a doğru gelişmişlik endeksinin değeri giderek azalmaktadır (Dinler, 2005:240).

Grafik 1.6. Doğu Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeks Değerleri

Kaynak: Dinçer vd., 2003:96

Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki iller arasında önemli boyutlara varan sosyoekonomik farklılıklar olmasına karşın, tüm illerin endeksleri ülke ortalamasının altındadır. Sadece Elazığ ülke ortalamasına yaklaşırken, Türkiye’nin en düşük endekse sahip üç ili (Bitlis, Ağrı, Muş) bu bölgede bulunmaktadır (Dinler, 2005:241).

Hiç şüphesiz, coğrafi bölgeler arasındaki sosyo-ekonomik gelişme farklılıkları göç akımlarının yönlerini de anlaşılır kılmaktadır. Bu anlamda gelir düzeyi, bölgeler arası gelişmişlik farkının bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Türkiye’de göç ve gelir arasındaki ilişki, kimi yazarlarca analiz edilmiştir. N. Akman, illerin ekonomik gelişme seviyesi ve kişi başına GSMH ile göç arasındaki ilişkiyi incelemiş ve değişkenler arasında yüksek bir ilişki tespit etmiştir. Bu ilişki; ekonomik yönden geri kalmış illerin net göç vereceği; buna karşın gelişmiş illerin ise net göç alacağı şeklindedir (DİE, 1998:255). Benzer şekilde R. Yamak ve N. Yamak da, Türkiye’de göç ve gelir arasında anlamlı, pozitif bir ilişki belirlemişlerdir. Gelir farklılığı, göç

oranındaki değişimin % 63’ünü açıklamaktadır. Analizle Türkiye’deki içgöçlerde net göç alan illerin gelirlerinin etkili olduğu sonuca ulaşılmıştır (1999:16-28). Ü. Özdağ da, Doğu ve Güneydoğu’lu bireylerin, “geçim sıkıntısı” nedeniyle göç ettiklerini tespit etmiştir (1995:192). Doh ise, göçü yalnız kır-kent gelir farkının etkilemediğini; sektörel gelir farkının daha etkili olduğunu ileri sürmüştür (1984:49-61).

DİE verilerine göre, 1995, 2000 ve 2004 yıllarında tarım ve sanayi sektörlerinin GSMH payları (%) şöyledir: Tarım 15, 13 ve 11.6; sanayi ise 25.8, 27.8 ve 29’dur. Görüldüğü gibi GSMH’nın sektörel dağılımı zamanla tarım aleyhine gelişmektedir. Türkiye’de bölgeler ve iller arasındaki bu gelir farklılığı beraberinde yüksek gelirli, gelişmiş bölgelere göçü artırmaktadır. Bu farklılık, göçün yönüne de yansımaktadır. Göç en çok, gelirdeki farklılığa paralel olarak, Marmara bölgesinde yoğunlaşmıştır. Buna göre Marmara, Ege ve Akdeniz bölgeleri net göç almaktadır. Bu bölgelerin net göç oranlarında 1985-90 arasında önemli bir artışa karşın; 2000 yılında, önemli bir azalma gözlenmektedir. Başka bir gelişme de, önceleri net göç veren İç Anadolu’nun 2000 yılı itibariyle net göç almasıdır. Göç veren bölgeler ise, gelir düzeyi düşük Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dur. Bu bölgelerin gelir düzeyleri dönem boyunca % 10’un altındadır. Gelir dışındaki (coğrafi, terör, işsizlik gibi) faktörlere bağlı olarak, bu bölgelerin göç oranları 1990’da önemli ölçüde artmıştır. Ancak oran, sonraki dönem düşmüştür.

Özetle, Türkiye’de bölgeler arasında ekonomik eşitsizlik söz konusudur. Bireyler, bu eşitsizliğe duyarlı olarak, geri kalmış doğu bölgelerinden gelişmiş batı bölgeleri doğrultusunda göç etmektedir ve bu göçün yönü “doğu-batı” şeklindedir. 1965-1970 döneminde 67 ilden 20’sinin, 1970-1975 döneminde 24’ünün, 1975-1980 döneminde 18’inin ve 1980-1985 döneminde 19’unun, 1985-1990 döneminde 73 ilden 20’sinin ve 1995-2000 döneminde ise 81 ilden 23’ünün iller arası net göç hızları pozitiftir. Otuz beş yıllık sürede iller arası net göç hızları pozitif olan bu illerin tamamına yakını Türkiye’nin batısında yer almaktadır. Otuz beş yıllık sürede iller arası net göç hızları negatif olan illerin büyük çoğunluğu ise Türkiye’nin orta ile doğusundaki bölgelerde yer almaktadır. Yirmi beş yıllık dönemde İstanbul ve İzmir illeri, verdiği göçten daha fazla göç alan iller arasında ilk sıralarda yer almış, bu

dönemde, sıraları değişmekle birlikte Bursa, Kocaeli, Ankara, Antalya illeri de net göç eden nüfusu en fazla olan iller arasında yer almıştır. Buna karşılık, 1995-2000 döneminde Samsun, Şanlıurfa ve Diyarbakır illeri aldığı göçten daha fazla göç veren illerin başında gelmektedir. 1975-2000 döneminde, illerin kendi sınırları içindeki yerleşim yerleri arasındaki göçler dahil edilmeden illerin aldığı göç hızı en yüksek olan illerin büyük çoğunluğu batı bölgelerinde bulunmaktadır. 1975-1990 döneminde Kocaeli ve İstanbul illeri aldığı göç hızlarının büyüklüğü itibarıyla ilk iki sırada iken, 1995-2000 döneminde ise bu iki ilin yerini Tunceli ve Tekirdağ illeri almıştır.

1975-2000 döneminde, illerin kendi sınırları içindeki yerleşim yerleri arasındaki göç dahil edilmeden illerin aldığı göç hızı en düşük olan iller genellikle doğu bölgelerinde bulunmaktadır. 1975-2000 döneminde, illerin kendi sınırları içindeki yerleşim yerleri arasındaki göç dahil edilmeden illerin verdiği göç hızı en yüksek olan iller genellikle doğu bölgelerinde yer almaktadır. 1975-2000 döneminde verdiği göç hızı en düşük olan iller genellikle batı bölgelerinde yer almaktadır. Göçlerin Türkiye’nin doğusunda yer alan bölgelerden, sosyo-ekonomik bakımdan daha gelişmiş batı bölgelerine doğru yöneldiği gözlenmektedir. İstanbul ve Batı Marmara Bölgeleri net göç hızı pozitif olan bölgelerin başında, Batı Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu Bölgeleri de net göç hızı negatif olan bölgelerin başında gelmektedir. Nüfus büyüklüğü itibarıyla en fazla göç alan İstanbul Bölgesi, 1995- 2000 döneminde aldığı göçün %19,87’sini Batı Karadeniz Bölgesinden, Ege Bölgesi aldığı göçün %16,26’sını Güneydoğu Anadolu Bölgesinden, Batı Marmara Bölgesi aldığı göçün %28,02’sini İstanbul Bölgesinden ve Doğu Marmara Bölgesi de aldığı göçün %18,20’sini İstanbul Bölgesinden almıştır. Aldığı ve verdiği nüfus büyüklüğü bakımından üst sıralarda yer alan Akdeniz Bölgesi, en fazla göçü Güneydoğu Anadolu Bölgesinden alırken, en fazla göçü İstanbul Bölgesine vermiştir.

Tablo 1. 8 1927-2000 Yılları Bölgeler Arası Nüfus ve Yoğunluk Dağılımı (1927-2000) N:Nüfus Y:Yoğunluk Yüzölçüm Km2 N 1927 Y N 2000 Y N 2000/ 1927 Karadeniz B. 115726 2860232 24 8439355 73 2.95 Güneydoğu B. 73293 899577 12 6604205 90 7.34 İç Anadolu B. 186816 2431061 13 11625109 62 4.78 Akdeniz B. 89676 1164737 12 8723839 97 7.48 D. Anadolu B. 150961 1423782 9 6147603 40 4.31 Ege B. 90935 2094800 23 8953375 98 4.27 Marmara B. 73169 2590375 35 17351417 237 6.69 Türkiye 780576 13464564 17 67844903 87 5.03 Kaynak: DİE

Ülkede geçen süreç içerisinde nüfus artışı yaklaşık 4.23 kattır. Bölgelerden Akdeniz 6.5 kat ile ortalamadan iki kat daha fazla, daha sonra sıra ile Güneydoğu 5.83, Marmara 5.17 ile ortalamanın üzerinde, İç Anadolu 4.07, Doğu Anadolu 3.88, Ege 3.60 ve Karadeniz 2.91 kat ile ortalamanın altında kalmıştır. Burada görüldüğü gibi Akdeniz ile Güneydoğu’nun nüfusu artarken, özellikle Ege ve Karadeniz’in nüfus artışlarının oldukça düşük kaldıkları görülmektedir. Bunun başlıca nedeni son yıllarda Güneydoğu Anadolu içerisinde ekonomisini geliştiren Gaziantep ile aynı zamanda bölgede oluşturulan GAP’ nin, Akdeniz Bölgesi’nde ise turizm ile aldığı içgöçün çok etkili, fakat Karadeniz, İç Anadolu ve Ege bölgelerinin ise göçler nedeni ile nüfus kaybetmeleridir.

Son kertede, çeşitli ülke deneyimleri göstermiştir ki; daha çok az gelişmiş ülkelerde olsa da; hemen hemen tüm ülkeler bölgesel dengesizlikler sorunuyla yüz yüze gelmiştir. Bu durum göçlerin temel nedenlerinden biridir. İster gelişmiş ister gelişmekte olan bir ülke olsun, yaşanılan bölgesel dengesizlikler özellikle de coğrafi, ekonomik ve sosyal dengesizlikler içgöçü belirleyen temel unsurlar olmuştur. Bu bağlamda bölgesel eşitsizlikler, kırdan kente göçün hem nedeni, hem de sonucudur.