• Sonuç bulunamadı

Türk Tarımının Yapısal Karakteri ve Makineleşme

I. BÖLÜM

1.4. Türkiye’de İçgöçün Nedenleri

1.4.3. Türk Tarımının Yapısal Karakteri ve Makineleşme

Türk toplumunun yapısal karakterinin bir sonucu olarak tarımda barınan nüfusun uzun yıllar ağırlığını muhafaza ettiği görülmektedir. Kırsal kesim Kurtuluş

Savaşı, 1929 Bunalımı ve II. Dünya Savaşı'nın yarattığı olumsuz koşullardan diğer kesimlere göre daha çok zarar görmüştür. Bu dönemde halk, Demokrat Parti'yi iktidara getirmiş ve dönemin DP’li hükümeti, partisini destekleyen ve ülke nüfusunun çoğunluğunu temsil eden köylü kesimini memnun etmek için ilk yıllarda şu önlemleri yürürlüğe koymuştur:

— Yeni toprakların tarıma açılması sağlanmış, özellikle Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu'da meraların sürülmesine imkan tanınmış, meralar tahıl ekimine açılmış, bu durum tahıl üretimini arttırırken, hayvancılığı sınırlandırmıştır. Örneğin buğday ekili alan 1949'da 4 milyon hektar iken, 1960'ta 7,7 milyon hektara çıkmıştır.

— Kooperatifleşme yerine aile işletmelerini destekleyen hükümet, çiftçinin ürettiği buğdayı dünya fiyatlarının üstünde alırken, tüketicilere fiyat artışı yansıtılmamıştır. Devlet adına bu işi yürüten Toprak Mahsulleri Ofisi sürekli zarar etmiş, açıkları Merkez Bankası'na borçlanılarak kapatılmıştır. Bu uygulama enflasyonu kamçılamıştır. 1950'de yürürlüğe giren Gelir Vergisi Kanununun tarım kesimini vergilendiren hükümlerinin uygulanması ertelenmiştir.

— Tarımın makineleşmesi hızlandırılmış, dış yardım alınarak özellikle traktör ithalatı büyük ölçüde arttırılmıştır. 1950 yılında 16 bin civarında olan traktör sayısı 1955'te 40 bini aşmıştır.

Bu üç temel politika yanında ucuz kredi, düşük vergi ve üç yıl (1951-53) süreyle uygun iklim koşullarının yaşanması ve Kore Savaşı nedeniyle tarım ürünlerinin ihraç fiyatlarının yükselmesi gibi ek faktörlerle, hükümet Türk çiftçisinin refahını 1953 yılının sonuna kadar arttırmayı başarmıştır. Ayrıca Amerikalı uzmanların ısrarlı tavsiyelerine uyularak, 1950 yılında kurulan Karayolları Genel Müdürlüğü'nün ülkede karayolları yapımını hızlandırması, kırsal alanların kasabalara ve kentlere ulaşmasını kolaylaştırırken, iç piyasanın da genişlemesine neden olmuştur. Ancak 1954 yılından itibaren tarım sektöründeki olumlu koşullar olumsuz koşullara dönüşmüştür. Ekonominin sürükleyici sektörü olan tarım sektöründeki bu beklenmedik gerileme, ekonominin iç ve dış gelirinin büyük ölçüde bozulmasına yol açmıştır. Ülkenin toplam ihracatı azalırken ithalatı hızla artmıştır. Bu beklenmedik ve hızlı olumsuz gelişmelere kısa ve orta vadede çözüm bulunamamış, tarım sektörü ve kırsal kesim bu süreçte büyük yara almıştır. Bu gelişmelere paralel olarak

dönemin hükümeti mevcut durumdan bir çıkış amacıyla sanayi yatırımlarına yönelmiştir. Nitekim Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın DİE için yaptığı çalışmaya göre, 1950 yılında aktif nüfusun %85'i tarımda çalışmaktadır ve GSMH'nın %41,7'sini üretmektedir. Sanayinin payı ise sırasıyla %6,3 ve %14,6 seviyesindedir. 1960 yılı sonunda ise tarımda çalışanların payı %74,8 ve sanayide %8,1 civarındadır. GSMH'nın oluşumunda tarımın payı %38'e düşerken, sanayin payı %17,2'ye çıkmıştır (1998:582).

Teber’e göre de 1950 yılında elde edilen tarım sayım verilerine göre Türkiye’de köy nüfusu 2.930.000 aileden oluşmaktadır. Bunlardan 489.000 ailenin (%16,7) hiç toprağı olmadığı, 1.507.000 ailenin (%51,4) 0,1-5 hektarlık, 530.000 ailenin (%18,1) 5-10 hektarlık toprağa sahip oldukları saptanmıştır. Aynı kaynağa göre tüm köy nüfusunun %86,2’sini oluşturan bu topraksız ve az topraklı grubun işlenen toprakların ancak %28’ine sahip oldukları görülmüştür (1980:51). Avcıoğlu’na göre 1963 yılında 30.800 topraksız çiftçi ailesi bulunmaktadır. Tarımda yoğun makine kullanımı, toprağın küçük çiftçilerden büyük çiftçilere satışı topraksız çiftçi ailelerinin sayısını yükseltmiştir. Özellikle miras yoluyla var olan toprak hissedarlarının sayısı çoğaldıkça toprak ile uğraşı küçük toprak sahipleri için ekonomikliliğini kaybetmektedir (1969: 288).

Tablo 1. 9 Bazı Ülkelerde Önemli Göstergeler (2001)

ABD AB Türkiye Meksika Brezilya Romanya Arjantin Toplam Nüfus (Milyon) 286 377 68 100 172 22,6 37 Tarım Nüfusu (Milyon) 6,1 15,6 20,3 23 27,5 2,9 3,7 Tarım Nüf. Top. Nüfusa Oranı (%) 2,4 4,9 34,4 25 20,5 43 11,4 GSMH’da Tarımın Payı (%) 1,7 1,9 14 4,6 9 16 8

Yukarıda da vurgulandığı gibi söz konusu gelişmeler tarımda mekanizasyonu önünü açmıştır. Bu yolla tarımsal faaliyetlerde insan faktörünün (fizik gücünün)

tedricen ortadan kalktığı, insanın sadece makineyi kumanda ettiği bir yapı meydana gelmiştir. Tarımda makineleşmenin en önemli araçlarından biri olan traktör ve türevi makineler ilk başlarda oldukça masraflı teknolojiler olarak görülse de zamanla tarımsal faaliyetin vazgeçilmez unsuru haline gelmişlerdir. Toprağın sürülmesinden elde edilen ürünün ulaşımına kadar zirai faaliyetin tüm alanlarında büyük kolaylık sağlayan bu teknolojik imkanlar özellikle Ege havzalarında, Çukurova da, İç Anadolu ve Marmara Bölgesinde, GAP projesinin uygulandığı alanlarda oldukça yoğun bir kullanıma sahip hale gelmiştir. Ülkemizde 1950 sonrası başlayan sanayileşme faaliyetlerine paralel ilk olarak 1955’te montaj şeklinde gerçekleşen traktör üretimi ileriki yıllarda tarım sektöründe hizmet veren çiftçiler için vazgeçilmez bir araç olmuştur. Traktörlerin sayısı 1940 yılından 1972 yılına kadar 1066 adetten 135.726 adede yükselmiştir. Traktör ve türevlerinin (römork, biçer- döver, mibzer, pulluk vb.) sayısı 1970 yılında 350 bin, 1983 yılında 513 bin adede yükselmiştir (1980:57). Buna göre traktörlerle işlenen toprağın miktarı 1940 yılında 80.000, 1965 yılında 4.100.000 ve 1972 yılında 10.182.000 hektara yükselirken, tarımda kullanılan hayvanların sayısında 1965 yılı itibariyle bir düşüş kaydedilmiştir (Tütengil 1975:130). Tüm bu gelişmeler beraberinde tarımda insan gücüne olan ihtiyacı azaltmıştır. Nitekim Amerikalı sosyolog Helling köye giren her bir traktörden dolayı 5 ila 9 tarım işçisinin işlerini kaybettiklerini belirtmiştir (DİE, 1973:70; Tütengil 1975:90). Teber ‘de tarımın makineleşmesi ve paranın önem kazanması neticesinde 4 milyon çiftçinin gizli veya açık olarak işsiz duruma düştüğü ve bunlardan 3.5 milyonun köyden kente göç ettiği sonucuna varmıştır (1980:51). 1948 – 1957 yılları arasında tarım sektörüne giren 40.000 traktör 160.000 aileyi başka bir deyişle 800.000 kişiyi kentlere göç etmeye zorlamıştır. 1950 ve 1955 yılları arasında tarımın makineleşmesi sonucu 350 bin çiftçi ailesinin işlerini kaybettiğini iddia etmektedir. 1973 yılı itibariyle tarımsal yapının durumu şu şekildedir. Toplam tarım işletmelerinin %19’u beş ve daha az, %45,4’ü yirmi ve daha az, %70,6’sı elli ve daha az dönüm toprağı işleyen işletmelerden oluşmaktadır. Öte yandan toplam işletmelerin %45,4’unu oluşturan işletmeler tüm işlenebilir tarım topraklarının %7,4’ünü, elli dönümden az toprağı işleyen ve toplam işletmelerin %70,6’sını oluşturan işletmelerin tarım topraklarının ancak %21,3’unu ve artakalan %29,4’ ünün ise tüm toprakların %78,7’sini işletmekte oldukları anlaşılmıştır. Bu durum

işlenebilir toprakların işletmelere dağılımındaki dengesizliğin yanı sıra tarım işletmelerinin büyük çoğunluğunun cüce işletmeler niteliğinde olmasından dolayı birim alandan elde edilen ürün miktarı arttırılmamakta, çiftçi nüfusun yaşam standartları kentin çekiciliği altında ezilmektedir. Kendi bölgelerinde iş ve yatırım imkânı bulamayan nüfus Batı’ya doğru hareket etmiş ve ülkede metropoliten şehir merkezlerin oluşmasına neden olmuştur (Akbank, 1980; 3-4; Yalçıntaş, 1972;3; Gürtan,1966;125-140).

Sonuç olarak tarımdaki mekanizasyon, gerek insan gücüne duyulan ihtiyaç gerek toprağın işlevsel kullanımı gerekse ürün verimliliğinin artışı konularında olumlu gelişmelere sebep olmakla birlikte farklı sorunları da ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların en önemlisi kırsal alandaki geniş-kalabalık ailelerde iş gücü fazlalığı sonucu büyük şehirlere gerçekleşen göçtür (Kocaman&Bayazıt, 1993; Bayhan, 1996:191).

Tarım arazilerinin yetersizliğinden dolayı iş bulma özlemi, arazinin hayvancılık için yetersiz oluşu, gençlerin bir birine özenmesi, çalışmak için kente gitmeye koşullanması bunun sonucunda da, eldeki kapasitenin değerlendirilmemesi vb. sebeplerle yoğun bir içgöç yaşanmıştır. Nitekim ülkede göçün yoğunlaştığı 1950–2000 dönemi göç açısından kabaca değerlendirilirse şu sonuçlara ulaşılır: Geleneksel tarım metotlarının yerini modern tarım metotlarına bırakması sonucu daralan ekonomik kaynaklar ortaya tarım kesiminde işsiz bir nüfus çıkartmıştır. Ayrıca, tarımsal araziler miras ve benzeri nedenlerle parçalandığından elde kalan araziler ailelerin geçimini karşılamamıştır ya da tarıma uygun olmayan arazilerde tarım yapılması sonucu oluşan erozyon nedeniyle tarlaların verimi düşmüştür. Sonuçta ise halkın geçimini sağlayacak yeteri kadar kaynak kalmamıştır (Atalay, 1994:s.296). Her ne kadar makineleşme ile birlikte tarımsal ürün ve araç gereçler alanında, fabrikalar, yedek parça satan dükkanlar, bakım onarım servisleri, akaryakıt istasyonları vb. ile yeni istihdam alanları oluşsa da bu istihdam alanları göçe maruz kalan nüfusu massedecek büyüklükte değildir.

Tablo 1. 10 Türkiye’de Nüfusun Gelişim Seyri Sayım

Yılları Genel Nüfus

Tarım Nüfusu (Köy ve Bucaklar)

Tarımsal

Nüfus Oranı Kentsel Nüfus (İl ve İlçe Merkezleri) Kentsel Nüfus Oranı 1927 13.648.270 10.342.391 75,8 3.305.879 24,2 1935 16.158.018 12.355.376 76,5 3.802.642 23,5 1940 17.820.950 13.474.701 75,6 4.346.249 24,4 1945 18.790.174 14.103.072 75,1 4.687.102 24,9 1950 20.947.188 15.702.851 75,0 5.244.337 25,0 1955 24.064.763 17.137.420 71,2 6.927.343 28,8 1960 27.754.820 18.895.089 68,1 8.859.731 31,9 1965 31.391.421 20.585.604 65,6 10.805.817 34,4 1970 35.605.176 21.914.075 61,6 13.691.101 38,4 1975 40.347.719 23.478.651 58,2 16.869.068 41,8 1980 44.736.957 25.091.950 56,1 19.645.007 43,9 1985 50.664.458 23.798.701 47,0 26.865.757 53,0 1990 56.473.035 23.146.684 41,0 33.326.351 59,0 2000 67.803.927 23.797.653 35,1 44.006.274 64,9 Kaynak: TÜİK.

Türk tarımındaki bu yapısal sorunları ortaya çıkaran temel faktör tarım kesimindeki yüksek düzeyli nüfus artışıdır (Mutlu, 1967:62). Nüfustaki bu artış hızı, miras hukuku kaynaklı bir arazi parçalanmasını gündeme getirmiş ve bunun sonucunda da küçük tarım alanlarında beslenemeyen nüfusun kentlere göç etmesi söz konusu olmuştur (Arı, 2006: 63). 1970’lerden bu yana hızlanan tarımsal mekanizasyon ve modernleşme, kentsel yerleşimlerin hızla büyümesi, ulaşım ve iletişim olanaklarının artması, kırdan kente olan göçe ivme kazandırmıştır. 1960’lardan beri ekilebilir tüm arazinin ekilmiş olması nedeniyle, göç aktif tarım işçilerini kırdan kente taşıyarak kırdaki nüfus baskısını azaltan en iyi stratejilerinden biri olarak görülmüştür. İç ticaret hadlerinin özellikle 1977’den bu yana tarımın aleyhine gelişmesi, bölgesel gelişmişlik farklarının bir diğer nedenidir. İç ticaret hadlerinde 1980’ler ve 90’larda görülen gerileme en yoğun olarak Güneydoğu ve Kuzeydoğuda hissedilmiştir. Fiziki üretimin artırılamadığı bir ortamda iç ticaret hadlerinin gerilemesi, kişi başına düşen gelirin ve satın alma gücünün azalması, kırsal refah düzeyinin azalması anlamına gelmiştir. İç ticaret hadlerindeki gerilemenin en önemli sonucu, göçlerdeki artış olmuştur (Uzay, 2005:96).

Kısacası tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş ile birlikte, insanların ve toplumların tarıma bağımlılıkları toplumsal yapıda sancılı toplumsal problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Ayrıca Türkiye’de özel mülkiyete dayalı küçük aile işletmelerinin hakim olduğu bir tarımsal yapı mevcuttur. Zaman içinde işlenen arazilerdeki genişleme, miras ve arazi hukukundaki düzenlemelerle birlikte, işletme sayısı da artış göstermiştir.

Tablo 1. 11 Tarım İşletmelerinde Ortalama Arazi Genişliği

Arazi Genişliği (Ha) 1963 2001

0,1-2 9,3 9,7 2,1-5 33,6 31,1 5,1-10 71,1 68,1 10,1-20 136,2 134,1 20,1-50 248,8 273,8 50,1 + 1458,3 955

Genel Ortalama (Ha) 5,53 6,10 Kaynak: TÜİK.

Cumhuriyetin kurulduğu yıl tarım sektörünün GSMH içindeki payı %42,8 iken, 1970’li yıllarda %36,0, 1980 yılında %25, 1990 yılında %16, 2000 yılında %13,5, 2003 yılında ise %12,6 düzeyine düşmüştür. Türkiye’de tarım sektörünün GSMH’daki payının giderek azalması, sanayileşme ve hizmetler sektörlerinde gelişmeye daha çok önem verilmesinin bir sonucudur.

Tarım sektörü, yapısı gereği işgücüne büyük ölçüde ihtiyaç duymaktadır. Gerçekten de tarımsal faaliyet bir yaşam biçimidir. Bu bağlamda, tarımın istihdamdaki payı 1980’de %50,6 iken, 2003’te %34,3’e gerilemiştir. Tarımda sermaye birikiminin ve teknoloji kullanımının artışıyla, bu oran daha da aşağılara çekilmiştir.

Tablo 1. 12 Sektörlerin GSMH İçindeki Payları (%)

Yıllar Tarım Sanayi Hizmetler

1923 43,1 10,6 46,3 1930 46,8 10,0 43,2 1940 44,8 14,6 40,6 1950 40,9 13,1 45,9 1960 37,5 15,7 46,8 1970 31,2 18,5 50,2 1980 24,8 22,0 53,1 1990 16,8 26,4 56,9 2000 13,5 28,3 58,3 Kaynak: www.tuik.gov.tr

Tablo 1. 13 Türkiye’de Yıllar İtibariyle Dışsatım ve Dışalımların Ana Sektörlere Dağılımı

İHRACAT (MİLYON $) İTHALAT (MİLYON $) 1996 % 2005 % 1996 % 2005 % Tarımsal Ürünler 4949 21,3 8212 11,2 4866 11,1 6400 5,5 Madencilik Ürünleri 991 4,3 4525 6,2 8079 18,5 27915 24,1 Sanayi Ürünleri 17256 74,3 59901 81,9 30526 70,0 77592 66,9 Diğer Ürünler 28 0,2 484 0,7 155 0,4 4140 3,5 TOPLAM 23224 100,0 73122 100,0 43627 100,0 116048 100,0 Kaynak: www.tuik.gov.tr

Sektörün ülkenin genel ekonomik ve sosyal koşullarına karşı duyarlılığı, sektörel büyüme hızında yıllar itibariyle dalgalanmalara neden olmuştur. Tarım sektörü 1988’de %7,8, 1990’da %6,8, 1998’de %8,4, 2000’de %12,2 ve 2002’de

%7,1 pozitif büyüme göstermiştir. 1988-2002 dönemindeki ortalama büyüme ise, %1,1’dir.

Tablo 1. 14 Ekonomik Yönden Aktif Nüfusun Sektörlere Dağılışı (%)

Sektörler 1965 1970 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2004 Tarım 71,9 67,7 67,3 60,0 59,0 53,7 46,8 35,2 34,0

Sanayi - 12,1 12,1 15,5 14,9 17,5 15,2 24,3 23,0

Hizmetler - 20,2 20,6 24,5 26,1 28,8 38,0 40,5 43,0 Kaynak: www.tuik.gov.tr

Tablo 1. 15 Bazı Önemli Tarımsal Girdilerin Üretimindeki Değişmeler

Girdiler Birim 1980 1990 1995

Gübre Bin Ton 7451 8981 8556

Traktör Bin Adet 436 704 777

Yem Bin Ton 1449 3976 4607

Sulanan Alan (Kamu) Bin ha 1969 2910 3261 Kaynak: DİE.

Tarım kesiminin içinde bulunduğu bu durum kentin çekiciliğinin artmasının ve kırdan kopuşların en büyük nedenidir. Kentlerin kırsal kesimden gelen nüfusu aynı hızla emme gücüne sahip olmaması, istihdam olanaklarının yetersizliği ve bu nüfusu barındıracak konutların sağlanamaması geçimini enformel sektörlerden sağlayan ve kent nüfusunda ağırlığı her geçen gün artan gecekondulu kesimi yaratmıştır (İçduygu&Sirkeci, 1999:252) ve Türkiye’de yeni bir aile tipi oluşmuştur. Bu aile tipi, ne kırsal kesimdeki ne de kentlerdeki aile tiplerine benzemektedir. Gecekondu aile tipi bir taraftan kırsal kesimlerdeki diğer taraftan kentlerdeki aile tipinin kültürel öğelerini içinde barındırmaktadır (Coşkun, 1987:4-24).

Söz konusu süreçte içgöç genelde iki aşamalı olarak gerçekleşmiştir. İlk etapta köyden kasabaya ve oradan da Türkiye’nin batısında bulunan büyük kentlere göç

edilmiştir ve yukarıda belirtildiği gibi köyden kente göç edenler kent toplumuna ilk etapta kültürel ve ekonomik açıdan uyum sağlayamadıklarından gecekondulaşma meydana gelmiştir.

Sonuç olarak, Türk tarımındaki sulama, drenaj, tesviye, toprak dağılımı, işletmelerin büyük çoğunluğunun ekonomik ölçekten yoksun oluşu, işletmelerin çok parçalı olması, tarımsal pazarların organizasyon yetersizliği, tarım sanayi hizmetler entegrasyonundaki yetersizlikler, çiftçilerin teknolojik bilgi yetersizliği yanında genel eğitim düzeyinin düşüklüğü, tarımı sağlıklı bir şekilde izleyebilecek bilgi sistemi vb. yapısal sorunlar ve mekanizasyon sürecine paralel olarak Türkiye bir taraftan tarımda işsiz kalan çiftçilere ve diğer taraftan kentte yaşayan insanlara iş olanakları sağlayabilecek sanayileşmeyi istenilen kapsamda gerçekleştirememiş (Teber 1980: 58) ve süreç kırdan kente doğru içgöç ile sonuçlanmıştır.