• Sonuç bulunamadı

Lafla peynir gemisi yürütmek!...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Lafla peynir gemisi yürütmek!..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

em Yaym Kurulu: İlhan Selçuk Ankara Temsilcisi: Mustafa Balbay Atatürk Bulvarı No: or: (Başkan), Orhan Erinç, 125,Kat:4,Bakanlıklar-AnkaraTel:4195020(7hat), Faks: mi Hikmet Çetinkaya, Şükran 4195027 0 İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık, H. Ziya Blv.

0 Soner, İbrahim Yıldız, Orhan 1352S.2/3Tel:4411220, Faks: 4 4 1 9 1 1 7 0 Adana Temsilcisi: ge: Bursah, Mustafa Balbay, Çetin Yiğenoğlu, İnönü Cd. 119 S. No:l K at:l, Tel: 363 •aç Hakan Kara. 12 11, Faks: 363 12 15

Müessese Müdürü: Üstün Akmen 0Koordinatör: A hm et K orulsan 0 Muhasebe: Bülent Yener 0İdare: Hüseyin Gürer 0 Satış: Fazilet Kuza

MEDYA C: • Yönetim Kurulu

Başkanı - Genel Müdür: Gülbin

Erduran • Koordinatör: Reha Işıtman # Genel MüdürYardımcısı: Sevda Çoban Tel: 514 07 53 -

51395 80-5138460-61, Faks:5138463

20 EYLÜL 2000

imsak: 5.15

Güneş: 6.43

Öğle: 13.05

ikindi: 16.29

Akşam: 19.13

Yatsı: 20.35

/

/ / '

/ /

SÖYLEŞİ

_____________

ATTİLÂ İLHAN

Lâfla ‘Peynir Gemisi’ Yürütmek!..

Y

anılmıyorsam, Tan gazetesinde, imzasız olarak, dış politika­ yı yorumlardı. Basın muhitiyle ülfetim olunca, kimdir diye so­ ruşturdum. Bâbıâli’de o sabah, Meserret Kıraathanesi’ndeyiz; ben ve Haşan (Tannkut): camlarda, hırçın biryağmurun, ince çiz­ gileri; etrafımızda, gazetelerine dalmış kederli ‘mütekaitler’; giz­ liden gizliye, eski binalara mahsus nemli küf, eskimiş tömbeki ve demli çay kokusu! Haşan Tanrıkut, herkesin bildiği bir şeyi söy­ lüyormuş, gülerek: “...Sadrettin Celâl Bey’dir!” demişti; ben, Tak- rir-i Sükûn Kanunu’ndan sonra, ‘devrimci otoriterliğin’ gittikçe

‘faşizan bir totaliterliğe’ dönüştüğü dönemin çocuğu. Saf ve sa­

mimi olarak soruyorum: “-...O da kim?”

Ne diyebilirdim ki? Türkiye’de her nesil, önceki nesillerin ‘ya­

sakları’ çerçevesinde büyür: 90’lı yılların çocuklarına sorunuz,

70’li yılların ne ideallerini bilirler, ne de bu idealler için hayatlarını bile verenlerin isimlerini. Sadrettin Celâl Bey’i ‘sosyalist sol’a uzaktan yakından hiçbir ilgisi ilişkisi olmayan, babam tanıyordu da, ben tanımıyordum; kim olduğundan haberim bile yoktu.

Haşan (Tanrıkut) anlattıkça, ne kadar utandığımı hatırlarım.

Sadrettin Bey'in 'tercihi'...

C

IV VI

ütâreke’de, Avrupa’dan Dersaadet’e dönmüş olan, I V I ‘Spartakistler’den sayılıyor; ‘sıfat’ genel, Alman Sosyal Demokratları’nın bir ‘fraksiyonu’nun adı! ittihatçı yasaklarının kalkmasıyla bir, ardı ardınca pıtrak gibi adeta yerden fışkıran,

‘sosyalist’ etiketi fırkalara giriyor, bunlar; ya da, onları kuruyorlar.

İçlerinden birisi, Sosyalizm Tarihi’mizin ilginç ve esrarengiz simâ- sı ‘İştirakçi’ Hüseyin Hilmi Bey’in, ‘Türkiye Sosyalist Fırka- sı’dır; Hilmi Bey’e ‘İştirakçi’ denilmesi, ‘muhterem’in, II. Meş­ rûtiyetin ilk gazetesini ‘İştirak’ adıyla kurmasından ileri geliyor; bu defa, ‘fırka’nm ‘nâşir-i efkân’ ‘İdrak’ adıyla çıkıyor, kör topal yayımlanabilen bir gazete. Fırka, Vahidettin’in Mütâreke’de yap­ tırdığı Meclis-i Meb’ûsân seçimlerine, İstanbul’da iki namzet­ le katılmıştır; birisi, Paris Şubesi’nin önemli ismi, Dr. Refik Nev­ zat Bey, ötekisi Sadrettin Celâl Bey!

Sadrettin Celâl, hiç oy alamamıştır; Dr. Refik Nevzat ise, sa­ dece yedi oy alabilmiş! Kaderin cilvesine bakar mısınız: Sadret­ tin C elâl’in adını bile bilmeyen, ben; Dr. Refik Nevzat’ı tanıyo­ rum; Paris’teki ‘İleri Jöntürkler Birliği’ maceramızda, o da var­ dı; yanılmıyorsam, ‘kumcular’ arasına katılmıştı: yâni, hâlâ Paris’te yaşıyor! Yaşadığı, nasıl bir ömür? Sosyalizm uğruna, nelerden vazgeçmek zorunda kalmış, bunu kim yazacak? Seçim mağlu­ biyetinden sonra, Sadrettin Celâl Bey, ‘Fırkası’ndan ayrılacak­ tır; tercihi, daha ‘Spartakist’, çok daha ‘alafranga’ olan ‘Kurtu­ lu ş lu la rın ‘fırkası’dır. başında, Hüsnü Paşazade Dr. Şefik Bey bulunuyor; Ethem Nejat, Vedat Nedim, İsmail Hüsrev vd. ora­ dalar; daha sonra, Bakû’dan, Mustafa Suphi Bey’in daveti üze­ rine, oradaki ‘fırka’ ile birleşip müstakbel Türkiye Komünist Fır- kası’nı oluşturacak ‘teşekkül’ budur: Türkiye Sosyalist işçi Köy­ lü Fırkası! Meclis-i Meb’ûsân seçimlerinde, hiçbir başarı gös­ terememişlerdir; o sıra, Kurtuluş dergisinin 5. sayısını çıkarabil­ mek telâşındalar; dillerinin ve kalemlerinin ucunda, lâf bol, gel gör ki, lâfla peynir gemisi yürümüyor.

'İştirakçi' Hilmi Bey'in 'kabahati'...

B

izim nesil, Mütâreke yıllarındaki ‘grev dalgası’ ile, bilir bil­ mez övünürdü; çünkü grev yasak, Ittihatçılar’ca ‘belâ-yı

azim’ sayılıyor. ‘Kudemâ’dan Lütfi Erişçi, Tünel’deki ünlü ‘Elit

Pastahanesi’nin, likör, konyak ve nikotin buğulu loşluğunda; on­

ların, Hürriyet’i ilânını müteâkip, Tatil-i Eşgal Kanunu’nu nasıl çıkardıklarını, kulağıma eğilerek, fısır fısır anlatmıştı. Grev daima önemlidir, neden, çünkü işçi sınıfının silâhı o, üreticinin elin­ deki en etkili yaptırım (‘müeyyide’); o tarihte bizim hiç yaşa­ madığımız, daha da uzun yıllar yaşayamayacağımız, ‘de­ mokratik’ bir olay.

Mütareke’de durum farklıdır; daha 1919 Teşrin-i Evveli’nde (Ekim), Bahriye Nezâreti’ne bağlı Haliç Tersâne-i Âmiresi ve Gemi İn­ şâ Fabrikaları’nda, bin üç yüz amele işi bırakıyor. 1920 ilkbaha­ rı, zincirleme grevler baharıdır: Kazlıçeşme’deki debbağhane- ler’de (deri atölyeleri) seksen amele grev ilân eyleyip; ‘iştirakçi’ Hilmi Bey’den ve Türkiye Sosyalist Fırkası’ndan yardım ister; Hilmi Bey, topladığı sekiz yüz altınla, ameleyi, Velifefendi Çayı- n ’na yığıp davulla zurnayla eğler, pilâvla zerdeyle besler: grev, ba­ şarıyla sonuçlanmıştır.

Daha da önemlisi, Vatman İttihadı Cemiyeti’nin grevi! Ame­ leden Kenan, Türkiye Sosyalist Fırkası’na başvuruyor: ‘ecne­

b i’ şirket, tramvay amelesini, en yükseği elli kuruş olan yövmiye

ile, tatilsiz on sekiz saat çalıştırmaktadır. Hüseyin Hilmi Bey, In­ giliz Yüksek Komiserliği nezdinde, teşebbüse geçecektir; Mi­ ralay McSolI’la görüşürler; ne var ki Şirket, bu arabuluculuğu kabul etmez, amele greve çıkar; ünlü tramvay grevi budur, o da TSF damgalıdır.

O zaman soru şu: Sadrettin Celâl Bey, Mütâreke yıllannda- ki Dersaadet’te; 1/ Anadolu’ya, iltihak ve intikal etmeyip, İs­ tanbul’da kalarak; 2 / Türkiye Sosyalist Fırkası’nın, çeşitli amele gruplarıyla iç içe yürüttüğü anti/ kapitalist ve anti/em - peryalist grevlere, uzak durarak; sosyalistliğin gereğini mi yapmıştır; yoksa, peynir gemisini lâfla yürütmeye mi çalış­ mıştır? Elbette, İkincisini! Yıllardan beri, kendi kendime sorarım: ‘Sosyalist Sol’, acaba neden Mütareke’deki grevleri, hak et­ tiği ciddiyetle inceleyip araştırmamış; ‘İştirakçi’ Hüseyin Hil­ mi Bey’i, yaşantısını ve eylemlerini, neden gerektiğince gün ışığına çıkarmamıştır. Divan-ı harb-i Örfi tarafından, bir ara, şiddetle arandığı; sonunda da, ‘esrarengiz bir şekilde’ öldü­ rüldüğü için mi? Önemli sayılması, lâfla peynir gemisini yürüt­ mesine, bağlı olabilir mi? Olur mu olur, hep öyle yapmıyorlar mı?

Neyse konuşuruz.

Meraklısı için NOT: ‘İştirakçi’ Hilmi Bey, öteki sosyalistler ka­ dar ‘alafranga’ değildi; Osmanlı toplumunun ‘farklılığını’ biliyor; Doğu/ İslâm ümmet senteziyle, ‘ortak’ noktalar arıyor; yâni, hem

‘İslâmiyet’le, hem de ‘İttihatçılarda birlikte ortaya çıkan ‘milliyet- çilik’le! O yıllarda, Idrak’te yayımlanmış (10 Mayıs 1335/1919) şu

yazıya bir göz atar mısınız?

“...Sosyalizm, umumiyetle yanlış anlaşılan bir şeydir; bunda, sosyalistlerin de suçu olmakla birlikte, asıl günah Burjuvazi’nin kasıtlı tahriflerinde ve zenginlere yardakçılık eden ‘millîmütefek­ kirler’dedir. Aslında sosyalistler görevlerini yaparlarsa, ‘milliyet­ çiliğe’ hizmet etmiş olurlar; ‘milliyetçiler’ de, ‘halkçı’ anlamıyla prog­ ramlarını uygularlarsa, sosyalistlerin işine gelir ama; ‘milliyetçi- lik’te, Sosyalizm’e aykın düşen, bir chauvinisme’e kayma yöne­ limi vardır; fakat, yine de bu derdin çaresi Sosyalizm’dir..." (Me­

te Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar, 3. Basım, s. 74, dipnot, 102.) Nasıl, Anadolu’da bu tespitler, bugün için de geçerli sayı­ lamaz mı?

http://www.prizm a.net.tr/AILHAN http://www.bilgiyayınevi.com.tr./ailhan Faks/0-212/260 19 88

Referanslar

Benzer Belgeler

Normalde, çok sönük oldu¤u için, belli dönemlerde en büyük teleskoplarla bile gö- rülemeyen Holmes’un parlakl›¤›nda ve büyüklü- ¤ünde, 25 Ekim’de aniden

Ay sonunda, gezegenin gözlenebilece¤i süre iyice k›- sal›yor; gezegen bu s›rada hava karard›ktan yak- lafl›k bir saat sonra bat›-güneybat› ufkundan bat›- yor.. Merkür

Bu s›- rada, gezegeni gökyüzünde bulabil- mek için birbirine iyice yak›nlaflm›fl olan Satürn ve Mars’›n sa¤ alt›na do¤ru bakmak yeterli.. Gezegen, ay sonuna

Örtülmelerde, küçük bir teleskop ya da bir dürbün yard›m›yla, uy- dular›n birbirine yaklaflt›¤›n› ve örtül- me s›ras›nda uydular›n toplam par- lakl›¤›ndaki

Mars ve Satürn henüz batmadan güneydo¤u ufku üzerinde yükselmifl olan gezegen, gecenin iler- leyen saatlerinde teleskoplu gözlemciler için daha iyi konuma gelse de, en

Merkür, Kas›m ay›n›n bafllar›nda akflam ala- cakaranl›¤›nda güneybat› ufku üzerinde yer al›- yor ve günbat›m›ndan yaklafl›k bir saat sonra

Ay›n bafl›nda, Jüpiter ve Spika’yla çok yak›n görünür konumda olaca¤› için bir dürbün- le gökyüzünde bulunmas› daha kolay olacak.. 4 ekim akflam›, bir günlük

Merkür, ay›n ortalar›nda do- ¤u-kuzeydo¤u ufku üzerinde, gözlenebilecek kadar yükselmifl oluyor.. ‹lerleyen günlerde gezegen yükselmeyi sürdürüyor ve 21 A¤us-