• Sonuç bulunamadı

Tanzimat Dönemi Osmanlı mülkî idaresinde kapı kethüdalığı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tanzimat Dönemi Osmanlı mülkî idaresinde kapı kethüdalığı"

Copied!
156
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

TANZİMAT DEVRİ OSMANLI MÜLKÎ İDARESİNDE KAPI

KETHÜDALIĞI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN Doç. Dr. Muhittin TUŞ

HAZIRLAYAN Döndü DÜŞÜNMEZ

(2)

ii İÇİNDEKİLER Sayfa No ÖN SÖZ...v KISALTMALAR ... vii GİRİŞ ...1 BİRİNCİ BÖLÜM KAPI KETHÜDALIĞI: TEMEL UNSURLAR I. KAPI KETHÜDALIĞI KAVRAMI ...5

A. Kapı Kethüdalık İşiyle İlgili Diğer Görevliler...12

1. Müdîr-i Umûrlar...12

2. Kapı Çukadârları ...15

II. TANZİMAT DÖNEMİ MÜLKİ İDAREDE KAPI KETHÜDALIK...16

A. Tanzimat Dönemi Mülki İdaredeki Kapı Kethüdalıkta Temel Unsurlar ...16

B. Mülki İdaredeki Kapı Kethüdalığın Tanzimat Döneminde Tarihi Seyri...25

III. TANZİMAT DÖNEMİ ASKERÎ İDAREDE KAPI KETHÜDALIK ...31

İKİNCİ BÖLÜM KAPI KETHÜDALARININ BAZI ÖZELLİKLERİ I. KAPI KETHÜDALARININ EĞİTİMİ...38

A. Tanzimat Öncesi...38

B. Tanzimat Dönemi ...41

II. KAPI KETHÜDALARININ TEŞRİFATTAKİ YERİ...44

A. Rütbeleri ...44

B. Taltifleri ...48

C. Unvan ve Elkabları ...53

III. KAPI KETHÜDALARININ ÖZLÜK İŞLERİ ...56

A. Tayin...56

1. Tanzimat’ın Başlangıcından 1863’e Kadar Kapı Kethüdalığı Atamaları ...56

a. Kapı Kethüdalığının İlave Memuriyet Olarak Verilmesi ...59

(1) Bazı Kapı Kethüdalıkların Belli Görevlilere Bırakılma Âdeti ...60

(2) Akrabaya Kapı Kethüdalığı Verilmesi...61

(3) Zor Durumda Kalanlara Kapı Kethüdalık Verilmesi...62

(3)

iii

(1) Vekil...64

(2) Kapı Kethüdasının Maiyetindeki Diğer Memurlar...65

2. 1863’ten 1876’ya Kadar Kapı Kethüdalığı Atamaları ...65

B. Terfi ...66

C. Azl ve Emeklilik...68

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KAPI KETHÜDALARININ GELİR-GİDER VE GÖREVLERİ I. KAPI KETHÜDALARININ GELİR VE GİDERLERİ ...71

A. Gelirler...71

1. Tanzimat’ın Başlangıcından 1863’e Kadar Kapı Kethüdalarının Gelirleri...73

a. Maaş ve Alacaklar ...73

b. Diğer Gelirler ...78

(1) Atıyye ...78

(2) Hediyeler ...79

(3) Özel İşletme veya Yatırımlardan Gelen Gelirler ...79

2. 1863’ten 1876’ya Kadar Kapı Kethüdalarının Gelirleri...81

B. Giderler ...84

1. Posta Ücreti...84

2. Borçlar ...85

a. Kefillikten Dolayı Borç...85

b. Diğer Borçlar...87

II. KAPI KETHÜDALARININ GÖREVLERİ ...88

A. İdarî Görevler...88

1. Evrak İşlerinde Görevlendirilmeler...88

a. Evrakların Maliye Nezareti ve Postahane ile İlişkisi...94

b. Evrakların İşlem Görme Usûlü ...97

c. Kapı Çukadarlarının Evrak İşlerindeki Görevleri ...100

2. Veraset İşlerinde Görevlendirilmeler ...101

3. Komisyon Üyeliği ...103

a. Muhasebe Meclisi...103

b. Sarrafan Komisyonu ya da Hazine-i Hassa Meclisi...105

c. Diğer Komisyonlar ...106

(4)

iv

5. Kefillik...109

B. Teşrifattaki Görevler...109

1. Vekâleten Hilat Giyme ...109

2. Vekâleten Bayram Tebriği ve Merkezde Yüksek Rütbelere Atananları Ziyaret...110

3. Misafir Karşılama ve Ağırlama ...111

C. Malî Görevler ...113

D. Diğer Görevler ...113

SONUÇ...116

KAYNAKÇA...120

(5)

v ÖN SÖZ

Osmanlı müesseseleri tarihi araştırmaları, 1950’lerden itibaren hız kazanmış ve bu alanda pekçok monografik çalışmalar yapılmıştır. Ardından Osmanlı merkezî idaresinin ana kurumlarının araştırılmasından sonra, ikincil ve üçüncül denebilecek alt kurumları araştırma çalışmaları hızlanmıştır. Ancak hâlâ Osmanlı’da ele alınmayı bekleyen kurumlar vardır. Bundan dolayı biz de bu alanda şimdiye kadar geniş kapsamlı olarak araştırılmamış bir müessese olan kapı kethüdalığını çalışmayı tercih ettik. Bu konuda, şu ana kadar Doç.Dr. Muzaffer Doğan, “Merkez-Taşra İlişkileri Çerçevesinde Kapı Kethüdalığı” adlı bir bildiri vermiş; ancak, Eskişehir’de düzenlenen Osmanlı’nın 700. Kuruluş Yıldönümü

Kutlamaları Sempozyumu’nda sunulan bu bildiri yayınlanmamıştır. Ayrıca Nurgül

Bozkurt, bu alanda “Avusturya Kapı Kethüdalığı (1700-1736)” adlı bir makale hazırlayarak kapı kethüdalığının çok spesifik bir alanını araştırmıştır. Bunların yanısıra Muzaffer Doğan, bu konuyu “Merkez-Taşra İlişkileri Çerçevesinde Kapı Kethüdalığı” başlığıyla kitap tarzında hazırlamaktadır.

600 yıldan fazla bir süre yaşamış Osmanlı’nın her döneminin kendine özgü bir takım özellikleri olduğundan ve kaynakların da çok uzun bir zaman içinde taranarak değerlendirilmesi gerektiğinden çalışmamızı Tanzimat Dönemi (1839-1876) ile sınırladık. Ayrıca bu kuruma Osmanlı mülkî, askerî, malî, adlî, dinî ve diplomatik alanlarda da rastlanması, bu konuda da bir sınırlama yapmamızı gerektirdi. Dolayısıyla içerik yönünden kaynakların en fazla bulunduğu mülkî ve askerî idaredeki yöneticilerin başkentteki kapı kethüdalarını araştırmayı tercih ettik.

Tarih bir sürekliliktir. Bu çalışmada uzun dönemli ve muğlâk süreçli Osmanlı mülkî ve askerî idaresindeki kapı kethüdalığı müessesesi, Tanzimat döneminde analiz edilecektir. Ancak konunun daha iyi anlaşılması için yer yer kapı kethüdalığı müessesesinin Tanzimat döneminden önce ve sonraki durumuna da değinilmiştir. Ayrıca bazı bölümlerde konunun daha iyi anlaşılması için bilgi tekrarlarına gidilmiştir. Böylece Tanzimat dönemde kapı kethüdalığı kurumu tasvir edilip kısmen diğer kurumlarla aralarındaki bağlantılara yer verilerek müessese tarihindeki kendi yerine oturtmayı amaçladık.

Araştırma esnasında karşılaşılan problemlerden biri, konunun bazı bölümleri hakkında yeterli bilgi bulunamamasıdır. Bundan dolayı kaynağı yetersiz olan bölümlerde konu, Tanzimat’ın genel çehresiyle aydınlatılmaya çalışılmıştır. Diğer bir problem ise bazı bölümlerde çok fazla örnekle karşılaşılmasına rağmen, çalışmanın hacmini dengeli olarak dağıtmak ve konunun özünden sapmamak için sınırlı örnekler vermekle yetinilmesidir.

(6)

vi

Çalışmamız giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Girişte kapı kethüdalarının önemi ve merkez-taşra bürokratları arasındaki yerinden bahsedilmiş, ardından Tanzimat döneminin genel özellikleri hakkında bilgi verilmiştir. İlk bölümde kapı kethüdalığının temel unsurları üzerinde durulmuştur. Bu bölüm de üç fasıl halinde ele alınmıştır. Önce kapı kethüdalığı kavramı üzerinde genel olarak durulmuş, ardından sadece mülkî ve askerî idaredeki görevlilerin kapı kethüdalığı bahis konusu olduğu için bu alanlardaki kapı kethüdalarının tarihî gelişimi izah edilmiştir. Ancak mülkî ve askeri idare Tanzimat’la beraber birbirinden ayrıldığından mülkî ve askeri idare ayrı ayrı ele alınmıştır. Yani mülkî idaredeki kapı kethüdalık ile ordu kapı kethüdalığı ayrı müstakil konular olarak incelenmiştir. İkinci bölümde kapı kethüdalarının bazı özellikleri hakkında bilgi verilmiştir. Kapı kethüdaların çoğunun kalemiye bürokrasisinden olmasından dolayı kalemiye sınıfının eğitimleri ve teşrifattaki yerlerinden bahsedilerek kethüdaların bu teşkilâttaki durumu izah edilmiştir. Ayrıca kapı kethüdalarının atanmaları, yükselmeleri ve emeklilikleri gibi kişisel işlemlerin bütünü anlamına gelen özlük işlerine de burada değinilmiştir. Üçüncü bölümde gelir-giderleri ve görevleri ele alınmıştır. Ardından sonuç bölümüyle çalışma sonlandırılmıştır.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden edindiğimiz belgeler çalışmamızın ana kaynaklarını oluşturmaktadır. Bu arşivde yapılan tarama sonucu daha çok İrâde, Sadaret, Cevdet ve Hatt-ı Hümayun tasniflerinden faydalanılmıştır. Bu kataloglardan tespit edilen belgelerden önemli görülenleri alınmakla beraber benzer içerikte olanlarından sondaj usulü ile örnekler seçilmiştir. Ayrıca dönemin süreli yayınlarından 1847’den itibaren her yıl yayınlanan Osmanlı Devlet Salnameleri ve Takvim-i Vekayi’den; ayrıca, Tanzimat öncesi ve dönemi çeşitli konularını içeren araştırma ve incelemelerden faydalanılmıştır.

Bu mütevazı çalışma ile şu ana kadar ayrıntılı olarak araştırılmamış olan kapı kethüdalığı müessesesini imkânlarım oranında tanıtmayı amaçladım. Bu yüzden çalışma-mın tam ve noksansız olmadığı; hatta, hatalarıçalışma-mın olacağı da aşikardır. Tüm eksiklerimin ve hatalarımın hoşgörüyle karşılanacağını ümit ederek yapılan eleştirilerin, bundan sonraki çalışmalarımda bana rehber olacağını burada belirtmemin gereksizliği de meydandadır.

Bu çalışma esnasında, tez metninin bazı bölümlerini sabırla gözden geçiren Doç.Dr. Muhittin Tuş ve Yard.Doç.Dr. İbrahim Solak’a; ayrıca okumakta zorlandığım belgelerde yardımlarına başvurduğum Yard.Doç.Dr. İzzet Sak, Yard.Doç.Dr. Feridun Ata ve Arş.Gör. Ali Rıza Soyucak’a teşekkür ederim.

Döndü DÜŞÜNMEZ Konya 2006

(7)

vii

KISALTMALAR

Bkz. Bakınız

BOA Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C. Cilt

DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi

AÜDTCFD Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi

EF. Edebiyat Fakültesi

H. Hicri Tarih

İA İslâm Ansiklopedisi

İÜ. İstanbul Üniversitesi

OTAM Osmanlı Tarihi Araştırmaları ve Uygulama Merkezi Dergisi

s. Sayfa

S. Sayı

TCTA Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi

TTK Türk Tarih Kurumu

TDK Türk Dil Kurumu

TV Takvim-i Vekâyi

Vb. Ve benzeri

Yay. Yayınları, yayıncılık

Hicrî Aylar ve Rumuzları

Muharrem M Safer S Rebîülevvel Ra Rebîülâhır R Cemâziyelevvel Ca Cemâziyelâhır C Receb B Şaban Ş Ramazan N Şevval L Zilkade Za Zilhicce Z

(8)

1

GİRİŞ

Osmanlı toplumu, yöneten (askerîler) ve yönetilen (reaya) olarak ayrıma tabi tutulmuş; yönetenler ayrıca işlevlerine göre seyfiye, kalemiye1, ilmiye ve saray halkı olmak üzere sınıflandırılmıştı. Günümüzde yönetim teşkilâtında görev alan insanları nitelemek için bürokrasi terimi kullanıldığından bu çalışmada da Osmanlı yönetiminde yer alan kişilerden bahsederken yer yer bürokrasi terimi de kullanılacaktır2. Osmanlı bürokrasisinin merkez kolları olduğu gibi taşrada da uzantıları vardı ki 1836 yılında yapılan düzenleme ile yönetici sınıf üç grup şeklinde sınıflandırılarak rütbe ve unvan tevcihi yapılmıştı. Bu gruplar saray halkı ve sivil bürokrasinin birlikte olduğu kalemiye,

seyfiye ve ilmiye’dir3.

Devletlerde birtakım ihtiyaçların meydana gelmesiyle kurumların oluşması, kaçınılmaz bir sonuçtur. Devletlerin sınırlarının genişlemeye başlamasıyla beraber taşradaki yöneticiler ve halkın merkezle irtibatının ve iletişiminin sağlanması için bir takım görevlilere ihtiyaç duyulmuştur. Osmanlılardan önceki Türk-İslâm devletlerinde değişik dönemlerde farklı işlevleri olan haciplik müessesesi biraz zorlamayla kapı kethüdalarına benzer görevler sergilerdi diyebiliriz4. Ancak taşra yöneticisi ve halkının merkezle iletişimi Türk-İslâm devletlerinde tam olarak aydınlatılamamıştır. Merkeze devamlı gidemeyen taşra bürokratları ve halkı; yakınları, tanıdıkları, bu iş için özel olarak görevlendirdikleri kişiler veya merkezî teşkilâtta görevli bir memurla anlaşarak merkezde olan işlerini yürüttürmüş olabilirler. Ancak Osmanlı’dan önce Türk-İslâm devletlerinde bu tür görevlileri, merkez resmen tanır mıydı? Yoksa işlerini gayriresmî olarak mı yürütürlerdi? Osmanlı Devleti’nde ise merkez taşra iletişimin sağlanmasında yeni bir kurum olan kapı kethüdalığının oluşturulduğunu görüyoruz.

Osmanlı Devleti’nde merkez ve taşra iletişimi, özellikle bürokratlar için resmî yazışmalarda, önemli sorunlarından biriydi. Bu sorunun çözümü için Osmanlı Devleti, çeşitli kurum ve teşkilâtlardan faydalanmıştı. Bunlardan biri değişik zamanlarda ulak,

1

Kalemiye sınıfı, sonraları mülkiye ve sivil bürokrasi olarak da anılacaktır. Erhan Afyoncu ise bürokrasi terimini sadece kalemini sınıfını içerecek sekilde ele almaktadır. Bkz. Erhan Afyoncu, “Tanzimat Öncesi Osmanlı İmparatorluğu’nda Bürokrasi”, Türkiye Günlüğü, S.58 (Kasım-Aralık 1999), s.182-192.

2 Ayrıca bürokrasi terimi, idarenin şekli yapılanmasını, teşkilatlanma içerisindeki muamele kalıpları ve

bunların bağlı olduğu kuralları da ifade eder (Bkz. Ali Akyıldız, “Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilâtında Yeniden Yapılanma Süreci (1836-1856)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S.3, İstanbul 2000, s.57-58). Aynı zamanda bu kelime, kırtasiyecilik anlamına da gelmektedir (Türk Dil Kurumu,

Türkçe Sözlük, Ankara 1998, s.367; Hüseyin Özdemir, Osmanlı Devletinde Bürokrasi, Okumuş Adam Yay., İstanbul 2001, s.15).

3 Stanford J. Shaw- Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, II, (Çeviren: Mehmet

Harmancı), 3. Baskı, E Yay., İstanbul 2000, s.68-69.

(9)

2

menzilhâne5 ve posta teşkilâtı6 olarak adlandırılan postacılık teşkilâtıydı. İşlev yönünden postacılıktan farklı olan ancak merkez ile taşranın haberleşmesi için oluşturulan diğer bir kurum ise, evrakların merkezde takibini yapan ve bizim çalışma konumuz olan kapı

kethüdalığı ve kapı kethüdalığının bir alt derecesinde yer alan müdîr-i umûrluk’tur. Bununla beraber kapı kethüdalığı çalışmalarında ve haberleşme sisteminde bahsedilmesi gereken bir başka kurum ise kapı çukadarlığı’dır. Taşralardan merkezdeki dairelere, gerek bürokrasi gerekse halk tarafından yapılacak bütün müracaat ve istekler için başvurulacak yer resmen kapı kethüdalarıydı. Dolayısıyla merkez daireler ile taşradaki yüksek rütbeli mülkî ve askerî memurlar arasındaki haberleşmede, diğer bir deyişle, onların merkez bürokrasisi içerisinde işlerinin kolaylıkla, hızlı ve düzenli bir şekilde görülmesinde aracılar kapı kethüdalarıdır. Kapı kethüdaları, muharrerat ve iradelerin ilgili merkez dairelere zamanında ulaştırılmasında, bu dairelerde gereken cevapların hazırlanması için gerekli sebeplerin üretilmesinde ve taşraya evrakların gönderilmesinde devamlı çalışırlardı. Kısacası onlar işin öncesini ve sonrasını kontrol etmekle sorumluydular. Ayrıca merkez dairelerde evrakın dolaşması için harc alınan yerlerde, bu harcı ödeyerek evrak dolaşımını sağlarlardı7.

Kapı kethüdalığının Tanzimat Dönemi’ndeki yapısını izah ederken, bu devrin en azından anahatlarıyla tanıtılması gerekir. Bilindiği gibi genel kabule göre Tanzimat Dönemi Gülhâne Hatt-ı Hümâyunu’nun ilanıyla (3 Kasım 1839) başlar I. Meşrutiyet’in ilânına (23 Aralık 1876) kadar devam eder. Bu dönem kendine özgü oluşumları olan bir devirdir. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin idarî, askerî, malî ve adlî sahasında daha doğrusu devletin her alanında modern devlete giden yolda önemli kararlar alınarak uygulanmıştır. Tanzimat Dönemi düzenlemelerinde Tanzimatçı bir bürokrat kadronun önemi büyüktür. Karlofça Antlaşması’ndan (1699) itibaren klâsik dönemdeki dinî ve askerî-idarî teşkilâtın çöküşüyle idarede rol alan kalemiye sınıfı, Tanzimat Dönemi’nde

5 Yusuf Halaçoğlu, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller), PTT Genel Müdürlüğü yay., Ankara

2002; Yücel Özkaya, “XVIII. Yüzyıllarda Menzilhane Sorunu”,AÜDTCF Dergisi, XXVIII/3-4, Ankara 1997, s.339-367; Musa Çadırcı, “Posta Teşkilâtı Kurulmadan Önce Osmanlı İmparatorluğu’nda Menzilhâne ve Kiracıbaşılık”, VIII. Türk Tarih Kongresi (11-15 Ekim 1976), C.II, Ankara 1981; M. Hüdai Şentürk, Osmanlılarda Haberleşme ve Menzil Teşkilâtına Genel Bir Bakış”, Türkler, XIV, Ankara 2000, s.446- 461; Cemal Çetin, XVII.-XVIII. Yüzyıllarda Konya Menzilleri, Selçuk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2004.

6 Nesimi Yazıcı, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Haberleşme Kurumu”, Osmanlı, III, Yeni Türkiye Yay.,

Ed.Güler Eren, Ankara 1999, s.619-626; aynı yazar, “Tanzimat’ta Haberleşme ve Kara Taşımacılığı”,

AÜ Osmanlı Tarihi Araştırmaları ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM), S.3, Ankara 1992, s.333-377.

7 BOA, İ.MMS., nr.27/1180, 19 Ra 1280/ 3 Eylül 1863; Takvim-i Vekâyi (TV), Def‘â: 714, 6 Recep 1280 /17

Aralık 1863; Muzaffer Doğan, Sadaret Kethüdâlığı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1995, s.78-79; Talât Mümtaz Yaman, Osmanlı İmparatorluğu Mülkî İdaresinde Avrupalılaşma Hakkında Bir Kalem Tecrübesi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul 1940, s.8.

(10)

3

gücünü doruk noktasına ulaştırdı ve Tanzimat Bürokrasisi olarak anıldı8. Böylece saltanat makamı, Abdülmecid (1839-1861) ve Abdülaziz’in (1861-1876) uyumlu kişilikleri sayesinde arka plânda kaldı9.

Bu dönemde sivil bürokrasi, modern dünya görüşünün etkisi sonucu Türk-İslâm tarihine yeni bir hukukî adaptasyon getirdi. Böylece Avrupa hukukuna göre ülkede her alanda hukukî düzenlemeler yapıldı10.

Tanzimat’la beraber Osmanlı yasama sistemi değişikliğe uğradı. Ancak şunu belirtmek gerekir ki Tanzimat Dönemi’nin temelleri II. Mahmud’un 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmasıyla atıldı. Nitekim yasama alanında ilk esaslı ilerleme, II. Mahmud’un saltanatının sonlarına doğru meydana geldi. II. Mahmud ilk kez meşveret meclisinden11 farklı olarak üç tane daimî meclis oluşturdu. Bunlardan ilki, 1836’da kurulan askerî işlerin görüşüldüğü Dâr-ı Şûra-yı Askerî, diğeri 1838’de kurulan hükümete ait işlerinin görüşüldüğü Dâr-ı Şûra-yı Bâb-ı Âli, üçüncüsü ise 1838’de kurulan bütün meclislerin üzerinde çalışacak olan Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye idi12. Bu yasama meclislerini, nezaret meclisleri takip etti. Tanzimat’ın ilanı ile birlikte hemen hemen her önemli sorunun çözümü için ayrı ayrı meclisler oluşturuldu.

Meclis-i Vâlâ13, Meclis-i Umumi ve Meclis-i Hass-ı Vükelâ bir nev’i üst yasama meclisleriydi. Üst düzey devlet ricalinin katılımıyla toplanan bu meclislerin aldığı kararlar

8 İlber Ortaylı, “Tanzimat Devri ve Sonrası İdarî Teşkilât”, Osmanlı Devleti Tarihi, I, Ed. E. İhsanoğlu,

Zaman Gazetesi yay., İstanbul 1999, s.286-290; Aynı Yazar, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), TTK Yay., Ankara 2000, s.16; Carter V. Findley, Osmanlı Devletinde

Bürokratik Reform, Çev. Latif Boyacı-İzzet Akyol, İz Yay., İstanbul 1994, s.58; Metin Heper, “Osmanlı’da Devlet Geleneği”, Türkiye Günlüğü, S.13 (Kış 1990), s.145.

9 Musa Çadırcı, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ülke Yönetimi”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Tarihi, I,

İstanbul 1985, s.210-211; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, V, 7. Baskı, Ankara 1999, s.169; Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform (1856-1876), I, Çev. Osman Akınhay, Papirüs Yay., İstanbul 1997, s.18; Heper, “Devlet Geleneği”, s.149.

10 Ortaylı, “İdarî Teşkilât”, s.283, 286-287; Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform, I, s.160.

11 Meşveret Meclisleri hakkında bilgi için bkz. İbrahim Kafesoğlu, “Eski Türklerde Devlet Meclisi (Toy)”,

Birinci Millî Türkoloji Kongresi (İstanbul, 6-9 Şubat 1978), İstanbul 1980, s.205-209; Ali Akyıldız, “Meclis-i Meşveret”, DİA, XXVIII, Ankara 2003, s.248; Bernard Lewis, “Meşveret”, İÜ.EF. Tarih

Enstitüsü Dergisi, S.12, İstanbul 1982, s.775-782; Muzaffer Doğan, “Divân-ı Hümâyûn’dan Babıâli’ye Geçiş”, Osmanlı, VI, Ed.Güler Eren, Ankara 1999, s.199-200; Mehmet İpşirli, “Bâbıâli”, DİA, IV, İstanbul 1991, s.379.

12 Mehmet Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Devrinde Meclis-i Vâlâ (1838-1868), 2. Baskı, TTK Yay., Ankara 1999,

s.35; Çadırcı, “Ülke Yönetimi”, s.210.

13 Meclis-i Vâlâ, işlerin çokluğu yüzünden 24 Eylül 1854’te Meclis-i Âli-i Tanzimat ve Meclis-i Ahkâm-ı

Adliye şeklinde ikiye ayrılmıştı. Meclis-i Âli-i Tanzimat, yasa ve tüzük hazırlama işini yapacaktı. Ancak istenilen olumlu gelişmeler olmayınca 9 Eylül 1861’de bu meclis, Meclis-i Ahkâm-ı Adliye ile birleştirilerek yeni bir düzenlemeye gidildi. Yeni mecliste üç ayrı daire oluşturuldu. Dairelerden biri mülkî idare, diğeri kanun ve nizamnameler, üçüncüsü ise adalet işleri ile görevlendirildi. Meclis bu şekilde çalışmalarını 1868’de Şura-yı Devlet ile Divân-ı Ahkam-ı Adliye’nin kurulmasına kadar sürdürdü (Çadırcı, “Ülke Yönetimi”, s.212).

(11)

4 padişahın onayıyla kanunlaştırılırdı14.

Tanzimat’la beraber Osmanlı hükümet sistemi de önemli değişikliklere uğradı. Sadaret Kethüdalığı 1835’de Mülkiye Nezareti’ne dönüştürüldü ve bir yıl sonra da adı değiştirilerek Dâhiliye Nezareti oldu. Sonra sadaret kurumu Dâhiliye Nezareti’nin dairelerini bünyesine alarak bu kurumu feshetti (2 Eylül 1839). 1869 yılında ise Dâhiliye Nezareti Sadaret’ten ayrılarak tekrar müstakil bir yapıya kavuştu15. Reisülküttâblık 1836’te çıkarılan bir fermanla Hariciye Nezareti’ne; Çavuşbaşılık da aynı yıl Deâvî Nezareti’ne dönüştürüldü. Ayrıca nazırlara işlerinde yardımcı olmak üzere birer müsteşar atandı. Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa’nın görüşleri doğrultusunda, Avrupa’da olduğu gibi Babıâli memurları, dâhiliye ve hariciye memurları olarak birbirinden ayrıldı16.

Kapı kethüdalığı kurumu da Tanzimat döneminde yapılan düzenlemelerden etkilenecek ve Tanzimat’ın genel havasından nasibini alacaktır. Nitekim taşra yöneticisinin kapı halkı içinde yer alan kapı kethüdaları, Tanzimatçı bürokratların her alanda yaptığı hukukî düzenlemeler sonucu 1863 yılından itibaren merkezle ilişkileri değiştirilecek ve Babıâli’ye bağlanacaktı.

Kapı kethüdalığı nasıl bir kurumdu? Tanzimat Devri’nde ne tür bir yapılanması vardı ve nasıl işlemekteydi? Şimdi bu kurumu analiz edelim.

14 Stanford J. Shaw, “Merkezî Yasama Meclisleri”, Tarih ve Toplum, XIII/76 (Nisan 1990), s.205; Akyıldız,

“Yeniden Yapılanma Süreci (1836-1856)”, s.74-75; Çadırcı, “Ülke Yönetimi”, s.212.

15 Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-1856), Eren Yay., İstanbul

1993, s.26-27; aynı yazar “Hükûmet (Tanzimat Dönemi ve Sonrası)”, DİA, XVIII, İstanbul 1998, s.471; aynı yazar, “Yeniden Yapılanma Süreci (1839-1856)”, s.60-61.

(12)

5

BİRİNCİ BÖLÜM

KAPI KETHÜDALIĞI: TEMEL UNSURLAR

I. KAPI KETHÜDALIĞI KAVRAMI

Kavramların anlamları ne kadar genişlerse genişlesin, ne kadar değişirse değişsin, etimolojik olarak dayandığı kelimenin sözlük anlamıyla büyük bir bağlantısı olmasından dolayı bu bölüme, öncelikle kapı kethüdalığı kavramının etimolojisi verilerek başlanılacaktır.

Kapı, Türkçe bir kelime olup sözlük anlamı olarak, etrafı kapalı (çevrili) bir mekân veya alana geçişi sağlayan açıklığı ifade eder17. Arapça’da bâb, Farsça’da der sözcüğü bu kelimenin karşılığıdır. Osmanlı Devleti’nde der ve bâb sözcüğü kullanılsa da genellikle kapı tercih edilmiş ve kapı kelimesi ise Osmanlı Türkçesi’nde kapu şeklinde kullanılmıştır18. Kavram olarak kapı tabiri, Osmanlı’da devleti simgeler. Dolayısıyla devlet daireleri de kapı kelimesiyle tanımlanarak ifade edilirdi (Der-i ‘Âli, Bâb-ı Âli, Bâb-ı Meşihat, Bâb-ı Defterdârî, Bâb-ı Seraskerî gibi). Bu kelimenin kavrama dönüşmesi geleneksel devletlerde şöyle gerçekleşmiştir: Geleneksel devlette halk, tek kişinin iradesiyle yönetildiğinden, bu kişi devleti temsil etmekteydi. Bu gücün yaşadığı ve yerleştiği fiziksel çevre, herkesi özetleyen temsilî bir değer kazanıyordu. Bu fiziksel çevreye giriş yeri de bilinçli olarak görkemli tutuluyor ve kapı, arkadaki makamı ve onu temsil eden gücü ifade eden bir kavrama dönüşüyordu. Böyle bir anlayışla, geleneksel bir devlet olan Osmanlı’da da kapı terimi, devleti temsil eden bir kavrama dönüşmüştür19. Hatta devleti temsil eden yöneticilerin de kendi kapısı olur, kapı halkıyla beraber devlet işlerini görürlerdi. Tanzimat öncesinde iyi bir eyalet ya da sancak idaresi için mükemmel ve sayıca çok kişiden oluşan bir kapı halkına sahip olunması önemliydi.

Kethüda kelimesinin ise, Farsça ked (hane, ev; köy; taht) ve hüdâ (sahib, malik; efendi) isimlerinin birleşmesiyle oluştuğu20 veya Sasanilerin kullandığı dil olan Pehlevice’den geldiği ve aslının katak-xvatai olduğu21 ya da Türk dili ve kültürünün

17 Yaşar Çoruhlu, “Kapı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), XXIV, İstanbul 2001, s.341.

18 Mehmet Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Yay.,

İstanbul 2004, s.166; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Lûgat, (Yay.Haz.: Aydın Sami Güneyçal), 15. Baskı, Ankara 1998, s.60,174.

19 M. Nermi Haskan-Çelik Gülersoy, Bâb-ı Âlî, İstanbul 2000, s.11-12; Murat Belge, Osmanlı’da Kurumlar

ve Kültür, İstanbul 2005, s.90.

20 Şemseddin Sami, Kâmûs-i Türkî, Dersaadet 1317’deki Baskısından Tıpkı Basım, 12. Baskı, Çağrı Yay.,

İstanbul 2002, s.1145; Mithat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgati, 2. Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul 1986, s.183; Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, II, 9. Baskı, Ankara 1998, s.1285; Mütercim Âsım Efendi, Burhân-ı Katı, Haz. Mürsel Öztürk- Derya Örs, Ankara 2000, s.410.

(13)

6

tesiriyle ortaya çıktığı22 hakkında görüşler vardır. Genel kabule göre Farsça’dan gelen kelime sözlükte, işlerin idaresine memur güvenilir adam, emin, vekil-i umûr gibi anlamlara gelmektedir23. Yine kethüda kelimesi, farklı bölgelerde ve farklı zamanlarda değişik anlamlar kazanmış ve hatta kethüda kelimesinin karşılığı olarak şeyh, emin, baş, bey ve muhtar kelimeleri de kullanılmıştır24. Kelime kavram olarak, Osmanlı devlet teşkilâtında XV. yüzyıldan itibaren “bazı devlet görevlilerinin işlerini gören yardımcı” (sadaret kethüdası, hanım sultan kethüdası, yeniçeri kethüdası vs.); sivil hayatta ise “büyük konak ve çiftliklerin işlerini yöneten kişi” anlamını kazanmıştır25. Aynı zamanda bu kelime, Osmanlı Türkçesinde kâhya biçiminde de kullanılmış; ancak kâhya kelimesinin nasıl ortaya çıktığı tam olarak aydınlatılamamıştır26. Kethüda ve kâhya terimi işlev açısından hemen hemen aynı görevi yerine getirse de kullanıldığı yerlerde birtakım farklılıklar vardır. Kethüda, daha çok resmî devlet görevlilerinde geçerken, kâhya tabiri genellikle gayrimüslim kethüdalar ve sivil hayattaki kethüda görevlileri için kullanılmıştır. Batılı araştırmacılar ise bu iki kelimeyi eş anlamda kullanarak Osmanlı’daki geleneğin tersine hemen hemen bütün resmî devlet görevlileri için kethüda yerine kâhyayı tercih etmişlerdir27.

Kısacası, Osmanlı devlet teşkilâtında kapı ve kethüda kelimesi en çok kullanılan tanımlama tabirleri arasındadır. Kapı, Der-i ‘Aliyye, bâb-ı askerî, bâb-ı meşihat, kapıkulu, kapıcıbaşılık, kapı halkı gibi terimlerde kullanılırken kethüda, en üst idarî mekanizmadaki sadaret kethüdasından tutun en alt idarî organizasyonda yer alan köy kethüdasına ve esnaf teşkilâtındaki kethüdalara kadar yönetimin çeşitli aşamalarındaki bazı görevlileri tanımlayabiliyordu. Hatta araştırma konumuz olan kapı kethüdalığı, Osmanlı literatüründe çok kullanılan kapı ve kethüda terimlerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş, Osmanlı idarî organizasyonunda önemli yeri olan bir kurumdur.

Vekil ve müdîr-i umûr anlamına gelen28 kapı kethüdası, taşradaki bazı görevlilerinin

22 Mehmet Canatar, “Kâhya ve Kethüdâ Terimleri Üzerine”, Osmanlı Öncesi ile Osmanlı ve Cumhuriyet

Dönemlerinde Esnaf ve Ekonomi Semineri Bildirileri I (9-10 Mayıs 2002), İstanbul 2003, s.190-191; Aynı yazar, “Kethüdâ”, s.332.

23 Şemseddin Sami, Kâmûs, s.1145.

24 Canatar, “Kethüdâ”, s.332; Muzaffer Doğan, Sadaret Kethüdâlığı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1995, s.15. 25

Canatar, “Kethüdâ”, s.332.

26 Kâhya kelimesinin nasıl ortaya çıktığı hakkında bir araştırma için bkz. Canatar, “Kâhya ve Kethüdâ

Terimleri Üzerine”, s. 186-195.

27 Canatar, “Kethüdâ”, s.332.

28 “Kapu kethüdâmız Selim Sabit Efendi devletlû Kapudan Paşa hazretlerinin dahi kapu kethüdâlık

hidmetinde bulunarak bu suretle Garp Ocaklarının dahi vekil ve müdîr-i umûru” (BOA, C.DH., nr.6912, 18 R 1245 / 17 Ekim 1829). “Kapu kethüdâları bizzat vekilimiz dimek olacaklarından” (BOA, İ.MMS., nr.16/698, Lef 2, Rumi 11 Teşrinievvel (Ekim) 1859).

(14)

7

devlet merkezinde bulunan resmî temsilcileri ya da işbitiricileri olarak da tanımlanır29. Kapı kethüdaları taşradaki merkezle direkt yazışma hakkı olan yöneticilerin, devamlı İstanbul’da ikamet eden temsilcileri olarak temsil ettiği kişinin merkezle olan gerek resmî gerekse özel işlerini yürütürlerdi. Onlar esas olarak merkez-taşra arasındaki yazışmaların merkez dairelerinde dolaşımları esnasında kalemlere gerekli uyarıları yaparak işi unutturmazlar ve işin biran önce sonuçlanmasını için gereken sebeplerin meydana gelmesini sağlarlardı. Sonuçlanan işin evrakını da biran önce gerek posta gerek kapı çukadarları ya da özel ulakla yerlerine gönderirlerdi. Bunun yanısıra merkezde bulunmalarından ötürü kapı kethüdalarına başka talî görevler de verilmekteydi. Taşradaki eyalet ve sancak yöneticilerinin kapı halkından kabul edilerek merkez bürokrasisi içinde kabul edilmeyen kapı kethüdaları, 1863 yılından itibaren eyaletler ve sancaklar adına görevlerini yerine getirmeye başlamış ve merkez bürokrasisi içinde kabul edilmişlerdir.

Kapı kethüdalığı, Osmanlı devlet teşkilâtında değişik zamanlarda, değişik alanlarda görülmektedir. Osmanlı’da merkezle direkt yazışma hakkı olan vezir rütbeli eyalet ve sancak yöneticilerinin, ordu müşirlerinin30, defterdarların, defter, evrak ve mal müdürlerinin31, kadı ve naiblerin32, geçici olarak taşrada herhangi bir işle görevlendirilen memurların33 ve hatta Osmanlı sefirlerinin34 merkezde işlerinin takip edilmesi için kapı

29 Pakalın, Sözlük, II, s.172; Kâmil Kepecioğlu, Tarih Lûgati: Osmanlı Tarih Deyimleri ve Temel Terimleri

Sözlüğü, (Yay.Haz. Mustafa Everdi), Ankara, s.215; Bekir Sıtkı Baykal, Tarih Terimleri Sözlüğü, 3. Baskı, İmge Kitabevi, Ankara 2000, s.79.

30 Ordu müşirleri, eyalet ve sancak yöneticilerinin kapı kethüdalıkları araştırma konusu olduğundan, bilgi

tekrarından sakınılmak için bu tür kapı kethüdalıklar hakkında açıklayıcı bilgi ileriki bölümlerde verilecektir.

31

Defter, evrak ve mal müdürlerinin kapı kethüdalık işlerini yerine getiren ya kapı kethüdaları ya da müdîr-i umûr veya kapı çukadarları bulunmaktaydı.

32 Kadı ve naiblik müessesesi hakkında araştırmalar yapılmışsa da onların kapı kethüdaları hakkında bilgi

verilmemiştir. Kadılık hakkında temel birkaç eser için bkz. İlber Ortaylı, İdare ve Hukuk Adamı Olarak

Osmanlı Devletinde Kadı, Turhan Kitabevi, Ankara 1994; Aynı Yazar, “Osmanlı Devleti’nde Kadı”,

DİA, XXIV, İstanbul 2002, s.69-73; Aynı yazar, “Osmanlı Kadı’sının Taşra Yönetimindeki Rolü

Üzerine”, Amme İdaresi Dergisi, IX/1 (Mart 1976), 95-107; Hasan Tahsin Fendoğlu, “Osmanlı’da Kadılık Kurumu ve Yargı’nın Bağımsızlığı”, Osmanlı, VI, (Ed.Güler Eren), Ankara 1999, s.453-469; Ebül’ulâ Mardin, “Kadı”, İA, C., İstanbul 1977, s.42-46; Pakalın, Sözlük, II, s.119-125.

Kuzzat kapı kethüdası için bkz. BOA, C.ADL, nr.60/3645, 6 Z 1200/ 30 Eylül 1786; C.ADL, nr.5202, 13 C 1208 / 16 Ocak 1794; BOA, A.MKT.MHM, nr.201/78, 21 Ca 1277/ 5 Aralık 1860; A.MKT.UM, nr.490/100, 5 S 1278/ 12 Ağustos 1861; A.MKT.UM, nr.509/58, 15 R 1278/ 20 Ekim 1861; Nüvvab kapı kethüdası için ise bkz. BOA, A.MKT.MVL, nr.121/48, 5 1277/ 21 Ekim 1860.

33 Mesela Rusçuk’ta bazı devlet alacağı tahsiline görevlendirilen eski bostancıbaşı vezir Hüseyin Paşa’nın

kapı kethüdalığını Reisülküttâb Şemsî Ahmed Efendi yapmaktaydı (Recep Ahıskalı, Osmanlı Devlet

Teşkilâtında Reisülküttâblık (XVIII. Yüzyıl), TATAV yay., İstanbul 2001, s.191). Yine mirasçısı olmayan birinin devlete kalan mirasını tahsil etmek üzere Yanya’ya giden defterhâne kâtiplerinden Sami Efendi’nin ekmekten alacağı olan 2500 kuruşunun kapı kethüdasına ulaştırılarak ödenmesini istemişti (BOA, A.DVN., nr.120/31, 22 Ca 1273 / 18 Ocak 1857). Anadolu ve Rumeli’ye gönderilen teftiş memurlarına da kapı kethüdası atanmaktaydı (Sâlnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye 1268, Def’a: 6, s.76; 1269, Def’a: 7, s.79. Ayrıca bu müfettişlere kapı kethüdası atanması hususunda yazılan sadaret tezkeresi ve hamişine irade için bkz. BOA, İ.DH., nr.14087, 17 R 1267 / 19 Şubat 1851).

(15)

8

kethüdaları veya kapı kethüdalık işini yapan benzer görevlileri bulunurdu35. Ayrıca merkezdeki bazı görevlilerin ve kuruluşların kapı kethüdası olurdu. Tespit edildiği kadarıyla bunlar; padişah, sadrazam36, sarraf37 gibi şahısları ya da Reji İdaresi38, Hazine-i Hassa39 gibi kuruluşları temsil edebilmekteydi.

İmtiyazlı eyaletler birtakım imtiyazlara sahip olduğu için bu eyaletlerin kapı kethüdalığı diğer mülkî idare ünitelerine göre daha özerk yani farklı bir yapıya sahipti. Zaten imtiyazlı eyaletlerin kapı kethüdalıkları, merkeze direkt bağlı mülkî idare ünitelerinin kapı kethüdalıklardan ayrı tutulurlardı40. Osmanlı’da çeşitli dönemlerde Kırım Hanlığı, Eflak ve Boğdan Voyvodalığı, Sırbistan, Mısır Hidivliği, Sisam Ceziresi, Sakız Ceziresi, Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı, Kıbrıs Adası, Bulgaristan Prensliği, Bosna ve Hersek ve Şarkî Rumeli Vilayeti birtakım imtiyazlara sahip olan eyaletlerdi41.

Osmanlı’da reayanın merkezde olan işleri de mülkî yöneticilerin kapı kethüdası aracılığı ile görülmekteydi. Ancak millet sistemine42 göre bir sınıflamaya ayrılan tebaanın 34

Paris sefaretine görevlendirilen Ahmed Fethi Paşa (7 Ş 1238-24 N 1239/ 19 Nisan 1823-23 Mayıs 1824)’nın kapı kethüdalığına İsmail Efendi atanmıştı (BOA, C.DH., nr.5387, Tarihsiz). Ayrıca Kanlıcalı Hüsnü Bey sefaretlerin özellikle Paris Sefareti’nin kapı kethüdalığını yapan bir kişiydi (Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, III, Eski Yazıdan Aktaran: Seyit Ali Kahraman, Yay.Haz.: Nuri Akbayar, İstanbul 1996, s.729).

35 BOA’da katalog taraması esnasında kapı kethüdalarının devlet teşkilâtında görüldüğü yerleri genişleten

başka örnekler de karşımıza çıktı. Ancak, bu belgelerin özeti ile gerçeği arasında dikkatsizlikten kaynaklanan farklar görüldü. Mesela, Fatma Sultan’ın kapı kethüdası değil kethüdası (BOA, HR.MKT., nr.100/5, 28 R 1271 / 18 Ocak 1855); İskele kapı kethüdası değil kethüdası (BOA, A.MKT.NZD., nr.249/13, 14 Ca 1274 / 31 Aralık 1857); Fesci esnafının kapı kethüdası değil kethüdası (BOA, A.MKT., nr.184/13, 29 R 1265 / 24 Mart 1849) gibi.

36 Sadrazamlar seferde bulunduğu zaman yerine geçen Kaymakam Paşa’nın kethüdalığını kethüda vekili

yapardı. Kethüda vekili ise, böyle bir durumda, devlet işlerinin yoğunluğundan dolayı sadrazamın özel işlerine yeterince zaman ayıramazdı. Bundan dolayı sadrazamın İstanbul’daki işlerini görmek için ayrıca bir kapı kethüdası bulunurdu (Doğan, Sadaret Kethüdâlığı, s.104; ayrıca bkz. BOA, C.DH., nr.3840, 16 B 1204/ 1 Nisan 1790; BOA, C.ML., nr.2884, 7 Za 1205/ 8 Temmuz 1771).

37 Sarraf Alacalıoğlu Kigorik’in kapı kethüdâlığını yapan vüzerâ-yı izam kapı kethüdalarından Eşref Bey

sarrafın işlerinin çokluğundan dolayı, bu işten affedilmesini istemişti (BOA, A.MKT.NZD., nr.337/52, 18 Ca 1277 / 1 Ocak 1861).

38

BOA, İ.AZN., nr.27/1315 R-09, 22 R 1315 / 20 Eylül 1897.

39 Hazine-i Hassa kapı kethüdası Seyyid Mustafa Efendi’nin İbni Ahmed’in terekesini tesviye için

görevlendirilmesi hakkında bkz. BOA, EV.d., nr.16868, 6 M 1276/ 5 Ağustos 1859.

40 “Sisam da bir nev‛i imtiyâzı olduğundan sûret-i resmiye de kapu kethüdâsı nasb itmek vilâyet kapu

kethüdâlıkları kabilinden olamayacağı” (BOA, A.MKT.MHM., nr.477/20, Lefi, 27 Ş 1291 / 9 Ekim 1874).

41 İmtiyazlı eyaletlerin kapı kethüdalığı kurumunun hepsi ayrı ayrı araştırma konusu olacak geniştir. Bu

yüzden çalışmamızda çok sathî olarak imtiyazlı eyaletlerin kapı kethüdalığında bahsedilecek, konunun esas ağırlık noktası ise merkezî idareye doğrudan doğruya bağlı olan eyaletlerin kapı kethüdalıkları olacaktır.

42 Osmanlı devletinde millet sistemi kendisine özgü bir teşkilattır. Osmanlı’da millet terimi günümüzdeki gibi

ırkî mânâda anlaşılmazdı. Millet terimi için temel alınan kıstas din ve mezhep aidiyeti yönünden ayrımlardı. Buna göre Müslümanlar hâkim milletti. Gayrimüslim cemaatte de üç temel millet vardı. Bunlardan biri Fener-Rum patrikhanesine bağlı Ortodoks milleti, diğeri Gregoryan Ermeni kilisesine bağlı Ermeni milleti, üçüncüsü ise Museviler diğer adıyla Yahudilerdi. Bunlardan başka Osmanlı toplumunda sayıları az olmakla birlikte Süryanî, Yakubî, Nestûrî, Mârûnî gibi Hıristiyan kiliseleri de vardı. Yine her millet kendi içinde mezhep yönünden de ayrılırlardı. Mesela Ermenilerin hepsi Ermeni

(16)

9

gayrimüslim unsurlarının merkezde olan işleri ya patrikhane veya hahamhane ya da kendilerine özel olarak seçtikleri kapı kethüdası vasıtasıyla görülürdü. Rum, Ermeni43, Yahudi44, Süryani45 ve Maruni46 kapı kethüdaları vardı. Mesela Sis’te kendi mahallî usullerine göre seçilen katoligosu İstanbul Ermeni Patrikliğinin reddetmesi üzerine seçilen katolikos “İstanbul patriği işimize ne karışıyor o bizim maruzatımızı Bâbıâli’ye tebliğ eder

kapı kethüdamız hükmündedir” diyerek katoligosluk makamına geçip oturmuştu47. Bu tarz kapı kethüdalarının yanısıra devlet, istek doğrultusunda ister Müslüman isterse gayrimüslim halk için de merkezde o ahalinin işlerini görmek için, maaşı reaya tarafından verilmek kaydıyla, resmen kapı kethüdası atanması isteklerini onaylıyordu. Mesela, reâyâdan Kıbrıs Hıristiyan milleti, devlet merkezinde işlerini yürütecek birinin kapı kethüdalığına atanmasını istemişti48. Hatta Çin Türkistanı İslâm ahalisinden Müslüman bir taife, hacca giderken yolda Rusya ile aralarında meydana gelen birtakım meselelerin halledilmesi için kendi içlerinden işbilir, güvenilir birinin, resmen kapı kethüdası olarak atanmasını halife kabul edilen II. Abdülhamid49’den istemişlerdi50.

Bazı yabancı devletler51 de belli dönemlerde Osmanlı topraklarında yaşayan milleti olarak değil, Gregoryan (Ermeni), Ermeni-Katolik ve 19. yüzyılda da Protestan olarak üç millet halinde teşkilatlanmıştı. Bkz. Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlı Toplumu”, Osmanlı Devleti Tarihi, II, (Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul 1999, s.465-467; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, V, Ankara 1999, s.1; M. Macit Kenanoğlu, Osmanlı Millet Sistemi, Klasik yay., İstanbul 2004; Abdülhamit Kırmızı, “19. yy. Osmanlı Bürokrasisinin Kozmopolit Yapısı ve Rum Devlet Adamları”, Türkiye

Günlüğü, S.46, Eylül-Ekim 1996, s.119; İlber Ortaylı, “‘Osmanlı’ Kimliği”, Cogito (Osmanlı Özel

Sayısı) , S.19, Yapı Kredi Yayınları (YKY), 1999, s.83.

43 Ermeni Patrikhanesi kapı kethüdalığı için bkz. BOA, İ.TAL., nr.121/1315 Ca-083, 23 Ca 1315/ 20 Ekim

1897; BOA, A.MKT.MHM., nr.633/13, 22 N 1315/ 14 Şubat 1898.

44 Hahambaşı kapı kethüdası için bkz. BOA, İ.DH., nr.75835, 22 Za 1302 / 2 Eylül 1885; İ.DH., nr.77771, 13

B 1303 / 17 Nisan 1886.

45 Süryani Patriği kapı kethüdalığı için bkz. BOA, İ.TAL., nr.136/1315 Z-005, 16 Z 1315/ 8 Mayıs 1898;

İ.TAL., nr.127/1315 Ş-54, 17 Ş 1315/ 11 Ocak 1898.

46 Maruni milleti patriği kapı kethüdalığı için bkz. BOA, A.DVN., nr.14/14, 26 M 1262 / 24 Ocak 1846;

BOA, İ.DH., nr.5522, 15 N 1261 / 17 Eylül 1845. 47

Kenanoğlu, Millet Sistemi, s.107.

48 BOA, HR.MKT., nr.58/72, 24 Ca 1269 / 4 Nisan 1853. Bu belge ve transkribi için bkz. Ek I.

49 II. Abdülhamid, Batılı devletlere karşı koyabilmek için imparatorluk dışındaki Müslümanlardan da istifade

etmek istemiş ve İstanbul’a uzak olan Müslümanları özel ajanlarla “Halife” sıfatı etrafında toplamaya çalışmıştır. Bu amaçla Çin’deki Müslümanları Muhammed Ali vasıtasıyla kendisine bağlamıştır. Bkz. İhsan Süreyya Sırma, “Sultan II. Abdülhamid’in Uzak-Doğu’ya Gönderdiği Ajana Dair”, Birinci Milli

Türkoloji Kongresi (İstanbul, 6-9 Şubat 1978), İstanbul 1980, s.323.

50 “Ba‛demâ hükûmet-i seniyyeleri devâiri beyninde vâsıta-i muhâbere ve ma‛lûmât olmak üzere

memleketimiz halkınca ma‛rûf ve emniyet-i kâmileyi hâ’iz irâe ideceğimiz birinin Türkistan-ı Çin Ahâli-i İslamiyesi kapu kethüdâsı ‘unvânıyla kabûl ve intihâbıyla yedine bir kıta‛ mühr-i resmi ‘inâyet ve ihsân” (BOA, Y.PRK.AZJ, nr.25/58, 29 Z 1310 / 14 Temmuz 1893. Bu belge ve transkribi için bkz. Ek II).

51 Batılı devletlerin İstanbul’da XV. yüzyıl ortalarından beri daimî elçileri bulunurdu. Çünkü padişahlar,

Batılı devletlerin İstanbul’da daimî elçi bulundurmalarını bir saygı gereği sayarlardı. Osmanlı’nın ise Avrupa’da hiçbir temsilcisi yoktu ve XVIII. yüzyıldan itibaren Eflak voyvodalarının, tercümanların ve kapı kethüdalarının getirdiği bilgilerle yetiniyorlardı. Bunun yanısıra Padişahlar gerektiği zaman yabancı ülkelere fevkalâde elçi göndermişlerdir. İlk defa III. Selim döneminde Avrupa’nın belli başlı

(17)

10

tebaasının berat, izin vs. gibi resmî yazışmalarını takip etmek üzere Babıâli’de sürekli kapı kethüdası adlı görevliler bulundurmuşlardır. Çeşitli zamanlarda İstanbul’da kapı kethüdası bulunan yabancı devletler şunlardır: İngiltere, Fransa, Rusya, Nemçe veya Avusturya52, Macar, Nederlanda veya Felemenk (Hollanda), Venedik, Ceneviz, Prusya, Erdel, Leh, Kazak, Dubrovnik53. 1815’te Viyana Kongresi’nde diplomatik temsilciliklerle ilgili ilk esaslı düzenleme yapılmış, ardından 1818 Aix-la-Chapelle Protokolü ile yeni hükümler benimsenmiştir. Böylece sefaretlerdeki hiyerarşi şu şekilde tespit edilmiştir: Büyük elçi-orta elçi-mukim elçi-maslahatgüzar54. Bu kongrelerden önce yani uluslararası diplomasinin gelişmesi ve bütün ülkeler için standart bir uygulamaya gidilmesi aşamasında devlet kapı kethüdaları, elçilik teşkilatında yer almakla birlikte55 zamanla kapı kethüdası tabiri terk edilmiş olmalı ki 1815’ten itibaren devlet kapı kethüdalarına rastlanmamaktadır. Kısacası bu görünüşe bakılarak Osmanlı Devleti, 1815 öncesinde bazı yabancı devletlerin başkentteki olağan bazı temsilcilerini, genel Osmanlı terminolojisine uygun olarak, kapı kethüdası olarak nitelendirmiştir denilebilir. Bunların yanısıra Osmanlı Devleti, gerekli merkezlerinde ikamet elçilikleri açıldı. Ancak bu elçilik hareketleri uzun sürmedi. 1793-1821 yıllarında faaliyet gösteren ikamet elçilerinin Osmanlı Devleti’ne yanlış haberler göndermesinin farkına varılmasıyla II. Mahmud tarafından hepsi birden azledildi. Yabancı dil bilen Müslümanların yetiştirilmesinden sonra II. Mahmud 1834 yılında ikamet elçiliklerini yeniden kurdu ve bu elçilikler kesintisiz devam etti (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, 3. Baskı, TTK Yay. Ankara 1998, s.274; Mehmet İpşirli, “Elçi”, DİA, XI, İstanbul 1995, s.9; Faik Reşid Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, (Tamamlayıp Yayınlayan: Bekir Sıtkı Baykal), 2. Baskı, TTK yay., Ankara 1987, s.14,19,20; Ercüment Kuran, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin

Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasî Faâliyetleri 1793-1821, 2. Baskı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yay., Ankara 1988, s.9-11, 64-65; Aynı yazar, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Yenileşme Hareketleri”,

Türk Dünyası El Kitabı, s.1005).

52 Kapı kethüdalığı müessesesi içinde çok spesifik bir alan olan Avusturya kapı kethüdalığı için bkz. Nurgül

Bozkurt, “Avusturya Kapı Kethüdalığı (1700-1736)”, OTAM, S.13, Ankara 2002, s.245-259.

53 Uzunçarşılı, Merkez Teşkilâtı, s.272 (Dipnot), 274. Rusya kapı kethüdası için bkz. BOA, C.DH., nr.13753,

3 R 1175/ 1 Kasım 1761; BOA, A.DVN.MHM., nr.4-A/100, 29 Z 1263/ 8 Aralık 1847; BOA, C.HR., nr.846, 14 B 1183/ 13 Kasım 1769 (Bu belgede Moskov kapı kethüdası olarak geçmektedir).

54

İpşirli, “Elçi”, s.14. 55

Devlet kapı kethüdalarının statüsünü tam olarak izah etmek oldukça güçtür. Çünkü ülkelerin Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerinin durumlarına göre kapı kethüdaları değişik statüler kazanabiliyordu. N. Bozkurt’a göre yabancı elçiler önceleri genelde balyos veya kapı kethüdası olarak adlandırılan elçileri tarafından temsil edilmekteyken sonraları büyük elçi, kapı kethüdası ismi altında orta elçi (küçük elçi) ve maslahatgüzar seviyesinde devletlerini temsil etme statüleri kazanmışlardır (Bozkurt, “Avusturya Kapı Kethüdalığı”, s.245). Hammer’e göre bir asır boyunca kapı kâhyası denilen Hıristiyan devlet memurlarının adı ‘maslahatgüzar’a değiştirilmiştir (Baron Joseph Von Hammer Purgstall, Büyük

Osmanlı Tarihi, X, (Bu cildi Almanca aslı ile karşılaştırarak Fransızca’dan Vecdi Bürün tercüme etmiş, yayına Mümin Çevik ve Osman Demirtepe hazırlamıştır), Üçdal Neşriyat, İstanbul 1992, s.68-69). Uzunçarşılı’ya göre ise yabancı devletlerden bazıları, devlet merkezinde kapı kethüdası isimli aslında maslahatgüzar bulundurmuşlardır (Uzunçarşılı, Merkez Teşkilâtı, s.274). Arşiv belgelerinden tespit edildiği kadarıyla Avusturya devletinin kapı kethüdâsı, devleti tarafından orta elçiliğe getirilmişti (BOA, C.DH., nr.884, 14 Ş 1179/ 26 Ocak 1766). Nemçe Devleti’nin İstanbul’daki kapı kethüdalarına devleti tarafından elçilik rütbesi verilmesiyle teşrifattaki konumu da yükselmekteydi (BOA, C.ML., nr.2088, 29 N 1179 / 11 Mart 1766). Bu örneklerden de görüldüğü üzere devlet kapı kethüdalarının statüsü hakkında kesin bir yargıda bulunamamakla beraber onlar genelde maslahatgüzar seviyesinde görevlilerdi denilebilir.

(18)

11

hallerde İstanbul’daki elçilerin devlet nezdindeki işlerini takip etmek ve haberleşmeyi sağlamak üzere bir kapı kethüdası da görevlendirirdi56.

Bir de taşrada mülkî ve askerî yöneticilerin yanında yani taşrada bulunan kapı kethüdaları vardı57.

Babıâli’de yukarıda bahsi geçen kapı kethüdalarından başka, aynı adlı, muhzır ağanın emri altında, suçluların yakalanması ve cezalarının yürütülmesiyle görevlendirilen

baş kapı kâhyası öncülüğünde altmış yeniçeriden oluşan bir kolluk gücü bulunmaktaydı58. İncelenen kapı kethüdalarıyla bu görevlilerin isimleri dışında hiçbir benzerliği yoktur.

Kısacası Osmanlı devletinin merkez-taşra iletişim ya da irtibat ağında kapı kethüdalığı kurumu, ihtiyaca binaen Osmanlı devlet teşkilâtında değişik alanlarda ve za-manlarda görülmektedir. Ayrıca bu tabir Osmanlı’nın bulduğu bir terminoloji olsa gerektir.

Kapı kethüdalığı kavramı, belgelerde değişik şekillerde de geçmektedir. Özellikle kapı kâhyalığı tabiri de bu görevliler için kullanılmıştır. Osmanlı Devleti, ender olarak gayrimüslim gruplar, bazı imtiyazlı eyaletler özellikle de yabancı devletlerin İstanbul’da bu görevi yerine getiren memurlarını kapı kâhyası59, aynı görevde bulunan diğer memurları ise kapı kethüdası olarak nitelendirmiştir. Gerek Osmanlı dönemindeki gerekse günümüz Batılı araştırmacılarının çoğu ise kapı kethüdalığı yerine kapı kâhyalığını kullanmayı tercih etmişlerdir ve etmektedirler60. Bazen Osmanlı Devleti bu görevliler için az da olsa “kethüdâ-yı bâb-ı acîzi” (kulunuz kapı kethüdâsı) tabirini kullanmıştır. Mesela “kethüdâ-yı

bâb-ı acizi atûfetlû Muhtar Beyefendilerin”61, “kethüdâ-yı bâb-ı acizi atufetlû Hacı Keşşaf

56

İpşirli, “Elçi”, s.12.

57 “velhaletühazihi ekser vüzerâ me’mûriyetde olduklarından sancaklar kapu kethüdâları mağrifetleriyle idâre

olunur cümle kapu kethüdâlarını çağırıp tenbiye edesin zulümkâr ve meçhûl’ül-ahvâl olanlara mütesellimlik ve voyvodalık virsünler eyü dikkat etsinler sonra kendilerini te’dib ederim” (BOA, HAT, 476/23342, Padişahın İradesi, 1237). Bu iradeden taşrada görev yapan kapı kethüdaları olduğu görülmektedir. Ancak buradaki kapı kethüdasından kasıt taşra yöneticilerin maiyetlerinde bulunan yani onların her türlü işlerinde vekili olan kethüdalar olmalıdır.

58 Mehmet Zeki Pakalın, “Muhzır Ağa”, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, Ankara 2004, s.572-573;

Kepecioğlu, Tarih Lûgati, s.215; Anonim Osmanlı Tarihi (1099-1116 /1688-1704), (Yay.Haz. Abdülkadir Özcan), s.226.

59 Sisam kapı kâhyası için bkz. BOA, İ.MTZ.SM., nr.3/68, 28 R 1269 (8 Şubat 1853). Bir diğer belgede

Sisam kaymakamı kapı kethüdasından bahsederken kahya kelimesini kullanmakta (HR.MKT., nr.54/84, Lef 2, 6 R 1269) ancak, merkezî hükümetin yapılan işlemlerde ise kâhya yerine kethüda kelimesi kullanmaktaydı (Aynı Belge ve Lef 1). Başka bir belgede Sisam kapı kethüdası olarak geçmektedir (A.MKT.MHM, nr.477/20, 27 Ş 1291 (9 Ekim 1874)). Sakız ceziresi kapı kethüdalığı için bkz. A.MKT.UM., nr.494/67, 19 S 1278 (26 Ağustos 1861).

60 Çağdaş yazarlar için bkz. Carter V. Findley, Osmanlı Devletinde Bürokratik Reform, Bâbıâli (1789-1922),

(Çev.: Latif Boyacı-İzzet Akyol), İstanbul 1994, s.153-154; P. G. İnciciyan, “Osmanlı Padişahlarında Taç Giyme Töreni Olan Kılıç Alayı”, Hayat Tarih Mecmuası, I/2 (Mart 1965), s.44; Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform (1856-1876), I, (Çev.: Osman Akınhay), Papirüs Yay., İstanbul 1997. Osmanlı dönemindeki yazarlar için bkz. Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, X, s.68-69.

(19)

12

Efendi”62 gibi. Aynı zamanda kapı kethüdaları belli zamanlarda ve yerlerde farklı adlarla da anılmaktaydı. XVI. yüzyılda Eflak ve Boğdan voyvodalarının kapı kethüdaları için “âdem” tabiri kullanılmış, sonraları ise kâhya kelimesi tercih edilmişti63. Aynı zamanda kapı kethüdaları bazen sadece kethüda olarak da geçmektedir. Onların yaptığı iş kapı kethüdalık ile ilgili olduğundan diğer kethüdalardan hemen ayırt edilebilir64. Bazen de genelde merkezdeki memurlara ilave memuriyet olarak verilen kapı kethüdalıktan bahsedilirken kapı kethüdası tabiri kullanılmayıp merkezdeki göreviyle anılabilmektedir. Bu durumda da metinde geçen kapı kethüdalık işiyle ilgile ibarelerden onların kapı kethüdası olduğunu kolaylıkla anlayabilmekteyiz65.

A. Kapı Kethüdalık İşiyle İlgili Diğer Görevliler

Taşradaki devlet yöneticilerinin merkezdeki resmî temsilcileri olan kapı kethüdaları gibi, merkezde olup bu tarz iş gören ancak Babıâli bürokrasisi içinde bulunmayan başka görevliler de vardır. Bunlar ise müdîr-i umûrlar ve kısmen kapı çukadarlarıdır.

1. Müdîr-i Umûrlar

İşleri idare eden adam66 anlamına gelen müdîr-i umûr, Osmanlı’da kapı kethüdalık işi yapan bir görevliydi67. Onların göreve atanmaları esnasında kapı kethüdaları için kullanılan klâsik atama ibareleri kullanılırdı. Mesela Kaptan Paşa’nın müdîr-i umûru olan Reşid Efendi’nin kendisine de müdîr-i umûr olarak tayinini isteyen Sinop kaymakamı Asım Tosun Paşa, bu isteğini şu şekilde ifade etmişti: “Devletlû Kapudan Paşa’nın müdîr-i

umûrları fütûvvetlû Reşid Efendi Dersa’âdetce vukû’ bulacak mesâlih-i kemterânemin

62

BOA, İ.DH, nr.3277, Lef 4, 5 M 1258/ 16 Şubat 1842; Lef 5,11 B 1258/ 18 Ağustos 1842. Ayrıca bu tarz bir mühür için bkz. Bende-i Kethüdâ-yı Bâb Mehmed Nuri, BOA, A.MKT.UM, nr.36/25, 27 Z 1266/ 3 Kasım 1850.

63 İpşirli, “Kethüdâ”, s.332.

64 “sabıka kethüdalık hidmetimde olan Rumeli kuzzatından Hafız Mustafa Reşid Efendi yirmi seneden beri

hidmet-i çakeride bulunarak kâffe-i ahz ve ita ve umûr-ı vakıa-i çakeriye ıtlâ‘-ı kesb idüb cümlesi ma’rifetiyle görülmüş” (BOA, HAT, nr.635/31317, 11 S 1241 / 25 Eylül 1825). Burada kethüdalık hizmetinden kasıt kapı kethüdalık hizmetidir.

65 Mesela “bundan böyle tesviye-i mesâlih-i çâkerî zımnında ricâl-i devlet-i aliyye’den esdâka-yı saltanat-ı

seniyyeden hâlâ muhasebe-i evvel saâdetlü Ali Efendi’nin tayin buyurulması” (BOA, HAT, 641/31522-M, 9 Ş 1244) gibi.

66 Devellioğlu, Sözlük, s.709.

67 “Bazı zevât-ı kirâmın müdîr-i umûrluk hidmetinde bulunan Yusuf Cemil Efendi ve ülfet-i kadimesi

olduğundan kapı kethüdâlığının ana ihalesini iş‘âr ve iltimas eylemiş ve efendi-i mûmâileyhin Rumeli ve Arabistan ordu-yu hümâyûnları müşirleri devletlû paşalar hazerâtının müdîr-i umûru olup bu

vecihle kapu-kethüdâsı ‘idâdında (hesabında) bulunduğuna” (BOA, İ.DH., nr.7760, 19 B 1263/ 3

Temmuz 1847). Başka belgelerde de kapı kethüdalık ve müdîr-i umûrluk işi beraber aynı görevi nitelemektedir. Bkz. BOA, C.DH., nr.1743, 21 S 1262 / 18 Şubat 1846.

(20)

13

rü’yet ve tesviyesi zımnında müdîr-i umûr tayini hususuna bi’l-istizân”68. Yine Anadolu ordusunun merkezdeki işlerinin görülmesi için müdîr-i umûr atanması hususunda şu ibareler kullanılmıştı: Anadolu ordusu “mesâlihinin rü’yet ve tesviyesi zımnında taraf-ı

bendegânemden Dersa‛âdetçe müdîr-i umûr sûretinde bir me’mûr-ı mahsûsen vücûdu icâbı halden”69. Mecliste, bu istek üzerine alınan kararda bu durum şöyle ifade edilmişti: “ba‘dezîn ordu-yu mezkûrun Dersaadet’çe vuku‘ bulacak mesâlihi marifetiyle tesviye

olunmak üzere mir-i mûmâileyhin kapu kethüdâlık unvanıyla me’mûriyeti münâsib görünmüş olmağla ol-vecihle ordu-yu mezkûr kapu kethüdâlığının mîr-i mûmâileyh bendeleri uhdesine ihalesi”70. Yani ordu müşirinin müdir-i umûr isteği kapı kethüdası olarak algılanmış ve atama unvanı kapı kethüdası olarak belirlenmişti.

Bir kapı kethüdası isteği ise genelde şu şekillerde yapılmaktaydı: “Çakerleriyle [Niş muhafızı Ferik Paşa] hem rütbe olan sâ’ir bendegânü’l-nimîlerinin Dersa’âdetde umûr ve

husûsât-ı ‘âcizânelerinin hüsn-i ta‛zîm ve tesviyesine himmet buyurmak üzere rical-i devlet-i ‘aliyyeden birer kapu kethüdası olup”71.

“Uhdesine Aydın eyaleti tevciye ve ihsân-ı hümâyûn-ı hazret-i şâhâne buyurulan

devletlû Halil Rıfat Paşa hazretlerinin Dersa‛âdetce vuku’ bulacak mesâlihini rü’yet etmek üzere vüzerâ-yı ‘izâm kapı kethüdalarından izzetlû Kenan Efendi’nin”72.

Kısacası örneklerde de görüldüğü gibi müdîr-i umûrların kapı kethüdalığı silkinden olduğu hususunda şüphe yoktur. Müdir-i umûrların kimlere atandığı hususunda bir gruplama yapmamız doğru bir davranış olmasa gerektir. Çünkü Ömer Paşa, kendisine serdâr-ı ekrem (baş komutan) unvanı verilmesiyle Dersaadet’teki müdîr-i umûrunun kapı kethüdalığına değiştirilmesini istemiş, bu istek merkezce de uygun görülerek müdîr-i umûr olan Reşid Efendi’nin memuriyeti kapı kethüdalığına dönüştürülmüştü73. Ayrıca 1825 tarihli bir Hatt-ı Hümâyûn belgesinde de bazı vezirlerin resmî kapı kethüdalarından başka

68

BOA, A.MKT., nr.159/29, 24 Z 1264 / 21 Kasım 1848. Bu durumu izah eden başka örnekler verilebilir. Mesela “izzetlû Habib Paşa’nın İstanköy kaymakamı sabık Balıkesirli Mustafa Bey’in kaymakamlığı esnada Dersa‛âdetde vukû’ bulacak mesâlihâtın rü’yeti içün müdîr-i umûr nasb ve tayîniyle” (BOA, A.MKT.UM., nr.1/236, 29 Ş 1272 / 5 Mayıs 1856).

69 BOA, İ.DH., nr.18241, 6 Ca 1270 / 4 Şubat 1854 ve Lef 1(Anadolu ordusu müşirinin tezkeresi), 6 R 1270/

6 Ocak 1854. Bu istek, padişah tarafından 7 Ca 1270’de onaylanıyor.

70 BOA, İ.DH., nr.18241, Lef 2: Meclis Kararı, Selh Ca 1270.

71 BOA, HAT, nr.477/23260-D, 29 Z 1253 / 26 Mart 1838.

72 BOA, İ.DH., nr.10047, 16 Z 1263 / 25 Kasım 1847.

73 BOA, İ.DH., nr.18461, Lef 1: Serdâr-ı Ekrem Ömer Paşa’nın tahrirâtı, 5 Ca 1270/ 3 Şubat 1854. Meclis-i

Muhasebe-i Maliye’ye tayin edilen müdîr-i umûru izzetlû Reşid Efendi’nin görevinin kapu kethüdâlığına değiştirilmesi isteğine dair serdâr-ı ekrem Ömer Paşa’nın isteği 20 Ca 1270’de onaylanıyor (BOA, İ.DH., nr.18461, 20 Ca 1270 /18 Şubat 1854).

(21)

14

müdîr-i umûr diyerek başka şahıslar için de ayrıca berat aldıklarından bahsetmektedir74. Tanzimat öncesinde bir dönem vali ve mutasarrıfların kapı kethüdaları, mütesellimlerin ise müdîr-i umûrları bulunmaktaydı75. Tanzimat’tan sonra vezirlerin ve mutasarrıfların kapı kethüdası varken defterdarlar, kaymakamlar ve mal müdürlerinin müdîr-i umûr ve kapı çukadarları vardı76. Her ne kadar müdîr-i umûrların kimlere atandığı hususunda kesin olarak ayrımlar yapamasak da Tanzimat döneminde onlar, daha çok askerî sahada ordu müşirlerinin77, mülkî sahada kaymakamların, malî sahada defterdarlar, defter, evrak ve mal müdürlerinin78 merkezdeki işlerini takip edip bu işlerin sonuçlandırılması için sebepler üretmekle meşgul olan görevlilerdi denebilir.

Vüzera ya da vilâyât kapı kethüdalarına göre müdîr-i umûrların daha alt rütbede oldukları görülmektedir. Meselâ, Bolu kaymakamı Ali Hakkı Paşa’nın, Bolu sancağının genişliği dolayısıyla çok fazla işi olmaktaydı ve müdîr-i umûru bu işleri zamanında görülmesini sağlayamadığından çoğu önemli işleri yüzüstü kalmıştı. İşlerinin zamanında görülmesi merkez tarafından da şiddetle istenildiğinden, müdîr-i umûrluğunun kapı kethüdalığına değişmesini istemişti. Sonuçta Babıâli evrak odası mümeyyizi Ömer Bey Bolu kaymakamına kapı kethüdası olarak atanmıştı ve Bolu kaymakamının ifadesine göre; böylece merkezdeki işleri artık gecikmeden kurtulmuştu79.

Sonuç olarak, müdîr-i umûrlar kapı kethüdalık görevi yapan ve onların bir alt derecesindeki görevliler gibi gözükmektedir. Dolayısıyla vezir rütbeli mülkî yöneticilere vüzerâ kapı kethüdası olarak merkezde işlerini takip eden kişiler atanırken, merkezle doğrudan doğruya haberleşmeye hakkı olan diğer taşra yöneticilerine de müdîr-i umûr suretinde görevlilerin atanması yaygındı denilebilir.

74

“Eğer hâlâ kapu kethüdâsından hoşnud değil ise ahir kapu kethüdâlarından birini inhâ eylesün ve ba‘zı vüzerân resmî kapu kethüdâlarından başka bir de müdîr-i umûru diyerek berâd dahi oluyor işte müşarünileyh dahi bu mu’temedi olan kuzzatdan Hafız Reşid Efendi her kim ise onda öylece kullanur temam” (BOA, HAT, nr.635/31317, Padişahın iradesi, 11 S 1241 / 25 Eylül 1825).

75 BOA, HAT, nr.328/19017 B, 1253 / 1837.

76

BOA, A.MKT.NZD., nr.222/34, 5 N 1273 / 29 Nisan 1857.

77 Askerî görevlilerin müdîr-i umûrları için bkz. BOA, İ.DH., nr.15590, 25 S 1268 / 20 Aralık 1851; BOA,

İ.DH., nr.18461, 20 C 1270 / 20 Mart 1854; BOA, İ.DH., nr.18241, 6 Ca 1270 / 4 Şubat 1854. Örnekler çoğaltılabilir. Meselâ “Kapu kethüdâmız ‘atûfetlû Selim Sabit Efendi senaverleri ma‘lûm-ı devletleri

buyurulduğu üzre devletlû Kapudan Paşa hazretlerinin dahi kapu kethüdâlık hidmetinde bulunarak bu suretle Garp Ocaklarının dahi vekîl ve müdîr-i umûru olduklarına binaen Tunus beylerbeyisi Hüseyin Paşa’nın Dersaadet’te olan adamı” (BOA, C.DH., nr.6912, 18 R 1245 / 17 Ekim 1829).

78 “Vüzerâ-yı izâm ve mutasarrifin-i kirâm hazretleri kapu-kethüdâlıklarıyla defterdârân ve kâ’immakâm ve

mal müdirlerinin müdîr-i umûrları ve kapu-çukadârları taraflarından müş‘âr ve mûmâileyhime yazılan muharrerâtın”(BOA, A.MKT.NZD., nr.222/34, 5 N 1273 / 29 Nisan 1857).

79 BOA, İ.DH., nr.15590, Lefi (Bolu Kaymakamının tahriratı), 23 S 1268 / 18 Aralık 1851. Bu isteğin

padişah tarafından onaylanma zamanı 29 Safer 1268 / 24 Aralık 1851’dir. Ömer Bey ayrıca aynı zamanda Arabistan ordusu müşiri Paşa’nın müdîr-i umûrudur.

(22)

15 2. Kapı Çukadârları

Kapı kethüdalarının en çok ilişkili olduğu görevlilerden biri de kapı çukadârlarıdır. Önceleri çuhadar da denen çukadarlar, Osmanlı devlet teşkilâtında ayak işlerinde, özellikle postacılık görevinde kullanılan kimselerdi80. Çukadar adlı memurlar, padişahın maiyetinde bulunduğu gibi, vezirlerin ve diğer büyük devlet memurlarının maiyetinde de bulunurlar ve onların konak dışındaki hizmetlerini görürlerdi. Onlar, kapı halkı içindeki, gedikli ağaları denilen, dış ağalardandı. Daima efendisinin selamlık odası kapısının önünde emre hazır beklerlerdi. Bu yüzden kendisine kapı çukadârı da denirdi81. Şahısların olduğu gibi resmî dairelerin de kapı çukadarları olabiliyordu82.

Esas görevleri ayak işlerine bakmak ve postacılık olmakla birlikte, kapı kethüdası olmayan taşra görevlilerin merkezle olan işlerinin yürütülmesinde kısmen onlara kapı kethüdası gibi yetki verildiği de görülmektedir. Sıradan ve günlük muharrerat, bunlar vasıtasıyla kalemlere iletilerek cevapları alınır ve görevli olduğu memura iletilirdi. Sıradan işlerin dışındaki önemli işlere ait evrak, kapı kethüdası eliyle kalemlere takdim edilmekte ve evrak işleri sonuçlandırılmaktaydı. Ancak bu çizgi de bazen kapı çukadarlarının sınırları aştığı görülmekteydi. Mesela Süleymaniye kaymakamından gelen evrak torbalarının, kapı çukadarı adına gelmesi dolayısıyla sadaret müsteşarı, hem kapı kethüdası Hamdi Beyefendi hem de Süleymaniye kaymakamı sorguya çekilerek, bu nizama aykırı durumun nereden kaynaklandığı anlamaya çalışmış ve sonuç olarak her iki tarafı da nizama uymaları konusunda uyarmıştı83. Önemli evrakların dışındaki sıradan evrakların Babıâli’ye getirilmesi ve merkez dairelerde dolaştırılması kapı çukadarları vasıtasıyla yapılabilirdi, ancak önemli ve acil işlere ait muharrerat mutlaka kapı kethüdaları aracılığıyla merkezî dairelerde dolaştırılması gerekirdi. Bazen kapı kethüdalığı görevi için, kapı çukadarlarını görevlendirmek isteyen kişiler olmaktaydı. Ancak bu tür istekler kabul edilmezdi84.

1863 yılına kadar taşradaki yüksek rütbeli memurların kapı halkı içinde sayılan kapı kethüdaları, bu tarihten sonra sadarete bağlanmış ve taşra memurlarının kapı halkın-daki kapı çukadarları dışında, kapı kethüdalıklarına da müstakil kapı çukadarları tayin

80 Pakalın, Sözlük, II, s.171; Baykal, Tarih Terimleri Sözlüğü, s.72.

81Kepecioğlu, Tarih Lûgati, s.83.

82

Pakalın, aynı yer.

83 BOA, A.MKT.MHM., nr.54/96, 21 B 1269 / 25 Eylül 1853.

84 “Müşarünileyhin kapu kethüdalığı kapu çukadarı ma’rifetiyle idâre ittirilmesi sûretinden sarf-ı nazar ile”

(BOA, HAT, nr.761/35959, 29 L 1233). “Emir-i Mekke-i Mükerreme Hazretleri, kapu kethüdâlık

hidmet-i aliyye-i haşmanelerine müteferri‘ mesâlihin kapı çukadârları Ahmed Efendi kulları ma‘rifetiyle idare olunması mutazammın hame-pirâ-yı ta‘zîm ve takdîm olan emir-nâme-i ‘âli-i siyâdet-karîleri ….. istek buyurulan devâirin bir münâsibe [bu kişi bir kapı kethüdası olmalıdır] ihâlesinden

Şekil

Tablo I: Genel Olarak Tanzimat Dönemi Kalemiye (Mülkiye) Rütbeleri  Sadrazamlık
TABLO  II:  Kapı  Kethüdalarının  Rütbelerinin  Yıllara  Göre  Dağılımı  ve  Kapı  Kethüdalarının  Sayısı
Tablo  IV:  Birinci  şıkka  göre  %7  oranında  mülkî  memurun  maaşından  kesilerek  kapı  kethüdalarına verilecek olan maaş ve önceden bazılarının aldıkları mazuliyet maaşları

Referanslar

Benzer Belgeler

Oryantalist anlatıyla barışık ilerleyen modernleşme kuramı, bu tarihi belgeyi salt İngiliz Dışişleri Bakanlığı odaklı bir dayatma olarak ele alsa da genel

In terms of foreign government regulations and Muslim consumption principles, when considering the analysis of confirmation elements, it was found that question item 4, the

sayısından sonra (15 Nisan 1861) ayrılmış, 1862’de kendi gazetesi olan Tasvir-i Efkâr’ı yayımlamaya başlamıştır. Ayrıca, Agâh Efendi’nin hırslı, sabırsız

OsmDQOÕ WRSOXPXQXQ EQ\HVLQH X\PD\DQ G]HQOHPHOHU \DSÕOGÕ÷Õ %DWÕ GHYOHWOHULQLQ

45 Konuyu 22 Şubat 1906 tarihinde müzakere eden Hüdavendigar Vilayeti İdare Meclisi; Karahallı Köyü merkez olmak üzere çevresinde yer alan yirmi dört köyün

Rumeli Valiliğine Selanik Valisi devletlü Abdi Paşa hazretlerinin ta’yîniyle Selanik Valiliği içün dahî hâtıra gelen zevât içinde Erzurum valisi sâbık devletlü

Türkiye’de, vilayet idareleri ve mülkî taksimat konularında oluşmuş olan literatürde; 1921 Anayasası’nda vilayet idarelerine verilen geniş yetkilerin, ilerleyen

Yüzyıl Ortalarında Acıpayam ve Çevresi (Temettuat Defteri İncelemesi), Isparta, 2005, s. 20 Vakanüvis Esad Efendi, Osmanlı Ordusunun Mora‟ya gidişini anlatırken,