CUMHURİYET
KASEMDEN
19 M A Y I S T A
19 Mayıs, Türk kurtmuş tarihininbesmelesidir. Atatürk bugün, Sam sunda Anadolu toprağına ayak bas tı. Bugün, dumanlı dağ başlarından, bizi yepyeni bir hayata kavuşturacak güneş doğdu. 19 Mayıs, ancak o ışık lar içinde, ruhlarımıza, var olmanın mutluluğunu duyuruyor. 1919 dan- beri geçen otuz sekiz yıl bu böyle olduğu gibi bundan sonra geçecek sayısız yıllarda da böyle olacaktır Her devrin Türk gençliği o günü kendine bayram bilecek, bağımsız vatan toprakları üstünde tabiatle kucak kucağa bu kurtuluş başlan gıcını yaşıyacak ve sevgili Atatürk’ü minnetle anacaktır. Bugünkü ve ya rınki *19 Mayıslar» hepimize kutlu olsun!
19 Mayıs, bu bakımdan Dizim için kutsaldır. Çünkü milletimizin kendi benliğine, İtendi kaderine tam ina nışının ve hâkim oluşunun bir rem zidir.. Türklük, İstiklâl Savaşlle, mil lî ruhu şahlandırarak özündeki kud retin fle değerde olduğunu anlamış tı. Bugün bu sütunlarda, anlayı şı bizim neslimizde hazırlıyan, ha zırlamak için verdiği bir ömrü rtuz yıl önce bitiren bir büyüğümüzü an makla hem O’nun , hem de «Ne mutlu Türküm diyene!» diyen Ata türk’ün ruhlarile beraber olmak is tedim. Şunu bilerek kİ, milletler unuta unuta hatırlıyacak şeyieroen yoksul kalırlar.
1897 Yunan harbinden sonra «Ben bir Türküm, diııtm, eltisini
uludur.» Haykırışı ile Türk olmayı, itirafı güç bir suç bellenmekten çıkaran şa ir Mehmed Emin’e aynı kaynaktan gelen bir ses, Ahmed Hikmetin sesi, Türkün ruhu, Türkün dili ve yüre- ğile Tanrıya yalvararak, başka bir kuvvet, manevî bir ahenk katmıştı, işte o Alımed Hikmet. 1927 senesinin 19 Mayısını 20 mayısa bağlıyan pe-
.'eyarısı, ana dilile yakardığı Tanrısına kavuştu Ahmed Hikmetin bugüne tesadüf eden ölümünü, >Tiirk Ocağında kendlsile beraber ;abştığınız sıralarda daima sizden muhabbetle ve sitayişle bahsederdi» diyerek bana hatırlatmak lûtfunda bulunduğu için yeğeni sayın Hâmid Ören’e pek müteşekkirim.
Bu söz, hâtıramı otuz yıl önceye götürdü. Belki otuz yıldan da fazla... Ahmed Hikmeti yakından tanıyışım, Türk Ocağı idare heyetinde beraber çalıştığımız zamana rastlar. Ondan önce de onu görürdüm. Fakat henüz öğrenci idim. O zaman Diiyüktera sokulamazdık. Onlara uzaktan, hay ran, fakat saygılı bir özlemle bakar dık. Halbuki Ahmed Hikmet, heye timizin başkanı olunca her hafta top lanır, işlerimizi bitirdikten sonra onun canlı, hararetli konuşmasını zevkle, istifade ile ¿inlerdik. Her konudan söz açardı. Geniş bilgisi ve
^lassa çeşidi i görgüsü vardı. Fakat
* / “
---i
* ^HASAN
* * ^ ^ ^ *Y a z a n : * ^ Ä|**Ä Ä *'
-
ÂLİ YÜCEL
bütün bu tenevvü içinde değişimi - yen, bir burgu gibi durmadan dönen bir şey görürdük: Türklük.
Lâfın kısası, ben türkçeci olmadan Türkçü olunamıyacağını Akmed Hik metten öğrendim. Yabancı unsurlar ve bağlarla kurulmuş bir düşünce binasının «millî» sayılmıyacağını ya rım asır önce duyan bu insan, milî uyanış tarihimizin unutulmıyacak kişilerinden biridir. Dr. Fethi Tevet- oğlu’nun, merhum hakkında toplu bilgi veren kitabını tekrar gözden geçirdiğim zaman bu inanışımın re kadar yerinde olduğunu bir kere daha gördüm. Düşünüş dilde, duygu gönüldedir. Türk duyan Türk düşü nür, Türk düşünen türkçe söyler. Türkçe söylemek, daha ve daha türk çe söylemeğe uğraşmak, Türk milli yetçiliğinin birinci şartıdır. Türk - çecilik, ne sağcılık, ne solculuktur; sadece Türkçülüktür,
Ahmed Hikmet, fikirleri ve eserle- rile bu hakikati yaymağa ve göster meğe çalıştı.
Bütün Türk edebiyatında en sev diğim, en çok tesiri altında kaldı ğım nesirlerden ikisi Ahmed Hikme tindir: Yakarış, Üzümcü. Ahmed Hikmetin Yakarıştaki içten gelme çağırışı ciğerime işlemiştir: Ulu Tanrı!.. Bu hitabı, biz ancak dadı larımızdan, okumaz yazmaz çevre
-miz halkından duyardık. O zamanlar böyle «kaba türkçe» ile Cenabı Hakka hitab edilir ve bu hitab ede biyat diline hiç sokulur muydu? «Ey yüce gökleri ışıklı yıldızlarla, azgın denizleri köpüklü dalgalarla süsliyen Tanrı! Kullarına kendilerini tanımak, kendilerinde özünü tanıt - mak üzere onlara beyin, gönül ver din. Onlardan yüz binlerce Türkler, sevgili son yalvacının doğru zın - den bu us, bu duygu kanadları i,e yüksele yüksele Uçmağına ermek is tediler». Simdi Atac’ı uyduruyor di ye yerenler, bu yarım asırdan fazla bir zaman önce yazılmış satırları okudukları zaman bunlara da uy durma mı diyecekler?
Ahmed Hikmet, bugün bir meydan ve bir gazete ismi olarak kalan «U- lus» sözünü millet anlamına altmış yıl önce kullandı. «Yeryüzünün en büyük ulusu Türkler», onun cümle sidir. «Onları ak bulutlardan kara çamurlara düşürme. Düşürme kim onların yüreklerinde Senin korkun. Senin sevgin vardır. Sen varsın». Bu sıcak söyleyişi, çağdaşları olan «res mî üdebıl» da göremediğimiz gibi bu gün bile lügat paralamaktan, hem de yanlış yunluş lügatleri parala maktan kendini alamıyan yazarlarda da bulamıyoruz. Ne hazin tecelli!.. Ne hazin tecelli ki, bu açık tütkçeyl
f i r n m m
mı
SENAÎ OLGAÇ
KA25AÎ ve İl,MÎ İÇTİHATLARLA
TÜRK KAMUNU
MEDENİSİ
VE İLGİLİ HUSUSİ KANUNLAR
2 cild olarak hazırlanan bu eserin birinci cildi çıkmıştır-
Lüks ve repertuarlı cild - 854 sahife - Fiatı 30
Lira-Doç. Dr. B ülent KÖ PRÜ LÜ — A vukat B urhan GÜNGÖR
NOTLU - İZAHLI — SİSTEMATİK
İ M A R K A MU MU
ve ALÂKALI M EVZUAT ile İÇTİHATLAR
İstanbul Belediyesi İmar Talimatnamesi
Repertuar ciltli - 432 sabife - Fiatı 10 Lira
İ S M A İ L A K G Ü N M Ü E S S E S E L E R !
B i l u m u m
Matba acı l ık ve K i t ap çı l ı k
İşleri
Markı» P.aflalnrtlu Sfirvilimftsrit i 94 Istanhııl-Tnl 99 fin fi«
yazan Ahmed Hikmet bile zamanı nın tesirinden kurtulamıyarak pek çok çağdaşları gibi farsçalı, arabcalı ve terkibli yazılar yazmaKtan kur tulamamıştır.
Bir gün merhumla beraber Eabıâ- 11 yokuşunu İndik, Köprüye doğrul duk. Tatlı tatlı konuşuyorduk. «Âli Bey, dedi, şuralarda Namık Kemale rastgelmiştim. Pek küçük yaşta idim. Yolumu değiştirdim. Arkasına düş tüm. Yüksekkaldırımı farkında ol madan onun izinde çıktım. Bizler onu öyle delice severdik». «Vatan»da Namık Kemal, Ahmed Hikmet için de bir idealdi. Fakat Namık Kemal deki vatan, Ahmed Hikmette sınır larım belirten bir kavramdır. Ah med Hikmet, nerede Türk varsa orayı vatan bildi. Tıpkı Alman vatan severleri gibi Türk dilini, medenî bir topluluğun, müstakil bir devletin di li olma zorunda gördü.
Biraz önce sevdiğimi söylediğim «Üzümcü», işte bu dili konuşur. Türkçülerin babalarından Veled Çe lebiye ithaf ettiği bu parça, her Türk çocuğunun mutlaka ve hiç değilse bir kere okuması gereken bir millî vasiyettir. «Çavuş, Çavuş!» diye ba ğırarak üzümünü satan Anadolu uşağının gür sesinde bir asker ku mandası bulan Müftüoğlu, onu bu eski püskü cepkeninden soyup bas tığı yerleri titreten bir kahraman ya par. Artık o, üzüm satan bir köylü değil,
Allah dedim, yatağana dayandım Ben seııitıçün al kanlara boyandım diye kükriyen bir aslandır. Kara top raktan ak ekmeğini çıkaran bu Kut sal varlık için «Sen zalim heybetin de bir mazlumsun; ninenin, atanın bucağında bir garib, ananın, baha nın kucağında bir yetimsin!» derken yalnız kendinin değil, onun gibi du yup düşünenlerimizin tercümeli),-,!i- ni anlatmış oluyordu. 19 Mayısı bu gün kendilerine bayram eden Türk gençliğine Ahmed Hikmetin şu söz - lerini nakletmeden edemiyeceğim:
«Cihan tarihi, vatanı uğrunda senin kadar uğraşan, kanını döken bir mil let daha gösteremez. Senin kadar kimse kendi vatanına sahih olmağa hak kazanmamıştır. Bu vatan ya şe nindir, ya kimsenin!..»