• Sonuç bulunamadı

Ol gitti ulu bir toy oldu, toyumluk oldu (TarS: 1223).

Bal: laʿv ü selva vü asel [Ar.]: küp: denn ü cübb [Ar], sirke: züfer [Ar.].

BahĢıĢ, doyumluk hem: nefel [Ar.]: çok vergi hem asker: züfer [Ar.] (TarS: 1223).

döleklik: Temkin, temkinli hareket, vakar, itaat.

Erenlerin dölekliği ve usluların mekr ve hilesi vaktıdır (TarS: 1232).

PadiĢâh, dükeli mânide döleklik ve endiĢe ve fikir kılmaklık vâciptir (TarS: 1232). Tâat içinde sabır eyleye, ol ibadeti sükûn üzre ve döleklik ile edâ kıla (TarS: 1232).

duruluk, (turuluk): Safiyet, berraklık.

… Arslanı alıp bir kuyu üzerine iletti kim anın suyunun duruluğu göz bigi saf idi (TarS: 1273).

Milk iyesi demedi mi ki, uyurluk uyanıklık, turuluk bulanıklık biri biri ile bulunur (TarS: 1273).

düŋürlük: Sıhriyet.

Ħusrangeri [Fa.]: Kayınlık ve düŋürlük (TarS: 1324).

dürüklük: Çatıklık. <dür-ük+lük

Oldu handân heman ruh-ı hâcip

KaĢlarının dürüklüğü gaip (TarS: 1334).

düzenlik: Rahat, âsayiĢ, barıĢıklık, dirlik, intizam.

Bu kez gördüm düzenliğ ü safa hoĢ

Oturup ayĢ ederler nuĢ alâ nuĢ (TarS: 1365). Ol evde düzenlik bozulur temam

Ki böyle düzülmeye su vü taâm (TarS: 1365). Olur âĢub u fitne her cihetten

Düzenlik götürülür memleketten (TarS: 1365). 1.47.+mAç

Ek, isim ya da isim soylu kelimeler üzerine gelerek iĢi yapanı bildirir. Nadir görülür (Atalay, 1941: 203, Hatipoğlu, 1974: 113).

Ġsme gelip iĢi yapanı gösteren adlar türetir.

dilmaç, (dilmeç (I)): Tercüman. (*tilmaç < dilmaç KBS: 285)

Et-terceman [Ar.]: … Bir sözü bir lûgatten nakledip âhar lûgatta tâbir edici, dilmeç (TarS: 1158).

1.48.+rA

Yön hal eki olan +rA, isimlere gelerek yer ve zaman zarfları türetir (Eckmann, 1988: 74, Tekin, 2000: 85, Gülsevin, 2011: 119).

Zarf ifade eden kelimelerde geçer.

anuŋ üzere: Onun üstüne. (*üz Tekin, 2000: 81)

Anuŋ üzere bir kara kilim giyirüp uğrılayın melike viribidi (TarS: 176). ardıra: Sonraya, arkaya.

El-muaħħaru [Ar.]: Ardıra konmuĢ (TarS: 189).

asra, (ısra): Öte, karĢı taraf, alt, aĢağı, ileri.

ÜĢbu yazunun ısra yanında konmuĢlardı (TarS: 246). Eydeler kim varın imdi “niʿme ecrü‟l-âmilîn”

Yıldırım gibi bular da ısra yoluna hemin (TarS: 246). Heman-dem leĢkerini hazır etti

baĢra: BaĢına.

Bir gün Kaabil geldi, Hâb il‟i uyur buldu, bir taĢ getirdi başıra urdu, Ģolok dem öldü (TarS: 453).

Anter‟i başıra eyle çaldı ki… (TarS: 453). Gaafil iken başıra urasız (TarS: 453).

boynıra: Boynu üzerine.

Kılıcım çıkardım saldım boynıra filhal baĢı kesildi ardına düĢtü (TarS: 649).

daĢra, (daĢıra, dıĢra, taĢra): DıĢarı.

Siz varın desturdur imdi yola

Daşra çıktılar kamu tapu kıla (TarS: 1021).

Yaban yolun gözetme, yol evde taşra gitme

Can yolu can evinde can râzını can duyar (TarS: 1021).

Bir külhancı külhan içine bir deve onurgasın bıraktı, ol onurga sıçradı gerü daşra düĢtü (TarS: 1021).

daĢra kal-, (taĢra kal-): Yoksun kalmak, uzak kalmak.

Korkan adamın benzi ya sarı, ya ak olur, zira can içeri gider, beden hararetten taşra kalur bozarır (TarS: 1024).

daĢra vur-, (taĢra vur-): Açığa vurmak, izhar etmek.

Ki bir dem taşra vur sûz-ı nihanı

Oda yak Ģevk ile halk-ı cihanı (TarS: 1025).

depere: Depesine.

Depere eyle çaldı ki yarısına dağın iki böldü (TarS: 1090). 1.49.+rAk

+rAk eki, Eski Türkçe ve Eski Anadolu Türkçesinde iĢlek bir ek olarak sıfattan karĢılaĢtırma sıfatı ifade eden kelimelerde geçer. Ek, Türkiye Tükçesinde aĢınma ve kaymaya uğrayıp „oldukça‟ anlamında „azlık, benzerlik, yakınlık‟ ifadelerini veren küçültme sıfatı olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Hatipoğlu, 1974: 137, Zülfikar, 1991: 136, Banguoğlu, 2011: 198, Korkmaz, 2014: 138).

Azlık, benzerlik, yakınlık anlamlarıyla kelimelerde geçer.

acırak: Acımsı, acımtırak.

Süci… kekre olmaya kim kabız eylemeye, sevda eylemeye acırak gibi ola, illâ ağız beyene tadını (TarS: 6).

Kûr kendüm [Fa]: Sığır mantarı dedikleri. Ağcarak saruluğa mail topraktan zâhir olur. (TarS: 29).

akcılrak: Akçılımsı.

Asbah [Ar.]: Kızılsağı veya kırkılrak akcılrak olan kara renkli nesne (TarS: 69). Âfir [Ar.]: Levni akcılrak olan nesne (TarS: 69).

alçağrak: 1. Küçücek, aĢağı dereceli.

Kenareng [Fa.]: Etraf-ı memlekette olan alçağrak beyler ki bir memlekete hükmederler. Zamanlarında âli-cah padiĢahlara itâat ederler (TarS: 90).

2. Münhat, basık.

ħamîle [Ar.]: ġol alçağrak durucu olan, ot biteği olan kalunca kalınca yer (TarS: 90).

aŋulrak: YavaĢça.

Bu suya bir yar obruldu, düĢtü ve su ol vakıtta bir az aŋulrak aktı (TarS: 175).

bozarak, (bozırak): Bozca, bozumsu.

Ve eğer bozarak ve bulanık olursa balgam galipliğine delildür (TarS: 658). Eğer bozırak ve bulanık olursa balgam galipliğine delâlet eyler (TarS: 658).

KarĢılaĢtırma anlamıyla kelimelerde geçer.

aŋarurak: Daha ileri. (“al: ön” KBS: 61)

Çün birez aŋarurak vardı (TarS: 125).

TaĢı oturduğu yerde tutunmaya, birez ol aradan aŋrurak gitmek gerek (TarS: 125). Birez aŋarurak yürüdü Rüstem

DolaĢtı bir iki bîĢe o daygam (TarS: 125).

aŋlarurak: En firasetli, en anlayıĢlı. (“aŋ: akıl, idrak, hafıza” SS: 28)

Âdemîlerin aŋlarurağı ve iĢ bilürüreği üçtür (TarS: 165).

artuğrak, (artuğırak, artuħrağ, artukrak): Daha fazla, çokça.

Bu fakirler fakiri… niyaz elin bu sûreye uzattı ki dükeli sûrelerden sevabı artuğraktır (TarS: 231).

ġekerin ya balın artuğrak katalar (TarS: 231). SarhoĢun lâtifesinin Ģerri artuğrak olur (TarS: 231).

aĢağarak, (aĢağarağ, aĢağrak): Daha aĢağı, aĢağıca, bir derece aĢağı.

Ve ol kırk kiĢi ki deve yederlerdi, sizden aşağarağdı (TarS: 261). Dahi andan aşağarak caneyü

Zahidindir Ģamdan ü bi-kuyu (TarS: 261).

ayruksırak: Daha baĢka türlü.

Kamu evlerden bu ev ayruksırak

Ev içinden kapuya yavlak ırak (TarS: 340).

azrak, (azrek): Daha az, azca.

Kara Ģarap gıdâ artuk vere, liykin harareti saru Ģarap hararetinden azrak ola (TarS: 354). SarıĢın, azrak uzun boylu, yülük oğlan Rumili‟ne gider (TarS: 354).

Eblehin iĢini düzme ana muâvenet eyleme, ana iĢ ve hizmet buyur amma azrek riayet ve ihsan eyle (TarS: 354).

cevmerdırak: Daha cömert.

Ġbrahim eydür, canum keseği, ben cevmerdırakvan (TarS: 762).

çaltırak: Daha çevik, en çalâk. (“çaltı (III): Tetik, tez” DerS: 1062)

Pes ol yiğitler ol mağara içinde eğlendiler ve buların namazdan ve oruçtan ve tesbihten artık iĢleri yoğ idi ve nefakaların Yemliha‟ya ısmarladılar kim varıp Ģehirden taam satın alır idi ve ol buların çaltırağı ve görklüregi idi (TarS: 819).

değerirek: Daha değerli, çok değerli.

Sohbete sonra varan daha değerirek olur (TarS: 1038). Zarf ifade eden kelimelerde geçer.

dileksüzrek: Ġstemeyerek, istemeye istemeye.

… Pes ok bıraktılar. Beni Ġsrail‟den bir sâlih kiĢiye çıktı kim ol dürger idi ana Yakup oğlu Yusuf derler idi ve ol Meryem‟in atası karındaĢı oğlu idi. Pes Meryem‟i beslemeğe

dileksüzrek boyun duttu (TarS: 1151). 1.50.+sak

Ġstek bildiren isimden fiil yapma eki +sA- ile fiilden isim yapan -k ekinin kaynaĢması sonucu oluĢmuĢ bir ektir. ĠĢlek değildir. Benzerlik bildirir (Hatipoğlu, 1974: 138-139, Zülfikar, 1991: 138, Banguoğlu, 2011: 198-199, Korkmaz, 2014: 139).

Organ adları ifade eden kelimelerde geçer.

bağarsık, (bağarsuk, bağarsak, bağırsuk, bağursuk): Bağırsak, barsak. Bağarsukda eyler ise lokma piç

Temamet olur cahilin ömrü hiç (TarS: 363).

Hançerle karnında dürttü, karnı bağırsukı ayağına döküldü (TarS: 363). Yürek ve böğrek ve öd ve kavuk ve bağarsak ve miyde (TarS: 364).

bağırsak sıyırması, (bağırsak sıyrıntısı): Bağırsak sancısı.

BurniĢ [Fa.]: Yürek burusu ve bağırsak sıyrındısı ki gûya bağırsaklar kesilir ve doğranır. Arabide zahir derler (TarS: 371).

Sıfat türeten kelimlerde geçer.

daŋsuk, (taŋsuk, taŋsık, taŋsak, daŋsık, daŋsuħ): 1. Acayip, tuhaf, ĢaĢılacak.

Gönlünün gözü olan kiĢi teferrüç ide bu taŋsuk sözlere (TarS: 1007). Yine taŋsuk nesne gördü gözlerim

Yine tanuk geldi ana sözlerim (TarS: 1007). Eder bir saz ile her demde bin sûz

Dili taŋsuk özü söyler acep söz (TarS: 1007).