Yuyu [Fa.]: Boymul kuĢu (TarS: 649).
Yuhe [Fa.]: Boymul dedikleri yırtıcı kuĢ ve dediler ki delüce doğan (TarS: 649). Kırguy [Fa.]: Atmaca.. ve boymul (TarS: 649).
dördül: Dört köĢeli.
Tanrı Musa‟ya buyurdu kim, bilesinde bir taĢ götürürdü, nereye kim bıragurdu, andan su çıkardı… Ġbni Abbas eyitti: Adam baĢınca bir dördül ve yeyni taĢ idi kim anı bile götürür idi (TarS: 1240).
1.34. +Im
Yazı dilimizde bulunmayan bir ektir. Çağatay Türkçesinde nadir kullanılan birkaç kelime tespit edilmiĢtir: küçüm „güçlü‟, yolum „yolluk yer, geçit‟ (Eckmann, 1988: 36).
birin birin, (birim birim): Birer birer.
Ettiler bildir düĢümüz taǾbirin
Ne olusar ayt bize birin birin (TarS: 596). Eğer kullukçularını deresin
Birin birin kamusun kınayasın (TarS: 596).
Sarı edik giymiĢ koncu kısarak
Gidiyor da birim birim basarak (TarS: 596).
1.35. +(u)mtuk
+(I)mtIk, +(I)mtI ekinin geniĢlemiĢ Ģeklidir. Renk ve tat sıfatlarına gelerek benzerlik sıfatı yapar (Banguoğlu, 2011: 179). Ercilasun, ekin sonundaki +k sesini „ok‟ pekiĢtiricisinden gelen bir unsur olarak kabul etmiĢtir (2007: 13)
bozumtuk: Boza çalar.
El-erbek [Ar.]: Bozumtuk siyah deveye denir (TarS: 661).
1.36. +In / +Un
Vasıta durum ekinin zaman içerisinde zarf türetme ekine dönüĢmüĢ Ģeklidir (Hatipoğlu, 1974: 128, Zülfikar, 1991: 132, Banguoğlu, 2011: 180, Korkmaz, 2014: 129- 130).
+In ekiyle geniĢletilmiĢ ad ve sıfatın ikileme biçiminde tekrarlanmasıyla tarz zarflar oluĢmuĢtur (Korkmaz, 2014: 130).
acın: Aç olarak, açlıkla, açlıktan.
KiĢi olan âdem acın öldü çok
Ki miskinler aĢiyle olmadı tok (TarS: 6).
Pes Dakyanus buyurdu kim ol mağara ağzın yaptılar ve eyitti: Ġmdi kon kim acın ve susuzun anda kırılsınlar (TarS: 6).
Kut bulmadın ger acın ölesin
Yeğdürür andan ki hain olasın (TarS: 6).
aħĢamın: AkĢamlayın, akĢam vaktı.
Vardı aħşamın kim yuvasını aça akçasını bula… (TarS: 67).
Bir kiĢinin kız kardaĢı ölmüĢ, varmıĢ aħşamın göme komuĢ, gerü gelmiĢler (TarS: 67).
aŋsuzın: Ansızın.
Çekdi aŋsuzın elinden aldı (TarS: 171). Ġrüp atasına aŋsuzın oğlan (TarS: 171).
anuŋ ucundan: Onun sebebiyle, o sebepten.
Bir dahi ol sözü söyleme ki anuŋ ucundan emeğin arta (TarS: 176).
ardın ardın: Geri geri, arkaya doğru.
Tebliğ-i meram temam olduktan sonra kalkup ardın ardın gider (TarS: 187).
azın: Biraz, hafifçe.
Özenü gerip cüst sığadı kolun
Yayı bağrının içine koyd‟ azın (TarS: 346).
azın azın: Azar azar, yavaĢ yavaĢ, az az. Azın azın bu ömrün geçesidür
Sorarsın sen bu ayin nicesidür (TarS: 347). Ne gerek üstada bilgil bu gezin
Kim gide tağ altına azın azın (TarS: 347). Anınçün ki bu aĢka katlanmazın
Eridi tenim külli azın azın (TarS: 342).
baĢın: BaĢta, önce, en baĢta, ilkin.
Getirdiler YaǾkub‟a düvit kalem Geldi ġemǾun katına eydür babam Dileğin nedir bana ayt ki bilem Ne buyurursan bana ayt söyleyem YaǾkup eydür adını angıl başın
Andan sonra vasfeyle gözüm yaĢın (TarS: 434).
bilüsüzün: Bilmiyerek.
Kim ey hayf bilüsüzün ettim iĢ
KiĢi sandığı doğru gelmez imiĢ (TarS: 576).
biŋin biŋin: Binlerce.
Nedir dünya yolunda can verenler
Ki her bir gûĢede biŋin biŋindir (TarS: 580).
bir birin: Birer birer.
Zağ kendi kıssasın, Ģol aradan kim göğercinlerin suyunca varmıĢ idi ve sıçanın görklü ahdin buları kurtarmak içinde görmüĢ idi, kamusun bir birin aydıverdi (TarS: 585).
Yigân yigân [Fa.]: Bir birin (TarS: 585). Anın ardınca bir birin beğler
birin birin, (birim birim): Birer birer.
Ettiler bildir düĢümüz taǾbirin
Ne olusar ayt bize birin birin (TarS: 596). Eğer kullukçularını deresin
Birin birin kamusun kınayasın (TarS: 596).
Sarı edik giymiĢ koncu kısarak
Gidiyor da birim birim basarak (TarS: 596).
birin ikin: Birer ikiĢer.
Uzatmıyalım, sahabeler birin ikin göçtüler (TarS: 597). Yağmadı yağmur bitmedi ekin
BaĢladı halk kırılıp birin ikin (TarS: 597).
Birin ikin gelüp Sultan‟ın önünde yer öptüler (TarS: 597). burunduğın: Ġptidadan, önceden, baĢlangıçta.
Her iĢleri ve maslahatları burundığın bir öğütçü vezir eline ısmarlaya, hergiz muratsızlık anın ikbali eteğine ermeye (TarS: 714).
değin: Dek, kadar.
On güne değin temam Ģöyle gider
On birinci gün iĢit kim ol nider (TarS: 1038).
Su yüceldi, taĢtı ve Tanrı korkusundan titredi aktı; ol vakıttan beri akar tâ kıyamete değin (TarS: 1038).
Kaabe kavseyn‟e değin gitti vü durmadı heman
Gördü Hakkın yüzünü geldi dilinden bu hitap (TarS: 1038).
dıŋsuzın: Sessizce, yavaĢ sesle, hafiyen.
Mücahit ve Katâde eyittiler: Ġbrahim bu sözü dıŋsuzın (harekelidir) eyitti, ol kavmden hiç kimse iĢitmedi (TarS: 1135).
OturmuĢ idi fariğ ü dıŋsuzın
Diyeydin güneĢ görmemiĢti yüzün (TarS: 1135).
dizin dizin (II): Dizleri üstüne yürüyerek.
Lüʾlüʾ esir olup gelir âhir dizin dizin
DüĢman hisarı gibi olur tarümar la‟l (TarS: 1194).
Dizin dizin olup ayağın turdular (TarS: 1194). dünün, (dünin): Geceleyin.
ġol yıldız kurdu kim, dünin od bigi ıĢılar, anı bir arada gördüler, sandılar kim oddur (TarS: 1323).
Arkuru yatan ala tağdan dünin aĢtı (TarS: 1323).
dünün günün, (dünin günin, dünü günü): Gece gündüz, geceli gündüzlü.
Nazm düzdüm bu sözü dünü günü
Gör ki ne Ģirin hikâyettir bunu (TarS: 1324). … Dünün günün namaz kılardı (TarS: 1324).
Dünin günin on gün yürüdü temam
Ne su içti ne hot yir idi taâm (TarS: 1324). Sıfat ifade eden kelimelerde geçer.
dekin yir: Issız, sakin. Dekin yirde kiĢi divane olmaz
Oda yanmaz Ģu kim pervane olmaz (TarS: 1065).
1.37. +(I)r / +Ur
Çoğunlukla ses yansımalı köklerden yeni türetmeler yapan bir ektir. Bu ekle oluĢturulan kelimeler baĢka ekler almadan zarf olarak kullanılabildikleri gibi; ek alıp pek çok yeni isim ve sıfat türetebilirler (Hatipoğlu, 1974, 136, Zülfikar, 1991, 96, Korkmaz, 2014: 130).
Sıfat ifade eden kelimelerde geçer.
azırgu: Azca. <az+ır+gu
Kaʿbüʾl-Ahber eyitti: Yahya, görklü suretlü peygamber idi, azırgu saçlı ve kısa barmaklı, uzun burunlu, çatık kaĢlı idi (TarS: 349).
ÇeĢitli somut ve soyut isim ifade eden kelimelerde geçer.
bağırdak: BeĢik bağı. <bağ+ır+dak
ġefkatli ana, anı beĢiğe koyar bağırdak ipiyle anın elin ve ayağın bağlar (TarS: 370). Perteng [Fa.]: BeĢik bağırdağı (TarS: 370).
… Ve bir derlik dahi diğer iki derlik ve bir kemha bağırdak ve bir… (TarS: 370).
cangırdı, (cankırdı): ġankırtı, Ģınkırtı.
Ciling [Fa.]: … çan ve çıngırak ve zincir gibi nesnelerin savtıdır ki cangırdı tâbir olunur (TarS: 750).
Sağv [Fa.]: Tas ve taĢt ve tabak misilli evânilerin savtından hikâyedir ki cankırdı tâbir olunur (TarS: 750).
çavır eyle-: Haber vermek, ilân etmek. (“çav: şöhret, iyi itibar” Clauson, 1972: 393,
“çaw: şöhret, şan; ses” DLTD: 138)
NiĢan-ı mezkûre ile meĢhur olan katırın önürdün gaip olup gittikten sonra Develü sınırında bir pâre atlar içinde buldum, çavır eyledim kimesne benimdir dimedi, ben dahi alıp gittim (TarS: 842).
çıldıramak: Bir Ģey çıldır çıldır ses çıkarmak.
Eğer ansızın nesne çıldıraya
Ya bir kul gelüben kapı araya (TarS: 896).
çıldurdu: Çıtırtı, hafif ses.
KiĢi âĢık olucak bir çöp çıldurdusı ana saz olur (TarS: 896).
çıŋırtı, (çiŋirti): Çın! veya tın! sesi.
Er-redim [Ar.]: Yaydan ok çıktıktan sonra zuhur eden sese denir ki çıŋırtı tâbir olunur. El-hezem [Ar.]: Yay çiŋirtisine ve tınkırtısına denir (TarS: 899).
El-ıtnan [Ar.]: Çiŋretmek mânasınadır… ve bir kemikli uzvu katǾeylemek mânasına müstaǾmeldir, zira, urdukta iptida çiŋirtisi zuhur eder (TarS: 899).
çıŋkırdak: Çıngırak.
El-cülcül [Ar.]: Davar boynuna ve doğan ayağına astıkları çıŋkırdak (TarS: 900).
çıŋrağu, (çıŋrağı): Çınkırak.
Pâsbanlar katırın çıŋrağusı ünün iĢittiler (TarS: 900). Ol çıŋrağuları çanları yazular içinde çınratalar (TarS: 900).
Zeng [Fa.]: Bir tâife adıdır … ve çıŋrağu ve güneĢ pertevi ve demür pası (TarS: 900).
düpültü, (düpürtü, dürpültü): Gümbürtü, gürültü, patırtı, çarpıntı.
Gürz-i giranlar düpültüsü pulat kalkanlar küpültüsü be-evc-i âsmana yetti (TarS: 1326). Kaçan namaza dursa Hak Taâlâ korkusundan yüreği düpüldüsü mil kadar yerde Ģol kazan kaynamağı avazı gibi iĢitilirdi (TarS: 1326).
Nâgâh ardımdan at ayağı düpürtüsü gelip dönüp ardıma baktım (TarS: 1326).
1.38. +IĢ
Yansıma kökler üzerine gelip yeni isim ve fiiller oluĢturan bir ektir. +Il ve +Ir ekine göre daha az kullanım alanına sahiptir (Zülfikar: 1995: 101-102).
çağıĢtı, (cağıĢtı): Boncuk, düğme gibi Ģeylerin madenî bir kap içinde sallandıkları
Kâğ [Fa.]: AteĢ mânasınadır.. ve kuzgun avazına derler ve tas ve sahan misillü evani içre ceviz ve boncuk misüllü nesneleri koyup beri öte tahrik olundukta zahir olan zahir olan savttan hikayedir ki cağıştı tâbir olunur (TarS: 790).
Aħlekendû [Fa.]: ÇıkĢağıya denir ki bakırdan ve yahut ağaçtan limon Ģeklinde içini mücevvef düzüp ve bir sap geçirirler ve içine taĢ ve bazı hurda nesneler koyup çocuğa verirler. Anı ırgalattıkça cağıştı sudûr etmekle çocuk hoĢlanıp avınur (TarS: 790).
çığıĢ çığıĢ et-: ÇığıĢ çığıĢ sesi çıkarmak.
Gök demür aǾdâ çığış çığış ider
Ġki leĢker uğraĢüben cengi der (TarS: 887).
çıngıĢtamak: Maden Ģeyler ses çıkarmak, Ģıngırdamak. <çıng+ıĢ+ta-mak
Salil [Ar.], avaz kerden-i ahen ve ziver [Fa.]: Demir ve huliyy avaz etmek ki çıngırdamak ve çıngıştamak tabir olunur (TarS: 899).
1.39. +(I)D
ĠĢlek olmayan ekin iĢlevi belli değildir (Hatipoğlu, 1974: 146, Zülfikar, 1991: 144, Banguoğlu, 2011: 183, Korkmaz, 2014: 142).
Yansıma kökten hayvan adları ifade eden kelimelerde geçer.
çırgıt, (cırgıt, çırkıdı): Cırcır böceği.
Sırsır [Ar.]: Bir kurtçuğazdır gece öter, bazı halk ana çırkıdı derler (TarS: 906).
Segem [Fa.]: Çırgıt dedikleri böcektir ki ocaklarda eski hamamlarda ahĢamdan sabaha kadar öter, Ģebgîr dahi derler (TarS: 906).
ġebgîr [Fa.]: … ve çırgıt dedikleri siyahça çekirge ki eski hamamlarda ve ocaklarda çok olur. Sabahlara dek öter (TarS: 906).
1.40. +GI / +KI
Aitlik, ilgi ve bağlılık bildirir. Zaman ve yer yön zarflarına doğrudan doğruya geldiğinde sıfat ve zamir olan kelimeler yapar (Hatipoğlu, 1974: 84, Zülfikar, 1991: 100, Banguoğlu, 2011: 184-185).
Sıfat ifade eden kelimelerde geçer.
asrağı: (Gün ve gece hakkında) Evvelki. (*“as: aşağı, alt” KBS: 83)
Biz asrağı gün vardık anı göre
Dedik eslemedi ki Ģara gire (TarS: 247). PerendûĢ [Fa.]: Asrağı gece (Tars: 247). Perîr [Fa.]: Asrağı gün (TarS: 247).
aĢnuğı: Evvelki, eski, kadim, kadimî.
Varır Yakup aşnuğı yerine
Birkaç gün olur bunlar anda yine (TarS: 266).
Pes oğlanları eyittiler… Sen aşnuğı azgınlığın içindesin (TarS: 266).
Kaçan benim sözümü ve haberimi bulara değürseler eydür: Bu aşnuğı sözlerdir ve ulaĢık kelecilerdir (TarS: 266).
bayağı: 1. Evvelki, eski, eskisi.
AĢk aldı elim benim gösterdi doğru yolum
Hakka Ģükür ki halim bayağıdan hoĢ oldu (TarS: 462).
Yaranlarım bayağı âdetçe ol zenbile seğrimek gösterdiler, eyle kim yiyesi el vermedi (TarS: 462).
Ey padiĢahım, beni bayağı halime döndür, ola ki amel-i salih idem (TarS: 462).