• Sonuç bulunamadı

Hatırıma ol günler geldi, derdim bayağı oldu (TarS: 463). Cebrail eliyle sığadı, göğsü bayağı oldu (TarS: 463).

Gerü yalvardı ki bana dua kıl. Dua kıldı, elleri bayağı oldu (TarS: 463).

bıldırgı, (bıldırkı, bıldırki, buldurkı, buldurki): Geçen seneki.

Ġkinizi dahi buldurki ölmüĢ ölünüze kavuĢturayın (TarS: 539).

Buldurkı ölülerine kavuĢturdum (TarS: 539).

Bu yılda emir-i hac oldu, bıldırgı emir-i hac ki mezkûrdur (TarS: 539).

bugünki gün: Bugün, iĢte bugün.

Kıyamet gününde Hak Taâlâ halâyıkı cemǾettiği vakıt münâdi koyup çağırtısar ki bugünki

gün kendüyi Allah‟ın affine kim lâyık görürse kalksın (TarS: 685).

çokdankı, (çokdanki): Eskiden kalmıĢ, uzun zamandan beri sürüp gelen.

Dîrîne [Fa.]: Çokdankı (TarS: 935). Kühen [Fa.]: Çokdankı (TarS: 935).

Dîr [Fa.]: Irak ve bait manasınadır ve müddet-i mütemadi manasınadır ki çokdanki ve geç ile tâbir olunur (TarS: 935).

çokdankı koca: Çok yaĢlı ihtiyar.

Kühen-pîr [Fa.]: Çokdankı koca (TarS: 935).

daĢrağı, (taĢrağı): DıĢardaki. Taşrağı yârim vefa kaçan kıla

Ve hayvanın iç aǾzasından taşrağı aǾzası yimeğe yeğdir (TarS: 1024).

Çün sabah oldu, Ģehir kapusu açılmadı, bu taşrağılar dediler ki… (TarS: 1024).

1.40. +lA

Yazı dilimizde olmayan bir ektir. Zaman zarflarına eklenerek anlamı pekiĢtirir. Zarflar türetir (Gabain, 2000: 47, Gülsevin, 2011: 117).

acıla, (acla, açla): Aç iken.

Eğer bir avrat kırk günedek arı olduktan sonra açla eri yanına gelmezden öndin her gün üç dirhem içse… (TarS: 5).

Eğer acıla bir miskal yiyeler cimaʿ Ģehvetin getirir (TarS: 5).

… Köpüğü alınmıĢ balla yoğuralar, her gün acla yedi direm yiye (TarS: 5).

aŋsızla: Ansızın, birden bire, o bulunmadığı halde, onsuz.

Yârin yanağı gönlüme düĢer dahi zülfü

Her yerde ki aŋsızla görem od ile tütün (TarS: 170).

arkunluğile: YavaĢça.

Duta nâzük tenin arkunluğile

Ġne çâh içine anunla bile (TarS: 221).

ayla: Ay hesabiyle, aylık olarak.

Zikr olan bozahaneyi ben mezbur Ġsa‟ya ayla verdim deyü daʿva idip mezkûr Ġsa ayla dutmadım deyü inkâr idip… (TarS: 327).

bitünile: Bütün olarak.

Bezr-i katunayi kavuralar, döğmeyeler bitünile gül yağiyle cerp edeler, bir dirhem kadarı vereler derhal için bağlaya (TarS: 623).

çokla: Ekseriyetle, daha çok.

Bu Ģarabın menfaatleri çokla itidale yakındır (TarS: 935).

diriyle, (dirile): Diri iken, diri diri.

Firengin diriyle derisin yüzdüler (TarS: 1174).

Göğercini dirile yarıp akrep soktuğuna ursa fayda ede (TarS: 1175).

Eğer devlügeçi dirile bir evde assalar ol eve yılan, akrep girmeye (TarS: 1175).

dünle, (dünlece): Geceleyin.

Ana eydür yâ oğul, hiç anun yavuz iĢin bilmezin, evet, dünle çkardı (TarS: 1319). Çakmaklıca çobanları dünle yüğürden (TarS: 1319).

Olok dem kim ol dama ağmĢ idi

1.41. +lAcA (<+lAcAk)

+lA enklitiği almıĢ olan ekin bu örneklerinde zarflar üzerine +cA eĢitlik eki getirilmiĢtir.

Zarf ifade eden kelimelerde geçer.

acılaca: Aç olarak, aç acına.

Rayyık [Ar.]: Nesne yimeyüp acılaca duran erdir (TarS: 5).

dünle, (dünlece): Geceleyin.

Ana eydür yâ oğul, hiç anun yavuz iĢin bilmezin, evet, dünle çkardı (TarS: 1319). Çakmaklıca çobanları dünle yüğürden (TarS: 1319).

Tesehhur [Ar.]: Sâim kiĢi seher taâmını dünlece kalkıp yimek. (TarS: 1319).

Madde baĢı olmayıp örneklerde ayrıca sona (o)k pekiĢtirme enklitiği getirilmiĢtir (Ercilasun: 2008: 43).

Tanlacak duru gelgil elini suya urgil

Üç gez salavat vergil andan bakgıl güneĢe (TarS: 1270).

1.42. +lAk

Ġsimden fiil yapan +lA eki ile fiilden isim yapan -k ekinin kaynaĢması sonucu oluĢan birleĢik bir ektir. Yer isimleri ve sıfat ifade eden kelimelerde geçer. Ek, getirildiği kelimeye „çok, yoğun bulunma, aĢağılama‟ kavramları katar (Hatipoğlu, 1974: 94-95, Zülfikar, 1991: 102, Korkmaz, 2014: 131).

Hayvan adları ifade eden kelimelerde geçer.

bağırtlak, (bağırtlak kuĢu, boğurtlak (I)): Yabani ördek, kıl kuyruk kuĢu.

(“bağırlak” Clauson, 1972: 319)

Bağırdlak susasa tan yeri ağarıcak kalkar, gün doğunca yedi menzil yol gider… (TarS:

371).

Bağırtlak eydür ki: Her ki epsem oldu kurtuldu (TarS: 371).

Ġsferud [Fa.]: Bağırtlak kuĢuna denir. Ufacık taĢlar yediği için seng-hârek dahi derler (TarS: 372).

büğelek, (büvelek): Sığır sineği, eğrice. (“büğe-büğelek” KBS: 191)

Çaħiden [Fa.]: DürüĢmek, kûĢiden mânasına ve danayı büğelek tutmak ve… (TarS: 735). En-neaʿretü [Ar.]: Eğrice ve büğelek ve göygün dedikleri böcektir (TarS: 735).

Ħarmünc [Fa.]: Har meges mânasınadır ki eĢek sineğidir, eğrice ve büvelek dedikleridir (TarS: 735).

Engininden yükseğine çıkılmaz Kaplan girse meĢelerin sökülmez KumaĢ yüklü tor daylağın çekilmez Evleri sürgüne gitti yaylanın (TarS: 1031). Kinli develere benzer bakıĢı

Mısır daylağına benzer kakıĢı (TarS: 1031).

ÇeĢitli soyut ve somut isimler ifade eden kelimelerde geçer.

aslık, (aslak): Kadınlık organı bitiĢik olup karı koca olamıyan kadın. (*as+lık)

El-hâyıs [Ar.]: … ve ferci bitiĢik olan avrat ki aslık derler (TarS: 245).

Retka [Ar.]: Istılah-ı fıkhîdir. Âleti ünsiyet-i muamele-i tabiiyye müsait olmıyan avrata, kadına ıtlak olunur ki Türkçesi aslaktır (TarS: 245).

aylakçı: Hizmetçi, iĢçi. <ay+lak+çı

Serâdâr [Fa.]: Ol kimesnedir ki darü‟Ģ-Ģifada bîmarân hizmetini göre ve haliyâ han ve kârvansaray aylakçılarına derler (TarS: 329).

besilek: YetiĢmiĢ, etli canlı. (<besi+lek )

Anası huri de kızı besilek

Emirlerden bir kız indi pınara (TarS: 524).

bulgalak: KarıĢıklık. (<bulga+lak)

Halkın içine bulgalak düĢtü (TarS: 692).

Anter iriĢtiğin bildi, içlerine bulgalak düĢtü (TarS: 692).

çabalaklan-: Çabalamak.

Zaur [Ar.]: Memesine yapıĢıcak o yana bu yana çabalaklanan ve durmayan naka (TarS: 781).

Alet, eĢya adları ifade eden kelimelerde geçer.

Sözlükte çörlen olarak madde baĢı yapılan, çörlen olarak aktarılan yazım aslında ك ile yazılmış olup sözlüğü hazırlayanlar tarafından yanlış okunmuştur. Çörlek yerine çörlen olarak aktarılmıştır. Bu yüzden ŋ ile gösterilen tanıklar k olarak düzeltildi.

çörlek: Su oluğu. (“çört: Sıvı maddelerin akışını, atılışını, dökülüşünü anlatır”

Zülfikar, 1995: 203, 415)

Navdan [Fa.]: Çörlek(TarS: 956).

deplek, (deblek, debelek, dübelek): Küçük davul, dümhelek, darbuka.

Eğer deplek çalarsa gerü depleği boynunda ola (TarS: 1092). Kûbe [Fa.]: Deplek ve yayık (TarS: 1092).

Tablek [Fa.]: Deblek (TarS: 1092). Zarf ifade eden kelimelerde geçer.

aŋarlak: Az öte, az ileri. (bk. aŋaru, (aŋarı) )

Donlarım al gönleğimi at beri

Çıkayım sudan aŋarlak git geri (TarS: 123).

aĢağralak, (aĢağaralak): Biraz aĢağı, aĢağıya doğru.

Bu dahi bir âfet-i âmdır evvelkiden aşağralakdır, selâmet olmaz bundan dahi illâ Ģol kimseler kim âkıl ola (TarS: 262).

Zîrîn [Fa.]: Aşağaralak (TarS: 262).

Yer adları ifade eden kelimelerde geçer.

avlak: Av yeri, avlanacak yer.

Faħ [Fa.]: Tele manasınadır ki kapan ve fak tâbir olunan duzaktır ki anınla canavar tutulur ve av ve Ģikâr mânasınadır, ve Ģikârgâh mânasına gelir, yâni sayt ve Ģikâr eyliyecek mahal ki Türkide avlak tâbir olunur (TarS: 284).

Naħcirgâh [Ar.]: Av mahalli, avlak (TarS: 284).

borlağ, (bozlağ): SürülmemiĢ tarla. (“bor: Sarı toprak; ekilmemiş toprak” KBS:

160)

Bağım ile borlagumu nideyim

Hanumanı kime koyup gideyim (TarS: 639).

Sözlükte çağlaŋ, (çağlak) olarak madde baĢı yapılan, çağlaŋ olarak aktarılan yazım aslında ك ile yazılmış olup sözlüğü hazırlayanlar tarafından yanlış okunmuştur. Çağlak yerine çağlaŋ olarak aktarılmıştır. Bu yüzden ŋ ile gösterilen tanıklar k olarak düzeltildi.

(çağlak): ġellâle, çağlayan, Ģarıl Ģarıl akan.

Çağlak baĢında maǾlûm-ül-hüdut bağ hıssasını iĢbu Mehmet bin Ramazan‟ın iniĢtesi

Hasan‟dan yirmi altuna iĢtirâ ittim (TarS: 791). ġerrân [Fa.]: Çağlak su sıfatıdır (TarS: 791). Nola çağlak çay olup akarsa yaĢım çağ çağ

Çak Ģu sevgi çağıdır çağlanlığın çağı bu çağ (TarS: 791).

döllek: Koyunların kuzuladıkları yer. <döl+lek

Zikr olan eyerci yerinin kıĢlasın ve dölleğün ve otlakın Kara Balı‟ya ve Kemalçe‟ye maan yılda otuz akça mukataaya verdi (TarS: 1236).

duzlak, (tuzlak): Tuz hasıl olan yerler, tuzla.

Organ adları ifade eden kelimelerde geçer.

boğurtlak (II): Gırtlak, boğaz.

El-hancur [Ar.]: … Hulkum mânasınadır… Galsame boğazda boğurtlak baĢındaki yumruya denir. Kaldı ki boğazın fezâsında iki mecrâdır, buna hancur ve hulkum ve kasaba- i riye derler. Türkide boğurtlak ve Fariside nât-i gelû denir (TarS: 634).

Ħancere [Ar.]: Nefes borusudur ki Türkide boğurtlak ve hırtlak tâbir olunur (TarS: 634). ĦuĢk-nây [Fa.]: Nây-i gelûdur ki boğazda taam ve Ģarap mecrasıdır. Boğurtlak denir (TarS: 634).

1.43.+lAn / +lAŋ

+lAk eki ile aynı iĢleve sahiptir. Ġsimden fiil yapan +lA- eki ile fiilden isim yapan -n ekininin kaynaĢmasıyla oluĢmuĢtur. Yansıma kökenli kelimeler üzerine gelerek türetmeler yapar.

Hayvan adları ifade eden kelimelerde geçer.

doŋuzlan kurdu, (doŋuzlan böceği, toŋuzlan böceği, tomuzlan boceğ, toŋuzlan kurdu): Bok böceği.

Kovan arısının baldu diĢi var

Toŋuzlan kurdunun dahi işi var (TarS: 1218).

Ħabezdu [Fa.]: Doŋuzlan kurdu (TarS: 1218).

Sergin gerdan [Fa.]: Bok böceğine denir, tomuzlan böceği dahi derler (TarS: 1218).

1.44.+lAyIn

Ġki vasıta ekinin birleĢimi sonucu oluĢan bir ektir. Eklendiği kelimeye benzerlik katar. Ġsimlerden zarf yapar (Hatipoğlu, 1974: 100, Zülfikar, 1991: 108, Banguoğlu, 2011: 191, Ergin, 2000: 173-174, Gülsevin, 2011: 117).

ayrulduğunlayın: Ayrıldığı gibi, ayrıldığı vakit.

Ol verdiği sadaka döner, ol veren kiĢiden ayrulduğunlayın ol fakire vardığı sâat döner (TarS: 340).

bayağılayın: Eskisi gibi.

Çün evüme geldim ki yine bayağılayın tesbihim okuyam, namazım kılam (TarS: 464). Biregüye eyitseler kim: Yüz yıl azap çekmek gerek kim her gün senin endamın biri birinden ayırtlana, gerü bayağılayın bütün ola.. (TarS: 464).

Ey balık, Tanrı desturu ile gerü bayağı hâline döngül. Pes balık bayağılayın büryan oldu (TarS: 464).

beğenecekleyin: Beyenilecek gibi, beyenmiye değer.

ġakof-ı Rusteniyi bile alıp kırk kul rikâb-ı cenap düzdü Ģöyle kim padiĢahlar

beğenecekleyin (TarS: 481).

buyruğınlayın: Buyruğuna göre, emri üzere.

Pes Tanrı buyruğınlayın Musa iĢledi (TarS: 724).

durduklayın durmak: Eski vaziyette kalmak, eskisi gibi bulunmak, evvelki halde

sebat ve devam etmek. Ola kim bir iĢ ola tedbir ile SavaĢ karılırsa çeri kırıla Bular yine durduklayın duralar Ġkileyin el kılıca uralar (TarS: 1259).

1.45.+lI

Türkçenin en iĢlek eklerinden biridir. Daha çok sıfat olarak kullanılan bu ek, kelimeye „sahiplik ve bulundurma‟ kavramı katar. (Hatipoğlu, 1974: 100-101, Zülfikar, 1991: 108, Banguoğlu, 2011: 191-192, Korkmaz, 2014: 133-134).

Sıfat ifade eden kelimelerde geçer.

açık dillü: Kekelemeden söyliyen, düzgün konuĢan.

Fasih [Ar.]: Açık dillü ve ruĢen sözlü (TarS: 9). Fasih [Ar.]: Açık dillü (TarS: 9).

açuk gönüllü: Saf kalpli, temiz yürekli.

Sana bir uzun boylu, ince belli, semiz ucalı, gökcek yüzlü, Ģirin sözlü, handân lebli, açuk

gönüllü bir cariye gerek (TarS: 14). adaħlu, (adaklu): NiĢanlı, yavuklu.

Bakdı gördi bu otağ Banı Çiçek otağıyimiĢ ki Beyregün biĢik kertme niĢanlusı adaħlusıyidi (TarS: 14).

Adaklusından ergenlik bir kırmızı kaftan geldi (TarS: 15).

ġimdi seni benim adaklum idüpdürürler (TarS: 15).

adanlu:… adını takınmıĢ, adlı.

Var idi meclis-i Ģehte bilâĢek

Hakim adanlu yetmiĢ kiĢiyedek (TarS: 16).

adı bellü: MeĢhur, maʿruf.

Geldi on adı bellü er aldılar doksan kiĢi

adlu: MeĢhur, ünlü.

Nice adlu beyler düĢman leĢkerinden düĢürdü (TarS: 20). Nâmver [Ar.]: Adlu, meĢhur (TarS: 20).

Beni-Ġsrail kavmi içinde bir padiĢah var idi, adı Bersam idi. Yüz yetmiĢ bin bellü adlu padiĢahlar ana hizmet kılurlar idi (TarS: 20).

ağır gönüllü: Korkak.

Ħar-gil [Fa.]: Ağır gönüllü olan kimesne… (TarS: 37).

ağırlıklu: Muhterem, mûteber, değerli, Ģayanı hürmet.

… Bağanın katına vardılar ve eyittiler: Esenlemeğe geldik, esen kalgıl ey ağırlıklu dost ve ey muvafık yâr (TarS: 41).

Bana eylediği hoĢnutluklarını anarven, endiĢe ve gönül darlığı bana galip olur kim yâranların ağırluklısı ve kavmin azizrağı idi (TarS: 41).

Her giz berhurdar olmasın ol avrat kim erini kendi aziz canından bin gez ağırlıklu saymaya (TarS: 41).

ağlamıĢ yüzlü: EkĢi suratlı.

KiĢi ağlamış yüzlü olmak eyü olmaz (TarS: 47).

ağzı çelikli: Çenesi kuvvetli, düzgün söz söyliyebilen.

Hazır olduklarında sipah kethudayerlerinden bir ağzı çelikli herif ayak üzere durup… (TarS: 60).

ağzı kutlu: Ağzından hep hayırlı söz çıkan, hep iyi söz söyliyen.

Bir ağzı kutluya ĢeĢ gele (TarS: 61).

ala tenlü: AbraĢ.

Kelbî eyitti: Kaçan Ġsa, anadan gözsüz doğmuĢu ve ala tenlüyi onardı ve ölüyü diri kıldı (TarS: 88).

El ebras [Ar.]: Ala tenlü kimse ki baras dedikleri marazdan olur (TarS: 88).

alçak asıllu: Soysuz.

Furûmâye [Fa.]: Alçak asıllu (TarS: 91).

alçak hallü: Uyruk.

Zîr-dest [Fa.]: Raiyyet ve alçak hallü (TarS: 91).

alımlı, (alımlu): Alacaklı.

Varasın biregüden ödünç alasın, ol bir arzuyu geçiresin, ol lezzet dahi geçe, alımlu sana tekazâ kıla, senin dahi vereceğin olmaya, halk içinde bunca mezellet sana vâkıʿ ola (TarS: 103).

Vamħah [Fa.]: Alımlı (TarS: 103).

alnı depeli: Alnı perçemli.

Alnı depeli iki kıçları sekili, enenmiĢ, sarı ile doru mâbeyninde renkli atı… (TarS: 110). altunlu: Altın iĢlemeli.

… Ġki dülbent ve iki altunlu takya… (TarS: 114).

… Yüz altmıĢ beĢ ağaç altunlu kemha alıverdi (TarS: 114).

Bundan akdem mezburda rehin on iki sahan ve bir altunlu kaftan ve bir halı… (TarS: 114).

amanlu: Aman dileyip andlaĢma yapan.

Ahdî [Fa.]: Amanlu server (TarS: 117).

aŋlamaklu: AnlayıĢlı. <aŋla-mak+lu

Benim atam Kayser bilgili kiĢi idi, aŋlamaklu er idi (TarS: 161). Bir bilgili melik, bir aŋlamaklu sultan var idi (TarS: 161).

arı dirliklü: Temiz yaĢayıĢlı.

Kadı olan kiĢi müctehit gerek ve âlim ve zâhit ve arı dirlüklü ve müttaki gerek (TarS: 197).

arı etekli, (arı eteklü, aru etekli): Ġffetli, namuslu.

Kaçan arı etekli dirilür, ol biçere ki tâ yakasına değin gömülgene düĢmüĢ ola (TarS: 197) Pâk-dâmen: Aru etekli yâni zinadan berî olan kimesne (TarS: 197).

Pâk-dâmen: Arı eteklü ve arı nazarlu (TarS: 197).

asıllu: Soylu.

Güleç yüzlü, usullu, tatlı sözlü

Açık elli, asıllu fitne gözlü (TarS: 244).

assılu, (assılı): Faydalı.

Âkıl kiĢi Ģöyle gerektir kim ayruklar ziyanından öğüt kesip kılıp tecrübe eyleye assılusın hasıl eyliye (TarS: 253).

Ġbni-Sinâ eydür: Badem mürebbâsı boğaz ağrısına assılıdır (TarS: 253). Bir assılu nesneyi kendülere hasıl kılalar (TarS: 253).

aĢak dilli: Alçak gönüllü.

Ulunun himmeti ulu gerektir

aĢak gönüllü: Âciz, gönlü kırık.

Nice gürbüz ayağa düĢer kalur Nice düĢmüĢe baht yâri kılur Sıma gönlün aşak gönüllüleriŋ

Ki yindek eli üstün olmaz erin (TarS: 263).

atlu kiĢi: Süvari.

ĠĢitir ününü havadan iner

Ol atlu kişinüŋ eline konar (TarS: 278).

avurdu yelli, (avurdu yellü): Lâfazan, palavracı.

Bâd-für [Fa.]: Ve avurdu yelli kiĢi ki muttasıl eser savurur söyler elinden nesne gelmez (TarS: 287).

Bâd-ber [Fa.]: Avurdu yellü kimesne elinden iĢ gelmez itmediği nesneyi söyler, eser savurur, lâf ü güzaf urur (TarS: 287).

Bâd-furû [Fa.]: Avurdu yelli kimse ki eser savırır elinden nesne gelmez (TarS: 287).

ayaklı küpe: Salkım küpe.

… Ve üç ayaklı bir altun küpe ve bir mor feracem vardır (TarS: 307).

aydın, (aydınlu): 1. Münevver, ziyadar, ıĢıklı.

ġükür ve öğmeklik ol tanrıya kim anın kudreti eserleri aydın gündüz yüzünde yıldıramıĢtır (TarS: 314).

Ol evi kim yavlak aydın u ulu

Kamu dürlü reng ü nakĢ ile dolu (TarS: 314)

RuĢenâ [Fa.]: Aydınlu ve RuĢen olan nesne, nurlu kimesneye dahi ıtlak olunur (TarS: 314)

2. Nur, ıĢık, aydınlık.

Dedi ey iki gözümün aydını

Bana dindürür saçının bir dünü (TarS: 315). Kendözünden çün değildir ay nuru

Aydıŋı kamu güneĢtendir varı (TarS: 315).

Baharda yılan çıkıcak güneĢ aydınından gözleri yaĢ olur, kamaĢır (TarS: 315).

3. RuĢen, açık, âĢikâr.

Hûveyda [Fa.]: Aydın ve görünür (TarS: 315).

azadlu: 1. Serbest bırakılmıĢ, azad edilmiĢ.

Tanla durup baĢın kaldır, ellerini suya daldır

2. Ahrar.

Ahrarın maʿnisi azatlu demek olur (TarS: 342).

azlu: Nasibi, kısmeti az.

Nice azgınlara yol gösterirsin

Nice azlulara bol gösterirsin (TarS: 351).

babalı kızlı ol-: Aralarında sıkı münasebet bulunmak, içli dıĢlı olmak.

Zannetme duhter-i rezi rind ile gizlidir

Anınla Ģeyh efendi de babalı kızlıdır (TarS: 357).

bağlı, (bağlu): 1. Kapalı.

Çün ahĢam oldu, halk yattı, durdu kim çıka, gördü kapu bağlu (TarS: 374). Geri dönecek yol bağlu ve özürler makbul olusar değil (TarS: 374).

Pes Âmine‟nün evine geldim, kapuyu bağlı buldum (TarS: 375).