• Sonuç bulunamadı

2.23 GIC / GUC

2. Nefret etmek.

Âzığ [Fa.]: Darılganmak (TarS: 1013).

Âzığ [Fa.]: Müteneffir olmak ve tarlıganmak bir kiĢinin sözünden (TarS: 1013).

3.13. +(I)k- / +(U)k-

Eski Türkçe‟den beri kullanılan ekin, kullanım alanı daralmıĢ ve seyrek olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. „OluĢ‟ bildirme özelliği ile geçiĢsiz fiiller ifade eden kelimelerde geçer. Ek, isim kökünden kökün anlamını pekiĢtiren dönüĢlü eylem gövdesi kurar (Ergin, 2000: 183, Korkmaz, 2014: 175-176, Banguoğlu, 2011: 211, Hatipoğlu, 1974: 82, Çağatay, 1966: 42).

arka biriktir-: Yardımcı toplamak, kuvvet peyda etmek.

Kaçan mekr issi zalimler arka birikdüre ve bir gezden kastedeler, tiz zafer bulalar (TarS: 215)

Eğer kamumuz el ele verip bu iĢ yarağı için arka birikdürmesevüz deniz vekili bu iĢi adet edinir (TarS: 215).

azgın-: Az görmek, azımsamak.

Ġstiksar [Ar.]: KiĢi nesneyi az görüp azgınmak ve acz ızhar etmek (TarS: 342).

baĢık-: 1. Yaralanmak. (“baş: yara” Clauson, 1972: 376)

SıvıĢtı ara yerden Ģah Hurrem

Başıkmakdan teni oldu müsellem (TarS: 433). 2. Yara baĢ tutmak.

Cilüb [Ar.]: Yağmursuz gelüp geçen bulut ve karantısı ve karanuluğu ve yaranın başıkmıĢ mühresi (TarS: 433).

birike: Hazine, mahzen, sarnıç.

Yolda su birikeleri vardı, anları harap gördü (TarS: 593).

birik-, (birük-): BirleĢmek, bir araya gelmek, ittihat etmek.

Zehi devlet ki birikti iki yâr

ġunun gibi ki gönlek oldu ağyar (TarS: 594).

Oğuz‟un bazı uruğları ve hısımları anunla biriktiler (TarS: 594). Ol sâat (kamer) ĢakkolmuĢ iken, biriküp bütün oldu (TarS: 595).

burçuktur-: SıkıĢtırmak, taciz etmek. (<borç+uk-tur-mak)

3.14. +IrGA-

Eski Türkçeden beri çok yaygın olmayan bir ektir. Türkiye Türkçesinde +ImsA- ekine benzer bir iĢlev taĢır. Genellikle „gibi saymak, öyle saymak‟ anlamında duygu, fikir ve görüĢ bildiren geçiĢli birkaç fiil bırakmıĢtır (Banguoğlu, 2011: 213, Korkmaz, 2014: 179, Hatipoğlu, 1974: 78).

azırga-, (azırgan-, azırka-): Az görmek, ehemmiyet vermemek, azsınmak, istihfaf

etmek.

Huzeyfe, Beni-Gurab‟ı azırganup kardaını andağı mâlin nehbine ve gaaretine göndermiĢtir (TarS: 348).

Sen dahi Hak Taâlâ bunca ıklimler ve vilâyetler verdi; henüz azırganursın (TarS: 348). Tanrı kendilerine verdiği niʿmeti azırganalar hor bakalar niʿmete, kâfir olalar deyü korhtum (TarS: 348).

3.15. +(I)l- / +(U)l-

Sıfatlardan „olma‟ bildiren fiiller türetmiĢtir (Ergin, 2000: 181, Hatipoğlu, 1974: 85, Gabain, 1988: 53, Korkmaz, 2014: 176).

GeçiĢsiz fiil ifade eden kelimelerde geçer.

dümen doğrult-: Yöneltmek.

Mükemmel asker ile Cezayir‟e dümen doğrulttular (TarS: 1311).

3.16. +lA-

Ġsimden fiil yapma eklerinin en iĢlek olanıdır. Hemen hemen her çeĢit ismin sonuna gelerek „yapma‟ veya „olma‟ ifade eden fiiller ifade eden kelimelerde geçer. Türkçede baĢlangıçtan beri kullanılan bu ek, iĢlekliği çok artarak isimden fiil yapma eki kategorisine hakim durumdadır (Zülfikar, 1991: 101, Ergin, 2000: 180, Korkmaz, 2014: 176, Hatipoğlu, 1974: 89).

GeçiĢli ve geçiĢsiz fiiller ifade eden kelimelerde geçer.

açıkla-: Meydana çıkarmak, açık hale getirmek.

Engiħten [Fa.]: Depretmek ve koparmak ve oynatmak ve yükseltmek ve yukarı çekmek ve ırak etmek ve açıklamak ve zahir ve âĢikar eylemek (TarS: 10).

Perde ber-giriften [Fa.]: Zahir ve aĢikâr eylemektir ki açıklamak tâbir olunur (TarS: 10).

ad bağla-: Ad olarak almak.

Kendözüme vü gönüller tağladım (TarS: 17).

adımla-: Yürümek.

Andan Âdem‟e bir asâ indürdü, eyitti: Ya Âdem, adımlagıl. Pes adımladı, Ģoluk sâat Hint yerine erdi (TarS: 19).

Bir kimse ahĢam yemeğin yise münasip oldur ki kırk adım yer adımlaya (TarS: 19).

adla-: Ad vermek, adlandırmak. (bk. ada-)

Bunca dürlü hâsiyet kim sadladuk

Değmesin bir künyet ile adladuk (TarS: 20).

ağaçla-: Sopa ile dövmek.

Pes kaçan ol ikiyi yalan duttular ve ağaçlayıp zindana bıraktılar (TarS: 28).

ağırla-: Tazim, tevkir etmek, hürmet ve itibar göstermek.

Görklü hilʿat giydirin halk tanlayu Getürün anı bana ağırlayu (TarS: 38).

ġunun bigi padiĢah kim seni ağırladı ve aziz ve hürmetli ve muhteĢem kıldı (TarS: 38). ġol kimseler ki konukların Ģarap ile ve gayri fısk ile ağırlasa Tanrı Taâlâ kıyamette katı azap ider (TarS: 39).

ağız kokla-: Ağız aramak

Kimi der ki dün ağzını kokladım

Bakayım ne dermiĢ deyü yokladım (TarS: 45).

aħĢamla-: Geceyi geçirmek.

Yarın gece gelesin bizim ile aħşamlayasın (TarS: 67). Ki biĢirdüp nice niǾmetler elvan

Bile aħşamlar idi çokluğ insan (TarS: 67).

Bizde aħşamlasa bir Ģep doğsa gönlümden o bedr (TarS: 67).

alay bağla-: Asker saf saf olmak, harp safı nizamına girmek.

Çadırın diktirdi, alay bağladı turdu (TarS: 89). TaĢraya çıkıp alay bağladılar

Cümle kâfir yüreğin dağladılar (TarS: 89). Kurudan PaĢa çün alay bağladı

Anda kâfirler yüreğin dağladı (TarS: 89).

arıla-: Temize çıkarmak.<arı+la-mak

Yusuf Aleyhisselâm dedi ki ben nefsimi berî kılmazam arılamazam ol kasddan ki benden geldi (TarS: 203).

… Yâni kendü nefsinizi arılayup medhetmek etmen (TarS: 203).

Hak Taâlâ seni berî kılıp arıladı ol sözden ki senin hakkında dediler (TarS: 203).

arı sıfatla-: Tenzih etmek.

Tesbih iderüz yâni arı sıfatlaruz senün hamdün ile (TarS: 208).

alazlama: Yılancık hastalığı.

Humre [Ar.]: Yılancık denilen illet. ĠĢbu illete alazlama da derler (TarS: 90).

alçakla-: Tahkir etmek.

Bizi alçakladı anı ulular

Ne diye iĢitip beyler, ulular (TarS: 91).

altunla-: Altınla iĢlemek.

Kındırmağa di: tergib [Ar.], altunlamağa: tezhib (TarS: 114).

alukla-: Hayvanın sırtına çul, palan, semer gibi Ģeyleri koymak. (“alık (I): 1.Eğer, semer, palan, hayvanın beline konulan eski çul” DerS: 216)

Tosun, götürmediğin andan bildim, aluklamadın tersledi (TarS: 117).

andla-: And içirmek, yemin ettirmek.

Ve lâkin arada varan gelen bendim ve halkı andlayan (TarS: 147).

aŋlarlan-: Anlar hale gelmek, anlar gibi görünmek. (āŋla- <*āŋ “düşünce, idrak, anlayış” SS: 28, KBS: 71)

Et-teakkul [Ar]: Bilmek ve anlamak ve aŋlarlanmak (TarS: 164).

anukla-: Hazırlamak. ( “anu-: hazırlanmak” DLTD: 29)

… Bular bu kelecide iken bir cariye içeri girdi, sabah oldu dahi birbirinizi görmek olmaz, firak vaktıdır. ġâpu dem-i sert urup mahzun taĢra geldi. Kız zâri kılıp yüzün tırmaladı. ġâpurlu anukladı bir gulâm ġâpur‟u alıp hammama vardı (TarS: 171).

arala-: 1. Ayırdetmek, ayırmak.

Bizi anınla kılıç aralar (TarS: 183).

… Oradan geçicek bir pınara uğrarsın, anda iki meh-rû avrat birbiriyle cengeder. Sana yalvaralar: Merdümlük eyle bizi arala birbirimizi öldürmeyelim. Mukayyet olma (TarS: 183).