• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: DÎVÂNIN DİNÎ-TASAVVUFÎ KELİME, TÂBİR VE KAVRAMLAR BAKIMINDAN TAHLİLİ KAVRAMLAR BAKIMINDAN TAHLİLİ

2.1.1. İnanç ile İlgili Kavramlar 1. Allah

2.1.1.1.1. Zâtî Sıfatlar 1. Bâkî

74

anlamındaki bekâ kökünden türeyen bir sıfattır (Topaloğlu, 1991:536). Allah’ın sonsuz oluşunu ifade eden bâkî terimi, zâtî sıfatlardan biridir. Yûsuf Hakîkî, Allah’ın ebedî bir saltanat kurduğuna değinmekte ve bu durumun aynı zamanda onun varlığına delâlet ettiğini dile getirmektedir. “Lî-me‘allah” meclisi, Hz. Muhammed’in Allah ile birlikte olduğunu ifade ettiği meclistir. “Lî-me‘allâh” sözünün geçtiği hadîs-i şerifinde peygamber efendimiz, “Benim Allah ile birlikte olduğum öyle bir vakit vardır ki o vakitte bana ne Hakk’a yakın bir melek ne de gönderilmiş bir nebî yaklaşabilir.” buyurmaktadır (İsmâil b. Muhammed el-Aclûnî, 1985:156). Dünya devletinde tek sonsuz olan Allah’tır. O’nun varlığının meclisinde O’nun ile birlikte olmak mânevî bir zevktir. O’nun sonsuz saltanatı da varlığının delilidir:

“Bil bu bâkî hayâtı devletidür Ebedî saltanat ‘alâmetidür Lî-me‘allâh bezmi ‘işretidür

Halvet-i lâ ilâhe illallâh” (1/19, s.33)

Bil ki, “Lâ ilâhe illallâh” halveti (zikri); Allah’ın sonsuz devleti, ebedî saltanatının nişânesi, lî-me‘allâh bezminin nimetidir.

Şâir, Allah’ın aşkıyla gönlünün yaralı bir şekilde bulunduğunu; hattâ aklını kaybettiğini, sonsuzluğa giden yolda âşıkların gönlünün yaralarla dolu olduğunu ve bu durumun kıssalar oluşturduğunu belirtmektedir. Hayât-ı bâkî tamlamasından kasıt, Allah’tır. Allah, sonsuzdur ve sâlikler Allah yolunda yokluğa ulaşmak için türlü badirelerden geçmektedir:

“Dil gam-ı ‘ışkun-ıla garka-ı hûn

‘Akl âşüfte oldı cân mecrûh” (108/9, s.201)

Gönül, aşk derdinle kana battı; akıl perîşân, can yaralı oldu.

“Oldı lâkin hayât-ı bâkî bu

Yolda ‘âşıklara kısas-ı cürûh” (108/10, s.201)

Lâkin, sonsuzluk hayatı bu şekilde oluştu; (bu) yolda âşıklar acılı hikâyeler yaşadı. 2.1.1.1.1.2. Bârî

75

hastalık, kusur ve ayıp türünden olup insana hoş gelmeyen şeylerden uzak bulunmak; borç ve zimmetten berî olmak anlamlarına da gelir (Topaloğlu, 1992:73). Allah’ın yarattıklarını bir nizâm üzere meydana getirmesi veya her şeyi birbirine uygun şekilde yaratan demek olan bâri, Allah’ın sıfatlarından biridir. Yûsuf Hakîkî, dilediğine izzet ve şeref veren, sonsuz olan ve yarattıklarını nizâm üzere yaratan, şahıslara rızkını veren, her türlü benzetme ve tasavvurdan uzak olan, dilediğini alçaltan, kâinattaki her şeyi bir nizam üzere ortaya koyan Allah’ın sıfatlarını dile getirerek onun yüceliğini belirtmektedir:

“İy bârî vü bâkî vü mu‘iz râzık-ı eşbâh

Vâlî müte‘âlî vü muzil hâlık-ı eşyâ” (4/2, s.49)

Ey bârî, bâkî, rızık veren izzet sahibi, yüce ve yoktan var eden, her şeyin yaratıcısı olan Allah!

“Hâlik ü bârî i ganî sübbûh

Derd-i ‘ışkun içürdi câna sabûh” (108/1, s.200)

Ey yaratan, sonsuz olan her türlü kusurdan, noksandan uzak olan (Allah)! Senin aşkının derdi, cana (aşk) şarabını içirdi.

Allah, âlemlerin yaratıcısıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Külle yevmin hüve fî şe’n”8 buyrulmaktadır. Bu durumda âlem, Allah tarafından yaratılmış ve yaratılmaya da devam edilmektedir. Bütün mahlûklar, Hakk’ın zâtıdır ve O’nun zâtî fiilleridir:

“Kim yaratdı bu cümle mahlûkı

Kim urupdur bu ‘âleme bünyâd” (130/11, s.239)

Bu bütün mahlûku yaratan kim? Bu âlemin temelini atan kim?

Âlem-i halk, görünen âlemdir. Şehâdet âlemi olarak da bilinen bu âlem, duyu organlarımız ile idrak ettiğimiz her şeydir. Allah, kâinattaki her şeyi sanatıyla bir nizam üzere yaratmıştır:

“İden bir emr-ile hecdeh hezâr ‘âlemi halk

Kılan bu encümi hem nüh felekde zeyn İlâh” (532/4, s.773)

Bir emir ile on sekiz bin âlemi yaratan, hem (de) bu yüceliği dokuz felekte süsleyen 8 “O, her an yeni bir iş, yeni bir yaratmadadır” (Rahmân 55/29).

76

Allah’tır.

2.1.1.1.1.3. Ehad

Bir, yegâne, bir tek anlamına gelen ahadın, “vahd” veya “vahde” kökünden türetilen “vahad” kelimesindeki vav harfinin hemzeye çevrilmesiyle ortaya çıkmış bir isim olduğu kabul edilir. Aynı kökten türemiş olan vâhid de aynı veya yakın anlamda olmak üzere Allah’ın isimleri arasında yer alır (Topaloğlu, 1988:483). Yûsuf Hakîkî bu sıfatı, samed ve ebed sıfatları ile kullanarak beytin anlamını güçlendirmiş ve Allah’ın tek ve bir olduğunu dile getirmiştir:

“Sen ehadsın sen samedsin sen ebed Padişâhlıguna yohdur inkısâ” (5/10, s.53)

Sen teksin, sen benzersizsin ve sonsuzsun; (senin) hükümrânlığında hiçbir noksanlık yoktur.

“İy hayy u ehad senden iy ferd ü samed senden

İreydi meded senden ey vây n’idelüm ey vây” (566/77, s.827)

Ey, hayat sahibi, tek ve benzeri olmayan Allah! Senden meded ulaşmazsa vay hâlimize!

Şâir, Allah’ın birliğine vurgu yaparak onun mülkünün sonsuz olduğunu dile getirmektedir. O’nun birliğine kimse muhalif olamaz:

“Anun mülki ebeddür ol ehaddür

Mu‘ârız kimdür ana ya münâzi‘ ” (261/12, s.417)

Allah’ın mülkü sonsuzdur ve O, tektir; ona muhalif ve karşı çıkan kim olabilir? 2.1.1.1.1.4. Vâhid

Bir, yegâne, bir tek anlamına gelen ahadın, “vahd” veya “vahde” kökünden türetilen vahad kelimesindeki vav harfinin hemzeye çevrilmesiyle ortaya çıkmış bir isim olduğu kabul edilir. Aynı kökten türemiş olan vâhid de aynı veya yakın anlamda olmak üzere Allah’ın isimleri arasında yer alır (Topaloğlu, 1988:483).

Yûsuf Hakîkî bir beyitte, suçlu olduğunu ve yaptığı hatalardan Allah’ın lutfuna sığındığını dile getirmektedir. Kerîm sıfatı ile vâhid sıfatını bir arada kullanarak tek

77

bağışlayıcının Allah olduğuna işaret eden şâir, günahlarının bağışlanmasını istemektedir:

“ ‘Afv eyleyesin meger ki cürmüm

Var n’idem iy kerîm ü vahîd” (124/42, s.228)

Ey bir ve cömert olan Allah! Suçum var, n’eyleyeyim! Beni affet!

Hakk’ın bir oluşunu ifade eden vahdet; bir olan, tek olan, bir anlamlarına gelmektedir. Vahdet, insanı kendinden geçirmesi, sarhoş etme gibi özellikleri barındırması sebebiyle şaraba teşbih edilir. Tasavvuf ehlinin Bezm-i Elest’te Hakk’ın “Elestü bi-Rabbiküm”9 hitâbını işittikleri vakit, içtikleri vahdet şarabının etkisiyle sarhoş ve mahmûr kalacakları belirtilir. Yûsuf Hakîkî de aşağıda yer alan beyit ve bentlerde bu hususlara yer verir:

“Câna vahdâniyyetin hakkıyiçün

Câm-ı vahdetten içür sahbâ şehâ” (5/15, s.53)

Ey sevgili! Vahdaniyetin hakkı için vahdet kadehinden şarap içir!

“Vuslat emelinde fikriyiçün Vahdet müliyile sekriyiçün Her cevr-i belâya şükriyiçün

Üftâdelerünüz ‘inâyet eyle” (3/29, s.46)

Ey Allah’ım! Düşkünleriz; kavuşma emelinin düşüncesi, vahdet şarabının sarhoşluğunun şükrü ve her türlü belâya şükretmek için inâyet eyle!

“Câm-ı vahdetten içür mest bulındur mevtün

Sekerâtında süz ile çü bu ‘abher Yâ Rab” (60/14, s.139)

Ey Allah’ım! Bu nergis gözlerden dolayı acı çekerek ölmüş olan cana vahdet şarabından içir, onu mest et!

2.1.1.1.2. Sûbûtî Sıfatlar