• Sonuç bulunamadı

Yunanistan’ın Bağımsızlığını Kazanması’ndan Lozan Antlaşması’na Kadar Geçen Süreçte Yunanistan’daki Müslüman Azınlığın ve Doğu

KAYNAKLAR VE YÖNTEM

1.1 1923-1934 YILLARI ARASINDA YUNANİSTAN’DAN TÜRKİYE’YE GELEN GÖÇMENLER

1.1.1. Yunanistan’ın Bağımsızlığını Kazanması’ndan Lozan Antlaşması’na Kadar Geçen Süreçte Yunanistan’daki Müslüman Azınlığın ve Doğu

Trakya’daki Rumların Durumu

1821’de Eflak-Boğdan’da, ardından da Mora’da Yunan isyanı başlamış ve bunun üzerine Osmanlı Devleti, isyanla ilgileri olduğu gerekçesiyle Patrik V. Grigorios’u ve bazı Rum dinî liderlerini idam ettirmiştir. 19. yüzyıl boyunca çeşitli sebeplerle karışıklıkların yaşandığı Girit’in, Mora Adası’nın hem siyasi hem de ekonomik tesirinde olması, 1821 Yunan İsyanı ile Girit’teki kargaşa ortamının daha da belirgin bir hâle gelmesine sebep olmuştur.37 Girit’teki isyanları bastırması için Girit, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya verilse de Rumlar’ın bağımsızlık hareketi Mora’da devam etmiştir. Osmanlı güçlerinin isyanı bastıramaması üzerine kendisinden yardım istenen Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa kumandasındaki Mısır donanması, 1825’te Mora’ya çıkarak Modon’u karargâh yapmış ve isyanı oldukça sert bir şekilde bastırmıştır.38 Avrupa’da güçlü bir akım hâline gelen Filhellenizm’in39 de oluşturduğu kamuoyunun etkisiyle İngiltere ve

36 Cevat Geray, “Türkiye’de Göçmen Hareketleri ve Göçmenlerin Yerleştirilmesi”, s. 26.

37 Musa Gümüş, “1866-1869 Girit İsyanı ve Yunanistan: Namık Kemâl’den Tespitler”, İnsan ve

Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, C. 5, S. 1, 2016, s. 29.

38 Mehmet Hacısalihoğlu, “Yunanistan”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 43, Türkiye Diyanet Vakfı

Yayınları, İstanbul, 2013, s. 588.

39 Çağdaş Yunanca bir kelime olan Filhelen, Yunan dostu anlamına gelmektedir. Türkçe

Yunanperver olarak karşılık bulan kelime, Yunan ve Yunan’a bağlı olan her şeye derinden sevgi besleyen kişileri tanımlamak amacıyla kullanılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Esra Özsüre, “19. Yüzyıl Avrupa Romantiklerinin 1821 Mora İsyanı Üzerindeki Siyasi ve Kültürel Etkileri, Türkiyat Mecmuası, C. 26, S. 2, İstanbul, 2016, s. 330.

14

Rusya önce 4 Nisan 1826 tarihinde Saint Petersburg Protokolü’nü, ardından İngiltere, Fransa ve Rusya 6 Temmuz 1827’de Londra Protokolü’nü imzalayıp, Osmanlı Devleti’ne yıllık vergi veren bir Yunan Beyliği’nin kurulmasını kararlaştırmışlardır. Saint Petersburg Protokolü’nün birinci maddesi ve Londra Protokolü’nün maddelerinden biri Müslümanların bu Yunan Beyliği’nin sınırları dışına çıkarılması ile ilgiliydi. Buna göre, Müslümanlarla Rumların arasında karşılıklı kötü muamelelerin engellenmesi için Müslümanların Yunan Beyliği’nde ve adalarda bulunan mülklerini Rumlar’a satarak buradan ayrılmaları gerekiyordu. Osmanlı Devleti’nin Londra Protokolü’nü reddetmesi üzerine, Avrupalı müttefiklerin donanması Mısır-Osmanlı donanmasını 20 Ekim 1827’de Navarin’de imha etmiştir. 1828’e gelindiğinde İbrâhim Paşa Mora’dan çekilmiş,40 Rusya ise Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmıştır. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rus ordusu geçtiği yerlerdeki Müslümanları katletmiş, Rusların zorbalıklarından kaçan Müslümanlar dağlara, ormanlara sığınmış ya da göç etmek zorunda kalmıştır. Rus ordusunun Edirne üzerine yürümesinin ardından Çorlu, Silivri ve Enez’e kadar bütün kasaba ve köylerin talan edilmesiyle, büyük bir panik yaşanmış, bu durumdan etkilenen Güney Trakya Türkleri de yerlerini yurtlarını terk ederek göç etmişlerdir.41 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rus ordusunun ilerleyişi durdurulamamış, Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ile sonuçlanan bu savaş neticesinde Edirne Antlaşması ile 1829’da Yunanistan bağımsız olmuştur.

Yunanistan’ın kurulmasının ardından, Teselya, Girit, Epir, Trakya ve Makedonya’yı ele geçirmek Yunan politikasının öncelikli hedefleri hâline gelmiştir. 1878’den sonra Girit ile ilgili yaşanan krizler oldukça ilgi uyandırmış, ancak Yunanistan’ın dikkati yine de Makedonya üzerinde olmuştur. Barbara Jelavich’e göre bu durumun en önemli nedeni, Girit üzerinde Yunanistan’dan başka hak iddia eden bir ülkenin olmaması ve Yunan yöneticilerin bir gün mutlaka adayı ele geçireceklerine dair inançlarıydı. Oysa Makedonya için Bulgar, Sırp, Arnavut, hatta Rumenlerle mücadele edilmesi gerekiyordu.42

40 Mehmet Hacısalihoğlu, a.g.m. s. 588.

41 H. Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanlar’ın Makûs Tarihi Göç, Kum

Saati Yayınları, İstanbul, 2001, s. 33.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından, 1881’de Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalanan bir antlaşma sonucunda Tesalya, Yunanistan’a bırakılmış ve böylece Yunanistan, hedeflerinden birini gerçekleştirmiştir. 1897 yılına gelindiğinde ise Giritli milliyetçilerin talebi üzerine Yunanistan bir filosunu adaya göndermiş ve adayı ele geçirmiştir. Osmanlı Devleti, Yunanistan’ın adadan çekilmesini talep etse de bu talep dikkate alınmamış ve iki devlet arasında 1897 yılında yeniden savaş başlamıştır. Yunanistan bu savaşta ağır bir yenilgi almış ve Osmanlı Ordusu’nun ilerlemesi ancak büyük güçlerin aracılığıyla durdurulabilmiştir. Ancak buna rağmen müdahaleler sonucunda Girit’in özerkliği genişletilerek ada, özerk bir vilayet hâline gelmiştir. Bu arada 1878 yılında kurulan Bulgaristan ile kuzeye doğru genişlemek isteyen Yunanistan arasında rekabet başlamış, Makedonya’da ve Trakya topraklarının güney kısmında ortaya çıkan komiteler vasıtasıyla bu rekabet silahlı çatışmalara dönüşürken, bölgede yaşayan Müslümanlar da çetelerin hedefi hâline gelmiştir.43

24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi, Balkan tarihinin dönüm noktalarından olmuş, Bulgaristan bağımsızlığını ilan ederken, Avusturya, Bosna- Hersek’i ilhak etmiştir. Aynı gün Girit Meclisi, adanın Yunanistan’a katıldığını ilan etmiş, Yunanistan da bu katılımı kabul etmiştir. Ancak Osmanlı Devleti’nin bir kez daha Avrupa devletlerini devreye sokması ile bu katılma, Balkan Savaşlarına kadar ertelenmiştir.

Osmanlı Ordusu’nun Balkan devletleri karşısında neredeyse her cephede yenildiği I. Balkan Savaşı sonunda imzalanan Londra Antlaşması ile Arnavutluk bağımsızlığını kazanmış; Girit Adası, Yunanistan’a verilmiş ve Osmanlı Devleti’nin Trakya sınırı Edirne’yi dışarıda bırakacak şekilde Midye-Enez hattı olmuştur. I. Balkan Savaşı sonunda mevcut düzenden memnun kalmayan Yunanistan ve Sırbistan, 1913 yılında Bulgaristan’a saldırmış ve bu sefer Romanya da savaşa dahil olmuştur. Osmanlı Devleti ise bu kaos ortamından yararlanarak Edirne’yi ele geçirmiştir. Bulgaristan’ın yenilgisi ile sonuçlanan II. Balkan Savaşı sonunda, Ağustos 1913 tarihinde, Bükreş Antlaşması yapılmıştır. Antlaşmaya göre Bulgaristan, Dobruca’yı Romanya’ya, Kavala’yı Yunanistan’a bırakmış, Makedonya’dan ise sadece ufak bir toprak parçası

16

almıştır. Osmanlı Devleti, II. Balkan Savaşı’nın sonunda Bulgaristan ile İstanbul Antlaşması’nı, Yunanistan ile Atina Antlaşması’nı ve Sırbistan ile de İstanbul Antlaşması’nı yapmış, Edirne’yi Bulgaristan’dan geri almıştır.44 İmzalanan bu antlaşmalar, sadece sınırları çizmekle kalmamış, söz konusu devletlerin sınırları içerisinde kalan Türk azınlıklarının haklarını da belirlemiştir.

Atina Antlaşması, Müslümanlara tanınan azınlık hakları ile Yunanistan’a en fazla yükümlülük getiren uluslararası antlaşma olmuştur. Buna göre Yunanistan’ı terk edenler, geride bıraktıkları taşınmazlarını koruma ve onları başkaları vasıtasıyla yönetebilme hakkına sahip olmuşlardır. Sadece halkın değil, antlaşmanın yedinci maddesi ile padişah ve ailesinin malları da güvence altına alınmıştır. 11. madde ise bırakılan topraklarda oturanların yaşam, mal, onur, din ve geleneklerini güvence altına alırken, bunların Yunan kökenli vatandaşlarla aynı medeni ve siyasal haklara sahip olacaklarını, dinlerini açıkça yaşayabileceklerini hükme bağlamıştır.45

Balkan Müslümanlarının haklarını düzenleyen uluslararası antlaşmalar her ne kadar o günkü koşullar düşünüldüğünde, metin üzerinde tüm hak ve insanî şartların sağlanmış olduğu görüntüsünü verse de, uygulamada durum çoğu zaman öyle olmamıştır. Dönemin hâkim politikası olan milliyetçilik ve beraberinde getirdiği uygulamalar, tüm antlaşmalara üstün gelmiştir. Bu dürtü ile bölge Müslümanlarına baskı ve şiddet uygulayan ya da uygulanmasına ses çıkarmayan idareciler, bu insanların kitleler hâlinde göç etmelerine neden olmuşlardır. Bu amaç doğrultusunda Yunanistan, öncelikle işgal ettiği adalarda yaşayan Türklerin buraları boşaltmalarını sağlamış ve yerlerine Rumları yerleştirmiştir.

Sisam, Sakız, Midilli, Limni gibi önemli adalardaki Türkler, Yunanistan’ın öncelikli hedefi hâline gelmiş, burada yaşayanlar Anadolu’ya göç etmeye zorlanmış, yerlerine de Rumlar yerleştirilmiştir. Ayrıca Yunanistan Başbakanı Venizelos, adaların karşısında kalan Anadolu sahillerini de topraklarına katmak istediğinden, özellikle Aydın Vilayeti’nde yaşayan Rum nüfusu arttırma çabasına girmiştir.46 Cemal Paşa’nın hatıralarında anlattığına göre Osmanlı Devleti, Yunanistan’ın bu girişimlerini önlemek

44 Oral Sander, Siyasi Tarih Eski Çağlardan 1918’e, İmge Yayınları, Ankara, 2003, s. 325. 45 Baskın Oran, Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Mülkiyeliler Birliği Vakfı

Yayınları, Ankara, 1986, s. 36.

için Yunanistan Makedonyası’nda kalan ve Osmanlı topraklarına göç etmek isteyen Müslümanlarla Aydın Vilayeti’nde yaşayan Rumların mübadele edilmesini talep etmiştir. Yunanistan başlangıçta bu talebi reddetmiştir. Ancak Yunan, Sırp ve Bulgarlardan gördükleri zulüm ve işkenceler neticesinde sadece canlarını kurtarabilmek için Osmanlı topraklarına göç etmiş olan Müslümanlar tarafından yerli Rumlara saldırıların başlaması ile durum değişmiştir. Osmanlı Hükümeti bu saldırılara dahil olmasa da Venizelos, Aydın Vilayeti Rumlarının Osmanlı Devleti’nin onayı ve özel girişimleriyle Türkler tarafından katledildiğini ileri sürerek propaganda faaliyetlerine başlamıştır. Ancak bu sefer Talat Paşa tecrübelerine dayanarak daha aktif ve hızlı bir politika izlemiş, Fransız, İngiliz, Alman ve Avusturya konsolosluklarının görevlendirdiği kişiler ile yerinde tahkikat yapmak üzere bölgeye gitmiştir. Sonuçta Rumlara zulüm yapılmadığı, hatta zulümden canı yanan Müslüman muhacirlerin giriştiği bazı saldırıların dahi hükümet tarafından şiddetle yasaklandığı tespit edilmiştir.47

Osmanlı Devleti’nin çabaları neticesinde Venizelos, 22 Mayıs 1914 tarihli mektubunda Aydın Vilayeti’ndeki köylü Rum halkı ile Yunan Makedonyası Türklerinin mübadelesini kabul ettiğini bildirmiştir. Temmuz ayında görüşmeler başlayınca Rum tarafı anlaşmazlıkları çözecek karma komisyonların kurulmasını, mal ve mülklerin değerlerinin belirlenmesini ve hicretin isteğe bağlı olması şeklindeki taleplerini belirtmiştir.48 Çözülmesi gereken sorunlar mübadele komisyonuna havale edilmiş, 1914’te İzmir’de toplanan bu heyet, Yunanistan’a giden Rumların bir daha geri dönmemelerini, mallarının tasfiyesini ve hicret mıntıkasının Şarkî Trakya ile İzmir Vilâyeti sahillerinin 30 kilometre dahiline kadar olmak üzere köylerde oturan Rumlarla, Makedonya’daki Türk köylerini kapsaması kararlaştırmıştır.49 Ancak 1914 yazı ve sonbaharında önce İzmir, sonra İstanbul’da çalışan Muhtelit Mübadele Komisyonu anlaşmazlıkları bir türlü çözememiş ve I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile Rum ve Türk ahalinin karşılıklı mübadelesi ile ilgili yapılan bu girişim tamamlanamamıştır.50

47 Cemal Paşa, Hatıralar, haz. Alpay Kabacalı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006,

s. 88-90.

48 H. Yıldırım Ağanoğlu, a.g.e., s. 127-128. 49 İskân Tarihçesi, s. 7.

18

Her ne kadar devletler arasında yapılan mübadele girişimleri neticelenmemiş olsa da Balkan Savaşlarından sonra Osmanlı Devleti ciddi bir muhacir akını ile karşı karşıya kalmıştır. Bu süreçte Trakya’ya iskân edilen muhacirlerin her geçen gün sayısının artması ile bölgede yaşayan Rumlara yönelik saldırılar olmuş, bu da bölgede asayişin bozulması ile neticelenmiştir. Savaş sırasında Rumların saldırılarından canı yanan bölge halkının, Rumların buradan göç etmesi için girişimlerde bulunabilecekleri yönünde endişeler ortaya çıkmıştır.51 Böylece Edirne, Tekirdağ ve Gelibolu gibi Rum köylerine saldırıların yoğun olduğu yerlerde yaşayan Rumlar ve Müslümanlara karşı Rum saldırılarının en fazla meydana geldiği yerlerde yaşayan Rumlar kendilerinden intikam alınacağı korkusuyla buraları topluca terk etmeye başlamıştır. Kırklareli, Edirne ve çevresinde yaşayan Rumlar, İstanbul üzerinden göç etmenin yasak olması sebebiyle Tekirdağ sahillerine inmiş, buradan gemilerle Yunanistan’a geçmişlerdir. Sadece 1914 yılının Nisan ayında Trakya sahillerinde göç etmek için bekleyenlerin sayısı 15 bini bulmuştur. Mülkiye Müfettişi Ali Seydi Bey’in Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği 10 Temmuz 1914 tarihli cetvele göre, bu tarihe kadar bir senelik sürede Edirne Vilayeti’nden göç eden Rumların sayısı 55.587, Bulgarların sayısı 31.508 kişidir. Ayrıca bu süre zarfında 54.116 Müslüman muhacir de Trakya’ya yerleşmiştir. Trakya’dan göç eden bu kişilerin kaza bazında sayılarını ve buralara yerleşen muhacirlerin sayısını gösterir tablo aşağıdaki gibidir:52

51 Manisa Mebusu Emanuel Emanuelidi Efendi, Meclis-i Mebusan’ın 23 Haziran 1914 tarihli

oturumunda, Edirne Vilayeti’ndeki Rumların rahatsız olduklarını ve göç etmek istediklerini söyleyerek Dahiliye Nazırı Talat Bey’den bu konuda açıklama yapmasını ister. Dahiliye Nazırı cevap olarak “işgal günlerinde tecavüzde bulunanlar korkudan göç ediyorlar” derken, Edirne Mebusu Mehmet Şeref Bey de, Emanuel Efendi’ye cevap olarak bir mektup yazar ve daha sonra bu mektuplardan “Rumlar Edirne Vilayeti’nden Niçin Gitmek İstiyorlar” şeklinde kitapçıklar derler. Şeref Bey, mektubunda Edeköy’de 1.440 Müslüman’ın nasıl vahşice katledildiğini, Trakya’nın çeşitli yerlerinde Rumların giriştikleri gasp, katliam ve tecavüzleri ayrıntılı bir şekilde anlatır. Rumların göç etmek istemelerinin sebebinin de yakınları gözlerinin önünde çeşitli zulümlere maruz kalan halkın intikamından korkmaları olduğunu ifade eder. Mektubun tamamı için bkz. Atakan Sevgi, Balkan Savaşlarında Trakya ve 1912 Edeköy Katliamı, Ceren Yayıncılık, Edirne, 2018, s. 317-341.

52 Ahmet Efiloğlu, İttihat ve Terakki’nin Azınlıklar Politikası, İstanbul Üniversitesi Sosyal

Tablo 4. Trakya’dan Göç Eden Rum ve Bulgarların Kaza Bazında Sayıları

Kaza İsmi Bölgeden Göç Eden Müslüman Muhacirler Yerleşen Rum Bulgar Edirne Merkez 430 - 2.431 Mustafapaşa - 5.275 3.496 Seymenli - 1.000 800 Lalapaşa 206 - 5.052 Dimetoka 1.051 1.736 1.049 Uzunköprü 348 - 3.500 Kırklareli Merkez 4.875 10.400 6.865 Lüleburgaz 3.263 1.342 2.246 Babaeski 4.002 932 2.697 Vize 13.442 - 5.790 Demirköy 1.536 2.097 3.143 Pınarhisar 1.980 4.181 4.161 Tekirdağ Merkez 12.337 - 4.102 Malkara 42 3.460 2.935 Çorlu 3.000 400 1.750 Hayrabolu 570 625 306 Saray 2.040 - - Gelibolu Merkez 539 - - Keşan 1.700 - 142 İpsala 141 - 185 Şarköy 497 - 500 Mürefte 3.578 - 2.516 İnöz - 5 - Eceabat 10 - - Toplam 55.587 31.508 54.116

I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile savaşın başından itibaren Yunanistan siyasetinde iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. Venizelos, Osmanlı Devleti ile farklı cephelerde yapılacak bir savaş neticesinde Megali İdea’yı tamamlayabileceğini, Trakya, İzmir ve hatta İstanbul’u Yunan sınırlarına dahil edip Akdeniz’de Büyük Yunanistan’ı kurabileceğini düşünürken, Almanların kazanma ihtimalini yüksek gören Kral Konstantin daha temkinli bir politika izleme taraftarı olmuştur. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi, İtilaf Devletleri’nin Yunanistan’ın savaşa girmesine onay vermesi ile sonuçlanmıştır. Ancak Venizelos, kralı uzun bir süre savaşa girme konusunda ikna edememiş ve istifa etmiştir. 1915-1917 tarihleri arasında Yunanistan’da yaşanan iç savaş ve millî bölünme neticesinde, 27 Haziran 1917’de, İngiltere’nin desteğiyle kral devrilmiş ve böylece Venizelos hedeflerine ulaşma konusunda büyük bir şans elde etmiştir. Venizelos’un iktidara gelmesinin hemen ardından İtilaf Devletleri’nin yanında savaşa giren Yunanistan, sadece bir yıl sonra savaşın galipleri arasına katılmıştır.53

53 Gürhan Yellice, “I. Dünya Savaşı ve Yunanistan: Çanakkale’den Milli Bölünmeye”, Çağdaş

Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, C. XVI, S. 32, Bahar 2016, s. 214-235. Yunanistan’ın Kurtuluş Savaşı sürecindeki tutumu ile ilgili bkz. İzzet Öztoprak, Kurtuluş Savaşı ile İlgili Yunan Belgeleri, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2006.

20

Savaş sırasında Çanakkale Boğazı’nı denizden geçemeyeceklerini anlayan İtilaf Devletleri’nin Gelibolu’ya asker çıkarmaları, boğazda ordunun arkasını sağlama almak ve İstanbul’un güvenliğini temin etmek isteyen Osmanlı Devleti’nin Trakya ve Marmara sahillerine yönelik bir dizi önlem almasına yol açmıştır. Trakya’yı ilgilendiren önlemlerden biri de Yunan milliyetçiliğine duydukları inanç ve güvenle bölgede zararlı faaliyetlere girişen Rumların iç bölgelere sevkini sağlamak olmuştur.54 1915 yılının Mayıs ayında Rumların bölgeden sevk edilmesi yoğunluk kazanmış daha sonra tahliye alanları genişletilerek Trakya’nın Marmara sahilleri de Rumlardan boşaltılmaya başlanmıştır. Talat Paşa 12 Haziran 1915’te Edirne Valisi’nden tespit edilen Rum köylerinin diğer Rum köylerine dağıtılmasını istemiş, ancak daha sonra özellikle Tekirdağ sahillerinde yaşayan Rumların dahile sevkinin mahzurlu olacağı gerekçesiyle bunların Bursa, Çanakkale ve Balıkesir’in iç kesimlerine nakledilmesi istenmiştir. 27 Temmuz 1915 tarihinde Rumların sevk işlemlerinin tehir edilmesi kararlaştırılsa da bu tehir uzun sürmemiş ve 1915 yılının Eylül ayında Rumların bölgeden sevki yeniden başlamıştır. Bu süreçte Edirne Vilayeti’ndeki Rumlarla birlikte Ermeniler de Anadolu’ya nakledilmeye başlanmıştır. 10 Ekim 1915 tarihli bir şifrede, zararlı kişilerden olup Edirne Vilayeti’nden çıkarılması gereken Ermenilerin Anadolu sahillerine sevkinin münasip olduğu ve Ermenilerin Rumlardan ayrı vapurlarla sevk edilmeleri istenmiştir. Edirne Vilayeti’nin hazırladığı 23 Ocak 1916 tarihli cetvele göre Anadolu’ya ya da vilayet dahilinde başka bir yere sevk edilen Rum ve Ermenilerin sayıları ve sevk edildikleri yerler aşağıdaki tablodaki gibidir:55

54 Ahmet Efiloğlu, a.g.e., s. 387. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve Millî Mücadele döneminde

Trakya’da yaşanan gelişmeler Osmanlı Devleti’nin bölgedeki Rumlar konusundaki düşüncelerini haklı çıkarmıştır. Yunanistan bağımsızlığını kazandığı günden itibaren Osmanlı Devleti aleyhine bir genişleme politikası izlemiş ve bu politika gereğince de Rum çeteleri aktif bir şekilde kullanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Hakan Yaşar, “Balkan Savaşlarından Mondros Mütarekesi’ne Batı Anadolu’da Rum Çetelerinin Eşkiyalık Faaliyetleri ve Alınan Önlemler”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 9, S. 44, Haziran 2016, s. 598. Sadece Trakya’da değil, Batı Anadolu ve Anadolu’da da Rumlar Müslüman ahaliye karşı zalimce uygulamalarda bulunmuşlardır. Millî Mücadele döneminde Hilal-i Ahmer’in 1920-1921 İcraat Raporunda Yunanlılar tarafından çeşitli gasp ve işkencelere maruz kalmış Müslümanlar hakkında da bilgi verilmiştir. Bu kişilerden biri de yüzü Yunanlılar tarafından vahşice parçalanan bir çocuktur ve çocuğun resmi de rapora eklenmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Milli Mücadele’de Hilal-i Ahmer İcraat Raporu, 23 Nisan 1920-23 Eylül 1921, Türkiye Kızılay Derneği Yayınları, Ankara 2007, s. 69.

Tablo 5. Trakya’dan Sevk Olunan Rum ve Ermenilerin Sayıları ve Sevk Olundukları Yerler

GELİBOLU SANCAĞI