• Sonuç bulunamadı

1923-1960 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’DE UYGULANAN GÖÇ VE İSKÂN POLİTİKALARINA GENEL BİR BAKIŞ

KAYNAKLAR VE YÖNTEM

1923-1960 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’DE UYGULANAN GÖÇ VE İSKÂN POLİTİKALARINA GENEL BİR BAKIŞ

Göç; siyasal, ekonomik, toplumsal ya da bireysel bazı nedenler ile kişilerin ya da toplulukların mevcut yerleşim yerlerini terk ederek başka şehirlere ya da sınırları da aşarak başka ülkelere yerleşme amacıyla gitmeleri olarak tanımlanabilir. Siyasal nedenler arasında daha çok savaş, iç savaş, savaş ihtimali, dinî ve siyasi baskılar gibi demokratik yönetim anlayışından uzak baskıcı yönetimlerin ortaya çıkardığı olumsuz koşulları sayabiliriz. Ekonomik nedenler ise mevcut yaşanılan yerdeki yetersiz koşulların yanı sıra aslında daha çok göç edilecek ülkedeki hayat şartlarının daha iyi olacağına duyulan inançtan kaynaklanır. Bazen kıtlık, doğal afet gibi yaşanan felaketlerin bu durumu tetiklediği görülmektedir. Bu bağlamda göç, insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte insanı ve insan davranışlarını merkezinde bulunduran coğrafî bir olgudur.

İnsanların zorunlu ya da gönüllü olarak yer değiştirmeleri sık karşılaşılan bir durumdur. Bu tür nüfus hareketlerinden hangilerinin göç kapsamına gireceğinin belirlenmesinde Birleşmiş Milletler bazı kriterler getirmiştir. Buna göre bir yer değiştirmenin göç sayılabilmesi için bir yıl ve daha fazla bir süreyi kapsaması, önemli veya uzun bir mesafe kat edilmesi, siyasal sınırların aşılmış olması gerekmektedir.1 Castles ve Miller, göçlerin demografik, ekonomik ve toplumsal yapıları değiştirebildiğini, ayrıca ulusal kimliğin sıklıkla sorgulanmasına yol açan kültürel farklılıkları beraberinde getirdiğini belirtmiştir.2 Iain Chambers ise göç ve sürgünü kesintili bir var olma durumu ve geride bırakılan yerle bir kavgaya tutuşma biçimi

1 Yusuf Adıgüzel, Göç Sosyolojisi, Nobel Yayınları, Ankara, 2016, s. 17.

2 Stephen Castles, Mark J. Miller, Göçler Çağı Modern Dünyada Uluslararası Göç Hareketleri,

2

olarak tanımlamıştır.3 Aslında bu açıdan bakıldığında yaşadığı yerden, ailesinden, her gün geçtiği sokaktan kopan ya da koparılan insanların bu süreçte geride bıraktıklarını, göç yolculuğunda neler yaşadıklarını ve yeni yerleştikleri yerde adaptasyon sürecinde yaşadıklarını anlamaya çalışmak göç çalışmaları açısından önemlidir.4

Cumhuriyet döneminde Türkiye’ye göç eden kişiler koşullara göre zaman zaman mübadil, gayrimübadil, muhacir, göçmen veya mülteci olarak adlandırılmıştır. 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Türk- Yunan Nüfus Mübadelesi’ne İlişkin Sözleşme ve Protokol ile İstanbul’da yaşayanlar hariç olmak üzere Türkiye’de yerleşik Rum Ortodoks Türk uyrukları ile yine Batı Trakya’da yerleşik olanlar hariç olmak üzere Yunanistan topraklarında yaşayan Müslüman Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak zorunlu olarak mübadelesi kararlaştırılmıştır.5 İşte bu sözleşme kapsamında karşılıklı mübadelesi yapılan kişilere mübadil denilmiştir. Mübadele, göç edenlerin rızasının alınmaması açısından “zorunlu”, yüz binlerce kişinin aynı anda yer değiştirmesi nedeniyle de “kitlesel” bir göçtür.

Muhacir kelimesi Arapça bir kelime olup, uzun yıllar “göçmen” kelimesinin yerine kullanılmış, Türkçe’nin sadeleştirilmesi ile de daha çok “göçmen” kelimesi kullanılır olmuştur. Türk Dil Kurumu’na göre “göçmen”, kendi ülkesinden ayrılarak, yerleşmek için başka bir ülkeye giden kimse, aile veya topluluk, muhacirdir.6 1934 tarihli iskân kanununa göre ise Türkiye’de yerleşmek maksadıyla dışarıdan münferiden veya müctemian gelmek isteyen Türk soyundan meskûn kimseler Dahiliye Vekilliği’nin emri ile kabul olunurlar ve bu kimselere “muhacir” denilir.7

Göçmenlerin yerleştirilmelerinde bazı kriterler esas alınarak bu kişilere “iskânlı” ya da “serbest göçmen” statüsü verilmiştir. 1934 İskân Kanunu’na göre, Türk soylu olup devletten iskân yardımı istemediğini yazı ile bildiren muhacir ve mülteciler, “serbest göçmen” statüsündedirler ve bu kişiler ülke içerisinde istedikleri yerlere yerleşebilirler. Herhangi bir antlaşma gereğince değil de tamamen kendi istekleri ile ülkeye gelip serbest iskân isteyen muhacir ve mültecilere hükümetçe masraf

3 Iain Chambers, Göç, Kültür, Kimlik, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2014, s. 13. 4 İsmail Doğan, Göç ve Kültür, Bilge Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2018, s. 29. 5 Kemal Arı, Büyük Mübadele, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2000, s.1. 6 Türkçe Sözlük I, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s. 556.

yapılamaz. Ancak imkân olan yerlerde bu kişilere toprak, ev yeri, bağ ve meyvelik verilebilir. Ayrıca masrafları kendileri tarafından karşılanmak şartı ile nakil vasıtası, yatacak yer, yiyecek, içecek ve yakacak devletçe temin ve tanzim olunabilir. Türk Hükümeti’nin aldığı bir karar uyarınca memlekete gelen muhacirler ise ihtiyaçlı- ihtiyaçsız, serbest-iskânlı ayrımı yapılmaksızın geldikleri yerden Türkiye’ye kadar tüm nakliye, yatacak, yiyecek, yakacak ve tedavi masrafları devlet tarafından karşılanır. Devletten yardım talep eden göçmenler, hükümetin göstereceği yerlere gitmeye mecbur tutulmuşlar ve bu kişiler “iskânlı göçmen” statüsünde değerlendirilmişlerdir. İskânlı göçmenlerden, iskân yerlerini terk ederek serbest iskân statüsüne geçmek isteyenlere, verilmiş olan bina ve topraklar ile yapılan masraflar peşin olarak geri alınmak şartı ile Dahiliye Vekaletince serbest iskâna geçmelerine izin verilmiştir.8

İskânlı göçmenlerin yerleştirilmeleri ve üretici durumuna geçmeleri ilgili kurumlar tarafından takip edilmiş ve desteklenmiştir. Ayrıca umumî müfettişliklerin olduğu bölgelerde, müfettişlikler muhacirlerin, mültecilerin nakil ve iskân işlemleri ile müstahsil hâle gelmelerinde görevli olmuşlardır. Muhacirlerin yerleşmeleri ise iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. İlki geçici iskân olup, göçmenlerin sınır kapısından alınıp, sürekli iskân edilecekleri yerlere gitmelerine kadar geçen kabul, eğitim ve hazırlık işlemlerinin yapıldığı aşamadır. Diğer aşama ise sürekli iskân olup, göçmenlerin içeresinde yaşayacakları konutlara girip hayatlarını oralarda sürdürmeleri ile başlayan süreçtir. Bundan sonra takip edilen süreç göçmenlerin müstahsil hâle geçişlerini sağlama ve bu bağlamda gerekli yardımları yapma şeklindedir. Tarım alanında bu yardımlar; tarım arazilerinin tevzi edilmesi, tohum dağıtılması, çevirme ve donatım kredilerinin verilmesi, tarım araçlarının sağlanması şeklinde olmuştur. Tarım dışında çalışan sanatkâr göçmenlere ise aile başına döner sermayeden katkı sağlanmıştır.9

Mülteci tanımı, bugünkü kullanımından biraz farklı anlam kazandığı Cumhuriyet’in ilk yıllarında, daha çok Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yaşanan savaşlar nedeniyle yaşamını bu ortamda sürdüremeyeceğini düşünen kişilerin çareyi savaş

8 Resmî Gazete, S. 2733, 21 Haziran 1934, s. 4003-4005.

9 Cevat Geray, “Türkiye’de Göçmen Hareketleri ve Göçmenlerin Yerleştirilmesi”, Amme İdaresi

4

alanı dışına kaçmakta bulması ve kayıtlara mülteci olarak geçmeleri ile ortaya çıkmıştır. Mülteci savaş ve güvensizlik ortamı sona erdikten sonra geri dönmeyi planlayan kişidir. Ancak Cumhuriyet’in ilk yıllarında durum çoğu zaman böyle olmamış, bu kişiler genellikle bir süre sonra iskâna tâbi tutularak muhacir sıfatını kazanmıştır.10 2510 sayılı İskan Kanunu’na göre mülteci, “Türkiye’de yerleşmek maksadıyla olmayıp bir zaruret ilcasıyla muvakkat oturmak üzere sığınanlara” denilmektedir. Kanunda “muhacir olarak Türkiye’ye alınamayacakların sayıldığı 4. maddede yer alan durumları taşımayan mülteciler, Türkiye’ye yerleşmek istemeleri durumunda, bunu yazı ile bulundukları yerin en büyük hükümet temsilcisine bildirmeleri durumunda muhacir muamelesi görürler” denilmiştir.11

Dünyada “mülteciler” meselesi I. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası örgütler ve devletler tarafından dikkate değer şekilde ele alınmaya başlanmış, II. Dünya Savaşı’nın uluslararası alanda ortaya çıkardığı güvensizlik ve geniş tehdit algılaması ile daha da önem kazanmıştır. 1951 Cenevre Sözleşmesi ise mülteci tanımını şöyle yapmıştır:

“ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen, yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniye dönmek istemeyen kişidir”12

Mülteciler, zulüm ya da çatışmadan kaçtıkları ve sınırları aştıkları için genellikle gayriresmî olarak insan hakları ihlallerinin görünür hâle geldiği insanlar olarak anılır. Ayrıca bir ülkeden kaçan mülteci sayısı, o ülkenin insan haklarına ne kadar saygı gösterdiğinin de bir göstergesi olmuştur.13

1923-1960 yılları arasında Türkiye’de iskân politikalarını oluşturan ve uygulayan kurumlarda da zamanla değişiklikler ya da dönüşümler olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde art arda yaşanan savaşlar ve sonrasında dikkate değer bir

10 Nedim İpek, “Kaynakların Dilinde Göç Kavramı”, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S. 17, Yıl:

9, Güz 2014, s. 15.

11 Resmî Gazete, S. 2733, 21 Haziran 1934, s. 4003.

12 T.C. Kurucu Meclisi Tutanak Dergisi, 29 Ağustos 1961, Birleşim: 24, C. 2.

gayrimüslim nüfusun gönüllü olarak ya da sevk ve iskân politikasının bir gereği olarak göç etmesiyle ciddi nüfus kaybı yaşanmıştır. Bu sebeple Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren iskân siyaseti, güvenlik ve ekonomik kaygıların da etkisiyle nüfusun arttırılması ve benzeştirilmesi üzerine kurulmuştur.

İskân politikası ve nüfus hareketleri ile ilgili Türkiye’de ilk örgütlenme, Lozan Barış Antlaşması ile kabul edilen Mübadele Sözleşmesi’nin uygulanmaya başlaması ile 13 Ekim 1923 tarihli ve 352 sayılı Mübadele İmar ve İskân Vekaleti’nin kurulmasını öngören yasanın çıkarılması ile gerçekleştirilmiştir. 8 Kasım 1923 tarih ve 368 sayılı yasa ile söz konusu vekaletin yetkileri belirlenmiştir. Buna göre söz konusu yetkiler şunlardır:

a. Mübadele suretiyle getirileceklerin nakil ve iskânlarını sağlamak; b. Bunlardan ihtiyacı olanların muayyen müddetle iaşelerini temin etmek;

c. 1328 senesinden (1910-1911) itibaren iskân muamelesi görmemiş olan muhacir ve mültecilerle aşiretlerin ve bundan sonra hükümetçe kabul edilecek muhacirlerin, ayrıca tahrip edilmiş mahaller ahalisinden meskenleri yıkılan ve yakılanların iskân ve terfihleriyle iskân mıntıkalarını tayin etmek;

d. Memleketin harap olan mahallerinin yeniden imarını sağlamaktır.14

Mübadele işlerinin önemli bir bölümünün tamamlanması üzerine Mübadele İmar ve İskân Vekaleti, 11 Kasım 1924 tarihinde Müdüriyet-i Umumiye’ye dönüştürülüp İçişleri Bakanlığı’na bağlanmıştır. Yapılan bu değişiklik ile bakanlık bünyesinde görev yapan iskân memurları kaymakamların emrine verilmiştir. 1929 yılına gelindiğinde bu müdürlük de kaldırılıp yerine Nüfus Müdüriyet-i Umumiyesi kurulmuş, 1934 yılına kadar iskân ve göç işleri bu müdürlük tarafından yürütülmüştür.15

1934 yılında kabul edilen 2510 sayılı İskân Kanunu ile örgütlenmede değişikliğe gidilmiş, iskân işlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti’ne bağlanarak ayrı bir bütçe ile yönetilmesine karar verilmiştir. Aslında iskân ve muhacir işleri ikiye ayrılarak politika oluşturma ve uygulama kısmı Dahiliye Vekâleti’ne bırakılırken, işin

14 İskân Tarihçesi, Hamit Matbaası, İstanbul, 1932, s. 13-14.

15 Fikret Babuş, Osmanlı’dan Günümüze Etnik ve Sosyal Politikalar Çerçevesinde Göç ve İskân

6

sosyal yardım boyutunun Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti tarafından yönetilmesi planlanmış ve 18 Kasım 1935 tarihinde kabul edilen 2849 sayılı kanun ile Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliği’ne devredilen vazifeleri yapmak için söz konusu Vekalet’e bağlı olarak, ayrı bir bütçe ile idare olunmak üzere İskân Umum Müdürlüğü kurulmuştur.16

1939 yılına gelindiğinde dünya, yeni bir savaş ve insanlık dramı ile karşı karşıya kalmıştır. Türkiye bu süreçte uyguladığı etkin politikalar sayesinde savaş dışı tutumunu koruyabilmiş ve 1945 yılına görece en az kayıp ile gelmeyi başarmıştır. Ancak bu süreçte başta iç politikada olmak üzere dönemin koşullarına uyum sağlamak gittikçe önem kazanmıştır. Bu bağlamda mevcut iskân uygulamaları ve politikaları da ele alınıp peş peşe yeni düzenlemeler yapılmıştır.

Toprak ve iskân alanında yapılan değişikliklerden en önemlisi, 11 Haziran 1945 tarihinde kabul edilen 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’dur. Bu kanunun uygulanmasını sağlamak ve kanunun gerektirdiği işler ile çiftçiyi topraklandırmaya ilişkin diğer tüm işleri yapmak üzere, 4784 sayılı Tarım Bakanlığı Toprak İşleri Genel Müdürlüğü Görev ve Kuruluş Kanunu ile Tarım Bakanlığı’na bağlı olarak Toprak İşleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur. 1945 yılından önce iskân kanunlarına dayalı olarak çıkarılmış bulunan Toprak Tevzi Talimatnamesi uyarınca Maliye Bakanlığı’nın Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne bağlı Toprak Tevzi Komisyonları tarafından yerine getirilen toprak dağıtımı işleri, Toprak İşleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.17 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti iktidara gelmiş, kısa bir süre sonra 20 Mart 1950’de, 5613 sayılı kanun ile İskân İşleri ve Toprak İşleri Genel Müdürlükleri, “Toprak ve İskân İşleri Genel Müdürlüğü” adı ile Genel Bütçe içerisinde Tarım Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlük bünyesinde birleştirilmiş ve yürürlükte bulunan kanunlarla Sağlık ve Sosyal Yardım ve Tarım Bakanlıkları ile bu iki genel müdürlüğe ayrı ayrı verilmiş görev ve yetkiler, Toprak ve İskân İşleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Söz konusu müdürlük 1951 yılında Başbakanlığa bağlı bir yapılanma hâline getirilmiştir.18 Yapılan bu değişiklik, Bulgaristan’ın 10 Ağustos 1950 tarihinde 250.000 Türk’ün

16 Fikret Babuş, a.g.e., s. 138. Ayrıca 2849 sayılı kanunun ayrıntıları için bkz. Resmî Gazete, S.

3162, 21 Teşrinisani 1935, s. 5792.

17 Canan Emek İnan, “Türkiye’de İskân Siyaseti: İskâna Yönelik Örgütsel Yapı Üzerinden Bir

İnceleme”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, S. 22, Yıl 2014, s. 91-92.

Türkiye’ye göç etmesi yönündeki notası ile önem kazanmış, Türkiye yeni bir iktidar, yeni ve tam olarak oturmamış bir kurum ile bu göçü yönetmek zorunda kalmıştır. Demokrat Parti döneminde bu kapsamda atılan bir diğer önemli adım, 9 Mayıs 1958 tarihinde kabul edilerek 14 Mayıs 1958’de yürürlüğe giren 7116 sayılı İmar ve İskân Vekâleti’nin kuruluş ve vazifeleri hakkındaki kanun olmuştur. Kanun ile İmar ve İskân adı altında yeni bir vekâlet kurulmuş, böylece Nafia, Dâhiliye ve İcra Vekilleri Heyeti’nin imar ve iskân ile ilgili görev ve yetkileri yeni kurulan bu Vekâlet’e devredilmiştir.19

Biz de 1923-1960 yılları arasında Trakya Bölgesi’ne yapılan göçmen iskânlarını konu edinen bu çalışmamızı, yukarıda özetlediğimiz Türkiye’nin bu dönemde uyguladığı göç ve iskân politikaları çerçevesinde ele almaya çalıştık.

19 Zehra Aslan, Türkiye’de Göç ve Göçmenler (1914-1960) Karadeniz, Batum, Bulgaristan,

8

BİRİNCİ BÖLÜM

1923-1934 TARİHLERİ ARASINDA TRAKYA BÖLGESİ’NE