• Sonuç bulunamadı

Eski Yunanda mülkiyet ile aile birbirlerini tamamlayıcı kavramlardı.

Toprak şahsa değil aileye aitti. Aile üyelerinin birinin ölümü halinde cenaze aileye ait topraklardan birine gömülür, bununla birlikte toprak devredilemez bir nitelik kazanırdı. Eski Yunanda miras hakkı da mevcuttu, fakat miras kız çocuğa değil de erkek çocuğa bırakılırdı. Kız ailenin dinini ve soyunu temsil edemeyeceği, evlendiği kişinin dinini kabul ettiği için eski Yunanda kız çocuklarına miras hakkı verilmezdi.12

Eski Yunanda mülkiyet, sadece eşya ile sınırlı değil insanlar üzerinde de geçerliydi. Mülkiyet olarak nitelendirilen insan köleydi. Köleler babadan oğla miras yoluyla kalır, mal gibi aktarılırdı. Bir de toprak gibi yeri değişmeyen köleler vardı, bunlara da toprak serfleri denirdi.13

Ferdi mülkiyetin gelişmesiyle birlikte toprak mülkiyeti kutsallığını kaybetmeye başlamış ve aile mülkiyeti zarar görmüştür. Ticaretin gelişmesi ve mal değişimi toprak mülkiyetinin kutsallığının yavaş yavaş kaybolmasına neden olmuştur.14 Ferdi mülkiyet elbise mücevher gibi taşınabilir mallardan başlamış, bunu hayvanlar ve toprak izlemiştir. Aile mülkiyetine en büyük darbe de vasiyetnamenin kabulüyle olmuştur. Bu durumda mülkiyet erkek evlada değil, mülk sahibinin belirlediği kişiye bırakılacaktı. Ticaretin

12 LEVİ, Selim, Yabancıların Taşınmaz Mal Edinmeleri, Legal Yayınları, İstanbul 2006, s.

26.

13 CHALLAYE, s. 22.

14 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 13.

gelişmesiyle birlikte Eski Yunanda taşınmaz servet yerine taşınabilir servet daha çok önem kazanmış, tefecilik ve ipotek yoluyla servet belli kesimin elinde birikmiş, bu durumda zengin çok zengin, fakir de çok fakir olmuştur.

Bunun sonucunda zengin ve fakir olmak üzere iki sınıf meydana gelmiş, siyasi eşitlik iktisadi elitsizliğin doğmasına ve ilerlemesine dur diyememiştir.

İşte bu düzensizlik içerisinde Yunan düşünürleri Aristo ve Eflatun mülkiyet konusunu inceleyerek; en uygun mülkiyet düzeninin nasıl olabileceği üzerinde durmuşlardır.15 Bu iki filozof değişen Yunan medeniyetini eleştirerek halka doğrunun ne olduğunu göstermeye çalışmışlardır.16

1. EFLATUN’UN MÜLKİYET GÖRÜŞÜ

Eflatun Atina’da demokrasinin ağırlık kazandığı, partiler ve sınıflar arasındaki mücadelenin yoğun olduğu bir dönemde yaşamıştır. Demokratik yönetimin olumsuzluklarına inanan Eflatun, zeki ve bilge olan azınlığın halkı yönetmesinden yanadır. Ancak böyle toplum refaha ve huzura ulaşabilir.

Eflatun’a göre insanların doğuştan gelen bir eşitsizlikleri vardır ve aristokratik düzen kurma amacındadır.17

Eflatun’a göre; koruyucular ve yöneticiler mal, mülk sahibi olamazlar.

Onlar sadece savaşma ve yönetme yeteneklerini geliştirmek için çaba harcamalıdırlar. Koruyucuların ve yöneticilerin altına, gümüşe dokunmaları yasaklanmıştır. Bu sınıfların toprakları, evleri ve paraları olmayacaktır.

Maddi değerlere sahip olan yönetici ve koruyucu, devletin savunmasını bırakır ve kendi mallarını korumaya, daha fazlasını elde etme hırsına kapılabilir. Bunun sonucunda da ortada devlet diye bir şey kalmazdı.18 Para;

15 CHALLAYE, s. 23–24; GÜRİZ, s. 14.

16 MURAY, Gilbert Yunan Medeniyeti Niçin Ebedidir?, (Çev. Osman Derinsu), Nümune Matbaası, İstanbul 1940, s. 28.

17 GÖZE, Ayferi, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, 8. Bası, Beta Yayınları, İstanbul 1998, s. 20.

18 GÖZE, s. 27.

tüccarlarının, çiftçilerin ve esnafların elinde olup ekonomik zenginliğin yaratıcısı bu sınıf olmalı ve bu sınıf politikaya katılmamalıdır.19

Eflatun’un ideal devlet düzeni mal ortaklığına dayanmaktaydı. Her şey ortak olmalıydı. Bu mal birliği içerisine kadınlar ve çocuklar da giriyordu.

Çocukları bütün anneler büyütecek, kadın ve erkek birleşmelerini hakimler belirleyecek, böylece kadın ve çocuklar herkesin ortak malı olacaktı. Bunun sonucunda da insanlar arasında kenetlenmeler başlayacak ve devlet birliği sağlanmış olacaktı.20

Eserlerinden yola çıkarak Eflatun’un iki mülkiyet sistemi üzerinde durduğu gözlerden kaçmamıştır. İdeal sistemin nasıl olması gerektiğini anlatan Devlet adlı eseri birinci sistem, daha pratik bir devlet teorisini kapsayan ve sonra yazılan Kanun adlı eseri de Eflatun’un ikinci sistemidir.21

Eflatun’un “Kanun” adlı eserinin en önemli özelliği bazı sınırlamalarla birlikte özel mülkiyete izin vermesidir. Eflatun’a göre miras ve vasiyetle birlikte toprak, nesilden nesile aktarılabilir ve eşit şekilde bölünebilir hale gelecektir. Ticaret ve imalat işleri yabancılara verilmeli, vatandaşlara yasaklanmalıdır. Eğer bir vatandaş, toprak mülkiyetinin beş katından fazlasına sahip olduysa artan malını devlete vermelidir. Faiz vatandaşlara yasaklanmalıdır. Eflatun yabancıları, vatandaşların ve kölelerin arasındaki bir statüye yerleştirmiştir. Ekonomik haklara sahip olan yabancılar, her türlü siyasal haktan mahrum bırakılmıştır.22

Kısacası Eflatun, yaşadığı çağın diğer düşünürlerinden farklı olarak ideal- şehir devletinin nasıl olması gerektiğini araştırmıştır. Eflatun ticari faaliyetlerin artması ve tüccarların siyasi gücünün genişlemesinin olumsuz yönlerinin olacağını savunarak siyasal yaşama başlamış ve kanunlar ve Devlet eserinde idealindeki devleti anlatmıştır. Eflatun’un düşüncesindeki sistem olan aristokrasi meydana gelmeyerek önce timokrasi, ardından da

19 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 16.

20 CHALLAYE, s. 29.

21 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 15.

22 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 18.

oligarşi yerini almıştır. Eşitsizlikler demokrasiyi ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Eflatun herkesin eşit mülkiyet hakkı olduğunu savunmuştur.

2. ARİSTO’NUN MÜLKİYET GÖRÜŞÜ

M.Ö. 384–322 yılları arasında yaşamış olan Aristo, Eflatun’un öğrencisi olmasına rağmen aralarında fikir ayrılığı gözlerden kaçmamaktadır. Aristo özel mülkiyetin gerekliliği üzerinde durmuş ve mülkiyetin devletçe korunması gerektiğini savunmuştur. Eflatun’a göre insanlar arasındaki çekişmelerin sebebi mülkiyettir. Bu görüşü Aristo kesinlikle reddeder. Ona göre bu çekişmelerin mücadelelerin mal mülkle bir ilgisi yoktur. Bunun insanî ihtiraslarla ilgisi vardır.23

Aristo insanı politik bir varlık olarak görmüştür. Aristo’nun devleti, ahlaki ve manevi değerlerle bir araya gelmiş insan topluluklarıdır. İnsan hayatını Tanrı gibi yalnız geçiremez, onun diğer insanlara da ihtiyacı vardır.

İnsan toplumu, toplum da devleti oluşturur. Devletin şeklini kanunlar belirler, devlet iyi kötü olmaz, ancak yönetim iyi ve kötü olarak nitelendirilebilir.24 Aristo politika adlı eserinde ideal devletin nasıl olması gerektiğini açıklamış ve bunun yanında da mülkiyete değinmiştir.

Aristo’ya göre toprağa vatandaşlar sahip olmalı, üretim köleler ve yabancılar tarafından yapılmalıdır. Bu topraklar üzerinde kamu mülkiyetini, ortaklaşa sahip olunan kölelerce işlenilmesi gerektiğini savunur. Aristo, özel mülkiyeti savunmuş, devletle aşırı birleşmelerin zararlarını açıklamıştır.

İnsan kendi malına büyük bir özen gösterir. Aristo’ya göre ortaklaşa olan şeylere daha az önem verilir, özen gösterilen her şeyden daha fazla verim alınır.25 Bu anlayıştan da anlaşıldığı gibi Aristo kolektif mülkiyet yanlısı olmamıştır. Ona göre özel mülkiyet daha caziptir zaten genel ilkesi de özel

23 TUĞRUL, s. 20.

24 http://www.e-felsefe.com/filozoflar/aristotales.html. (erişim tarihi: 02.09.2006).

25 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s.19–21.

mülkiyettir. Bir şeye sahip olan kişi haz ve mutluluk duyar, bu mutluktan kimseyi mahrum bırakmamak gerekir.26

Mülkiyet ortaklığının nasıl olabileceğini Aristo politika adlı eserinde açıklamıştır; toprak özel mülkiyette olabilir, fakat ürünler ortaklaşa tüketilmelidir. Toprak ortak mülkiyette olduğu zaman üretim birlikte yapılır, fakat ürünler özel kullanım için insanlara dağıtılmalıdır. Sonuncu düşünce ise her ikisinin ortaklaşa olmasıdır. Bunun sonucunda da sorunların çıkması kaçınılmaz olacaktır. Çünkü çok çalışıp az pay alanlar, az çalışıp çok pay alanlardan şikâyetçi olacak, insanlar arasında çatışmalar ortaya çıkacaktır.27

Aristo’nun mülkiyetle ilgili gerçekleştirmek istediği asıl amaç, mülkiyet dağılımında nispi eşitliktir. Böylece hem toplum dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı korunur hem de ihtilaller önlenir. Ayrıca Aristo eşitsizliklerin önüne geçilerek sınırlandırılması gerektiğini savunmuştur. En sağlam ve sağlıklı devlet orta sınıfa sahip olan devlettir. Aşırı yoksulluk varsa, devlet yardımıyla azaltılmalı toplumdaki denge sağlanmalıdır.28

Aristo’ya göre zenginlik iki türlü oluyor. Birincisi, aile reisinin kişisel çabasıyla çocuklarının ve kölelerinin çalışması sonucunda elde edilen zenginliktir. Bu durumda toplumda üretim artar, bolluk olur. Bu mal edinme şekli ihtiyaç karşılamaya yöneliktir ve meşrudur. İkincisi, ticaret ve spekülasyonlarla elde edilen zenginliktir. Bu tür zenginlik tehlikelidir. Toplum için herhangi bir yarar niteliği yoktur. Bu kazanç meşru değildir. Ticareti meslek edinen kişilerin vatandaş sıfatıyla sitede işi yoktur. Ticaret yabancılara bırakılmalıdır.29

Kısaca, Aristo özel mülkiyetin ilk büyük savunucusudur. Para kazanmayı ve para kazanmak için yapılan ticari işlemleri kınar. Özel mülkiyet toplu mülkiyete göre daha üretken olup ilerlemeyi daha kolay ve daha hızlı biçimde gerçekleştirir. Çok sayıda insan tarafından sahip olunan

26 GÖZE, s. 52.

27 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 21.

28 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 24.

29 GÖZE, s. 52.

mallara daha az özen gösterir. Servet edinmenin en kötü yöntemi faizdir.

Çünkü para mübadele aracıdır, maddedir, bunun ötesine geçemez.