• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE ALEYHİNE SONUÇLANAN KIBRIS DAVALARININ BENZER

AİHM, AB organı olmamasına karşın, AB, AİHS’yi referans belge olarak kabul ederek Mahkemeye sık sık atıfta bulunur. Dolayısıyla Mahkeme tarafından sonuçlanan davaların ciddiye alınıp gereğinin yapılması AB ile ilişkilerin olumlu seviyede devam etmesi ve Türk Dış Politikasının olumlu şekillenmesiyle aynı anlam taşır.

Bilindiği gibi Mahkeme kararı kurucu değil, tespit edici bir karardır.

Mahkeme kararı sadece şikâyet edilen devlet açısından bağlayıcıdır. Karar, devletin iç hukukunda doğrudan sonuç doğurmaz, fakat ilgili devlet, kararın gereğini yerine getirebilmek ve AİHM’yle uyum adına iç hukukunda bazı düzenlemeler ve değişiklikler yapabilir. Hakkında ihlal kararı verilen devlet

325 ÖZBEY, s.417 ve http://www.ces.boun.edu.tr/adalet/insanhaklari.pdf.

bir daha aynı suçtan Mahkeme karşısına çıkmamaya özen göstermek zorundadır.326 Türkiye için geçerli görülmeyen bu durumun kim ve hangi güçler tarafından ihlal edildiği çok iyi bilinmektedir. GKRY’nin Türkiye aleyhine yaptığı başvurular 1974 harekâtından hemen sonra yapılmaya başlanmış, 1987’de Türkiye’nin bireysel başvuru hakkını tanımasıyla birlikte çeşitli konularda ihlal gerekçeleriyle Rumlar, kişisel başvuru haklarını kullanmaya başlamışlardır.

Loizidou ve Arestis davalarının Türkiye aleyhine sonuçlanmasının ardından bu ve bunlara bezer durumlardan kendilerine pay çıkaran Kıbrıslı Rumların Türkiye aleyhine dava açmaları kaçınılmaz bir durumdur. Türkiye buna fırsat vermemek ve tedbirli davranmak adına Mahkemenin haksız ve yanlış Loizidou kararını uygulamayı beklemeye almıştır. Gelecekte bu davanın benzer başvurulara emsal oluşturmaması ve AİHM’de sırada bekleyen davaların Türkiye aleyhine sonuçlanmaması adına Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi önemli ülkelerin de desteğini alarak Avrupa Konseyi Delegeler Komitesinin Loizidou kararının gündemden düşürülmesine ilişkin toplantısında, tazminat ödemenin gelecekte başka davalara örnek olmayacağının, mülkiyet meselesinin siyasi nitelik taşıdığının ve KKTC’de bir iç hukuk yolu oluşturulması gerektiğinin üstünde durmuştur. Konseyde 34 ülke Türkiye’nin yanında yer almasıyla, Loizidou kararının yerine getirilmesinin gelecek için emsal oluşturmayacağı belirlenmiştir.327 Türkiye dış ilişkilerinin zedelenmemesi ve AB’ye üyelik girişimlerinin yara almaması gerektiğini düşünerek Loizidou kararını uygulayıp tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Aslında Loizidou ve Arestis davalarındaki Mahkeme kararları, mülkiyet hakkının ihlali gerekçesiyle kendisine başvuran Kıbrıslı Rumlara sunacakları olanaklarla ilgili sinyali vermiştir. AİHM’ye mülkiyet sorunuyla ilgili bir dava giderse Mahkemenin vereceği kararı tahmin etmek hiç de zor olmayacaktır.

326 ERGÜL, s. 80–81.

327 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ANADOLUNUNSESI/210/AND9.htm (erişim tarihi:

25-5-2007)

2004 yılı içerisinde, Kıbrıs vatandaşlarının Türkiye aleyhine yapılmış olan başvuruların sayısı 694’dür. Bunların büyük çoğunluğu konut ve mülkiyet hakkı ile ilgilidir. 2005 yılı içerisinde yapılan Türkiye aleyhine mülkiyet başvurusu 1.300 civarında olduğu tespit edilmiştir. Bu başvuruların çoğu tebliğ yoluyla halen Türkiye’nin bilgisine getirilmiş değildir. Mülkiyet veya konut hakkı ile ilgili olarak Mahkemenin kabul edilebilirlik kararı 35’dir.

Mahkeme bazı başvurulara ihlal kararı vermekle birlikte tazminat konusunda daha karar vermemiş olmasına karşın, Loizidou kararını emsal olarak kabul etmektedir.328

Loizidou davası, Türkiye’nin sadece mülkiyet ihlalinden suçlu bulunup, tazminata mahkûm edilmesiyle kalmıyor, bu karar aslında Kıbrıs sorununu önemli bir boyuta taşıyor. Davanın sonucu 1974 olayları nedeniyle AİHM’ye başvuruda bulunmuş binlerce Rum’un tazminat konusundaki beklentisini üst seviyeye çıkartıyor. Bu başvurulardan bazılarının Türkiye aleyhine sonuçlandığını varsayarsak, aşağı yukarı toplam 20 milyon dolar tutarında belirlenen tazminat miktarı Türkiye’nin ekonomisine darbe vurmaya yetecek bir rakam olarak göze çarpıyor.329 Türkiye AİHM kararlarına mutlak suretle uymak zorundadır. Buna uyulmadığı taktirde, Türkiye’nin sadece 1950 yılında kurucularından olduğu Avrupa Konseyinden ihracı değil, AB ile müzakere sürecinde Türkiye hakkında tedbir alınması gündeme gelecektir.330 Loizidou’ya tazminat ödenmesinin hemen ardından Arestis’in, Loizidou’yu kendine örnek alarak mülkiyetinin ihlal edildiği iddiasıyla yapmış olduğu başvurusunda, Türkiye’nin mülkiyeti ihlal ettiği ve bunun sonucunda da maddi ve manevi tazminat ödeyeceğinin belirlenmesinin ardından Rumların kazandıkları ikinci bir zaferle başvuru sayısında artış olması kaçınılmaz bir durumdur.

328 NECATİGİL, s. 78-79.

329 http://www.cypriot.org.uk/Documents/Haber/16-Haziran.htm (erişim tarihi: 8–8–2007)

330 ÇAĞLAR, Bakır, “Türkiye’nin AB üyeliğine doğru düzenli ilerleme 2003 Raporu, 2003 Strateji Belgesi ve Kıbrıs Sorunu–2”,

www.tgc.org.tr/arsiv/bakir_caglar/yazi11.htm ( erişim tarihi: 13–04–2007).

Bilindiği gibi Loizidou mülkiyetini kullanamadığından dolayı kullanım kaybı olarak 1.1 milyon avro tazminat almış ve mülkiyeti de kendisine iade edilmiştir. Bu örnek dururken hiçbir Rum artık daha alt seviyede bir çözüme razı olmaz. Arestis davası, Loizidou’dan farklı olarak vakıf mallarını gasp eden Rumlar için emsal oluşturacak niteliktedir. Bu dava ile birlikte tamamı Türk vakfına ait olan Maraş bölgesinin Rumlara devredilmesi gündeme gelmiştir. (Ahkam-ül Evkaf kurallarına göre vakıf malı devredilemez miras yoluyla dahi olsa başkasına intikal etmez). Loizidou ve Arestis davaları, gelecekte diğer davalara emsal oluşturması açısından bilinçli açılan davalardır. Arestis davasında, vakıf mallarına ve Maraş’a yönelik hedefler söz konusudur. Türkiye’nin AB sürecini iyi kullanan ve kendilerini mağdur olarak dünyaya ilan eden Rumlar ellerine geçebilecek bütün fırsatları değerlendirip, vakıf mallarının mülkiyetini Rumlara geçirmeyi, Maraş’ı da askeri bölge konumundan çıkartıp bölgeyi stratejik açıdan kullanmayı hedeflemektedirler. 331

C. AB ÜYELİK SÜRECİNİN TÜRKİYE’NİN KIBRIS POLİTİKASINA