• Sonuç bulunamadı

Faydacı teori, temelde İngiliz düşünürleri tarafından savunulmuştur, fakat bu İngilizler tarafından bulunduğu anlamına gelmez. Bu teorinin temelleri eski Yunan düşünürlerine dayanır. Faydacı teori İngiliz düşünürleri tarafından geliştirilip açıklanmıştır.96

Faydacı hukuk teorisine göre hukuk, toplumda huzuru ve mutluluğu sağlayarak insanların çıkarlarını koruma amacında olmalıdır. Faydacılar tabii hukuku reddederek soyut adalet yerine somut ve rölatif faydanın olması gerektiğinin üzerinde durmuşlardır.97 Faydacılar, özel mülkiyet teorisini benimseyip, kapitalist ekonomiyi desteklemişlerdir. Faydacı teori, 19.

yüzyılda kapitalizmin savunuluşunda önemli rol oynamıştır. Bu teoriye göre, kişilerin mülk edinmesi toplum yararınadır. Çalışma enerjisinin ve ekonomik üretimin artması kişilerin kazanma amacına bağlıdır. Bu durum da toplumu kalkındırır.98 Temelde faydacı teori, siyasal ve hukuki kuramların oluşumunu ve özel mülkiyet kavramını meşrulaştırmayı fayda ilkesine dayandırmıştır.

Burada faydadan kasıt, insana tatmin verebilen her şeydir. Faydacı teorinin mülkiyet hakkının insan hakkı olarak savunulmasına katkısı büyük olmuştur.99 Faydacı teoriyi en iyi yansıtan David Hume, görüşleriyle Jeremy Bentham’ı etkilemiş, bu düşünürlerin arkasından gelen John Stuart Mill’in de faydacı teoriye önemli katkısı olmuştur.

1. DAVİD HUME’NİN MÜLKİYET ANLAYIŞI

Faydacı teorinin baş savunucularından olduğu kabul edilen David Hume’ya göre fayda, sadece ahlakla sınırlandırılmayıp aynı zamanda da hukuk ve devletin temelini oluşturur. Hukuk düzeni ve devletin devamlılığı

96 GÜRİZ, Hukuk Felsefesi, s. 256.

97 GÜRİZ, Hukuk Felsefesi, s. 258.

98 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 198.

99 ÇOBAN, Ali Rıza, ”Mülkiyet Bir İnsan Hakkımıdır.“, Bilim Yolu, Özel Sayı: 3, Başak Matbaacılık, 2003, s. 263.

fayda ilkesine dayanmaktadır. Faydacılığı laikliğe dayandırarak böylece bu kavramı, teolojik unsurlardan arındırmıştır.100

David Hume’ya göre adaletin varlığı toplumda meydana gelebilecek kötü olayları, anarşiyi engeller. Hume, mülkiyet teorisine adalet kurallarının içeriğinde değinmiştir. Hume’nun üç temel adalet kuramı vardır. Bunlar, mülkiyetin devamlılığını sağlama, mülkiyeti kişinin isteği doğrultusunda başkalarına devretme ve verilen sözlerin tutulması. Kişiler sahip oldukları mülkiyetleri koruyarak devamını sağlar ve sahiplenir, bu durum insanın doğasında olan bir duygudur. Böylece mülkiyetin devamlılığı sağlanır.

Mülkiyetin çoğalması mülkiyete hak kazanmayla ilgilidir. Örneğin ağacın meyve vermesi, hayvanların yavrulaması mülkten gelen ürünleri arttırır, bunların hepsi de mülk sahibine aittir. Miras yoluyla mülkiyet hakkının kazanılması Hume’ya göre meşrudur. 101

Bilindiği gibi Hume, mülkiyeti hukuk kuralına dayandırmıştır, eğer ki doğal yaşam insanlara sınırsız mal vermiş olsaydı, mülkiyetle ilgili kurallara gerek duyulmazdı. Böylece adalet ortadan kalkardı. İnsanlar kendi çıkarları kadar başkalarının da çıkarlarını düşünselerdi, gene mülkiyet kurallarına ihtiyaç duyulmazdı. Fakat böyle durumlar imkânsız olarak nitelendirildiği için, gerçekte mülkiyet ilişkileri hukuk tarafından düzenlenip uygulanır. Ayrıca mülkiyette mutlak eşitlik ilkesini savunanların, mülkiyetin paylaştırılması fikrine de çok sıcak bakmayan Hume, uygulanabilirlik açısından sorun çıkacağını düşünür. Mal eşitliği prensibinde, bir insan diğerinden daha çalışkan veya tutumlu olabilir, böyle durumda eşitlik bozulur ve sorunlar çıkar. Bunun kontrolünün sağlanması ancak despot bir devlet düzeniyle mümkün olabilir. Hume, Locke’nin emek-mülkiyet ilişkisini reddeder ve mülkiyet konusunda, Locke’tan daha fazla devlete yetki verir.102

100 GÜRİZ, Hukuk Felsefesi, s. 260.

101 MONK, Lain Hampsher, Modern Siyasal Düşünce Tarihi, Say Yayınları, İstanbul 2004, s.180-181.

102 GÜRİZ, Mülkiyet Teorisi, s. 201-202.

Sonuç olarak Hume, mülkiyeti tabi bir hak olarak saymayıp, mülkiyeti fayda ilkesine dayandırmıştır. İnsanlar çalışkanlığının sonucunda mülk elde ettilerse, bu aitlik fayda nedeniyle gerekli görülür.

2. JEREMY BENTHAM’IN MÜLKİYET GÖRÜŞÜ

Mevcut hukuk düzenindeki aksaklıkları düzeltmeyi amaçlayan Bentham, faydacılık okulu kurucularından olan bir İngiliz düşünürüdür. John Stuart Mill’in babasıyla dost olmasından sonra faydacılık ilkesinden yola çıkarak bireyci düzeyde liberallik anlayışını devam ettirmiştir. Hukuk ve idare mekanizmalarının düzeltilmesiyle ilgilenip ahlak ve akıl ilkelerinin bu süreçlere uygulanmasını sağlamak amacında olan Bentham, yeni bir fikir ortaya atmayarak kendinden önce gelen ve az anlaşılan görüşleri açıklamaya çalışmıştır.103

Bentham, pozitif hukuk düzenini savunarak, tabi hukuku reddeder.

Bunun gerekçesi, tüm zamanlarda hukukun, devlet otoritesinin yaptırımları sonucunda ortaya çıkmış olmasıdır. Hukukun gerçek amacı toplumun huzurunu ve mutluluğunu korumak ve bunu sağlamak olmalıdır. Ayrıca Bentham, mülkiyet teorisinde pozitivist yaklaşımına bağlı kalarak bunu savunur.104 Tabii hukuku reddeden Bentham, tabiattan gelen mülkiyet hakkını da reddeder. Mülkiyet, hukuk kurallarıyla oluşturulur. Eğer hukuk düzeni yoksa o zaman mülkiyetten de söz edilemez. Mülkiyet hukuk düzeninin ürünüdür. Mülkiyet ve hukuk her zaman birliktedir. Biri olmazsa diğerinin de varlığından söz edilemez. İnsanlar kendileri için faydalı şeylere ulaşmak istiyorlarsa bunları elde etmek için çaba sarf etmeleri gerekir.

Hukuk kuralları bunu sağlar. Bentham’a göre, özel mülkiyet, kişisel fayda ve sosyal fayda arasındaki dengeyi korumalıdır. Ayrıca ortak mülkiyet ilkesini

103 TUNÇAY, Mete, Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2004, s. 35-36.

104 GÜRİZ, Hukuk Felsefesi, s. 265–270.

savunmayarak, ortak mülkiyetin insanlara fayda ve mutluluk getirmeyeceğinin altını çizer.105

Sonuç olarak, Bentham, hukukun varlığının faydasını birçok sebebe dayandırmıştır. Hukuk kurallarıyla mülkiyet hakkı bir bütündür. Hukuk olmadığı taktirde, mülkiyet de olmaz. Toplumun mutluluğu, huzuru ve refahı için hukuk olmalıdır. Mülkiyet hakkı tabiata dayandırılmamalıdır.

3. JOHN STUART MİLL’İN MÜLKİYET GÖRÜŞÜ

John Stuart Mill, faydacılık teorisi kurucularından Bentham ve babası James Mill tarafından yetiştirilmiştir. Üç yaşından başlayarak babası tarafından özel eğitime tabi tutulan Mill, bu ağır çalışma şartlarına dayanamayıp, daha sonra yirmili yaşlarda ağır bir depresyon geçirmiştir.

Yaşamının son yıllarında siyasetle ilgilenen Mill, milletvekilliğine soyunur.

Seçimleri kazanamaması sonucu emekli olur. Faydacılık ilkeleriyle büyümüş olan Mill, bu ekolün yanı sıra, değişik felsefi anlayışlara yönelmiştir, fakat bunların etkisinde kalmamıştır. Mill, Bentham’ın faydacılık anlayışına sert eleştiriler getirerek, faydacılık anlayışlarının farklılığı üzerinde durur. Ona göre Bentham’ım faydacılık anlayışı psikolojik ve sosyolojik açıdan yetersizdir.106 Küçük yaşlardan beri faydacılık teorisyeni olarak yetiştirilen Mill’e göre yaşamın amacı fayda ilkesi değil, insan haysiyetidir. İnsan yaşamı boyunca bir şeyleri elde eder, asıl önemli olan ise bunları nasıl elde ettiğidir. Ne olursa olsun Mill faydacı bir düşünürdür. 107

Mill, mülkiyet anlayışında, kapitalist ve sosyalist mülkiyet sistemlerini karşılaştırarak mülkiyeti tabi hukuk ve faydacı teoriyle uzlaştırmaya çalışmıştır. Mallara ortaklaşa mı yoksa özel olarak sahip olunacağını insanlar belirler. Mülkiyet düzeni kanunlara bağlı olmasına rağmen gene de

105 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 203, 207.

106 MİLL, John Stuart, Hürriyet Üstüne, (Çev. Osman Mehmet DOSTEL), Cantekin Matbaası, Ankara 2003, s. 35.

107 MİLL, s. 11–13.

insanların kontrolündedir. Bir kişi kendi çabasıyla ürettiği mal eğer toplum tarafından onaylanmazsa bu malı elinde tutamaz. Bundan dolayı, zenginlik dağılımı toplum kanunlarına ve örflere bağlı bulunmalıdır. Kanunların zamana ve ülkelere göre değişiklik göstermesi de doğaldır.108 Servetin dağılımındaki her bir faktör insanlar tarafından oluşturulmuştur. Nasılsa kanunlar da insanlar tarafından yapılmıştır, durum böyle olunca servet dağılımı insanların belirlediği sınırlar çerçevesinde yapılmaktadır. Miras kurumuna gelindiğinde ise insanları çalışmaya yönelten nedenlerden biri servetlerini kendilerinden sonra gelen mirasçılarına bırakmaktır. Fakat bu durum Mill’e göre eşitsizliğe neden olmaktadır. Bunun sonucunda da miras hakkı sınırlandırılmalıdır.109

Mill’e göre, insanlar her zaman sadece kazandıkları kadar mülkiyet elde etmezler kazandıklarından fazlasına da sahip çıkabilirler. Bu durumda da insanların çalışmadan kazandıkları mülkiyete sınırlandırma getirilmesi gerekir. Mülkiyet hakkı, sözleşmeyle, zaman aşımıyla, vasiyet yoluyla sonradan kazanılır. Mülkiyet dağılımdaki eşitsizlik insanların çeşitliğinden kaynaklanmaktadır. İnsanların yetenekleri, çalışma şartları ve birikim yapmaları farklı olduğundan sahip oldukları mal miktarı da farklı olmaktadır.

Özel mülkiyetin sonucu budur. Kabul eden katlanmalıdır. Toprak mülkiyetindeki düşünceleri şöyledir; toprak sahibi toprağı işlemezse, ona emek vermezse toprağın mülkiyet hakkından hak iddia edeceği durum olamaz, toprak topluma yarar teşkil etmiyorsa adalete uymuyor demektir, o halde devletin toprağı işlemeyen malikten tazminat isteme hakkı vardır.110

Sonuç olarak; John Stuart Mill bazı konularda diğer faydacı düşünürlerden ayrılmıştır. Gelir bölüşümündeki eşitsizliğe değinerek çözüme yaklaşımı sosyalist düşünce türündendir. Emeğin karşılığı sonucu oluşan özel mülkiyet makbuldür. Mülkiyet toplum yararına ve adaletle doğru orantılı olmalıdır.

108 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 209.

109 TURANLI, s. 93–94.

110 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 211–213.