• Sonuç bulunamadı

E. DİNLER AÇISINDAN MÜLKİYET

2. HIRİSTİYANLIKTA MÜLKİYET KAVRAMI

Kilise öncelerden toprağın sadece Tanrı malı olduğuna inanarak ferdi mülkiyeti değil kolektif mülkiyeti savunmaktaydı. Thomas Aquinas ile birlikte Tanrının olduğu kabul edilen toprağın daha verimli işletilmesi amaçlanarak ferdi mülkiyetin gerekliliğine inanılmaya başlanmıştır.68 Hıristiyanlıktaki mülkiyet kavramını, Hıristiyan düşünürler değişik biçimlerde açıklayarak aralarında görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasını engelleyememişlerdir.

a. St. Augustine

St. Augustine’nin yazıları Yunan-Roma kültürü ile Batı Avrupa Hıristiyan kültürü arasında köprü kurmuştur. Eski çağ düşüncesinin orta çağa aktarılmasında önemli bir payı olan Augustine’nin tüm yazıları,

67 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 64.

68 LEVİ, s. 29.

Hıristiyanlığın yorumlanması ve savunulmasıyla ilgilidir.69 Adalet kavramını sonuna kadar savunan St. Augustine göre, mutlak ve hakiki olan adalet Tanrı devlet düzenini temsil eder. Her devlet kendine göre bir adalet ilkesi, benimsemiştir. Mutlak adalet ilkesi günahtan tamamen arınmış olup, göreli adalet ilkesi ise günahı gidermeye yöneliktir. Devletler de, mülkiyeti ve köleliği göreli adalet ilkesine göre düzenler. Bundan dolayıdır ki evrensel ve mutlak değillerdir.70

Augustine, Tanrı Devleti adlı eserinde özel mülkiyete değinmiştir.

Augustine, kilise yolundan ayrılmış olanların özel mülkiyetleri imparatorun yetkileriyle müsadere edilebileceğini üstü kapalı olarak ifade etmektedir.

Augustine, mülkiyetin emek ürünü olduğu görüşünü reddederek sadece emek verenlerin o mal üstünde hâkimiyetini de eleştirir. Ona göre günahkâr birinin biriktirdiği adil olan kişilere aittir. Gerçek dindarlar mülk sahibi olmalıdır. Din yolundan sapanların mallarının müsadere edilmesi ona göre meşru görülmüştür.71 Augustine, mülkiyeti, tabii hukuka değil, devlet hukukuna ve toplum geleneklerine dayandırarak orta çağ mülkiyet anlayışının temelini açıklamıştır.72

b. Thomas Aquinas

Orta çağda yaşamış ve Hıristiyan din adamı olarak yetişmiş düşünür olan Thomas Aquinas imanı aklın gereği olarak ortaya koymuş olup, kilise inanışının mutlak doğruluğunun insan aklıyla kavranılabileceğini göstermek istemiştir. Augustine ve Aristotales’in etkisinde kaldığı söylenebilir. Orijinal bir düşünür olmasa da iyi bir sentezci olarak kabul edilebilir.73

69 TUNÇAY, Mete, Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi-I Eski ve Orta Çağlar, Teori Yayınları, Ankara 1985, s. 310.

70 AĞAOĞLU, Mehmet Ali-KÖKER, Levent, İmparatorluktan Tanrı Devletine, İmge Kitapevi, 5. Baskı, Ankara 2004, s. 156.

71 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 43.

72 GÜRİZ, Adnan, Hukuk Felsefesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları: 511, 4.

Baskı, Ankara, 1996, s. 182

73 TUNÇAY, s. 311

Thomas Aquinas’ın mülkiyet teorisi Katolik kilisesi tarafından hemen hemen aynısı benimsenen bir teoridir. Mülkiyetin tabi bir hak olduğunu reddederek, özel mülkiyet esasını savunur. Kişinin topraklarını işletmesi meşru, ahlaka uygun ve zorunludur.74 Thomas Aquinas, insanın kendi dışındaki şeylere sahip olmasını doğal karşılamayarak mülkiyet hakkının da doğal bir hak olmadığını, her şeyin mal sahibi ve egemenliğinin Tanrı’ya ait olduğunu savunur. Yani, özel mülkiyeti, mutlak egemenlik olarak benimseyip, doğal mülkiyetin insana değil de Tanrıya ait olduğunu savunur.75 Ferdi mülkiyet insanların zenginlikten yararlanması için Tanrı tarafından verilen kuvvettir. İnsanların bu malları kullanma hakkı tartışılmazdır. Aquinas’a göre, özel mülkiyet kabulüyle birlikte insanlar malların korunması ve malların üretimi için çok çalışacaklardır, böylece bir düzen oluşturup verimi arttıracaklardır. Herkes neye sahip olduğunu bilecek, toplum hayatı da istikrar kazanacaktır. Malların insanlar arasındaki dağılımı belli olmazsa çatışmalar kaçınılmaz olacaktır. Sosyal yapının temelinde mübadele olmalıdır. Herkes başkalarının emeğinden yararlanabilir. Faize ve ödünç vermeye karşı olan Aquinas bu yönüyle Aristotales’in etkisinde kaldığı söylenebilir. 76 Ekmek ve şarap satıldığı zaman bunlar üzerinde hiçbir hak iddiası söz konusu değildir. Satın alan onu istediği gibi kullanır. Para da ekmek ve şarap gibi bir maldır. Onun kullanılması, harcanması ve tüketilmesiyle mümkün olabilir, aksi halde adalete uymayan kötü kullanma sonucunda tefecilik söz konusu olur. Diğer taraftan evini kiraya veren kimsenin bunun karşılığında bedel isteme hakkı vardır, çünkü ev para gibi tüketilmez, harcanmaz sadece oturulma amacı taşır. Bu tefeciliğe girmez yasaklanamaz.77 Ticaretten elde edilen bireysel kazançlar meşrudur.

Mülkiyetin bireysel ve toplumsal yararı dengelemesi gerekir. Bu sebepten dolayı fazla olan bireysel kazanç toplumun ortak yararına sunulmalıdır.78

74 CHALLAYE, s. 62.

75 AĞAOĞLU, Mehmet Ali-KÖKER, Levent, İmparatorluktan Tanrı Devletine, İmge Kitabevi, 5. Baskı, Ankara 2005, s. 249–250.

76 TUĞRUL, s. 24, 25.

77 CHALLAYE, s. 64.

78 AĞAOĞLU-KÖKER, s. 251.

Sonuç olarak, Thomas Aquinas mülkiyet dağılımı konusunda tutucu bir özelliğe sahiptir. Adalet sağlama amacı güderek, insanların ihtiyaçlarından fazlasının ahlaka uygun olmadığını savunarak doğrudan radikal ve reformisttir.79

c. Luther

Luther’in siyasi düşünür olarak etkisi çok kuvvetlidir. Onun fikirleri, 16.

yüzyılda Protestan siyasal teorisinin temelini oluşturmuştur.80 Katolik kilisesine karşı ortaçağın şikâyetlerini Alman Aristokrasisine Hitabe adındaki bildiride açıklayan Luther, papazlık görevinin satılmasına, kilise büyüklerinin hayal bile edilemeyecek hayat standartlarına ulaşmasına ve çiftçiden krala kadar herkesin yoksullaşmasına sebep olarak Katolik kilisesini göstermiş ve bu akıl almaz zenginliğe ateş püskürmüştür.81

Luther’in mülkiyet anlayışı Küdüs kilisesinin uygulamasını da etkilemiştir. Ortak mülkiyet anlayışını reddederek İncil’de mülkiyet ortaklığına dair herhangi bir şey bulunmadığını savunur. Luther mülkiyet anlayışını, tabii hukuka değil, din ve ahlak görüşünde olduğu gibi kutsal kitaba dayandırmak istemiştir. Ona göre, on emir arasında yer alan “hırsızlık yapmayacaksın”

ilkesi özel mülkiyetin temelini oluşturur. Hırsızlığın suç sayılması özel mülkiyetin meşruluğunun ispatıdır. Luther’in mülkiyet anlayışı orta çağ mülkiyet anlayışından farklı sayılmaz.82

Luther, köleliğe, faizle borç para vermeye karşıdır. İnsan içinde bulunduğu sosyal durum neyse onu gerektiği gibi yaşamalıdır. Sosyal kademeleri kendi başına aşma girişiminde bulunmamalıdır. Muhafazakâr bir

79 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 49.

80 THOMSON, David, Siyasi Düşünce Tarihi, 3. Baskı, Şule Yayınları, İstanbul 2000, s. 60.

81 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 81.

82 GÜRİZ, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, s. 82.

tutum takınan ve orta sınıf koruyucusu olan Luther, mevcut toplum düzeninin Allah tarafından kurulduğuna inanır. Ticaretin gelişmesine ve dış ticaret faaliyetlerine karşıdır.83

d. Calvin

Calvin, Luther gibi, ortaçağ mistizminden etkilenmiş, modern eğilimlerin temsilcisi olan bir hukukçudur. Ona göre çalışmak Allah’ın emri olup çalışarak elde edilen mal meşrudur ve hor görülmemelidir. Servet edinmiş kimseler, kendilerini israftan ve sefaletten korumak için lükse ve tembelliğe düşmekten korumalıdır. Calvin’in görüşleri kapitalizm anlayışına yenilikler getirmiştir. Calvin sadece tarımın değil, her türlü ekonomik faaliyetin yararlı olduğunu savunur. Bu görüşüyle Luther’den ayrılır. Calvin faiz konusuna değinirken, sorunu tüketici açısından değil de üretici açısından ele almaktadır. Tefecilikle faiz kurumunu birbirinden ayırarak faizin fazlasını tefecilik olarak kabul etmiştir.84 Calvin ekonomik dengesizlik, spekülasyon, çalışma endüstrisi, ticaret, devlet müdahalesi, faiz ve ödünç verme hakkındaki özgün düşünceleriyle kapitalizmin gelişmesinde önemli katkısı olan bir düşünürdür.85

Calvin mülkiyet sorununu iki dönemde ele almıştır. Bunlardan birincisi ilkel dönem, diğeri de orta çağdır. İlkel dönemde insanlar ihtiyaçlarını karşılama amacıyla mübadele yaparlardı. Böylece insanlar bolluk içinde yaşarlardı. Bunu kabul eden Calvin, ilkel dönemin sona ermesiyle birlikte ferdi mülkiyet hakkının ortaya çıktığını kabullenmektedir. Orta çağ düşüncesinde Calvin’e göre de her şeyin asıl sahibi Tanrıdır, fakat Tanrı, mülkiyet hakkını insanlara bağışlamıştır. Bu hakka sahip olan insan, sadece

83 TURANLI, Rona, İktisadi Düşünce Tarihi Kronolojik Evrimi, Beta Yayınları, İstanbul 1988, s. 23.

84 TURANLI, s. 25.

85 YAKUT, Kemal, Kapitalizmin, Sosyalizmin ve Milliyetçiliğin Ortaya Çıkması, http://www.aof.edu.tr/kitap/IOLTP/2292/unite05.pdf “ s. 90, (erişim tarihi:11.12.2006).

kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeyip toplumun da menfaatini düşünmelidir. Tanrının kendisine bahşettiği malları işlemeyen kimse suç işlemiş olur. Gücü kadar tabiattan yararlanmalıdır.86 Bu yaklaşımdan yola çıkılarak toplumsal düşünceye sahip olduğu anlaşılan Calvin, mülkiyet Tanrı tarafından insanlara sunulmuş bir nimettir, mülkiyet sadece kendi çıkarları için kullanılmaz, toplumsal yarar içinde kullanılmalıdır der.87 Calvin de Luther gibi Hıristiyanlıkta mülkiyet kavramının varlığını, on emrin “hırsızlık yapmayacaksın” ilkesine dayandırmıştır.

Calvin’in mülkiyet anlayışında, mülkiyet mutlak bir hak sayılmaktan uzaktır. Mülkiyeti tabii hukuk yoluyla meşrulaştırmaktan kaçınmıştır. Calvin de Luther gibi, insanların sükûnet içinde yaşaması için özel mülkiyetin gerekliliğini savunmuştur.88