• Sonuç bulunamadı

AB ÜYELİK SÜRECİNİN TÜRKİYE’NİN KIBRIS POLİTİKASINA

Kıbrıs’ın Türkiye açısından önemi sadece stratejisi ve adada yaşayan Türk halkıyla sınırlı değildir. Ayrıca AB ile Türkiye ilişkileri açısından da önemli bir yeri vardır. 1963’den bu yana Türkiye AB’nin üyesi olabilmek adına pek çok kriterleri yerine getirmiş ve hala getirmeye devam etmektedir.

Bazı siyasal sebeplerden dolayı üyelik süreci yavaş işlemiş, ilerleyen zamanla birlikte daha başka çözülmesi gereken sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu sorunların başında Kıbrıs konusu gelir. AB Türkiye’nin tam üyeliğinin gerçekleşebilmesi için bu sorunun Yunanistan ile çözülmesi gerektiğini her fırsatta vurgulamıştır.332 AB, Türk-Yunan uyuşmazlıklarına ve Kıbrıs meselesine başlarda taraf olmama yönünde bir yaklaşım izlerken,

331 SEZER, Sema, Belgeleriyle Arestis Davası ve Kıbrıs’ta Gaspedilen Türk Vakıf Malları, http://www.asam.org.tr/temp/temp302.pdf, s. 1–7. (erişim tarihi:10. 06. 2007).

332 SERDAR, A. Seda, “Vazgeçilmeyen Ada Kıbrıs”, Yeni Türkiye AB Özel Sayısı-I, yıl:6, Sayı:35, s. 533–537.

Türkiye’nin, 14 Nisan 1987’de yaptığı tam üyelik başvurusuyla birlikte bu tutumunu değiştirmiş, 1981’de AB’ye tam üye olan Yunanistan, Türkiye-AB ilişkilerine yön vermeye başlayarak, AB’nin Türkiye konusundaki kararlarını olumsuz yönde etkileme girişimlerinde bulunmuştur. Öncelikle Yunanistan, Türkiye arasındaki uyuşmazlıklarını ve Kıbrıs konusunu AB platformuna taşıyarak bu sorunla ilgili, AB’nin değişik tutum izlemesine neden olmuştur.

AB’nin Türkiye’ye tam üyelik için koyduğu şartlar içerisinde önemli ölçüde öncelikli olan Kıbrıs sorununun çözümü gelir. 1989’da Türkiye’nin üyelik başvurusu kabul görmemiş ve hemen ardından 1990 yılında gerçekleşen Dublin Zirvesinde, AB Kıbrıs Sorunu, Türkiye-AB ilişkilerini etkiler kararı almıştır. 1996’da Türkiye ile Gümrük birliğinin yürürlüğe girmesinin ardından AB, Türkiye’nin üyelik süreci ile Kıbrıs Sorununa çözüm arasındaki bağı sağlamlaştırmıştır. Bu tarihten itibaren bu tutum hemen hemen her zirve kararına yansımıştır.333

Kıbrıs Sorununun her fırsatta Türkiye’nin karşısına çıkıp dış politikasını etkilemesi rahatsızlık konusu olmuştur. Kıbrıs Sorununun çözüm aşamasında AB’nin objektif düşünceler beslemediğini ve gözle görülür bir biçimde taraf tuttuğunu bilen Türkiye konuya titizlikle yaklaşıp kendi aleyhine alınabilecek kararları engellemek için uğraşmaktadır.334 Rıdvan Karluk’a göre de Kıbrıs Sorunu Türkiye’nin AB üyeliği için ön şart haline gelmiştir.

Adada iki kesimin olmasına rağmen, Kıbrıs’ın sadece bir tarafının yani Rum kesiminin AB üyesi olmasına Türkiye’nin gümrük birliğine girebilmek adına ses çıkarmaması değerlendiremediği en önemli fırsat kaybı olarak görülmüştür.335 Geçen zaman içerisinde ciddi bir yol kat etmeyen Türkiye – AB ilişkisinde Türkiye, zaman zaman karamsarlığa düşerek AB’nin amacının kendini üye olarak yanına almak değil uydu devleti haline getirmek olduğunu düşündürmeye başlamıştır. Bunu düşünmesinin büyük sebebi, AB’nin Kıbrıs’a yönelik tükenmeyen istekleri olarak değerlendirilebilir. Bu isteklerin

333 SEZER, Sema, “Türkiye- AB-Kıbrıs Üçgeninde Şizofrenik İlişkiler”, Stratejik Analiz, Sayı: 81, s. 33–42.

334 BOZKURT- DEMİREL, s. 217.

335 KARLUK, Rıdvan, http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=18631( erişim tarihi:28–08–2007).

ardı arkasının kesilmemesi ve çığ misali büyümesi, akıllara adada Türk varlığının yok edilmesinin istendiğini getirmektedir. 336 Bu düşünceyle Annan Planının kabul edildiği varsayımdan yola çıkılırsa aslında bu fikrin fazla abartılmadığı ispatlanmış olur. Kıbrıs adası plan doğrultusunda yavaş yavaş Türkleri adadan boşaltılmasıyla, Rum hâkimiyetinin olduğu bir ada konumuna gelecekti (planda geçen mal-mülk dağılımı). İstekler bununla da bitmeyecekti, Türk-Yunan ilişkilerinde sorun olan Ege konularında Türkiye’nin taviz vermesi, örneğin Ermeni soykırım tasarısını kabul ederek gereken tazminatı vermesi ve Güneydoğu Anadolu ve Kürt meselesinde taviz vermesi istenecekti.337 Bu ve buna benzer tavizler verilmesinin sonucunda Türkiye, AB üyeliğine bir adım daha yaklaşmış olacaktı.

Önceleri Türkiye’nin Kıbrıs politikası, AB’ye giriş konusunda kesin çizgilerle ayrılmışken, bu yakın zaman içerisinde bakıldığında Kıbrıs meselesi AB’ye giriş için halledilmesi şart bir mesele olarak gösterilmiş, bu yaklaşımla beraber Kıbrıs sorununun çözümü Türkiye aleyhine işler duruma gelmiştir. Türkiye’nin her şey AB içindir düşüncesi ve AB’ye girişindeki hevesi Kıbrıs konusunda taviz vermesini engelleyememiştir. Görünen o ki, Türkiye’nin önüne ya AB ya da Kıbrıs tercih olarak konulmuş, ikisini birden seçme hakkı tanınmamıştır. Türkiye’nin üyelik aşkını fark eden AB, bu zaaftan sonuna kadar yararlanmak için her türlü fırsatı değerlendirmiştir.338 Böylece, AB üyelik süreci Türkiye’nin dış politikasının yanı sıra iç politikasını da etkileyen bir süreç halini almıştır.

Kıbrıs’ın Türkiye için stratejik ve güvenlik bakımından neden bu kadar önemli olduğunu yukarı sayfalarda açıklamıştık, Kıbrıs’a yönelik doğru bir politikanın belirlenmesi her iki tarafın da (Türkiye ve Kıbrıslı Türkler) geleceğine yön vermesi adına önem taşımaktadır. Türkiye’nin Kıbrıs dış

336 SOMÇAĞ, Selim, AB-Kıbrıs-Ermenistan Bir Teslimiyet Güncesi, 2006 Yayınevi, İstanbul 2006, s. 119,121.

337 KANDEMİR, Nüzhet, “Türkiye’nin AB Politikası”, Türk Dış Politikası Sempozyumu, Kafkasya ve Orta Asya Araştırma Merkezi Yayınları No:1, Ankara 2005, s. 19.

338 KULOĞLU, Armağan, “Kıbrıs Konusunda Yeni Bir Süreç ve Türkiye’nin Politikası”, Türk Dış Politikası Sempozyumu, Kafkasya ve Orta Asya Araştırma Merkezi Yayınları No:1, Ankara 2005, s. 186.

politikası şöyle belirlenmiştir; Kıbrıs’ın Türkiye’ye karşı kullanılabilecek bir toprak haline dönüştürülmesinin engellenmesi, Kıbrıslı Türklerin adada bağımsız ve huzur içinde yaşamaları, Türk-Yunan dengesinin korunması, Kıbrıslı Türklerin insan haklarının çiğnenmesine göz yumulmaması, mal- mülk değişim konusunda bazı tavizlerden uzak durulması gerekir.339 Fakat ne yazık ki bu politikaların tam anlamıyla uygulandığı söylenilemez.

AB’nin Türkiye’nin Kıbrıs politikasını belirleme konusundaki etkinliği yadsınamaz ölçüdedir. Türkiye üyelik sürecinde giderek Kıbrıs merkezli AB politikası yerine, AB merkezli Kıbrıs politikası gütmeye başlamış Annan Belgesini desteklemesiyle de bu politikayı doğrulamıştır.340 Son dönemler incelendiğinde Kıbrıs Sorununun çözümüne yönelik önemli bir yol kat edilmediği fark edilmiştir. 2007’de Türkiye’nin kendi içinde bazı sorunları çözmek, iç politikasını istikrarlı bir hale getirmek için kolları sıvaması Kıbrıs Sorununu askıya almasına neden olmuştur. Kıbrıs konusunun gündemden düşmesinin KKTC ve GKRY iç siyasi dinamikleriyle ilgili gelişmelerden kaynaklanan sebepleri de mevcuttur.341 Gündemden düşürülmeyecek kadar önemli olan bu soruna, gerek Türkiye aleyhine açılan mülkiyet davalarının haksız kararının ispatlanması, gerekse adada yaşayan Türk halkının güvenliği açısından ara verilmesi uygun olmayan bir durumdur. Ne olursa olsun Kıbrıs Politikasının sıkı sıkıya takip edilmesi ve değişik çözüm yollarının üretilmesi gerekir.