• Sonuç bulunamadı

lar her yerdedir ve bürokrasi en büyük diktadı r." Moskova'dan her ayrılışımda kendimi rahatlamış hissetmemin sebebi belki de budur

Belgede 12.RA>IKARS 1 YAYINLARI (sayfa 40-43)

Öte yandan, Petrograd halen bir işçi kentiydi ve devrim ruhunu koruyordu. Moskova' da ise daima bir hiyerarşi mevcuttu. Yine de burada yaşam tüm çeşitliliğiyle alabildiğine yoğun ve ilgi çekiciydi.

Adım başı gördüğüm askerler dışında, beni rahatsız eden bir diğer şey de insanların zihinlerindeki meşguliyetti. Aralarında h içbir bağ yokmuşçasına herkes kendi işiyle ilgileniyor, kimse kimseyi görmü­

yordu bile. Sık sık bu hengamede düşüp ezilen çocuklar, kadınlar görüyordum. Arkadaşlarıma bu tuhaf durumdan söz ettiğimde, Çeka tarafından oluşturulan güvensizlik ve şüphe atmosferinin yanı

sıra herkesin kendi ekmeğinin peşinde koşmaktan başkalarını dü­

şünecek mecallerinin kalmadığı ya nıtını alacaktım. Oysaki burada insanlar Petrograd halkına nazaran daha çok yiyeceğe sahiptiler;

daha iyi ısınıyor, daha şık giyiniyorlardı.

Sokaklarda ve pazaryerlerinde çokça zaman geçirme fırsatım oldu. Ünlü

Soukharevka

daima tıkl ım tıklımdı. Askerlerin burala rı ara ara yağmala malarına karşın, değişmez bir kural vardı ki o da pazarcıların tüm bu yağmala nmalara rağmen çalışmaya zorlanıyor olmalarıydı. Kentsel yaşamın en can alıcı ve ilgi çekici yerleri bura­

lardı. P roleterinden aristokratına, komünistinden burjuvasına, kara cahilinden entelijansına kadar toplumun her katmanından insan burada buluşuyor; herkes bir şeyler alıp satıyordu. Burada insan, en nadide işlemeli ikonlardan paslı çivilere, göz kamaştıran mücev­

herlerden çirkin, sahte süs eşyalarına, ipek İran şallarından solmuş, pamuk yorganlara kadar her şeyi bulabilirdi. Eski ihtişamın ve zen­

ginliğin bu son kalıntıları a rasında itişip kakışan insanlar Devri m Rusya sının gerçekten çok ilgi çekici bir tablosunu oluşturuyordu.

Peki bunları kimler satın alabiliyordu ve bu değirmenin suyu nereden geliyordu? İnsanı hayrete düşürecek kadar çok sayıda alıcı vardı; Petrograd 'la kıyaslandığında Moskova sınırsız bir kaynağa

sahipti. Sokaklar adeta bu kaynakla donatılmıştı.

Savaş biteli dört, devrim sonrası yaşama geçileli üç yıl olmasına karşın, Rus halkı hala eğitimsizdi. Yabancılara kuşkuyla bakıyor, asla konuşmaya yanaşmıyorlardı. Ne var ki birisinin Amerika'dan geldiğini ve hükümet adına çalışmadığını öğrendiklerinde dilleri çözülüveriyordu. Bu sayede işçiler, köylüler ve pazaryeri çalışanla­

rıyla rahatlıkla konuşup Rusya'ya geldim geleli aklımı kurcalayan pek çok sorunun yanıtına ulaşabildim.

Rus Devrimi'ni gerçekleştiren şey bu halk için

"terra incognito",

bilinmeyen bir olguydu; öte yandan, devrim onların kanına işlemiş­

ti. Teoride hiçbir şey bilmiyorlardı. Gel gör ki

" barin"

den [efendi]

daha çok nefret ettikleri tek bir şey dahi yoktu ve şimdi yine

efen-dileri vardı.

"Barin, her şeye sahip"

diyorlardı,

"beyaz ekmek, elbise hatta çikolataya bile. Oysa bizim ellerimiz yine bomboş. Komünizm eşittir özgürlük. Ne koca bir yalanmış meğer."

Otele döndüğümde dayak yemiş gibiydim; hayal kırıklığım nük­

setmiş, tüm inandıklarım kumdan kaleler gibi tepeme yıkıl mıştı.

Ancak kendimi koyveremezdim. Nihayetinde bu eğitimsiz insan­

ların Sovyet Devleti'nin ümüğünü sıka n güçlerin ayırdında olama­

yacağını düşünüyordum : Rusya'ya karşı birleşen emperyalist güçler, onu ve halkını üretici çalışmalardan uzaklaştıran sonu gelmez sal­

dırılar ve tabii ki körpe ve zayıf Rusya'yı kılıçtan geçirmeye çabala­

yan sabotaj lar. Halk bütün bunları elbette anlayamazdı. Sabretme­

liydim. Kötücüllüğün kaynağına inmeliydim.

"Na tional "

da, Petrograd' daki Astoria gibi, eski ama kullanıla­

bilir halde bir oteldi. Burada iki günde bir verilen iki yüz elli gram­

lık ekmek payından eser yoktu. Çorba, biraz et, bazen balık ya da gözleme ve çaydan oluşan yemeklerimizi geniş bir yemek odasında yiyorduk. Akşamlarıysa çoğu zaman

"kasha"

ve çay servisi yapılı­

yordu. Çok zengin olmayan soframız karnımızı doyurmamıza ye­

tiyordu!

Bu adaletsizliği haklı kılan tek bir gerekçe göremiyordum. Mut­

fak ziyaretlerimde hizmetçilerin sayısız memur, yoldaş ve müfettiş tarafından denetlendiğine tanık oluyordum. Mutfak çalışanları çok az ücret alıyor, dahası, bize servis yaptıkları yemeklerden de yiyemi­

yorlard ı. Bu durum genel yiyecek kıtlığıyla birleşince, rüşvet, israf ve suçları beraberinde getiriyordu. Otel sakinlerinin çok küçük bir kesimi yemek odasında yemek yeme şansına sahipti. Hizmetçilerin yemeklerinin hazırlandığı ayrı, küçük bir mutfak daha mevcuttu ve burada Astoria mutfağındaki hengameyi aratmayan yemek kavga­

ları yaşanıyordu. Komünizm, böyle bir şey miydi?

Petrograd'dan ayrılmazdan önce, John Reed bana Moskova'ya gittiğimde Angelica Balabanov'u bulmamı söylemişti. Beni çok cana yakın karşılayacağından, kalacak bir yer ayarlayacağından emindi.

Balabanov,u ve çalışmalarını önceden biliyordum. Doğal ola rak, onu nla tanışmaya can atıyordum.

Moskova,ya gelişimden birkaç gün sonra arayıp kendisiyle gö­

rüşmek istediğimi belirttim. Hasta olmasına karşın beni kırmadı.

Evine va rdığımda Balabanov'u sevimli, küçük bir odada kanepe­

sinde uzanır halde buldum. Etkileyici bir görünümü yoktu ancak, iri ve kederli gözlerinden tüm sevecenliği okunabiliyordu. Beni eski bir dost gibi karşıladı ve semaveri hazırlamamı rica etti. Çayları­

m ızı içerken A merika, oradaki işçi hareketi, sürgün edilişimiz ve tabii ki Rusya üzerine koyu bir sohbete dalmıştık. Onu, her adı­

m ımda karşıma çıkan tezatlıklar ve komünist duyarsızlıklarla ilgili soru bombardı manına tuttum. İçine düştüğüm hayal kırıklığına basmakalıp sözlerin dışında bir açıklama getiren ilk kişi o olmuş­

tu. Yiyecek ve yakıt kıtlığına gönderme yaparak bunların insa nla­

rı rüşvete ve ahlaki çürümeye sevk ettiğini belirtiyor, öte yandan, bütün bunların biricik sorumlusunun hayatın ta kendisi olduğunu düşünüyordu.

"En b üyük ideallerin üstüne kazındığı taş çatlıyor.

Yaşam, iyi niyetlere engel olur, güzel düşüncelerin gerçekleşmesine

Belgede 12.RA>IKARS 1 YAYINLARI (sayfa 40-43)