• Sonuç bulunamadı

Daha sonraları Balabanov'un -ya da Balabana[[, kendisine böyle seslenilmesini tercih ediyordu- herkese yardım etmek için çabalayan

Belgede 12.RA>IKARS 1 YAYINLARI (sayfa 43-46)

biri olduğunu öğrenecektim. Bozuk sağlığına ve pek çok işle birden meşgul olmasına karşın çevresindekilerin her soru nuyla yakından ilgilenmeyi asla ihmal etmiyordu. Sorumlusu olduğu bölgeleri sık sık geziyor, hastala ra ilaç ya da kimi küçük hediyeler dağıtıyordu.

En çok ilgi gösterdikleri ise Petrograd ve Moskova' daki yoksul İtal­

yanlardı. B alabanov neredeyse bir İtalyan kadar uzun süre İtalya, da

yaşamıştı. Bu nedenle ülkelerinden çok uzakta olan bu insanları kendine yakın görüyordu. Bu vahşi yaşamda onlara dostluk, danış­

manlık ediyor; her konuda elinden geldiğince destek oluyordu. Sa­

dece İtalyanlar değil, hemen herkes bu küçük hanımın yardım eline sarılıyordu: Angelica,nın kalbine girmek için komünist üye kartı­

na gerek yoktu. Şüphesiz ki kimi yoldaşları onu

"değerli zamanını insanseverlik gibi boş bir işe harcayan bir sentimentalist"

olmakla suçluyordu. Savaşlar, pek çok komünisti geçmişteki Rus idealistlere özgü katı ve h issiz bir kara ktere dönüştürmüştü.

Balabanov,a yapılan eleştirilerin bir benzerinin diğer bir ko­

münist lider Lunaça rskfye yöneltildiğini duymuştum. Henüz Petrograd, dayken

"Lunaçarski 'nin milyonlarca aptal riske giren ka­

fası dağınık bir insan"

olduğu anlatılmıştı. Ne var ki ben Rusya için hayati öneme sahip bir kurumun başında ola n bu kişiyle tanışmaya can atıyordum. Ve kısa süre sonra bu fırsat kendi ayaklarıyla geldi.

Eski Çarlık döneminin merkezi olan Kremlin çok sıkı koru­

nuyordu ve

"sıradan"

birinin içeri girmesi neredeyse imkansız­

dı. Oysa ben giriş kartı olan biri tarafından davet edilmiştim ve bu sayede hiçbir sorun yaşamadan içeri alındım. Kısa süre sonra Lunaçarski ,nin dairesine geldim. Bekleme odası resmi görüşme için bekleyen onca insanla dolu olmasına karşın, Lunaçarski görüş­

me talebimden haberdar olur olmaz beni odasına davet etti.

Sıcak bir karşılamadan sonra, ilk yönelttiği sorulardan biri

"Ni­

yetimin özgür bir şekilde çalışmak mı"

olduğuydu. Eğer istersem onunla birlikte çalışabileceğimi belirtti. Şaşkına dönmüştüm. İ n­

san neden özgürlüğünden vazgeçecekti ki! Hele de eğitim alanında çalışmak için. Özgür i rade bu işin olmazsa olmazı değil miydi? Ne var ki buraya Lunaçarskf den Amerika, dayken sıkça duyduğumuz Rusya, daki devrimci eğiti m yöntemleri hakkında bilgi almaya gel­

miştim. Özellikle de çocukların durumuyla yakından ilgileniyor­

dum. Moskova, daki Pravda da ahlaki çöküş konusunda Petrograd basınıyla aynı görüşteydi. Sovyet Rusya,da böylesi tutumlarla

kar-şılaşmaktan duyduğum şaşkınlığı ifade ettiğimde,

"Elbette bu çok barbarca"

diye yanıtladı Lunaçarski,

"ve tüm güc ümle bu konuyla ilgileniyorum. B u çocuklara cezaevini gösteren yargıçlar htlltl Çarlık yöntemlerini uyguluyorlar. Doktor, pedagog ve psikiyatrlardan olu­

şan b ir komisyonu bu iş için görevlendirdim bile. Elbette bu çocuklar cezalandırılmamalı."

Üstümden büyük bir yük kalkmıştı. Sonunda karşıma eski ceza yöntemlerinin acımasızlığının farkında olan biri çıkabilmişti. Ona kapitalist A merika' da Yargıç Lindsay' in başardığı fevkalade işlerden ve algılama güçlüğü çeken çocuklara yönelik de­

neysel okullarda n söz ettim. Heyecanla

"Biz de tam bunu istiyoruz, A merikan eğitim sistemini "

deyiverdi.

''Amerikan eğitim sistemini kastettiğinizden emin misiniz"

diye sordum,

"bildiğiniz gibi Profesör Dewey başta olmak üzere pek çok pedagog bu sistemi yetersiz bulup şiddetle reddediyor."

Lunaçarski'nin bütün bunlardan haberi yoktu.

Rusya, batı dünyasından uzun zamandır kopuk haldeydi ve dola­

yısıyla, çağdaş eğitim teknikleri üzerine yazılan pek çok kitaptan bihaberdi. Lunaçarski ise bütün bu yeni düşünce ve yöntemleri öğ­

renmeye oldukça istekliydi. Böylesi güç koşullar altında eğitim ala­

nında sorumluluk alan bu adamda Devrime karşı büyük bir inanç ve kendini adamışlık söz konusuydu.

Bana eğitim konusuna ilişkin Amerika' daki tüm yeni eğilimler­

le ilgili kendisini ve öğretmenlerini bilgilendirebileceğim bir konfe­

rans düzenlemeyi önerdi. Okullar ve onun denetimindeki diğer ku­

rumla r daha sonra da ziyaret edilebilirdi. Onu yeni ümitleriyle baş başa bırakarak yanından ayrılırken çalışmalarında ona yardı mcı olabileceğimi düşünüyordum. Rus halkına karşı bundan daha yüce bir h izmet olabilir miydi?

Moskova' da kaldığım süre boyunca Lunaçarski'yle sıkça görüş­

tüm. Her zamanki nazik, sevecen adamdı. Ne var ki kısa süre sonra, bu içten çalışmalarının kendi partisi tarafından engellendiğini fark ettim: Tüm o iyi n iyetli uğraşları beyhude bir çabaydı. Lunaçarski de aynı demir yumruğun gazabına uğruyordu. Peki, bu çark neyin

nesiydi ve daha da önemlisi, ip hangi puştun elindeydi?

National' daki konuklar sıkı bir denetim altında tutuluyor,

"propusk "

[izin belgesi] olmaksızın içeri giriş çıkış yapılamıyor­

du. Yine de a narşistler, Sol Sosyalist Devrimciler, kooperatifçiler, Amerika, dan tanıdığım ve Devrim sürecinde Rusya,da önemli gö­

revler üstlenmiş kişilerden oluşan kadınlı erkekli her tür politik dü­

şünce mensubu konuğum bir şekilde bana ulaşmayı başarıyordu.

Hepsi d� inançlarını yitirmişlerdi. Büyük bir hayal kırıklığı içeri­

sindeydiler. Politik düşüncelerindeki keskin farklılıklara karşın an­

lattıkları benzer şeylerdi: Devrimin hızla yükselişi, kitleleri peşin­

den sürüklemesi, Bolşeviklerin devrimci sloganlarının etkin rolü ve gücü ele geçiren Bolşeviklerin devrime ihanetinin öyküsü. Hepsi de Brest-Litovski Antlaşması'nı sonun başlangıcı olarak görüyordu.

Özellikle de Çarlık döneminde büyük acılar yaşamış olan bilgili ve kültürlü Sol Sosyalist Devrimciler, devrime olan tüm inançları­

nı yitirmişlerdi. Savlarının kanıtı ola rak da köylerde kendilerinin gerçekleştirdiği zulümlerle kırsal ile kent arasındaki bağın koparıl­

dığını, köylüler ile işçiler arasına nifak tohumları ekildiğini itiraf etmekten çekinmiyorlardı. Onlar, yoldaşla rından aldıkları emirleri uygulamış, onca masum insanı katlederek yıkıma davetiye çıkar­

mışlardı.

Peki, o halde nasıl oluyordu da Bolşevikler hala gücü elinde tut­

mayı başarabiliyordu? Sonuçta şişiril miş bir rakamla bile t.opu topu beş yüz bin kadar küçük bir azınlığı oluşturuyorlardı. Bu arada Rus halkı kıtlık ve terörizmle boğuşuyordu. Dahası, hiçbir parti ya da düşünceye güven duymuyordu. Elbette ülkenin belli bölgelerinde zaman zaman köylü isya nları baş gösteriyordu ancak, bunlar da demir yum rukla bastırılıyordu. Moskova, Petrograd ve kimi diğer sanayi kentlerinde de grevler yapılıyor olmasına karşın, bunlar ge­

niş kitleleri harekete geçiremeyecek, cılız girişimler olarak kalıyor­

lardı.

Belgede 12.RA>IKARS 1 YAYINLARI (sayfa 43-46)