• Sonuç bulunamadı

MARİA SPİRİDONOVA

Belgede 12.RA>IKARS 1 YAYINLARI (sayfa 104-115)

Müzeler Departmanı, Eğitim Komiserliği'ne bağlıydı. Petrog­

rad Devrim Müzesi'nin ise iki eş başkanı vardı; bunlardan biri Lunaçarski'ydi ve diğer eş başkan Zinovyev'in hali hazırda imzası­

nın bulunduğu kimlik kartlarımızda onun da imzası gerekiyordu.

Bu görev bana verilmişti.

Kendimi ona karşı oldukça mahcup hissediyordum. Mart ayın­

da Moskova'dan ayrılırken, kendisine bir iki hafta içinde geri döne­

ceğim ve çalışmalarında ona eşlik edeceğim konusunda söz vermiş­

tim. Oysa tam dört ay sonra ka rşısına çıkacak ve tama men farklı bir iş için yard ımını isteyecektim. Rusya'daki koşullara ilişkin dü­

şüncelerimi tüm açıklığıyla Lunaçarski ile paylaşma kararı alarak Kremlin'in yolunu tuttum. Ofisine girdiğimde, harıl harıl çalışan onca insanı görmek beni rahatlatmıştı; konuyu açmaya fırsat yok­

tu. Lunaçarski 'ye gezinin amacı ve bu konuda kendisine duyulan ihtiyacı anlatma fırsatını dahi zor bulmuştum. Girişimimizi mem­

nuniyetle karşılamış, kimlik kartlarımızı imzalamakla kalmayıp Müze yara rına yürüttüğümüz bu çabada işimizi kolaylaştırmak a macıyla kimi tavsiye mektupları da kaleme almıştı.

Heyetimiz Ukrayna yolculuğu öncesi gerekli hazırlıklarla meş­

gulken, ben de Moskova' daki kimi kurumları gezme ve birbirinden ilginç insanla rla görüşme fırsatı buldum. Bunların ara sında, ilk zi­

yaretimde tanıştığım ünlü Sol Sosyalist Devrimciler de vardı. On­

lara durumu hakkında çelişkili bilgiler aldığım Maria Spiridonova ile görüşmek istediğimi belirtmiştim; ancak, o dönem bu görüşme

bir türlü gerçekleştirilememişti: Çünkü bu, köylü kadın kimliğinde yasa dışı bir yaşam süren Spiridonova için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Tarih, gerçekten de tekerrürden ibaret. Çarlık rejimi altındayken kasab alı bir kız olarak kendini gizleyen Spiridonova, köylü düşmanı olarak nam salan Tamboy Val isi Luhanovski'nin peşine düşmüştü. Valiyi vurduktan sonra tutuklanmış, işkence görmüştü; sonrasında da idam cezasına çarptırılmıştı. Batı dünya­

sından gelen şiddetli protestolar etkisini göstermiş ve cezası hafifle­

tilen Spiridonova ömür boyu Sibirya sürgününe ça rptırılmıştı. On bir yılını burada geçiren Spiridonova, Şubat Devrimi ile özgürlüğü­

ne kavuşmuş ve Rusya'ya döner dönmez kendini aktif devrimci ça­

lışmalara adamıştı. Ve şimdi Kremlin, de tutuklu bulunduğu cezae­

vinden kaçmayı başarmasının ardından Sovyetler Cumhuriyetfnde yine gizli bir yaşam sürüyordu.

Uğraşlarım nihayet sonuç verdi ve Spiridonova'yı ziyaret etme şansını elde ettim; ancak, Çekacılar tarafından izlenmediğimden emin olmam gerekiyordu. Maria,nın arkadaşlarıyla buluşacağımız yer konusunda anlaşmıştık; daha sonra, sokaklar arasında zikzak­

lar çize çize ilerleyerek a rka sokaklarda n birinde bir çatı katına

gir-.

dik. Bir yatak, küçük bir masa, bir kitaplık ve birkaç sandalyenin bulunduğu odaya girdiğimde, mektup ve gazetelerin yığılı olduğu masanın başında zayı f, ufak tefek bir kadın duruyordu: Maria Spi­

ridonova. Rusya,nın en büyük devrimcilerinden biri olan bu kadın, Çar uşaklarının o kadar acımasız işkencelerine maruz kalmış, o kadar büyük acılar yaşamıştı ki, Zorin ve Reed,in anlattığına göre, sonunda aklını yitirme noktasına gel miş ve sa natoryuma kapatıl­

mıştı. Bir tür nevrasteniye ve isteriye yakalandığını söylemişlerdi.

Maria,yı görür görmez her iki:Sinin de beni kandırdığını anlamış­

tım. A rtık Zorin,e şaşmıyordum: Bana anlattıklarının çoğu ya­

landı. Alışıldık tarzının dışına çıkan ve tamamen yeni inancının tesiri altında kalan Reed'e gelecek olursak, bütün bunlara kendisi de samimiyetle inanıyordu. Bu nedenle, Moskova' dan döner dön­

mez yanıma uğrayıp kapitalist düzene a it cezalar kaldırılmazda n

bir gece önce mahkumların topluca kurşuna dizildiğinin doğru olduğunu söylemişti;

''Ancak, seni temin ederim ki"

diye eklemişti,

" b u olayın tüm sorumlusu Çeka içindeki tek bir kişiymiş ve o da b u yaptığının cezasını hayatıyla ödem iş.,,

Konuyu araştırma şansı bul­

muş ve Reed'e olayın yanlış aktarıldığını öğrenmiştim. Bu kıya mın sorumlu su, tek bir kişi değildi; tüm Çekacılar eylemde yerlerin i al­

mışlardı.

İki gün boyunca, Maria Spiridonova'nın yanında kal ıp Ekim, 19 17' den bugüne yaşanan gelişmeleri bir de onun ağzından dinle­

dim. K itleleri saran büyük coşku ve hevesten tutun da Bolşeviklere bağlanan büyük ümitlere, gücü ele geçiren Bolşeviklerin nasıl da bir anda çark ettiğine kadar hiçbir detayı atla maksızın her şeyi tüm çıplaklığıyla anlattı. Brest Barışı'nı Devrime vurulan pranganın ilk halkası ola rak görüyordu.

Razverstka,

yani köylülerin mahsulleri­

nin zorla ellerinden alınması, Rusya'yı felakete sürüklüyor, Devri­

mi, uğruna savaştığı her şeyden yoksun bırakıyordu. Tablo açıktı:

Her türlü devrimci eleştiri karşısında teröre başvuran Bolşevizm, yeni komün ist bürokrasisi ve tüm bunların yol açtığı ümitsizlik.

Bolşeviklere ve onların teori v� yöntemlerine yönelik çok ağır bir eleştiriydi bu.

Eğer Spiridonova bana söylendiği gibi büyük bir ruhsal çöküntü yaşamış, isterik ve akli dengesizliğe sahip biriyse, yanında kaldığım süre boyunca kendini gerçekten de olağa nüstü bir şekilde kontrol edebilmişti. Gayet sakin, kendine hakim ve ne dediğini bilen biri gibi duruyordu. Hemen tüm bilgi ve belgeye sahipti. Yüzümde en ufak bir kuşku belirse, konuşmasını kesiyor;

"Korkarım ki bana inanmıyorsun. Peki, o halde dinle, bak, köylüler bana neler yazıyor"

diyerek masada yığılı mektuplardan herha ngi birini eline alıyor ve yürek burkan ıstırap dolu cümleler okuyordu. Bu neredeyse oku­

naksız el yazması mektupla rda, Ukrayna ve Sibirya köylüleri

raz­

verstkanın

kendilerini ve ülkelerini ne hale getirdiğini anlatıyor­

lardı.

"Her şeyi aldılar; önümüzdeki yıl ekeceğimiz toh umları bile."

"Komiserler her şeyimizi aldılar."

Bu yüzden kaleme kağıda sarılıp

Spirido nova,ya yazmışlardı. Sık sık onun da Bolşeviklerin tarafı na geçip geçmediğini soruyorlardı, korkuyla.

"Eğer sen de bize s ırt çe­

virirsen, matuşka"

diye yazmıştı bir köylü,

"gidecek

k

i

m

se

m

iz kal-maz.

,,

Bu iğrenç suçlamalar ne kadar güvenilirdi? En nihayetinde, Bol­

şevikler devrimciydi. Nasıl böyle alçakça şeyler yapmakla suçlana­

biliyorlardı? Belki de yaşanan tüm bu olaylar onların suçu değildi;

sonuçta tüm dünya onlara cephe almıştı. Brest Barışı vardı, örneğin.

Bu haber Amerika,ya ulaştığı sıralarda ben cezaevindeydim. Sovyet Rusya'nın Alma n emperyalizmi ile masaya oturmuş olmasının hak­

lı bir yanı olup olmadığı konusu uzun süre aklımı kurcalamıştı. Bir türlü işin içinden çıkamıyordum. Yine de son kertede Brest Barışı tarafını tutuyordum. Rusya'ya geldiğimden beri ise sürekl i farklı yorumlarla karşılaşıyordum. Komünistlerin dışında hemen herkes Al ma n sosyalistlerin savaştaki rolünü enternasyonal izmin ruhuna ihanet ola rak görüyor ve buna bağlı ola rak da Brest Anlaşması'nın devrime ihanet anlamına geldiğini düşünüyordu. Öte yandan, ko­

münistler ne ba rışı savunuyor ne de bu anlaşmadaki mantığı dev­

rimci açıdan sorgulayanla rı karşı-devrimci ilan ediyordu.

'?'1e yapabilirdik ki ,, diyorlard ı, ''Almanya çok güçlü bir o rduya sa­

hipken, bizinı bir ordumuz dahi yoktu. Anlaşmayı imzalamayı red­

detseydik, devrimin kaderi11i önceden tayin etnıiş olurduk. Oysa biz Rres(in bir tür söz anlam ına geldiği11ifark etmiştik; kaldı ki Rusya ve tünı dünya işçilerinin bu anlaşmanın aslı nda bize zorla kabul ettiril­

diğini a nlayacaklarını biliyorduk. Verdiğimiz bu sözün, başarısızlıkla sonuçlanan bir grevin ardından efe ndilerinin dayattığı şartlar karşı -sında işçilerin vereceği sözlerden farklı bir anlam ı yoktu ."

Ancak, bunlar Spiridonova'ya hiç de inandırıcı gelmiyordu.

"Bolşeviklerin söylediği her şey yalan"

diyo rdu. Evet, Almanlarla ya­

şanan süreçte Rusya disiplinli bir orduya sahip değildi. Ancak, çok daha etkili yöntemlere başvurulabilirdi:

Ü

lkede istilacı güçler kar­

şısında kanının son damlasına kadar savaşacak bilinçli devrimci

insan kaynıyordu. Tüm karşı-devrimci ordular karşısında Rusya'yı can siperane bir şekilde savunmuş olan bu köylüler ve işçiler için Al­

man ve Avusturyalı generalleri Ukrayna topraklarından defetmek hiç de imkansız olmayacaktı. Den ikin' i ve tüm diğer karşı-devrim­

ci liderleri bozguna uğratan onlar değil miydi? Ya Kolçak ve Yu­

deniç saldırıları karşısında gösterilen direnişe ne demeliyd i? Lenin ve Troçki'ye kalsa, bütün bunlar Kızıl Ordunun zaferleriydi. Oysa tarihi gerçekler bunların -Rusya'nın güneyindeki ve Sibirya'daki­

gönüllü işçi ve köylü orduları

povstantsinin

tüm cephelerde göster­

diği cesur mücadelelerin sonucu olduğunu ve K ızıl Ordunun sadece bu öncül zaferlerde son dokunuşu gerçekleştirdiğini gösteriyordu.

Şimdileri Brest Anlaşması'nın haklılığını savunan Troçki de bir za­

ma nlar Radek, Joffe ve kimi diğer komünist liderler gibi böyle bir anlaşmanın altına imza atılmasını şiddetle reddetmişti. Oysa şim­

di, o dönem Alman Lortlarının Rusya'ya ilerleyişini durduracakla rı konusunda Alman işçilere duydukları inancın ne kadar da boş bir inanç olduğu nu kavradıklarını iddia ediyorlar. Ancak, bu elbette doğru değil. Troçki ve diğerlerini hizaya getiren şey, parti disipli­

ninin kırbacıdır.

"Bolşeviklerin sorunu şu ki"

diye devam etti Spiridonova,

"onlar kitlelere güvenmiyorlar. Proleter partisi olduklarını iddia ediyorlar ama işçilere güvenilemeyeceğini düşün üyorlar. "

İşte komü nistleri Alman emperyalizmiyle anlaşmaya zorlayan şey aslında bu güven­

sizliktir. Brest Barışı devrime ölümcül bir darbe indirmiştir. Fin­

landiya, Beyaz Rusya, Litvanya ve Ukrayna' da yaşadıkları ihanetin yan ı sıra -ki Brest Barışı ile buralar Alman Lortlarının merhame­

tine bırakılm ıştır- binlerce kardeşinin katled ilişine tanık ola n köy­

lüler soygunla ra, yağmalara boyun eğmek zorunda kal mıştı. Basit bir köylü aklı eski Bolşevik sloganı

"Ne tazminat ne de ilhak arazi "

kararının iptalini anlayamazdı. Ancak, en cahil köylü dahi Brest koşulları tarafından dayatılan tazminatı ka nıyla ödemek zorunda olduğunu anlayabiliyordu. Köylülerin acıları da Sovyet rejime duy­

dukları kin de şiddetle artıyordu. Kalpleri ve cesaretleri kırılmış

köylüler devrime sırt çevirmişti. Brest Barışı'nın Alman işçiler üze­

rindeki etkilerine gelecek olursak, Bolşeviklerin Alman proletarya­

sının kafasını ezen Alman efendilerle masaya oturduğunu, dahası bu barış koşullarını kabul ettiğini göre göre nasıl oluyordu da Rus Devrimi'ne duydukları ina ncı hala koruyabiliyorlardı? Ortada ta­

rihsel bir gerçek duruyor: Brest Barışı, Rus Devrimi'nin sonunu n başlangıcıd ır. Şüphesiz ki başka etkenler de vardı; ancak, Brest, en

öldürücü darbeydi.

Spiridonova, sol sosyalist devrimcilerin Bolşevikleri bu barışın yol açacağı sorunlar konusunda çaresizce uyardığını belirtti. An­

cak, Bolşevikler anlaşma imzaland ıktan sonra dahi bunları red­

detmişti. Mirbach'ın Devrimci Rusya'daki varlığını devrime karşı işlenen bir tecavüz olarak görmüşlerdi. Emperyalizme ve kapitaliz­

me ka rşı mücadelede hayatlarını feda eden kahraman Rus halkına yapılan ne acınası bir haksızlık! Spiridonova'nın partisi Mirbach 'ın Rusya'da kala mayacağını fark etmişti: Mirbach gitmeliydi. Ne var ki geç kalınmış ve Mirbach 'ın -idamını Bolşeviklerin Alman Kay­

serine hizmetini tutuklamalar ve kıyamlar izlemişti. Ce�aevleri yine Rus devrimcilerle dolmuştu.

Konuşmam ızın bir yerinde, Bolşevikleri

razverstkaya

mecbur bırakan şeyin olasılık köylülerin kentleri beslemek istememeleri ol­

duğunu belirttim.

"Devrim in başlarında,, dedi Spiridonova, "yani köylü Sovyetleri var olduğu sürece, köylüler ellerinde ne varsa kentli yoldaşlarıyla paylaş­

tı lar. A ncak ne zaman ki Bolşevik Hükümeti bu Sovyetleri dağıtmaya başlayıp 500 köylü delegeyi tutukla dı, işte o zaman köylülerin tavrı da değişti. Dahası, köylüler her gün Komünist rejinıin verimsizliğine tan ık oluyorlardı. Ürünleri ya ke nar istasyonlara yığılıp kalıyor ve beklemekten b ozuluyordu ya da pazarlardaki vurgun cuların elle­

rinde görülüyordu. Doğal olarak, bıı şartlar altında bu na daha fazla devanı edemezlerdi. Köylülerin Kızıl Ordu ya yiyecek vermeyi h içbir za man reddetnıediği gerçeği, Bolşeviklerin kimi başka yöntemlere başvurduğu nu kanıtlanıaktaydı. Razverstka, köy ile ken t arası nda­

ki uçuru mu gen işletmekten başka bir işe yaramadı. Bolşevikler

kır-salda terör estirdiler. Gittikleri her yeri yakıp yıktılar. Köylüler de en sonunda çaresizce komünist rejime karşı isyan ettiler. Rusya 'nın çeşitli bölgelerinde, güneyde, Ura l 'da ve Sibirya'da köylü isya n ları yaşa ndı ve bu nların hepsi de dem ir yumrukla bastırıldı. "

Spiridonova, Bolşeviklerle yaşadığı fikir ayrılığından bu yana kendi başından geçenlere h iç deği nmemişti. A ncak, a rkadaşların­

da n öğrendiği me göre iki kere tutuklanmış ve uzun süre de ce­

zaevinde yatmıştı. Hatta serbestken dahi sürekl i gözeti m alt ında tutulmuştu; tıpkı Ça rlık dönem inde olduğu g ibi. Pek çok kez gece yarısı evinden alınmış ve işkence görmüştü; a rkadaşlarından kur­

şuna dizileceği bilgisin i dahi -Çeka'nın en bildik yöntemi- al mış­

tı. Konuyu açtığımda, sadece bunla rı yalanlamamakla yeti ndi;

kendisinden söz etmeyi sevmiyordu. Tüm yaşamını devrimin ka­

derine ve sevgili köylü yoldaşlarına adamıştı. Kendisini düşündü­

ğü yoktu; tek derdi tüm dünyanın ve e nternasyonal proletaryanın Bolşevik Rusya' daki gerçekleri görmesini sağlayabilmekti.

Bütün Bolşevik karşıtları içinde, Maria Spiridonova beni en çok etkileyen, en samimi, bilinçli ve ikna edici kişilerden b iri ol muştu. Geçmişteki kahra ma nlıklarının ya nı sıra Çarlık döne­

minde savunduğu devrimci ideallerinden Bolşevizm baskısı altın­

dayken de asla taviz vermemiş olması onun devrimci iradesi nin en somut kan ıtıydı.

P E T E R K RO P O T K İ N 'E B İ R Z İ YARET DA H A

Ukrayna ile başlayacak olan yolculuğumuza bir iki gün kala, Pe­

ter K ropotkin'i bir kez daha ziyaret etme şansımız oldu. Bu biricik yaşl ı adamı öncesine nazaran daha sağlıklı görmüş ol mak beni çok mutlu etmişti. Kaldı ki bu kez yanımızda gazeteciler de yoktu.

Karlı bir mart günü gerçekleştirdiğim ilk ziyarette, K ropotkin'in evine vardığımda neredeyse gece olmuştu ve etrafta kimsecikler yoktu. Oysa şimdi yaz gelmişti. Kasaba canlanm ıştı, her taraftan mis kokular yayılıyordu; evin a rka bahçesi yeşermişti, alh nsı gü­

neş ışınla rı etrafa ısı ve ışık saçıyordu. Peter'ı öğlen uykusunda ya­

kalamıştık ve bizi karşılayan, eşi, Sofya Grigoriyevna olmuştu. Biz anarşist arkadaşlarımızın Şaşa Kropotkin için gönderdiği yiyecek dolu sepetleri açmakla meşgulken, Peter Alekseyeviç karşımızda belirdi. Sanki bambaşka biri ol muştu: Yaz onun sağlığını da muci­

zevi bir şekilde etkilemişti. Son görüşmemize oranla çok daha güç­

lü, sağlıklı ve yaşam doluydu. Bizi hemen sebzelerin ekili olduğu ala na götürdü. Tamamen Sofya'nın eseri olan bu bahçe, ailenin te­

mel geçim kaynağıydı. Peter, bahçesiyle gurur duyuyordu.

"Şunlara bakın"

diyordu,

"hepsi Sofya'nın eseri. Hele şu marullara ne demeli!"

Bir çocuk kada r neşeliydi. Gözlem gücü, mizah anlayışı ve tü m o cömertliği bizi çabucak etkisi altına almıştı; kısa süreliğine de olsa, dostumuzun bu neşesi bizi Rusya'nın içine düştüğü sefaletten, tüm çelişki ve kuşkularımızdan ve hayatın acımasız gerçekliğinden çe­

kip çıkarmıştı.

Yemeğin a rdından, Peter,ın basit bir masa ve sandalye, küçük

bir lavabo ve ciltler dolusu kitaptan ibaret olan çalışma odasına geç­

tik. Kropotkin'in bu basit ve kasvetli çalışma odasıyla Radek,in ya da Zinovyev' in karargahı arasında dağlar kadar fark vardı. Peter, son görüşmemizden bu yana neler yaşadığımı bilmeye can atıyor­

du. Ona ka famın ne kadar karışık olduğundan ve inandığım her şe­

yin ayaklarımın altında adeta ufalandığı ndan söz ettim. Ya nına her şeyi, hatta devrimin kendisini dahi tartışmaya gelmiştim. Rusya' da yaşananlar ile benim devrimden anladığım şey arasında hiçbir bağ kuramıyordum. Bütün bunlar gerçekten kaçınılmaz mıydı? Tüm bu terör, zulüm ve insan onurunu h içe sayan nasır tutmuş yürek­

ler kaçınılmaz mıyd ı? Elbette, kan dökmeden devrim yapılamazdı.

Şiddet ve yıkım, devrimin bir parçasıydı ve bu çok zorlu ve korkunç bir süreçti. A ncak, Rusya' da gördüklerim tama men başka bir dün­

yaya aitti.

Beni büyük bir sabırla dinledikten sonra, Kropotkin, şunları söyledi:

"lnancı nı yitirmeni gerektirecek en ufak bir neden yok. Ben Rus Devrimi 'ni Fransız Devrirni '11de11 çok daha büyük bir devrim olarak görüyorum; Rus Devrimi, Rusya 'nın ruhunun, Rus halkının kalbinin ve aklının en derinlerine kadar işlemiştir. Zaman tünı boşlukları dol­

duracaktır. Bugün gördüğü n her şey geçicidir; bütün b unlar, oluşturu­

lan idare sınıfının yapay bir sonucudur. Tünı o yanlış teorileri, buda­

laca hareketleri ve verimsizliğiyle, küçük bir politik parti bize sadece devrim in nasıl yapılamayacağını göstermiştir. ,, "Yazık ki ,, diye devam etti Kropotkin, "Rusya'daki pek çok anarşist ve Rusya dışındaki kitle-ler de ultra devrimci Bolşevikkitle-lerin h ipnozuna yakalanmışlardır. "

O büyük ayaklanma sırasında, merkezi devlet düşüncesine sahip komünistlerin devrimi yanlış yöne sevkedeceği unutul muştu. Bol­

şevikler, Sosyalist Kilisenin Cizvitleriydiler. Onlar için, amaca gi­

den her yol mübahtı. Nihai hedefleri olan politik gücü ele geçirmek için her şeyi yaparlardı. İşte kitlelerin gücünü felce uğratan, halkı

canından bezdiren de bu amaçlarına ulaşmak için başvurdukları yöntemlerdi. Ne var ki insanlar olmadan, ülkenin yeniden inşası sürecinde kitlelerin doğrudan katılımı olmadan, h içbir şey başa­

rılamazdı. Bolşevikleri başa getiren şey, devrimin yüksek gerilimi olmuştu. İşte Bolşevikler gücü ele geçirir geçirmez bu gerilimi dur­

durmaya girişmişlerdi. Ülkenin tüm kültürel güçlerini bastırıyor, yok ediyorla rdı. Hiçbir düşünce ya da eyleme taviz vermiyorlardı.

Ru sya için hayati öneme sahip olan kooperatifleri yok etmiş, kırsal ile kent arasında büyük bir uçurum yaratmışlardı. Eski rej imden bile daha beter bir bürokrasi ve memur sınıfı oluşturmuşlardı. Bu küçük köyde, Dmitrov, da bile Romanovlar döneminde olmadığı kadar çok Bolşevik memur vardı. Tüm bunlar, insanların sırtında n besleniyordu. Bunlar, toplum içindeki parazitlerdi ve Dmitrov, tüm Rusya' da hüküm süren bu ölü canların sadece küçük bir ôrneğiydi.

Bu, yekten bireylerin hatası olarak değerlendirilemezdi; sorun, bu insanla rın tüm devrimci idealleri hiçe sayan, inisiyatifi yok eden devleti yaratmış olmalarıydı. Unutulmamalıydı ki blokajlar ve kar­

şı- devrimci saldırılar da komünist rejimin güçlenmesini sağlamıştı.

Tüm bu blokajlar ve müdahaleler Rusya,nın kanını emiyor, insa nla­

rın Bolşevik rejimin gerçek doğasını görmesini engelliyordu.

Devrimde anarşistlerin rolü ve eylemleri konusuna geldiğimiz­

de ise K ropotkin oldukça netti:

"Biz anarşistler, devrimler üzerine çok fazla kafa yormuş olmakla bera­

ber, neredeyse hiçbirimiz bu süreçte nasıl hareket edileceği kon usunda h azırlıklı değiliz. 'Ekmeğin Fethi'nde bu konuya değindim. 'Nasıl Sosyal Devrim Yapılır' adlı çalışmalarında, Po uget ve Pataud da eylem in altını çiziyorlar."

Kropotkin, anarşistlerin sosyal devrimin temel bileşenlerine ge­

reken önemi vermediklerini düşünüyordu. Devrim sürecindeki tek gerçek, savaşmak değildi; atılan her yıkıcı adımın tek bir a macı var­

dı: Yapıcı bir çalış manın yolunu açmak. Bir devrimin başat öğesi,

ülkenin ekonomik hayatının ö rgütlenmesiydi. Rus Devrim i, buna hazırlıklı olmamız gerektiğini göstermişti. Gerisi, teferruattan iba­

retti. O, sendikalizmin Rusya'nın en çok ihtiyacı olan şeyi sağlaya­

cağını düşünüyordu: Ülkenin endüstriyel ve ekonomik anlamda ye­

niden i nşası bu kanalda gerçekleştirilebilirdi. Anarko-sendikal izmi işaret ediyordu. Diğer ülkeleri Rusya'nın şu a n içinde bulunduğu hatalar ve acılar girdabından kurtaracak olan şey, Anarko-sendi­

kalizm ve kooperatiflerdi.

Peter K ropotkin'in va rlığıyla ısısına ısı, aydınlığına aydınlık katan Dmitrov' dan ayrılırken, yoldaşımla yaptığım bu sohbet sa­

yesinde biraz daha cesaretlenmiştim. Yolculuk hazırlıklarımızın tamamlanma sına yardım etmek üzere Moskova'ya döndüm. Niha­

yet, 1 5 Temmuz 1 920'de, vagonumuz Ukrayna'ya gitmekte ola n bir trene bağlandı.

YOLDA

M oskova, dan ayrılmamıza saatler kalmıştı. Ancak, burada bizi son bir sürpriz daha bekliyordu. Kısa süre önce başkente gelen Uzak Doğu Cumhuriyeti Başkanı, Krasnosçokov, burada olduğu­

muzu öğrenir öğrenmez bizi bulmaya çalışmış ve son anda da olsa, Alexander Berkman'la karşılaşıp müze için tahsis edilmiş vagonu­

muzu öğrenir öğrenmez bizi bulmaya çalışmış ve son anda da olsa, Alexander Berkman'la karşılaşıp müze için tahsis edilmiş vagonu­

Belgede 12.RA>IKARS 1 YAYINLARI (sayfa 104-115)