• Sonuç bulunamadı

2. YENİLİK OLGUSU

2.3. Yenilikle İlgili Modeller

Yenilik süreciyle ilgili çalışmalar İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra temellenmeye başlamıştır. Sosyo-ekonomik yapı, teknoloji, yönetim süreç ve şekillerindeki değişim ve gelişmeler ile toplumların iktisadi açıdan kalkınmalarında önemli bir rolü olan sistem yaklaşımının da etkisiyle yenilik modelleri üretilmiş ve yenilik süreci sistematik bir yapıya kavuşmuştur. Bu bağlamda yenilik modelleriyle teknolojik değişme, yeni ürün, hizmet ve süreçlerin ortaya çıkış aşamaları ile bu ürün, hizmet ve süreçlerin pazara sunulması çalışmaları betimlenmeye başlanmıştır (Efetürk, 2008: s.46; Erden, 2009: s.30).

Şekil 1: Yenilik Modelleri

Kaynak: Trott (2005), O’Sullivan ve Dooley (2009) ve Erdal (2008)’den Aktaran: Kılınç,2011:s.10. Yenilik Modelleri Doğrusal Modeller Teknoloji Merkezli Modeller Dinamik Yenilik Modeli Teknoloji Yaşam Döngüsü Modeli S Eğrisi Modeli Pazar Merkezli Modeller Doğrusal Olmayan Modeller Eşleştirme Modeli İnteraktif Model Sistemik ve Öğrenen Ağ Modeli

103

Yenilik modelleri, (Şekil 1'de de gösterildiği gibi) yenilik sürecinin ilerleyişine bağlı olarak doğrusal ve doğrusal olmayan modeller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Doğrusal modeller teknoloji ve pazar merkezli yenilik modellerinden oluşmakla birlikte, doğrusal olmayan modeller ise, eşleştirme modeli, interaktif (etkileşimli) model ile sistemik-öğrenen ağ modeli olmak üzere üçe ayrılmaktadır.

2.3.1. Doğrusal Yenilik Modelleri

Teknoloji ve pazar merkezli yenilik modellerinden oluşan doğrusal modellerde, genel olarak yenilik süreci doğrusal bir çizgide ilerlemektedir. Doğrusal modellerden teknoloji merkezli model, bilim insanlarının yaptıkları keşiflerin teknolojinin yardımıyla yeni ürün fikirlerine dönüştüğü ve ürünün testi için prototiplerin hazırlandığı varsayımına dayanmaktadır. Genellikle teknoloji itme modeli olarak da nitelendirilen bu model, teknoloji odaklı model olmasından dolayı araştırma- geliştirme (AR-GE) çalışmaları sonucu ortaya çıkan fikirlerin imalat yoluyla ürüne dönüşmesini vurgulamaktadır. Bu yeni ürünler ise, pazarlama faaliyetleriyle tüketicilere ve potansiyel tüketicilere ulaştırılmaktadır.

Teknoloji merkezli yenilik modelleri; Utterback ve Abernathy, Tushman ve Rosenkopf ile Foster tarafından geliştirilmiştir. Dinamik yenilik modeli, teknoloji yaşam döngüsü modeli ve “S” eğrisi modeli şeklinde sınıflandırılmaktadır.

Utterback ve Abernathy'nin 1978 yılında geliştirdiği Dinamik Yenilik Modeli, endüstride ya da endüstrideki kurumlarda yer alan ürün ve süreç yeniliğini dinamik süreçler olarak ele alıp değişim oranlarını açıklamaktadır (Işık ve Kılınç, 2011: s.22- 23). Ürün yeniliği, pazardaki mevcut ürün ve hizmetlerin var olan özellikleri ve kullanım alanlarını dikkate alarak, bunlardan tamamen farklı ya da büyük ölçüde değiştirilmiş yeni ürün ve hizmetlerin üretilmesini ifade etmektedir. Süreç yeniliği ise, ürün ve hizmetlerin üretim öncesi, üretim esnası ve üretim sonrası gibi süreçlerde tedarik, dağıtım, verimlilik ve değer artışını sağlamak amacıyla yapılan değişimleri kapsamaktadır. Bu kapsamda kurum var olan üretim sistemini tamamen değiştirerek ya da sisteminde bazı değişiklik veya düzeltmeler yaparak değişimi yaratabilmektedir. Bu bağlamda dinamik yenilik modelinde, dinamik süreci

104

betimleyen teknoloji dönüşüm sürecinin, yenilik oranı ile ilişkilendirilerek ürün, süreç, rekabet ve örgütsel bağlamda temellendirildiği görülmektedir (Uzkurt, 2008: s.40).

Tushman ve Rosenkopf'un Teknoloji Yaşam Döngüsü Modeli, endüstriyel değişimin sürükleyicisi olan teknolojinin, değişime cevap verebilmesi için girişimcilere araç sağlaması ve rekabet avantajı elde etme fırsatı vermesi vurgulanmaktadır. Girişimciler yeni ürün, hizmet ve süreçlerle ilgili rekabet avantajı elde etmek ya da yeni fırsatlar ortaya çıkarmak için, teknolojik ve bilimsel buluşları kabullenme ve uygulama yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla bu durum sektör için yeni endüstriyel standartların oluşumunu sağlamakta ve rekabet gücü elde etmek isteyen kurumların bu standartlara sahip olabilmesinde yol gösterici olmaktadır. Sonuç olarak yenilikçi kurumlar, rekabet avantajı elde etmek amacıyla sürekli bir şekilde yenilikçi faaliyetlerde bulunmak ya da teknolojik gelişmeleri sağlamak durumunda kalmaktadır (Lowe ve Marriott, 2006: s.73; Uzkurt, t.y.: s.41).

“S” Eğrisi Modelinde Foster, süreksiz bir yenilikle başlayan yenilik

döngüsünden bahsetmektedir. Bu döngüde yatay ve dikey eksenler bulunmaktadır. Dikey eksen, yeniliğe adapte olanların kümülatif sayısını vermekte, yatay eksende ise zaman yer almaktadır. Döngüde bulunan üç büküm noktası “S” eğrisini dört farklı segmente bölmektedir. Buna göre, ilk büküm noktası, zaman içerisinde yeniliğin ticari değerini gören girişimcileri temsil ederken, ikinci büküm noktası, ürünle ilgili standart ya da baskın tasarım ortaya çıktığı zaman oluşmaktadır. Üçüncü büküm noktası ise, kullanıcı ihtiyaç ve beklentilerinin karşılanması ya da daha az performans artışı beklendiği zaman meydana gelmektedir. Her aşaması farklı özelliklere sahip olan S eğrisinde yenilikler süreksizdir. Yani yeniliğin başarılı olması, sonraki aşamalarda ilerleme kaydedilmesine ve yeniliklerin kademeli bir şekilde oluşmasına katkı sağlamaktadır (Luecke, 2008: s. 20-23).

Teknoloji merkezli yenilik modelleriyle ortaya çıkan ürünlerin pazara sunulması ihtiyacı 1970’li yıllarda pazar odaklı modellerin temelini oluşturmuştur. Bu yıllardan itibaren yenilik sürecinde piyasanın önemli bir rol oynamaya başlaması, ikinci doğrusal model olan pazar çekme modelinin gelişmesini sağlamıştır. Bu

105

model, müşteri ihtiyacını odak alan bir modeldir. Modele göre, müşteriler ile yakın ilişki kurulması ve onların fikirlerine önem verilmesiyle pazarlama süreçlerinin yönlendirilmesi vurgulanmaktadır.

2.3.2. Doğrusal Olmayan Yenilik Modelleri

Doğrusal olmayan modeller ise, eşleştirme modeli, interaktif (etkileşimli) model ile sistemik-öğrenen ağ modeli olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eşleştirme Modeli, 1980’li yılların başlarında etkin olan bu modele göre

yenilikler, pazar ihtiyaçlarıyla teknolojik gelişmelerin birleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Üçüncü Kuşak Yenilik Modelleri olarak da anılan bu modele göre yenilikler, teknoloji itme ve pazar çekme modellerinde eşleştirme yapılması ve bu modellerin birleştirilmesi ile oluşmuştur. Eşleştirme modelinde, pazarlama ve Ar-Ge faaliyetlerinin dengeli bir rol oynadığı görülmektedir (Uzkurt, t.y.: s43).

İnteraktif (Etkileşimli) Modeller, 1980’li yıllardaki ekonomik canlanma

döneminde geliştirilmiştir. Dördüncü Kuşak Yenilik Modelleri olarak anılan bu modeller, ortaya çıktığı dönemde egemen olan Japon endüstrisinin uygulamalarından etkilenmiştir. Bu durum, yenilik süreçlerinin yönetimi konusunda tümleştirme ile paralel gelişmeye odaklanan bir modelin ortaya çıkmasına ve böylece organizasyonel faaliyetlerin değiştirilmesine yol açmıştır. Modele göre, yenilik yönetimi, yenilikçi faaliyetlerin artırılabilmesi için sürecin işleyişini olumsuz olarak etkileyen sorunların giderilmesini kapsayan, yenilik sürecinin etkinliğinin geliştirilmesi ile ilgilidir. Bu model aynı zamanda yenilik sürecine bütünsel açıdan yaklaşmakta ve süreçte sistemden kaynaklanan etkileri belirlemektedir (Uzkurt, t.y.: s43).

İnteraktif model, yenilik süreçleri arasındaki bütünleştirmeyi ve bilgiye dayalı etkileşimi artırmaktadır. Bu modelin yenilik yönetim sürecine önemli katkıları bulunmaktadır. Bu katkılar; yenilik süresi boyunca kurum içi ve kurum dışı paydaşlar arasındaki entegrasyonun artırılması, benzer/kesişen faaliyet ilişkilerinin sebep olduğu karmaşıklığın tanınması ve süre giden öğrenme süreci aracılığıyla yenilik sürecinin etkinliğinin artırılmasıdır (O’Sullivan ve Dooley, 2009: s.49-50).

106

Sistemik ve Öğrenen Ağ Modeli, beşinci kuşak yenilik modeli olarak da anılan

bu modelde, ağ tabanlı sistem, sistem entegrasyonu ve iletişim altyapısına daha fazla odaklanma söz konusudur. İnternetin, küreselleşmenin ve açık yenilik kavramlarının ortaya çıkışıyla birlikte önem kazanan beşinci kuşak yenilik modeli, hem yenilik sürecinin sistematik doğasını göstermekte, hem de çift yönlü iletişim ve geri besleme döngüsüyle sürecin karmaşıklığını yansıtmaktadır (O’Sullivan ve Dooley,2009:s.51).