• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE TEORİK BOYUTUYLA

1.3. Küreselleşmenin Yoksullaştırıcı Etkisi ve Yeni Yoksulluk

1.3.4. Yeni Yoksulluk

Keynesyen politikaların ülkeleri krize soktuğu, ekonomide devletin rolünün küçültülmesi görüşlerinin dile getirildiği ve Keynezyen refah devletinin tasfiyesinin başladığı 1970’li yıllar da girilen krizle birlikte, yoksullara bakış açısında da değişim yaşanmaya başlamıştır. Yoksullara bakış açısında, sistem içi ve sistem dışı yaklaşımı ikiliğinin ortaya çıkmaya başladığı bu yıllarda, gelişmiş ülkelerde sınıfaltı olgusu da belirmiştir. Krizle birlikte, yoksullara kol kanat geren refah devletinin çöküşü, imalat sanayinin gelişmekte olan ülkelere göçü, post endüstriyalizmin başlaması ve bunların neticesinde uzun dönemli işsizliğin ortaya çıkması sınıfaltı bir kitlenin belirme nedenlerini oluştururken, küreselleşme sürecinde yaşanan değişimlerle de yoksulluğun niteliği ve niceliğinde farklılaşmalar yaşanmaya başlamıştır. Bu farklılaşmaya paralel olarak ortaya çıkan yeni yoksulluk ve yeni yoksullar, uzun dönem işsizlik ile ekonomik dışlanmaya uğrayan, politik denklemin dışında kalan, sosyal grup ve aileden kopma sonucu siyasal ve sosyal dışlanmaya da maruz kalan bir kesimi ifade etmektedir (Işık ve Pınarcıoğlu,2005:70).

Küresel gelişmeler ve neo liberal politikalar ekseninde, devletin, başta ekonomi olmak üzere sorumluluk gerektiren alanlardan çekilmesi ile refah devletinde değişim yaşanması, işsizliğin, sosyal güvencesizliğin, iş ve gelir beklentisine dair umutsuzluğun artması, eşitsizliklerin derinleşmesi, kapitalizme özgü küresel süreçlerin sosyal yapı

üzerindeki etkileri yerleşik ve çok boyutlu bir yoksulluğun (Altay,2007:350) ortaya çıkmasına neden olurken, bu yeni yoksulluğa ayak uyduramayan bir kesim olarak “yeni yoksulları” ortaya çıkarmıştır. 1980’li yıllarda, refah devletinin yatırım alanından çekilmesiyle birlikte geleneksel yoksul gruplara, bu süreçte işini kaybedenlerin oluşturduğu yeni yoksullar eklenmiş ve yeni yoksulluk özellikle kentlerde yoğun bir şekilde hissedilmeye başlamıştır (Şenses,2006:137-138). Dolayısıyla, yeni yoksulluk, küresel boyutları olan ve kentsel mekanlarda kendini gösteren bir yoksulluğu ifade etmektedir.

Tarih boyunca yoksulluk, emek piyasası dışında kalanları ifade edip, yalnızca gelir düzeyi üzerinden ölçülürken, yeni yoksulluk emek piyasasına dahil olsa da yoksulluk tuzağına düşmekten kurtulamamış, gelir azlığından dolayı tüketemeyen ve sosyal çevreden, toplumdan dışlanmış bir kesimi nitelendirmektedir (Aksan ve Alptekin,x:5). Toplumsal dışlanma riski taşıyan, kenarda kalan, ekonomik ilişkiler açısından toplumla bütünleşemeyen bir tabakaya işaret eden yeni yoksulluk, toplumsal bütünleşmeyi büyük oranda ortadan kaldıran koşulların bir ürünü olarak görülmektedir. Buğra ve Keyder (2003:23)’e göre, önceki dönemlerde sürekli iş bulamama, enformel sektör, işsiz kalma geçici olgular olarak görülebiliyorken, yeni yoksullukla birlikte, bu konumda olan insanlar köylülükten, küçük üreticilikten veya enformellikten, kent ekonomilerinin daha bütünsel bir parçası olmaya geçiş sürecini tamamlayamamaktadırlar. Keyder’de (2002) yoksulluğa ilişkin yaptığı bir araştırmada, yeni yoksulların, yoksulluktan kurtuluş umutlarının kalmadığını belirtmekte ve,

“Eskiden kente gelenler önce enformel sektörde iş buluyor, bir süre sonra formel sektöre geçebiliyor, zaman içinde de iki göz oda da olsa ev sahibi olabiliyor, epeyce bir süre alsa da sonunda modern yaşamın bir parçası olabiliyordu. Bugün artık yoksulların böyle bir umudu kalmadı “demektedir (Milliyet Gazetesi, 7 Temmuz 2002)

Yoksulluğun anlamında meydana gelen değişimden kaynaklanan yeni yoksulluk, Bauman’a (1999) göre, bir zamanlar işsizlik olarak nitelendirilen yoksulluğun, bugün artık yeterince tüketememeyi ifade etmesidir. Buna göre,

“Bugünün yoksulları öncelikle “işsiz” değil “tüketici olmayan”lardır; onların yerine getiremedikleri sosyal yükümlülüklerin en önemlisi pazarın sunduğu mal ve hizmetlerin aktif ve etkili alıcısı olmak olduğundan, onları öncelikle tanımlayan şey defolu tüketici olmalarıdır” ( Bauman,1999:132).

Yoksulluğu yeterince tüketememe olarak gören neoliberal anlayış, yeni yoksulluk tanımlamasıyla göreli yoksulluk kavramını öne çıkarmakla birlikte yeni yoksulların sistemin dışına itilmiş, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak dışlanmışlıkları mutlak yoksullukla da bağlantısının olduğunu göstermektedir. Kentte yaşıyor olmakla birlikte kentin olanaklarından yararlanamayan yeni yoksullar, yaşamlarını iyileştirecek yapabilirliklerini, yetenek ve mücadelelerini kısmen ya da tamamen yitirmiş bireylerdir (Işık-Pınarcıoğlu, 2005:72).

Bauman, modern toplumdan post modern topluma geçiş aşamasında çalışma etiğinde yaşanan değişimin, yeni yoksulluğun oluşumuyla bağlantısını da tüketim üzerinden kurmaktadır. Modern toplumda çalışma etiği, sanayi toplumunun ihtiyaç duyduğu emeğin temini ve herhangi bir nedenle değişen koşullara ayak uyduramayanların geçinebilmelerini sağlamayı amaçlarken, bireyler en kötü şartlarda dahi olsa çalışmaya özendirilerek, fakirlik ahlakilik ile nitelendirilmekteydi. Ancak çalışma etiğinin bu anlayışı post modern topluma geçişle değişti. Buna göre, modern toplum üyeleri üretici konumdayken, post modern toplumun üyeleri tüketici konumlarıyla değerlendirilmeye başlandı. Modern toplumda yoksulluk, işsiz kalmaya bağlı olarak normal bir yaşamı sürdürebilmek için gereken ihtiyaçları karşılayamamak iken, post modern toplumla gelen yeni yoksulluk, bireyin tüketici olarak yetersiz olması ile ifade edilmektedir (Bauman, 1999).

Ülkelerdeki kentsel yoksulluğun kendini göstermesi ve günümüz tabakalaşmasının önemli bir göstergesi olarak nitelendirilen yeni yoksulluk, büyük kentlerin kenar mahallelerinde, gecekondularda oluşturulan yaşam alanlarında yerleşiklik kazanmasıyla birlikte, kendi çevresinde bir kültür de oluşturmaktadır (Karakaş,2008:405). Yoksulluğun ekonomik boyutunun yanı sıra kültürel bir boyutunun da olduğunu ifade eden Lewis’in yoksulluk kültürü çalışmaları 1990’lardan bu yana yeni yoksulluk kavramıyla tekrar gündeme gelmiş, yoksulluğun kültürel ve sosyolojik boyutları incelenmeye başlamıştır. Buna paralel olarak da yeni yoksullukla birlikte toplumsal dışlanma, marjinalleşme ve sınıf dışı kavramları ortaya çıkmıştır (Özbudun, 2002:54). Yeni yoksulluk içinde dikkat çeken kentsel yoksulluk, çoğunlukla kırsaldan kente göç eden, kente ve çalışma hayatına niteliksiz ve mülksüz olarak giren ancak iş piyasalarının koşullarından dolayı enformel sektörde istihdam edilen ve kentsel mekanın kenarında,

gecekondularda yaşayan kişi ve/veya ailelerini kapsayan bir olgu olarak yaşanmaktadır (Gül ve Gül,2004:2). Küreselleşmenin ortaya çıkardığı düşük nitelikli işgücünün kentlere göçü sonucu oluşan ve hızlı bir artış gösteren kentsel yoksulluk beraberinde yeni bir yoksulluk kavramı olan “Nöbetleşe Yoksulluk” olgusunu ortaya çıkarmıştır. Toplum içerisinde özellikle enformel kesimlerin kendi aralarında kurdukları ve birbirlerinin üzerinden zenginleşebilmelerini sağlayan eşitsiz güç ilişkilerini ifade eden nöbetleşe yoksulluk, en yalın tanımıyla, kente göç etmiş grupların kendi aralarında kurdukları ve yoksulluklarını devredebilmelerini sonucunu doğuran bir ilişkiler ağıdır (Işık ve Pınarcıoğlu,2005:155-158). Neoliberal politikalar sonucu esnek üretim adı altında enformel sektör, taşeronluk gibi istihdam biçimlerinin yaygınlık kazanmasıyla yeni kentsel yoksulluk, azgelişmiş ve gelişmiş ülkeleri de kapsayacak şekilde, göreli olarak yoksullaşan geniş toplum kesimlerinin yaşam şartlarını anlatmak üzere kullanılmaktadır (Kaygalak, 2001:127).

1980’li yıllarla başlayan neoliberal politikalar sonucunda yerleşmeye ve derinleşmeye başlayan yoksulluktan en fazla etkilenen nüfus grupları çocuklar, kadınlar ve yaşlılar olmuştur. 1980 sonrasında ortaya çıkan yeni yoksulluk karşısında, özellikle gelişmekte olan ülkelerde enformel sektörde kadın, çocuk ve yaşlıların da çalışması, aile tarafından içinde bulunulan zor yaşam koşullarından kurtulmak için bir çare olarak görülmüştür. Bu sürecin meydana çıkardığı enformelleşme, parça başına iş yapma ve çok düşük ücretlerle çalışma gibi olumsuz koşulları yaratmıştır. Enformel sektörün ihtiyaç duyduğu ucuz emeği oluşturan kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan işgücü kesimi, yaşanan süreçte sömürüyle karşılaşmışlardır (Sönmez,2002:250). Toplumsal bir sorun olan yoksulluk bu süreçte, sadece bir olgu olmaktan çıkmış ve kadın üzerindeki etkisiyle bir kimliğe de bürünerek, kadın yoksulluğu şeklinde kavramsallaşmıştır. Hane içi yoksulluktan en fazla etkilenen kadınların yoksulluk karşısında erkeklerle aynı risk oranını paylaşmadığı ve kadınların yoksul olma ihtimalinin her ülkede erkeklerden daha fazla olduğu gerçeği uluslar arası kurumların çalışmalarıyla da ortaya konmuştur. Cinsiyetler arasındaki bu farklı risk oranlarının temelinde, kadınların kaynak, fırsat ve güç alanlarına erişiminde yatan eşitsizlikler bulunmaktadır.

BÖLÜM 2: ÇALIŞAN YOKSUL KADINLAR VE EV HİZMETİNDE