• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ÇALIŞAN YOKSUL KADINLAR VE EV HİZMETİNDE

2.2. Çalışan Yoksul Kadınlar

2.2.2. Kadın Yoksulluğu ve Yapabilirlik Yaklaşımı

1990’lı yıllara kadar yalnız gelir azlığı üzerinden tanımlanan ve ölçülen yoksulluk, günümüzde maddi yoksullukla beraber eğitim, sağlık gibi hizmetlere erişememek, karar alma süreçlerine katılamamak, siyasal özgürlüklerden yoksun olmak, güvensizlik, kendini ifade edememek gibi yoksulluğun farklı görünümleriyle değerlendirilmektedir. A.Sen’in “yapabilirlik yaklaşımı” çerçevesinde şekillenen bu yeni yoksulluk anlayışı, yoksulluğu maddi yetersizliklerin, gelir azlığının ötesine taşıyarak temel yapabilirliklerden yoksunluk olarak tanımlamaktadır (Sen:1997). Bireylerin arzu ettikleri, değer verdikleri bir hayata ulaşabilmeleri için kapasitelerinin geliştirilmesi gerektiğini savunan yapabilirlik yaklaşımı, gıda ihtiyacını karşılayabilmek, barınmak, giyinmek, eğitim görebilmek, önlenebilir hastalıklardan korunabilmek gibi temel yapabilirliklerden yoksun olan kişileri yoksul olarak tanımlamaktadır (Sen,1983). İnsanların kendileri için değerli olan işlevsellikleri başarma özgürlüğünü tanımlayan yapabilirlik, kişinin sağlıklı olma, çalışabilme, başkalarına bakma gibi etkinlikleri yapabilme gücünü ve potansiyelini ifade etmektedir (Uçar,2011:24). Dolayısıyla Sen, yoksulluğu salt bir gelir azlığı-yetersizliği olarak değil, “kapasite-yapabilme yetersizliği” olarak tanımlarken gelirin iyi bir yaşam sürdürmeyi sağlayan araçlardan biri olduğunu ifade etmektedir. Yoksulluğun temelinin gelir yoksulluğu olduğunu ancak kapasite yoksulluğunun daha önemli olduğunu ifade eden Sen, gelirin veya malın, kişinin hayatını değiştirebilme kapasitesi üzerinde durmakta (Sen,2004b) ancak bir kişinin hayat standardının parayla satın alınamayacak bazı bileşenlerden oluştuğunu da ifade etmektedir (Griffin,1990:10). Bu bakış açısıyla yoksulluk kavramına parasal ve bireysel veya satın alma gücü üzerinden gelişen bakış açısının yanında öznel ve kültürel bir bakış açısı (Dedeoğlu,2003a) da ekleyerek sadece gelir ve harcamalara odaklanmak yerine, insanların ne yapabildikleri ve ne olabilecekleriyle ilgilenilmesi (Nussbaum,2005) gerektiğini belirtmiştir. Sen’e göre yoksul bireylere yardım ve yoksulluğun yok edilmesi için, kişilerin yapmak, gerçekleştirmek istedikleri şeyleri hayata geçirecek koşulların, insani gelişmenin ve kişinin kendini gerçekleştirebileceği ortamın sağlanması gerekmektedir (Sen,1976:20-22,Sen,2004b).

Yapabilirliklerin düzeyi ve genişliği, bireyin yaşam kalitesini etkilemektedir. Örneğin iyi bir temel eğitim ve sağlık hizmeti, kişinin yaşam kalitesini yükseltirken gelir edinme

kapasitesini de doğrudan etkileyerek, arttırır. Gelir ve yapabilirlik arasındaki ilişki, toplumsal cinsiyet, toplumsal roller, yaş, yerleşim yeri, kişinin denetleyemeyeceği veya kısmen denetleyebileceği unsurlardan etkilenmektedir. Dolayısıyla geliri yapabilirliğe dönüştürmede zorluk yaşayan bireyler değerlendirilirken, politikalar belirlenirken, bu tür unsurlar gözönünde bulundurulmalıdır (Sen,2004a).

Yoksulluğun, azgelişmişliğin kadın ve erkeği eşit şekilde etkilemediğini ifade eden ve bu konuda gelişmiş/azgelişmiş ülkeler üzerinde analizler yapan Sen, çalışan kadınların aile ve toplum içerisinde statülerinin, pazarlık güçlerinin arttığını ve refah düzeylerinin de yükseldiğini (Sen,2004a:260) vurgulamaktadır.

Sen, kadın yoksulluğunu da yapabilirlik-kapasite yoksulluğu çerçevesinde ele almaktadır. Nitekim, kapasite yoksulluğunun en fazla etkilediği gruplardan biri de kadınlardır. Başta hane gelirinin eşitsiz dağılımı olmak üzere eğitim ve istihdam olanaklarında da dezavantajlı konumda olan kadınlar erkeklere bağımlı kalarak yoksulluk yaşamaktadır. Birey özgürlüğünün önemine vurgu yapan Sen, beslenebilme, önlenebilir hastalıklardan korunabilme, barınma, eğitim alabilme, siyasal katılım gibi özgürlüklerin aynı zamanda insan haklarına girdiğini belirtmektedir. Bu bağlamda yaklaşım da kadın yapabilirliklerine kadın hakları açısından bakmaktadır. Sen, bireyin toplumsal çevresi göz önünde bulundurulmadan değerlendirilemeyeceği anlayışı ile birey özgürlüğünün ancak demokratik toplumlarda gerçekleşebileceğini savunur ve geleneksel cinsiyetçi toplumlarda, toplumsal koşullardan bağımsız olmayan, sosyal etki altında bireyselleşemeyen kadının kapasitesinin doğal olarak erkeklerden aşağı, değersiz olarak görüldüğünü ifade etmektedir. Yaşanan bu ikinci sınıf vatandaş durumu ve eşitsiz yeterlilikler sebebiyle yoksunluk ve yoksulluğa düşen kadınları Sen, kayıp kadınlar olarak tanımlamaktadır (Nussbaum,2000;Sen,2002:80).

Diğer yandan kadınların, kız çocuklarının yoksulluğunun anlaşılmasında kapasite yoksulluğu, gelir üzerinden yapılan analizlerden daha açıklayıcı olarak görülmektedir. Öyle ki, örneğin yoksulluk aile içinde paylaşım üzerinden açıklanırken, şayet aile geliri bazı aile üyelerine, -örneğin erkek çocuğa- orantısız kullanılıyorsa ihmal edilen aile üyelerinin yoksulluğunu gelir üzerinden anlamak mümkün olmayacaktır (Sen,2004a,128-129).

Sen, insani kapasitelerin kişinin verimini, üretkenliğini artırarak refahı ve özgürlükleri sağlarken, ekonomik üretim ve toplumsal değişimi de dolaylı olarak etkileyerek beraberinde getireceğini belirtmektedir. Örneğin yapılan ampirik çalışmalar, kadının eğitim durumunun geliştirilmesi ile başta aile içi olmak üzere cinsiyet eşitsizliklerinin azaltılabileceğini söylemektedir. İnsan kapasitesinin geliştirilmesiyle toplum ve aile refahının artacağını, kadınların ve erkeklerin yaşamlarının iyileştirileceğini, dolayısıyla iktisadi büyümenin gerçek amacının insan kapasitesini geliştirmek (Bebbington,1999:2022;Sen,1997:1960) olması gerektiğini ifade eden Sen’in görüşleri, insan refahının ölçümünde Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının oluşturduğu endekslerin de temellerini oluşturmaktadır.

İnsani gelişme için temel yapabilirlikler olarak esas alınan uzun ve sağlıklı bir yaşama sahip olma, bilgili olma, iyi bir yaşam standardı için ihtiyaç duyulan kaynaklara erişebilme ve toplumsal hayata katılabilme unsurlarından hareketle Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından geliştirilen ve 1990 yılı itibariyle kullanılan İnsani Gelişme Endeksi (HDI), gelir, eğitim ve sağlık göstergelerinden oluşmakta, sosyo ekonomik göstergeleri ekonomik büyümeyle ilişkilendirmekte ve gelişmiş ülkeler ile AGÜ’nün durumlarını izleyerek uluslar arası karşılaştırmalara imkan vermektedir (Şenses,2006;100). UNDP, İnsani Gelişme Endeksi ile milli geliri baz alan kalkınma politikalarını, insanı merkez alan politikalara yöneltmeyi hedeflemektedir (Fukuda Parr,2003:305).

UNDP tarafından kullanılan İnsani Gelişme Endeksine, daha sonra iki değişik versiyon daha eklenmiştir; İnsani Yoksulluk Endeksi ve Toplumsal Cinsiyet ile ilgili endeksler (Şenses,2006:102). Yoksulluk konusuna toplumsal cinsiyet açısından bakan Toplumsal Cinsiyet Bazında Gelişme Endeksi (GDI), cinsiyete dayalı gelişmeyi ölçmeyi amaçlamaktadır. İnsani Gelişme Endeksinin kullandığı boyutlar üzerinden ölçüm yapan Toplumsal Cinsiyet Bazında Gelişme Endeksi, kadın ve erkekler arasındaki eşitsizlikleri ölçmektedir. Ortalama yaşam beklentisi, kadın ve erkek okuma-yazma oranı, kadın ve erkek okullaşma oranından oluşan eğitim, kazanılan gelir içerisinde kadın ve erkeğin payını gösteren ortalama gelir düzeyi Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP), kadın ve erkek eşitsizliğini ölçmek için esas aldığı üç kriteri oluşturmaktadır (Durbin,1999). Kadın yoksulluğunu anlamaktan çok kadın erkek arasındaki toplumsal

cinsiyete dayalı eşitsizlikleri ifade eden endeks, eşitsizliklerin hangi alanlarda yoğunlaştığını göstermekte ancak var olan eşitsizliklerin yoksullukla ilişkisi netlik göstermemektedir (Şener,2009:5). Diğer yandan, UNDP, kadınların mesleki, ekonomik ve politik yaşama katılım derecelerini, bağımsızlıklarını ölçmek amacıyla Toplumsal Cinsiyet Bazında Yetki Endeksi’ni de geliştirmiştir. Toplumsal Cinsiyet Bazında Yetki Endeksi, kadınların ve erkeklerin politik fırsatlar ve politik karar alma gücü, mesleki fırsatlara erişim ve ekonomik karar verme gücü, kazanılmış gelir temelinde ekonomik kaynaklar üzerindeki güç olmak üzere üç temel değişkeni baz almaktadır (UNDP,2005:345-346).

Cinsiyete dayalı insani gelişme endeksi, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın tüm dünyada yaşanan bir olgu olduğunu göstermektedir. İnsani gelişme endeksi ve cinsiyete dayalı gelişme endeksi ülkeler bazında değerlendirildiğinde cinsiyete dayalı gelişme endeksi verilerinin daha düşük olduğu görülmektedir. Veriler incelendiğinde ülkelerin gelişmişlik düzeyi azaldıkça, kadınların erkeklere göre dezavantajların arttığı görülmektedir. Bir diğer ifadeyle, İnsani gelişme endeksinde esas alınan kriterleri kadınlar bakımından değerlendiren toplumsal cinsiyet bazındaki gelişme endeksinin bütün ülkelerde İnsani Gelişme Endeksinden düşük olması, toplumsal cinsiyet bazındaki eşitsizliklere bütün ülkelerde rastlandığını ancak bu açıdan ülkeler arasında önemli farklılıklar bulunduğunu göstermektedir (Durbin,1999; Öztürk ve Çetin,2009:2679-2680). Nitekim kadın haklarının en gelişmiş olduğu Avrupa Birliği ülkelerinde bile, kadınların işgücü piyasalarında düşük ücret, iş güvenliği ve sosyal korumadan yoksunluk gibi olumsuz koşullarla karşılaştıkları ve işgücüne katılma oranlarının ikincil piyasalarda yoğunlaştığı görülmektedir (Şenses,2006:175).

Diğer yandan, yapabilirlik yaklaşımı kadın çalışmaları ve feministler açısından da önemlidir. Zira yapabilirlik yaklaşım, “kadın birey”in tek başına değerlendirilmesine olanak verirken, insanların ırk, yaş, etnik grup, toplumsal cinsiyet, coğrafi bölge açısından özelliklerini eşitsizliklerin incelenmesinde temel alarak, kadın ve erkekler arasındaki eşitsizliklerin incelenmesinde avantaj olarak görülmektedir. Yine aynı zamanda yaklaşım, başından itibaren insanların ne yapabilecekleri ya da ne oldukları üzerinde durarak kadınların aile içerisinde yaşadıkları eşitsizliklerinde ele alınmasına olanak sağlamaktadır (Kardam ve Yüksel,2004:50-51).

Son yıllarda kapitalist rejim altındaki gelişmekte olan ülkelerde önemli oranda artış gösteren kadın yoksulluğu, ekonomik faktörlerin yanısıra toplumsal cinsiyet rollerinin dayatmaları ve kadınların eğitim, üretim kaynaklarına kısıtlı ulaşımı ile de açıklanmaktadır. Ayrıca iktisadi ve sosyal yaşama katılımda sorun yaşayan, engellerle karşılaşan kadınlar yoksulluşmayla birlikte toplumsal dışlanmaya da maruz kalmaktadırlar (Hacımuratoğlu,2010:56). Yoksulluğun boyutları, tecrübe edilişi, mücadeleye yönelik strateji ve önlemleri, toplumsal cinsiyet ile yakından ilişkilidir (Uçar,2011:22).