• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE TEORİK BOYUTUYLA

1.2. Teorik Çerçevede Yoksulluk

1.2.2.2. Küresel Yoksulluk Yaklaşımları

Küreselleşme ile birlikte dünyada iktisadi açıdan genel bir refah artışı yaşanmasına rağmen küresel bir refaha ulaşılamamıştır ve yoksulluk hala çağımızın en ciddi sorunlarından biridir. Öyle ki uluslar arası kurum ve kuruluşların, akademisyenlerin ve politika üreticilerinin üzerine yoğunlaştığı önemli çalışma alanlarından biri olmuştur. Küreselleşme sürecinde yaşanan gelişmelerle birlikte, yoksulluğa bakışta uluslar arası sistemde de değişimler gerçekleşmiştir. 1980’lere kadar Kuzey-Güney yarımküreler arasındaki gelir farkını temel alan iki kutuplu dünya görüşü çerçevesinde açıklanan küresel yoksulluk ve eşitsizlik sorunu 1990’lı yıllarda değişim göstermiştir. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslar arası kurumların yoksullukla ilgili çalışmalarını, incelemelerini arttırdıkları ve küresel yoksulluğu yeniden tanımladıkları bu yıllarda yoksulluğa bakışta, biri yoksulluğu parasal gelir ve göstergeler açısından ele alan “Bretton Woods yaklaşımı” diğeri ise yoksulluğu çok boyutlu bir sorun olarak görüp, parasal olmayan göstergeleri de dikkate alan “Birleşmiş Milletler yaklaşımı” olmak üzere iki farklı yaklaşım ortaya atılmıştır.

1.2.2.2.1. Bretton Woods Yaklaşımı

Küresel gelir eşitsizliğine, kuzey-güney yaklaşımından farklı yeni bir bakış açısı getiren Bretton Woods (Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü) kurumlarına göre

uçurumu küçültmektedir. Yoksulluğu kişi başına düşen milli gelir, reel ücret, işsizlik oranı gibi parasal göstergelerle açıklayan Bretton Woods yaklaşımı, neoliberalizm çerçevesinde piyasaların serbestleşmesini öngörmektedir. İhtiyaç sahibi bireylere, devletlere yardımda bulunan girişimcileri destekleyerek, yoksullukla mücadelenin sorumluluğunu gelişmiş ülkelerin hükümetlerinde ve insanlarında görmektedir. Piyasa odaklı politikaların yoksulluğu ortadan kaldırmada çözüm yolu olduğunu savunan IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlara göre, yapısal uyum programlarının sürekli uygulanması gerekmektedir. Yoksulluğun her ülkenin kendi iç koşulları nedeniyle oluştuğunu ifade eden ve uluslar arası iktisadi düzeni aksatacak küresel reformlar istemeyen Bretton Woods yaklaşımının hedefi, mevcut iktisadi düzeni muhafaza ederek, yoksulların bu düzene uymalarını sağlamaktır (Therien, 1999:729-731).

1.2.2.2.2. Birleşmiş Milletler Yaklaşımı

Küreselleşme sürecinde eşitsizliklerin arttığını ve yoksulluğun küresel bir sorun haline geldiğini ifade eden Birleşmiş Milletler ve sistemini oluşturan örgütler, yoksullukla mücadelenin iktisadi büyüme politikaları ile sınırlı tutulamayacağını, yoksulluğun iktisadi yanının olduğu kadar sosyolojik ve ahlaki içeriğinin de olduğunu belirtmişlerdir. Bu çerçevede yoksulluğu okur-yazarlık oranı, ortalama yaşam süresi, sağlık hizmetlerine erişim oranı gibi parasal olmayan göstergelerle açıklayan Birleşmiş Milletler yaklaşımı, insan merkezli bir yaklaşımdır. Küreselleşme ile zengin yoksul arasındaki uçurumun büyüdüğünü, dünya düzeninin bir yandan bazı ülkelerin refahını arttırırken, bazı ülkeleri derin bir yoksulluk kıskacına sokarak, siyasi ve ahlaki olarak kabul edilemeyecek bir çelişki yarattığını ifade etmektedirler. Yoksulluğun devletlerden ziyade bireyleri etkilediğini savunan yaklaşımda ulus-devlete önem verilmemekte, yoksul bireylerin sadece açlıkla değil, sosyal dışlanmayla da karşılaştıkları belirtilmektedir. Sosyal birleşme ve etkin bir adalet sisteminin önemine vurgu yaparak, kanun önünde eşitliği ve bireylerin yaşamlarını etkileyecek karar süreçlerine katılımı öngören yaklaşım, yoksullukla mücadelede uluslar arası kurumların demokratikleştirilmesi ve devletlerin iyileştirilmesini sağlayacak bir küresel sosyal sözleşmenin gereğini de ifade etmektedirler (Therien,1999:733-735).

Birleşmiş Milletler kurumları arasında, yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini açıklamaya yönelik çalışmalarıyla öne çıkan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, sürdürdüğü

İnsani Gelişme Yaklaşımında A. Sen’in Kapasite Yaklaşımı görüşlerini temel almaktadır. “Yoksulluğu anlamak için boşalmış cüzdanlara değil, yoksunluk içindeki yaşamlara bakmak gerekir” diyen Sen’e göre, gelir düzeyi yoksulluk üzerinde etkili olan faktörlerden biridir ancak “yoksulluğun gelir yetersizliğinden daha geniş olarak görülmesi” gerekmektedir (Sen, 2004:88). Yoksul ve yoksul olmayanı, bireylerin sahip oldukları gelir ve tüketim kapasitesinin ötesine bakarak belirlemeyi hedef alan (Wagle,2002:158) kapasite yaklaşımı, insani gelişmeyi bir insan kapasitesinin, kazanımlarının yani bir insanın yapabileceği, olabileceği şeylerin artması olarak tanımlamaktadır. Kapasiteye, sağlıklı olmak, iyi beslenmek, eğitimli olmak, topluma katılabilmek gibi örnekler veren Sen, bireylerin yardım programlarından pasif şekilde yararlanmak yerine, kendi kaderlerini belirleyecek kararların alım sürecinde özgür olabilmelerini gerektiğini bunun için de sivil ve siyasi özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılmasının önemini ifade eder (Fukuda Parr,2003:302-304). Dolayısıyla refahın, insanların istedikleri, değer verdikleri hayatı yaşama özgürlüğü olarak ifade edildiği kapasite yaklaşımında, bireyin sahip olduğu kapasitenin niteliği, niceliği yoksulluktan kurtulmasını sağlayacaktır. Örneğin, bireyin sahip olduğu iyi temel eğitim ya da sağlık hizmetleri kişinin yaşam kalitesini arttırmakla birlikte, gelir edinme kapasitesini de arttırarak gelir yoksulluğundan kurtulmasını sağlayacaktır (Sen,2004:130-131). Ayrıca yoksulluğun, azgelişmişliğin kadın ve erkeği eşit şekilde etkilemediğini ifade eden ve bu konuda gelişmiş/azgelişmiş ülkeler üzerinde analizler yapan Sen, çalışan kadınların aile ve toplum içerisinde statülerinin, pazarlık güçlerinin arttığını ve refah düzeylerinin de yükseldiğini (Sen,2004:260) vurgulamaktadır.

1997’den beri UNDP tarafından “Küresel İnsani Gelişme Raporları” aracılığıyla ele alınan insani yoksulluk kavramı, insanların sağlıklı ve onurlu bir yaşam sürme yetilerinin bir ölçümü olarak tanımlanmaktadır. Ülkelere, bu süreçte mali yardımdan ziyade, yoksulluk ve gelir dağılımı eşitsizliklerini düzeltmeleri için danışmanlık hizmeti verilmesi bir yöntem olarak uygulanmaktadır. Ancak bu yöntemde; devletin, yoksulluğu önleme politikalarının oluşumunda ve uygulanmasında, sivil toplum kuruluşlarının ise yoksulluk sorununu izlemede olmak üzere iki tarafın işbirliği içinde hareket etmelerinin yoksullukla mücadelede daha etkin olacağı savunulmaktadır (UNDP). İnsani gelişim yaklaşımında, yaşanan değişimler paralelinde sosyal ve iktisadi politikalardan, siyasi kurumlara ve süreçlere ağırlık verilmeye başlanan bir değişim gerçekleşmiştir. Yerel

ihtiyaç ve önceliklerine dayanarak kendi ulusal yoksullukla mücadele stratejisini belirlemiş kalkınmakta olan ülkelere, bu stratejinin uygulanmasında yardım eden Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, ülkelerin dünyadaki en iyi uygulamalar ve kaynaklarla bağlantısını sağlamakta, kadınların kalkınmadaki rolünün arttırılması için çalışmakta ve kalkınma çabalarının koordinasyonu için diğer ülke ve kuruluşları bir araya getirmektedir (www.undp.org).