• Sonuç bulunamadı

Yazmaya Nasreddin Hoca Tipi Açısından Eleştirel Bir Bakış

11. Hikâyât-ı Hoca Nasreddîn Adlı Yazmanın Latin Harflerine ve Günümüz

1.11. Yazmaya Nasreddin Hoca Tipi Açısından Eleştirel Bir Bakış

Fıkralar, fıkra tipi adı verilen şahıslar üzerinden anlatılırlar ve bu fıkra tipleri her fıkrada farklı bir role bürünürler. İncelemiş olduğumuz Hikâyât-ı Hoca Nasreddîn adlı eserde yer alan fıkraların da başlıca fıkra tipi, Nasreddin Hoca’dır. Hoca, bir fıkra tipi olarak birçok farklı özelliği bünyesinde taşımaktadır. Yukarıda “Yazmada Yer Alan Fıkralara Göre Nasreddin Hoca Tipinin Özellikleri” başlığı altında bu özellikleri sıralamaya çalıştık.

Bu bölümde, bir önceki başlıkta dile getirdiğimiz Nasreddin Hoca tipine eleştirel bir bakışla yaklaşmak istiyoruz. Çünkü görüldüğü üzere Nasreddin Hoca, bir fıkra tipi olarak birçok özellik taşımaktadır. Sıralanan bu özelliklerin birçoğu olumlu bir yapı arz etmektedir; ancak gayet olumsuz özelliklere de rastlanmaktadır. İşte bu başlık altında, bir fıkra tipi olarak Nasreddin Hoca’ya atfedilen olumsuz özellikler üzerinde durulacaktır. Bu olumsuz niteliklerin mahiyeti ve oluşum sebepleri belirlenmeye çalışılacaktır.

İlk olarak Nasreddin Hoca’nın bir hırsız olarak gösterildiği fıkralar üzerinde durmak istiyoruz. İncelediğimiz eserde beş fıkrada Nasreddin Hoca, hırsızlık yapan bir tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu fıkralar; Hamam Tası, Şiddetli Rüzgâr, Acemi Çaylak, Keyfimin Kâhyası Değilsin ve İplik Yumağı adlı fıkralardır. Bunlardan Keyfimin Kâhyası Değilsin adlı fıkra, Sakaoğlu ve Alptekin tarafından Merdiven Benim Değil mi İstediğim Yerde Satarım adıyla mantık açısından Nasreddin Hoca’ya uymayan fıkralar içerisinde değerlendirilmiştir (Sakaoğlu ve Alptekin, 2014: 217). Hoca, âlim, kadı gibi vasıflarla karşımıza çıkan bir şahsiyetin hırsızlık yapması elbette ki olacak iş değildir. Bu fıkralar, büyük bir ihtimalle başka fıkra tipleri üzerine anlatılagelmekteyken daha meşhur bir tip olduğu için sonradan Nasreddin Hoca’nın adına bağlanmıştır.

İncelediğimiz yazmada Yüzsuyu ve Ganimet Malı başlığını verdiğimiz fıkralarda da Nasreddin Hoca, dilenci bir tip olarak yansıtılmaktadır. Bu fıkralarda Hoca’nın kapı kapı dolaştığını ve insanlardan bir şeyler istediğini görmekteyiz. Yine bu olumsuz tip de Hoca’nın kişilik özelliklerine ters düşmektedir. Bu fıkralar da ya sonradan Nasreddin Hoca adına bağlanmış ya da Hoca’nın yoksulluğunu abartmak için böyle bir tiplemeye başvurulmuştur.

Hikâyât-ı Hoca Nasreddîn adlı el yazması eserde birçok fıkrada Nasreddin Hoca, ahmak ve cahil bir tip olarak görülmektedir. Hoca’nın bu tipi taşıdığı fıkraların sayısı 21’dir. Bu sayı hiç de azımsanacak ve görmezden gelinecek bir miktarda değildir. Öyle ise bu fıkraların tamamının sonradan Hoca’ya bağlandığını söylemek pek gerçekçi olmaz. Bize göre bu fıkralarda bilinçli olarak rol yapma durumu vardır. Yani bu fıkraların birçoğunda Nasreddin Hoca, bilinçli olarak kendini ahmak ve cahil biri olarak yansıtmaktadır. Diğer bir ifadeyle bu fıkralarda Hoca, “-mış gibi” yapmaktadır. Hoca’nın bundan iki muradı olabilir: Birincisi, kendini cahil göstererek toplumun eğitim seviyesinin düşüklüğüne dikkat çekmek. İkincisi, kendini ahmak ve alık bir karakter olarak yansıtıp esasen karşısındaki kişiyle alay etmek. Örneğin; Yumurta Ağacı adını verdiğimiz fıkrayı ele alalım. Bu fıkrada Hoca’ya zerdali ağacını sorarlar. Hoca da bu ağaç yumurta ağacıdır; lakin dolu vurup beyazını dökmüş, sadece sarısı kalmış, diye cevap verir. Elbette Nasreddin Hoca’nın zerdali ağacını bilmemesi veya yumurta ağacı olabileceğini düşünmesi kabul edilemez. Bu fıkrada Hoca, -mış gibi yaparak kendini ahmak ve cahil yerine koymaktadır; ancak esas iletilmek istenen mesaj, olur olmaz her sorunun sorulmaması gerektiğidir. Bu fıkralardan bir kısmı da sonradan Nasreddin Hoca adına bağlanmıştır. Örneğin; Kendi Kulağını Isırmak adını verdiğimiz fıkrada da Hoca, ahmak bir tiplemeyle karşımıza çıkar. Aslında bu fıkra, ahmak bir fıkra tipi olan Karakuş’a aittir.

Nasreddin Hoca, incelediğimiz eserde üç fıkrada cimri bir tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu fıkralar; Tavşanın Suyunun Suyu, Boş Sahan ve Yoğurt Bulaşığı adlı fıkralardır. Olumsuz bir nitelik taşıyan bu tipi de Hoca’nın şahsına yakıştırmıyoruz. Çünkü gerek İslam gerekse Türk kültüründe cömertlik övülmüş, cimrilik yerilmiştir. Al-i İmran Suresi’nin 180. ayetinde şöyle buyrulur: “Allah'ın fazl u kereminden verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu, onlar için bir şerdir. Onların cimrilik ettikleri şey

kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.” Yine bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Hangi hastalık, cimrilikten daha büyük olabilir ki.” Konuyla ilgili olarak bir atasözünde de: “Mürüvvetsiz adam, suyu çekilmiş değirmene benzer.” denilmektedir. Hâl böyle iken Türk-İslam kültürünü kendi potasında eritmiş bir şahsiyetin cimrilik etmesi elbette mümkün değildir. Ancak bu fıkraların alt yapısına bakıldığında yapılan cimriliğin bir sebebinin olduğu görülür. Örneğin; Tavşanın Suyunun Suyu adlı fıkrada Hoca, önce misafirine büyük ihtimam gösterir; fakat misafirin hemşehrileri, komşuları işi abartınca Hoca’nın tutumu değişir. Yani bu fıkrada esasen, misafirliğin abartılmaması gerektiği mesajı verilmeye çalışılır.

İncelediğimiz eserde yedi fıkrada Nasreddin Hoca, düzenbaz bir tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu fıkralarda Hoca’nın çeşitli hile ve oyunlarla üste çıktığı, insanları kandırdığı görülür. Bizce bu olumsuz tip de Nasreddin Hoca’nın kişilik özellikleriyle bağdaşmamaktadır. Hoca’nın düzenbaz bir tip olarak betimlendiği Yanlışlık Balda adlı fıkra, Sakaoğlu ve Alptekin tarafından Yanlışlık İlamda Değil Bal Çömleğinde adıyla mantık açısından Nasreddin Hoca’ya uymayan fıkralar içerisinde değerlendirilmiştir (Sakaoğlu ve Alptekin, 2014: 231). Nasreddin Hoca’nın düzenbaz bir tipte görüldüğü fıkralarda dikkat çekici bir durum vardır. Bu fıkralarda Hoca’nın yanı sıra Yahudi, kadı, bey gibi yardımcı tipler görülür. Bu fıkralarda Hoca, aslında düzenbaz bir tip gibi gösterilerek bu yardımcı tipleri alt etmesi sağlanmıştır. Çünkü Yahudiler paraya düşkünlüğüyle, kadılar rüşvet almaları ve adaletsiz hükümleriyle, beyler de zalimlikleriyle fıkralara konu olmuşlardır. Halk, bu fıkralarda Hoca’yı düzenbaz bir tip olarak göstermekle aslında bu şahıslara etmek istediğini etmiş, söylemek istediğini söylemiştir. Bu yönüyle Hoca, bu şahıslar karşısında halkın tercümanı olan bir kahramandır.

Sonuç olarak; bazı fıkraların sonradan adına bağlanması, bazen eleştiri veya alay maksadıyla kendini çeşitli rollere sokması, halkın söyleyemediği şeyleri ona söyletmesi gibi sebeplerle Nasreddin Hoca, fıkralarda olumsuz özellikler de göstermektedir. Bu fıkralara bakarak Nasreddin Hoca’nın tarihî kişiliği hakkında veya kişilik özellikleri hakkında söz söylemek doğru olmaz. Burada söz konusu olanın gerçek Nasreddin Hoca değil bir fıkra tipi olarak Nasreddin Hoca olduğu unutulmamalıdır. Nitekim incelediğimiz eserin 49a ve 49b sayfalarında şöyle bir not yer almaktadır: “Benim cÀnım Òoca Naãreddìn Efendi velì olduàına iştibÀh yoúdur.

Bu şeylerden òaberi, ÀgÀhì yoúdur. Velakin añlamaú içün böyle laùìfecikler yazmışlardur. Her kim oúuyup temÀmında meróÿmuñ rÿó-ı şerìfi içün üç iòlÀã ile bir fatióÀ-yı şerìf oúuyup åevÀbın rÿóına armaàan gönderirse ÒüdÀ-yı müteèÀl ol kimesnenüñ èÀúibetin òayr eyleye. Amìn.” Bu nottan da anlaşılacağı üzere Nasreddin Hoca, tarihî bir şahsiyet olarak veli ve âlim bir kişidir; ancak bir fıkra tipi olarak olumlu-olumsuz nitelikler taşımaktadır. Yani gerçek Hoca ile fıkra tipi olan Hoca’yı birbirine karıştırmamak gerekir. Fıkralara göre Hoca’nın kişiliğine dair söz etmek doğru olmadığı gibi bu fıkraları elemeye çalışmak da bizce doğru bir yaklaşım değildir. Sırf olumsuz nitelikler taşıyor diye bazı fıkraları görmezden gelmek veya yok etmeye çalışmak halk edebiyatının temel felsefesine aykırıdır. Çünkü halk edebiyatı ürünlerinin büyük bir kısmı sözlü kültüre dayanır. Fıkralar da sözlü kültür hazinemizin nadide örneklerindendir. Halk, bir fıkrayı başka bir fıkra tipine bağlamışsa veya bir fıkra tipine bazı olumsuz nitelikler yüklemişse bunları ayıklamaya çalışmak akıntıya karşı kürek çekmek gibidir, hiçbir mesafe kat edilemez ve başarı sağlanamaz. Çünkü bu ürünleri halkın dimağından silmek öyle kolay bir iş değildir. Örneğin; tarihsel olarak aynı dönemde yaşamaları imkânsız olmasına rağmen Hoca ve Timur ilişkisini konu alan fıkralar, halkın muhayyilesinden nasıl silinebilir? Tabii ki bu konuda da araştırmalar yapılmalı, gerçekler gün yüzüne çıkarılmalıdır; ancak bu fıkraların anlatılmaması veya unutulması beklenmemelidir. Bir diğer husus da sözlü kültür ürünlerinin yaratıcılarının belli olmaması meselesidir. Bu fıkralar bizzat Nasreddin Hoca tarafından mı söylenmiştir veya kaleme alınmıştır? Elbette, hayır. Öyle ise bu olumsuz niteliklerden dolayı Nasreddin Hoca’nın şahsının zarar göreceğini düşünmemek gerekir. Tabii ki çok ağır yakıştırmalar veya hakaretler içeren fıkralara itibar edilmemeli; ancak diğerleri de dışlanmamalıdır.