• Sonuç bulunamadı

11. Hikâyât-ı Hoca Nasreddîn Adlı Yazmanın Latin Harflerine ve Günümüz

1.4. Fıkralarda Zaman ve Mekân Unsuru

Gerek incelediğimiz yazmada gerekse bütün Türk fıkralarında zaman mefhumu genel olarak belirsizdir. Fıkraların zaman dilimlerinin belirsizliği onları bir nevi ölümsüzleştirmiştir. Belki de zaman unsurunun belirsizliği sayesinde fıkralar, zamana karşı koymasını bilmiş ve kalıcılığı yakalamıştır. Konuyla ilgili olarak Şeref Boyraz, şu açıklamayı yapmıştır: “Zaman fıkralarda belirsiz ve geniştir. Başka bir ifadeyle fıkralar, zamanın belli dilimleri arasındaki bağlarını koparmış ve

dolayısıyla kendinden sonraki geleceklere hitap edebilme ayrıcalığını yakalamıştır. Bu durumun Nasreddin Hoca fıkraları için de geçerli olduğunu söylemek, yüzlerde şaşkınlık ifadesi yaratmaz herhalde.” (Boyraz, 1996: 75).

Dursun Yıldırım, fıkralarda zaman konusuyla ilgili olarak şunları söylemektedir: “Fıkralarda zaman kategorisi gayrimuayyenlik gösterir. Vak’anın geçtiği zaman pek belli değildir. Türk fıkra kahramanlarından Nasreddin Hoca, İncili Çavuş, Bekrî Mustafa, Kemîne, Mirali ve Bektaşi’ye ait fıkraların bazılarında devre göre -yaşamış tarihî şahsiyetler göz önünde bulundurulursa- kısmen zaman mefhumu tespit edilebilir. Fakat bu durum, umumî kaideyi değiştirmez.” (Yıldırım, 1999: 9).

Yine Dursun Yıldırım, konuyla ilgili olarak, “Fıkralarda geçen zaman yaşadığımız hayatın (geçmiş ve bugün dâhil) tamamını kapsayan belirsiz bir geniş zaman özelliği içinde görülür. Bu kategori kimi durumlarda, tiplerin belirlilik özellikleri göstermesi hâlinde, muayyen bir seviyede, vak’a kendine sınırlı bir belirlilik sağlar. Bu belirlilik yine de kesin bir an değil, bir devir ile sınırlıdır. Tarih, bir gün, zamanın birinde, yatsı, sabah, filan padişahın devrinde gibi ifadeler ile tayin edilir; bir zaman kronolojisi, gerçek anlamda söz konusu değildir.” şeklinde açıklama yapar (Yıldırım, 1998: 226).

Şeref Boyraz’ın fıkralarda zamanla ilgili görüşleri şöyledir: “Fıkralar, toplumun günlük hayatından kaynaklanmakla beraber tarihî bir vesika değildir. Halk için fıkrada anlatılan olayın ne zaman olduğu değil, ne ve nasıl olduğu önemlidir. Bu yüzden fıkralar anlatılırken tarihlerine önem verilmez. Binlerce fıkranın her birinin zamanını tespit etmek ve unutmamak da zaten mümkün değildir. Fıkrada hususî manada bir gün belirtilse bile bunun geniş bir zamanı kapsama hususiyeti vardır. Aksi takdirde fıkraların ömrü sınırlandırılmış olur. Zaman bakımından görülen belirsizlik fıkraların ömründen sınır çizgisini kaldırmış ve onlara geniş zamanın dimağında yaşama ayrıcalığını kazandırmıştır.” (Boyraz, 1996: 76).

Yukarıdaki araştırmacıların verdiği bilgilerden hareketle fıkralarda zaman mefhumunu inceleyecek olursak aynı durumun incelediğimiz yazmada yer alan fıkralar için de geçerli olduğunu görürüz. Yani yazmadaki fıkralarda da zaman mefhumu tam olarak belli değildir. Fıkralarda karşımıza en çok çıkan zaman unsuru bir gündür. Türk fıkralarında en sık kullanılan bir gün ifadesiyle ilgili olarak Şeref

Boyraz: “Bir gün sözcüğü gece ve gündüzden müteşekkil, makro planda herhangi bir yılın herhangi bir gününe ait zaman dilimini ifade etmektedir. Diğer bir deyişle bir gün, rakamlarla anlatılamayacak kadar geniştir ve zamanın sınırsızlığına yayılmıştır. Bir günün sınırları ve kıyısı yoktur. İşte Nasreddin Hoca fıkralarının çoğu, zaman bakımından belirsizlik içinde cereyan etmektedir. Bu durum, fıkraların ömründen sınır çizgisini kaldırmış ve onlara geniş zamanın dimağında yaşama ayrıcalığını kazandırmıştır. Bir gün kelimesiyle, mikro planda gece ile gündüzden müteşekkil bir zaman dilimi anlaşılıyorsa da bir günle Nasreddin Hoca fıkralarında çoklukla gündüz kastedilmektedir. Zamanın gündüz olduğu açıkça ifade edilmese de hayatın aktivitesinin genellikle gündüzde toplanmış olması ve fıkralarda cereyan eden vakaların karakteri, bir günün aydınlık dilimini -gündüzünü- işaret etmektedir.” demiştir (Boyraz, 1996: 76).

Nasreddin Hoca fıkralarının bazılarında birden fazla zaman mefhumuna rastlanırken bazılarında ise zamana dair hiçbir ifade bulunmamaktadır. Yine fıkralarda kullanılan zaman kiplerine bakacak olursak; bilinen geçmiş zaman, geniş zamanın hikâyesi ve öğrenilen geçmiş zamanın yoğunlukta olduğunu görürüz. Fıkralarda tespit ettiğimiz zaman ifadeleri aşağıda sıralanmış ve fıkraların numaraları parantez içinde gösterilmiştir:

Bir gün: (1, 2, 7, 13, 16, 18, 22, 33, 35, 41, 42, 44, 45, 46, 50, 52, 53, 54, 55, 57, 58, 59, 60, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 69, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 79, 80, 81, 82, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 117, 121, 123, 124, 128, 131, 132, 135) Birkaç gün: (1, 63, 73) Günlerde bir gün: (3, 4, 6, 47) Gene bir gün: (5, 8, 9, 10, 11, 12, 15, 16, 19, 20, 23, 25, 26, 27, 29, 30, 31, 32, 37, 38, 39, 40, 48, 49, 51, 78, 90, 122, 130)

Bir gün bir gice: (57) Bugün: (17, 31, 49) Ertesi gün: (20) Dünki gün: (20, 132) Her gün: (42)

Otuz gün: (42) Yüz kırk gün: (42)

Gene: (13, 33, 41, 55, 58, 59, 60, 77) Gene bir gice: (34)

Geçen gice: (47) Gice: (28, 31, 36, 61, 71, 72, 102, 121) Gice nısfı: (53, 74) İmdi/şimdi: (13, 17, 18, 42, 53, 65, 69, 90, 101, 102, 117, 123) Vakt: (102) İrte: (71) Yarın: (17, 31) Çok zemandur: (53, 59) Zemandan sonra: (17, 65, 117, 132) Geçenlerde: (23) Ol demde: (26, 33, 73, 77, 102, 130, 132, 135) Kaçan: (31, 53, 56, 80) Gündüz: (36, 61) Sabah: (43, 53, 74, 131, 132) Sabahdan beri: (81) Kuşluk vakti: (78) Öyle: (74) Ahşam: (47, 74, 86) Gelecek hafta: (135) Hafta başı: (135) Bir ay: (40, 42) Ay başı: (44) Kış: (102) Kış eyyamları: (60) Bir sene: (14, 67) İki yıl: (14) Geçen sene: (39) Cuma gicesi: (121)

Kıyamet: (17)

Ramazan-ı şerif: (42)

Bunların dışında; sağlığımda (73), evine giderken (8,50), guslden sonra (29), öldigim zeman (56), ahir-ül emr (18), din imdi (52), ba’de (66, 85), kande ise (69), mezad olunurken (30), taze civan iken (31), sahrada gezerken (32, 102), gölün yanına varınca (32), yolda giderken (38, 60, 94, 101), pazara giderken (33, 91), pazarda gezerken (46), köye vardıkda (102), Timurlenk, Hoca’nın şehrine yakın geldikde (61), Timurlenk, Akşehir’e geldikde (139) gibi zaman ifadeleri yer almaktadır.

Nasreddin Hoca fıkrası olmayan diğer fıkralarda ise; bir gün, bir gün gene, bu gün, gene bir gün, gene, şimdi, irtesi, vakt, kaçan, ikindi vakti, ahşam, gice, sahur, yaz, kış, bir sene, eve geldikde, Kâbe göründükde, ahir ömrinde, üç yaşından beri gibi zaman unsurları görülmektedir.

Şimdi de Hikâyât-ı Hoca Nasreddîn adlı yazmamızda adı geçen mekânlara değinelim; ancak öncesinde araştırmacıların Türk fıkralarında mekân konusuyla ilgili olarak sarf ettikleri görüşlere yer verelim.

Her olay bir mekânda meydana gelir. Dolayısıyla fıkraya konu olan olayın da mutlaka geçtiği bir mekân vardır. Ancak bu mekân genellikle belirsizdir. Hâkim olan mekân, geniş bir coğrafya içinde bulunur. Şehir, kasaba, köy, mahalle, sokak, han, ev, dükkân, dağ, ova, çayır, tarla, nehir, ırmak, dere, göl, deniz, vb. mahal ve ikamet yerleri belirsiz bir hâlde fıkralarda yer alır. Bu belirsizliğe rağmen, Türk fıkralarında yer alan mekân kategorileri tabiî ve hakikî tabiat sahneleri, ikamet yerleridir. Kasaba, mahalle, sokak, ev gibi dekorlar içinde kendi hayatımızdan bir bölümü buluruz. (Yıldırım, 1999: 9). Bütün bu mekânların fıkralarda vazgeçilmez fonksiyonları vardır. Başka bir ifadeyle vak’anın şekli adı geçen mekânları zorunlu kılmaktadır (Boyraz, 1996: 80).

Bu mekânlar nüktenin hazırlanması için birer vesiledir. Berber fıkrasındaki nükteyi misafir kabulü ile ilgili fıkraya oturtamazsınız. Böylece her mekân, fıkra tipinin muhatabıyla birlikte nükteyi de getirmektedir. Aksi takdirde ortaya konulan, bir fıkradan daha çok bir hâdise intibaını uyandıran bir hareket veya konuşma olur (Sakaoğlu, 1992: 92).

Yine Dursun Yıldırım’ın ifadesiyle “Fıkralarda yer alan mekân, kimi zaman tüm özellikleri ile tasvir edilir kimi zaman ise tipler arasında cereyan eden konuşmanın cümleleri içine yerleştirilen kelimelerin yarattığı atmosfer ile anlaşılırlık kazanır. Fıkralarda görülen dağ, bayır, ırmak kenarı, deniz kıyısı, çayır, dükkân, ev, kahve, cami, okul gibi hakikî hayat sahneleri, fıkralarda görülen mekânın muhtelif parçalarıdır. Bu sahneler fıkralarda, gerekli özellikleri kısaca tasvir edilmek suretiyle yer alır. Söz konusu özellikler ve onlara izafe edilen vasıflar, kültürel kimliklerinin anlaşılmasına bir ölçüde yardımcı olabilecek ipuçları taşıyabilir.” (Yıldırım, 1998: 226).

Vak’anın sözü edilen hayat sahnelerinde geçmesi fıkranın inandırıcılık dolayısıyla mizah gücünü artırıcı mahiyettedir. Diğer anlatım türlerinde olduğu gibi fıkralarda da zaman itibaridir ve bu itibarilik nedeniyledir ki mekân, fıkralarda mizah unsuru için gerekli olan özellikleriyle geçmektedir (Boyraz, 1996: 78).

Fıkralarda yer alan bütün mekânların vazgeçilmez fonksiyonları vardır. Başka bir ifadeyle vak’anın şekli adı geçen mekânları zorunlu kılmaktadır. Hepsi olmasa da birçok fıkranın mekânı değiştirildiğinde, metin fıkra formundan sıyrılmaktadır (Boyraz, 1996: 80).

Yıldırım, Türk Edebiyatında Bektaşi Fıkraları adlı eserinde mekânları iki ana gruba ayırmaktadır. Bunlar: 1. Muayyenlik taşıyan mekânlar, 2. Gayrimuayyenlik gösteren mekânlar (Yıldırım, 1999: 66). Burada ilk şıktaki mekânları, “coğrafi adlar veya mevki adlarıyla anılmış, tahsis edilmiş mekânlar” olarak nitelendirir. İkinci şıktaki mekânları ise “birinci kategori içinde yer alan dar veya geniş mekânlar” olarak belirtmektedir. Biz de genel anlamda Yıldırım’ın bu sınıflandırmasına bağlı kalarak incelediğimiz eserde adı geçen mekânları, sınıflandırmaya çalışacağız. (Aşağıda vereceğimiz açıklamalarda parantez içerisindeki sayılar, fıkra numaralarını göstermektedir.)

1. Özel Mekânlar

Konya: Döve Döve adlı fıkrada Nasreddin Hoca’nın Konya vilayetine gezmeye gittiği görülür. (6)

Karahisar: Hilale Sevinmek adlı fıkrada Hoca’nın yolunun Karahisar’a düştüğü görülür. Yine başka bir fıkrada Hoca’nın Karahisar’a tavuklarını satmaya götürmesi anlatılır. (48, 53)

Akçakale: Ganimet Malı adlı fıkrada karşımıza çıkmaktadır. (132) Sivrihisar: Ganimet Malı adlı fıkrada karşımıza çıkmaktadır. (132)

2. Genel Mekânlar

a. Açık yerler

Çeşmenin başı (5, 100), su (5, 45, 54, 73), dükkân önü (6), vilayet (6, 28), hava (8), mahal (8, 10, 16), kavak ağacı dibi (10), ağaç üzeri (10), tam (2, 31), ağaç dibi (16), yol (16, 18, 38, 53, 59, 60, 94, 95, 101, 102), sahra (17, 32, 101, 102), müferrih makam (17), yer (18, 46, 48, 57, 64, 66, 73, 84, 90, 94, 132), kuyu (26), ırmak (27), orta yer (28), göl (32, 60), taş dibi (38), taş altı (80), taş üzeri (63), bağ (39, 80), bağçe (41), ağaç (52, 71), cadde (53), çay kenarı (54), tarla (55, 74), çeşme (57, 100), göl kenarı (60), köy önü (60), köy kenarı (91), şehir (61, 63, 67, 95, 124), köy (63, 65, 73, 91, 102), evin önü (71), hane önü (72), tağ (73, 91, 92), çay (77), dere (80), yokuş (92), oba (101, 102).

b. Kapalı yerler ba. İkametgâhlar

Ev (4, 7, 8, 13, 17, 18, 20, 24, 26, 31, 33, 43, 44, 47, 50, 58, 63, 73, 74, 76, 80, 86, 94, 96, 97, 102, 123, 132), hane (4, 58, 132, 135).

bb. İkametgâhlara ait mekân bölümleri

Yük (121, 132), ahır (102, 132), pencere (34, 132), kirevet (69), kapı (84, 102, 132, 135), ocak (102), ocak başı (102), hamam (132), oda (132), meclis başı (132).

bc. Dinî yerler

Minare (78), minber (1, 2). bç. Resmî yerler

Mahkeme (89, 132), kadı (18, 86, 87, 88), huzur-ı şer (18). bd. Ticarethaneler

Helvacı dükkânı (6, 81), pazar (8, 33, 41, 43, 46, 55, 75, 81, 95), çarşı (81). be. Diğer mekânlar

Mahle (20), sadr (20), ay (19, 26, 31, 48), yıldız (19, 66), gök (26, 66), hamam (29, 78, 88, 129, 130), baş altı (36), başucu (36, 67), dünya (37, 66), mezaristan (38), mezar (38, 56, 73), taşra (45, 71, 72, 73, 84, 93, 124, 132, 135), dört yan (51), çukur (67), meydan (69, 85), öte dünya (73), in (84), devlet (63),

çamur (135), içeri (84, 93, 96, 132, 135), geçit (73), tenha (85, 90), yel değirmeni (98), beri (102, 132), kurna başı (129, 130).

İncelediğimiz eserde Nasreddin Hoca fıkraları dışındaki diğer fıkralarda görülen mekânlar ise şunlardır: Kâbe, Edirne, Bağdat, Çukurhamam, Sivrihisar, Rum ili, İstanbul, hane, ev, kapı, vilayet, hapis, zindan, divan, huzur, mahal, taşra, selamlık, yer, oda, kadı, mahkeme, kademhane, hamam, kale, şehir, pazar, köy, aşçı dükkânı, yol, dikici dükkânı.