• Sonuç bulunamadı

11. Hikâyât-ı Hoca Nasreddîn Adlı Yazmanın Latin Harflerine ve Günümüz

1.7. Fıkralarda Mizahi Unsurlar

İnsana özgü bir davranış biçimi olan gülme ile ilgili bugüne değin pek çok araştırmanın yapıldığını söyleyebiliriz (Türkmen, 2013: 27). Üzüntü ve ağlama gibi insan davranışları içinde en karmaşık olanlarından biri de gülmedir (Kasapoğlu, 2008: 72). İlk seferde “gülme” basit bir alışkanlık hâline gelen basit bir eylemmiş gibi algılanır. Doğumdan sonra bebeklerin bile ilk zamanlarında gülmesi çok gariptir. Bunun yanında, insan, hayatının her evresinde çok değişik şeylere güler. Bunu bazen bir tepki bazen de bir rahatlama olarak yorumlayabiliriz. İnsanoğlunun gülebilme yeteneği ilginçtir. Birçok bilim adamına göre gülme, insanın ruh sağlığını dengeler ve iyimser olmasını sağlar (Aıourova, 2003: 2).

Günlük hayatta gülme, farklı anlamlarla karşımıza çıkar. Bir sevgi ifadesi olarak onaylama anlamında, komik bir durum karşısında, sevindiğimizde hep güleriz.

Bununla birlikte gülme her zaman olumlu bir anlam taşımayabilir. Karşımızdaki insanı alaya almak için, önemsemediğimizi belirtmek için veya acı bir durum karşısında da gülümsediğimiz olur.

Ani psikolojik değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkan mekanik gülmenin dışında, bir de mizahi gülme durumları vardır. Mesela, fıkra anlatmak, fıkra dinlemek, birisini garip giysiler içinde görmek, birisinin taklidinin yapıldığını görmek, bir çocuğun büyüklere özgü ifadeleri yerli yerinde kullandığını duymak gibi durumlara ve hareketlere de güleriz (Bayraktar, 2010: 16).

Mizah ve gülme kavramları arasında her ne kadar bir yakınlık olsa da aslında bu iki kavram birbirinden farklıdır. Bu kavramlar arasındaki ilişki konusunda birçok fikir ileri sürülmüştür; ancak genel kanı mizah ile gülmenin farklı olduğu yönündedir.

Gülmeyi, mizahtan ayıran unsurlardan biri, hatta en önemlisi, gülmenin bir refleks olduğu düşüncesidir. Mizah, gülmeyi sağlayan birçok malzemeden biri olmaktadır. Onun içinde gülünçlük vardır. Mizahın ne olduğu üzerinde araştırmalar yapan bilim adamları ve filozoflar, gülmenin sanatlı şeklinin mizah olduğu sonucuna varmışlardır (Eşigül, 2002: 3).

Mizahı sıradan bir gülmeden ayıran şeylerin başında onun insanlara canlılık katması gelmektedir. Mizah, kavrayış değişikliğine, olmasını umduğumuz şeylerin resminin hemen değiştirilmesine dayanır. Mizah anlayışı, genellikle şaşkınlığa, bunun yanı sıra durumlar arasında uyumsuzluk bulunmasına da dayanır (Aıourova, 2003: 5).

Zülfikar Bayraktar, mizahın genel özelliklerini şu şekilde sıralar: “Mizah toplumsal bir olgudur. Mizahın içinde mutlaka bir komik durum, gülünçlük vardır. Mizah zekâ ve algılama ile ilgilidir. Mizahta alışılmadık, uyumsuz bir durumun var olması çok önemlidir. Mizah kimine göre, sanat, kimine göre ise edebiyattır, bazıları ise mizahın felsefe olduğu görüşündedirler. Toplumun yaşadığı coğrafya, iklim, din, dil ve adetlerin farlılığına göre mizah anlayışı da tamamen değişir.” (Bayraktar, 2010: 18-19).

Temel mizah çeşitlerinin başında nükte, hiciv, şaka, tahkir, ironi, istihza, alay ve espri gelmektedir (Bayraktar, 2010: 23). Şimdi kısaca bu mizah çeşitlerini açıklamaya çalışalım:

a. Nükte: Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük’e göre nükte,

Arapça “neket” kökünden gelir ve “1. İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri. 2. Yazıda, resimde, sözde ve davranışta ince, derin anlam, espri. 3. (Söz sanatı terimi) İnce, ustalıklı, dokundurucu ve çoğu hoşa giden fikir. 4. İnce anlamlı, pek çoğu hoşa giden, gülümseten şakalı söz” şeklinde tanımlanmaktadır (Türkçe Sözlük, 1998: C 2, 1665).

b. Hiciv: Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük’e göre hiciv, “1.

Bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, bir nesneyi, bir göreneği yermek için yazılmış yazı veya söylenmiş söz, hicviye, satir. 2. Birinin veya bir şeyin kusurlu taraflarını acı, batıcı ve alaycı bir dille anlatan yazı” (Türkçe Sözlük, 1998: C 1, 991).

c. Şaka: Şaka, Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük’te “1.

Güldürmek, eğlendirmek amacıyla karşısındakini kırmadan yapılan hareket veya söylenen söz, latife. 2. Güldürmek amacıyla, birilerini kırmaksızın şaşırtmak ya da aldatmak için söylenen söz, takılma” şeklinde tanımlanmaktadır (Türkçe Sözlük, 1998: C 2, 2068).

ç. Tahkir: Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük’e göre tahkir,

“Aşağılama, onur kırma, onuruna dokunma” şeklinde tanımlanmaktadır (Türkçe Sözlük, 1998: C 2, 2114).

d. İroni: Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük’e göre ironi, “1.

Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme. 2. Dolaylı ve alaylı anlatım, mizah. 3. alaysılama” şeklinde tanımlanmaktadır (Türkçe Sözlük, 1998: C 1, 1097).

e. İstihza: Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük’e göre istihza,

“Gizli veya ince alay” olarak tanımlanmaktadır (Türkçe Sözlük, 1998: C 1, 1108).

f. Espri: Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük’e göre espri, “1.

İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, nükte. 2. Yazıda, resimde, sözde ve davranışta ince, derin anlam, nükte” şeklinde tanımlanır (Türkçe Sözlük, 1998: C 1, 730).

Çalışmamızın bu bölümünde Nasreddin Hoca fıkralarında gülmeceyi sağlayan unsurlar üzerinde durmaya çalışacağız. Yukarıda gülmeceyi sağlayan belli başlı mizah türleri hakkında bilgi verdik. Şimdi de incelediğimiz eserde yer alan

fıkraların bu mizah türlerinden hangisine girdiğini tespit etmeye çalışacağız. Tabii ki burada bütün fıkraların mizah türünü tespit etmek bu çalışmanın kapsamını aşacaktır. Bu nedenle mizah türlerine birkaç örnek vermekle yetineceğiz.

İncelediğimiz eserde yer alan fıkralarda mizah türlerinden en fazla nükte, hiciv, ironi ve tahkir kullanılmıştır. Bu mizah türlerinin her birine birkaç örnek vererek konuyu açıklamaya çalışalım.

Derin ve ince anlam içeren komik sözlere nükte denildiğini söylemiştik. Aslında Nasreddin Hoca fıkralarının büyük bir bölümü nükteli sözlerden oluşur. Çünkü Nasreddin Hoca fıkralarında esas amaç hikmetli bir söz söylemektir. Bilenler Bilmeyenlere Öğretsin adlı fıkrada bilgi paylaşımına ve yardımseverliğe vurgu yapılır. Hangi Sazı Seversin? adlı fıkrada Hoca’ya sazlardan en çok hangisini sevdiğini sorarlar. Hoca da; sahan, tencere takırtısını severim, şeklinde cevap verir. Hoca bu cevabıyla bir taraftan bizleri gülümsetirken diğer taraftan bu işlerin boş işler olduğu mesajını verir. Fukaranın Malı adlı fıkrada da Hoca’nın sarımsağı gündüz ekip gece söktüğü görülür. Hoca, bunun sebebini soranlara; fukaranın malı başucunda gerektir, şeklinde cevap verir. Hoca, bu cevabıyla insanların malına mülküne sahip çıkması gerektiği öğüdünü verir. Hoca’nın Hesabı adlı fıkrada da Nasreddin Hoca’ya niçin namaz kılmadığını sorarlar. Hoca da; herkesin ayrı bir hesabı var, diye cevap verir. Elbette Hoca diye anılan bir kişinin namaz kılmaması düşünülemez. Nasreddin Hoca bu cevabıyla bizlere gösteriş için ibadet yapmamamızı ve insanların dinî yaşamına karışmamamızı salık verir. Nükteyle ilgili örnekleri artırmak mümkündür. Bu örneklerden görüldüğü üzere Nasreddin Hoca fıkralarında derin bir anlam içeren komik sözlere yer verilmiş ve nükteden sıkça yararlanılmıştır.

Nasreddin Hoca fıkralarında en sık kullanılan mizah türlerinden biri de hicivdir. Döneminin önder nitelikli insanlarından olan Nasreddin Hoca, fıkraları vasıtasıyla bazı olay, durum ve kişileri sık sık eleştirmiştir. Ye Kürküm Ye adlı meşhur fıkrada Hoca; dönemin değer yargılarını, kişiliğe değil de kılık kıyafete önem verilmesini hicvetmiştir. Vilayetin Böylesi isimli fıkrada Hoca’nın gittiği memleketin evlenme âdetini yerdiği açıkça görülür. Allah’ın Kulu adını verdiğimiz fıkrada da açık bir hiciv örneği vardır. Bu fıkrada eleştirilen durum yine insanların değer yargılarıdır. Bu fıkrada insanların Allah’tan ziyade yöneticilerden korktukları gerçeği

gözler önüne serilir. Yanlışlık Balda adlı fıkrada da dönemin hukuksal işleyişi ve adalet anlayışı hicvedilir.

Özellikle bey, kadı ve Timur’la ilgili fıkralarda karşımıza çıkan bir diğer mizah türü de tahkirdir. Tek Ayaklı Ördek adlı fıkrada Nasreddin Hoca’nın beye; o değneği sen yiyeydin dört ayaklı olurdun, dediği görülür. Hoca, bu sözüyle beyi eşek yerini koyar ve onurunu kırar. Peştamalın Değeri adlı meşhur fıkrada da Hoca’nın Timur’u tahkir ettiği görülür. Bu fıkrada Timur, Hoca’ya kendisinin kaç altın edeceğini sorar. Hoca da yüz altın edersin, diye cevap verir. Timur, belindeki peştamalın yüz altın olduğunu söyleyince Hoca da ben de peştamala değer biçtim, diyerek Timur’un beş para etmeyeceğini söyler ve onu aşağılar. Yine Timur’la ilgili olan Tavuklara Horoz Gerek ve Onu İşleyen Burada Yok adlı fıkralarda da Nasreddin Hoca’nın tahkir yoluyla Timur’u aşağılayıp onurunu kırdığı açıkça görülmektedir.

Nasreddin Hoca fıkralarında sıkça karşılaştığımız bir diğer mizah çeşidi de ironidir. Zaten Nasreddin Hoca; bildiği hâlde bilmezden gelen, anladığı hâlde anlamazlığa vuran yapısıyla tam bir ironi ustasıdır. Biz Bu Eve Taşınmadık mı? adlı fıkrada Hoca, hırsızın niyetini bildiği hâlde ona farklı bir metotla yaklaşmış ve güzel bir ironi örneği sergilemiştir. Kaz Varken Tutacaktın adlı fıkrada da Hoca’nın kazların sayısı hususunda ironi yaptığı görülür. Bir Şey Bulursa Elinden Alırız adlı fıkrada da Nasreddin Hoca’nın evine giren hırsız karşısında endişelenen eşine verdiği cevap güzel bir ironi örneğidir. Bu fıkrada Nasreddin Hoca aslında evde çalmaya değecek bir şeyin olmadığını ironik bir şekilde belirtmiştir.

Sonuç olarak Nasreddin Hoca fıkralarında güldürüyü sağlamak için birçok mizah çeşidinden yararlanıldığı görülmektedir. Bu mizah türlerinden en sık karşılaşılanları; nükte, hiciv, tahkir ve ironidir. Nasreddin Hoca fıkralarında özellikle yönetici tabakanın sık sık eleştirildiği görülür. Bu tip fıkralarda hiciv ve tahkir ön plandadır. Elbette Nasreddin Hoca fıkralarında gülmeceyi sağlayan unsurlar bunlarla sınırlı değildir. Hoca’nın hazırcevaplığı, kendini saf yerine koyması, söz ve hareket komiklikleri, espri, istihza, şaka, kullanılan jest ve mimikler gibi unsurlar da Nasreddin Hoca fıkralarında gülmeceyi sağlayan unsurlar olarak karşımıza çıkar.